30.04.2023

CHP Lideri ve Cumhurbaşkanı Adayı Kılıçdaroğlu, Habertürk TV “Olaylar Ve Görüşler” Canlı Yayınına Katıldı (29 Nisan 2023)

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu, Habertürk TV canlı yayınında, Gazeteciler Serap Belet ve Kürşad Oğuz’un sorularını yanıtladı.

Kürşad Oğuz- İyi akşamlar, Ankara’dan CHP Genel Merkezinden merhabalar.

Serap Belet- İyi akşamlar.

Kürşat Oğuz- Serap Belet’le bugün konuğumuz CHP Genel Başkanı ve Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu. Hoş geldiniz efendim. Siz de yoldan geldiniz, iki miting yaptınız, ucu ucuna yetiştiniz programımıza.

Kemal Kılıçdaroğlu- Ayağının tozuyla derler, öyle geldik.

Serap Belet- Tam anlamıyla öyle oldu izleyicilerimiz için. Yayından birkaç dakika önce Sayın Kılıçdaroğlu geldi ve oturdu. Isparta’dan geldiniz. Öncesinde de Kayseri’deydiniz bugün.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet Kayseri ve Isparta. Günde iki kente gidiyoruz.

Serap Belet- Saha ne söylüyor size? Artık iki hafta neredeyse kalmışken ne görüyorsunuz seçime ilişkin?

Kemal Kılıçdaroğlu- Saha değişim istiyor. Samimi söylemek gerekirse var olan iktidardan toplumun yorulduğunu görüyoruz, zaten alanda görüyoruz her kesimde. Yani çiftçisinden, esnafına kadar, sanayicisinden yerel yönetici pozisyonunda çalışan kamu görevlilerine kadar herkes bir değişim olsun diyorlar. Yeni bir atak yapalım yeni bir değişimle yolumuza devam edelim diye bir beklenti var. Elbette son derece bana göre tabi haklı bir beklenti. 22 yıllık bir süreyi ülkeyi yönetmekle emek harcayan, çaba gösteren insanların biraz dinlenmelerinde büyük yarar var.

Kürşad Oğuz- Sahada 4 parti lideriyle birliktesiniz. Aynı zamanda Mansur Bey var, Ekrem Bey var. Onlardan yeterli desteği alıyor musunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Alıyoruz tabi, onlar da konuşuyorlar. Yani hepimiz bir arada değiliz. Bazen 3 kişi, bazen 2 kişiyiz. Diğer arkadaşlar Türkiye’nin değişik coğrafyalarında, illerinde, ilçelerinde… Onlar da çalışıyorlar. Yani beraber çalışıyoruz aslında.

Serap Belet- 7 Mayıs’ta da İstanbul bugünden konuşulmaya başladı. 7 Mayıs’ta İstanbul’da hem sizin mitinginiz var, hem AK Partinin mitingi var. Biri Maltepe Meydanında bildiğim kadarıyla sizin mitinginiz. AK Partinin mitingi Yenikapı’da. Seçime giderken oradan nasıl bir tablo çıkacak? Bir gövde gösterisine dönüşebilir mi karşılıklı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Mitinglerin gövde gösterisine dönüşmesini doğru bulmam. Yani bu yarışsa akılla, mantıkla, bilgiyle, birikimle, projelerle yarışılır. Yani yoksa kalabalıkları toplayıp işte biz burada çok daha kalabalığız, siz daha az kalabalıksınız. Bunlar artık çok gerilerde kaldı, bu anlayış çok gerilerde kaldı. Artık Türkiye’de halkın eğitim düzeyi oldukça iyi, hayatı sorgulayabiliyorlar. Akşam mutfağına bakıyor, sabah esnafa gidiyor, başka bir kişiyle konuşuyor, sosyal medyada gelişmeleri izliyor. Dolayısıyla tabi hangi gün mitingimiz var bilmiyorum samimi söylemek gerekirse. Bir gün önceden bana söyleniyor şu kentlere gideceğiz diye, ona göre bir hazırlık yapıyorum. Dolayısıyla İstanbul’da aynı gün mü yapıyoruz, farklı günler mi miting yapılacak bilmiyorum. Ama hani böyle bir gövde gösterisi falan bunu doğru bulmam. Eğer gerçekten samimi olarak halkın karşısına çıkılacaksa, adaylar gelirler işte şimdi benim geldiğim gibi, beraber otururuz, sizler soru sorarsanız biz cevaplarız, ‘takdir milletindir’ deriz ve mesele biter. Demokrasilerde olması gereken budur. Eğer bu tür toplantılara, kendisi için ‘biraz eksikliklerim ortaya çıkar veya eleştirilere tahammül edemem ve sinirlerimi tutamam’ gibi bir anlayışla gelinemiyorsa bu doğru değil. O zaman o kişiler devleti yönetemezler. Çünkü bakın, bir siyasetçi en çok eleştiriye ihtiyaç duyar sağlıklı işleyen bir mekanizma içinde. Çünkü biz siyasetçiyiz. Eksiğimiz olabilir, hatamız olabilir, yanlışımız olabilir. Birileri bunu görüp eleştirir. Bu bir gazeteci olabilir, bu bir sıradan vatandaş olabilir, bu bir televizyoncu olabilir, bir öğrenci olabilir. Şurada hata var, şurada eksiğiniz var. Valisi açar telefon haber verir. Onlar çünkü kamuoyu önünde eleştiri yapmazlar. Dolayısıyla bu tür eleştiriler gelecek ki, bizim nerede eksiğimiz, hatamız var görelim ona göre karar alalım. Olmayınca olmuyor. Yani Türkiye farklı bir yere sürüklendi maalesef.

Kürşad Oğuz- Özellikle cumhurbaşkanlığı seçimi özelinde düşünürsek ivme nasıl? Eskiden biraz daha gerideydim şimdi daha öndeyim mi diyorsunuz? Özellikle Emek ve Özgürlük ittifakının desteğinden sonra kendinizi daha avantajlı görüyor musunuz? Anketler de muhtemelen tabi geliyordur önünüze. Onlar ne söylüyor? Cumhurbaşkanlığı seçimi için söylüyorum, öbür meseleyi ayrıca konuşacağız.

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi açık ve net söyleyelim. Yani her Cumhurbaşkanı adayı, 85 milyon yurttaşın oyuna taliptir. Ben de talibim, Sayın Erdoğan da taliptir, Sayın İnce de, Sayın Oğan da taliptir yani. Hepimiz 85 milyon insanın oyuna talip oluruz. Bu bazen ittifaklar şeklinde olur ki öyle oldu, biz Millet İttifakıyız, onlar Cumhur İttifakı, bir başka ittifak daha var, az önce ifade ettiğiniz gibi Emek ve Özgürlük İttifakı. Dolayısıyla biz herkesin oyuna talibiz. Kim bize oy verirse mutlu oluruz, memnun oluruz. Çünkü bizim görüşümüz belli, düşüncelerimiz belli. Hatta daha da ileriye gidelim, bizim hükümet programımız da belli. Yani Cumhur İttifakının hükümet programı yok, ne yapacağı konusunda taahhüt ettiği bir şey yok. Ama bizim 2 bin 400 maddeyi aşkın iktidara geldiğimizde neyi yapacağız, hangi konuda neyi yapacağımız, dış politikada neyi yapacağız, üniversite reformunda neyi yapacağız, sağlıkta, tarımda, teknolojide; bütün bunların hepsi bizim Ortak Mutabakat Metninde var. Ve biz bu metni yaklaşık bir yıllık bir süre içinde ilmek ilmek dokuyarak hazırladık. Bunun şöyle bir avantajı var. Biz 6 lider bir araya geldiğimizde, iki Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlarıyla birlikte bir araya geldiğimizde; neyi, nasıl, hangi zaman dilimi içinde yapacağımızı biliyoruz ve taahhüt ettik kamuoyuna. Karşı taraf taahhüt etti mi? Hayır. Neyi yapacağı belli mi? Hayır. Bir ittifak var mı? İttifak var. Peki, bu ittifak ne yapacak? Orada çatlama var. Bir partiyi dışlıyorlar tamamen. ‘Bu parti olmasın...’ Olmasın diyorsunuz ama berabersiniz. Gidip oy vereceksiniz. Dolayısıyla oradaki bakın…

Kürşad Oğuz- HÜDA-PAR için söylüyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- HÜDA-PAR için söylüyorum, başka hangisi için söyleyeyim. Reddediyorlar. Bir araya geliyorlar liderler mesela HÜDA-PAR’ı dışlıyorlar. Sen dışarıda kal diyorlar, biz fotoğrafta olacağız. Böyle bir anlayış olur mu? Devlet yönetimi böyle mi olacak yani?

Kürşad Oğuz- Şimdi HDP ya da Yeşil Sol Parti ve Türki İşçi Partisinin size desteği. Aslında o yani 6 partinin oluşturduğu mutabakat metnine değil doğrudan size yani ‘biz Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekliyoruz’ dediler. Desteği Cumhurbaşkanlığı seçiminde size veriyorlar. Siz onlarla bu konuda bir görüşme yaptınız mı? Siz bir destek talebinde bulundunuz mu? Yoksa gelip onlar biz size destek veriyoruz Kemal Bey, bunu da açıklayacağız dediler mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır. Bir talebim olsa kamuoyunda bu talebimi yapardım zaten. Ama dediğim gibi ben 85 milyonun oyuna talibim. Ben geçmişte AK Partiye oy vermiş, MHP’ye oy vermiş vatandaşların da oyuna talibim. Çünkü bu ülkenin huzura ihtiyacı var. Kamplaşmadan, kavgadan bıktık. Onu da ben vaat ediyorum. Onlar hala kavga peşinde. Türkiye kavgadan yoruldu, artık buradan çıkmamız lazım. Bugün Isparta mitinginde de, Kayseri mitinginde de pek çok ülkücü arkadaşın gelip pekala bize destek verdiğini gayet iyi gözlerimle görüyorum zaten. Dolayısıyla artık Türkiye, yeni bir sürecin içine evrildi. Türkiye huzur istiyor, Türkiye kendi içinde barışmak istiyor, kamplaşmadan kurtulmak istiyor. Bu kadar yorgunluğun maliyeti Türk toplumuna yani bize çok ağır oldu. Ülkede kişi başına gelir düştü, fakirleşme arttı, yoksulluk limitleri felaket. TÜRK-İŞ’in belirlediği açlık sınırı rakamları açıklandı, asgari ücretin üstünde. Yani bugün milyonlarca kişi açlık sınırının altında aylık alıyor. Bu gerçekler var. Bu gerçekler varken, şimdi o mu seni destekledi, bu mu seni destekledi, onu mu sana destek verecek, bu mu destek verecek… Evet, 85 milyondan oy istiyorum. Sandığa giden her yurttaştan oy istiyorum. Sen Türkiye’de huzur istiyorsan, bereket istiyorsan, insanlar huzur içinde yaşasın istiyorsan; siyasal partiler akılcı politikalarla yarışmak istiyorlarsa bize oy vereceksiniz. Bu kadar açık.

