04.11.2025
04.11.2025
“BİN GÜN GEÇTİ, YÜZBİNLERCE DEPREMZEDE HALA KONTEYNERDE YA DA GURBETTE YAŞIYOR”
“GALATA KULESİ’Nİ CENEVİZLİLERDEN KURTARMAK AK PARTİ’DEN KURTARMAKTAN DAHA KOLAY OLMUŞTU”
“ANDOLSUN Kİ NE SOMA’YI YAKANLARIN, NE ERMENEK’TEKİ SORUMLULARIN YAKASINI BIRAKMAYACAĞIZ”
“EKREM BAŞKAN HAPİSTEYKEN, DEVLET AJANLIK YAPTIĞINI İDDİA ETTİKLERİ ŞİRKETE SİBER GÜVENLİK İHALESİ VERDİ”
“CUMHURİYET TARİHİNİN GÖRDÜĞÜ EN BÜYÜK CASUSLUK FAALİYETİ, KOZMİK ODAYA GİRİLMESİDİR”
“HAK ETMEDİĞİMİZİ DUYARSAK, HAK ETTİĞİNİZİ DUYARSINIZ”
“O GÜN REJİMİN ŞEYTANI SELAHATTİN DEMİRTAŞ’TI, BUGÜN REJİME ŞEYTAN LAZIM; EKREM İMAMOĞLU VAR”
“SELAHATTİN DEMİRTAŞ DOKUZ YIL İÇERİDEYKEN, SEN KONJONKTÜR GEREĞİ İNSAFA GELECEK; BU KEZ DE BAŞKASININ ÖMRÜNÜ ÇÜRÜTECEKSİN”
“23 YILIN SONUNDA EKONOMİDEKİ DURUM ORTADA: BU BEŞİBİRYERDEYİ ERDOĞAN’A TAKALIM, ÖYLE GEZSİN”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin TBMM Grup Toplantısında konuştu. Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, “Hoş geldiniz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugün grubumuzu onurlandıran tüm konuklarımızı saygıyla selamlıyoruz. Televizyonlarından bizi izleyen, radyolarından dinleyen vatandaşlarımıza Cumhuriyet Halk Partisi grubundan sımsıcak bir ‘merhaba’ iletiyoruz. Onları da saygıyla selamlıyoruz” dedi. Özel şöyle devam etti:
“LÖSEV’E SAHİP ÇIKMAYA DAVET EDİYORUZ”
“Öncelikle güne Lösemili Çocuklar Haftası ile başlamak isterim. 2 - 8 Kasım arası Lösemili Çocuklar Haftası. Bu konuda Türkiye’de LÖSEV, Sevgili Üstün Ezer’in kurduğu ve lösemili çocukların ücretsiz olarak tedavilerine destek vermek için gayret gösteren, çaba gösteren, çok önemli işler yapan, bugüne kadar 60 bin tane lösemili çocuğun kendine, ailesine, hayatına dokunmuş olan, LÖSANTE Hastanesi ile önemli bir eksiği gidermiş olan bir kuruluşumuz var. Hem LÖSEV’e sahip çıkmaya, onları desteklemeye hem de lösemili çocuklarla dayanışmaya ve onların hayata tutunmalarına ve mücadelelerine destek olmaya, sözümüze değer veren herkesi bir kez daha destekliyoruz. Yakamızdaki turuncu farkındalık kurdeleleriyle de Cumhuriyet Halk Partisi grubu olarak hepsini ayrı ayrı kucaklıyoruz. Sağlıklar diliyoruz.”
“ZÜBEYDE HANIM KIZ ÖĞRENCİ YURDU’NU AÇTIK”
“Meclis’e verilen bir hafta aradan sonra tekrar bir aradayız. Bu arada 29 Ekim'i geçirdik. 29 Ekim Cumhuriyetimizin kuruluşunun 102’nci yılını; 81 ilimizde örgütlerimiz, olan yerlerde belediyelerimiz, vatandaşlarımız büyük bir coşkuyla kutladılar. 102’nci yılda Cumhuriyet coşkusunu en üst noktada yaşayan, yaşatan herkese yürekten teşekkür ediyorum. Yaşasın Cumhuriyet. 29 Ekim günü sabah Anıtkabir’deki törenlerin ardından Tuzla’ya geçtim. Tuzla’da 14 yıl önce sözü verilen, bir türlü bitirilemeyen bir yaşam merkezini genç belediye başkanımız ve ekibi söz verdiği gibi 1,5 yılda açtılar. 0 - 3 yaş arasındaki bebeklere ve küçük çocuklara hizmet edecek bir Bebek Akademi de dahil, her yaştan çocuk için okul öncesi kreşi, okul öncesi eğitimi, kadınlar için akademiyi, meslek edindirme kurslarını bünyesinde barındıran tam bir Cumhuriyet‘e yakışan eseri Tuzla’ya kazandırdılar. Sonra Şişli’ye geçtik. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu’nun sadece arazisi 6,5 milyar değerinde olan bir yere, ‘Buraya bir kız yurdu yakışır’ demesiyle ve Atamızın annesinin ismini taşıyan Zübeyde Hanım Kız Öğrenci Yurdu’nu 300’ün üzerindeki genç kadın öğrenciyle birlikte büyük bir coşkuyla açtık. Ve ardından da Kadıköy’de 30 yıldır yapılan o muhteşem Cumhuriyet kutlamasına katıldık. Hem yurtları kazandıranlara, hem bu vizyonu ortaya koyanlara, kreş açanlara, kent lokantaları açanlara, Cumhuriyet Halk Partisi’nin belediyecilik anlayışıyla bu yoklukta, bu zorlukta, bu kadar baskı altındayken bir yandan mali olarak silkeleniyorken bir yandan imkanları ellerinden alınıyorken bir yandan hapiste tutuluyor ve özgürlüklerinden mahrum ediliyorken ‘Bu hizmetleri bu kadar yapanlar yarın Türkiye’de bize neler yapmaz’ diyerek Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarına en önemli yolu, yolun taşlarını da döşeyenlere bir kez daha huzurunuzda grubumuzdan teşekkür ediyoruz. Tabii bu arada Çağlayan’da yeni bir kumpasa karşı hep birlikte kenetlendik. Arnavutköy’de, Eskişehir’de, Esenyurt’ta mitinglerimizi yaptık. İsviçre’de yoldaşlarımızla bir araya geldik. Orada temaslarda bulunduk. Ve zorlu bir haftayı, mücadelelerle dolu bir haftayı, bir yandan büyük hukuksuzluklarla dolu bir haftayı ama bir yandan da Cumhuriyet coşkusuyla dolu bir haftayı karmaşık duygular içerisinde ama korkuya teslim olmadan, zalimi memnun etmeden, dostumuza güven, olmayana kaygı vererek büyük bir özgüvenle, kararlılıkla ve hep birlikte geçirdik. Hepinize teşekkür ediyorum.”
