08.03.2021

CHP SÖZCÜSÜ ÖZTRAK: “EKONOMİDE ŞANZIMAN GİTTİ, MOTOR YANDI, KAPORTA DAĞILDI”

-“YENİ HAZİNE VE MALİYE BAKANI, BÜROKRASİYE HÂKİM OLMAKTA ZORLANIYOR”
-“SINOVAC SAĞLIK BAKANINA KÜSTÜ MÜ?”
CHP Sözcüsü Öztrak, Hükümetin 2020’de büyümeyi sağlamak için ekonomide yüksek borçluluğa, yüksek işsizliğe, yüksek enflasyona, yüksek faize, yüksek cari açığa, yüksek kamu açığına ve eksi rezervlere razı olduğunu belirtti. Öztrak, “Arabayı birazcık kımıldatmak için hem şanzıman dağıtıldı, hem motor yakıldı, hem de kaporta darmadağın edildi. Arabayı kullanan acemi şoför ise kaza mahallinden kaçıp gitti” diye konuştu.
Yeni ekonomi yönetiminin üst üste hatalarla güveni erittiğine dikkat çeken Öztrak, “Yeni Hazine ve Maliye Bakanı’nın, bürokrasiye hâkim olmakta da zorlandığı görülüyor. İki haftada iki TÜİK Başkanının değiştirilmesi, Borsa İstanbul Başkanının, söylentilere göre Saraydan gelen müdahalelerden rahatsız olup görevinden istifa etmesi, Merkez Bankası’ndan 128 milyar doları buharlaştıran bürokratlar  halen dokunulamaması, ekonomi yönetiminin bu işlere hâkim olamadığı iddialarını güçlendiriyor. Saray entrikaları ve ayak oyunları, bir kez daha hız kazanmış görünüyor. Ve ne yazık ki bunların faturasını da vatandaşlarımız ödüyor” ifadelerini kullandı.
Millete 100 milyon doz aşı temini taahhüdü veren Sağlık Bakanı’nın aşı programı riske girince sorumluluğu CHP Genel Başkanına yıkmaya çalıştığını, bunun “çamura yatmanın daniskası” olduğunu ifade eden Öztrak, “Sorumluluktan kaçmaya uğraşıyor. Hayırdır, SINOVAC firması aşıları teslim etmiyor mu? Sağlık Bakanına küstü mü? Böyle gayrı ciddilik olmaz” dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:


Merkez Yönetim Kurulu toplantımız devam ediyor. Bugün, ülkemizde kadına yönelik artan şiddet ve çalışan kadınların sorunları, milletimizi ezip geçen “ekonomik kriz”, sorunları çözme ehliyetini yitirmiş tek adam vesayet rejiminin sebep olduğu “devlet krizi”, salgın ve aşılama sürecindeki sorunlar, tüm bunlara bağlı olarak yaşanan ve her geçen gün biraz daha ağırlaşan toplumsal buhran, yine bu buhranı aşmak, milletimizi rahatlatmak için yapılaması gerekenler vardı.
DERTLERİ KENDİ İMAJLARI
Bugün 8 Mart. Tüm kadınların, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nü kutluyoruz. Bir ülkenin ilerlemesi, kalkınması, çağdaş medeniyet seviyesini yakalaması, kültürel, sosyal, ekonomik ve politik hayatta, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması, kadınların her alanda hak ettiği konumu ve sorumluluğu almasıyla mümkündür. Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de dediği gibi; “Toplumun bir yarısı yere zincirle bağlanmışken, diğer yarısı göğe yükselemez.” Ama Türkiye’de kadın olmak çok zor… Bu ülkede 92 yaşındaki bir kadın, cinsel saldırıya uğrayıp, hunharca katledildi. Korkunç bir olay… Ama İçişleri Bakanlığı şimdi bu vahşi cinayeti bırakmış, failin elindeki üç hilal dövmesinin neden yayın organlarında gösterildiğinin derdine düşmüş. Bunlar için varsa yoksa kendi imajları, varsa yoksa kendi itibarları. Cumhur İttifakı ortakları imajlarını dert edindikleri kadar, kadına yönelik şiddeti maalesef dert edinmiyor. Yine geçtiğimiz hafta Samsun’da, kadına yönelik şiddetin en aşağılık, en bayağı haliyle karşılaştık. Bir anne, beş yaşındaki küçücük evladının gözü önünde, sokak ortasında korkunç bir şiddete maruz kaldı. Sosyal medyaya yansıyan görüntüler, tüm Türkiye’de büyük bir infiale neden oldu.