Serap Belet- Yani HDP’nin size verdiği destek zaten masa kurulurken de bu konu siyasetin gündemindeydi ardından destek şu anda miting alanlarında iktidarın en çok üzerinde durduğu argüman ve hatta bugün de yine Cumhurbaşkanı Erdoğan dedi ki, ‘HDP’yle kapalı kapılar ardında ne görüştünüz’ diye size sordu. ‘Ne görüştüler’ diye sordu. HDP’yle seçim sonrasına ilişkin bir görüşmeniz oldu mu?

Kemal Kılıçdaroğlu- Efendim MİT onun emrinde zaten. Bizim ne görüştüğümüz varsa, öyle gizli kapaklı bir görüşmemiz varsa çıksın açıklasın. Öyle değil mi? Bakın, devleti yöneten kişi bir sorumluluk üstlenir. Ben o sorumluluğu üstleniyorum. Ve diyorum ki, ben eğer görüştüysem, evet açık ve net derim ki, evet bunlarla oturduk, ittifak konusunda anlaştık, görüştük. Yok öyle bir şey.

Kürşad Oğuz- Yani bir pazarlık vs. bir şey yapmadık biz diyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır efendim, ne pazarlığı?

Şimdi bakın, bir şey daha söyleyeyim. Biz altı lider bir aradayız. Benim tek başıma gidip bir pazarlık yapma şansım var mı? Böyle akıl dışı bir politika olur mu? Böyle akıl dışı bir uygulama olabilir mi? Meral Hanım orada, Temel Bey orada, Sayın Davutoğlu orada, Sayın Babacan orada, Sayın Gültekin Uysal orada. Biz beraber karar alıyoruz, beraber yol haritası belirliyoruz. Türkiye’yi demokratikleştirmek için birlikte çalışıyoruz. Allah onlara akıl fikir versin gerçekten, ülke için ne yapacaklarını düşünmüyorlar da bizimle uğraşıyorlar. ‘Efendim masanın altındaymış, yok masanın üstündeymiş, yok masanın yanındaymış, yok masanın sağındaymış, yok masanın solundaymış…’ Arkadaşlar, sizin gözünüz kör mü? Açıkça söyleyin bu buradadır diye. Onlar da bunun olmadığını biliyorlar, bildikleri için de toplumun kafasını karıştırmak istiyorlar. İşin gerçeği bu. Dediğim gibi, biz bu ülkede sandığa gidip oy kullanan her yurttaşın oyuna talibiz. Çünkü söz verdim; bu ülkeye barışı getireceğim, bu ülkeye kardeşliği getireceğim.

Serap Belet- Barıştan kastınız nedir Sayın Kılıçdaroğlu? Örneğin en çok bu konuda konuştuğumuz için şu an. HDP’ye Cumhurbaşkanlığı adaylığınız kesinleştikten sonra yaptığınız ziyarette birlikte bir açıklama yaptınız Eş Genel Başkanlarla. Türkiye’deki sorunlara değindiniz.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet. Keşke fırsat olsa da o açıklamayı şimdi yayınlasanız. Çok da mutlu olurum.

Serap Belet- ‘Kürt sorununun çözümü Meclis’tir’ dediniz. Çözüm süreci döneminde de zaten bunu vurgulamıştınız, bu yönde çağrılarınız olmuştu. Ve ‘bu sorunlar Meclis’te çözülecek’ dediniz.

Kemal Kılıçdaroğlu- Bu çağrıyı en baştan yaptım. Erdoğan bu sorunu çözmeye kalktığında ‘yanlış yapıyorsun’ dedim. Sorunun çözümü parlamentodur. Çünkü parlamentolar sorunu çözme konusunda karar alırlar. ‘Hayır ben tek başıma çözeceğim’ dedi. Buyurun ne hale getirdi memleketi.

Serap Belet- Cumhurbaşkanı olursanız Meclis’te yeni bir süreç başlatılacak mı diyorsunuz? Bu açıklama bu anlama mı geliyor?

Kemal Kılıçdaroğlu- Bakın çok açık, bizim Ortak Mutabakat Metnimiz var. Bu metinde ne gerekiyorsa biz hepsini yapacağız. Bu kadar açık. Metni açarsınız bakarsınız, orada ne varsa o 6 lider altına imza atmış vaziyette. Bu bir yıllık bir çalışmanın ürünü. Var olan sorunlar Parlamento’da çözülecek. Bu konuda gayet açık, gayet net düzenlemelerimiz var. Biz demokrasiyi istiyoruz, düşünceyi ifade özgürlüğü istiyoruz. Düşüncesini açıkladı diye bir kişinin hapse atılmasını istemiyoruz. Bunların hepsi yazılı zaten. Biz bunların hepsini yapacağız. Bunu bir parti için değil, bunu Türkiye Cumhuriyetinde yaşayan bütün yurttaşlar için yapacağız. Tweet attı diye gencecik fidan gibi çocuğun gidip sabahın köründe evini basıp karakola götürmek hangi aklın öngördüğü bir uygulamadır? Hayır biz bunu herkes için… Üniversite hocası için, esnafı için, apartman görevlisi için, askeri için; herkes için demokratik bir ortam yaratmak istiyoruz. Herkes düşüncesini özgürce söylesin. Bu kadar basit.

Yani bize dayatıyorlar üçüncü sınıf bir demokrasi bu ülkede olsun. Neden birinci sınıf demokrasi olmuyor? Neden burası Güney Kore gibi, Almanya gibi, Fransa gibi, Kanada gibi özgür bir ülke olmuyor? İsveç gibi, İsviçre gibi özgür düşüncelerini ifade eden bir ülke olmuyor? Bunun yapılması lazım. Siz yargıyı gideceksiniz baskı altına alacaksınız, hakime diyeceksiniz şu kararı ver, baskıyı uygulayacaksınız, Bay Kemal de buna ses çıkarmayacak! Olmaz efendim, olmaz. Yargıç, hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre karar veriyorsa benim başımın üstünde yeri var. Ama yargıç, saraydan gelen talimata göre karar veriyorsa, o kişi yargıç değildir, onun yargıçlıkla falan ilgisi yoktur. O yüzden Anayasa Mahkemesi’ne bir üye atandı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısıydı atandı. Bu kişi bir sefer temiz bir kişi değil, altını çiziyorum temiz bir kişi değil. Yemin törenine katılmadım. Çünkü o kişinin Anayasa Mahkemesinde olması mümkün değil. Yargıtay’da bir tek kararın altına dahi imza atmayan bir kişi, Yargıtay üyesi olarak oraya seçildi. Böyle bir rezalet görüldü mü Türkiye Cumhuriyeti tarihinde?

Biz bütün bunları düzelteceğiz. Nerede hukuksuzluk varsa, nerede adaletsizlik varsa düzeltmemiz lazım. Bunlar düzeltilmeden Türkiye aydınlığa çıkamaz, Türkiye önünü göremez. El alemin kuklası konumundalar şimdi. Böyle bir şey olmaz. Olmamalı da yani. Türkiye dediğiniz itibarlı bir ülkedir, Türkiye’de adalet vardır, Türkiye’de hukuk vardır, Türkiye’de vicdan vardır. İnsanlar sorunlarını aktarırlar, o sorunları çözme görevi de siyasal iktidarındır. Biz sorun yaratmak değil, sorun çözmek istiyoruz. Onlar sorun yaratıyorlar. Bakın, her kararları bir sorun. Biz sorun yaratmak değil sorunu çözeceğiz, Türkiye’ye rahat bir iklim getireceğiz, ana hedefimiz bu.

Kürşad Oğuz- Serap’ın sorduğu soruyu biraz daha açayım. Bu HDP bahsini de birkaç soruyla kapatalım. Bugün Mansur Yavaş dedi ki, ‘”HDP de Meclis’te olup derdini anlatmak istiyordur, bu meşrudur. Demirtaş’ın bir açıklamasını gördüm, ‘PKK silah bırakmalıdır’ diyor. Belki HDP bu şekilde Meclis’e girip PKK’ya yeter artık silah bırakın diyecek” diye bir açıklama yaptı.

Kemal Kılıçdaroğlu- Makul bir açıklama.

Kürşad Oğuz- Siz de muhtemelen böyle söylüyorsunuz, düşünüyorsunuz. Seçimlerden sonra Meclis’te de HDP’yle biz bu ilişkileri sürdüreceğiz, bu konuda çalışırız diyor musunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Efendim biz bütün partilerle ilişki sürdürürüz. Bugün Parlamento’da bugünkü koşullarda dahi bütün partilerle görüşen tek parti biziz. Siz demokrasiye inanıyorsanız, ben sadece bunlarla görüşeceğim, diğerleriyle görüşmeyeceğim der misiniz? Bu akıl dışı bir şey. Bu demokrasiye inanmamaktır. Biz bütün partilerle görüşürüz. AK Parti’yle de, MHP’yle de, HDP’yle de. Zaten İYİ Partiyle ittifakın içindeyiz. Biz görüşürüz, niye görüşmeyelim? Allah aşkına HDP’yi düşmanlaştırıyorlar. Kardeşim sen düşmanlaştırıyorsan o zaman ikili oynuyorsun. HDP’nin Meclis Başkanvekili, TBMM’yi yönetiyor. Parlamentodaki 600 milletvekiline izin vermeden kimse çıkıp konuşamaz. Ne olacak şimdi? Milleti kandıracaklar.