“BİN GÜNDÜR ADALET BEKLİYOR, MÜCADELE VERİYORLAR”
“Pazar günü, 6 Şubat’ın, depremin bininci günüydü. Bin gündür adalet bekleyen aileler, geçim, barınma mücadelesi veren yurttaşlar, sesini duyurmaya çalışan mağdur depremzedeler var. Deprem bölgesine yapılan her hizmet kıymetli. Ben ilk dakikalarında duyar duymaz bölgeye hareket etmiş, grubumuzla birlikte, o günkü grubumuzla birlikte hepsini bir kez daha minnetle anmak isterim. Aramızda olmayan, şu anda milletvekili olmayan arkadaşlarımızı da. 35 gün aralıksız olarak orada kalmış birisi olarak orada hangi parti olursa olsun, belediyelerin gidip orada bir çorba dağıtanını da çok kıymetli görmüşüzdür. Bu ülkenin tüm kurumları orada bir şeyler yapmak için seferber oldular. Çok önemli emekler verildi. Bunların hiçbirini değersizleştirmek kimsenin hakkı da değil haddi de değil. Ama bir yandan da deprem olduğu günün hemen üç gün sonrasında, ‘Efendim bu felaket asrın felaketidir, bunun altından kalkmak için devleti bilenlerin yönetmesi lazım. Şartlar kötüdür ama biz buradaki evleri bir yıl içerisinde yapacağız. Bir yıl sonra herkes evine girmiş olacak’ diye bir devlet sözü verildi. Devletin başında bulunan Cumhurbaşkanı tarafından, AK Parti’nin Genel Başkanı tarafından, Sayın Erdoğan tarafından bu söz verildi. Ve insanlar, aslında bütün imkânsızlıklar ortadayken bu söze inanmak istediler, inandılar. Belki seçim tercihlerini değiştirdiler. Ve o söylenen bir yıl geldi, sözü veren tüm yetkisi ile işin başındaydı. ‘650 bin konut teslim edeceğiz bir yılda’ demişti. Bir yılın sonunda 18 bin konut teslim edildi. Sözlerin 2,7’si tutulmuştu bir yıl sonunda. Şimdi bininci gündeyiz ve üçüncü yıl geliyor. Şu anda 300 bine yakın konutu teslim etmekle övünüyorlar. Verdikleri sözün yüzde 46’sıdır. Sonra ‘Efendim biz sözü revize ettik, biz şöyle dedik böyle dedik. Sözümüzü üçüncü yıl dolunca, belki biraz geçince tutacağız.’ Bir kere siz, söz tutmuyorsunuz. Siz ‘Birinci yılın sonunda çadırda, konteynerde kimse kalmayacak’ demiştiniz. Hatay’da bugün daha söz verilenlerin yüzde 34’ü teslim edilebildi örneğin. Bugün 100 binlerce depremzede hala konteynerde ya da gurbette başkalarının yanında yaşamak zorunda kalıyor. Teslim edilen konutlarda altyapı sorunları, şikayetler bitmiyor. Okullar, sağlık merkezleri halen daha konteynerlerde hizmet veriyor. Ülkede ekonomik kriz var, deprem bölgesinde çok daha ağır şekilde hissediliyor. İşletmelerin halen daha yarısı faal değil. Ama bir yandan borçlar için mücbir sebep süresi 30 Kasım’da olacak. Esnaf daha dükkanı açmadan vergi dairesine çağırılacak eski borçlar ile ilgili. Diğer yandan rezerv alan mağduriyetleri, rahatsızlıkları, şüpheleri halen daha ortada duruyor. Depremzedeler bin gündür adalet arıyorlar. Yıllardır sonuçlanmayan davalar, oyalama taktikleri, yurt dışına kaçanlara kırmızı bülten çıkartmanın maliyetleri. Diğer taraftan kamu görevlerine verilmeyen yargılanma izinleri, yakınlarını kaybetmiş, bütün ailesini kaybetmiş acılı depremzedelerin bir kez daha yüreklerini yakmaya devam ediyor. Bölge milletvekillerimizle, tüm milletvekillerimizle, belediyelerimizle hep orada olduk. Hatay depreminin ertesinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hatay’la ilişkilendirildi, oradaydılar. Sayın Ekrem İmamoğlu inanılmaz bir mücadele verdi. Sayın Mansur Yavaş Kahramanmaraş’a, Ayaş’a sahip çıkar gibi sahip çıktı. Ve bütün belediye başkanlarımız, teker teker saymayacağım ama her birisi elini deprem bölgesinden hiç çekmediler. Bunun yanında şu anda da halen daha yapılacak çok iş var. Biz davaları da takip etmeye, adaletsiz kararların yeniden yargılanması için gelecekte üzerimize düşen sorumluluğu almaya ve depremzedelerin hiçbir sorununu ortada bırakmamaya gayret edeceğiz. Ben bütün bölgedeki hem Cumhuriyet Halk Partisi örgütümüze, hem oraya koşan tüm belediyelerimize, tüm örgütümüze hem de bölgeye katkı sağlayan hangi siyasi görüşten olursa olsun, oraya emek veren herkese bir kez daha teşekkür ediyorum. 6 Şubat depreminde kaybettiklerimizi de bir kez daha rahmetle anıyorum.”
“SINDIRGI’NIN AFET BÖLGESİ İLAN EDİLMESİ İSTENİYOR”
“Aramızda Sındırgı Belediye Başkanımız Sevgili Serkan Sak var. Bir kez daha onun şahsında Sındırgı’ya ve civarına ‘Geçmiş olsun’ demek isteriz. 10 Ağustos’ta 6.1 şiddetinde en büyüğü olmak üzere 12 bin deprem yaşandı. Daha dün 4.9 deprem yaşandı. Sındırgı’da 4.9 deprem oldu, kilometrelerce uzakta İstanbul’da hepimizin yakınları, hepimiz endişeye sevk olduk. Oysa Sındırgı 12 bin depremle sallandı ilk günden bugüne kadar. Başkanımız bir taleple Ankara’da. Biz bu talebin sonuna kadar arkasındayız. Grubumuz bunu hem bu hafta Meclis gündemine taşıyacak, hem gerekli kanun teklifleri hazırlandı, üzerinde diğer gruplarla mutabakat aranacak. Sındırgı’nın afet bölgesi ilan edilmesi isteniyor. Zararların karşılanması için, yapı denetimlerinin acilen yapılması için ve Sındırgı’ya gerçekten devletin şefkatli elinin ulaşması için. Biz de Serkan Sak Başkan’ın ve Sındırgı’daki tüm Sındırgılıların bu talebine sahip çıkıyoruz. Kendisine sonuna kadar destek veriyoruz.”
“ULAŞTIRMA BAKANLIĞI HEMEN KENARA ÇEKİLDİ”
“Malum Gebze’de bir şehircilik skandalı yaşanıyor. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin başlattığı, sonra Ulaştırma Bakanlığı’na devredilen bir metro inşaatı var. Ve bu metro inşaatında yedi katlı, kendisi sağlam olan bir bina maalesef yıkıldı, devrildi. Ve dört yurttaşımızı kaybettik orada. Sonrasında 21 bina, 28 iş yeri tahliye edildi. Ve ardından daha olay sıcakken, ‘Erken iletişim iyidir’ diyerek Ulaştırma Bakanlığı hemen ‘Konunun bizimle ilgisi yok’ dedi çekildi kenara. Oysa geçen sene temmuz ayında Makine Mühendisleri Odası’nın sorularla güçlendirdiği bir raporu çıktı ortaya. Diyor ki ‘Burada metro yapıyorsunuz. Zemin zayıf. Bu inşaat, bu apartmanların altındaki zeminde kayma yaratabilir. Çalıştınız mı, baktınız mı? Evleri boşaltmayı düşünüyor musunuz? Kaç tane ev boşalttınız? Burada kentsel dönüşüm düşünmüyor musunuz?’ Hiç kimse kıymet vermemiş ona. İlk önce bina çökünce, ‘O binaya özel bir şeydir. Bizle, metromuzla ilgisi yok’ dediler. Ama şimdi anlaşılıyor ki bütün bir mahalle, o metro inşaatı yapılırken, doğru tedbirler alınmadığı, doğru özen gösterilmediği için büyük bir felaketin kenarından dönmüş. Ama tabii nasıl bir felaket yaşandığında tek amaçları… Örneğin düşünün Kocaeli Büyükşehir Belediyesi CHP’nin olsaydı? Metro inşaatını da o zaman Ulaştırma Bakanlığı üstlenmez tabii. Onu da kendi imkanlarıyla Kocaeli Büyükşehir Belediyesi yapıyor olsaydı ve bu çöküş olmuş olsaydı? Sabahın 06.00’sında hangi Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanının, belediye meclis üyelerinin, bürokratların kapılarını kırıp girip alacaklardı. Şimdi haberi duyar duymaz altı dakika içinde ‘Bakanlığımızla ilgisi yoktur’ diye yalan açıklama yapıyorlar. Biz hem orada ölen dört vatandaşımızın adalet sağlansın isteyen ailelerinin sonuna kadar yanında olacağız. O mahalleyi takip edeceğiz. Ama bu çiftli, ikili hukuk.”
