09.07.2010

GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU SAMANYOLU HABER TV “GÜNLÜK” (9 TEMMUZ 2010)

GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU SAMANYOLU HABER TV “GÜNLÜK”
(9 TEMMUZ 2010)


Sunucu- İyi akşamlar, günlükle karşınızdayız. Günlüğün bugün çok önemli bir konuğu var. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu. Hoş geldiniz efendim yayınımıza.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hoş bulduk efendim.

Sunucu- Tabi sıcak bir gelişmeyle başlayalım. Birkaç saat önce AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik o beklenen görüşmeyle ilgili Sayın Başbakanın randevu talebi mektuplarını gönderdiğini ifade etti. Fakat MHP ve BDP’ye mektup gitmemiş. Parlamento içinde sadece Cumhuriyet Halk Partisine mektup gitmiş. Bu konuda size ulaşan bir mektup var mı? İçerik konusunda elinize geldiyse bilginiz var mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bende sadece gazeteci arkadaşlar sordular, haberlerden arkadaşlar aktardılar Sayın Başbakanın bir mektup gönderdiğini. Henüz elime ulaşmadı, bilmiyorum. Ama bugün yarın ulaşır.

Sunucu- 14 – 15 Temmuz tarihlerinde görüşmek üzere bir randevu isteği ve parlamentoda olmasını Sayın Başbakan talep ediyor. Nasıl karşılık verirsiniz? Bu şekilde bir mektup önünüze gelecek muhtemelen.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Sayın Başbakan tabi görüşmek isterse görüşeceğiz kendisiyle, dinleriz. Sayın Başbakan ülkeyi yönetiyor, bütün bilgiler kendisinde. Bizdeki bilgiler son derece sınırlı. O nedenle herhalde Sayın Başbakan bilgide verecektir. Dinleyeceğiz.

Sunucu- Sadece dinleme şeklinde mi bir görüşme sizin planladığınız? Yoksa çözüm önerileri konusunda bir işbirliği ya da bir takım önerilerde sunar mısınız hükümete?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şu aşamada dinlemeden ve Sayın Başbakan’ın görüşünü almadan benim bir görüş beyan etmem doğru olmaz sizde takdir edersiniz. Sonuçta Sayın Başbakan gelmek istiyor. Ona bize belli düşünceleri empoze etmek gibi bir düşüncemiz yok. Dinleyeceğiz Sayın Başbakanı, eğer uygun ortam olursa kendi düşüncelerimizi de Sayın Başbakana aktarırız tabi.

Sunucu- Şimdi buradan tabi bu konuyla devam etmek istiyorum. Terörle mücadele konusunda. Siz hükümeti bu meseleyi çözememekle zaman zaman eleştiriyorsunuz. Terörü bitirmek için mesela Sayın Başbakan geldi, sizden bir çözüm önerisi, siz nasıl bir katkıda bulanabilirsiniz dedi. Ne tür çözüm önerileriniz var Cumhuriyet Halk Partisi olarak?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bizim biliyorsunuz 1989’da yazılmış bir raporumuz var. Bu raporda öngörülen bazı öneriler hayata geçti. Hayata geçmeyenlerde var. Şimdi biz bir ayrıca ekip oluşturuyoruz yine 89 raporunun güncelleştirilmesiyle ilgili olarak yine bu konuyu araştıran. Bölgeye gidecek bu arkadaşlarımız. Bölge insanlarıyla konuşacaklar. Onların düşüncelerini, onların Cumhuriyet Halk Partisinden beklentilerini, artı onların terörü sonlandırılması konusundaki görüşleri alınacak ve bu güncelleştirilecek. Yine partimizin yetkili organlarına sunacağız bu raporu, arkadaşların hazırladığı raporu. Eğer partimizin yetkili organları da kabul ederse bizim raporumuz bu kez 2010 tarihli bir rapor olarak güncellenmiş olacak.

Yani biz bir anlamda hiçbir siyasal partinin yapmadığı veya daha açık söylemek gerekirse iktidarların yapmadığı bir değişikliği, bir araştırmayı biz yapıyoruz. 89’da da biz yaptık, 2010’da da biz yaptık. Keşke bütün siyasal partiler bizim gibi bakabilseler, bölgeye gitseler, bölgede araştırma yapsalar, halkın nabzını tutsalar, beklentileri nedir ortaya koysalar ve bunu bir rapora bağlasalar. Belki o zaman ne olur? Pek çok siyasi parti dünya görüşümüz farklı olmakla beraber belki terörün önlenmesi konusunda ortak bir payda da oluşturmuş oluruz. Biz bu konuda zaten çabalarımız var, çalışmalarımızda var. O çalışmaları sürdürüyoruz. O çalışmalardan sonra nasıl bir tablo çıkar ortaya ona tabi şuanda benim bir şey söylemem sözkonusu değil.

Sunucu- Siz 89’daki o raporun arkasındasınız yani değil mi? Onu geliştirmek için çalışıyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette o raporun son satırına kadar arkasındayız. Zaten kendi internet sitemize koyduk. Partinin yetkili organları tarafından kabul edilmiş bir rapor. O raporu görmemezlikten gelmek zaten mümkün değil.

Sunucu- O raporda mesela ana dil konusunda, bir takım kültürel haklar konusunda, sosyal halklar konusunda, ekonomi konusunda hakikaten çok ileri derecede bir takım reform niteliğinde öneriler var. Şuan hükümetin yapmaya çalıştığı demokratik açılımla mesela o raporu kıyasladığınızda o rapor belki daha bile önde gözüküyor bazı noktalarda.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi Sayın Başbakanda bunu söylüyor da, biz tabi Sayın Başbakanın ya da hükümetin bu demokratik açılımda neyi kastettiğini biz henüz daha öğrenemedik.

Şimdi bakınız; parlamentoda toplantı yapıldı, açık toplantı yapıldı, kamuoyuna açık toplantı yapıldı. Burada bir sonuç çıkmadı. Kapalı toplantı yapıldı. Kapalı toplantıdan da biz bir şey öğrenemedik. Yalnız bir konuda belki hükümete hak vermek gerekiyor. Hükümet 6 ayrı konuda medyaya yansıyan bilgi Sayın İçişleri Bakanının yaptığı bir açıklama. 6 ayrı konuda araştırma yapmak üzere komisyon oluşturulduğu ifade edildi. Bu güzel bir gelişme aslında. Eğer 6 konuda biz olayı çözümlemek amacıyla bir araştırma yapıyorsak bu güzel bir gelişme. Hükümetin bu adımını biz destekleriz. Araştırma yapması, olayı sorgulaması, doğrusu nedir, eğrisi nedir bakması, bulması.

Bizim en büyük temel eksikliğimiz şu aslında; o bölgede bu sorun nedir? Sorunu biz önce tanımlamış değiliz. Çünkü herkesin kafasında var olan sorun farklı şekilde çözümleniyor. Oysa bir ortak paydanın yakalanması lazım. Bu nasıl yapılabilir? Araştırmayla yapılabilir. O bölgede üniversitelerimiz var.

Sunucu- Sizce o bölgedeki şuandaki sorun ne? Sizin tespit ettiğiniz sorun?

Kemal KILIÇDAROĞLU- O bölgede birden fazla sorun var. Tek sorun yok. Ekonomik sorun var. Bakın; hükümet programlarına bakın. O bölgeye yapılması gereken yatırımlar yeteri kadar yapılmadı. Açıkladım bir belge yine söyleyeyim. Hükümet işsizlik sigortası fonundan bir yasayla para aldı GAP’a yatırım yapacağım diye. 2 milyar 680 milyon lira. Yani eski parayla 2 katrilyon 680 milyar lira. Bu paranın çok önemli bir kısmı GAP’ta kullanılmadı. Niçin kullanılmadı? Siz 2,5 milyarı aşan bir rakam yatırım için GAP’ta kullanacaksınız ve GAP bunun farkında olmayacak. Sulama kanallarını yaparsınız. Toprakla suyu buluşturursunuz. Bunlar yapılmadı. O bölgede yaşayanların kültürel hakları olabilir. Buna bakacaksınız. Psikolojik açıdan sorunlar yaşayan bir bölge orası ekonomik açıdan yaşadığı kadar. Sosyal açıdan sorunlar yaşayan bir bölge. Siz terörü önlemek istiyorsanız olayı sadece askeri boyuttan göremezsiniz. Gördüğünüz an kaybedersiniz. 35 yıldır siyaset böyle görüyor.