ARAŞTIRMA ÖNERGELERİMİZ REDDEDİLDİ
Sorunu çözmek, sorunun varlığını kabul etmekle başlıyor. Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri, ülkemizin yüzleşmesi ve siyaset kurumunun, yönetimlerin çare üretmesi gereken, çok büyük bir sorun. Sadece geçtiğimiz yıl, 300 kadın cinayete kurban gitti. 171 kadın şüpheli bir biçimde hayatını kaybetti. Yine daha 2021’in ilk iki ayında, bu ülkede 51 kadın cinayeti gerçekleşti. Hafta sonu Denizli’de, bugün Antalya’da yeni kadın cinayeti haberleriyle sarsıldık. Kadına yönelik şiddetin araştırılması için, CHP olarak TBMM’ye sayısız Araştırma Önergesi verdik. Ama hepsi de AK Parti ve MHP’nin oylarıyla reddedildi. Ülkeyi yönetenlerin, “Meseleleri mesele etmezseniz, ortada mesele kalmaz!” anlayışı, burada da kendisini gösterdi.
TAKİPÇİSİYİZ DEMEK YETMİYOR
Vahşi bir kadın cinayeti, ya da Samsun’da olduğu gibi kadına şiddet, toplumda büyük infial uyandırınca, Saray efradı canhıraş biçimde, “Olayın takipçisiyiz” mesajları atmaya başlıyorlar. Saray bilmelidir ki, kadına şiddet, sadece “takipçisiyiz” mesajlarıyla durdurulamaz, devleti yönetenlerin sorumluluğu, kadına şiddeti engellemektir. Yasaları uygulamaktır. Ama onun yerine Saray ve AK Parti, bu yasalara temel teşkil eden ve TBMM’de oy birliğiyle kabul edilen İstanbul Sözleşmesi’ni, “Bize uymadı” deyip, tartışmaya açıyor.
HÜKÜMET SAVSAKLIYORSA TBMM VAZİYET ETMELİDİR
Artık daha fazla vakit ve can yitirmeyelim. Bu işin üstesinden gelemiyorsanız, o koltukları fuzuli yere işgal etmeyin. Gereğini yapın. Biz açık çağrı yapıyoruz. Bu meseleyi Erdoğan’ın Şahsım Hükümeti savsaklıyorsa, soruna TBMM vaziyet etmelidir. Yasaların neden uygulanmadığının hesabını yetkililerden sormalıdır.
TÜRKİYE BU ALANDA EN KÖTÜ DURUMDAKİ ÜLKE
Kadına yönelik şiddet elbette çok büyük bir sorun. Ama toplumsal yaşamda kadınların tek sorunu şiddet değil. Hayatın her alanında, başka pek çok sorunları var. Şu grafiği ve ne anlama geldiğini çok iyi irdelememiz gerekiyor. 15-29 yaş arasındaki her 100 kadından 40’ı, me okuyor, ne de çalışıyor... Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı ülkelerinin tamamında, yüzde 40 dediğimiz bu oran yüzde 15 civarında. Türkiye, OECD ülkeleri içinde en kötü konumdaki ülke... Buradayız. Kadınlara ne doğru dürüst eğitim verilebiliyor. Ne de doğru, dürüst iş verilebiliyor. Kadına her alanda eşit imkânlar sağlanmadan, özlediğimiz insani gelişmişlik seviyesine ulaşamayız. Tüm gençlerimize ama özellikle, genç kadınlara iyi bir eğitim vermeden, onlara kaliteli iş ve istihdam imkânları sunmadan, ne orta gelir tuzağından kurtulabiliriz. Ne zengin, müreffeh bir ülke olabiliriz. Ne gelir dağılımındaki adaletsizlikleri çözebiliriz. Ne de geleceğe güvenle bakabiliriz.
BU ZİHNİYETTEN BEKLENMEZ
Peki, Erdoğan’ın Şahsım Hükümeti bunun farkında mı? Elbette Hayır! “Ben zaten kadın, erkek eşitliğine inanmıyorum” diyen bir zihniyetten, ne kadın haklarına, ne de insan haklarına saygı beklemek mümkün değildir. Anadolu irfanının gür sesi, Rahmetli Neşet Ertaş ne güzel diyor: “Kadın insan, biz insanoğlu!”
 8 MART TATİL OLSUN TEKLİFİ
Bugün Cumhuriyet Halk Partisi kadın milletvekilleri, Sayın Genel Başkanımızla beraber TBMM’ye yeni bir yasa teklifi verdi. Kadınlara siyasette eşit fırsatlar sunmayı ve 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününün, dünyanın diğer bazı ülkelerinde olduğu gibi tatil ilan edilmesini de içeren bu düzenlemeye herkesten, tüm partilerden, toplumdan destek bekliyoruz.