“TURİZM BAKANINI YÜCE DİVAN’DA YARGILATACAĞIZ”
“Kartalkaya’da yangın oluyor, hepimizin içi yanıyor. Sabahın 09.00’unda bana il başkanım, milletvekilim, belediye başkanım ‘55’in üzerinde şu ana kadar yitirdiğimiz canımız var’ diye bilgi veriyorlar. O gün Ankara İl Kongresi yapacak Sayın Erdoğan. Partisine katılan bir milletvekiline rozet takacak. O ana kadar rakamı beşte tutuyorlar. Rozet takılıyor, tören yapılıyor, alkış - kıyamet bitiyor. Yüzler gülüyor. Dönüyorlar ve sonra açıklama geliyor, ‘Vefat sayısı 60’a ulaştı’ diye. Böyle bir ülkede yaşıyoruz. Orada o yanan, Kartalkaya’da yanan otelin kapısında nal gibi yazıyor, ‘Turizm Bakanlığı ruhsatlıdır. Burayı denetlemeye Turizm Bakanlığı yetkilidir’ diye. Turizm Bakanı, bakan yardımcısı, altındaki dünya kadar bürokrat bilirkişi raporuna göre birinci dereceden suçlu. O bilirkişi raporunu teslim almıyorlar, Ankara’dan gelen telefonla. Bilirkişi raporuna ‘korsan’ diyorlar. Esas, bizzati kendisi korsan başka bir heyet oluşturuyorlar. Almadıkları rapora diyorlar ki ‘Buradan Bakanlığı çıkar, yerine Bolu Belediyesi yaz.’ Bilirkişi diyor ki ‘Ya nasıl yazalım? Belediye sınırları dışında.’ ‘Yaz sen.’ Yazmayıp imzaladıkları raporu teslim almıyorlar. O raporu defalarca burada konuştuk. İkincide belediyeyi de dahil ediyorlar. Belediyenin eri, ‘vicdani sorumluluk’ denerek ağırlaştırılmış müebbet hapis aldı. ‘Çünkü o otele gitmişsin, eksiklikleri görmüşsün. Sonra başvuruyu çekmişler, bunu gidip bildirmemişsin’ diye itfaiye eri ağırlaştırılmış müebbet alıyor. Turizm Bakanlığı önce sorumluların yargılanmaması için soruşturma izni vermiyor. Danıştay’a gidip Danıştay’dan bozduruluyor. Soruşturma izni alınıyor. Ama onlar daha soruşturmaya dahil edilmedi, tek soru sorulmadı. Olayın sıcaklığında bir kısım sanık açısından aileleri tatmin edecek mahkeme kararı veriliyor. Ama esas sorumlular, Turizm Bakanı’nın kendisi zaten onun için burada inşallah milletimiz yeteri kadar milletvekilini verip, gelecek dönem onun Yüce Divan’da yargılanmasını sağladığımızda adalet onun üzerinden bir kez daha tecelli edecek. Turizm Bakan Yardımcısı, alttaki üst düzey sorumlular, esas o meselenin sorumlularının hiçbirisini yargılatmıyorlar, yargılamıyorlar, zamana bırakıyorlar. Olacağı söyleyeyim: Kartalkaya gibi bir - 1,5 ayda yargılama yapılsaydı Soma’da 301’er tane ağırlaştırılmış müebbet ya da müebbet çıkardı. Yaydılar 5,5 yıla, kişi başına beş gün yattılar. Öldürdükleri kişi başına beş gün yattılar. O yüzden şimdi de Turizm Bakanı’nın koruduklarını, kayırdıklarını, sakladıklarını zamana yayarak böyle bir akıbete getirecekler. Ama andolsun ki ne bu Turizm Bakanı’nın, ne o yetkililerin, ne Soma’yı yakanların, ne Ermenek’teki sorumluların Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında yakasını bırakmayacağız. Yeniden yargılanacaklar.”
“GALATA KULESİ’Nİ MİLLETE EMANET EDİYORUM”
“Millet krizden, adaletsizlikten perişan durumda. Ama Adalet ve Kalkınma Partisi’nin derdi, bu hafta bu yüce çatı altında; Vakıflar Kanunu. Ne yapacak Vakıflar Kanunu’yla? Şöyle bir şey yapacak: Eğer bir binada geçmişte olup, şimdi yöneticileri olmayan, dolayısıyla Vakıflar tarafından yönetilen bir vakfın bir binada bir çivisi varsa, o bina Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne geçecek. Bundan sonra orada kalacak. O burayı kiralarsa da artık ihaleye ihtiyaç duymayacak. Kiralama yetkisi, ihale süreçleri devre dışı bırakılarak yapılacak. Baktığınızda bir anlam veremiyorsunuz, ‘Ne yapmaya çalışıyor bunlar?’ diye. Bakın ne yapmaya çalıştıklarını söyleyeyim: Bu kanuna göre Galata Kulesi’ni Cenevizlilere vermeleri lazım da. Cenevizliler Galata Kulesi’ni yapmış, Galata Kulesi 1453’ten sonra Osmanlı’ya geçmiş. Galata Kulesi o günden bugüne kadar yanmış, çatısı yıkılmış, yapılmış. 1960’ta en son hali verilmiş. Ama İstanbul’un gözbebeği bir yer. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ndeydi. İBB AK Parti’deyken yıllarca İstanbul Büyükşehir’deydi. Giren yerli - yabancı her turistten alınan giriş ücretleri İBB’ye kalıyordu. İBB de onunla hizmet yapıyordu. Ne zamana kadar? 2019’da Ekrem İmamoğlu İstanbul Büyükşehir’i kazanana kadar. 2020’de gittiler, Galata Kulesi’ne çöktüler ve İBB’den aldılar. O gün bugün yargı süreci sürüyor. Yargı sürecinin tamamı İstanbul Büyükşehir’i haklı görüyor. Kararlar çıktı, onandı, durdu. An meselesi, Galata Kulesi tekrar İstanbulluların olacak. Turizm Bakanlığı çöktü ya oraya. Oradan gelen gelirle İstanbul'a hizmet yapılacak. Yerebatan Sarnıcı ne haldeydi, İBB ne hale getirdi? Gördünüz. Ziyaretçi sayısı nasıl onlarca kat patladı? Gördünüz. Oraya gelen ziyaretçilerden alınan paralar var. Ama Yerebatan Sarnıcı’nda da bir vakfın çivisi var. Orayı da Kültür Bakanlığı’na alacak. Amaç; hani ‘Vergi borçlarını, SGK’yı faiziyle bir seferde belediyelerden alıp, belediyeler maaş dağıtamaz, çöp toplayamaz hale gelsin de CHP belediyeciliği gözden düşsün, aman millet yerel seçimde oy verdiği CHP’ye genelde de destek vermesin’ ucuzculuğu var ya. O kolaycılık var ya. O edepsizliğin kanun metnine dönüşmüş halini görüşüyor Meclis. Galata Kulesi’ne çökmek için… Vallahi Cenevizlilerden kurtarmak daha kolay olmuştu AK Parti’den kurtarmaktan. Vallahi Fatih Sultan Mehmet, Manisa’dan çıktı yola. Edirne’ye vardı, Payitahta. Döktürdü kocaman topları, yaptı hesapları ve yürüttü gemileri. Aldı İstanbul’u. ‘Senin hakkındır’ dediler. ‘İstanbul’u aldıysan, Galata Kulesi senin hakkındır.’ İstanbul’u AK Parti’den almanın Cenevizlilerden almaktan daha zor olduğu bir süreci, bu hukuksuzluğu bu ülkeye yaşatıyorlar. Bunu ne mahkeme çözer, ne kanun çözer. Gideceğiz Anayasa Mahkemesi’ne… Bunu çözerse millet çözer. Millete emanet ediyorum. Galata Kulesi’ni millete emanet ediyorum.”
“İSTANBUL’A DA TÜRKİYE’YE DE GÖLGE ETMEME VAKİTLERİ GELDİ”
“Diğer yandan da ‘vakıf’. Konuştu mu çok güzel konuşuyorlar. Mesela nedir? Osmanlı, bir vakıf medeniyetidir. Vakfiye geleneği vardır. Doğru. Ama sen şu kadar nasibini almış mısın o namuslu yönetim anlayışından? Mülkiyeti kamusal faydaya yönlendiren bir denge mekanizmasıdır. Doğru. Kamunun mu faydasını düşünüyorsun, partinin mi faydasını düşünüyorsun? ‘Vakıf’ deyince, İstanbul Büyükşehir’i 2019’da aldık. 2018’i tam yıl bunlar yaptı, biz martta aldık. 2018 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin vakıflara verdiği paralar: Başta, bir TÜRGEV, Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet. İki ENSAR, üç TÜGVA, dört Önder İmam Hatipliler Derneği, beş İlim Yayma diye gidiyor vakıflara. Bu arada Önder İmam Hatipliler Derneği’nin başkanı imam hatiplilerle ilgili konuşmamızdan sonra çok nazik bir telefon açtı, onun da hakkını teslim edeyim. Bu kadar para ödemişler yandaş vakıflarına. İstisnası bir - iki. Yeni parayla 847 milyon lira, altı sıfır atılmış haliyle. Öyle trilyon, katrilyon eski paralarla. Dolar, 4 lira 80 kuruşken. Şimdi dolar 42 lira. Şimdi ellerinde olsa İstanbul’un 8 milyar lirasını bu vakıflara verecekler. Bu TÜGVA her yerden alıyor, TÜRGEV her yerden alıyor. Son günlerde neler yaptıkları ortaya çıkıyor. Neler yaptığını anlatanların internet hesapları kapatılıyor. Büyük bir suça bulaşmışlık, acayip işler var işin içinde hepsi birden görülecek. Ama bunların vakıftan anladığı bu. Sen İstanbul’u ‘Bana hizmet etsin’ diye birisine veriyorsun. O oranın bütün imkanlarını alıp birinin başında bir oğlu, birinin başında bir kızı, birinin başında bir damat, birinin başında öbür damat… Onlara veriyor bu paraları. İstanbullunun ‘Bana hizmet edilsin’ diye verdiği oyla seçtiğini Silivri’ye atan, İstanbullunun hizmeti için olan paraları yandaş vakıflara dağıtan bir anlayışın bu vakitten sonra İstanbul’a da Türkiye’ye de gölge etmeme vakti gelmiştir.”
