20.10.2022

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Tokat STK, Muhtarlar ve Kanaat Önderleri Buluşmasına Katıldı

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu: “Türkiye’nin bu kaostan çıkması lazım. Türkiye buradan çıkmazsa büyüyemez. Türkiye söz sahibi olamaz. Milliyetçilik işte budur… Bizim altı okumuzdan birisi milliyetçiliktir. Bizim milliyetçiliğimiz onlara benzemez. Bizim milliyetçiliğimizi öğrenmek istiyorlarsa, tarihe bakacaklar. Rahmetli Ecevit, bizim milliyetçiliğimizi Kıbrıs’ın Beşparmak Dağları’na yazmıştır. Hiçbir egemen güç karşısında eğilmeyiz biz. Bizi eleştirebilirsiniz. Ama vatan sevgisi, bayrak sevgisi; milliyetçilik. Bunu tartıştırmayız… Bunların yaptığı milliyetçilik değil… Bunun da herkes tarafından bilinmesi lazım.”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Tokat’ta Kanaat Önderleri, Muhtarlar ve STK Temsilcileri Buluşması’nın açılışında konuştu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu daha sonra, katılımcıların sorularını ve taleplerini dinleyerek çözüm önerilerini anlattı.

CHP lideri Kılıçdaroğlu, buluşmanın açılışında yaptığı konuşmada şunları söyledi:


Efendim öncelikle Tokat’ta bulunmaktan son derece memnunum. Hepinizi sevgiyle, saygıyla, Sayın Bakanlarımı, sivil toplum örgütlerinin, meslek kuruluşlarının saygıdeğer başkanlarını yürekten selamlıyorum.

Son derece mutluyum dememin nedeni de şu; her birimiz bu ülkeyi vatan yapan ve bu ülkede yaşamak isteyen her birimiz ülkenin geleceğinden kaygı duyuyoruz. Ne olacak diyoruz bu memleketin hali diye. Her birimize sorumluluk düşüyor. Bana da sorumluluk düşüyor, sokaktaki vatandaşa da sorumluluk düşüyor. Kanaat önderine de, sivil toplum kuruluşunun başkanına da, ticaret odasının, sanayi odasının, ziraat odasının, esnaf odasının başkanı da aynı kaygıları taşıyor, onların da sorumlulukları var. Memleket bizim memleketimiz ve biz bu sorunları bir şekliyle çözmek zorundayız. Sorunları çözmek, derinleşmeden çözmek, kronik hale gelmeden çözmek çok daha güzel. Sorunların çözüm adresi elbette ki sandık olacaktır. Yani gideceğiz sandıkta sonunda oy kullanacağız. Ve dolayısıyla bu çerçeve içerisinde her birimizin sorumluluğu var. Bu sorumluluğun gereğini yerine getirdiğimiz sürece ülkemiz bütün sorunlarını çözebilir.

Evet Tokat’tayız, kadim bir kentteyiz. Gerçekten de başkanımızda söyledi 6 bin yıllık köklü bir tarihi var Tokat’ın, olağanüstü güzellikleri var Tokat’ın. Dolayısıyla 14 devletin ve 5 beyliğin yaşayıp egemenlik kurduğu bir kentteyiz. Bu kentin değerini, bu kentin önemini hepimiz biliyoruz bir şekliyle. Sizler benden çok daha iyi biliyorsunuz. Ama sonuçta siyaset kurumu her bir ilin özelliklerini, her bir ilin güzelliğini, her bir ilin sorunlarını ele alarak çözmek zorundadır. Sorunları çözdüğümüz zaman o ülkede huzur içinde, o ülkenin sokaklarında, caddelerinde, parklarında gezen insanlar bulursunuz. İnsanlar bir gelecek kaygısı taşımazlar. Tokat gibi bir güzel kentte, güzelliğin olduğu bir kentte insanlar niçin kaygılansınlar? Kaygılarını aşmak zorundadırlar.

Gök Medrese’niz var, Ali Paşa Cami ve Hamamınız var, Taşhan var, Deveciler Hanı var, Saat Kulesi var, Ahşap Mevlevihanesi var ve Tokat Kalesi var. El sanatlarınızın da çok geliştiğini biliyorum. Tokat’ın yazmacılığını, ahşap oymacılığını Türkiye’de bilmeyen yok. Hepimiz de biliyoruz el sanatlarında, basmacılıkta, bakırcılıkta Tokat dünyaya imza atan kentlerimizden birisidir. Evliya Çelebi’nin güzel bir sözü var Tokat’la ilgili; “Gariplerle dostturlar, kin tutmaz, hile bilmez, derya gönüllü insanlardır” der Tokatlılar için. Dolayısıyla Evliya Çelebi böyle demişse, yüzyıllar önce Tokatlılar için böyle demişse bu gerçeği artık bütün dünyanın da bir şekliyle bilmesi gerekir. Hacı Bektaşi Veli’de güzel söylemiş, alimler konağı, fazıllar yurdu ve şairler yatağı olarak Tokat’ı tanımlamış. Gerçekten de Tokat kültürel yapısı açısından, derin güzellikleri açısından, kültürün yaygınlığı açısından son derece önemli. Atatürk 26 – 27 Haziran 1919’dan başlamak üzere tam 6 kez Milli Kurtuluş Savaşı ve sonrasında Tokat’a gelmiş, 6 kez Tokatlılarla kucaklaşmış, Tokatlıların desteğini almış. Bu açıdan son derece önemli.

Bu kadar önemli, bu kadar güzel, tarihsel derinliği bu kadar iyi olan bir kentte ve var, Tokat’ta hangi sorunlar var izin verirseniz bunlara kısaca değiniyim sonra çözümlere geçeceğiz.