Sunucu- Hükümette aynısını söylüyor efendim şuanda. Sizin bu söylediklerinizin aynısını söylüyor.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ama ne yapıyor? Keşke yapsa. Bakın bu sorunu çözmenin bir başka, bir başka değil çözmenin bir koşulu daha var. Siz bu sorunu nasıl çözmek istiyorsanız çıkarsınız bunu önce kamuoyuna anlatırsınız. Ben şu sorunu şu şu şu yasaları çıkararak çözeceğim diyeceksiniz. Ve bunu belki de önce kamuoyuna açıklamayabilirsiniz. Dersiniz ki ben bir toplumsal destek bulmak için önce gidiyim şu partileri bir geziyim, sivil toplum örgütlerini bir geziyim, bunlardan bir destek isteyim. Ve yapacaklarımı da anlatayım. O anlattıklarım konusunda bir toplumsal mutabakat sağlanırsa biz bunu hayata geçiririz. Bu yapılmadı. Yapılmadığı içindir ki zaten hükümet yapacaklarını açıklamaktan korkuyor. Eğer siz yapacaklarını açıklamaktan korkarsanız sonuç elde edemezsiniz.

Sunucu- Kısa, orta ve uzun vadede yapılacakları İçişleri Bakanı parlamentoda açıklamıştı. Yani bunların dışında başka şeyler mi bekliyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Mesela ne açıklamıştı?

Sunucu- Kısa vadede yapılacak olanlar, yol kontrollerinin kaldırılması gibi.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ama yol kontrollerini yeniden koydular. Şimdi yeniden koydular yol kontrollerini. Neden? Suriye’den vizeyi kaldırdınız, vize kalktığı için gelenlerin kim olup olmadığı belli değil, o nedenle yol kontrolleri şimdi sınırlı olarak, tabi bütün eskiden sıkı yönetim dönemindeki gibi değil, yeniden yol kontrollerinin konulmasıyla ilgili yeni kararlar alındı.

Sunucu- Belki muhtevaları farklı ama. O daha önceki yol kontrolleri biraz daha böyle askeri tedbirlerin çok daha fazla olduğu, giriş çıkışlarda biraz daha vatandaşı bunaltan bir takım kontroller şeklindeydi. Bunların daha hafif sanıyorum uygulama şekilleri.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi hafif olması, ağır olması aslında sonucu. Yani bunları terörü önlemek açısından bir önlem olarak düşünmek yanlış aslında. Kısa vadeli bu önlem bile değil. Yani sonuçta bugün kontrolü koyarsınız, yarın kaldırırsınız. Bir başka gün ihtiyaç olur tekrar koyarsınız. Soruna bütüncül bir anlayışla yaklaşmadığınız sürece bu sorunu kesinlikle önleyemezsiniz.

Ben Van’a gittim, Van’da gezdim tabi, orada esnafı da gezdik. Genç bir üniversite öğrencisi bana söylediği şu; ben buraya sadece üniversite harçlarımı tamamlamak için çalışıyorum. Benim ayrılıkçı düşünceyle ilgili hiçbir şeyimde yok. Tek sorunum var üniversiteden mezun olunca nasıl iş bulacağım diye. Eğer Batman’daki insanımızın, gençlerimizin %50’si işsizse ne olacak bu gençlerin hali. Aynı şey Diyarbakır’da var, aynı şey Van’da var, aynı şey Bitlis’te var, aynı şey Hakkari’de var. Şimdi bir istihdam olanağı yaratmanız lazım.

Bakın önlem diyorsunuz ben size söyleyeyim. Hükümet ekonomik karar aldı. Ne yaptı? Doğu Güneydoğu’da pek çok şeyi özelleştirdi. Onların tamamı kapalı. Fabrikalar satıldı, işçiler kapının önüne kondu ve biz o bölgenin ekonomik kalkınmasını tartışıyoruz. Niçin orada özelleştirme yaptınız? Veya özelleştirme yapıyorsanız niye böyle bir mantıkla yapıyorsunuz? Siz işsizlik yaratmak için özelleştirme yapabilir misiniz?

Sunucu- Sizin çözüm öneriniz nedir efendim orayla ilgili?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bizim çözüm önerimiz şu; bugüne kadar yapılan teşviklerden bir sonuç alınmadı. Bizim bu konuda 3 – 4 tane temel düşüncemiz var. Birincisi şu; o bölgeye yatırım yapacak olanlara sıfır faizli kredi vereceğiz. Faizini devlet ödeyecek gidip orada fabrikayı kuracak ve istihdam yaratacak. Bu olmazsa, yani buna rağmen ben gitmiyorum, yatırım yapmayacağım derse, özel kamu ortaklığını düşünüyoruz. %51 özel, %49 kamu ortak yatırım yapalım. Özel sektörün dinamizminden yararlanalım. Çünkü devletin hantal yapısı yatırımı geciktirebilir. Bu ikinci yöntem. Buda olmazsa devlet gidip doğrudan doğruya fabrika kurup istihdam yaratacaktır.

Bir başka önemli noktamız. Şimdi o bölgede 100 binlerce dönüm hazine arazisi var. Sizin devlet üretme çiftliği kurmanız için bir engel var mı? Toprak var, gübremiz var, traktörümüz var, insanımız var, her şeyimiz var. Eksik olan ne? Bunları bir araya getirmek. Niye getirmiyorsunuz? Engel olan ne? Bu insanlar üretim mekanizmasının içinde olup çalışsalar, üretseler Türkiye bundan zarar mı eder? Hayır. Hayvancılığı geliştireceğiz. Bir dönem, bakın Van’a bakın, Muş’a bakın, Batman’a bakın, Hakkari’ye bakın. Neden hayvancılık öldü orada? Bir dönem Türkiye, bırakın sadece Türkiye’yi Ortadoğu’yu da beslerdi hayvancılık açısından. Şimdi biz dışarıdan kırmızı et ithal ediyoruz. Neden, hangi gerekçeyle?

Şimdi bütün bunları söyledikten sonra bir başka gerçeğin altını daha özenle çiziyim. Biz terörü önleriz diyoruz ama iktidar olduk yarın sabah terör önlendi diye bir kolaycılığa da hiçbir zaman kapılmıyoruz. Önce bir tutarlı olacaksınız. İki; istikrarlı bir politika izleyeceksiniz. Üç; Devlet Planlama Örgütünü orada gerçektende samimi olarak hangi projeler için ve istihdam yaratmak için hangi projeler öncelik tanınıyorsa o projelerin uygulamaya geçmesini sağlayacaksınız. Dört; bununla ilgili kamu kaynaklarını seferber etmekten de çekinmeyeceksiniz. Bunu yaptığınız zaman belli bir aşama içinde bunlar gerçekleşir. Kültürel haklar isteniyorsa kültürel haklarda verilebilir. Yani burada sonuçta insan insandır. Biz insanı etnik kimliğiyle ve inançlarıyla görmüyoruz. Onun etnik kimliği ve inancı kendisine aittir. İnancı manevi ilişkidir, ona saygı gösteriyoruz. O bizim alanımızın dışındadır. Etnik kimliği de bizim alanımızın dışındadır. Neden? Çünkü bir insanın kendi anne babasını seçme hakkı yok ki. Ben annem ve babamla gurur duyarım. Sizde anneniz, babanızla gurur duyarsınız. Ama sizin annenizin, babanızın etnik kimliği dolayısıyla sizi benim yargılamam, sizi alıp siyasetin odağına koymam gibi bir kolaycılığa veya bir 19. yüzyıl politikasına bizim götürmeye insanımızı hakkımız var mı? Hayır. Onun etnik kimliği başımızın üstüne. Etnik kimliğiyle ilgili bir sorunu olabilir. Kültürel beklentileri olabilir. Okuma yazması, sineması, tiyatrosu, gazetesi, televizyonu. Bütün bunların hepsine evet diyoruz. Hiçbir tereddüdümüz yok orada. Biz, bizim parti programımızda da var. Asimilasyona biz karşıyız. Ama entegrasyona evet diyoruz. Kişiyi kültürüyle, kimliğiyle, inancıyla başımızın üstünde taşıyoruz. Ama o kişiyi toplumla entegre etmek istiyoruz. Nasıl Diyarbakır’ı biz İstanbul’dan ayıramıyorsak, nasıl Sinop’u Hatay’dan ya da Adana’dan ayıramıyorsak doğudan – batıya, güneyden – kuzeye sağlıklı bir entegrasyon yapmak durumundayız. Hem kültürel açıdan, ekonomik açıdan, sosyal açıdan. Bunu siz sağlıklı, tutarlı ve uzun vadeli politikalarla gerçekleştireceksiniz. Eğer göç varsa doğudan batıya doğru bunu oturup yazmamız lazım, düşünmemiz lazım. Neden bu göç var. İnsanlar yaşadığı, doğduğu yerde aslında karınlarını doyurmak isterler. Eğer yüzlerce, binlerce hayvanı olan bir insan, sürücülük yapan, hayvancılık yapan, geçinen bir insan bugün onlardan tamamen kopmuş ve büyük kentlerin varoşlarına sığınmışsa bu mutlu bir insan değildir. Bizim eski o görkemli günlerine o insanı kavuşturmamız lazım. Kendi doğasıyla o insanı buluşturmamız lazım.