“O TRENDEN İNECEKSİN AMA TREN YOLUNA DEVAM EDECEK”
“Bunları Cumhuriyet Halk Partililere anlatmıyorum. Bunları son seçimde bize oy verenlere değil, vermeyenlere anlatıyorum. Onların vicdanına havale ediyorum. Seçimi kazanıyorsun, mazbatayı iptal ediyor. Bir daha kazanıyorsun, bin türlü kötülük icat ediyor. Bir daha kazanıyorsun, diplomanı iptal ediyor. Bir daha kazanıyorsun, hapisler icat ediyor. Bir daha kazanıyorsun, ‘yolsuz’ diyor, ‘hırsız’ diyor, ‘terörist’ diyor. Hızını alamıyor, ‘casus’ diyor. Bunu yapan birisinin demokrasiden, sandıktan, milli iradeden bahsetmesi mümkün mü? ‘Bugüne kadar demokrasi trenine bindik, işimize geldi indik’ diyor. Bindiği trenin lokomotifi, bindiği trenin raylarını döşeyen kişi benim partimin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür. O trenden ineceksin sen. Ama o tren yoluna devam edecek, yoluna sonuna kadar devam edecek. Kimsin sen? Sen karşısında dururken sana rağmen döşendi o raylar. O rayları döşeyeni senin çok sevdiklerin idama mahkum ettiler Kurtuluş Savaşı’na girişmesin diye. Kimsin sen?”
“‘DARBE MEKANİĞİ İŞLİYOR’ DİYE O GÜN SÖYLEMİŞTİM”
“Bu kürsüden geçen sene 18 Şubat günü ‘Bir darbe mekaniği işliyor’ demiştim. Normalde darbeler bütün dünyada bugüne kadar bilindiği kadarıyla birileri tarafından iktidara yapılır. Muhalefete de döner bakarlar, ‘Sen bu işin bir yerinde var mısın?’ diye. Allah’a şükür Cumhuriyet Halk Partisi 15 Temmuz darbesinde de bundan önceki herhangi bir darbede de o demokrasi treninden inmediğiyle övünür. 15 Temmuz’da bize her türlü kötülüğü yapana darbe yaptılar, dedik ki ‘Seçim dışında bir göreve talip olmayız. Seçilmiş parlamentonun, demokrasinin arkasındayız. Darbecilerin karşısındayız.’ Ama şimdi yepyeni bir darbe modeliyle karşı karşıyayız: Mevcut iktidarın geleceğin iktidarına yaptığı darbe, selefin halefe yaptığı darbe, selefi meraklılığında olanların yapmış olduğu geleceğe yönelik darbe, ülkenin Cumhurbaşkanı’nın bir sonraki Cumhurbaşkanı’na yapmış olduğu darbe. ‘Onun hazırlığındalar’ diye burada söylemiştim. Sonra 19 Mart’ı yaşadık. Ama esas mesele, 30 Ekim günü önce belediye başkanımız gözaltı yapılıp, tutuklanıp Esenyurt Belediyesi’ne kayyım atanmasıyla başladı. O günden bugüne o darbe süreci devam ediyor. Nihayet ‘Eylül ayı başında’ dedikleri iddianame yeni çıktı, bir günde çöp oldu. 1,5 kanal arkasında biraz durmaya çalıştı, okundukça perişan oldular. ‘Bu muymuş?’ dendi, ‘Öyle miymiş?’ dendi.”
“HUKUKUN VE VİCDANIN GEREĞİ TUTUKSUZ YARGILAMADIR”
“Şimdi işte bekliyoruz, yarın ne olacak? Ama şu var: Bir suç örgütü lideri var, Aziz İhsan Aktaş. Ben söylemiyorum, savcı söylüyor. ‘Suç örgütü lideri’ diyor. ‘Örgütü bu kurdu. Şunu yaptı, bunu yaptı’ diyor. ‘Sonra geldi bize itiraf yaptı’ diyor. ‘Önüne gelene bir şey söyledi’ diyor. 704 yıl da hapsini istiyor ama serbest, geziyor. Ortalıkta dolaşıyor, dolaşmıyor bu bilinmiyor. Bugünlerde kaçtığı da söyleniyor. Gören olursa, bilen olursa söylenir. Ama 704 yılla yargılanan adam içeride, onun iftirasıyla dört yılla yargılanan belediye başkanlarımız hapiste. 704 yılla yargılanan geziyor, dört yılla yargılanan cezaevinde yatıyor. Altı aydır, sekiz aydır, 10 aydır. O dört yılla yargılanan dört yıllık cezayı alsa yattığı süre neredeyse alacağı cezaya denk geliyor. Cezanın yatarı o kadar zaten. Böyle bir hukuksuzlukla karşı karşıyayız. Korkunç bir süreçle karşı karşıyayız. O yüzden meseleyi şöyle kısaca özetlemek isterim: Tuttular, biraz önce söyledim; ‘hırsız’ dediler, ‘yolsuz’ dediler, ‘terörist’ dediler. Onu dediler, bunu dediler. Baktılar olmuyor. Yarın inşallah tensip zaptıyla bütün arkadaşlarımız tutuksuz yargılanmaya başlar. Beklentimiz o yöndedir. Hukukun gereği, adaletin gereği, vicdanın gereği odur. 704 yılla yargılanan suç örgütü lideri gezerken, dört yılla yargılananı içeride tutamazsın. Herhangi bir suçladığın kişiyi içeride tutamazsın. Çünkü bu kadar iftira üzerinden yürüyemezsin. Ama bir yandan da İBB dosyası gelecek. Kendileri diyorlar. Ben öyle bir kıyası kendim asla yapmayı doğru bulmam. Ama kendi yandaşları diyor ki ‘Güçlü olan Beşiktaş’tı, tutmadı. Aziz İhsan Aktaş’tı, tutmadı. İBB çıkınca nasıl savunulacak bu?’ Namuslu bir hakime denk gelirse ki kahir ekseriyeti namuslu. Umarız bu çetenin etkisinde, korkusunda olan birine denk gelmez. ‘Tutuksuz yargılanır bunlar’ diyor. Bundan panik oldular, bir casusluk icat edip yedek bir davadan tutuklama yaptılar. İBB dosyasına güvenemedikleri için, orada ortaya bir tek kanıt koyamadıkları için.”