Tokat öncelikle göç veren bir kentimiz. Yani insanlar Tokat’ta iş bulamadıkları için büyük kentlere gidiyorlar, büyük kentlerin varoşlarında acaba iş bulabilir miyim diye asgari ücretle de olsa sigortalı bir iş bulmak istiyorlar ve dolayısıyla kırsalda da boşalma var, kentin içinde de boşalma var. 2007’de 620 bin 722 olan nüfus 2021’de 620 binden aşağı yukarı 18 bin azalmış 567’ye düşmüş nüfusu. Tekel fabrikası vardı, bir markaydı, Tokat sigarası bir markaydı, sizin markanızdı, güzeldi. Orayı kapattılar. Şeker fabrikası vardı, binlerce çalışanı vardı bu iki fabrikada da orası da özelleştirildi ve orası da bir başka şekliyle üretimin bir anlamda sınırlı yapıldığı bir merkeze dönüştü. Ve biz 34 yıl sonra Türkiye şeker ithal etmek zorunda kaldı. Bu kadar şeker fabrikamız var, şeker pancarı üreten binlerce çiftçimiz var ama pancar ürettirmediler, fabrikaları özelleştirdiler ve Türkiye 34 yıl sonra şeker ithal etmek zorunda kaldı. Böyle bir acı. İşsizlik her yerde olduğu gibi Tokat’ta da var. Son 18 ayda işsizlik ödeneği için başvuran Tokatlı sayısı 11 bin 129 kişi. İşi olduğu halde işinden olmuş 11 bin 129 kişi işsizlik sigortasından para almaya çalışıyor. 18 – 24 yaş arası işsizlik oranı yüzde 41,5 arkadaşlar. Neredeyse yüzde 50’ye yaklaşıyor. İŞKUR’a kayıtlı işsiz sayısı ise 28 bini aşmış durumda. Tarihin size verdiği önemli değerler var. Tarihi yerler ve turistik yerler var doğa harikaları var. Bunların da yeteri kadar tanıtıldığı kanısında değilim. Yerli sığır sayısı tarımda da ciddi kayıplar var. 2002’de 137 bin iken küsuratları vermiyorum. 2021 sonu itibariyle 137 binden yerli sığır sayısı 26 bine düşmüş durumda değerli arkadaşlarım. Kanatlı hayvan sayısındaki düşüş daha dramatik. 440 binden 198 bine düşmüş durumda. Doğru dürüst bir kültür merkezinin bile olmadığı, toplantı salonlarının yeteri kadar olmadığı da bir başka gerçek. Oysa buranın kültürü, buranın sanatı son derece önemli ve bunun mutlaka bu entelektüel yapısının, tarihsel yapısının bir şekliyle geniş kitlelere duyurulması lazım. Tarım alanları var yeteri kadar sulanmıyor, verilen sözler var yeteri kadar tutulmuyor. Dolayısıyla böyle sorunlarımız var. Şimdi diyebilirsiniz ki, bu sorunlar var da niye çözülmüyor, hangi gerekçeyle çözülmüyor?

Değerli arkadaşlarım, ister bir köyü alın, ister bir kasabayı alın, kazayı alın, ister bir ili alın, ister Türkiye’yi alın. Sorunların çözülmesi için siyasi iktidarın sorunları çözmeye karar vermesi lazım. Eğer siyasi iktidar sorunları çözmeye karar veriyorsa bunun bürokratik altyapısı süratle hazırlanır ve sorunlar çözülür. Tokat iline bakalım. Tokat’ta acaba sorunların çözümü için bürokratik altyapı oluşmuş mu, yani bürokratlar bu konuda gerekli çalışmaları yapmışlar mı? Evet yapmışlar. Örnek vereceğim. Belki çoğunuzun haberi bile yoktur. Tokat ili turizm envanteri ve turizm geliştirme planı yapılmış ne zaman biliyor musunuz? 1993 yılında. Ama sayfası bile açılmamış. Bürokrasi bütün altyapıyı oluşturmuş ama kimse ya şu sorunu çözelim diye düğmeye basmamış. Yani siyaset bunu görmemiş. Bürokratın gördüğünü, bürokrasinin gördüğünü siyaset kurumu görmemiş. Yeşilırmak havza gelişim projesi bölgesel gelişme ana planı. Düşünebiliyor musunuz Yeşilırmak havzasını dahi düzenleyen plan hazırlanmış ne zaman? 2006 yılında. Kim? Devlet Planlama Teşkilatı hazırlamış. Peki gereği yapılmış mı? Raporun sayfası dahi açılmamış, tozlu raflarda bekliyor. Geçiyorum, Tokat ili sürdürülebilir turizm stratejisi eylem planı. Ne zaman hazırlanmış? 2012’de. Tık bile yok. 2014’te turizm acil eylem planı hazırlanmış. Tokat ili sektörel eylem planları hazırlanmış 2018’de. Tokat ili doğa turizmi mastır planı hazırlanmış. Bütün bunların hepsi hazırlanmış ama yapılmamış, ama düğmeye basılmamış, ama bunların tamamı tozlu raflarda bekliyor. Ne yapmamız lazım? Öyle ya bir şey yapmamız lazım.

Değerli arkadaşlarım, altı lider bir aradayız millet ittifakı diyoruz. Her birimiz ayrı partiyiz o da doğru, her birimizin programı var o da doğru, her birimiz Türkiye’nin sorunlarını çözmek istiyoruz o da doğru. Ama Türkiye’yi bugün içinde bulunduğu bu tablodan altı lider çıkarmak istiyoruz. Daha aydınlık bir Türkiye olsun, daha rahat bir Türkiye olsun diye mücadele ediyoruz. toplum kutuplaştırıldı, kavga eder hale geldik. Neredeyse birbirimize selam veremez hale geldik. Türkiye’yi bu kutuplu ortamdan süratle çıkarmamız lazım. Bakın altı parti her birimiz ayrıyız ama altı parti kucaklaşabiliyoruz, bir araya gelebiliyoruz, oturup konuşabiliyoruz, Türkiye’nin dertlerini bir şekliyle dile getirebiliyoruz. Çözüm yolları nasıl olabilir diye oturup çalışıyoruz, uğraşıyoruz, emek veriyoruz.

Değerli arkadaşlarım, çiftçilerin sorunu var mı? Evet çiftçilerin sorunu var. Evet burası aynı zamanda bir tarım kenti mi? Evet aynı zamanda ciddi bir tarım kenti burası. Peki nasıl olması lazım? Eğer çiftçiyi toprağa küstürürseniz çiftçi ekmez arkadaşlar. Çiftçi ektiği ürünün karşılığını alamazsa ekmez zarar eder. Eğer çiftçiye siz pahalı mazot verirseniz ne yapacak bu çiftçi? İlacı pahalı, fidesi pahalı, tohumu pahalı, gübresi pahalı olursa ne yapacak bu çiftçi, nasıl geçinecek bu çiftçi? Eğer siz çiftçiyi desteklemezseniz, kanunun öngördüğü, bakın altını çiziyorum kanunun öngördüğü desteği vermezseniz. Kanun diyor tarım kanunu 21.madde çiftçiye her yıl milli gelirin en az yüzde 1’i kadar destek verilir. Verilebilir değil verilir diyor, vereceksin diyor. Bu yıl kaç lira vermesi lazım? 134 milyar lira destek vermesi lazım. 34 milyar lira bile destek verilmedi şuana kadar. O zaman çiftçi kardeşlerim soracak TBMM kanunun çıkarmış bana destek vermesi lazım. Üstelik 134 milyar lira vermesi lazım. Nerede bu para, niye vermiyorsunuz bu parayı demesi lazım. Eğer sen bana kanunun bana verilmesini öngördüğü ve benim hak ettiğim parayı vermiyorsam kusura bakma bende sana oy vermeyeceğim demesi lazım. Eğer hayır hak ettiğim parayı vermiyorsun ben tekrar sana oy vermeye devam edeceğim dersen kimse kusura bakmasın ağlamaya hakkınız yok o zaman. Bakın bu kadar açık konuşuyorum. Türkiye’de kamplaşmanın dışına çıkmak için siyaset kurumunun yasaların verdiği görevi yerine getirmesi için sizin oyunuz çok değerlidir. Altın gibi kıymetlidir oyunuz. Ama oyunuzu verirken vicdanınızın sesini dinleyin. 134 milyar liralık bir alacağınız var. Devlet size bu parayı vermek zorunda. Vermiyorsa hesabını soracaksınız niye vermiyorsun diyeceksiniz.