MİLLET EYLEM PLANI DEĞİL, EYLEM BEKLİYOR
19 yıldır ülkeyi yöneten Erdoğan’ın Şahsım Hükümeti, metal yorgunu, tükenmişlik sendromu yaşıyor. Millete söyleyecek sözleri kalmadı. 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nden, kopyalanıp yapıştırılan ilke ve haklar, İnsan Hakları Eylem Planı denerek, 232 yıl sonra, milletin önüne servis ediliyor. Ama milletin artık lafa karnı tok, lafla peynir gemisi yürümüyor. Milletimiz 19 yılın ardından, artık eylem planları falan değil, eylem bekliyor eylem! Millet artık uygulamayı görmek istiyor. Bir de çıkıyorlar, “Eyleme geçmek için 2 yıl lazım” diyorlar. Sanki taze hükümet… 19 yıldır bu ülkeyi kim yönetiyor? Erdoğan’ın Şahsım Hükümetleri.
OKYANUS ÖTESİNE GÖNDERİLMİŞ UCU YANIK MEKTUP
Zamanlamaya bakınca, insan düşünmeden edemiyor: Acaba bu eylem planı içeriye değil de, okyanus ötesine gönderilen, transatlantik ötesine gönderilen ucu yakılmış bir mektup mu? Beyaz Saray’dan beklenen telefon bir türlü gelmeyince, Erdoğan Şahsım Hükümetinin aklına, acaba böyle bir çare mi geldi? Evet, Beyaz Saray’dan beklenen telefon gelmedi. Ama Beyaz Saray’dan bir açıklama geldi. “Biden, bir noktada Erdoğan’ı da arayacakmış.” Erdoğan Şahsım Hükümetinin, milli olması gereken dış politikayı şahsileştirmesinin bedelini, böyle ödüyoruz. “Dostum Trump, Dostum Putin” denerek işler yürür sanıldı. Dış ilişkiler milli çıkarlara göre değil, Erdoğan’ın kişisel öncelik ve beklentilerine göre götürüldü. Erdoğan’ın dört yıl boyunca, Trump ile konuştuğu ana konunun, Reza Zarrab ve Halk Bankası davası olduğunu, Trump’ın ulusal güvenlik danışmanı daha çok yakın zaman önce itiraf etti. Bu süreçte Trump’ın Erdoğan’a yazdığı, “Sert adamı oynama, aptal olma!” diyen, ağır hakaretler içeren kâğıt müsveddesi bile sineye çekildi. Bu müsveddeyi Erdoğan, muhatabının suratına çarpamadı, aksine koşa koşa gittiği Oval Ofis’te, bu müsveddeyi mahcup bir edayla masanın bir kenarına iliştirdi, kendi ifadeleriyle takdimle yetindi. ABD’nin kongre üyeleri ve senatörleri, Erdoğan’ın mal varlığını araştırma tehdidini savurunca da, Suriye’de yürütülen Barış Pınarı Harekâtı hemen durduruldu.
ERDOĞAN SİNEYE ÇEKEBİLİR AMA MİLLET ÇEKMEZ
Hakaretlere, tehditlere bu millete yaraşır dört başı mamur bir cevap verilemedi. “Mal varlığımı mı araştıracaksanız, hodri meydan! Buyurun araştırın” diye rest çekilemedi. Bunları biz unutmadık. Milletimiz unutmadı. Ama anlaşılan ABD de unutmamış. “Ne yapsak Sarayın kibirli adamı sindirir” diyorlar. “Biden, bir noktada Erdoğan’ı da arayacak” da ne demek? Bu lafları Erdoğan sineye çekebilir. Ama ne biz, ne milletimiz sineye çekemiyoruz, çekemeyeceğiz. Buna sessiz kalmak milletimizi üzüyor. Erdoğan’ın şahsi meseleleri, ülkemizin milli menfaatlerinin önüne geçince, Milli Güvenliğimizin “Aşil Topuğuna” dönüşüyor. Erdoğan’ın milletimize karşı şişen egoları, kibirle dolan yelkenleri, Beyaz Saray karşısında iniveriyor.
YAKINDA RABİA SELAMINDAN VAZGEÇERLERSE ŞAŞIRMAYIN
Yıllardır söyledik. Mısır, Doğu Akdeniz’deki dengeler ve milli menfaatlerimiz açısından önemlidir. Türkiye ve Mısır köklü ilişkileri olan, tarihi bağları olan iki devlettir. Mısır ile krizin başladığı ilk günden itibaren “bu işi düzeltmelisiniz” dedik. Genel Başkanımız; Büyükelçilerimiz Sayın Faruk Loğoğlu’nu ve Sayın Osman Korutürk’ü daha 2013 yılında Mısır’a gönderdi. Mısır’a demokrasi taleplerimizi ve barış mesajlarımızı ilettik. 2013’ten bu yana Doğu Akdeniz’de yaşadıklarımız, bizlerin kaygılarının ne kadar haklı olduğunu ortaya çıkardı. Erdoğan Şahsım Hükümetinin Rabia Siyaseti, şartların dayatmasıyla, geç de olsa, sanki değişiyor gibi. Geçtiğimiz hafta, Dışişleri Bakanı, Milli Savunma Bakanı, Mısır’a çiçek atmaya başladı. Bugün de Sarayın Sözcüsü Mısır’a çiçek sundu. Bu gidişle AK Parti yakında, Rabia selamlarından da vazgeçerse hiç şaşırmayacağız.
