31.10.2025

CHP Lideri Özgür Özel: Erdal İnönü, Derin Bir Zekayı Büyük Bir Ustalıkla Siyasi Söylemlerin İçine Dahil Edebilen Biriydi

“TÜRKİYE İTTİFAKI’NI SAVUNDUK, SAVUNMAYA DEVAM EDİYORUZ”

“İŞLERİNE GELDİĞİNDE İMRALI’DAN MEKTUP ALIP OKUTANLAR, GELMEDİĞİNDE KÜRTLERLE İLİŞKİYİ AYIPLI GÖSTERİYORLAR”

“BELEDİYE MECLİSİ FOTOĞRAFLARINDA YAN YANA 12 ERKEK GÖRÜRDÜNÜZ, YETKİNİN YARISI KADINLARIN OLACAK”

“TARİHİN YANLIŞ TARAFINDA DURMAK BİZİM İŞİMİZ DEĞİL; DEMOKRATİK YOLLA ÇÖZÜLÜRSE KATKI SAĞLARIZ, ÇÖZÜLMEZSE İKTİDARA GELDİĞİMİZDE ÇÖZECEĞİZ”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Türkiye Sosyal Ekonomik Siyasal Araştırmalar Vakfı’nca (TÜSES) Sarıyer Belediyesi Boğaziçi Kültür Sanat Merkezi’nde gerçekleştirilen ölümünün 18’inci yıldönümünde eski Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Erdal İnönü’yü Anma Toplantısına katıldı. Burada konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, “Merhabalar. Sayın ve Sevgili Sevinç İnönü, değerli Genel Başkanım, çok kıymetli TÜSES’in Değerli Genel Sekreteri, sizin varlığınızda Sayın Altan Ertürk’ü ve tüm TÜSES üyelerini saygıyla ve dayanışmayla selamlıyorum. Hepiniz hoş geldiniz” dedi. Özel şöyle devam etti:


“SİYASETE YAŞAM BİÇİMİ İLE ÇOK ÖNEMLİ ETKİLER BIRAKTI”

“Biz bu anlamlı ve değerli toplantıya İl Başkanımız, Genel Başkan Yardımcılarımız, Sarıyer Belediye Başkanımız, milletvekillerimiz, Parti Meclisi üyelerimizle birlikte katıldık. Biraz önce ifade edildiği gibi darbe dönemleri dışında, belki Türkiye siyasi tarihinin bir siyasi parti açısından en çalkantılı, en baskının yoğun olduğu bir dönemindeyiz. Öyle olunca da dönem, dayanışmaya dair bir dönem, birlikte olmaya dair bir dönem, mücadeleyi birlikte sürdürmeye dair bir dönem. TÜSES Vakfı hiç şüphe yok ki bizim siyasette yoğunluktan dolduramadığımız alanları dolduran, söz kuramadığımız yerlere söz kuran ve aslında sosyal demokrat siyasetin yapması gerekenleri bizim yerimize de bu zorlu dönemde yapmaya çalışan, Türkiye’de çok önemsediğimiz birkaç yapıdan bir tanesi. Kıymetli İnönü Ailesi’nin, değerli konuklarının, sevgili yoldaşlarımın huzurunda bugün büyük bir devlet adamı, usta bir siyasetçi olmanın yanı sıra, ülke siyasetinde sabah da mezarı başında andığımız gibi hem çok hoş sedalar bırakan, hem siyaset gibi asık suratlı yapılan bir işe mizahı, espriyi katabilen, derin bir zekayı büyük bir ustalıkla ve fevkalade anlaşılabilir bir şekilde siyasi söylemlerin içine dahil edebilen, Sayın Genel Başkanımın biraz önce çok hoş ve unutulmaması gereken noktalarla dikkat çektiği gibi, siyasete böyle katı kurallarla değil, kendi yaşam biçimi ile çok önemli etkiler bırakmış birisidir Sayın Genel Başkan. Biraz önce de ifade edildiği gibi ki Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanlık katında öyle bir değişikliği de yaptık. Aslında zaten yasalar önünde taahhüdüdür Cumhuriyet Halk Partisi’nin. ‘SHP’nin ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanları, bundan sonra Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanları olarak anılacak’ diye birleşme protokolü buna uygundur. Ve Sayın Erdal İnönü de partimizin önceki Genel Başkanlarından biridir. Kendisini bu anlamda da bugün bir kez daha hem rahmetle, hem minnetle yâd ediyoruz.”