Yine aynı şekilde çiftçiye taban fiyat her sene bekleniyor. Aman taban fiyat ne oldu. Ayçiçeği yaptılar taban fiyat açıkladılar ne oldu? Alıcısı yok almıyorlar. Almayınca götürüyor tüccara daha düşük bir fiyatla satmak zorunda kalıyor. Bu uygulamadan da vazgeçmek lazım. Nedir uygulama söyleyeyim bütün çiftçi kardeşlerimde dinlesinler. Havza bazlı planlama yapmak lazım Türkiye’de. Tarım açısından havza bazlı planlama yapacak. Nerede hayvancılık olacak, nerede buğday ekilecek, nerede pirinç ekilecek, nerede şeker pancarı ekilecek, afyon nerede, nohut nerede, patates nerede ekiliyor. Havza bazlı planlama yapacaksınız. Herkes ne ektiğini bilecek artı herkes kaçtan sattığını da bilecek. Eğer o fiyatın altına düşerse devletin o fiyattan alım garantisi yapacağını da bilecek ve dolayısıyla hiçbir çiftçinin zarar etmediği bir modeli getirmek zorundayız. Nedir formülü? Formülü şu; maliyet neyse maliyeti çağırırsınız Ziraat Odaları Birliği Başkanını gel kardeşim şu arazide şunu ektim bunun maliyeti nedir? Gübresi belli, işçiliği belli, ilacı belli, su almışsanız belli, traktör kullanmışsanız belli. Maliyeti bulursunuz. Üstüne makul kar eşittir taban fiyat olur. Dolayısıyla Türkiye kısır bir tartışmanın da, politik bir tartışmanın da dışına çıkmış olur. Yani sivil toplumu dahil edeceksiniz, meslek kuruluşlarını dahil edeceksiniz bunun içine. Dahil etmezseniz bu iş yürümez.

Yine aynı şekilde değerli arkadaşlarım, çiftçiye kredi veriyorlar faizde var. Çiftçi zaten zor bela geçiniyor. Ektiği ürünün karşılığını zaten zor bela alıyor. Bu konuda karar aldık. Çiftçinin Allah nasip eder iktidar olursak, millet ittifakı iktidar olursa çiftçilerin ister Tarım Kredi Kooperatiflerinden, ister bankalardan aldıkları kredilerin faizlerini ilk bir hafta içinde sileceğiz ne faizi. Zaten batırmışsınız. Aynı şekilde esnafında, esnafta perişan vaziyette. Esnafında Esnaf Kefalet Kooperatifi veya bankalardan aldıkları kredilerin faizlerini sileceğiz. Niye sileceğiz? Esnaf ve çiftçi bir rahat nefes alsın kardeşim. Bu devlet bana sahip çıkıyor desin. Sahipsiz kaldı bunlar. Çiftçide sahipsiz kaldı, esnafta sahipsiz kaldı. Esnaf bugün derdini nereye anlatacak bir yer var mı, bir bakanlık var mı? Milyonlarca esnaf var sahibi yok. Allah nasip ederse göreceksiniz esnaf bakanlığı kuracağız. Derdini anlatacağı bir yer olsun hiç değilse esnafın.

TARSİM diye bir uygulama var tarım sigortaları. Şimdi Türkiye gerçeğinden o kadar uzak ki, afete uğrayan çiftçi zararının karşılığını alamıyor sıkıntıya giriyor. TARSİM’i yeniden düzenlememiz lazım. Nasıl düzenleyeceğiz? Çağıracağız çiftçi kuruluşlarını gelin kardeşim buradaki sıkıntınız ne? Sorunu çözecek olan bakanları da dizeceğiz şöyle gelin kardeşim sorununuz ne nasıl çözülecek diye. Sorunu çözmek için sorunu yaşayanı dinlemek zorundasınız. Derdi yaşayanı dinlemezseniz sorunu çözemezsiniz zaten. Buradan olaya bakıyoruz.

Zaman zaman gazetelerden okuyoruz. Geliyorlar çiftçinin traktörü haczedildi, çiftçinin ineği haczedildi, hayvanı haczedildi, tarım aletleri haczedildi. Bunu da kaldıracağız. Bir kanun çıkaracağız yok kardeşim ne traktörü, ne şuyu ya çiftçinin traktörünü haczedersen bu adam tarlayı nasıl sürecek, borcunu nasıl ödeyecek? Bu uygulamayı da yeniden düzenleyeceğiz. Ayrıca çiftçilere kırmızı mazot vereceğiz. Yani ÖTV’siz ve KDV’siz mazot vereceğiz. Yatta, güzel bir yata biniyorsunuz keyif çatıyorsunuz, Ege’de adaları geziyorsunuz, keyfiniz yerinde, elinizde viski bardağıyla güzel güzel geziyorsunuz. Size ÖTV’siz ve KDV’siz mazot veriyorlar. Çiftçi sabahın köründe tarlaya gidecek, ona hem KVD’li, hem ÖTV’li mazot veriyorsun. Kardeşim bu haksızlık değil mi? Birisi eğleniyor, öbürü üretiyor. Birisi alın teri dökmüyor, öbürü alın teri döküyor. Hadi şehirdeki adamı düşünelim mazot pahalıysa, akaryakıt pahalıysa metroya biner, otobüse biner, taksiye biner. Ama traktörü çiftçi kullanmak zorunda. Tarlaya giderken kullanmak zorunda. Bunun ne metroyla ilgisi de yok, otobüsle de ilgisi yok. Dolayısıyla siz çiftçiye ÖTV’siz ve KDV’siz mazot vermek zorundasınız. Bütün Avrupa yapıyor ama biz yapmıyoruz neden? Nedeni şu değerli arkadaşlarım, nasıl olsa bu çiftçi bana oy veriyor kardeşim bırak KDV’li de olsun, ÖTV’li de olsun diyor. Dediklerinde haklılar mı? Haklılar. Ne kadar çok yük yüklersen o adamın oyu o kadar artıyor. Ne kadar çok eziyet ettirirsen oyu artıyor. Oturun düşünün. Ben sizin hakkınızı savunuyorum, sizin alın terinizi savunuyorum. Sizi birilerine muhtaç kılmak istemiyorum. Çünkü tarım stratejik üründür. Siz üretmezseniz biz aç kalırız. 85 milyon aç kalır. Şu soruyu sorun, neden biz buğdayı dışarıdan alıyoruz, arpayı dışarıdan alıyoruz, nohudu dışarıdan alıyoruz, canlı hayvanı dışarıdan alıyoruz, eti dışarıdan alıyoruz neden? Türkiye üretemez mi? Üretiriz. O zaman niye dışarıdan alıyoruz, niye onların çiftçilerini zengin ediyoruz. Tarım Bakanına bakın bırakmış Türkiye’yi Venezüella’ya gidiyor Venezüella’da tarım ne kadar güzel diyor. Akıl tutulması var. Vallahi akıl tutulması var. Öbür eski bir Tarım Bakanı vardı o da Fransa’ya gitti Fransız tarımına yaptığı katkı dolayısıyla birde madalya aldı. Ne oldu oyu mu düştü? Hayır. Gene çiftçi kardeşlerimiz dediler ki helal olsun tamam gene oyumuz sende biz ezilmeye razıyız. Ben razı değilim. Hiçbir çiftçinin ezilmemesi lazım. Hangi partiye oy verirse versin, görüşü ne olursa olsun üreten herkesin alın terine değer verilmesi lazım.