Bunu yapabiliriz. Ama kararlılıkla yapabiliriz, ama inançla yapabiliriz, ama ortak payda yaratarak yapabiliriz.

Biz bakın şunu da söyledik. Terör bir siyasal partinin tek başına ben bunu çözerim diyeceği bir olay değildir. Terör bir ulusal sorundur ve öyle bakmamız lazım teröre. Bütün siyasal partilerden destek aramamız lazım. Siz eğer ben terörü çözerim ve buradan da oy alırım diye yola çıkarsanız kaybedersiniz. Ve nitekim AKP kaybetti. Neden kaybetti? Bu kolaycılığa kapıldığı için. Ben bunu çözerim ve kazanırım.

Bir başka önemli nokta; hiçbir zaman ama hiçbir zaman bir silahlı terör örgütüyle pazarlığa oturulmaz. Devlet oturmaz. Eğer o pazarlık sürecine girerseniz yine kaybedersiniz. Dünyadaki örneklerine bakacaksınız. Bunu göreceksiniz. Kararlı, net, açık bir tutum alacaksınız, toplumsal desteği sağlayacaksınız. Bölge insanının taleplerini dinleyeceksiniz. Bu bölge insanı ne düşünür diyeceksiniz. Bütün bunları yaptığınız zaman çözülmeyecek sorun yok. Belki olabilir, bizimde hatalarımız olabilir. Bizimde her söylediğimiz doğru çıkmayabilir. Ama hatayı görüp, hatadan dönmenin de bir erdem olduğunu unutmamız lazım. Yanlış yapmışsak çıkarız halka deriz ki biz bu konuda yanıldık, yanlış yaptık, doğrusu buydu. Şimdi o doğrusunu yapmaya kararlıyız diyeceğiz.

Sunucu- Evet müsaade edersiniz anayasa değişikliği konusuna gelelim. Yani aslında demokratikleşme açısından anayasa değişikliğinin de toplumun büyük bir kesiminde faydalı olabileceği yönünde bir kanaat var. Şimdi Anayasa Mahkemesi kararını açıkladı. Siz bu kararı şuanda Cumhuriyet Halk Partisinin Anayasa Mahkemesine iptal başvurusunda ilk üç maddenin değiştirilemez hukuk devleti ilkelerine dayandığı içinde bir gerekçeniz vardı. Şuanda bu açıklanan kararla anayasaya aykırılık sizce kalktı mı ortadan? Ne düşünüyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır. Şimdi bakınız; bir demokrasinin sağlıklı çalışmasının yolu o demokrasideki güçler ayrılığı ilkesinin varlığıdır. Yani yasama, yargı, yürütme dediğimiz üç önemli güç var. Demokrasiler bunun üzerinde duruyor. Dördüncü güçte sizde gayet iyi bilirsiniz o da medyadır. Basın dördüncü güçtür. O da 20.yüzyılın sonlarıyla 21. yüzyılın başında artık hiç kimsenin göz ardı edemeyeceği gerçek bir güç olarak da ortaya çıkmıştır.

Şimdi bir demokrasinin sağlıklı çalışabilmesi için bu güçler arasında bir dengenin olması lazım. Birinin diğerini denetlememesi, yani denetleme derken yönlendirmemesi lazım. Ama üçü birbirini denetleyebilmeli. Ama yönlendirmemeli.

Şimdi biz bunu arıyoruz. Demokraside biz bunu söylüyoruz. Yargı bağımsız mı şuanda? Yargı bağımsız değil. Biz önce yargının bağımsız olmasını istiyoruz. Yargıya siyaset kurumu müdahale ederse insan vicdanı kanar ve toplum ağır bedeller öder. Örnek vereyim ben size. 27 Mayıs sonrası olağanüstü bir mahkeme kuruldu değil mi ve yargılama yapıldı. Sonunda 3 kişi idam edildi. O dönem belki toplumun ezici bir çoğunluğu idamlara evet diyordu. Ama bugün geldiğimiz noktada geriye dönüp baktığımızda kim onaylıyor bu idamları? Hiç kimse. Aynı şey Deniz Gezmiş ve arkadaşları içinde oldu. Bir kişiyi bile öldürmediler. Ama devletin düzenini değiştirmekten yargılandılar, mahkum edildiler, idam edildiler. Bugün geriye dönüp bakıyoruz bu insanlar idam edilmelimiydi? Hayır. Çünkü bir hatayı varsa bir hata geri dönülmez noktaya getiriyorsunuz insan yaşamına son vererek. Sonra ne oldu? İdam cezaları kaldırıldı. Doğru mu yapıldı? Evet doğru yapıldı. Biz bunu öteden beri savunuyoruz. İdam olmamalı.

Peki o zaman güçler ayrılığı ilkesinde yargı bağımsızlığı nedir? Siyasetin yargıya müdahale etmemesi demektir. Siyaset yargıya müdahale ederse o yargı siyasallaşmış olur. Ve toplum vicdanını tam olarak karşılamaz. Bugün alkışlarız ama yarın bunun hatalı olduğunu görürüz. Tıpkı şeye benziyor. 12 Eylül sonrası sıkı yönetim mahkemeleri. Ve o dönemin çıkardığı anayasası. Bizim halkımız bu anayasaya %90’ın üstünde evet dedi mi? Dedi. Şimdi geriye dönüp baktığımızda bu anayasa bizim bugünkü gereksinmelerimizi karşılıyor mu? Hayır. Demek ki toplumun belli dönemleri vardır. Belli dönemlerde belli koşullanmalar olabilir. Ama bu ülkenin aydınları, yazarları, çizerleri hayata doğru pencereden bakmak zorundadır. Toplumu zaten aydınlatanlar bunlardır. Bunlar toplumu aydınlatacaklar. Yargı bağımsız olduğu zaman biz onun tarafsızlığını da o zaman güvence altına almış oluruz. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı bu açıdan çok önemlidir. Yargıcı yargının çıkardığı kararı eleştirebiliriz. Ona saygı duymamız lazım. Her yargıcın veya yargının bir mahkemenin verdiği kararı bu yanlıştır, bu doğrudur, karar şöyle olmalıydı, böyle olmalıydı demeliyiz, tartışmalıyız. Bu tartışmayı da ben sağlıklı bulurum.

Bakın, Anayasa Mahkemesi kararı dolayısıyla da aynı şeyleri söyledim. Çeşitli çevrelerin yaptığı tartışmalar hem demokrasimize, hem hukuku kültürümüze zenginlik kazandıracaktır. Tartışmalıyız bunları. Kötülememeliyiz. Ama Sayın Başbakan şöyle bir kolaycılığa düştü. Bir mahkemenin verdiği, Yargıtay’da bir mahkemenin verdiği karar dolayısıyla şu açıklamayı yaptı. Türkiye’de yargı güven kaybetmiştir. Bir mahkeme kararıyla bütün bir yargıyı güven kaybetmiş noktaya getirmek doğru değil.

Sunucu- Size şunu soruyum o zaman. Normal bir alt mahkemede yürüyen bir davayı Yargıtay’ın alıp daha sonlanmadan inceleme gibi bir yetkisi var mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Var. Ben söylemiyorum bunu. Yargıtay’ın bütün hakimleri söylüyor, başkanları söylüyor. Eski ve yeni bütün başkanları.