Serap Belet- Bazı HDP’li vekillerin seçime ilişkin açıklamaları da aslında bu iddiaları ve tartışmaları biraz güçlendiriyor. Yani parti kimliğinden bağımsız açıklamaları oldu; seçim sonrasına ilişkin yeni bir sayfa açılacak, ya da işte terörist başının serbest bırakılacağı yönündeki bazı ifadeler. Bunun üzerinden de ‘Öcalan serbest bırakılacak’ iddiası miting alanlarında da dile getirildi. Buna bir yanıtınız var mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- O bizi ilgilendirmez efendim. O onların düşüncesi. Siz hukuk içinde hareket etmek zorundasınız. Söylemler akıl dışı. Bir kişinin hapisten çıkması için kanun çıkması lazım, değil mi? Kanun çıkmadan, ben seni serbest bırakacağım nasıl diyebilirim, hangi yetkiyle diyebilirim? Ancak diyebilirim ki, burada bir haksızlık var,  bu haksızlığın giderilmesi lazım derim, eğer varsa bir yerde bir haksızlık söylerim. Bu haksızlığa kim muhatap olmuşsa siyasi görüşüne bakmaksızın haksızlığa kim muhatap olmuşsa evet burada bir yanlışlık var derim, burada bir hata var derim, bu hatanın giderilmesi lazım derim. Diyorum da zaten bunları. Yeni demiyorum ki. Gezi olaylarından içeride olanlar. Ne günahı var Allah aşkına bunların. Adam yurtdışından geldi buraya yargılanıyorum diye, eline kelepçe, içeriye attılar. Osman Kavala neden? Selahattin Demirtaş neden? Bütün bunları soruyoruz. ‘Terör...’ Hayır efendim hiçbiri terörden ötürü mahkum olmadı, yalan söylüyorlar millete. Bakın, siyaset kurumu halka doğruları söylemek zorundadır. Yalan söylediğiniz andan itibaren siz itibarınızı, güveninizi kaybedersiniz. Benim de arzum o, halka doğruları söyleyeceksiniz, bu kadar basit. Bir insanı sevmeyebilirsiniz, eleştirebilirsiniz de, eleştiri hakkınız da var, buna hiç kimse bir şey demez. Niye eleştirdiniz diye ben kalkıp birisine bir şey söyleyebilir miyim? Hayır, beni eleştirebilir. Haksızsa bu haksızdır derim. Haklıysa kendime çekidüzen veririm, demek ki burada benim bir eksiğim var derim.

Kürşad Oğuz- Selahattin Demirtaş’la Osman Kavala şu anda içerde değil dışarıda olmalıydı mı diyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Efendim AİHM kararı var. Siz, anayasanıza koymuşsunuz AİHM kararına herkes uymak zorundadır diye. Siz hukuk devleti misiniz? Evet. O zaman bırakacaksınız. Anayasa Mahkemesinin kararı var. Bu ülkede, Anayasa Mahkemesi kararına alttaki hakim ben uygulamıyorum dedi, yani anayasayı takmıyorum dedi. Kimin talimatıyla? Sarayın talimatıyla. Hani adalet vardı?

Emine Şenyaşar... Kocası kafasına tüp vurularak hastanenin içinde öldürüldü. Gariban bir kadın. İnsanın vicdanı sızlar. 8 savcı değişti, kimse korkudan dava açmadı. En sonunda ben gittim, Emine Şenyaşar’la görüştüm. Adalet istiyor, adalet sarayının önünde, elinde tek şey var,  ‘Adalet istiyorum’ o kadar. Allah aşkına bu vicdan mıdır, bu ahlak mıdır, bu erdem midir? Ne istiyorsunuz o kadından? O kadın, ‘Ben adalet istiyorum. Kocam öldürüldü, iki çocuğum öldürüldü’ diyor. Ama öldürenler sırtını saraya dayamış, kimse bir şey yapamıyor. En sonunda yürekli bir savcı çıktı da, 8’i değiştikten sonra dava açtı. Niçin? Biz artık her sefer dile getirdik ‘bu kadının hakkını verin’ diye. Emine Şenyaşar Türkçe bilmiyor… Bu olaylar, bu ülkede namuslu olan herkesin vicdanını rahatsız eder. Ahlaklı olan herkesin vicdanını rahatsız eder. Adalet isteyen herkesin vicdanını rahatsız eder. Bunlarda vicdan yok. Vallahi vicdan yok, vicdan olsa bunu yapmazlar. Cinayet işlenecek herkes görüyor, tanık… Delilleri karartmaya kalktılar. Neler yaptılar? Niçin? Bu kadının kimsesi yok. Allah’ın garibanı bir kadın.

Kürşad Oğuz- Sahayı sorduk ama şu oy oranları sorum boşlukta kalmasın. Ne görüyorsunuz, ilk turda biter diyor musunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- İlk turda biter. Gençlere güveniyorum.

Kürşad Oğuz- Bir oran?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi oran… Siz gazetelerden okuyorsunuz vallahi ben de oradan okuyorum.

Kürşad Oğuz- Mesela bu Emek ve Özgürlük İttifakından size ne kadar oy gelir mesela?

Kemal Kılıçdaroğlu- Bilmiyorum.

Kürşad Oğuz- Çünkü ciddi bir destek açıklaması oldu. Mesela o kesimin hepsinin size oy vereceğini düşünüyor musunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Ben ne bileyim? Şimdi bakın, ben bir kesim bana oy versin diye çalışmam. Ben nasıl çalışacağımı 85 milyona anlatırım. Adaletse adalet, hukuksa hukuk. Hiçbir çocuğun yatağa aç girmeyeceği bir Türkiye evet. Düşünceyi ifade özgürlüğü evet. Bunları yapacağım. Ne pahasına olursa olsun, Millet İttifakı olarak biz bunları yapacağız. Ve sözüm var. 3 ay içinde Avrupa’ya vize kalkacak. Çünkü biz demokrasiyi kendi ülkemize getireceğiz.

Serap Belet- Bunu bizim geçen yayınımızda da söylemiştiniz. Hatta nasıl olacak ama bu Avrupa ancak kaldırabilir bunu diye de sonrasında da çok konuşuldu. Nasıl olacak Sayın Kılıçdaroğlu?

Kemal Kılıçdaroğlu- Gayet basit. AB’de; Almanya’da, Fransa’da, İngiltere’de ya da -o şimdi AB içinde değil ama aynı kuralları kendi ülkesinde uyguluyor- Danimarka’da, Hollanda’da… Bizim orada işçiler var değil mi? Hepsi memnun hayatlarından. O ülkelerde hangi demokratik standartlar varsa kendi ülkemize getireceğiz. Getirdikten sonra, çıkardıktan sonra dönüp AB’ye ‘verdiğin sözü tut, vizeleri kaldır ’diyeceğiz, kaldıracak, bu kadar basit. Ama siz hem yapmıyorsunuz, hem vizeyi kaldır diyorsunuz. Üçüncü sınıf demokrasi olsun bizim ülkemizde, siz hiç dokunmayın bize, vizeleri kaldırın, biz rahat rahat gidelim. Olur mu? Olmaz yani. Siz anayasada özgürlükler, haklar varsa bu hakkı, özgürlüğü vereceksiniz bu vatandaşa.

Bugün gençlerle konuştum, onlara söyledim, ‘mutlaka dedim sizin anneleriniz, babalarınız diyorlar ki, aman sakın ha oğlum, kızım bir Tweet atma başın belaya girer’ diye. Bakın, odada bile konuşurken, insanlar sessiz konuşuyorlar acaba dinleniyor muyuz diye. Yani Türkiye buna layık mı Allah aşkına! Yok. İnsanlar düşüncesini özgürce söylesin.

Bakın, Cumhurbaşkanı olduğumda, gençlere sözüm var. En rahat eleştireceğiniz kişi ben olacağım. Bütün eleştirilere tahammül edeceğim. Ne olacak? Eksiğim varsa tamam, düzeltiriz.

Kürşad Oğuz- Cumhurbaşkanlığı seçimi meselesiyle ilgili bir sorum daha var. Muharrem İnce hep size soruluyor. Ne kadar oy alır-almaz, size zarar verdi mi-vermedi mi? Şimdi ciddi bir çıkış yakaladı aslında, anketler en azından öyle gösteriyordu. Ama son dönemde ortak algı şu ki, eski gücünü kaybetti, eski oy oranını kaybetti. Siz de böyle görüyor musunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Bilmiyorum, emin olun bilmiyorum.

Serap Belet- Ama şey demiştiniz geçen sefer, ‘Sona yaklaştıkça stratejik oy kullanılır. İki öne çıkan adaya yönelir seçmen…’

Kürşad Oğuz- Yani oradan da size bir oy kayması olacak mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Bilmiyorum. Yani Muharrem Bey nasıl herkesten oy istiyorsa ben de herkesten oy istiyorum. O hangi amacı, ilkeleri öngördüyse bilmiyorum. Kendisine göre ilkeleri, kuralları vardır ki ben o ilkelere ve kurallara saygı duymak zorundayım. Ben de Genel Başkan olarak artı Millet İttifakının Cumhurbaşkanı Adayı olarak ben de elbette ki 85 milyon vatandaştan… Daha doğrusu oy kullanmak için sandığa giden her vatandaşın doğal olarak oylarına talibim.

Kürşad Oğuz- Yani diyorsunuz ki, kimden alacağım bilmiyorum ama ilk turda bu iş bitecek mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır kimden alacağımı gayet iyi biliyorum.

Kürşad Oğuz- Ya da kimden gelirse gelsin?