Çiftçilerin kullandığı elektrik çok pahalı. Evet pahalı. Şanlıurfa’ya gittim, Şanlıurfalılara söyledim, bakın dedim büyükşehir belediye başkanlığını bize verin Şanlıurfa’da çiftçilerin tamamına elektriği bedava vereceğim. Evet aynen öyle söyledim. Yapılır mı? Evet yapılır. 2,5 milyon dönüm taşlık arazi var. Allah’ın güneşi bedava kardeşim ithal etmiyorsun dışarıdan. Dolar ödemiyorsun, Avro ödemiyorsun bedava. Ne yapacaksın? Güneş panelleri yapacaksın, güneş enerjisi sistemi bitti bu kadar basit. Yapacaksın, elektriği üreteceksin, çiftçi alacak, kullanacak bedava, kooperatif haline getireceğiz. Ziraat odaları, ticaret odaları, sanayi odaları onlarda bu kooperatifin üyesi olacaklar. Sıfır faizli kredi var arkadaşlar dünya veriyor. Sıfır faizli kredi güneş enerjisi, güneş panelleri yapın diye. Yapacağız. Allah nasip eder göreceksiniz biz bir belediyemizde başlattık yakında oranın açılışına da gideceğim. Çünkü ben bunu söylediğimde vay siz bunu yapabilir misiniz, elinizi tutan mı var? Elimi tutan yok ama yapacağım hiç kimse endişe etmesin. Görecekler yapacağım bunu. Çiftçi hem kazanacak, elektriği bedava kullanacak, artan elektriği de enterkonnekte sistemi içinde satacak çiftçi gelir elde edecek. Yani düşünebiliyor musunuz akıl bunu gerektiriyor. Güneşimiz var, suyumuz var, dolar ödemeyeceğiz, avro ödemeyeceğiz niye bunu yapıyorsun? Çünkü diğer lobiler çok güçlü. Kömür lobisi güçlü, doğalgaz lobisi güçlü onlar diyorlar ki illa bunu yapalım. Kömür dışarıdan gelsin dolar ödeyelim. Doğalgaz dışarıdan gelsin, petrol dışarıdan gelsin dolar ödeyelim. Niye kardeşim? Allah’ın güneşi var, bedava, para vermiyorsun. Çözeceğiz.

Bir şey daha yapacağız. Tarıma dayalı sanayinin ya da tarıma dayalı sanayinin olduğu yerde sanayiyi destekleyeceğiz, tarıma dayalı sanayiyi destekleyeceğiz. Özellikle Erzurum o bölgeyi özel bir ekonomi bölgesi olarak düşünüyoruz ve orada çok güzel hayvancılık açısından müthiş yatırımlar yapmayı düşünüyoruz. Bakın, Kafkasların ve Ortadoğu’nun hayvan ürünleri ihtiyacı 25 milyar dolar arkadaşlar. Biz 1 milyar dolarlık bile bir pay alamıyoruz. Orayı özel ekonomi bölgesine dönüştürdüğünüz zaman hem Kafkaslarda hem Ortadoğu’da düşündüğünüzden çok daha büyük. Yarısını demiyorum 4’te 1’ini alsanız bile Türkiye kazanacak, herkes kazanacak. Zarar edeni yok ki bu işin Allah aşkına. Ama düşünmek lazım.

Ayrıca hayvancılığın olduğu yerlerde mutlaka bir veteriner olacak. Eğer tarım yapılıyorsa orada mutlaka bir ziraat mühendisi veya ziraat teknisyeni olacak. Yani bir köyde nasıl imam oluyorsa, bir yerde nasıl öğretmen oluyorsa ziraat mühendisi, ziraat teknisyeni ve veteriner de olacak. Bunlar hizmet edecekler ve bunların kamu hizmeti ücretsiz olacak. Hayvanların aşısı yapılacak, toprak analizleri yapılacak, yanlış mıdır, doğru mudur bakılacak, hangi ürünün ekilmesi lazım çiftçiyi aydınlatacak. Bunu da yapacağız.

Başka bir şey daha var Türkiye’nin temel sorunlarından birisidir bu onu da kısaca anlatıyım. Köyler boşalıyor arkadaşlar, gençler köylerde kalmıyor. Ne yapsın köylerde? Ekiyor zarar ediyor, sigortası yok. Şöyle bir karar aldık. Köyde bulunan kadınların ve gençlerin tamamı kırsalda çalıştığı sürece onların sosyal güvenlik primlerini devlet ödeyecek. Böylece kırsalda çalışan gençlerin ve kadınların emeklilik hakkı olacak. Eğer kadın kırsalda çalışırken emeklilik hakkına kavuşursa ve devlet onun sosyal güvenlik primini öderse, genç kırsalda kaldığı zaman sosyal güvenlik primini devlet öderse, büyükşehirlere gidip de acaba asgari ücretle bir iş bulabilir miyim diye uğraşmayacak. Orada sosyal güvenliği var, devlet sigortasını yatırıyor, zamanı gelince emekli olacak, emekli aylığını alacak, ürettiği zaman alın terinin karşılığını alacak. İstiyorsa büyükşehirlere eğlenmeye gidebilir, gezmeye gidebilir. Bütün bunların altyapısı bir şekliyle gerçekleşecek. Bu tarımda.

Muhtar arkadaşlarım var. Muhtar kardeşlerime de şunu söyleyeyim. Muhtar kardeşlerim, sizlere ben demokrasinin temel taşı diye bir kavram geliştirdim öyle diyorum. Demokrasinin temel taşı muhtarlarımız diye. Zaten bu artık bir deyim oldu kim konuşsa bir şekliyle demokrasinin temel taşı muhtarlarımız diye cümleye başlıyor. Bu çok güzel bir şey. Demokrasinin temel taşı olarak muhtarları görmek. Çünkü seçimle gelen en küçük birim muhtarlarımız. Bu topraklarda yapılan ilk seçim 1833 yılında Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde yapılan bir muhtarlık seçimidir. Milletvekili seçimi değil muhtarlık seçimi. Dolayısıyla muhtarlar eğer demokrasiye sahip çıkacaklarsa demokrasinin temel taşı bizdir diyorlarsa tarihlerini de çok iyi bilecekler. Milletvekili gelip konuştuğu zaman şunu rahatlıkla söyleyebilirsin, kardeşim senin seçiminden önce bu topraklarda muhtarlık seçimi yapıldı. Bir ara muhtarları kaldırmak istiyorlardı itiraz ettik şimdilik bekliyorlar. Size aylıkta ödemiyorlardı. Aylıkta ödemeye başladılar. Ama sizin aldığınız aylık bizim düşündüğümüz gibi değil. Siz izin aldığınızda sizin aylığınız kesilir. Tatile çıktığınızda kesilir, rapor aldığınızda kesilir. Ama milletvekili öyle değil, belediye başkanı öyle değil, bakan öyle değil, cumhurbaşkanı öyle değil. Onlarda seçimle geliyor. Peki size niye bu haksızlık yapılıyor? Bunu kapatacağız, o haksızlıkları gidereceğiz. Muhtarın hakkını teslim edeceğiz. Sizin bütüncül bir muhtarlık kanununuz yok. Bakın muhtarlık kanunu üzerinde çalışırken tespit yaptık 82 değişik kanunda 354 maddede muhtar adı geçer. Hiçbir muhtar bunları bilemez. Bende bilemem. Bizde muhtarlık kanunu üzerinde çalışırken bunu tespit ettik ve bütüncül bir muhtarlık kanun tasarısı, teklifi hazırladık. Bütün muhtar kuruluşlarına gönderdik. Olur ya bizim bir eksiğimiz olabilir, bir yanlışımız olabilir bunları düzeltelim diye. Geldi düzeltmeleri yaptık, meclis genel kuruluna indirdik AK Partinin ve MHP’nin oylarıyla reddedildi. Ama Allah nasip eder iktidar olduğumuzda muhtarlık kanunu çıkaracağız ve göreceksiniz demokrasinin temel taşı haline muhtarlar nasıl geliyorlar.