REFAH HİLALİNDE KÜRESEL AKTÖR OLACAĞIZ
Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Doğu Akdeniz’de uluslararası işbirliklerini önemsiyoruz. Bu bölgeyi, bir refah ve zenginleşme alanı olarak görüyoruz. Şunun farkındayız. Türkiye’miz, bu yakın coğrafyanın en büyük ve gelişmiş ekonomisidir. Dolayısıyla bu bölgedeki işbirliklerinden, en çok menfaat sağlayacak ekonomi Türk ekonomisidir. Bu nedenle, Körfez ülkelerinden başlayarak, Doğu Akdeniz’e kadar uzanacak “Refah Hilalinde”, Türkiye’yi önemli bir küresel aktör haline getirmekte kararlıyız. Türkiye’nin sürdürülebilir, sağlıklı büyüme patikasına dönmesi, gençlerine, işsizlerine iş ve istihdam yaratması, küresel ticaretten hak ettiği payı alması, zengin ve müreffeh bir ülke olması, ancak bu tür bölgesel işbirlikleriyle ve barış projeleriyle mümkün olabilir.
VATANDAŞA İŞİNİ KAYBETTİREN BÜYÜME
Erdoğan’ın 2013’ten sonra, düğmesine bastığı tek adam vesayet rejimi ve Şahsım Hükümeti projesi, sadece dış politikada değil, ekonomide de büyük sorunlar çıkardı. 2013’ten bu yana milli gelirimiz 241 milyar dolar düştü. Geçtiğimiz hafta 2020 büyüme verileri açıklandı. Öyle gözüküyor ki, “İş yaratmayan büyüme” ile ülkemizi tanıştıran Erdoğan’ın Şahsım Hükümetleri, sonunda “iş kaybettiren büyüme” ile de Türkiye’yi tanıştırdı. 2020’de işini kaybeden çalışanlarımızın sayısı 1 milyon 272 bine ulaştı. Yine son iki yılda yaklaşık iki milyon çalışanımız işini kaybetti. Oysa hepimiz biliyoruz ki hükümetlerin ekonomideki başarıları, “Yurttaşlarına sağladıkları işle” ölçülür. Yeni işler verememek beceriksizliktir ama yurttaşların elindeki işi almak, işi olanı işsiz bırakmak, beceriksizliğin dik alasıdır.
BÜYÜMENİN YARISI FİNANS SEKTÖRÜNDEN
2020’de onca kredi dopingine rağmen, tüm sektörlere dengeli yayılmayan, K tipi büyüme ile karşı karşıya kaldık. Bazı sektörler büyüdü, bazı sektörler küçüldü. Sanayideki büyüme sınırlı kalırken, ulaştırma-ticaret-konaklama sektörleri daraldı. Ama bir ilginç gelişme var büyümenin yarısı finans sektöründeki büyümeden geldi. Sektörlere dengeli dağılmayan böyle bir büyüme, elbette kaliteli ve sürdürülebilir değildir.
BÜYÜMENİN KALİTESİ SORUNLU, GRİ ALANLAR AYDINLATILMALI
Aslında büyümenin kalitesi kadar, büyümenin verilerinin kalitesi de sorunlu. 2020’de tüm hizmet sektörlerinde, çalışan sayısı 807 bin kişi düşmüş ama ne olmuşsa olmuş çalışan sayısı bu kadar azalırken bu sektör binde 6 büyümüş. Bu nasıl oldu? Yerleşik ve yerleşik olmayan ailelerin hizmet tüketimi yüzde 11 düşmüş. Peki hizmet tüketimi yüzde 11 düşerken hizmetlerin katma değerindeki artış nasıl oluyor? Yine 2020’de 25 milyar dolarlık parasal altın ithalatı, yatırım harcamalarındaki artışa ne kadar katkı verdi TÜİK’e soruyoruz? Makine-teçhizat yatırımlarındaki artışın, ne kadarı taşıt alımlarından kaynaklandı? Tüm bu sorular aslında büyüme verilerindeki gri alanlara işaret ediyor. İşte bu gri alanların TÜİK tarafından aydınlatılmasına ihtiyaç var.