Kemal Kılıçdaroğlu-  Kimden alacağım? Bu ülkede demokrasi isteyenlerden alacağım. Bu ülkede huzur isteyenlerden alacağım. Bu ülkede ahlaklı bir yönetim olsun isteyenlerden alacağım. Bu ülkede kul hakkı yemeyen bir yönetim olsun diyenlerden alacağım. Kul hakkı yiyenler bana oy vermez, uyuşturucu baronları bana oy vermez, beşli çeteler bana oy vermez. Bunlar zaten vermezler. Bunlar, ben Cumhurbaşkanı olmayayım diye zaten 50 şey yaptılar, 100 şey yaptılar. İftiralar, karalamalar, adam kiralamalar; bütün bunları yaptılar. Bunlar beni yolumdan döndürmez. Siyaset, halka adanmışlıktır aslında. Siz halka mı adanıyorsunuz evet ben halkın sorunlarını çözeceğim diye. Siyaset zenginleşme, köşeyi dönme aracı değil ki… Türkiye’de hep öyle yapıldı. Buradan çıkaracağız Türkiye’yi. Söyledik ya, gerçekten de söz verdim, bu ülkeye baharları getireceğim diye… Gerçekten baharları getireceğim, hiç kimse endişe etmesin.

Serap Belet- Bugün daha kısa süremiz var hızlı hızlı hemen soralım. Atatürk Havalimanı üzerinden yaşanan polemiği size sormak istiyoruz. Orada TEKNOFEST’le aynı günde olması üzerine de Haluk Bayraktar’dan da bir Tweet oldu, üzerine siz cevap verdiniz. Bu paylaşımı yaparken, bu vaadinizi dile getirirken bunu düşündünüz mü? Sözleriniz BAYKAR’a mıydı ifadeleriniz? Böyle gönderme var mıydı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır, hiç öyle bir şey yok. Bakın, Ekim 2022. Atatürk Uzay ve Havacılık Merkezi. Yani yeni değil. Hazırlayan, Doç. Dr. Devrim Akgündüz o tarihte bize geldi.

Kürşad Oğuz- Bahsettiğiniz şirketle o zaman görüşmüş müydünüz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır, hayır. Bunlarla görüştüm. Daha sonra M.I.T.’ye gittim, İngiltere’ye gittim yüksek teknolojiyi ülkemize getirmek için. Zaten bunlar için gittim ben, ben oraya eğlenmeye gitmedim ki. Benim oraya gidiş nedenim, yüksek teknolojiyi kendi ülkemize nasıl getiririz. Artı orada bu işte çok iyi olan bizim insanlarımız var, Özmen’ler var, Eren ve Fatih Özmen, bunlar var. Şimdi bunlar, uzay konusunda olağanüstü, teknolojileri müthiş geliştirmişler, Elon Musk’tan sonra Amerika’nın ikinci numaralı şirketi bu konuda. Bu insanları Türkiye’ye getirmek ve bu insanları Türkiye’de yatırım yapmak ve bizim uzay ve havacılık konusunda bir merkez...

Kürşad Oğuz- ‘CIA’ye çalışıyor’ eleştirisine ne dersiniz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Gülünecek şey. Şimdi bunlar ticari şirket mi? Ticari şirket. Müşteri varsa mal yapıp satarlar. Yani bugün MİT dünyanın pek çok ülkesinden alet edevat almıyor mu? Alıyor. Yani şimdi ne yapacak. Biz o şirketleri mi suçlayacağız niye Türkiye’ye mal satıyorsun diye. Yani sen Türkiye’nin adamı mı oldun diyeceğiz?

Serap Belet- Cumhurbaşkanı Erdoğan dedi ki, ‘yerli milli bunca şirket varken bir Amerikalı firmanın reklam ajanslığına soyunmak mandacılıktır’ dedi bugün.

Kemal Kılıçdaroğlu- Eren ve Fatih ne zamandan beri… Onlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı değil mi? Yani siz yurt dışına gidenlerin tamamını, yerli ve milli olmaktan çıkarıyor musunuz? Kendi insanınız. Daron Acemoğlu orada, baktığınız zaman pek çok bilim insanı orada… Bakın bunu açıkladıktan sonra, NASA’da çalışan bir Türk ile de konuştum. ‘Bunu yapın, NASA’dan ayrılıp, geleceğim ülkeme ve ülkemde yapacağım’ diyor. ‘Çalışacağım’ diyor. Biz bunu yapabiliriz. 2 milyar dolarlık bir hacmi var bunun. Ve bu insanlar bunu yapıyorlar. Kaldı ki, Erdoğan da zaten bunu davet etmişti. O zaman CIA falan yoktu, ne oldu birden bire, şimdi oldu? Akıl dışı… Bari eleştiriyorsanız, akıllı gerekçeye dayandırın. Efendim CIA’den malzeme… İşte malzeme satıyorlar. Şirket bu, satar. Fırından ekmek de alıyorsunuz ne diyeceğiz yani.

Kürşad Oğuz- Bu Eren Özmen ve Fatih Özmen’le ne yapmak üzere konuştunuz? Yani Türkiye’de ne yapacaklar? Siz mi davet ettiniz?

Serap Belet- Yani somut bir proje var mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Var. Türkiye’de uzay sanayisi konusunda araştırmalar yapacaklar. Atatürk Uzak Sanayi ve Araştırma Merkezi.

Kürşad Oğuz- Bunu da Atatürk Havalimanında yapacaksınız?

Kemal Kılıçdaroğlu- Atatürk Havalimanında. Ama şunu söyleyeyim, Atatürk Havalimanında öyle inişler, kalkışlar yasaklanacak falan… Uçaklar kalkacak, inecek yine oraya. Atatürk Havalimanı gene uçuşlara açık olacak. Ama orada hangarlar olacak, araştırmalar olacak. Bilimsel araştırmalar olacak, uzay araştırmaları olacak, son derece nitelikli insanlar gelecek.

Bakınız, ben şu sözü verdim, Türkiye’de bir Şampiyonlar Ligi kuracağım diye… Şampiyonlar Ligi şu demek aslında… Onlar futbolu alıyorlar. Şampiyonlar Ligi dünyanın bilimde ve teknolojide öne çıkmış olan en saygın isimleri… Ki bunların yüzde 99,9’u Türk, kendi ülkesine gidip yatırım yapmak istiyor bu insan. ‘Vay sen gelme…’ Niye gelmesin kardeşim, gelecek! Sermayeyi de getirecek, yatırım yapacak burada, uzay sanayi konusunda. Habitatlarda uzayda kanser araştırmaları yapılıyor. İlaç sektörü stratejik bir sektördür. Dünyadan haberleri yok bunların. Canan Dağdeviren… Kanser araştırmaları konusunda bizim Türkiye Cumhuriyeti Devletinin iftihar etmesi gereken bir isimdir bu isim. Ve bu isimle ben gidip konuştum. Neleri bulduğunu, nasıl bulduğunu anlattı. M.I.T’de buna özel bir bölüm ayrılmış. Bunların dünyadan haberi yok. Bunlar bir insanı karalamak için yola çıkar. Vay efendim Amerika’dan geliyor o zaman bu Amerikancı. Tam bir akıl tutulması. Bizim şimdi oraya gidip çalışan, şimdi biz Almanya’da çalışanlara da bunlar Almancı mı diyeceğiz? Çalışıyorlar, üretiyorlar, kendi ülkelerine gelip yatırım da yapıyorlar. Dediğim gibi şimdi panik içinde ne yapacaklarını bilmiyorlar. Neyi hedeflediklerini de bilmiyorlar. Uzay araştırmaları konusunda Türkiye’de yetkin isimler de var. Az önce söyledim Devrim Akgündüz.

Serap Belet- Bugün yapılan çalışmaları yeterince desteklemediğiniz eleştirisi getirdi Haluk Bayraktar, ‘Örneğin Kızılelma konusunda bir destek, bir tebrik mesajı duymadık. SİHA’lara katil dendiğinde bir destek mesajı duymadık. Bize bu açıktan dile getirilmiyor’ diye. Bu yoruma bir cevabınız olur mu bu değerlendirmeye?

Kemal Kılıçdaroğlu- Beni dinlememişler demek ki. Beni dinleselerdi ben kardeşlerin yani Bayraktar’ların, Türkiye için ne kadar önemli şeyler yaptıklarını anlattım. Beni dinlemeleri lazımdı. İkitelli’de fabrikası varken ziyarete giden, babası Allah rahmet eylesin hayattaydı, ziyarete gittim bana dertlerini anlattılar, sıkıntılarını anlattır, videolar gösterdiler, sabah kahvaltısı yaptık. Çok güzel ve nitelikli bir ekibi vardı. O ekibin başında geliştirdikleri uçak modelinin önünde fotoğraflar çektirdik. Fotoğrafları paylaşmıyorum neden biliyor musunuz? Aileden izin almadığım için. Yani bu kadar da aileyi düşündüğüm için. Acaba başlarını belaya sokar mıyız diye. Biraz da haber vermedik.

Şimdi ben asla ve asla… Onlar da benim söylediğim Şampiyonlar Liginin bir parçası olacaklardır. Bayraktar’lar da olacaktır. Siz uçak geliştirdiniz de biz niye karşı çıkalım? Akıl tutulması böyle bir şey.

Kürşad Oğuz- Yani biz onları dışlamıyoruz. Onları da bu ligin içerisine alacağız ama genişleteceğiz bu ligi diyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Efendim onlara her türlü desteği vereceğiz.

Şimdi şöyle bir endişe var. Şimdi bütün bu gelişmeleri parti devleti süreci içinde yaptılar. Parti aynı zamanda devlet. ‘Acaba Kılıçdaroğlu gelirse, aynı mantıkta gider mi?’ Hayır efendim. Parti ayrı, devlet ayrıdır. Devlete kim hizmet ediyorsa, kim üretiyorsa; başımızın üstünde yeri var. Parti ayrı. Bugün var parti, yarın oy almazsınız ayrılır bir köşede durursunuz.

Kürşad Oğuz- Yani BAYKAR’ın da başımızın üstünde yeri var. Zaten bu kadar hizmet yapıyor diyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Elbette efendim. Niye karşı çıkalım? Yani akıl tutulması bir şey bu. Samsun’da TEKNOFEST yapıldı, ben de gittim. Pırıl pırıl evlatlarımız, pırıl pırıl gençlerimiz, AK Partililer de tanık oldular, orada yanlış hatırlamıyorsam bir bakan da vardı, bütün gençler geldi benimle fotoğraflar çektirdi… Onlar da şaşırdı, bu gençler sizi seviyor… Niye sevmesin efendim? Fotoğraflar çektirdiler…

Kürşad Oğuz- Onlar da şunu söylüyor yani, ‘bazı CHP’li vekiller bizim hakkımızda bir sürü şey söylüyor, Kemal Bey hala onların önünü açıyor.’ Dün bizim yayınımızda söyledi Haluk Bayraktar, yani ‘Kemal Bey belki kendisi böyle düşünmüyor ama CHP’den pek çok isim bizi suçlayıcı bir girişim içerisinde’ diye bakıyorlar.