“BU İFTİRACI EMNİYET GENEL MÜDÜRLÜĞÜ’NE SUNUM YAPMIŞ”
“Şimdi bu casusluk meselesine kısaca bir bakmak lazım. Şöyle özetlemek isterim: Hüseyin Gün denen kişi, İngiltere, İsrail ve ABD’ye casusluk yaptığını itiraf eden, ‘Casusluk yaptım’ diyen ve son evrede itirafçı olup, ‘İmamoğlu ile birlikte çalıştım’ diye iftira atan birisi. ‘Annem sizinle fotoğraf çektirmek istiyor’ diye gelip yaşlı manevi annesini, sonradan şüpheli bir ölümle rahmetli olmuş hanımefendi, Ekrem Başkan’la fotoğraf çektirmek dışında bir teması yok. Bu iktidar döneminde Milli İstihbarat Teşkilatı dahil, 86 milyon kişinin çalınan bütün verileri Ankara 23, 28, 33’ncü ağır cezalarda, 27’nci İdare Mahkemesi’ndeki açık dosyalarda, sekiz bakanlık ve bağlı kuruluşlarının, hepimizin T.C.’sinden kullandığımız ilaca, yaptırdığımız tahlile, aldığımız maaşa, her şeyimizin bütün bilgileri çaldırılmış durumda. Hakan Fidan çaldırdı, yeni yeni yargılanma imkanı var. O biraz üstünü örtmeye çalıştı. Bu veriler çalındı ve duruyor. Bu Hüseyin Gün’e soruyorlar, bu İBB verilerini. Kendi ifadesinde açıkça okuduk. Diyor ki, ‘2018 yılında İBB verilerinin Dark Web’de satılmaya başlandığını’ söylüyor. Ekrem Başkan’dan önce. Parasını verirsen, bu verilerin hepsi orada duruyor. Yani Ekrem Başkan alsa, buna verse, bu satmaya götürse, ‘Hadi oradan’ diyecekler, ‘Satılmışı var elimizde. Bu para etmez. Sen parayı ver ben sana alasını vereyim’ diyecekler. Bu veriler öyle veriler. Bu iftiracı AK Parti’nin referansıyla Emniyet Genel Müdürlüğü’ne sunum yapmış. AK Parti yollamış. Bu iftiracı geçmişte İngiltere’de Lordlar Kamarası’nda AK Partili bakanlarla, milletvekilleri ile birlikte Türkiye adına sunum yapmış.”
“‘AJAN’ DEDİKLERİ ŞİRKETE SİBER GÜVENLİK İHALESİ VERMİŞLER”
“Ekrem Başkan 17 Nisan 2019’da gelmiş, 18 Nisan günü şunu yapmış. ‘Şu verileri bir yedekleyin başı gözü sağken.’ Hani sonradan 34 - 35 tane yolsuzluk dosyası çıkacak, onlara Süleyman Soylu el koyacak, örtbas edecek, şimdiki İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı da bu dosyaların hiçbiriyle ilgilenmeyecek ya. O AK Parti dönemindeki bu pis işlerin kayıtları için demiş ki, hani o gün giriyor ya kamera peşinde. ‘Yemekte ne var?’ diyor. ‘Normal yemek bu. Ama size antrikot’ deyince. ‘Olmaz öyle’ diyor. ‘Bundan sonra herkese tek yemek.’ O gün Bilgi İşlem’e diyor ki ‘Şu verileri bir yedekleyin.’ AK Partili bilgi işlemci, Bilgi İşlem Daire Başkanı tak telefon açıyor AK Parti’ye. ‘Bu verileri istiyor’ diyor, ‘Verme’ diyorlar. Bölge İdare Mahkemesinden pat diye karar çıkarıyorlar. Verdiği sözlü, sonra kabul etmeyince yazılı talimatın durdurulması için. Süleyman Soylu açıklama yapıyor övünerek. ‘Her ne kadar istediyse de mahkeme kararı ve etkin müdahalemizden sonra geri adım atmıştır. Verileri kopyalayamamıştır. Bu yüzden soruşturulmasına gerek yoktur.’ Nal gibi yazısı var dosyanın üstünde. Diğer taraftan diyorlar ki, ‘10 Haziran’da Necati Özkan’la bu kişi görüştü. Verileri aldılar.’ Kopyalanmayan verileri alacaklar. 10 Haziran günü İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni Ekrem İmamoğlu yönetmiyor arkadaşlar. Bugünkü İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya yönetiyor. Çünkü 6 Mayıs günü mazbatamızı iptal edip, seçimlerin yenilenmesine karar verip, İstanbul Valisi Ali Yerlikaya’yı İBB’nin başına oturttu bunlar. 10 Haziran günü İBB’de biz yokuz, kayyım var. Seçim var, biz meydanlardayız. Millete derdimizi anlatıyoruz. 13 bin olan farkı ayıptır söylemesi 806 bine çıkarmakla meşgulüz o sırada. Utanmazlığın dik alası olduğu için okumak isterim. Bize ‘Birlikte casusluk yaptınız’ dedikleri Hüseyin Gün’ün casusluğu birlikte yaptığını söyledikleri İngiliz Christopher Paul McGrath, 2024 Aralık, geçen sene Aralık’ta, 10 ay önce Çevre Bakanlığı’ndan lisans yönetim ihalesi almış. 2025 Haziran, bundan üç ay önce, dört ay önce, bu haziran, Ekrem Başkan hapisteyken bu adam Sanayi Bakanlığı’ndan siber istihbarat ihalesi almış arkadaşlar. Siber istihbarat ihalesi almış. Ekrem Başkan hapisteyken, devlet Ekrem Başkan’la birlikte ajanlık yaptığını iddia ettikleri şirkete siber güvenlik ihalesi veriyor.”
“KOZMİK ODAYA GİRİLMESİNİN ÖNÜNÜ AÇAN ERDOĞAN MI CASUS?”
“Şimdi bakın normalde notları böyle önemli gördüğüm yerleri fosforluyorum. Unutmayayım diye. Böyle bir sayfa aslında yoktu. Düz beyaz. Ama konuşmamızın özel bir köşesindeyiz. Buraya yazdım. Köşenin adı: ‘Hak etmediğimizi duyarsak, hak ettiğinizi duyarsınız’ köşesi. Geçen hafta söyledim mi bunu? ‘Hak etmediğimizi duyarsak, hak ettiğinizi duyarsın’ köşemize hoş geldiniz. Casusluk nedir? Yıl 2009. O zaman Hocaefendi, sonrası CIA beslenmesi dedikleri FETÖ’nün Savcısı Mustafa Bilgili, Genelkurmay Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’nın kozmik odasına girmek ister. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, kozmik odaya girilmesine izin veremeyeceğini, durumu Başbakan Erdoğan’a anlatacağını, ileteceğini söyler. Erdoğan’la görüşmeye gider, görüşmenin ardından kozmik odaya girilmesine izin vermek zorunda kalır. Cumhuriyet tarihinin gördüğü en büyük casusluk faaliyetidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kozmik odası, Türkiye Cumhuriyeti’nin, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin namahrem odası artık FETÖ’cüler eliyle Amerikan istihbaratındadır. Şimdi kozmik odaya giren savcı Mustafa Bilgili mi casus, yoksa onun önünü açan Recep Tayyip Erdoğan mı casus? Kararı millet versin. Yıl 2011. Seçimlerin hemen öncesi. Danıştay’a 50, Yargıtay’a 108 yeni üye atanacak. CIA talimatlı Fethullah Gülen çetesi Amerika’dan hard disk içinde listeyi gönderin. O isimlerin atanmasını isterler. Danıştay’a 50’de 50, Yargıtay’a 108’de 107, Gülen'in listesinden atama yapılır. Şimdi Fethullah Gülen mi casus, ‘Ne istedilerse verdik’ diyen Recep Tayyip Erdoğan mı casus? Ya da İlker Başbuğ’u terörist iftirasıyla tutuklatan Zekeriya Öz mü casus, onun altına zırhlı arabasını yollayan Recep Tayyip Erdoğan mı casus? 15 Temmuz darbesini yapan rütbeli askerleri o göreve atayan Personel Daire Başkanı İlhan Talu, bizzat FETÖ’cü çıktı. Şimdi onu o makama atayan Hulusi Akar mı casus, Hulusi Akar’ı bakan yapan Recep Tayyip Erdoğan mı casus? Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir kez Başbakan odası böcekle dinlendi. Yıl 2013. İki yıl aradılar, bulamadılar. Dinlemeyi yapan bugünün Milli Savunma Bakanı Sayın Yaşar Güler’in yaveri FETÖ’cü Mehmet Fatih Akkurt’tu. Şimdi yıllarca bugünün Genelkurmay Başkanı’nın, Milli Savunma Bakanı’nın yanındaki kişiyi FETÖ’cü olarak oraya koyan o cemaat mi casus, yoksa o atamayı yapan Recep Tayyip Erdoğan mı casus? Dönemin MİT Başkanı Hakan Fidan Basri Aktepe’yi, Elektronik ve İstihbarat Daire Başkanı olarak atadı. Tüm telefon dinlemeleri, izlemeler, teknik takipler, istihbarat alanında ne varsa Aktepe’yi bunun başına getirdi. Bu FETÖ ajanı çıktı. Bu kritik koltuktan sonra bütün bilgileri CIA’ya aktardığı ortaya çıktı. Şimdi Aktepe mi casus, onu buraya atayan Hakan Fidan mı casus, Hakan Fidan’ı MİT Başkanı yapan Erdoğan mı casus? Grup toplantımızın ‘Hak etmediğimizi duyarsak, hak ettiğinizi duyarsınız’a ilişkin bu haftalık kısmı bu kadar. Sayın Erdoğan’ı, Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’ı haftaya bu köşeye yine beklerim.”