“VİZYONUNU, CESARETİNİ İBRET ALARAK OKUMUŞUMDUR”

“Kendisi siyasetten önce bilim insanı kimliğine sahipti. Onun yaşam hikayesini okuduğumda, onun son anda fizik okumaya karar verdiğini öğrenmiştim. Son sene karar vermiş. Burada da kendisi de ifade ediyor. Ben de son seneye kadar fizik okumaya karar vermiş, hatta fizik mühendisliği ve fizik bölümlerini tercihlerine yazmış, yatılı okulda büyümenin verdiği, sırtıma yüklediği bir yükle son gece tercihleri evde yaparken, babamın ‘Neler yazıyorsun?’ deyince ‘Fizik yazıyorum’ dediğimde -kendisi de öğretmendir- ‘Dershanede fizik öğretmeni olursun, Türkiye’de fizik okumakla olmaz. Gel sen şuraya benim hatırım için şu fiziği sil de şuraya bir eczacılık yaz’ diyerek eczacılık mesleğine yönlendirdiği, ben de ‘Nasıl olsa daha yukarıdaki tercihlerden biri tutacak’ diyerek babamı kırmamak için son gece tercihini değiştirmiş birisi olarak, Erdal İnönü’nün yıllar yıllar önce Türkiye’de fizik okuyabilecek tek bir bölüm varken, onu tercih etme vizyonunu, hem cesaretini, hem kararlılığını hep böyle ibret alarak okumuşumdur. Bugün de kendi sesinden bir kez daha hep birlikte dinledik. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin kurucu rektörlerinden bir tanesi olması, TÜBİTAK‘ın kurucu müdürü olarak görev yapmış olması, Nobel’den sonra gelen fizik alanındaki en büyük ödül olan Wigner madalyasına sahip olması, onun hakkında sıkça tekrarlamamız, unutmamamız gereken önemli noktalar geçmişinde.”

“GÖZÜNÜN İÇİNE BAKANLAR VARKEN, O BUNU YAPIYOR”

“Bir askeri darbeden sonra Erdal İnönü’nün siyasete girmeye karar vermesi kadar bence önemli bir şey yok. Çünkü biz hep babasının demokrasiye dair anılarıyla, duruşlarıyla, söylemleri ile övünüyoruz. Ona karşı yapılan haksızlıkları yıllarca Meclis çatısı altında savuşturmak, doğru cevapları vermekle meşgul oldum partinin Grup Başkanvekilliğini yaptığım sürede. İsmet Paşa efendim 1960 darbesinden, Menderes’in, Polatkan’ın, Zorlu’nun idamından falan mesul tutulmaya çalışılan çirkin saldırılara uğradığında, hem o süreçteki çabalarını doğru kaynaklardan aktarıp cevaplardık. Ama en çok da şeyi anlatırız: İsmet Paşa’nın 1950 seçimlerine giderken hakim denetiminde, bugün halen daha, hatta belki partimizin son yaşadığı zorlu süreçlerde dahi seçim hukukunu, hakim denetiminde seçim yapılmasını, seçim hukukunun hakimler tarafından, tarafsız hakimler tarafından işletilmesinin ne kadar önemli olduğunu yaşıyoruz. Demokrat Parti’nin kaygılarını Cumhuriyet Halk Partisi ile birlikte Cumhurbaşkanı olarak onları bir araya getirip, ortaya koyduğu hakim denetiminde seçimin ne kadar önemli olduğunu bir kere hatırlamak lazım. Sonra 1950 seçimlerinde 14 Mayıs akşamı daha seçimlerin sonuçlarının kesinleşmesine bayağı da zaman varken ve daha ilk geceden birileri ‘Herhalde bunlara iktidarı bırakmayı düşünmüyorsunuz Paşam’ demişken yaverini Demokrat Parti‘ye yollayıp ‘Paşa devir teslime hazırdır, bu konuda kararlıdır’ demesinin ki bunu söyleyen kişi düşünün ki Garp Cephesi Kumandanı, Atatürk’le birlikte ülkenin kurucu babalarından, kurucu önderlerinden biri. Selamını alırken baktığı askerin heyecandan düştüğü, tansiyonunun düştüğü bir karizmatik asker ve kaşını oynatmasıyla bu dediğini yapmak için gözünün içine bakanlar varken o bunu yapıyor. Bugün andığımız Erdal İnönü’ye seçimden bir hafta - 10 gün sonra yazdığı mektubunda diyor ki ‘Şüphesiz en büyük yenilgimi yaşadım ama ülkeye kazandırmak istediğimiz yaşam biçimi açısından çok önemli bir başarıyı elde ettik. Türkiye’de demokrasi kazandı, çok partili hayat geri dönülmez bir şekilde hayatımıza girdi.’”