EKONOMİDE ŞANZIMAN GİTTİ, MOTOR YANDI, KAPORTA DAĞILDI
2020’de yüzde 1,8’lik büyüme için, yüksek borçluluğa, yüksek işsizliğe, yüksek enflasyona, yüksek faize, yüksek cari açığa, yüksek kamu açığına ve açık veren rezerv dengesine razı olduk. Yani arabayı birazcık yerinden kımıldatabilmek için, şanzımanı dağıttık, motor yakıldı, kaporta darmadağın oldu, arabayı kullanan acemi şoför ise kaza mahallinden kaçıp gitti. Şimdi bugün ekonomimiz eskisine göre çok daha kırılgan. Hem aileler, hem de şirketler ciddi sıkıntıda. 2020’de; icralık olan tüketici kredisi dosyalarının sayısı 2 milyonu aşmış. İcralık olan bireysel kredi kartlarının sayısı ise 1,5 milyona dayanmış. Daha yeni Türkiye’nin önemli bir mutfak gereçleri üreticisi, İstanbul’daki 25 bin metrekarelik fabrikasının anahtarını, borçları karşılığında bankalara bırakma kararı aldı. Korkarım önümüzdeki günlerde bu tür haberleri daha sık okur hale geleceğiz.
ÇAY BARDAĞIYLA SIVI YAĞ DÖNEMİ
Milletimiz işsizlik ve borç kıskacında inim inim inliyor. Bir yandan da hayat pahalılığı milleti perişan ediyor. Vatandaşın mutfaklarında, her mutfakta kullanılan ayçiçek yağının artık yanına yaklaşılmıyor. Millet bir litre ayçiçek yağını alamaz hale geldi. Şimdi yarım litrelik şişelerde sıvıyağ satılıyor. Yoksul mahallelerde, sokak arası bakkallarda ise sıvıyağ çay bardağıyla satılmaya başlanmış. Vatandaş bakkaldan bir paket margarini bile artık ikiye böldürüp alıyor. Fırınlarda milletimiz bayat ekmek kuyruklarında bekliyor. Manav reyonlarından çıkma sebze-meyve kovalanıyor. Emeklilerimiz, doğalgaz faturasını ödeyemediğinden evinde soğukta oturuyor. Bir emekli vatandaşımız, “Bu faturayı verirsem, elektriği var, suyu var… Elimde sadece 300 lira kalıyor. Başka bir şey demiyorum” diyerek gözyaşlarına boğuluyor. Erdoğan Şahsım Hükümeti bunları görüyor mu? Hayır görmüyor.
FAİZ BARONLARINI İHYA ETTİLER
Erdoğan ve şürekâsının sarayda keyfi yerinde… Bildikleri bir tek ezber var. Varsa borç, yoksa faiz… Şubat ayı Hazine nakit dengesi açıklandı. Sadece bu yılın ilk iki ayında Hazine’nin ödediği faiz, geçen yılın ilk iki aynına yani aynı dönemine göre yüzde 60 artarak, 32,5 milyar lirayı aşmış. Şahsım hükümeti faiz baronlarını ihya etmek için, elinden geleni ardına koymuyor. Ama buna rağmen yeni ekonomi yönetimine duyulan güven hızla eriyor.
CİCİM AYLARI BİTTİ
Faiz baronlarıyla cicim ayları çabuk bitmiş görünüyor. Yurtdışında ABD tahvillerinin cazibesi artıyor. Buna karşılık Türkiye’ye yabancı sermayenin ya da sermayenin gelmesi bakımından ekonomiye güveni artıracak adımlar hala atılmamış durumda. Tam tersine ekonomide risk ve belirsizlikleri artıracak, pek çok hatalı adım atılıyor. Yeni ekonomi yönetimi; döviz kurunun hızlı gevşemesine göz yumdu. Zannetti ki bu surette bankalardaki döviz mevduatları eriyecek. Oysa yapması gereken rezerv biriktirerek, döviz kurunun kontrolsüz bir şekilde gevşemesini engellemekti. Ama bunu yapmadı. Döviz kuru hızla değer kazanınca da ülkeye gelen sermaye akışı ciddi şekilde yavaşlayama hatta tersine dönmeye başladı.
LAFLA PEYNİR GEMİSİ YÜRÜMEZ
Yine geçtiğimiz haftalarda bir damat güzellemesidir gitti.  Bu tabi “Acaba damat ve politikaları geri mi geliyor” endişelerini de artırdı. Hemen bunun arkasından gelen birde zorunlu karşılıklarla oynama acaba dedi yatırımcılar arka kapı yani para piyasasında arka kapı politikalarına yeniden geri mi dönülüyor. En önemlisi, dört aydır ortaya kapsamlı bir programı Erdoğan’ın Şahsım Hükümeti koyamadı. Bir sürü laf. Lafla peynir gemisini yürütmeye çalışıyorlar. Elbette Erdoğan Şahsım Hükümetinin siyasi belirsizlik yaratacak adımları da piyasada kaygıları artırdı. Ekonomide risk ve belirsizlikler arttı. Türkiye yüzde 17 politika faiziyle, Dünyanın en yüksek faizine sahip 10 ülkeden biri. Ama buna rağmen faiz lobileri şimdi e hadi bir 100 puan daha, 100 baz puan daha artırın demeye başladılar faizleri. Bir yandan da döviz kurları ve ülke risk primi yerinde durmuyor yukarıya doğru gidiyor. Kırk katır ile kırk satır arasına sıkışmış vaziyetteyiz.