Kemal Kılıçdaroğlu- Kim bilmiyorum. Bana söylesin değil mi, bir telefon kadar yakınım. Diyecek ki, sizin şu milletvekiliniz bizim aleyhimizde konuşuyor.

Serap Belet- Sezgin Tanrıkulu’ndan bahsetti. Onların ifadeleri üzerine.

Kemal Kılıçdaroğlu- Bakın, kim bu ülkede taş taş üstüne koyuyorsa, ben onun siyasi görüşüne bakmam, o ayrı bir şey. Bu insanlar siyaset için yapmıyorlar bunu. Bir şeyler yapmak istiyorlar, üretiyorlar da. Ben gittiğimde keşke, Bayraktar beni TEKNOFEST’te karşılasaydı, ben haber verdim, ‘gelmek istiyorum’ diye. Ama çekindi. Büyük bir ihtimalle kayınpederinden çekindi.

Kürşad Oğuz- Bu son TEKNOFEST mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır bir önceki.

Kürşad Oğuz- Buna gitmek istediniz mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır. Samsun’dakine gittim, haber de verdim, gelmek istiyorum, ben gezmek istiyorum, görmek istiyorum diye. Herhalde büyük bir ihtimalle çekindi ve kendisi TEKNOFEST’ten ayrıldı. Başka bir bakan veya bakan yardımcısı birisi aldı, gezdik. Gençler, pırıl pırıl üniversite öğrencileri, yeni buluşlar var, yeni şeyler var. Her şeyi yapıyorlar gençler. Müthiş, olağanüstü yetenekli çocuklarımız. Bunlar bizim evlatlarımız. Bunlara siz efendim vay nasıl kötü şey yaparsınız denebilir mi? Tam tersine ufuklarını açmamız lazım, tam tersine destek vermemiz lazım. Onların mali imkanları eğer sınırlıysa mali imkanlar sağlamak lazım. Bütün bunların olması lazım.

Kürşad Oğuz- O çevre genelde şunu söylüyor. Kemal Bey ne olurdu bir Kızılelma, bir Akıncı videosu paylaşıp teşekkürler, elinize sağlık gençler deseydi, bir Tweet atsaydı aslında her şey çözülebilirdi gibi bir yaklaşım da geliyor.

Kemal Kılıçdaroğlu- İyi, şimdi söylüyorum. Mutlu olsunlar. Bizim öyle bir şeyimiz yok yani. Kızılelma mı yaparsın, başka bir şey mi yaparsın bilmiyorum. Ben hani savunma sanayi konusunda uzman birisi değilim. Ama bu ülkenin güçlü bir savunma sanayisine ihtiyacı olduğunu bilen birisiyim. Ayrıca, savunma sanayinin devlet için yapılması lazım. Ülkenin güvenliği için yapılması lazım. Bu güvenliğin bizim bulunduğumuz coğrafyada ne kadar önemli olduğunu da bilen bir insanım. Bunu yapıyorsanız, tank palet fabrikasını Katar ordusuna vermeyeceksiniz. Kimse kusura bakmasın. Bak bunu eleştirdim veremezsiniz dedim. Alacağız ama. Katarlılardan alacağız, onu tekrar orduya teslim edeceğim. Öyle bir şey yok. Bütün bunların üzerinde dururum ben.

Ben aynı zamanda bakın, ODTÜ değil mi bu konuda çok önemli. Onun bazı bölümleri, savunma sanayi konusunda bazı bölümler açmasına izin vermediler. Niye izin vermiyorsunuz? Rekabet olsun kardeşim. İHA’yı yapan başka firmalar da var. Onlar da yapsınlar. Kim daha iyisini yapar. Çünkü rekabet kim daha iyisini yapar. Hayır sen üretme, ben üreteceğim sadece. Bu da olmaz. Artı bugün; ASELSAN, HAVELSAN, ROKETSAN, TAI… Buna benzer bütün kuruluşlar 1980’li yıllarda kuruldu. Yani yeni kurulan değil ki bunlar. Rahmetli Özal, Savunma Sanayi Fonunu kurdu. Bütçeden yeterli ödenek olmadığı için fonu kurdu. TSK Güçlendirme Vakfı, bütün bunların dominant ortağı. Böyle olması lazım. Devlet dediğiniz budur. Şimdi kalkıp, ‘Ben İHA yaptım, sen karşı çıktın.’ Yok kardeşim, bir tane değil 10 tane yap, 20 tane yap, daha mükemmelini yap, daha güzelini yap. Hatta bana şunu anlatmışlardı onu söyleyeyim. Bizim ürettiğimiz SİHA’lar sabit bir yerde de durabilir ve dolayısıyla eğer düşmanı görüyorsa oradan hedefe kilitlenebilir. Diğer ülkelerin ürettiği SİHA’ların bunu üretmediğini söylediler. Doğru mu? Doğruysa ben bilmem, görmedim. Ama doğruysa güzel bir şey.

Bakın ben bir şey daha anlatayım. Çip teknolojisi artık 21.yüzyılın stratejik ürünü, hepimiz bunu gayet iyi biliyoruz. Sormak isterim. Türkiye’de çip üreten firma var mı? Bilmezler. Ama ben bilirim. Bursa’da bir firma. Ben gittim o firmayı da gördüm. Onlar gezmezler, bilmezler bunu. Kim teknolojiyi alıyor kullanıyorsa, güzel şeyler yapıyorsa kardeşim bundan daha güzel ne olabilir?

Kürşad Oğuz- Aslında bu tartışma daha çok terörle mücadele üzerinden size yöneltilen bir suçlama. Deniyor ki, ‘Kemal Bey eğer Cumhurbaşkanı olursa ya da CHP iktidara gelirse terörle mücadele edilmeyecek. Suriye’deki, Irak’taki operasyonlar duracak, bitecek, sonucu bu olacak’ diyorlar.

Kemal Kılıçdaroğlu- Diyorlar. Allah aşkına buna aklı olan kim inanır? Gelecek bizden bir insanı öldürecek, ben de diyeceğim iyi ki öldürdün. Akıl var mantık var. Terör bir insanlık suçu mu? İnsanlık suçudur. Teröre karşı hepimizin ortak tavır takınması lazım mı? Tavır takınması lazım. Terör bir partinin olayı değil ki, terör bir devlet olayıdır. Devletin bütün kurumlarının teröre karşı onurlu durması lazım. Terör örgütünün adını niye söylemiyorsunuz, diyorlar.

Kürşad Oğuz- Ben reklamını yapmayayım niye yapayım diyorsunuz siz de.

Kemal Kılıçdaroğlu- Efendim Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesinde terör örgütünün adı yazmaz. Biz devlet kuran bir partiyiz. Milli Savunma Bakanlığı’nın, Genelkurmay Başkanlığı’nın koyduğu kurallar vardır, biz o kurallarda nasıl kullanılıyorsa isimler, benzer isimleri kullanırız, devleti göz ardı ederek değil. Bir terör örgütünün reklamını niye yapıyorsunuz?

Serap Belet- Siz propaganda olur diye mi telaffuz etmiyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Zaten terör örgütü, terörü niye yapar? Adım daha fazla geniş kitleler tarafından duyulsun diye yapar.

Serap Belet- PKK terör örgütü dememek sizin bir tercihiniz mi bu anlamda, bu çerçevede? Onu mu kastediyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet. Bölücü terör örgütü. Açın Genelkurmay Başkanlığı’nın internet sitesini, ‘bölücü terör örgütü’ der. Biz de onu kullanıyoruz. Başka ne kullanalım? Devlet onu kullanıyor. Bana diyorlar ki onun reklamını yap. Ben niye onun reklamını yapayım arkadaş! Devletin en hassas kurumu, terör konusunda bugüne kadar binlerce kişinin hayatını verdiği Millî Savunma Bakanlığı’nın internet sitesinde böyle, biz de onu kullanıyoruz. Vay efendim onu kullanmayın, reklam yapın. E artık bu kadar olmaz! Devleti tanımıyorlar. Devletin ne olduğunu bilmiyorlar. Devlet dediğiniz kurumların hangi konularda hassas olduklarını bilmiyorlar. Günlük, sıcak, kahve edebiyatıyla devlet yönetmeye kalkıyorlar. Devlet öyle yönetilmez. Devlet ayrı bir şeydir, parti ayrı bir şeydir. Bunlar parti ile devleti karıştırdılar. Valisi, büyükelçisi… Kıbrıs’taki büyükelçi, gidip kahve kahve dolaşıp AK Partiye oy istiyor. Sen Türkiye Cumhuriyeti Devletini temsil ediyorsun, nasıl sen böyle gidip ucuz politikaların peşinde gezersin? İnsanda biraz utanma olur.

Dolayısıyla bakın, devlet liyakat üzerine yani adalet üzerine inşa edilmiştir. İşi ehline vereceksiniz. Vali ise valiliğini yapacak. Kaymakam kaymakamlığını, doktor doktorluğunu yapacak. Herkes kendi görevini yapacak. Ama başarıyla yapacak. Başarılı değilse alacaksınız, oraya başka birisini getireceksiniz.

Serap Belet- Parti ve devlet ayrıdır dediniz ya diğer örnekte savunma sanayinde de yani. Kürşat’ın sorusu üzerinden terörle mücadele ne gerektiriyorsa bugün devam eden sınır ötesi operasyonlar, bugün Suriye’de yürütülen politikalar daha doğrusu operasyonlar aynı çerçevede sürecek mi diyorsunuz? Yoksa yeni bir terörle mücadele anlayışı mı gelecek?

Kemal Kılıçdaroğlu- Son Suriye tezkeresine hayır oyu verdik.

Serap Belet- Evet en çok da buradan eleştiriliyor. Hatta HDP’nin bir çağrısı olmuştu, o çağrıya CHP yanıt verdi, o nedenle o günden işbirliğinin de sonucunda hayır dendi diye de bir eleştiri var. Siz dile getirdiniz onu da soruyum size.