“ÇOK ÖZVERİLİ ADIMLARI KARARLILIKLA ATTI”

“İşte o mektubun muhatabı genç Erdal, 1980 darbesinden sonra bu kadar başarılı bir bilimsel geçmişi varken ve aslında Türkiye siyasetine baktığında… Ki ülkenin başbakanı, bir önceki başbakanı, muhalefet partisi liderleri içeriye atılmış, partiler kapatılmış, işkenceler ve idamlar var. O dönüp siyasette bir sorumluluk alma ihtiyacı duyuyor ve bir parti kuruyor. Önce veto ediliyor, ardından partisini kuruyor. Ardından Halkçı Parti ile bir birleşme ile Sosyal Demokrat Halkçı Parti’yi kurmuş oluyor, yeni partisine kavuşmuş oluyor. 1986’da, darbeden altı yıl sonra partisini ve Aslan Sosyal Demokratları Meclis’e taşıyor 1986’da. Dağılanı topluyor, kaybolan umutları yeniden örgütlüyor. 1989 yerel seçimlerinde Türkiye’de belediyelerin yüzde 58’ini kazanarak partisini darbeden sonra birinci parti yapmayı başarıyor. Ondan sonraki süreçte de kavga yerine uzlaşıyı koyarak, kendisini Başbakan Yardımcılığına, Cumhuriyet Halk Partisi’ni iktidara taşıyarak ve o süreçte artık Türkiye’nin yeniden demokratikleşmesine yönelik çok özverili adımları kararlılıkla atarak siyasetteki muhataplarıyla onların beklediği gibi birtakım ilişkilere girip ve kendisi dışındakilere siyaset alanını kapatmak yerine aksine fevkalade demokratik ve özverili bir şekilde Cumhuriyet Halk Partisi’nin bugünlere gelmesinin önündeki bütün engelleri kaldırıyor. Kapıyı herkese açıyor. Biz hiçbir zaman öyle düşünmedik ama zamanı gelmiş bir veda için kişinin kendi üzerine düşen sorumluluğu öyle tüzüklerde yazmasına falan da bakmaksızın kendi kendine yerine getiriyor. Partideki bir devir teslimi öyle hiç kimse zorlamadan, hiç kimse beklemeden yapıyor ve aslında 10 yıllık bir sürenin sonunda o darbe döneminden sonra üstüne düşen sorumluluğu yerine getirip anılarını yazmayı ve ülkeye bir başka şekilde katkı sağlamayı göze alabilecek kadar örnek bir davranışı gösteriyor.”