Efendim büyükşehir kurulunca büyükşehirlerdeki köylerin muhtarlık tüzel kişilikleri kaldırıldı onları tekrar iade edeceğiz kendilerine. Her muhtarlığın en az bir bütçesi olması lazım diye söyledim. Bunun da ısrarcısıyım her muhtarın bir bütçesi olması lazım. Bazen diyorlar ki, efendim muhtarın bütçesi nasıl olacak. Ben eski maliyeciyim, 27,5 yılımı bütçe nasıl yapılır, bütçe nasıl sunulur, geliri nedir, gideri nedir 27,5 yılımı ben buna harcadım zaten. Kardeşim alalım belediyeyi. Belediye var mı? Evet. Bu belde de muhtar var mı? Evet muhtarda var. Belediyeye oy veren muhtara da oy veriyor mu? Evet oy veriyor. Peki evi olanlarda oy kullanıyor mu? Evi olanlarda oy kullanıyorlar. Peki evi olanlar emlak vergisi veriyorlar mı? Veriyorlar. Emlak vergisinin yüzde 1’ini muhtara verseniz bütçe olarak ne olur? Ayıp mı olur? Olmaz. Muhtara bütçe verdiğiniz zaman sosyal yardımlaşma açısından çok değerlidir. Çünkü bir mahallede kimin fakir, kimin zengin olduğunu en iyi muhtar ve o mahallenin bakkalı bilir. Dolayısıyla sosyal yardımlarında muhtarlar aracılığıyla dağıtılması lazım.

Efendim Tokat’ta muhtarlar, mahallede muhtar. Mahalleyle ilgili bir karar almış belediye muhtarın haberi yok. Vatandaş gelir muhtara ya muhtarım bu nedir der? Siz dersiniz vallahi benim de haberim yok belediye meclisi bu kararı aldı. Olmaz. Sizin mahallenizle ilgili belediye meclisinde bir şey konuşulacaksa, bir karar alınacaksa o toplantıya mutlaka o mahallenin muhtarı katılmalı, hem söz sahibi, hem karar sahibi olmalı. Yani oy da kullanabilmeli. O zaman mahallesine muhtar sahip çıkmış olur.

Efendim bir başka şey. Muhtarlık bir kamu kurumu olarak kabul edilmiyor. Kanunu öyle. Seçimle gelen bir birim nasıl kamu kuruluşu olmaz? O nedenle muhtarlarla belediyeler işbirliği yapamazlar. Yaptıkları işbirliği de sadece göstermelik bir işbirliği olur. Yani sizinle beraber ortak proje mesela geliştiremezler. Muhtarlığın bir kamu kurumu olarak tanımlanması lazım. Muhtarlık bir kamu kurumudur. Seçimle gelmiştir, topluma hizmet veriyor kendisine değil. Bu çerçevede bakılması lazım.

Ayrıca Türkiye Belediyeler Birliği var Türkiye Muhtarlar Birliğinin de olması lazım. Türkiye Muhtarlar Birliği olmalı ki muhtarlar tek bir yerden ses çıkarabilsinler. Elbette her muhtarın siyasi görüşü farklı olabilir. Bizim görevimiz onlara saygı göstermek. Ama muhtarlar genel olarak kendilerini temsil edecek bir özel birimin, bir resmi birimin olması gerekir. Bunun üzerinde de durmak gerekir.

Değerli arkadaşlarım, bunlar size söylediğim muhtarlar ve Tokatlı tarımda çalışan çiftçi kardeşlerim, hayvancılık yapan kardeşlerim için söylediklerim. Nasıl önleyeceğiz, Türkiye’yi düzlüğe nasıl çıkaracağız? Bunları yapmak yetiyor mu? Hayır yetmiyor arkadaşlar. Türkiye’nin yeniden inşa edilmesi lazım. Bozulan yapının yeniden düzenlenmesi lazım. Yani şunu kastediyorum, bir devlet liyakatle yönetilir ve adaletle yönetilir. Bir devletin yapılanmasında liyakat yoksa yani işi ehline teslim etmemişseniz o devlette çürüme başlar. İşi ehline teslim ettiğiniz zaman devlet mekanizması iyi çalışır. Örneğin Merkez Bankasının başına mesela bir doktoru getiremezsiniz. Onun işi ayrı, Merkez Bankasının işi ayrı. Bir ameliyathaneye bir veterineri veya bir eczacıyı sokamazsınız. Eczacı onu yapamaz o iş ayrı. Yani görev dağılımı vardır. Her birimiz ayrı alanlarda eğitim yapıyoruz. Ben üniversiteyi bitirdim, efendim sen çok iyi tarımla uğraşırsın gel şu buğdayı ek. Ekemem, onu ekecek olan çiftçidir yıllarını vermiştir bilir tohum ne zaman atılacak, nasıl yapılacak, sulama ne zaman olacak, gübreleme ne zaman olacak. Her birimizin işi ayrı. Devlet dediğiniz budur. Herkesin görevi vardır ama iş ehline teslim edilmek zorundadır. Eğer bugün işi ehline teslim etmezseniz devlette çürüme başlar. Bugün üzülerek ifade edeyim, çürümenin içindeyiz. Nasıl içindeyiz örnek vereceğim size. Büyükelçi atıyorsunuz, büyükelçinin önemi ne? Büyükelçi Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil eder. Arabasında Türkiye Cumhuriyeti devletinin bayrağını taşır. Üç kişi Türkiye Cumhuriyeti bayrağını taşır arabasında. Cumhurbaşkanı, vali ve büyükelçi. Mesela başbakan, bakanlar, diğerleri biz arabamızda Türkiye Cumhuriyeti taşıyamayız. Çünkü biz devleti temsil etmiyoruz. Devleti bunlar temsil ederler. Eğer rüşvet alan birisini büyükelçi atarsanız o devlette çürüme başlamış demektir. Rüşvet alan birisi bizim bayrağımızı temsil edemez. O nedenle ben bu konuda hassasım ama sizin de hassas olmanız lazım. Bayrak sadece benim bayrağım değil hepimizin bayrağı. Vatanda sadece benim vatanım değil hepimizin vatanı. O nedenle böyle bakmanız lazım.