Kemal Kılıçdaroğlu- Niye hayır oyu verdik? Tezkerede diyor ki, ‘terörle mücadele konusunda yabancı askerler Türkiye’ye davet edilebilir.’ Niye AK Partililere bunu söylemiyorlar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti; askeriyle, polisiyle, jandarmasıyla 30-35 yıldır terörle mücadele ediyor, yabancı asker mi davet etti? Hangi yabancı asker? Bahçeli’ye sordum, hangi yabancı askeri terörle mücadele konusunda Türkiye’ye davet edeceksiniz? Erdoğan’a sordum, hangi yabancı askeri terörle mücadele etsin diye hangi yabancı orduyu Türkiye’ye davet edeceksiniz? Milli Savunma Bakanı’na sordum, şimdi milletvekili adayı, siz hangi yabancı askeri Türkiye’ye davet edeceksiniz? İşgal kuvvetlerinin gelip de Türkiye’de, terörle mücadele edeceğine biz inanıyor muyuz? Biz Kuvayı Milliyeciyiz, kimse kusura bakmasın. Bunu niye gizliyorlar, niye söylemiyorlar? Bunun adı vatanseverlik mi? Ben kendi toprağıma, ülkeme, yabancı bir asker postalının dokunmasını istemem. Ama onlar istiyorlar ve Meclis’ten tezkere geçirdiler. İnsanda biraz ar, edep olur ya.

Kürşad Oğuz- Ama tezkere hiç bunun için kullanılmadı ki. Tamamen dışarıda yapılacak operasyonlar için kullanıldı.

Kemal Kılıçdaroğlu- Yarın kullanılırsa ne olur?

Kürşad Oğuz- Yani onun amaçlandığını mı düşünüyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yarın gittiler dediler ki, efendim Fransa’dan askerleri biz kabul ediyoruz, gelsinler. Amerika’dan gelsinler, Rusya’dan gelsinler, Yunanistan’dan gelsinler. Niçin? Bu ülkenin güvenlik kuvvetleri terörle mücadelede yetersiz mi?

Kürşad Oğuz- Yani o cümle olmasaydı biz evet derdik mi diyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- O ayrı. O cümle oraya niye girdi? Bakın bunu medya da korkudan seslendiremedi.

Serap Belet- Neden?

Kemal Kılıçdaroğlu- Medyada bu konuda büyük bir ihtimalle saraydan talimat geldi bu konuya hiç değinmeyin dediler kimse satır yazmadı.

Serap Belet- Sizce neden girdi o cümle?

Kemal Kılıçdaroğlu- Tezkerede, ‘yabancı askerin terörle mücadele konusunda Türkiye’ye getirileceği, davet edileceği’ yazılı. Bir tek kişi yazı bile yazmadı. Hayret ediyorum. Tezkereyi nasıl yazmaz? Ki ben bunu en az 100 sefer söyledim. Meydanlarda söyledim, diğer yerlerde söyledim. Nasıl olurda bu yazılmaz? Dış politika ve terörle mücadele elbette ki birbirini tamamlayan iki temel unsurdur. Eğer yabancı ülkeden kaynaklanıyorsa orada çok net tavır alırsınız. Rahmetli Ecevit ne yaptı? Gitti Suriye’ye gönderdi, önce Mısır Devlet Başkanını Avrupa’dan gelirken indirdi Ankara’ya, Ankara’ya davet etti, git söyle Öcalan’ı oradan çıkarsınlar. Çıkarmazlarsa bizim Milli Savunma Bakanı da yanlış hatırlamıyorsam Suriye sınırında açıklama yaptı, yani biz gireceğiz. Ne oldu?  Çıkardılar. Devlet böyle yönetilir. ‘Beyler biz geliyoruz. Yok ha, yarın akşam geleceğiz, 3 gün sonra geleceğiz, 5 gün sonra şöyle olacak...’ Devlet böyle yönetilmez, kahveden yönetilmez devlet.

Kürşad Oğuz- Hem terörle mücadeleye bağlayıp hem de biraz milletvekili seçimine döneceğim. Şimdi Mansur Yavaş; deniyordu ki Mansur Yavaş Cumhurbaşkanı Adayı olsaydı meydanlarda bir performans sergileyemezdi ama hakikaten beklentilerin ötesinde bir performans sergiliyor. Sizin adınıza çalışıyor, sizin Cumhurbaşkanlığınız için çalışıyor. Öte yandan söylemleri daha çok milliyetçi kesime yönelik. İşte terörle mücadele konusunda bugün söyledi daha yeni, ‘Bu sözler seçim kaybettirecekse kaybettirsin. Kandil silah bırakmadıkça SİHA’lar orayı bombalayacak’ dedi. Başka cümleleri de var. Yani ‘bayrağı sıkıntılı gören tipler şu anda AK Parti listelerinden aday oldu. Kandil’i başlarına yıkacağız. İki kırmızıçizgimiz var bir bayrak, iki vatan’ vs. vs.

Kemal Kılıçdaroğlu- Güzel.

Kürşad Oğuz- Ama Mansur Bey dışında çok fazla hani siz de tabi söylüyorsunuz ama çok fazla bu cümleleri duymuyoruz. Acaba işin bu kısmı Mansur Beye mi bırakıldı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır. Ben meydanlarda söylüyorum, bizim iki kırmızıçizgimiz var diyorum, bayrağımız ve vatanımız. Daha ne söyleyeyim? Peki aynı soruları Erdoğan’a HÜDA-PAR için sorabilir misiniz?

Kürşad Oğuz- Görürsek sorarız.

Serap Belet- Konuk alırsak.

Kemal Kılıçdaroğlu- Onlardan birisi katıldığında sorabilir misiniz?

Kürşad Oğuz- Yo soruyoruz. Biz soruyoruz.

Kemal Kılıçdaroğlu- Türk bayrağı olmasın, Türkiye bayrağı olsun dediler.

Kürşad Oğuz- Onu benim yayınımda söyledi zaten HÜDA-PAR Başkanı.

Kemal Kılıçdaroğlu- Niçin o zaman ona bir tepki gösterilmiyor? Bahçeli niye bir tepki göstermiyor? Hani Bahçeli milliyetçiydi? Ben bayrağımı ezdirmem demesi lazımdı. Niye demiyor, niye sesini çıkarmıyor? Üç kağıtçı siyasetçi olmaz. Siyasetçi namuslu adam olur. Duruşu bellidir, tavrı bellidir, ilkeleri bellidir, kuralları bellidir. Esen rüzgara göre gidip, gelmez. Bu böyledir, benim anlayışım böyledir. Çok açık, çok net söylerim. Düşüncelerim budur. Katılır veya katılmaz. Ama liderler toplanıyor, HÜDA-PAR’ın genel başkanı orada yok. Niye yok orada? Utanıyor musunuz siz HÜDA-PAR’ın genel başkanını kendi yanınıza almaktan? Utanıyor musunuz? Utanıyorsanız niye listeye koyuyorsunuz? Alıyorsanız; evet ben ortağım, tokalaşıyorum ve alıyorum dersiniz, beraberiz dersiniz.

Kürşad Oğuz- Filyos’ta vardı sanırım. Yanlış mı hatırlıyorum?

Kemal Kılıçdaroğlu- Sarayda yoktu.

Kürşad Oğuz- Orada yoktu evet. Açılışlarda oluyor.

Kemal Kılıçdaroğlu- Niye olmuyor, niye orada değildi? Devleti yönetemiyorlar. Artık bitmişler yani.

Kürşad Oğuz- HÜDA-PAR’ı Cumhur İttifakına katarak yanlış yaptılar mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Ben ona girmem, o benim konum değil. Yeri gelir ben Erdoğan’ı AK Partiyi nasıl eleştiriyorsam HÜDA-PAR’ı da eleştiririm, MHP’yi de eleştiririm, o ayrı bir şey. Ama düne kadar 50 şey söyleyen, Gaffar Okkan’ın katillerini bir anlamda kendi bünyesinde tutan bir yapıyla siz nasıl yan yana geliyorsunuz? Sabah, öğle, akşam. Şimdi bize diyorlardı ya HDP masanın neresinde, altında mı, üstünde mi? HÜDA-PAR neresinde? Yanında, fotoğrafında. Ne oluyor? Ne oluyor Allah aşkına, niye konuşmuyorlar, niye HÜDA-PAR’ı övmüyorlar? Aynı şekilde SADAT… SADAT çıktı Erdoğan… Hayret ediyorum bunlar nasıl devleti yönetiyor. SADAT diye birisini getiriyor,  bir kurumun başındaki adamı getiriyor oraya, diyor ki, ‘biz Türkiye Cumhuriyeti Devletini kaldıracağız, Türkçeyi bitireceğiz, bayrağını sileceğiz, Asrika diye bir devlet kuracağız, resmi dili Arapça olacak…’ Ve bu Erdoğan’ın başdanışmanı. MİT Müsteşarı’nın yanında oturuyor. Bu mudur devlet yönetimi? Devlet bunlara kaldıysa işte bugünkü tablo çıkıyor ortaya.

Kürşad Oğuz- Bir reklamdan sonra devam edelim mi?

Serap Belet- Geçen sefer sizi ağırladığımızda henüz listelerle ilgili durum netleşmemişti, üzerine çalışıyordunuz, hatta yoğun bir toplantıya girecektiniz hemen yayın sonrasında. Sonra listeler belirlendi, ortak listeyle gidiyorsunuz. İYİ Partiyle fermuar sistemi adını koyduğunuz bir çalışma var. Bazı illerle sınırlı, 16 ille sınırlı. Bu acaba beklediğiniz verimi size getirecek mi? Şöyle de bir şey var hemen sonrasında ekleyeyim; acaba CHP’ye, DEVA ve Saadet Partilerinin seçmeni mührü vurur mu? Bunun üzerine çok konuşuldu ne diyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Mührü vurma konusunda bir sorunumuz yok. Onu rahatlıkla ve samimi olarak ifade edebilirim. Çünkü başlangıçta tabi, hangi yöntemle seçime girileceği konusunda düşünceler farklıydı. Yani her bir parti ayrı ayrı mı girecek, tümümüz beraber mi gireceğiz, bazıları beraber, bazıları ayrı mı girecek diye. Dolayısıyla bizim karar veremediğimiz bir süreçte, doğal olarak yerelde il, ilçe bazında onlar da karar veremiyorlardı ve bekliyorlardı. Şimdi o kararlar alındı, durum netleşti. Aday belirlendi. Hangi partilerin müşterek, hangi partilerin ayrı veya belli yerlerde müşterek girme konusunda pozisyon da netleşti. Dolayısıyla herhangi bir sorunumuz görünmüyor.