“CİNSİYET KOTASINI İLK KOYAN KİŞİDİR”

“Sevinç hanım sordu. Türkiye’de cinsiyet kotası mühim bir şey. Onu Türkiye’de siyasi partilerin tüzüğüne ilk koyan kişi Erdal İnönü’dür. Şu anda biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak onun yüzde 20 uyguladığı kotayı önce yüzde 30, sonra yüzde 33 ve geçen sene zor bir kurultayda Sayın Genel Başkanımın da varlığında ve aslında rahmetli Altan Öymen ve Hikmet Çetin’le birlikte bulduğumuz bir formülle, üç adım atlamayla… Çünkü beşi kadın, 76’sı erkek il başkanının taşıdığı bir süreçte delegelerin ezici bir çoğunluğu erkekken geçici madde düzenlemeleriyle ‘üç adım atlama’ dediğimiz bir formülle şöyle yaptık: Her kurultayda önce yüzde 35’ten yüzde 40, sonra yüzde 45 ve yapılacak üçüncü kurultayda yüzde 50 ile kadınla erkeğin eşit temsil edildiği bir parti haline Cumhuriyet Halk Partisi geldi. Yani bu yapacağımız kurultaydan iki sonraki kurultayda hiçbir tüzük düzenlemesine gereksinim olmaksızın artık cinsiyet kotası diye bir şeye de ihtiyaç yok ve eşit temsil var. Her yerde yüzde 50 - yüzde 50. Ben bunu gerçekten Erdal İnönü’den kendime veya CHP’li bütün yöneticilere yazılı olmayan bir vasiyet olarak görüyorum. İlla bir şeylerin yazılı olması gerekmez. Örneğin kotalar var; cinsiyet kotası var, gençlik kotası var. Biz bu kotaları koymuşuz. Sonra belediye meclis seçimleri yapıyoruz veya başka seçimler yapıyoruz. O seçimlerde kotalar parti örneğin o ilde 12 belediye meclis üyesi çıkaracak güçte ise bütün kotalar 12’den sonra uygulanıyor kadınlara ve gençlere. ‘Buna bir çare bulmak lazımdı ama düşünememişiz böyle uygulanabileceğini. 16, 17, 18, 19’a ‘kadın’ yazıp kotayı tutturduk Genel Başkanım’ diyorlar. Biz hiçbir yerde yazmasına bakmaksızın şöyle bir şey yaptık: Dedik ki ‘Pencere yöntemi uygulayacağız. Madem ki gençlik kotası yüzde 20 ise, ilk beşin içinde o pencerede bir genç göreceğiz.. Kadın kotası yüzde 33 ise her üçte bir kadın göreceğiz.’ Ön seçim de yapsak ya da bir başka şekilde sıralamayı genel merkeze yolladığınızda ilk üçte değil de kadın dokuzdaysa dokuzdaki kadını üçe çekeceğiz. 14’teki kadını beşe çekeceğiz. 18’e koyduğunuz kadını dokuza çekeceğiz ve kotaları kendi içinde döndürerek pencere yöntemiyle uygulayacağız.’”

“YETKİNİN YARISINI KADINLAR KULLANIYOR OLACAKLAR”