Rüşvet alandan olmaz değerli arkadaşlar. Arkeolog. Arkeolog ne yapar kazı yapar tarihi eserleri çıkarır. Başımın üstüne, arkeoloğun görevi odur zaten. Ama siz arkeoloğu getirip Merkez Bankasına atarsanız bu iş olmaz. Merkez Bankasıyla arkeoloğun ne işi var olmaz. Veya bankacılık, finans kim yapacak? Ekonomi konusunda, finans konusunda eğitim yapan insanları getireceksiniz oraya. Eğer oraya bir güreşçiyi tayin ederseniz güreşçi Allah aşkına ne yapacak? Benim güreşçilere saygım var, başımın üstünde yerleri var. Altın madalya alırlar gideriz kucaklarız onları, başımızın üstünde yeri vardır sporda, diğer alanlarda. Ama taş yerinde ağırdır diye güzel bir atasözümüz var. Taş yerinde ağırdır. Şimdi sen güreşçiysen Spor Bakanlığına git bir maaş değil üç maaş versinler hiç itirazım bile olmaz. Ama banka yönetim kuruluna atanırsan bu iş olmaz. O zaman ne olur? Devlette çürüme başlar.

Ehliyetin, liyakatin önemi şudur değerli arkadaşlarım. Liyakat bir kişinin bir yere hak ettiği sürece gelmesi demektir. Birisinin torpiliyle değil emeğiyle çalışarak hak ettiği sürece oraya gelirse o zaman liyakat vardır o devlette diye. Siyasi iktidarlar değişirler ama devlette liyakat değişmez. Devletin temelini liyakat ve adalet oluşturur. Buradan uzaklaştığınız zaman devlet dediğiniz kurumda çürüme başlar. Liyakatin olduğu yerde yolsuzluk olmaz, rüşvet olmaz. Liyakat yoksa herkes çalmaya başlar. Herkes malı götürmeye başlar ve devlet soyulmaya başlar. Devleti soyulacak araç olarak görmeye başlarlar. Bugün Türkiye’nin yaşadığı temel sorunlardan birisi de budur.

Ben gittim Amerika’da gökdelenin önünde durdum. O gökdelene kardeşim buradan para gönderiyorsun, oğlun para gönderiyor, kızın orada gökdeleni yapıyor nasıl oluyor bu? Milyon dolarlar. Soruyoruz. Kim verdi bu parayı? Gizli. Nereden öğreniyoruz. Amerika şeffaf bir devlet. Kim para göndermişse, bağış olarak kim göndermişse, onu hazine bakanlığı kendi internet sitesinden yayınlıyor. Biz oradan öğreniyoruz.

Değerli arkadaşlarım giden para kimin parası? Sizin paranız. Sizler vergi veriyorsunuz. Belki içinizde vergi kaydı olmayanlar diyecekler ki efendim bizim vergi dairesinde kaydımız yok biz vergi vermiyoruz. Hayır efendim. Ekmek alırken vergi veriyorsunuz, kefen bezi alırken vergi veriyorsunuz, sakız alırken vergi veriyorsunuz, ne alırsanız her şey vergiye tabidir bir şey hariç. Şimdilik teneffüs ettiğimiz havada vergi yok. Onun dışında her şeyde vergi vardır. Elektrik düğmesine bastığınızda 4 çeşit vergi ödüyorsunuz, musluğu açtığınızda 5 çeşit vergi ödüyorsunuz. Dolayısıyla ödediğiniz vergilerin size dönmesi lazım, vatandaşa hizmet olarak dönmesi lazım. Birilerinin cebi dolmaması lazım. İsraf var israfı önleyeceğiz kesinlikle. İlk yapacağımız iş bir israf genelgesiyle israfı önlemektir. Devlet soyuluyor. O kadar büyük harcamalar, lüzumsuz harcamalar var ki bu kadar olmaz.

Stratejik Planlama Teşkilatının kurulması lazım. Bir stratejinin belirlenmesi lazım. Herkes bir planlama yapar. Çiftçide yapar, esnafta yapar, ev kadını da yapar, herkes bir planlama yapar. Herkes gelirine göre bir planlama yapar. Ama bir devletin planı olmazsa olmaz. Koskoca Devlet Planlama Teşkilatını kapattılar. Onu yeniden açacağız. Merkez Bankasının bağımsızlığı sağlanacak, fiyat istikrarından sorumlu olan kurumun adı Merkez Bankasıdır kanun öyle diyor. Merkez Bankası fiyat istikrarını sağlamakla görevlidir diyor. Görevi odur. Ama şuanda Merkez Bankası bu görevini yapamıyor.

Ekonomik ve Sosyal Konsey var. Bu konseyi çalıştıracağız. Sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları, bakanlar bir araya gelecekler var olan sorunlar akılcı politikalarla bir şekliyle çözülecek.

Bir şey daha yapacağız Allah nasip ederse. Bu beşli çete var ya hani gelir garantisi veriyorlar, dolar garantisi veriyorlar. Hiçbirisinin zarar etme ihtimali yok. Üstelik o kadar büyük avantajlar sağlıyorlar ki. 1 liralık işi 5 liraya yapıyorlar. Yani 1 dolarlık işi 5 dolara yapıyorlar, asla zarar etmiyorlar, gelir garantisi veriyorlar. Ayrıca dolar almışsa Amerika’daki enflasyonu, avro almışsa Almanya’daki enflasyonu da getirip bu milletin sırtına yıkıyorlar. Bu parayı da gene onlara ödüyorlar. Bu beşli çete saltanatına da Allah nasip ederse son vereceğiz. Bu milletin alın teri birilerine verilmeyecek.

Değerli arkadaşlarım, orta direğin güçlenmesi lazım, esnafın güçlenmesi lazım, çiftçinin, üreticinin güçlenmesi lazım, sanayicinin güçlenmesi lazım. Ayrıca bir şey daha. Katma değeri yüksek ürün üretemeyen bir Türkiye’nin dünyada söz sahibi olma şansı yoktur. Katma değeri yüksek ürün üretmek zorundayız. Yani teknolojiyi büyütmek zorundayız. İnsanoğlu tekerleği 1 milyon yılda keşfetmiş. Şimdi her sanayide birden fazla buluş var. Bana diyorlar ya ‘Vay sen Amerika’ya niye gittin’. Dünyanın bir numaralı üniversitesine gittik. Bilimi gördük, teknolojiyi gördük. Bilim insanlarını gördük. Her bir maddede milimetrenin milyonda birini analiz eden insanlar gördük. Türkiye bunun neresinde? Türkiye’nin üniversiteleri hangi halde? Eğer üniversite bilgi üretemezse Türkiye büyüyemez. 21. yüzyıl bilim ve teknoloji yüzyılıdır. Bilim ve teknolojide büyümezseniz, Türkiye sınıfta kalır. Örnek, hepiniz cep telefonu kullanıyorsunuz değil mi? Evet. Kimin bunlar? Dışarıdan geliyor. Bu ne demektir? Katma değeri yüksek ürün üreten ülkelerin pazarı olmak demektir. Onlar üretirler, biz sadece tüketiriz. Niye biz üretmiyoruz? Bizim bilim insanlarımız var. MIT’e gittiğimde bu dünyanın bir numaralı üniversitesine gittiğimde Türkiye’den oraya giden çok sayıda bilim insanı var. Dünyanın her yerinden en nitelikli insanları getiriyorlar oraya.