YENİ BAKAN BÜROKRASİYE HAKİM OLMAKTA ZORLANIYOR
Yeni Hazine ve Maliye Bakanı’nın, bürokrasiye hâkim olmakta da zorlandığını görüyoruz. İki haftada iki TÜİK Başkanının değiştirilmesi, Borsa İstanbul Başkanının, gelen söylentilere göre Saraydan gelen müdahalelerden rahatsız olup, görevinden istifa etmesi, Merkez Bankası’ndan 128 milyar doları buharlaştıran bürokratlara, halen dokunulamaması, ekonomi yönetiminin bu işlere hâkim olamadığı iddialarını güçlendiriyor.
ÇEKİLEN ACILAR SARAYDAN DUYULMUYOR
Saray entrikaları ve ayak oyunları, bir kez daha hız kazanmış görünüyor. Ve ne yazık ki bunların faturasını da insanımız canıyla ödüyor bazı yerlerde. Bakın dün Osmaniye’den, çok acı bir haber aldık. 39 yaşındaki bir müzisyen kardeşimiz, işsizlik ve çaresizlik içinde yaşamına son vermiş. Bu kaçıncı müzisyen intiharı artık biz sayamaz olduk. İnsanlarımız canlarıyla Saray’a ihtarname çekiyor. Ama çekilen bu acıları Erdoğan’ın Sarayında duyan yok.
SALGINDA KONTROL KAYBEDİLDİ
Bu arada salgın cephesinde de kontrol kaybedilmiş durumda. Günlük vaka sayıları 11 binin üzerine geldi yerleşti. Aşılama hızı da yeniden düşmeye başladı. Ortada salgınla mücadele stratejisi veya bilimsel salgın yönetimi yok. Onun yerine çamura yatma var. Fatura millete yıkılmaya çalışılıyor. Valilerden vatandaşlara, “Yeniden kapanma olabilir, kendinize dikkat edin” uyarıları ardı ardına geliyor. Peki bu ilçelerde siz niye tedbir almıyorsunuz ya da alacağınız tedbirlerin sorumluluğunu neden vatandaşa yüklemeye çalışıyorsunuz?
ÇAMURA YATMANIN DANİSKASI
Sağlık Bakanının son açıklaması ise çamura yatmanın tam da daniskası... Millete 100 milyon doz aşı temini taahhüdü veren Bakan bu aşı programı riske girince sorumluluğu Genel Başkanımıza yıkmaya çalışıyor. Bunu ima ediyor. Sorumluluktan kaçmaya uğraşıyor. Hayırdır, SINOVAC firması aşıları teslim etmiyor mu? Sağlık Bakanına küstü mü? Böyle gayrı ciddilik olmaz. Sayın Bakan, siz aşıda doğru dürüst kaynak çeşitlemesi yaptınız da, biz mi elinizi tuttuk. Hani nerede kaldı Alman aşıları? 1 - 1,5 milyon doz Alman aşısı Ocak ayında gelecekti. Mart sonuna kadar ise 4,5 milyon doz aşı gelmiş olacaktı. Ocak bitti, Şubat bitti. Martın ortasına geliyoruz. Ortada hala Alman aşıları yok. Tamam dünyada pek çok ülke aşıda tedarik sıkıntıları yaşadı ama bunları öngörerek, kaynak çeşitlemesi de yaptı. Bunların kaynak çeşitlemesiyle ilgili sözleşmeleri çoktan imzaladı. Erdoğan’ın Şahsım Hükümeti, maalesef, salgında da, aşı yönetiminde de çuvalladı. Şimdi bunun bedelini de milletimiz sağlıyla, canıyla ödedi, ödüyor.
HARÇ BİTTİ, YAPI PAYDOS
Sorunları doğru teşhis etmeden, doğru tedavi de olmaz. Sorunun kaynağı bellidir. Sorunun kaynağı; tüm gücü tek bir kişinin elinde toplayan, ülkede denge ve denetimi bitiren, istişareyi kaldırıp, tek kişinin aklını egemen kılmaya çalışan, liyakat yerine sadakati, kural yerine, keyfiliği esas alan, Erdoğan’ın Şahsım Hükümetidir. Tek adam parti devleti vesayet rejimidir. Erdoğan’ın Şahsım Hükümeti için “Harç bitti, yapı paydos” deme vakti gelmiştir. Bu hükümetin milletimize artık verecek hiçbir şeyi kalmamıştır. Millete söyleyecek sözler tükenmiştir.