Sunucu- Bir başsavcı için bu geçerli ama o davayla ilgili başka sanıkları da aynı şekilde tahliye etme gibi bir yetkisi var mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Onu bilmiyorum ben hukukçu olmadığım için. Ama Yargıtay’ın böyle bir davaya başsavcı olduğu için baktığını biliyorum. Ama bir mahkemenin bölünmezliği var tabi. Bir davanın bölünmezliği var. Asli unsur neyse o asli unsura bağlı tali unsunlar da olabilir. Ben yargılama sürecine de bir şey… Karar doğrudur, eğridir onu tartışabiliriz. Ama her şeyi hukuk içinde yapmak zorundayız. Osman bey vardı eski Yargıtay Başkanı. Onun yaptığı bir açıklama vardı ve çok güzel bir açıklama. Hasta var, hasta beyin ameliyatı olacak, ama siz ameliyathaneye bir dahiliyeci götürüyorsunuz ve sonra müdahale ediliyor. Deniyor ki hayır bu hastaya bir beyin cerrahı gerekir ve o müdahale yapılıyor. Yargıtay’ın yaptığı müdahaleyi de bu örnekle açıkladım.

Şimdi olay bu zaten. Şimdi her karar tartışılabileceği gibi Yargıtay’ın verdiği o kararda tartışılabilir. Hiçbir tereddüdüm yok orada benim. Ama her şeyi hukuk içinde yapmak zorundayız. Bazen şunu söylüyoruz. Efendim o usul. Ama hukuk zaten usul demektir. Eğer yanlış başlarsanız sonuna kadar yanlış gider. Doğru yapalım, acelemiz yok zaten. Yani mademki eğer biz AB standartlarını alacağız, hukukun üstünlüğüne inanıyoruz. Delilden sanığa gideriz. Niçin sanıktan delile doğru gidiyoruz. Yanlışı buradan yapıyoruz biz. O açıdan her şeyi yerli yerine, doğru, hukukun üstünlüğüne inanarak, karar yanlışsa o kararı oturarak, tartışarak bir yerlere götürürüz biz. Türkiye’de hukukun üstünlüğünü eğer egemen kılarsak o zaman birbirimizi daha anlayışla karşılamış oluruz. Yargı aracılığıyla hesaplaşmak doğru değildir demokrasilerde.

Sunucu- Bir ara vereceğiz müsaade ederseniz. Ondan sonra demin sorduğum sorunun tam cevabını alamadım. Anayasa Mahkemesinin şuanda verdiği karar anayasa paketinin anayasaya uygun olduğu anlamına geliyor mu? Ne düşünüyorsunuz bu konuda diye reklamdan sonra onunla devam edelim. Müsaadenizle kısa bir aranın ardından devam edeceğiz.

Efendim şuanda Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu karar anayasa değişikliği paketini anayasaya uygun hale getirdi mi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bize göre getirmedi. Hatta var olan bazı hakları da yurttaşların elinden aldı. Örnek vereyim size. Örneğin bir savcı geldi sizi haksız yere işte polise talimat verdi, sabahın köründe aldı götürdü ve siz bunu haksızlığa uğradığınıza inandınız. Veya benim başıma gelen bir olay anlatıyım size. Sizin telefonlarınız mahkeme kararı olmaksızın dinlendi ve götürüldü bir dava dosyasının içine konuldu ve kamuoyu açıklandı. Ve siz maddi ve manevi zararınızdan ötürü savcı hakkında şikayet dilekçesinde bulunuyorsunuz. Şikayet ediyorsunuz, suç duyurusunda bulunuyorsunuz. Kime? Adalet Bakanına. Adalet Bakanı soruşturma izni vermezse Danıştay’a itiraz etme hakkınız var. Danıştay karar verirse Adalet Bakanına rağmen soruşturma açılabiliyor. Son yapılan düzenlemeyle sizin bu şikayet hakkınız elinizden alınıyor. Bakan izin vermediği zaman savcının yaptığı tüm haksızlıklarla siz baş başa kalabiliyorsunuz. Şimdi bunun adı demokrasi olamaz. Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu kararları eğer yargıya açılmazsa yine bunun adı demokrasi olamaz. Mademki demokraside güçler dengesi birbirini denetleyecek o zaman her mekanizmayı bir anlamda denetime açmanız gerekiyor.

Sunucu- Şuanda açılıyor ama bu paketle HSYK kararları. Yani bireysel başvuru şeklinde Anayasa Mahkemesine başvuru yapılabilecek.

Kemal KILIÇDAROĞLU- O ayrı bir şey. HSYK kararları Anayasa Mahkemesinin vatandaşlarda bizim bugün diyelim ki parlamentoda Ana Muhalefet Partisinin veya diğer partilerin Anayasa Mahkemesine yapılan başvuruların yanında bireysel başvuruda yapılacak. Yasanın anayasaya aykırılığı dolayısıyla başvurulacak. Ha Anayasa Mahkemesi bunu nasıl sonlandırır, nasıl bakar onu bilemeyiz. Yani sayısı artıyor zaten şuanda. Belki 2 grup halinde, 2 ayrı heyet halinde kendi aralarında işbölümü yaparak bunlara bakacaklar.

Sunucu- Sizin üzerinde en çok durduğunuz parti olarak tabi, o zaman Genel Başkan siz değildiniz Anayasa Mahkemesine gidildiğinde. Parti olarak üzerinde en çok durduğunuz konu hukuk devleti ilkesini ihlal etmekti.

Kemal KILIÇDAROĞLU- İhlal etmekti. Yargı bağımsızlığı nedeniyle.

Sunucu- Bu şuanda hukuk devleti ilkesini ihlal etmeyecek şekle geldi mi? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır gelmedi. Geldiği kanısında değilim. Az önce örneğini verdim. Var olan hakkım benim elimden alınıyorsa o zaman benim hukuk devletine olan inancım sarsılır. Bana haksızlık yapan bir savcıyı ben şikayet edemeyeceğim. Şikayet etsem Adalet Bakanı hayır ben soruşturma izni vermiyorum dediği zaman onun kararı mahkeme kararı gibi oluyor. Oysa o bir yürütme organının bir üyesi o. Onun böyle bir hakkının olmaması lazım. Aynı zamanda şunu da söyleyeyim. AB’nin ilerleme raporu var. AB istişare raporları var. Bu raporların gerekleri de yerine getirilmedi buradan. Yani denetim. Yargıç’ı kim denetleyecek? Yargıç’ı Hakimler Savcılar Yüksek Kuruluna bağlı olan müfettişlerinin denetlemesi lazım. Kim denetleyecek bu düzenlemeden sonra? Adalet Bakanına bağlı olan müfettişler denetleyecek. Değişen bir şey yok.

Sunucu- Şimdi bu zaten pakette böyle bir şey yoktu.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Pakette şöyle bir şey var. Anayasa hükmü haline geldi. Teftiş Kurulu Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu Başkanına bağlıdır. Başkan kim? Adalet Bakanı.

Sunucu- Şimdi Sayın Baykal o dönem Hakimler Savcılar Yüksek Kurulunun yapısıyla ilgili maddeleri çıkartın paketin geri kalanına evet diyelim demişti. Hatırlıyorsunuz grup toplantısında.

Kemal KILIÇDAROĞLU- İki madde için. Bir Anayasa Mahkemesi ve Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu.

Sunucu- Yapısı. Bir tanesi zaten parlamentoda düştü. Şimdi o iki maddeyle ilgili Anayasa Mahkemesi bir düzenleme yaptı. O düzenlemeden sonra şuanda paket sizce, yani bu söylediğiniz Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’yla ilgili…konu dışında sıkıntılımı hala?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi. Yani şuanda Anayasa Mahkemesi ve Hakimler Savcılar Yüksek Kuruluyla ilgili düzenleme hukuk devletiyle bağdaşmıyor. Avrupa Birliği standartlarına uygun değil. Bakın yarın öbür gün yine biz bunları değiştireceğiz. Neden? AB standartlarına getirmek için. Böyle bir garip durumla karşı karşıyayız. Bir şey daha çok önemli. Eğer bir toplumda bakın Anayasa Mahkemesi kararından sonra AKP memnun değil, CHP memnun değil, MHP memnun değil, BDP memnun değil. Kim memnun? Şimdi bir anayasa var halk oylamasına gideceğiz hiçbir parti memnun değil.