“AKIN GÜRLEK’E SORUYORUM, SÜRESİ YARIN BİTİYOR”
“Bir de haftanın sözlü sorusu: AK Parti sözlü soruyu kaldırdı ya, anayasada yok. Bizde var. Haftanın sözlü sorusunu soruyorum. Ekrem Başkan’ı yolsuzlukla, hırsızlıkla, rüşvetle itibarsızlaştırmaya çalışan, terörle irtibatlamaya çalışan ve Ekrem Başkan gibi bir milliyetçiyi, bir vatanseveri casuslukla itham edip ikinci tutuklamasını yaptıran kişiye şunu soruyorum. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’na soruyorum, Sayın Akın Gürlek’e soruyorum. Hakimler, Savcılar Kanunu’nun 2802, 48’nci maddesinin son fıkrası şöyle: Hakim ve savcılar, kanunlarda belirlenenden başka resmi ve özel hiçbir görev alamazlar. Kazanç getirici faaliyette bulunamazlar. Kanun böyleyken İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı’na soruyorum. Başsavcılık görevinin ve maaşının yanında, başka bir gelir elde ettiniz mi? Resmi yoldan? Sözlü sorular, süresi içinde yanıtlanır ve Meclis’e gelip muhatabının yüzüne okunurdu. Tatmin olmazsa yeni soru sorulurdu. Yarın akşama kadar bu sözlü soruma cevap bekliyorum. Cevap gelmediği takdirde, yarın akşamki mitingimizde bu sözlü sorumun cevabını verdikten sonra tüm basın yayın organlarına ilgili belgeleri yolluyorum. Sözlü sorumun süresi yarın akşam bitiyor. Hadi bakalım. Hadi bakalım.”
“VAKTİ GELİNCE HESABI SORULACAK”
“Bundan önce çıkıyorum otobüsün üstüne, arkadaş dört tane yolsuzluk. Adası belli, paftası belli, yapan belli, imzayı atan belli, ihaleyi veren belli, alan belli. Söylüyorum. Hadi, tık yok. Bayrampaşa’da AK Parti ilçe yöneticisi diyor: ‘Otoparkı AK Parti döneminde işletirken, iki - üç ayda bir belediye başkan yardımcısı otopark parasını elden alırdı, yatırmazdı. İleride borç çıkardı, aynı kirayı iki kere öderdik, o parayı yerdiler. Allah razı olsun sen yemiyorsun. Savcı gelsin sorsun, bunu anlatırım’ diyor. Bu adamı çağırmıyor. Oraya kaçak büfe yapmış adam. ‘Yapamazsın’ diyen belediye başkanımıza ‘Yık da göreyim’ demiş. Bizimki yıkmış. Partiden istifa etmiş, itirafçı olmuş, iftiracı olmuş. Geçen gün yapılan şaibeli seçimden sonra gitmiş Bayrampaşa’ya belediye başkan yardımcısı olmuş. Öbürü bizim Bulgaristan Türkleri çok kıymet verdiğimiz insanlardan, ‘Birini oraya koyalım’ denmiş. O insanlar hem oy vermiş, hem gönüllerini bize vermiş. Gönüllerini bize basmışlar. Gönüllerine belediye başkanımızı basmışlar. Birileri gitmiş oradan AK Parti o işlere şaibe karıştırmış. Onların hepsinin günü, vakti gelince teker teker her türden hesabı sorulacak. Ama Bayrampaşa Belediyesi el değiştirmiş. Çıkmışlar utanmadan teşekkür konuşması yapıyorlar. Bayrampaşa’ya teşekkür ediyorlar. Arsız adam. Bayrampaşa’ya teşekkür edecek biri varsa o Silivri’de yatan Hasan Mutlu. Bir parti varsa Cumhuriyet Halk Partisi. Biz kazandık Bayrampaşa’yı, sizi defettiler oradan. Büyük bir haksızlığa, büyük bin tane haksızlığa, ellerindeki parti bayrağını hiç bırakmadan, İstanbul’un bütün ilçelerinde mücadele eden ilçe başkanlarımızı ve İstanbul İl Başkanımızı ağırlıyoruz bugün. Hepsini yürekten kutluyorum, hepsini alınlarından öpüyorum. İyi ki varlar.”
“BİR ÖZÜR BORCUNUZ YOK MU?"
“Şimdi ‘Türkiye’nin tüm sorunlarının çözümü demokratikleşmeden geçer’ diye hep söylüyoruz. Birileri Terörsüz Türkiye dediler, hatta dediler ‘Karşı mısınız?’ Ne demek karşı olmak? Terörsüz Türkiye, ama aynı zamanda Demokratik Türkiye istiyoruz. Şimdi birileri ‘Terörsüz Türkiye’yi şöyle yapalım, demokrasi taleplerini bir yana bırakalım’ diye uğraşıyorlar. Bu sorunun demokratik zeminde çözülmesine önemli bir destek var. Ama bu işi yapmakta olanlara güven yok. Bir yandan Meclis Komisyonu, bizim fikrimiz olan komisyonu çalıştırmaya, demokrasi için adımların atılmasına gayret ediyoruz. Ama bir yandan da o komisyonu sadece dinleme komisyonuna çevirip, işlevsizleştirmeye çalışanları da bir yandan izliyoruz. Memlekette Terörsüz Türkiye’ye yürünecek. Şu anda 13 belediyede kayyım var. Altında 11 partinin imzasının olduğu kayyım uygulamalarına karşı kanun metni var, teklifi var. Erdoğan’ın ‘Bundan sonra kayyım istisna olacak -kaide yaptığını kabul ediyor- İstisnaya dönecek’ ifadesi var. Orada durup duruyor. Diğer taraftan Kürtlerin belediye meclislerine girmesini suç sayan Kent Uzlaşısı ayıbının ortadan kaldırılmasına yönelik herhangi bir adım yok. Tutukluluk halleri devam ediyor. Bir taraftan Sayın Selahattin Demirtaş ve Sayın Figen Yüksekdağ dahil, siyasi tutukluların serbest kalıp demokratik siyasetin önünün açılması gerekir. 4 Kasım 2016, bugün dokuzuncu yılıdır. Dokuz ve 12 yaşındaki kızlarının yanından alınmış Selahattin Demirtaş, götürülmüş. Şimdi bir kızı 18, bir kızı 21 yaşında. İki evlat hayatlarının en önemli dokuz yılını babalarından mahrum geçirmişler. Her başvurudan sonra Anayasa Mahkemesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi oraya bile gidip itiraz ettiler. O itirazları da reddedildi. Ve bugün Selahattin Demirtaş’la ilgili bir tahliye başvurusu yapıldı. Buna Sayın Devlet Bahçeli’nin ‘Hayırlı olacaktır tahliyesi’ demesi çok hayırlı bir demeç. Hayırlı şeye hayırlı söyleyelim. Ama dokuz yıl önce tek başına karar vermesi gereken Türkiye’deki bütün hakimleri, bir gece yarısı koordine edip de farklı farklı yerlerden siyasetçileri alıp da önceden hazırlanmış ta Edirne’deki ta Kocaeli’ndeki, Gebze‘deki cezaevlerine gönderen o mekanizmanın kurgulanması hayırlı mıymış Türkiye için? Dün bunları yapmakla övünenler, Selahattin Demirtaş‘ı içeri atmakla övünenler, Figen Yüksekdağ’ı içeri atmakla övünenler, Osman Kavala’yı AİHM kararına rağmen içeride tutmakla övünenlere soruyorum. Bugün ‘Hayırlısı bu’ diyorsanız, dönüp de bir özür borcunuz yok mu acaba? Açık söyleyeyim. Bizim de var. Her ne kadar o zaman 120 milletvekilinin 100’ü red oyu verse de, her ne kadar o dönem bizler partide buna karşı bir mücadele vermiş olsak da, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 20 - 25 tane ‘İşte efendim referanduma gitmesin de geçecekse buradan geçsin’ diye kullanılan o oylarda bu partinin de kusuru var. Partinin bugünkü Genel Başkanı olarak tarih önünde o günkü kusur için tüm Türkiye’den, Türk milletinden özür diliyorum. Bugünkü Genel Başkan sıfatıyla.”