Bakın, İngiltere vatandaşlığı almak için şartı ne biliyor musunuz? Dünyanın en önemli 50’li üniversitesinden kim mezunsa gel diyor sana vatandaşlık vereceğim diyor. Yetişmiş insan gücü. Almanya, bakan çıkıyor televizyon ekranlarına diyor ki, ‘Dünyanın neresinde olursa olsun, bilimden, teknolojiden, araştırmadan önemli insanlar varsa gelin ben hepinizi vatandaş yapacağım’ diyor. Yeter ki üretelim, katma değeri yüksek ürün üretelim diyor. Biz? İster uyuşturucu baronu ol, ister işsiz ol, ister okuma yazma bilme, ne olursan ol 400 bin dolara bir daire aldın mı vatandaşlık veriyorsun. Aramızdaki fark bu. Türkiye’nin bu kaostan çıkması lazım. Türkiye buradan çıkmazsa büyüyemez. Türkiye söz sahibi olamaz. Milliyetçilik işte budur.

Bakın Türkiye kökenli iki Alman vatandaşı Covid-19 aşısını buldular değil mi Almanya’da. Alman ekonomisine milyar dolar kazandırdılar iki kişi. Eğer bunlar Türkiye’de olsaydı ve bunlar Türkiye’de bulsalardı bunu biz milyar doları kazanacaktık. Biz buna üstün yetenek inşası diyoruz. Dünyanın en zeki insanlarını kim kendi toplumuna çekiyorsa orası bilimde ve teknolojide büyük atılımlar yapıyor. Allah aşkına bana söyler misiniz iktidar sahiplerinden hangilerinin bundan haberi var? Haberleri dahi yok. O nedenle Türkiye bir kör döğüşü içinde gidiyor. İnşallah bunların hepsini bir şekliyle düzelteceğiz.

Yoksulluğu bitireceğiz Aile Destekleri Sigortasıyla. Aile Destekleri Sigortası Uluslararası Çalışma Örgütünün kabul ettiği 9 sigorta dalından birisi. İşsizlik sigortası, hastalık sigortası, iş kazası sigortası, meslek hastalıkları sigortası, analık sigortası gibi 9 sigorta dalı var. 8’i uygulanıyor, 9. sigorta dalı Aile Destekleri Sigortası. Yani bir ailenin geliri asgari ücretin altındaysa veya hiç geliri yoksa devlet o aileye yardım yapıyor. Ama devlet yardım yapıyor. Onun yoksulluğunu devlet dışında kimse bilmiyor. Yani onlar bizim felsefemizi uyguluyorlar, sağ elin verdiğini sol el görmüyor. Biz kendi felsefemizden uzaklaştık, fakirleri diziyoruz sıraya, onlara yiyecek dağıtıyoruz, televizyonları çağırıyoruz kendi vicdanımızı tatmin etmek için. Bir insanın yoksulluğu istismar edilemez. Çünkü yoksulluk kader değil ki, sen iş verdin de çalışmadı mı, sen imkan sağladın da almadı mı? Aile Destekleri Sigortası 9. sigorta dalı bunu uygulayacağız. Sağ elin verdiğini sol el görmeyecek. Hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek. Her evde huzur, her evde bereket olacak. Eğer işçi alınacaksa önce bu ailelerin evlatları işe alınacak. Böylece bunlar düzenli gelir elde eden bir yapıya kavuşmuş olacaklar. Yani sosyal devlet dediğiniz bu olacak. 71 yılında bu kanunu çıkarmayı söz vermiş Türkiye. 51 yıldır çıkmıyor. Çünkü sen bana oy ver ben sana şunu vereceğim. Bunu kaldıracağız, bu ayıbı bitireceğiz. Kime oy verirse versin eğer bir yerde yoksulluk varsa o ailenin yoksulluğunu sosyal devlet gidermek zorundadır. O çerçevede sorun çözülecektir.

Efendim şimdi yerli ve milli olmaktan da kısaca söz edeyim. Diyorlar ki, biz milliyiz diyorlar, biz milliyetçiyiz diyorlar. Benim milliyetçilik anlayışım çok farklı. Bayrağını ve vatanını seven, bayrağı ve vatanı için gerekirse gözünü kırpmadan canını feda eden kişiye ben milliyetçi derim. Bizim milliyetçilik anlaşımız budur. Bunların milliyetçilik anlayışına geleyim. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez kendi topraklarını terör örgütlerine bırakan iktidardır bu iktidar. Bir daha söyleyeyim, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez kendi topraklarından bayrağı indirip Süleyman Şah Türbesini kaçırıp kendi toprağını terör örgütlerine teslim edenlerdir bunlar. Oysa o toprak 85 milyonsa 85 milyonun kanı dökülmeden o toprak terk edilemez benim bildiğim kadarıyla. O bayrak oradan inemez. Ama yaptılar, kimse ses etmedi. Kimse demedi ya sen arkadaş toprağı nasıl terk edersin, bayrağı nasıl indirirsin kimse demedi.

Yine bir şey daha. Bu can bu bedende kaldığı sürece papazı alamazsın. Güzel, takdire şayan. Çünkü varsa bir şey yargılanacak. Ne oldu, papaz nerede şimdi? Gitti. Beden nerede? O da burada. Bu Türkiye’nin itibarına gölge düşürür. Böylece Türkiye tehdit edildiği zaman geri adım atan bir ülke konumuna gelir. Türkiye’nin itibarı, Türkiye’nin saygınlığı yara alır. Aldı mı? Aldı.

Tank palet fabrikası. 20 milyar dolar değerinde bir fabrika. Avrupa’nın sayılı tank palet fabrikalarından birisiydi. Aldılar Katar’a verdiler. Allah aşkına şimdi Katar tank üretse derim ki tank üretiyor oradan da örnek alacağız. Katar tank üretmiyor. Katar’a niye verdiler? Ordunun elinden aldılar. Allah nasip ederse göreceksiniz, Süleyman Şah Türbesi gene oraya gidecek toprağına, bayrağımız gene orada olacak, o tank palet fabrikasını da Katar’dan alacağız şanlı ordumuza teslim edeceğiz. Hiç şakası yok bunun. Bizim altı okumuzdan birisi milliyetçiliktir. Bizim milliyetçiliğimiz onlara benzemez. Bizim milliyetçiliğimizi öğrenmek istiyorlarsa, tarihe bakacaklar. Çok uzağa da değil. Rahmetli Ecevit, bizim milliyetçiliğimizi Kıbrıs’ın Beşparmak Dağları’na yazmıştır, afyon tarlalarına yazmıştır. Hiçbir egemen güç karşısında eğilmeyiz biz. Biz Kuvayı Milliyeciyiz öyle bir geleneğimiz var. Bizi eleştirebilirsiniz. Ama vatan sevgisi, bayrak sevgisi; milliyetçilik. Bunu tartıştırmayız. Ama bunların yaptığı da milliyetçilik değil. Kesinlikle değil. Bunun da herkes tarafından bilinmesi lazım.