Serap Belet- Beklentiniz nedir sizce Meclis’te edinebileceğiniz sandalyeyle ilgili?

Kürşad Oğuz- Yani şöyle simülasyonlar yapılıyor; deniyor ki, 20 – 25 artı vekil çıkacak bu 4 partinin sizin listenizden girmesiyle. Ama İYİ Parti’yle birlikte ortak listeyle girilseydi bir 20 – 25 daha alınacaktı gibi bir uzmanlar…

Kemal Kılıçdaroğlu- O söyleniyor. Gerçekten yazılıyor, çiziliyor, söyleniyor ama bilmiyoruz tabi yani. Sonuçta ben o işin uzmanı değilim. Tabi tümümüz beraber tek bir listeyle girseydik daha fazla mı çıkarırdık, daha az mı çıkarırdık, bu işin uzmanları oturup buna karar veriyorlar. Ama şu anda alınmış kararlar var ve onlar uygulamada.

Kürşad Oğuz- Yasa yapacak çoğunluğu, 300 vekili sağlayabilecek misiniz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Sağlarız.

Kürşad Oğuz- 300’ü geçeriz diyorsunuz yani?

Kemal Kılıçdaroğlu- Geçmemiz lazım. Yani alana baktığımız zaman onu görüyoruz zaten. Vatandaşlarda hissediyoruz, görüyoruz onu.

Kürşad Oğuz- Peki 360?

Kemal Kılıçdaroğlu- 360 konusu şöyle ifade edeyim. Tabi anayasa değişikliği için diyorsunuz. Ben demokratik sisteme, güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçtiğimiz aşamada, AK Parti’nin de oy vereceğini düşünüyorum.

Kürşad Oğuz- AK Partili vekillerin de oy vereceğini düşünüyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet.

Kürşad Oğuz- Onların da parlamenter sistemi savunacağını, isteyeceğini düşünüyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet düşünecekler. Çünkü muhalefete düştüklerinde siyaset yapamadıklarını görecekler parlamentoda.

Kürşad Oğuz- Yani Cumhurbaşkanlığı sistemini AK Partililer mi yok edecek, isteyecekler?

Kemal Kılıçdaroğlu- Diyecekler ki; gerek yok, yeniden demokratik güçlendirilmiş parlamenter sistem gelsin, darbe hukukundan sistem tümüyle arınsın. Dolayısıyla bizim ülkemizde birinci sınıf demokrasi olsun, güçler ayrılığı ilkesi olsun. Onlar da isteyeceklerdir yani. Şimdi diyelim ki yetkiyi aldınız; Erdoğan gibi davranıp da şu iki kişiyi yakalayın, hemen hapse atın, şunu yakalayın hapse atın. Olur mu? Olmaz. O zaman onlardan bir farkımız kalmaz. Farkımız ne? Biz demokrasiyi ve özgürlükleri savunuyoruz. Bizi istedikleri gibi eleştirebilirler. Dolayısıyla parlamentoda siyaset yapmış olurlar. Onların da önü açılmış olacaktır.

Kürşad Oğuz- Önünü açacak sistemi zaten biz savunuyoruz dolayısıyla onlarda destekleyecek.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet.

Kürşad Oğuz- Serap biraz değindi ama bu muhafazakar seçmenin CHP fobisi var mı hala? Çünkü Ali Babacan’ı Fatih Bey yayına aldığında dedi ki, ‘CHP’nin vakti zamanında dindar kesime yaptıkları, yaşı ileri kesimde hala olumsuz bir hafıza taşıyor’ dedi. Aynı şekilde Ahmet Davutoğlu Kübra’nın yayınında, ‘90 yaşında halam var, bizim Ahmet’e nasıl oy vereceğiz bilmiyoruz, yani sizin logonuz altında olduğu için’ dedi. Ahmet Bey’in halasına söyleyeceğiniz bir şey var mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi. Önce şunu söyleyeyim. Şimdi CHP’nin belli kesimlerde çok katılaşmış bir algısı vardı. Kabul edelim bunu. Farklı gerekçeler öne sürülüyordu. O farklı gerekçeler hafızalarda yer etmiş ve kolay kolay silinmiyordu. Belki bizim izlediğimiz politikaların yanlışlığından kaynaklanabilir veya kendimizi yeteri kadar anlatamamaktan da kaynaklanabilir. Veya o kesime yeteri kadar ulaşıp kendimizi anlatma gibi bir görevi üstlenmeme gibi bir pozisyondan da kaynaklanabilir.

Şimdi önce ben Sayın Davutoğlu’nun halasının ellerinden öperim onu söyleyeyim. Ben ve partim, herkesin inancına saygılıyız. İnanç siyaset konusu olmaz. Kimin inançlı olup olmadığını sadece Yüce Yaradan bilir, peygamberlere bile bu yetki verilmemiştir. O nedenle birilerinin ortaya çıkıp insanlara sen inançlısın, sen inançsızsın diye konuşmaları asla ve asla doğru değildir.

Şimdi kimsenin kimliği de siyaset konusu olmamalı. Çünkü ben anne babamı seçme özgürlüğüne sahip değilim. Ama annemi seviyorum, babamı seviyorum, onlarla gurur duyuyorum. Dolayısıyla kimlik de siyasetin dışında kalmalı.

Kürşad Oğuz- Siz zaten bunların videolarını yayınladınız. Alevilik üzerine, Kürtlük üzerine.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet. Bunlar da bu sistemin dışına… Siyasetin konusu, ben ülkeyi nasıl büyüteceğim, ülkeyi nasıl geliştireceğim, ülkeyi itibarlı bir ülke haline nasıl getireceğim... Siyasetin konusu budur. Dış politikada, iç politikada tarımda milyonlarca insanın karnını nasıl doyuracağım, ihracatı nasıl yapacağım, teknolojideki devrimi nasıl yakalayacağım… Bütün siyasetin konusunun normalde bunlar olması lazım. Öbür türlü siyaset, kimlik ve inanç üzerinden siyaset toplumu ayrıştırıyor, kutuplaştırıyor. Sonra kavgalı hale getiriyor.

Serap Belet- Bu arada Ahmet Davutoğlu’nun halası da bir açıklama yaptı, ‘Ahmet kime derse ben ona oy vereceğim. Sayın Kılıçdaroğlu’na oy vereceğim’ dedi. Yeri gelmişken onu da not düşelim.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet. Yani ben şöyle… Az değil, ben pek çok kesimle, muhafazakar kesimle, hemen hemen Türkiye’nin bütün illerinde bir araya geldim, onlarla uzun uzun kapalı toplantılar yaptım, basına kapalı. Bu toplantıların süresi en az olanı üç buçuk saat. Bu toplantıya katılanların sayısı 25-30’u geçmez. Bazı yerlerde, yanlış hatırlamıyorsam Şanlıurfa’da çok fazla oldu. Ama onun dışında 25-30’u geçmez. Ve hiçbirisi CHP’li değil ve CHP’ye oy vermemiş insanlar. CHP’yi bizim onlara anlatmamız lazım, nedir bu CHP, eski algılardan kurtarmamız lazım.

Şöyle bir örnek anlatayım. İstanbul’da evlere Kur’an okumaya giden vaizelerle de bir araya geldik, gene kapalı bir toplantıda. Onlara şunu söylüyorum; arzu ettiğiniz her soruyu, aklınıza takılan her soruyu, öğrenmek istediğiniz her soruyu rahatlıkla sorun. Ben üzülmem, sizi de suçlamam. Ama bana net sorun, ben de net yanıtını vereyim diye. Bir vaize söz aldı, işte yuvarlıyor ağzında bir şey söyleyecek, ama acaba söyleyeyim mi söylemeyim mi tereddüt ediyor. Dindarlık, cami vs... Dedim ki, şunu mu demek istiyorsunuz, biz CHP’ye oy vereceğiz ama bu CHP dinsiz parti. Vallahi onu söyleyecektim dedi. Ben size bir soru sorabilir miyim dedim. Sorun dedi. Merkez Bankasının dini nedir dedim? Birden şaşırdı. Hadi onu bilemedin, Hazine ve Maliye Bakanlığının dini nedir dedim. Din, Allah’la kul arasındaki bir ilişkidir. Tüzel kişilerin dini olmaz. Merkez Bankasının dini mi olur? Olmaz. CHP, AK Parti; her inançtan insan var bu partilerde, dolayısıyla bu partilerin içindeki insanları tek bir kalıbın içine koyamazsınız.

Şimdi onlarla biz muhatap olup konuşmadığımız için, böyle bir anlamda da babadan oğula devreden rivayetlerle bizi tanımaya başladılar. ‘Efendim siz camileri yaktınız, yıktınız...’ Hangi camiyi yaktık, yıktık? Tam tersine. Hatta bunu Van’da birisi sordu. Size dedim Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ya 21, ya 23 bütçe konuşmasını göndereceğim. Tutanaktan alacağım göndereceğim dedim. Gazi Mustafa Kemal, bütçe görüşmesinde şöyle der; ‘Milli abidelerimiz camilerimizin onarımı için şu kadar ödenek ayrılmıştır.’ 1940’lı yıllarda çıkan bir Yürüyüş Dergisi var, orada da her bir caminin adı var, karşısında bütçeden ayrılan ödenekler yazılmış o yıla. Onları gönderdim kendisine. Biz böyleyiz. Bize Mustafa Kemal’den devreden iki düşünsel miras var. Bir; Genelkurmay Başkanlığı hakkında, yani askerle ilgili konuşmayacaksınız. Eğer konuşursa, sadece Genel Başkan konuşacak. İki, diyanet konusunda konuşmayacaksınız. Çünkü bu iki alana siyasetin girmesi doğru değildir. Biz, CHP’nin Genel Başkanları, bugüne kadar ne Diyanet İşleri konusunda, ne Genelkurmay Başkanlığı konusunda zorunlu olmadıkça hiç konuşmamışlardır.