Sunucu- O zaman Anayasa Mahkemesi kimseyi memnun edemedi. Yani böyle bir sonuç ortaya çıkıyor.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet öyle bir şey çıktı ortaya. O zaman biz bunu niye yaptık? Şimdi anayasanın şöyle bir özelliği var. Ben anayasa kitapçığını elime aldığım zaman bu benim anayasamdır demem lazım. Çünkü bu hepimizin ortak anayasası. A partisinin, B partisinin değil. O nedenle anayasa hazırlama kültürü çok önemlidir. Anayasayı bir uzlaşma kültürü içinde hazırlarsınız. Şimdi öyle bir şey hazırladınız ki siz, aldınız bir partinin mutfağında hazırladınız ve ben bunu parlamentodan geçireceğim dediniz ve geçirdiniz. Yanlış buradan başladı. Her partiyle mutlaka her konuda uzlaşma diye bir kuralda yok. A partisiyle uzlaşmasınız, B partisiyle uzlaşırsınız. A sivil toplumu destek verir, B sivil toplumu destek verir size. Ama bir ayrışma sürecine soktunuz siz. Anayasadan dolayı toplum ayrıştı. Bu ayrışma zaten yanlıştı. O ayrışma sürecine sokmadan uzlaşmayla parlamentodan geçirebilirdiniz. Bakın o iki madde çıksaydı ne olacaktı? Parlamentodan geçecekti referandumda olmayacaktı belki. Şimdi referanduma gidiyoruz. Ne olacağını bilmiyoruz tabi. Sonuçta halkımız karar verecek buna doğrumudur, yanlış mıdır.

Ama ben şunu gerçekten merak ediyorum. Bu anayasa değişikliği yurttaşın hangi sorununu çözüyor. Sayın Başbakan miting yapacak ve ben bu sorunun yanıtını Sayın Başbakandan bekliyorum. Bu anayasa değişikliği Türkiye’de yurttaşın hangi sorununu çözecek.

Sunucu- O zaman şöyle bir çelişki olmuyor mu? Yani HSYK ve Anayasa Mahkemesinin yapısını çıkartın, gerisine oy verelim diyen bir Cumhuriyet Halk Partisi o zaman yurttaşın hiçbir sorununu çözmemiş bir anayasayı çıkartmış olacaktır.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır. Yani biz toplumda bir ayrışma olmasın diye. Örnek vereyim size. Orada şimdi bir komisyonumuz var. Sosyal içerikli bir komisyonumuz var. İşçilerin, işverenlerin hükümetin katıldığı ve şuanda yasası olan ekonomik ve sosyal konsey. Üç ayda bir toplanması lazım. Yasası olan ve yasasında üç ayda bir toplanması öngörülen konsey neredeyse iki yıldır toplanmıyor. Şimdi biz bunu anayasa maddesi haline getirdik. Şimdi biz itiraz etmiyoruz tabi yani. Koyabilirsiniz. Ama yani yasayı uygulamıyorsanız anayasa maddesi olsa ne olur, olmasa ne olur. Biz hani bir toplumda bölünme, ayrışma, bir kavga olmasın diye onları çıkarın bizde bunlara evet diyelim. Tamam madem istiyorsunuz evet diyelim bu işi bitirelim. Toplumun gündemine eğilelim. Yani bu ülkede işçinin, memurun, emeklinin gündemi var. Onu çözelim. Asıl soru o.

Şimdi biz bakın bu kadar büyük bütçe açıklarımız var, borçlarımız var biz referanduma dünyanın parasını harcayacağız. Yazık günah değil mi buna? Yani uzlaşmayla çözmemiz gereken bir şeyi neden bu noktaya getirdik? İnat yüzünden. Siyasette inat olmaz. Siyasette uzlaşma olur. Uzlaşma kültürü üzerine kurarsanız zaten siyasette başarırsınız. Yarın ret çıksa ne olacak, kabul çıksa ne olacak? Türkiye açısından değişen çok fazla bir şey yok.

Sunucu- Bu inatla muhalefetinde tavrını inatçı görüyor musunuz? Yani muhalefet çok doğru yapıyor da iktidar mı yanlış yapıyor? Muhalefette yanlış yapıyor mu? Yani birazda böyle dönüp özeleştiri olarak muhalefet baktığınızda ne düşünüyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi kendimizde özeleştiri yapabiliriz. Yurttaşlarımızda bizi eleştirebilirler. Bakın benim özenle altını çizdiğim bir şey vardır; bir siyasetçinin en çok ihtiyaç duyduğu şey özeleştiridir. Çünkü bir siyasetçiyi eleştirirseniz siyasetçide bu eleştiriden ders çıkarmak durumundadır. Bizim hatamız olabilir. Bizimde yanlışımız olabilir. Az önce söyledim. Hatamız, yanlışımız varsa oturur, düşünürüz, gerekirse vazgeçeriz.

Sayın Başbakan dedi ki, yani gazeteciler sordular, görüşür müsünüz diye, hayır uzlaşma tavrımızı koyduk dedik biz. Böyle biz uzlaşmayız, kavga ederiz diye bir niyetimiz yok. Sayın Başbakan elbette ben görüşmek istiyorum derse seve seve görüşürüz.

Uzlaşma kültürünü topluma yerleştirdiğimiz zaman göreceksiniz ki, toplumun sorunları daha rahat çözülmüş oluyor. Eğer siz sorunları çözülmez noktaya getiriyorsanız sizin yönetim becerinizi yeteri kadar sergilemediğinizden kaynaklanıyor bu.

Tabi uzlaşmayı kim arayacak? Muhalefet uzlaşma aramaz, muhalefettin görevi adı üstünde muhalefet. Yani iktidarın yaptığına halk adına muhalefet ediyoruz.

Sunucu- Her şeye karşı çıkan anlamına mı geliyor?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır, o anlamda söylemiyorum. Her şeye karşı değil. Ama doğrular elbette halk kabul edecek. Görecektir doğruları. Ama yanlışları da birisinin dile getirmesi lazım. Kimdir bu? Muhalefettir. Adı üstünde.

Her ülkede çok partili rejimde olabilir, tek partili rejimde olabilir, her ülkede, cumhuriyette olabilir. Ama demokrasinin vazgeçilmez unsuru muhalefettir. Muhalefet olmadığı yerde demokrasi olmaz zaten. Bir aykırı ses olması lazım. Şunun şurası yanlıştır diyecek birisinin olması lazım. Kim adına yapılacak bu? Demokrasi adına ve halk adına yapılacaktır bu.

Bu her şeye muhalefet olmak, hayır. Doğrular doğrudur zaten. Onu biz itiraz etsek de doğrudur o. Doğruyu sizin itiraz edecek halinizde doğru olmaz. Ama eğer yanlış varsa, yapılan bir eylemin içinde veya yapılan bir düzenlemenin içinde cümle bile yanlış kurulmuşsa, nokta yanlış yere konmuşsa, buna birisinin hayır demesi lazım. Bu doğru değildir demesi lazım. Şu cümleyi böyle kurun demesi lazım. Şurada imla hatası vardır demesi lazım veya yasa gelmiştir önünüze, yasa hazırlama tekniğine aykırıdır. Sizin buna yasa içeriğine bende katılıyorum ama yasa hazırlama tekniğine aykırıdır, bu tekniğe uygun olarak düzenleyin demeniz lazım. Muhalefet budur zaten.

Sunucu- Şimdi bu referandum oylamasında tabi siz “hayırda hayır var” dediniz. Böyle bir belki de bir sloganız bu şekilde oluştu. Hayır, verecekler ve evet vereceklerde hemen belirlendi. Yani böyle bir taraflar ayrıldı ve bu referandumun hükümetle ilgili bir güven oylamasına dönüşeceği şeklinde de söylemler var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır, ben bunu bir güven oylaması olarak kamuoyuna sunulmasını doğru bulmuyorum. Bu bir Anayasa değişikliği. Anayasa değişikliğine birisi uygundur diye görebilir ama hükümetin icraatını beğenen biriside uygun değil, doğrudur da diyebilir.

Yani eğer siz bunu hükümeti bir güven oylamasına dönüştürürseniz bana göre doğru olmaz. Yani güven oylaması farklı bir şeydir. Hükümet çıkar derki, ben güven oylaması kendime güveniyorum, erken seçime gideceğim işte o bir güven oylamasıdır. Ama Anayasa değişikliği farklı bir şeydir tabi.