BİZ İKTİDARA HAZIRIZ, KENDİMİZE GÜVENİYORUZ
Bu hükümetin beyin ölümü gerçekleşmiştir. Yapılması gereken bu hükümetin fişinin çekilmesidir. Bunun için, biran önce milletin hakemliğine başvurulmalıdır.  Cumhuriyet Halk Partisi hazırdır. Kendimize güveniyoruz. Geçmişte defalarca ülkemizi krizlerden çekip çıkarmış kadrolarımızla, bu işin altında biz kalkarız. Milletimizi bu buhrandan biz çıkarırız. Milletimiz kimin ne yaptığını, ne yapabileceğini görüyor, herkesin notunu veriyor.  Sandığın bir an önce önüne gelmesi için sabırsızlıkla bekliyor. Sandık önüne geldiğinde de herkese yerini gösterecek. Yoksulluğa, işsizliğe, adaletsizliğe son verecek, yandaşa değil millete hizmet edecek, CHP’ye yetkiyi verirken, bu beceriksizleri de evlerine gönderecek.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi varsa sorularınızı alabilirim. Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.
 
Soru- Efendim benim sorum Freedom House’un özgürlüklerle ilgili raporuna dair olacak. Söz konusu raporda 2020 yılında özgürlüklerin gerilediği tespiti var. Bununla beraber Türkiye içinde yine özgürlüklerin gerilediği batı Afrika ülkesi Mali’den sonra ikinci ülke tanımlaması yapılıyor. Son 10 yılda ise 31 puanlık bir gerilemeden bahsediliyor. Çok geniş kapsamlı bir rapor ama genel itibariyle Türkiye’de medya ve diğer alanlarda özgürlüklerin sınırlandırıldığına ilişkin tespitler var. Sizin bu raporla ilgili görüşünüz, yorumunuz ne olacak efendim?
Faik ÖZTRAK- Tabi Türkiye’de hukuk devletinin, bireysel özgürlüklerin, demokratik değerlerin hızla yıpranmakta olduğunu, özellikle bu sürecin tek adam vesayet rejimi inşası ve Şahsım Hükümeti kurma projesinin düğmesine basılmasından sonra ortaya çıktığını biz de söylüyoruz. Ve maalesef bu gidiş bu ülkeyle ilgili olarak yatırım yapılabilir ülke algısını değiştiriyor, yatırımları inkıtaya uğratıyor, ülke ekonomisini kırılgan hale getiriyor, milletimizin cebini, mutfaktaki tenceresini boşaltıyor.
 
Soru- Efendim Grup Başkanvekili Özgür Özel’in Diyarbakır annelerine bir ziyareti oldu. Bu ziyaretin ardından da bazı eleştiriler geldi hem annelerden hem de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan. Şöyle bir ifadesi var Cumhurbaşkanının, “Diyarbakır anneleri birilerinin aklına tam 550 gün sonra ancak düşmüş, Diyarbakır anneleri de gereken cevabı vermiştir.” Siz neler söylersiniz gelen eleştiriler için?
Faik ÖZTRAK- Grup Başkanvekilimiz Diyarbakır’a gittiğinde Diyarbakır annelerini de ziyaret etmiş. Biz baştan itibaren evlatlarının peşine düşen bu annelerin taleplerine kulak verilmesi gerektiğini, bu annelerin sorunlarının çözülmesi gerektiğini, bunu da özellikle devletin bir an önce yapması gerektiğini söyleyip duruyoruz. Anlaşılan şimdi bizi Diyarbakır annelerine gitmemekle eleştirenler Grup Başkanvekilimiz oraya gidince de niye gitti diye eleştirmeye başlamışlar. Çok açık söyleyeyim, millet bunların ne yaptığını görüyor, notlarını veriyor, önüne gelen ilk sandıkta da yerlerini gösterecek.