“REJİM ŞEYTAN DEĞİŞTİRDİ”
“Şu kadarcık kusuru vardı partinin. Sonra kusurun yüzde 99’unun sahipleri, şimdi bugün gelmişler sütten çıkmış ak kaşığa dönmüşler. ‘O hayırlı olur, bu hayırlı olur.’ Yine karşısında halen daha Selahattin Demirtaş diyebiliyor ki, ‘Sadece benim açımdan değil, 86 milyonun kardeşlik hukuku açısından önemsiyorum bu kararı.’ Selahattin Demirtaş’ın bu erdemli, bu onurlu, bu sabırlı, bu örnek olacak tutumu karşısında kendisine yürekten bir teşekkür ediyorum. Yürekten. Herkesin yapacağı iş değil bu. Bir de işin bu tarafına bakalım şimdi. O gün Selahattin Demirtaş’a ‘terörist’ diyenler, ‘eli kanlı’ diyenler, ‘bilmem kaç kişinin ölümünden mesul’ diyenler, neredeyse ‘İdamı getirelim, asalım’ diyecek olanlar, bugün ‘Oralar hayırlı’ diyor, ‘Doğru’ diyor. Bugün ne diyor? Çünkü rejim şeytan değiştirdi arkadaşlar. Rejim şeytan değiştirdi. Bu rejim düşmanlık üzerine kurulu bir rejim olduğu için, kavga üzerine kurulu bir rejim olduğu için, korku üzerine kurulu bir rejim olduğu için, güya kendinde olmayan ama devletin kuvvetini ele geçirdiği devlette haksız kullanarak ayakta kalan rejim olduğu için, o gün rejime düşman lazımdı, şeytan lazımdı. O gün rejimin şeytanı Selahattin Demirtaş’tı. Bugün rejime şeytan lazım. Ekrem İmamoğlu var. Bugün el uzattıkları, af diledikleri, övdükleri, dün onların düşmanıydı, partinin adı HDP’ydi, DEM’di. ‘HDP’yi kapatmayan Anayasa Mahkemesi’ni kapatalım’ diyorlardı. Bugün orada başka bir yere geçtiler.”
“BU ÜLKENİN UMUDU O YÜZDE 81’DE, 86 MİLYONDA”
“Ama umudu da anlatamayan, kardeşliği anlatamayan, kardeşlik hukukundan nasibini almamış olanlar bugün ‘yeni düşman’ Cumhuriyet Halk Partisi‘nin, kendilerince ‘yeni şeytan’ Cumhuriyet Halk Partisi’nin düşmanlığıyla ayakta kalmaya çalışıyorlar. Ama burada ihmal ettikleri bir şey var. Bu millet dünü de gördü, bugünü de gördü. O gün dediğinizi de duydu, bugün dediğinizi de duydu. Bu partinin dününü, bugününü, yarını biliyor. Bu partinin samimiyetini, bu partinin seçim kazandığında senin gibi evin önünde dahi hemen bir otobüs üstü bulup ‘Bay Kemal’ diye dalga geçmelerini, ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti’ diye ikrarlarını ya da alayına da gördü. Seçimi kazandığı akşam ‘Komşunuz AK Partili ise üzmeyin onu, korna basmayın ve davul çalmayın’ diyenleri de gördü. O yüzden en kısa sürede adaletin tecelli etmesini, tüm siyasi tutsakların serbest kalmasını bir kez daha talep ederken milletimize de şunu söylüyorum: ‘Bir ay sonra insan içine çıkamayacaklar’ diyenler Türkiye’nin her köşesinde, meydanlarda o kentin en kalabalık mitingini yapıyor. ‘Birbirinin gözüne bakamayacak’ denenler milletin gözünün içine bakıyor ve haklılığını anlatıyor. Anketlerde ‘Casusluk suçlamasına inanmıyorum’ diyen yüzde 81 var. Bu ülkenin umudu o yüzde 81’de, 86 milyonda.”
“BU BEŞİ BİR YERDEYİ ERDOĞAN’A TAKALIM, ÖYLE GEZSİN”
“AK Parti’nin 23’üncü yılı… Erdoğan iktidara gelişlerini ‘Şanla şerefle 23 yıl’ diye tanımladı. 23 yılda, gerçekten bu kadar övgü madalyasız olmaz. Ben hafta sonu maraton koştum, bir madalya kazandım. Sayın Erdoğan kıskanıyor böyle şeyleri. Keşke birlikte koşabilsek. ‘Siyaset yumuşar, iyi olur’ falan. O diyor ya ‘yumuşama.’ Ama ben madalyasız bırakmam, madalya törenini yapmamız lazım. AK Parti, 23 yılda 3,2 trilyon dolar vergi topladı. Kendinden önceki 79 yıllık Cumhuriyet döneminde toplanan verginin altı katı. Dolar bazında. Dolar bazında 79 yılda toplanan verginin altı katını 23 yılda toplamışlar. Toplanan o devasa vergi 3,2 trilyon dolar. Özelleştirmeden de 63,4 milyar dolar kazanmışlar. Bunların sonunda, 23 yılın sonunda ‘Şanla, şerefle birinciyiz.’ Yoksullukta Avrupa birinciliği madalyasını Sayın Erdoğan’a takıyorum. İşsizlikte Avrupa birinciliği madalyası, gelir adaletsizliğinde Avrupa birinciliği madalyası, faizde Avrupa’da birinci ama dünyada ikinci olmuş. O geçene çok kızacak. Faizde dünyada ikincilik, enflasyonda dünyada beşincilik madalyası. Bu beşi bir yerdeyi Erdoğan’ın boynuna takalım, öyle gezsin. Ama hukukun üstünlüğünde 143 ülkeden 118’inci sıradayız. Basın özgürlüğünde 180 ülkeden 159’uncu sıradayız. Bu ayıp, bu ülkeyi yönetip ya da yönetenlere kayıtsız şartsız destek verip ekonomiyi bu hale getirenlere, memleketi bu hale getirenlere yeter. Ama hani Erdoğan ‘Şurada beşinci oldum’ diyor ya. Enflasyonda dünya beşincisi. ‘Dünya beşten büyüktür.’ Olur mu öyle şey? Kimmiş onlar? Bakın Erdoğan’ı geçenler; Venezuela, Güney Sudan, İran, Burundi. Ve Türkiye sıralamada. Birinde siyasi kriz, birinde iç savaş, birinde siyasi kriz ve yaptırımlar, birinde iç savaş ve kıtlık. Dünya beşincisi, dünyadaki 200 küsur ülke bizden iyi, dünya beşincisi Türkiye. Bizde de sivil darbe var, başka bir şey yok. Başımızda bir cunta. Dünyanın en yüksek beş enflasyonlu ülkesi bunlar. Düşük enflasyona sahip beş ülke: İsviçre yüzde 0,1, Finlandiya yüzde 0,5, İsveç yüzde 0,9, Fransa yüzde 1, Almanya yüzde 2,3. ‘Almanya bizi kıskanıyor.’ Yıllık enflasyon 2,3. Bizim ekim enflasyon daha yüksek geldi. Buradakilerin ortak özelliği hukukun üstünlüğüne, basın özgürlüğünde ilk 10’un içinde hepsi. Bunu görmek, bunu anlamak, bunu anlatmak lazım.”