Bir şey daha değerli muhtarlarım, değerli arkadaşlarım, sivil toplum örgütlerinin değerli temsilcileri, meslek kuruluşlarının değerli başkanları, sevgili vatandaşlarım, şunu da söyleyeyim. Dünyada askeri hastanesi olmayan tek ordu Türkiye Cumhuriyeti ordusudur. Askeri hastaneleri GATA dahil ordunun elinden aldılar niçin? Yaralanıyor asker helikopterle hastaneye taşıyorlar. Askeri hastane olsa askeri doktor nerede operasyon yapılıyorsa doktor oradadır hemen müdahale eder. Çok sayıda şehidimiz oldu bu nedenle. Niye vermiyorlar, niye bizim askerimizin hastaneleri ellerinden alındı, ordu ne yaptı bunlara, bu hastaneler neden alındı? Onu da vereceğiz inşallah. İlk bir hafta içerisinde onları da aynen teslim edeceğiz.

Kaşıkçı cinayeti burada işlendi. O kadar profesyonelce işlendi ki. Cemal Kaşıkçı’ya dediler ki gideceksin İstanbul konsolosluğuna oraya başvuracaksın oradan pasaport alacaksın. Amerika vermiyor, Ankara’ya da büyükelçiliğe de değil İstanbul’a gideceksin diyor. Gitti oraya, Suudi Arabistan’dan ekipler geldi Cemal Kaşıkçı’yı öldürdüler, biçtiler, cesedi nerede belli değil. Kalktılar bağırdılar çağırdılar bunlar katildir dediler, biz hesabını soracağız dediler. Üç beş kuruş paraya ihtiyaç olunca Cemal Kaşıkçı dosyasını götürüp katile teslim ettiler. Bunu mudur devletin itibarı, bu mudur devletin saygınlığı, bu mudur milliyetçilik Allah aşkına? Üç beş kuruş için bu ülkenin adaletini nasıl ihaleye çıkarırsın öbür tarafa verirsin, nasıl olur bu? Ben sizin vicdanınıza sesleniyorum.

Bir şey daha. Suriye tezkeresine hayır dedik. Hemen kıyameti kopardılar vay işte bunlar teröristlerle beraber, teröristleri savunuyorlar o yüzden işte Suriye tezkeresine hayır dediler. Az önce Tokat’ta da söyledim esnaf ziyaretinde. İçinizde yabancı bir asker postalını Türkiye’de görmek isteyen var mı varsa bir el kaldırsın Allah aşkına? Yok. Bizde onun için tezkereye hayır dedik. Tezkerede diyor ki, terörle mücadele konusunda cumhurbaşkanlığı yabancı askerleri Türkiye’ye davet edebilir. 35 yıldır bu ülkede bu ülkenin askeri, polisi terörle mücadele ediyor kardeşim. Yabancı asker mi geldi buraya? Sen yabancı askeri niye oraya koydun? Bahçeli’ye sordum, Erdoğan’a sordum bu yabancı asker hangi devletin yabancı askeri Allah aşkına bir çıkın söyleyin. Sizden de gizliyorlar. Tezkere orada duruyor. Biz gerçekten de milliyetçiliğin ne olduğunu biliyoruz. Benim ülkemde yabancı askerin postallarının ne işi var Allah aşkına? Ve onlara soruyorum, sizde sorun bir AK Parti milletvekili geldiğinde, bir MHP milletvekili geldiğinde sorun Allah aşkına bu Suriye tezkeresindeki yabancı askerler kimler, hangi devletin askerini siz çağıracaksınız bir sorun. Ben cevabını alamadım şuana kadar. Tam bir felaket. Devlet böyle yönetilmez arkadaşlar devletin bir saygınlığı vardır. Terörle mücadele konusunda biz bu kadar aciz miyiz? Bizim güvenlik güçlerimiz terörle mücadele konusunda dünyada örnek alınan bir ülke. 35 yıldır bunun kavgası veriliyor.

Değerli arkadaşlarım bir şey daha. Devletin harim-i ismeti kozmik odadır. Yani devletin bütün sırları o kozmik odada. Kozmik odaya herkes giremez. Girişin koşulları vardır. Kozmik odayı terör örgütüne açtılar. Kozmik odadaki devletin temel sırlarını aldılar ve götürdüler. Bu mudur milliyetçilik şimdi ben sorayım size Allah aşkına? O kadar çok söylenecek söz var ki, onların tabi televizyonları var. Onların gazeteleri var. Satılık televizyonları var, satılık gazeteleri var. Bakın, hiçbir AK Parti milletvekili veya MHP’nin milletvekili tartışma programlarına çıkmaz. Onları çıkarmazlar. Onların yerine kalemini satan gazetecileri çıkarırlar. Onlar savunurlar. Oysa gazetecinin tarafsız olması lazım. Bizi de eleştirir, hükümeti de eleştirir, herkesi eleştirir. Gazeteci kalemini satmadığı sürece başımızın üstünde yeri vardır. Yani gerçekten gazetecilik yaparsa. Ama gazetecilik yapmayıp da başka şeyler yapıyorsa; kalemini kiralıyorsa, o gazetecilik değildir. O nedenle hepimize görevler düşüyor. Bana da size de. Benim sorumluluğum daha ağır, ben bunun farkındayım. Ama sizin de sorumluluğunuz var. Ben size illa gelin bizim partimize oy verin diye böyle bir şey de söylemiyorum. Sadece istediğim şu, sandığa giderken elinizi vicdanınıza koyun, çoluk çocuğunuzu düşünün, bu ülkenin esnafını, çiftçisini, işçisini, memurunu, emeklisini, yoksulunu düşünün ve oyunuzu öyle kullanın. Ben sadece bunu istiyorum.

Efendim şimdi buraya oturacağım sizler soru soracaksınız ben cevap vereceğim. Bir; her soruyu rahatlıkla sorabilirsiniz, aklınıza gelen soruyu sorun. Belki televizyonda dinlerken aklınıza şu gelebilir keşke bende olsaydım da şu soruyu sorsaydım bakıyım bu Genel Başkan nasıl cevap verecek. Sorun. Bu soruyu sorsam acaba Genel Başkan üzülür mü? Asla üzülmem hiç rahatlıkla sorun. Bir şeyden emin olmanızı isterim. Sorduğunuz her soruya büyük bir samimiyetle cevap vereceğim. Öyle klasik politikacılar gibi çeviriyim topu acaba bu soruyu nasıl götürürüm falan öyle olmayacak. Açık ve net cevap vereceğim. Çünkü açıklık dönemi, samimiyet dönemi. Böyle olması lazım.

Teşekkür ederim hepinize, sağ olun, var olun.


CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU TOKAT’TA - 2