 
Soru- Borsa İstanbul Genel Müdürü Hakan Atila’nın istifasını siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Tabi sonuç itibariyle Hakan Atilla bir memur, istifa da tek taraflı bir müessese. Onun için yani neden istifa etti onu tabi biz bilemeyiz. Ama Hakan Atilla herhangi bir isim değil. Bir dönemler büyük bir kahraman olarak ilan edildi, sonra da Borsa İstanbul’un başına getirildi. Şimdi piyasadan gelen bazı duyumlar var. Yazıyor basında, Hakan Atilla’nın saraydan gelen baskıları artık taşıyamaz hale geldiğini, yeni Hazine ve Maliye Bakanını da bu sıkıntılardan haberdar ettiğini ama bir türlü buna bir çözüm bulunamadığını duyuyorduk, okuyorduk. Anlaşılan Hazine ve Maliye Bakanı biraz öncede söylemiştim ekonomi bürokrasisi üzerinde hala hakimiyet kuramamış vaziyette. Yani bakın, TÜİK’in başına getirdiği başkanı iki hafta sonra görevden aldı. Niye aldı? Neyi beğenmediniz? Daha önceki başkan için liyakatli deniyordu. Bir sürü komisyon kurdu verilerin kalitesini denetleyebilmek için. Enflasyon rakamlarını mı beğenmediniz, büyüme rakamlarını mı beğenmediniz? Değiştirdiniz yerine Marmara Üniversitesinden bir hocayı getirdiniz. Bunları millet merak ediyor. Yani TÜİK’in veri kalitesinin tartışıldığı şu ortamda bu değişikliklerin hepsi ben çok açık söylüyorum ülkenin risk primini de artırıyor, sigorta primini de artırıyor, CDS’lerini de artırıyor, faizleri de arttıracak. Bu yanlışları yapmamak lazım… Yine Merkez Bankası kasasından 128 milyar doları buharlaştıran bürokratlar hala yerlerinde oturuyorlar. Buna karşılıkta bakan 128 milyar doları buharlaştıran damada güzellemeler yapıyor. Öyle anlaşılıyor ki Sayın Bakan da bir yerleri aşamıyor.
Tabi son olarak akla şu da geliyor, acaba Hakan Atilla’nın istifası aynı zamanda konuşmamda söylediğim Biden’e gönderilen ucu yanık mektubun bir eki midir? Bu soruyu da sormak lazım.
 
Soru- TBMM Başkanı Mustafa Şentop bugün yaptığı açıklamada parlamenter sisteme dönüşünde ancak anayasa değişikliğiyle mümkün olduğunu söyledi. Anayasa tartışmasının yeni anayasa üzerinden yapılması gerektiğini ifade etti. Bu açıklama sizce sistem değişikliğine yönelik bir sinyal mi? Yoksa CHP’yi anayasa çalışmalarına katılmaya teşvik etmeye yönelik bir taktik mi? Bu sözleri siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Ben de şu soruyla başlayım, “Aynı derede kaç defa yıkanacağız?” Erdoğan ne zaman anayasa değişikliği dese kaybeden hep milletimiz oldu, kazanan hep Erdoğan oldu. Erdoğan hep kendine göre anayasa elbisesi diktirdi. 12 Eylül 2010’da darbe anayasasını değiştiriyoruz dediler anayasayı değiştirdikleri ortakları kalktı darbe teşebbüsünde bulundu. 16 Nisan 2017’de anayasa değiştirildi, “ülkeyi uçuracak” diye getirdikleri tek adam vesayet rejimi milletimizi perişan etti. Biz bu iki anayasa değişikliğinde de önerilerimizi yaptık, eleştirilerimizi sıraladık dinlemediler. Şimdi yeniden döndüler dolaştılar bir kere daha anayasayı değiştirelim diyorlar.
Önce bir çıkacaksınız milletin önünde samimi bir günah çıkaracaksınız. Diyeceksiniz ki, “Bu cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini getirmekle yanlış yaptık.” Milletten bir özür dileyeceksiniz. Bunlar yapıldı mı? Hayır. Bunlar olmadan anayasa değişikliği tartışılmaz dahi. Anayasa değişikliği için önce zihniyetin değişmesi lazım.
 
Soru- Meclis Başkanı Şentop açıklamasının devamında fezlekelere ilişkin olarak da “Bireysel başvurunun sonucunu beklemek mecburiyeti yok” dedi. Siz bu açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Faik ÖZTRAK- Anayasa Mahkemesine, yüksek mahkemelere yapılan kişisel başvurunun sonucu kesinleşmeden fezlekelerin okutulmasının ortaya çıkardığı sorunları milletvekilimiz Enis Berberoğlu’yla ilgili hadiselerde gördük. Yani milletin verdiği yetkinin milletvekilleri tarafından bihakkın kullanılmamasına bu yaklaşım neden oldu. Milli iradeyi kısıtladı. Sonuç itibariyle ortaya çıkan vahim neticeler bundan önce görüldü, tecrübe edildi. Meclis Başkanının bunları hatırlayıp TBMM’ye verilen millet iradesinin yargı tarafından inkıtaya uğratılmaması için gerekli hassasiyeti göstermesini beklemek tabi ki hakkımız.
 
Soru- İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun kadınlar günü mesajında İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ve HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ı etiketlemesine İYİ Partiden tepkiler geldi. Meral Akşener’de “Sayın İmamoğlu’nun attığı tweet arkadaşlarımızın çoğu tarafından beğenilmedi, fikirlerini ortaya koydular ben de saygı duyuyorum” dedi. Bu konuya ilişkin sizin değerlendirmeniz nasıl olacak?
Faik ÖZTRAK- 8 Mart Çalışan Kadınlar Gününü kutluyorum. Teşekkür ederim.