“GÖRDÜM ŞAŞKINA DÖNDÜM; DEDEAĞAÇ’A ALIŞVERİŞ TURU”
“Diğer taraftan tabii Sayın Erdoğan kızıyor bana ‘Eline bir şey alıyor, altın hesabı yapıyor’ diyor. Gerçekten altın hesabı yapmamaya karar verdim bugünlük. Bakın Sayın Erdoğan’a hesabı göstereyim: TÜİK’in yıllık enflasyonu yüzde 32,8. ENAG, bunu yüzde 60 buldu. Şimdi TÜİK enflasyona yüzde 32,8. Ama 200 TL’lik peynir, bir yılda 355 TL olmuş; yüzde 77. Dana kıyma 550 TL’den 900 TL olmuş; yüzde 63. Ayçiçek yağı 95 TL’den 170 TL’ye çıkmış; yüzde 79. Bu üç ürünün ortalama enflasyonu yüzde 68. Yani vatandaş geçmişte konuşuyorduk ya pinpon topu, bakır çubuk falan filanla değil, bununla karın doyurduğu için vatandaşın enflasyonu yüzde 68. Maalesef gördüm bunu şaşkına döndüm. Tur şirketleri tur düzenliyor Trakya’da, İstanbul’da. Sadece 35 Euro’ya; ‘Dedeağaç’ta gez ve alışveriş yap.’ Bin 400, bin 500 TL para veriyorsun tur şirketine. Yunanistan’a götürüyor seni. Geziyorsun, alışveriş yapıyorsun. Tur da bedavaya geliyormuş. Nasıl? Bizde 355 TL olan peynir, Yunanistan’da 240 TL imiş. Bizde 900 TL olan kıyma Yunanistan’da 350 TL imiş. Bizde 170 TL olan ayçiçek yağı Yunanistan’da 70 TL imiş. Sadece bu üçünü aldığında Türkiye’de bin 400 TL ödüyormuşsun, Dedeağaç’ta 660 TL imiş. İşte 23 yıl sonunda ‘şanla şerefle’ Erdoğan’ın övündüğü Türkiye.”
“VETONUN KALKMASINDA GAYRETLERİMİZ OLDU”
“Dün kabine toplantısı sonrası konuştu. Daha nazik bir üsluptu. Biz de daha nazik konuştuk. Duymamamız gereken duyduğumuz zaman duyması gerekenleri söyledik. Ama bizim Türkiye’yi yurtdışına şikayet ettiğimizi tekrar söyledi. Dedi ki ‘Cumhuriyet Halk Partisi’ne ilk Genel Başkan olduğunda umutlanmıştık.’ Yurtdışında Türkiye’nin partisiyiz diye. Sen onu bir Haydar Aliyev‘e sor bakalım. AKPM’de Azerbaycan mevzusunda Cumhuriyet Halk Partisi, Azerbaycan’ın Konseyi denetimi dışında çıkmasının doğru olmadığını ve yeniden kapsanması gerektiğini nasıl anlatmış? Kıbrıs meselesinde, Güney Kıbrıs’ta bir parti ‘Türk Silahlı Kuvvetleri işgalcidir’ dediğinde Cumhuriyet Halk Partisi buna nasıl pozisyon almış? Sorduysan anlatmıştır Friedrich Merz, Şansölye. Hükümet Sözcüsü Almanya’da kamuoyuna açıkladı. ‘Eurofighterları Türkiye’ye niye verdiniz?’ Dedi ki ‘Ekrem İmamoğlu’nun da açıklaması oldu, Özgür Özel’in de bu konuda üstün gayretleri oldu, çabaları oldu.’ Alman Savunma Bakanı‘yla konuşmuştum. 19 Mart darbesinden sonra o zamanki Şansölye Olaf Scholz, Türkiye’yi veto etti Eurofighter‘lar için. Sonra değişti, Sayın Merz geldi. Kardeş partimizin başkanı Lars Klingbeil hükümette hem Maliye Bakanı, hem Şansölye Yardımcısı oldu. Sosyal demokrat Savunma Bakanı oldu. Savunma Bakanı ile bu konuyu konuşmuşuz. Lars Klingbeil’le söylemişiz, Almanya’nın vetosu kalkmış, vetonun kalkmasına da ‘İmamoğlu‘yla Özgür Özel’in açıklamaları sonucunda, isteği sonucunda yapmış’ diyor.”
“YÜREĞİMİZİ YAKIYOR BU TARTIŞMALAR BİZİM”
“Bana diyor ki ‘Yurt dışında Türkiye’nin menfaatlerini savunacağım demişti. Şimdi çıkmış gelip geçici gündelik tartışmaları yurtdışında konuşuyor.’ Burada hem bir itiraf, hem bir ikrar var. Ben yurt dışına çıkıp da örneğin bu da gelip geçmiyor çok yakıyor ama ‘Erdoğan enflasyonu düşüremedi’ demiyorum, ‘Erdoğan Anıtkabir’e yine getirmiş bir çuval faydasızı, kendine tezahürat yaptırıyor Anıtkabir gibi matem yerinde’ demiyorum. ‘Erdoğan’ın oğlunun yönettiği vakıflar da şunlar var, bunlar var.’ Bunları konuşmuyorum. Ben gidiyorum yurtdışına ve diyorum ki ‘15,5 milyon insanın oy verdiği Cumhurbaşkanı adayımızın diplomasını iptal ettiler hasetliklerinden, kendilerinde yok ve biz aday olamayalım diye. Aldılar içeri koydular bu iftiralarla’ diye bunu anlatıyorum. Sen başörtüsü meselesinde gidip anlatacaksın, o gündelik gelip geçici mesele değil. Sen parti kapatma davanı gidip bütün dünyaya anlatacaksın, gündelik gelip geçici mesele değil. Sen gideceksin, 15 Temmuz darbesinde hepimizden yardım isteyip ‘Dünyaya anlatalım’ diyeceksin. Sonra kendin gelip mağduru olduğun, muhatabı olduğun darbe sana yapılınca dünyayı anlatacaksın. Sen bize darbe yapmaya kalkınca, dünyaya anlatınca bunlar ‘geçici gündelik tartışmalar’ olacak. 230 gündür insanlar eşlerinden, evlatlarından, analarından, babalarından, çocuklarından ayrı kardeşim. 230 gündür zulüm görüyorlar. Ahmet Özer, 365 gündür. Namuslu ve şerefli insanlara ‘hırsız’ dediniz, yetmedi; ‘yolsuz’ dediniz, yetmedi; ‘terörist’ dediniz, yetmedi; ‘ajan’ diyorsunuz, ‘vatan haini’ diyorsunuz. Sonra da dönüp ‘Özgür Bey günlük gelip geçici tartışmaları.’ Yüreğimizi yakıyor bu tartışmalar bizim. Perişan ediyor aileleri. 12 yaşında çocuğu 86 yaşında annesine bırakmış kadınlar yatıyor Türkiye’nin dört bir yanındaki cezaevlerinde, 28 kişilik koğuşta 40’ıncı olarak yatıyor yerlerde.”
“YA HUKUK ZEMİNİNE DÖNECEKSİNİZ, YA MÜCADELENİN EN KRALINI GÖRECEKSİNİZ”
“Bunlar yaşanacak sonra sen dokuz yıldır Selahattin Demirtaş yatarken keyif yerinde bir elin yağda, bir elin balda duracaksın. Dokuz sene sonra konjonktür icabı insafa geleceksin. Ama bu sefer içeri koyduğun bir başkasının ömrünü çürüteceksin, haysiyetiyle oynayacaksın, özgürlüğünü kısıtlayacaksın. Bu yüzden buradan açıkça söylüyorum. Bu yargılamalar derhal tutuksuz yargılamaya dönmeden… Daha bir yandan siz çıkıp bir şey söylüyorsunuz Kürt meselesi ile ilgili, adam çıkmış AK Toroslar çetesi Beyaz Toros paylaşıyor; devlete meydan okuyor, Meclis’e meydan okuyor. O çetenin elinde insanların hayatları kararıyor. Mehmet Murat Çalık’tan bir kötü haber gelecek diye anasının gözünün içine bakıyorum bütün Maçka. 14 tane hap yetiyor Muhittin Böcek, Antalya cezaevinde ayakta kalmak için. Sen bunların hepsine muhatap oldun; bir gün kapıda polis gelmedi, bir gün gözaltına almadın, bir gün tutuklu yargılanmadın. Ceza aldın, rica - minnet cezaevine çağrıldın. Yanında yatacağı kişiye kadar karar verildi. Cezaevinde şiir kaseti, albümü çıkarttın. 30 bin ziyaretçiyle övündün. Şimdi çıkmış bu kadar kötülüğü yapıyor, sonra da başını yastığa koyuyor. Kendi uyuyor, bize de ‘Siz de uyuyun çocuklar’ diyor. Bu millet uyumaz. Bu millet uyandı. Bu millet ayağa kalktı, bir daha geri oturmayacak. Bir daha asla oturmayacak. Sizi iktidardan götürene kadar mücadele edeceğiz. Ya hukuk zeminine döneceksiniz, ya mücadelenin en kralını göreceksiniz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun.”
04.11.2025
04.11.2025
03.11.2025
03.11.2025