“Bunu yapmak suretiyle Türkiye’de gittiğinizde belediye meclisleri ile fotoğraf çektirmek istediğinizde geçmişte böyle yan yana 12 erkek gördünüz. Şimdi o 12 erkekten en az dördünü, fiili uygulamada toplamda yüzde 33 hedeflediğimiz yerde yüzde 25’lik bir kadın kotası gerçekleşmesi ile karşı karşıyayız. Bundan sonraki süreçlerde de hem kadınlar, hem gençler için bu kotaları böyle koruyucu değil, siyasete katmak için ve bundan sonra o kotalara ihtiyaç olmayacak kadar çok kadının ve gencin siyasette söz sahibi olmasını sağlamak için kullanmaya devam edeceğiz. Şunu söyleyeyim, televizyonların varlığında bunu söylemeyi çok önemsiyorum. Sayın Erdoğan birisi Cumhurbaşkanı Yardımcısı, 17’si bakan, 18 kişilik bir kabine atladı. Halen o kabine görevde. O kabinede bir tane kadın var. O kadın da Mahinur Hanım, aileden sorumlu. Türkiye’deki bütün kadınlar bilsin diye söylemek durumundayım ki; Türkiye’yi yöneten zihniyette kadın aileden sorumludur. Evlenir, çocuk doğurur, çocuk büyütür, çocuğa bakar, eşine bakar ve onun sınırı ailedir. O yüzden Türkiye’de devletin kreş yapmak gibi bir derdi yoktur mesela. Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin vardır. Devletin her mahalleye bir kreş yapmak gibi, kadını sosyal hayata, istihdama katmak gibi bir derdi yoktur. Sayın Erdoğan bu görevlendirmeyi yaptıktan dokuz ay sonra partinin yönetimine geldik. Ve bir gölge kabine uygulaması başlattık. Orada da biz birisi Cumhurbaşkanı Yardımcısı olmak üzere 17 gölge bakan, toplam 18 kişi atadık. Cumhuriyet Halk Partisi’nde, ikisi de burada bana eşlik ediyor değerli arkadaşlarım, 18 gölge bakanın dokuzu kadın, dokuzu erkektir. Yani Türkiye’deki bütün kadınlar bilsin ki; eğer Cumhuriyet Halk Partisi yönetiyorsa Türkiye’yi, orada erkeklerin vereceği kararlarla kadınlara alanlar açılmayacak. Zaten ülkedeki yetkinin, iradenin yarısını kadınlar, yarısını erkekler kullanıyor olacaktır. İşin bu tarafını da ifade etmek istedim.”

“ISRARLA ÇÖZÜMÜN YERİNİN MECLİS OLDUĞUNU SÖYLEDİK”

“Sayın Genel Başkanım tarihsel perspektifini çok doğru bir yere koydu. Biz de, benden önceki Genel Başkanımız da hep ısrarla Kürt sorununun çözümünün yerinin Meclis olduğunu ve Meclis’te kurulacak komisyon olduğunu söyledik. Tabii biraz önce tarihte söylenenler olduğu gibi son seçimde bile sadece Cumhuriyet Halk Partisi’nin adayına Kürtler oy verecek diye Cumhuriyet Halk Partisi’ni terörle ilişkilendirip, Kandil’den yalan videolar yayınlayanlar olmuştu. Son seçimlerde biz Türkiye İttifakı diye Aslan Sosyal Demokratlarla, Sayın Genel Sekreterim ben bazen mitinglerde söylüyorum ‘Burada Aslan Sosyal Demokratlar var’ diye. Sosyal demokratların yanında milliyetçi demokratları, muhafazakar demokratları, liberal demokratları, sosyalist demokratları ve Kürt demokratları Türkiye İttifakı’na davet etmiştik. Bu süreçlerimizi biz seçmenin durumuna göre bazı yerlerde milliyetçi demokratların, bazı yerlerde hem milliyetçi, hem Kürt, hem muhafazakar demokratların listelerimizde yer almasını sağladık. Biz buna Türkiye İttifakı ya da o ilin ittifakı, ilçenin adıyla aldığımız ittifaklarla ifade ediyorduk. DEM Parti de bunu ‘Kent Uzlaşısı’ diye, ‘Kazanacağımız yerde kazanırız, kazanamayacağımız yerde kent suçu işlemeyeceğine, adil davranacağına, Kürt seçmenleri de kapsayacağına, onların iradesini de göreceğine inandığımız adaylara listelere oy veririz’ demişlerdi. Biz Türkiye İttifakı’nı cesaretle savunduk ve savunmaya devam ediyoruz. Yerel seçimlerde bunu da bir terörle ilişkilenme gibi ifade edenler olmuştu. Ardından iddianameler düzenlediler. Örneğin şuradaki Şişli’nin Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan’ı Şişli İttifak’ı kurduğu için DEM Parti’nin Parti Meclisi kararında yer alan tanımlamayla bir sorguya aldılar ve kendisine ‘Kent Uzlaşısı ne demek?’ dediler. Sordukları sorunun, kalıbın içinde şu cümle vardı. Hemen hemen aynı aktarıyorum, bir-iki kelime belki değişir. ‘Doğuda belediye kazanabiliyorken, batıya geldikçe belediyeleri kazanamayacakları için, Kürtler’den adayları belediye meclis listelerine koymak suretiyle batıdaki belediye meclislerinde Kürtleri söz sahibi kılmaya çalıştığınız doğru mu?’ diye sordular. Kent Uzlaşısı iddianamesinin özü budur.”