Sunucu- Millet bu Anayasa değişikliği referandumundan evet çıkarsa mesela %55,60 oranlarında bir evet çıkarsa ne düşünürsünüz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir şey düşünecek halimiz yok yani. Sonuçta milletin iradesidir, o iradeye saygı duyacağız hep beraber. Ortaya zaman içinde aksaklıklar çıkacaktır ki, onu göreceğiz. Aksaklıklar çıkınca da biz çıkıp millete onu söyleyeceğiz.
Yani neden biz bu Anayasa evet demedik? Şunun için demedik.

Onun için az önce söyledim. Sayın Başbakan pek çok ilde Anayasa anlatacağı miting. Ben merak ediyorum. Sayın Başbakan çıkıp millete bu Anayasa değişikliğiyle ben şu sorunu çözeceğim diyecek ve biz öğrenmiş olacağız. Ben öyle bir şey görmüyorum.

Sunucu- Şimdi farklı bir konuya geçmek istiyorum. Siz Genel Başkan olduktan sonra belki de en çok karşılaştığınız soru şuydu; bunun da bence karşılaşmanızın sebeplerinden bir tanesi kurultayda yaptığınız İstanbul’da merdiven altında çalışan sigortasız, başörtülü kızların hakkını da biz savunacağız dediniz. Bu aslında bir istihdam sorunu ama siz sanki bunu başörtüsü sorununu çözecekmişsiniz gibi bir algı oluştuğu için hemen size bunlar sorulmaya başlandı.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şunun için, hükümetin bu konudaki çifte standardına dikkati çekmek için. Eğer İstanbul’un merdiven altı atölyelerinde yüzlerce değil, binlerce genç kız, başörtülü veya türbanlı adına ne dersek diyelim, çalışıyor ve bunlar sigortasızsa, kayıt dışı çalışıyorlarsa birilerinin bunlara sahip çıkması lazım. Biz sahip çıkacağız dedik.

Sunucu- Ama bu başörtüsü sorunuyla ilgili bir şey değil. Bu istihdamla ilgili bir şey.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi istihdamla ilgili bir şey. Biz onu başörtülü diye görmüyoruz. İnsan olarak görüyoruz. Hakları elinden alınmış bir insan olarak görüyoruz. Hakları elinden alınan bir insana bizim sahip çıkmamız gerekir. Çifte standardı kabul etmek istemediğimizi söylüyoruz biz bununla.

Eğer siz başörtülü insanı farklı görüyorsunuz. Farklı yerlerde olduğu için farklı görüyorsunuz. Birisi çalışırken farklı görüyorsunuz. Öbürü okurken farklı görüyorsunuz. Niye farklı görüyorsunuz? İkisi de insan değil mi? Eğer siz kayıt dışı çalışmaya göz yumuyorsunuz. Onları hiç görmemezlikten geliyorsunuz, bende arkadaşlarıma onu söyledim. O insanlara gideceğiz. Onlara haklarını öğreteceğiz. Onların iş yasalarından kaynaklanan hakları var. Sosyal güvenlik yasalarından kaynaklanan hakları var. Onların örgütlenme hakları var. Biz onları örgütleyeceğiz. onlara sahip çıkacağız dedim. Onun için bunun özenle altını çizdim. Hükümetin izlediği çifte standarda dikkatini çekmek için kamuoyunun.

Sunucu- Yani ondan şöyle bir tartışma çıktı. Siz üniversitelerde okuyan, başörtülü, siz türban diyorsunuz, o kızlarında sorunsuz okuyabilmelerini sağlayacaksınız. Bu sorunu da biz çözeriz dediniz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz bu sorunu çözeceğiz ve bu sorunu çözmekte de kararlıyız. Sorunu çözümsüz hale getiren maalesef iktidar oldu.

Sunucu- Yani bu sorunu çözmek derken Radikal Gazetesi bir manşet attı. Türbanlı kızlar üniversiteye, okula gidecek diye. Ondan sonra o gün içerisinde CHP’de ne oldu bilmiyoruz. Yani çok büyük dalgalanma oldu herhalde. Sonra bir açıklama ve bir tekzip yani böyle bir şey yok. Başörtüsü serbest olmayacak gibi bir açıklama yapıldı.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır, bakın metini okudunuz herhalde sizde. Benim kullanmadığım bir cümle kullanıldığı için itiraz ettim.

Sunucu- Bir tek manşetteki cümleyi kullanmamışınız. Ama o anlama gelebilecek her şeyi söylemişsiniz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi ben yine de söylüyorum. Ama benim kullanmadığım bir cümlenin kullanılması beni rahatsız etti. Sizi de rahatsız etmesi lazım. Şimdi medya etiği açısından ben bunu bağdaştırmadım. Benim kullandığı oradaki cümleyi aynen koyabilirdi hiç itirazım yok zaten. O gün zaten CHP’de hiçbir şey olmadı. Ama benim kullanmadığım bir cümleyi sadece açıkladım.

Ben nitekim o yaptığım açıklamada orada kullandığım bütün açıklamalar vardı zaten. Bana sorulan sorular, benim verdiğim yanıtların hepsi var. Ben onların bugünde arkasındayım zaten.

Eğer bu bir sorunsa biz Türkiye’nin bütün sorunlarına talibiz. Nasıl doğu, güneydoğudaki soruna talipsek bu soruna da talibiz. Biz bu sorunları çözeceğiz. Ama orada da vurguladım. Toplumsal uzlaşmayı sağlayarak çözeceğiz. Biz insanı insan olarak görüyoruz. İnsan olarak gördüğünüz zaman o insanın var olan sorunlarını çözeceğiz. Onu daha farklı bir kimlikle görürseniz devlet olarak, iktidar olarak farklı bir kimlikle görürseniz sorunu katmerleştirirsiniz. Hükümet öyle gördüğü için katmerleştirdi zaten onu.

Sunucu- O sorunu çözeceğiz derken mesela şu anda da başı açınca okula gidebiliyorlar. Şu anda da o zaman sorun çözülmüş gibi gözüküyor. Sonuçta okula girebiliyorlar bir şekilde yani böyle bir sorun çözmemi yoksa başörtüsüyle okula girebilme şeklinde mi bir sorun çözmemi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz insanların kılık kıyafetiyle uğraşılmasından yana değiliz. O ayrı bir olaydır. Onun için biz herkesin okuyabileceği, okumasını sağlayabileceği bir çözümü biz bulacağız mutlaka. Bulmak zorundayız. Bu konuda Anayasa Mahkemesinin kararları var. Bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları var.

Bu konu yasalarla çözümlenecek bir konu değildir. AKP’nin düştüğü hatada buydu zaten.

Sunucu- Uygulamada mı çözülecek?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette uygulamada çözülecek.

Sunucu- Nasıl olacak? Anlatın o zaman. Evden mi okutacaksınız, bahçede mi sınava sokacaksınız? Nasıl olacak?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz açık, net söylüyorum. Biz bu sorunu çözeceğiz. Herkesin okumasına da olanak sağlayacağız. Bu konuda bizim çalışmalarımızda var, arkadaşlarımız çalışıyorlar da.

Dediğim gibi bütün mesele şu; sorunu hukuk içinde kalarak yüne çözeceğiz. Yani kimseye giysilerinden ötürü, üniversite zaten her türlü düşüncenin, beğenmediğimiz aykırı düşüncenin de özgürce dile getirildiği mekanlardır üniversiteler. Üniversiteleri kalıpların içine sokamazsınız. Üniversiteleri dar alanların içine sıkıştıramazsınız. Onun için biz söyledik, gelince YÖK’ü de kaldıracağız diye. Üniversitelere her türlü bilimsel özerklik. Her türlü yönetsel özerklik. Her türlü mali özerklik sağlanacak.

Nasıl oluyor da üniversiteler kendi rektörünü seçemiyor? Nite seçmesin üniversiteler.

Sunucu- Siz şimdi siz konuyu hemen başka yere getirdiniz ama şimdi o çözme meselesini biraz daha açmanızı istiyorum. Yani çok net bir soru. Başörtüsüyle üniversiteye gidilebilecek mi? Ya da başörtülü bir öğrenci okuyabilecek mi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bende size bir düşüncemi açıkça ifade ettim, söyledim. Yani hiçbir zaman kişileri giysilerinden ötürü biz üniversiteye sokmayacağız diye bir arayışın içinde olmayacağız. Biz bu sorunu çözeceğiz.