“O MASA FİKRİNİN SAHİBİ BİZİZ”

“Bu aslında herhalde biz yaptığımız işi, yani kimseyi dışarıda bırakmadan, kimseye ‘Sen belediye yönetemezsin’, kazanabileceği yerde kazanır, adayını çıkarır seçilir. Ama gücünün olmadığı yerde onu yok saymak yerine; onu sistemin içine katmak, onun da kendinin temsil edildiğini gördüğü kimseleri listelere koymak, onun kıymetli oylarına talip olmak, kazandıktan sonra da ona yetkiler verme meselesinin aslında siyasetin temel amacı, demokrasinin temel amacı olduğunu görmeyen, bunu içselleştirememiş, demokrasiyi işine geldiği istasyonda binilip, 31 Mart’ta seçimi kaybettiğinde o istasyonda inilmesi gereken bir yer olarak gören zihniyet, bununla suçladı arkadaşlarımızı. Halen daha 10 arkadaşımız, belediye meclis üyemiz, ikisi belediye başkan yardımcımız bu dosyadan tutuklular. İki belediye başkanımız bu dosyadan tutuklu. Gerçi bir tanesinin bu dosyadan tutukluluğu kalktı. Yedeklediler, başka bir dosyadan tutukladılar. Resul Emrah Şahan’ın da bu dosyadan tutukluluğunun kalkacağını öngörüp, başka bir iftirayla tutukladılar. Aynı sürecin içinde de Sayın Altan Ertürk de benzer bir iftiraya muhatap olarak o da şimdi Silivri Cezaevi’nde. Bugün kendisinin burada ev sahibi olarak mesajını dinledik. Yarın da kendisini Ekrem Başkan ile birlikte Silivri Cezaevi’nde ziyaret edeceğim. Ama Türkiye’de halen daha bir yanda bir süreç yürütülüyor, bir anda böyle bir ayıpla karşı karşıya. Sonra bize çokça şey sordular. ‘Bu şartlarda o masaya oturacak mısınız?’ Ben ısrarla ve kararlılıkla söyledim. Hatta zaman zaman her çalkantıda sorarlar, ‘Masadan kalkacak mısınız?’ diye. O masa fikrinin sahibi biziz. Bu ülkede işine geldiğinde sahnelere çıkıp, Kürtçe sloganlar atıp, Kürt sanatçılarla birlikte selamlar verip, partisine oy isteyenler; işine geldiğinde İmralı’dan mektup alıp İstanbul’da Anadolu Ajansı’na okutanlar, işine gelmediğinde Kürt siyasetçileri, Kürtleri kriminalize ediyorlar, onlarla kurulan ilişkileri ayıplıymış gibi gösteriyorlar. Şimdi işlerine gelmiş, kendilerince bir süreç yürütüyorlar.”

“ERDAL İNÖNÜ’NÜN YAKLAŞIMI VASİYETTİR”