Sunucu- Sizin bu sözünüz üzerine biz yarın haber yaparken Kemal Kılıçdaroğlu başörtüsüyle üniversiteye gidilebilecek çıkıyor işte buradan.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz üniversiteye okumak isteyen kızlarımızın okumalarını sağlayabileceğimiz çözümleri bulacağız.

Sunucu- Başörtüsüyle de okumasını sağlayabilecek misiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Çözümleri bulacağız. Hiç endişe etmeyin.

Sunucu- Şimdi o gün siz bu açıklamaları yapınca bu tartışılırken bir milletvekili partinizden Necla Hanım bu Genel Başkanın kendi şahsi görüşüdür dedi. Herhalde bilginiz var bu konuda. Sonradan da işte açıklamalar yapıldı ve sanki geri adım atılmış gibi hatta kamuoyunda işte sabahleyin yaptığınız açıklamayı öğleden sonra geri aldınız şeklinde ifade edildi.

Bir milletvekilinin bir Genel Başkan için kendi şahsi görüşüdür deyip televizyon kanallarında bunu açıklamasını nasıl karşıladınız.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle söyleyeyim; bizim partimiz insanların özgürce düşündüğü bir partidir. Düşüncelerini de özgürce ifade ettiği bir partidir. Ama bir parti disiplininin de olması gerektiğine inandığımız bir partidir. Dolayısıyla kişilerin düşüncelerini açıklamalarından ötürü onları suçlamak, sen niye böyle düşünüyorsun demek doğru değildir. Demokrasiye de uymaz.

Biz AKP değiliz. Bizde birisi bir şey söyler herkes ona itaat eder, böyle bir şey yok. Biz düşüncelerimizi söyleriz, açıklarız, elbette ki bu düşüncelerimiz partinin herhangi bir üyesi de diyebilir ki, bu düşünce, genel başkanın söylediği bu düşünceye katılmıyorum diyebilir. Arkadaşlarıyla sohbet ederken. Yani veya gelir bize söyleyebilir bunu.

Sunucu- Ama o zaman biz şu anda sizin söylediklerinizi bir parti politikası olarak mı, kendi şahsi görüşünüz olarak mı algılamalıyız?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu şahsi görüşün dışında. Biz CHP olarak bu sorunu çözeceğiz diyorum.

Bakın terör olayıyla da ilgili aynı şeyi çözeceğiz diyoruz. Ne dedik, toplumsal uzlaşma sağlayarak biz bu sorunu çözeceğiz.

Sunucu- Deniz Baykal’la ilgili boynumuzun borcu demiştiniz. Onunla ilgili komployu işte bu tezgahı kuranlar, o çirkin görüntüleri ortaya çıkaranlarla ilgili. Bununla ilgili bir gelişme var mı? Yani onu bir taraftan çalıştırıyor musunuz o mekanizmayı? Onu ortaya çıkarma mekanizmasını?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bakın bizim tabi onu ortaya çıkarma mekanizmalarımız yok. Devletin istihbarat örgütleri bize bağlı değil. Emniyet güçleri bize bağlı değil. Şimdi bunu ortaya çıkaracak olan hükümet. Sayın Baykal çok net bir açıklama yaptı. Hükümetin bu işin içinde olduğunu söyledi. Eğer hükümet bu işin içinde değilse bu komployu yapanları ortaya çıkarması lazım. Kendi istihbarat örgütü var mı? Var. Polis bağlı mı? Bağlı. MİT Başbakanlığa bağlı mı? Bağlı. Niye çıkarmıyorlar.

Eğer siz dijital ortama bir belge aktardıysanız bu parmak izi gibidir. Takip ederseniz bulusunuz bunu. Bugüne kadar Sayın Başbakanın açıklaması oldu. Ben MİT’e talimat verdim diye. Emniyet zaten bu işin üzerinde çalışıyor. Bir savcı konuyu araştırıyor.

Bunların bulunması lazım. Biz bekliyoruz ve her yerde şunu söyledim. Ben kurultayda da söyledim. Eğer bunu hükümet çıkarmazsa bu komplonun parçası hükümet demektir.

Sunucu- Yani boynumuzun borcu derken…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Takip edeceğiz. Unutturmayacağız bunu. Onu söylüyorum. Unutturmayacağız ve hükümete her ortamda örneğin Sayın Başbakan gelecek, ben Sayın Başbakana yine soracağım.

Sunucu- Bu terörle mücadele konusundaki görüşmede mi soracaksınız?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, soracağım. Yani siz talimat verdiniz, konuyu araştırın dediniz. Ne oldu yani bu iş, nereye gidiyor, hangi aşamadadır diye Sayın Başbakana da soracağım.

Sunucu- Sayın Deniz Baykal’ın önümüzdeki süreçte bir hazırlık yaptığı şeklinde son dönemlerde bir takım iddialar var Ankara kulislerinde konuşuluyor. Kendi yakınındaki milletvekillerine de hazır olun dediği şeklinde. Bu kulağınıza gelmiştir. Yani sizi nasıl etkiliyor bunlar. Ya da parti içerisinde bu tür bir şey bekliyor musunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır. Yani zaman zaman gazetelerde veya bazı internet sayfalarında bu tür haberler yer alıyor ama haber olarak bakıyoruz ona. Yani beni şu veya bu şekilde etkilemesi söz konusu değil.

Sunucu- Birde son günlerde yine bayağı tartışılan Genelkurmay Başkanının bir televizyon kanalında yaptığı açıklamalar vardı. Siz bunları nasıl değerlendirdiniz? Şunun için soruyorum? Çünkü Genelkurmayın Milli Savunma Bakanlığına bağlanması şeklinde bir öneri ortaya atmıştınız. Bu bağlamda baktığınızda bir Genelkurmay Başkanının Milli Güvenlik Kurulunda ifade edilmiş olan ve işte gizli olması gereken Sayın Cumhurbaşkanının da ifadesiyle bir takım devlet politikası, stratejisi olması gereken konuları televizyonda, bir özel kanalda açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi şunu söyleyeyim; kamu görevlilerinin Sayın Genelkurmay Başkanımızda bir kamu görevlisi. Kamu görevlilerinin elbette yani belli konuları konuşmaları, tartışmaları, görüşlerini bildirmelerini anlayışla karşılamamız lazım. Ama diyelim ki, bir İçişleri Bakanlığı müsteşarı veya Gelir İdaresi Başkanı veya BDDK Başkanı belli konularda açıklamalar yapabilir, kamuoyunu aydınlatabilir veya askerle ilgili bir kamuoyunun merak ettiği bir konuda Genelkurmay Başkanı toplu mu bilgilendirebilir.

Bunları demokrasinin olağan yapısı içinde sağlıklı bir tablo olarak görmemiz lazım. Ama ben Milli Güvenlik Kurulunda nelerin konuşulduğunu bilmiyorum ama gerçekten Milli Güvenlik Kurulunda konuşulan bir şey kamuoyuna açıklanıyorsa bu doğru değil.
Çünkü Milli Güvenlik Kurulunda konuşulanların bizde olması gerekiyor. Orada herhalde gizli kuralına en çok da Sayın Genelkurmay Başkanının uyması gerektiğine ben inanıyorum.

Sunucu- Birde seçim barajıyla ilgili bir çıkışınız oldu. Bu konu %7 dediniz seçim barajı konusunda. Bu konuda nasıl bir çalışma yürüteceksiniz. Mesela bu konuda destek için diğer siyasi partilerle bir araya gelme gibi bir projeniz var mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz halkın iradesinin parlamentoya doğru yansımasını istiyoruz. %10 barajı çok yüksek. Yani şu anda parlamentoda AKP seçimlerde %47 oy aldı. Parlamentoda %60’ı temsil ediyor. Aradaki fark iradenin gaspıdır. Başkalarının iradesini gasp etmektir. Bu demokraside olmaz. Ne olur? Makul bir düzey getirirseniz, bu 7 olur 5 olur. Ama Hakkı Süha arkadaşımız Okay arkadaşımız Genel Başkan Yardımcısı %7’lik bir teklifte bulundu. Orada bir fıkramız daha var maddede. Oy belli bir miktarın eğer altına inmiyorsa %5 oy alan siyasi partinin de milletvekili çıkarmasına olanak sağlayan bir düzenleme aslında bu.