“Biz onların çizdiği çerçeveye mahkum değiliz. Bizim çerçevemiz; Erdal İnönü’nün her bir Kürt’ün oyunu ve temsilini Türklerin de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı olan her etnisiteden insanın oyu ve kimliği gibi değerli gören yaklaşımı hepimize bir vasiyettir. O vasiyeti takip etmeye, biraz önce Sayın Genel Başkanım söyledi, Genel Başkan olarak kürsüye ilk çıktığımda söylemiştim. Kürtler ‘Sorunum var’ diyorsa Türkiye’de Kürt sorunu vardır. Aleviler ‘Sorunum var’ diyorsa, Türkiye’de Alevilerin sorunu vardır. Siyasetin görevi; onlar ‘Sorunum kalmadı’ diyene kadar onları dinlemek, onların sorunlarına çözüm üretmektir. Bunun için Meclis’te birileri açısından bambaşka alan olarak tarif edilebilecek Meclis komisyonunu önemsiyoruz. Oraya yapıcı katkılar veriyoruz. İşlevsizleştirildiğinin farkındayız. Eleştirilerimizi dile getiriyoruz. Ama Tayyip Erdoğan kendi çizdiği çerçevede bize yer yok diye istediği kadar uğraşsınlar, o komisyonun dışında kalmak, bu sürecin dışında kalmak, tarihin yanlış tarafında durmak bizim işimiz değil. İlk sorulduğunda söylemiştim. Tarihin doğru tarafında durma sorumluluğumuz var. Ne kadar acı çekiyorsak, ne kadar zulme uğruyorsak, ne kadar baskı görüyorsak görelim. Çözerlerse çözerler, çözmezlerse gelecek ilk sandıkta Cumhuriyet Halk Partisi kurulduğu gün olduğu gibi, 31 Mart gecesi olduğu gibi, bütün anketlerde olduğu gibi gelecek ilk sandıkta da Türkiye’nin birinci partisi olacaktır. Bugün katkı sağlamaya çalıştığı sorun, demokratik yollarla çözülürse katkı sağlayacaktır. Eksik alırsa, eksiklerini tamamlayacaktır. Hiç çözülmezse hiç şüpheniz olmasın iktidara geldiğinde çözecektir.”

“ASLAN SOSYAL DEMOKRATLARIN DÜŞLEDİĞİ ÜLKE İÇİN ÇALIŞIYORUZ”

“Bizim yöneteceğimiz Türkiye’de kimse kendini bu ülkede bir diğerinden daha az ayrıcalıklı, daha az kıymetli, daha az hakları olan birisi olarak görmeyecektir. Yöneteceğimiz ülkede hiçbir çocuk hayata kapatamayacağı kadar farkla geriden başlamayacaktır. Babadan, anadan, oğula - kıza yoksulluk miras kalmayacaktır. Bu ülkede biz Erdal İnönü’nün düşlediği gibi bütün Aslan Sosyal Demokratlar’ın düşlediği gibi hep birlikte, kardeşçe ve bu ülkenin yarınlarını, bu ülkenin evlatlarının hak ettiği gibi bir ülke olmaya hazırlayacak şekilde hep birlikte çalışacağız. İnanıyorum ki hep birlikte başaracağız. Bugünkü bu kıymetli toplantı için, davetleriniz için teşekkür ediyorum. Gün boyunca Erdal İnönü’yü andık, anmaya devam edeceğiz. Çok kıymetli konuşmacılar var. Otobüslerin üstünde, gece mitinglerinde, hafta sonları şehir mitinglerinde koşturarak, maalesef itiraz ederek, ses yükselterek ve bir yandan mücadeleyi diri tutarak ve bir yandan örgütümüzü ayakta tutarak, kimseyi bu kadar baskıya ve zulme rağmen teslim olmamızı gerektirecek hiçbir şey olmadığına ikna etmeye çalışırken; gerçekten hem yoruluyoruz, hem belki kendi sesimizle bile birbirimizi yoruyoruz. Ama böyle bir günün içinde yer almak, böyle kıymetli bir toplantıyı takip etmek ve dinleyecek olmak, hepimize de nefes aldırdı. Sayın Genel Sekreterin şahsında TÜSES’e, Friedrich Ebert Vakfı’na teşekkür ediyorum ki, Almanya’yı her ziyaretimizde Sayın Başkan Schulz ile bir araya geliyoruz. Türkiye’de de çok kıymetli katkıları oluyor düşün hayatımıza, siyasi hayatımıza. Kendilerine de teşekkür ediyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun.”


CHP GENEL BAŞKANI ÖZGÜR ÖZEL İSTANBUL’DA - 4