Diğer siyasi partilerin hepsi itiraz ettiler. Yani bundan itiraz etmeyen bildiğim kadarıyla şu anda parlamentoda olmayan siyasal partiler. Ama parlamentoda olan siyasal partiler CHP dışında itiraz ettiler.

Bu şu anlama geliyor; CHP’nin demokrasi kültürünün ne kadar ileri olduğunu gösteriyor. Biz az milletvekili çıkarma uğruna %7 oy alan halkın %7 oy verdiği bir siyasal partinin de milletvekili çıkarmasını istiyoruz. Niye buna karşı çıkıyoruz? Parlamentoda mademki, halkın iradesini göreceğiz halkın iradesinden niye korkuyoruz ve niçin ben başka partiye verilmiş oylar nedeniyle ben kendim milletvekili çıkarayım.

Çıkıp da sonra halkın karşısına efendim bu milli iradedir, milli irade böyle diyor. Milli irade öyle demiyor. Milli irade size %47 verdi. Siz parlamentoda %13’de gasp ederek %60’ı kendi milli iradeniz olarak görüyorsunuz. Doğru değil.

Ayrıca milli irade kavramında şöyle bir yanlış var; hükümetin aldığı milli iradede diğer partilerin aldığı gayri milli irade mi? Onlara da halk oy vermedi mi? Onun için milli irade kavramı da saptırılıyor. Tıpkı demokrasi kavramının, özgürlükler kavramının, hak kavramının içi boşaltılığı gibi.

Biz bu ülkede gerçek anlamda demokrasi gelsin diyoruz. Milli irade parlamentoya tam yansısın diyoruz. Sayın Başbakan bir ara Türkiye Milletvekilliğinden söz ediyordu. Getirsinler. Niye Anayasa değişikliğinde getirmediler?

Sunucu- Sizinde yolculuğunuz var biliyorum. Son olarak bir soru gelmiş. Enteresan bir soru gibi geldi bana. Parlamentoda oylamaya katılıp hayır demeyen CHP şimdi niye vatandaştan referandumda hayır demesini istiyor diye bir soru.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Çok basit. Parlamentoda bir milletvekilinin oy kullanması kadar kullanmaması da gayet doğaldır. Bu demokratik bir kuraldır zaten. Yani demokrasilerde insanların özgür iradelerine ve düşüncelerine gem vurmak, onları dar kalıplar içine sokmak mümkün mü? Hayır. Örneğin biz terör konusunda parlamentoyu olağanüstü toplantıya çağırdık AKP katılmadı bu toplantıya. Parlamentoya da gelmedi. Çoğunluk sağlandıktan sonra geldi. Ama biz dönüp geriye siz demokrasiye aykırı bir uygulama yaptınız dedik mi? Demedik. Çünkü muhalefet partileri, iktidar partileri, iç tüzüğün, hukukun, anayasanın verdiği bütün hakları kullanabilirler ve bizde bu hakkımızı kullandık. Bundan ötürü biz hak kullandık diye suçlanırsak o doğru olmaz. Ha vatandaşlara hayır oyunu kullanın derken tabi kendimize göre düşüncelerimiz var. Neden hayır oyunu kullanmaları gerektiğini onlara anlatmaya çalışıyoruz. Neden diyoruz? Az önce söyledim. Savcı olayını çok somut bir örnek olarak verdim. Anayasa değişikliği ne diye yapılır? Benim yurttaş olarak hakkım artsın diye yapılır. Eğer anayasa değişikliğiyle benim bir hakkım elimden alınıyorsa Allah aşkına buna demokrasimi denir.

Sunucu- Bu paketin içerisinde belki o savcı olayı çok küçük bir yer kapsıyor ama vatandaşın sosyal, kültürel, işte ekonomik, çalışma hayatını düzenleyen belki işte çocuk hakları, kadın hakları, bir takım pozitif ayrımcılıklar noktasında çok daha fazla alanı kapsayan bölümleri var. Yani vatandaş tabi onları da göz önüne alacak oylama yaparken.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hangi haklar merak ediyorum. Memurlar; memurlara grev hakkımı verildi? Hayır. Biz grev hakkı istedik. Niye koymadılar? Bakın 12 Eylül paşaları yargılansın diye yaptılar değil mi? Anayasa kabul edilsin bakalım yargılanacaklar mı, yargılanmayacaklar mı? Yargılanamazlar.

Sunucu- Kimi yargılayacaksınız zaten hepsi kaç yaşında?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır. Onun dışında…

Sunucu- Sembolik bir şey zaten o.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bakın, o zaman parlamentodaki bu işi yapan insanlar çıkıp halka doğruları söylemeli. Biz bunu yapıyoruz ama biz halka doğruları söyleyeceğiz, dolayısıyla bunlar yargılanamazlar.

Sunucu- Cumhuriyet Halk Partisi istemişti ama 12 Eylül meselesini ilk önce. Sayın Deniz Baykal gündeme getirmişti.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle, Sayın Başbakan CHP bunu istemez demişti. Bizde gidip teklif ettik biz istiyoruz buyurun getirin kaldıralım diye.

Sunucu- Tamam. Şimdi ama eleştiriyorsunuz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır eleştirmiyoruz. Onun devamı olan maddelerde vardı. Onlarında kalkması lazımdı. Onlar kalkmadı. Halkı kandırıyoruz biz. Halka doğruları söylemiyoruz. Onlar kalktığı zaman zaten onların yargılanmayacağını herkes biliyor. O tartışmalı çünkü hukukta. Bazı çevreler yargılanır, bazı çevreler yargılanmaz diyorlar. Hangisine hukukçular karar verecek. Ben hukukçu değilim. Sonunda ben bir siyasetçiyim. Siyasetçi hukukun önüne geçip efendim ben hukuku çiğniyorum, benim dediğim olacak derse yanlış yapmış olur. Onun için o işi hukukçulara bırakacağız biz. Eğrisi, doğrusu neyse onu görecekler. Ama siz sırf yargıyı ele geçirme kaygısıyla yola çıkıp ya da amacıyla yola çıkıp araya da çeşitlendirelim, bunlarla beraber halkı kandırırız derseniz doğruyu yapmamış olursunuz. Onun için söyledik değişiklik yapmak istiyor musunuz memurlarla ilgili. Güzel getirin memurlara grev hakkını verelim. Avrupa bunu sağlıyor. AB standartları bunu istiyor. Verdik mi? Vermedik. Dokunulmazlıklar. Gidelim vatandaşlara referanduma soralım bu milletvekili dokunulmazlıklarını istiyor musunuz, istemiyor musunuz sınırlamayı? Emin olun %90 milletvekili dokunulmazlığını sınırlayın diyecek. Allah aşkına bir hayali ihracatçının mecliste ne işi var? İhaleye fesat karıştıran bir milletvekilinin mecliste ne işi var?

Sunucu- Geçtiğimiz günlerde sizinde bir milletvekilinizle ilgili bu tür iddialar ortaya çıkmıştı bir Kayseri milletvekiliyle ilgili. Mesela o konuda bir şey yapmayı düşünüyor musunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yargılama yolunu açsınlar. Bizim bütün milletvekillerimiz gidip anayasa komisyonuna dilekçe verdiler dokunulmazlığımızı kaldırın diye. Hatta bir milletvekilimiz gitti Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurdu benim dokunulmazlığımı kaldırın diye. Yargılanmak istiyoruz ama AKP hayır diyor kimse yargılanmayacak. Sizinkini kaldırırsak millet bize bakacak niye bunlar kaldırmadı diye. Bu yanlış. En azından isteyeninkini kaldırın. İstemeyeninki kalsın. Ama isteyeninkini kaldırın. Niye kaldırmıyorsunuz? Maalesef bu bizim acı tablomuz.

Sunucu- Çok teşekkür ediyorum. Aslında uzatmak mümkün ama siz hafta sonu mitinginiz var uçağa yetişeceksiniz. Katıldınız çok teşekkür ediyorum, görüşlerinizi açıkladınız.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bende teşekkür ediyorum, sağolun.

Sunucu- Kemal Kılıçdaroğlu Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı günlüğün konuğuydu. İyi akşamlar, hoşçakalın.

Gündem'den Öne Çıkan Haberler