Kürşad Oğuz- ‘Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kapatacaklar’ dediler.

Kemal Kılıçdaroğlu- O da söylendi. Yani Allah akıl fikir versin! Şunu söyledim, ‘Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kuran CHP. Niye kapatsın?’ Kuran biz. İlk imam hatip okullarını kuran CHP. İlk İlahiyat Fakültesi’ni açan CHP. Kur’an’ın Türkçe mealini Elmalılı Hamdi Yazır’a hazırlatan CHP. Ama biz, bunları siyasete malzeme etmeyiz çünkü günah sayarız. Doğru değildir. Bu olması gereken bir şey. Siyaset, adamın toprağı var gübre bulamıyorsa ona gübreyi nasıl bulacağız… Siyaset odur yani. Ben o adamın inancıyla niye uğraşayım?

Serap Belet- Programın başlangıcında ‘Türkiye bambaşka bir yere geldi’ dediniz. Nereye geldi Türkiye? Bundan kastınız nedir?

Kemal Kılıçdaroğlu- Türkiye, yeni bir hamlenin başlangıcında. Demokrasi açısından, bilgi açısından, bilim açısından ve daha da önemlisi kalkınma açısından. Bakınız; Türkiye’de son beş yıldır, milli gelirde, kişi başına gelirde ciddi bir düşüş var. Yani fukaralaşma var, yoksulluk var. Ve Anadolu’nun içi boşalıyor. Anadolu’da doğru dürüst fabrika kalmadı. Bugün Kayseri’deydim. Ben Kayseri’yi 1974’lü yıllardan bilirim, çünkü hesap uzmanı olarak ilk görev yerlerimden birisi Kayseri’ydi. Kayseri, o eski gücünü kaybetmiş büyük ölçüde. Niye kaybetti? Hangi gerekçeyle kaybetti? Kayserililere şu sözü verdim. Hızlı tren sözü... O zaten olacak. Ama Kayseri’yi demiryoluyla Mersin ve İskenderun limanına bağlamamız gerekiyor. Sivas’ı bağlamamız gerekiyor, Yozgat’ı bağlamamız gerekiyor. Çünkü Anadolu’da kurulacak fabrikalar eğer mal ihraç edeceklerse demiryoluyla limanlara taşıyacaklar. Demiryolunun lojistik masrafının tümünü kamu karşılayacak. Dolayısıyla fabrikanın Mersin’de olmasıyla Çankırı’da veya Sivas’ta veya Kastamonu’da olması arasında fark olmayacak.

Serap Belet- Bir yükü olmayacak üreticiye diyorsunuz? Ayrıca İstanbul’un dışına da sanayiyi taşıma hedefiniz mi var?

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi taşınacak. Çünkü daha ucuz maliyet. Toprak daha ucuz olacak, işçilik daha ucuz olacak. Dolayısıyla bölgeler kalkınacak ve biz gene Özel Ekonomi Bölgeleri- Bay Kemal’in Tahtası diye açıklıyorum- Özel Ekonomi Bölgeleri kurmak zorundayız. Şimdi, Kafkasların ve Ortadoğu’nun yıllık et ürünleri ihtiyacı 25 milyar dolar. Biz 500 milyon dolar bile alamıyoruz buradan. Oysa Erzurum merkezi, Kars, Ardahan, Iğdır, Elazığ, Tunceli o bölgeyi özel ekonomi bölgesi hayvancılık ve et ürünleri, dericilik, sanayi üzerine inşa ederseniz bir sefer Kafkas’ları da, Ortadoğu’yu da besleyebilirsiniz ve oradaki insanlar kazanırlar. Hiç kimse gidip varoşlarda asgari ücretle iş aramaz. Bunun için bir şey daha yapıyoruz gençler kırsalda kalsın diye. Kırsalda çalışan kadınların ve gençlerin sosyal güvenlik primini devlet ödeyecek, yani biz ödeyeceğiz. Kal kardeşim orada, çalış tarlanda, fabrikanda neyse çalış, hayvancılık…

Serap Belet- Primi devlet üstlenecek ki, teşvik olsun.

Kemal Kılıçdaroğlu- Onun sosyal güvenlik primini biz ödeyeceğiz, mesele bitecek. İkincisi daha önemli. Bütün köy okullarını açacağız. Öğretmenler gidecek…

Kürşad Oğuz- Leyla’yla Mecnun’u buluşturacağız diyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Çünkü köylerin boşalma nedenlerinden birisi. Çocuğu okula gidecek eğitim yaşına geldi, mecburen şehre gidiyor çocuğu okula göndermek için. Oysa köyde öğretmen olsa… Köyde veteriner olacak, köyde ziraat mühendisi olacak, veteriner hekim, ziraat mühendisi, ziraat teknisyeni, veteriner teknisyen bunların hepsi olacak bir şekliyle. Yani kırsal, entelektüel yapı itibariyle de iyi bir noktaya gelecek.

Kürşad Oğuz- Ekonomi bahsine gelmişken şimdi siz Çanakkale Mitingi bitiminde vekil listelerinde olmayan Ahmet Akın ve Muharrem Erkek’i sahneye çıkarıp ‘Balıkesir ve Çanakkale’nin birer bakanı olacak’ dediniz.

Kemal Kılıçdaroğlu- Dedim evet.

Kürşad Oğuz- Sonra Meral Hanım ertesi gün ya da aynı gün hatırlamıyorum Kırıkkale’de herhalde Bilge Yılmaz’ı tanıttı, ‘inşallah ekonomimizi yönetecek’ dedi. Şimdi bazı isimler, bazı yerlere konuşuluyor seçim sonrası için. Ekonominin başı, adaletin başı vs. vs. Bunlar planlı mı konuşuluyor, bunları siz ittifak içerisinde konuştunuz mu, isimler belli mi üç aşağı beş yukarı? Ya da giderek netleşiyor mu?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle, bu konuda aldığımız temel ilke şu; her partiye bir bakanlık verilecek. Oyu ne olursa olsun. Sonra alınan oylara göre, bakanlıklar bölüşülecek.

Kürşad Oğuz-  Ama o bakanlıkların ne olduğu belli mi şu anda?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır belli değil. Dolayısıyla o çerçevede bir çalışma yapılacak. Şimdi, bazen soruyorlar ‘Sizin bakanınız kim olacak’ diye. Aslında bakan değil. Merkez Bankası Başkanı kim olacak?

Serap Belet- Belli mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Gelir İdaresi başkanı kim olacak, BDDK Başkanı kim olacak, Kamu İhale Başkanı kim olacak? Buralara toplumun en yetkin, daha doğrusu bu işi bilen, en yetkin kişiler getirilecek. Merkez Bankası’nın başına gelecek kişi, hem içerideki hem dışarıdaki finans çevrelerine güven veren birisi olacak. Ve bu kişi, saraydan gelen talimatla değil işin gereğini yerine getirmiş olacak. O güvenliği de sağlayacağız ona.

Kürşad Oğuz- Daha net sorayım. Bilge Yılmaz konusu… Ekonominin başında Meral Hanım sürekli söylüyor. Bir yandan DEVA Partisi’nin Ali Babacan’ın ismi zaten dolaşıyor ortalıkta. Sizin ekibinizden çok kıymetli isimler var. Bir ortaklık çıkabilecek mi buradan?

Kemal Kılıçdaroğlu- Çıkar, niye çıkmasın? Biz, 2400 maddelik Ortak Mutabakat Metnini hazırladık, bakanlıkları mı belirlemeyeceğiz? Bakanlıklar önemli değil dediğim gibi. Önemli olan bakanların altındaki liyakat. Ben maliye bakanlığındayken bir mühendis çok saygıyla andığım Ahmet Kurçe ve Alp Temuçin Maliye Bakanı oldu. Maliye eğitimi almadı ama maliyenin bürokrasisi vardı. Bakan brife edilir. Gelen bir siyasi tercih, bütün ayrıntılarıyla bakanın önüne konur. Bakanın önüne konmadan önce olay diğer bakanlıkları ilgilendiriyorsa Devlet Planlama Teşkilatı gibi, diğer bakanlıklar varsa onlarla bağlantı kurulur, bürokratlar bir araya gelir altyapıyı oluşturur, tartışırlar, unun artısı, eksisi nedir. Sonra bakana götürür verirler. Şimdi öyle bir şey yok. Dolayısıyla burada bakan kim olacak? Kim olursa olsun. Bakanın altındaki kişi kim olacak, bu önemli.

Kürşad Oğuz- Bürokratlar daha önemli diyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Efendim devlet o zaten. Biz devlet değiliz ki, devletin bir parçasıyız. Ama bürokrat… Devlette büyükelçi… Kim büyükelçi olacak? Şimdi hayatı boyunca dış politika konusunda bir makale dahi okumamış kişiyi büyükelçi yaparsanız veya -çok üzülüyorum bunu ifade ederken de- rüşvet alanları büyükelçi atarsanız, memleketin itibarıyla oynarsınız. Büyükelçi, büyükelçidir. Devlet umuru görmüştür, öyle büyükelçi olmak… Hemen bugün başladın, yarın büyükelçi olacaksın olmaz. Yetişeceksin, dünyayı tanıyacaksın, yabancı diller bileceksin. Oturmasını, kalkmasını, ilişkileri, dış politikayı bileceksin. Yani bu işin mürekkebini yalayacaksın. Ondan sonra siz zaten büyükelçi oluyorsunuz. Şimdi bakıyorsunuz; adamı bulduk, geldi bizim adam, ne yapalım bunu? Büyükelçi tayin edelim. Ne oldu, büyükelçi tayin ettiler…

Serap Belet- Bugün paylaştığınız bir Tweeti sormak istiyorum. Son 10 güne vurgu yaptığınız bir Tweet. ‘Bu kirli dile son verilsin’ diye başlıyorsunuz. ‘Son 10 günde girişilecek en pis işleri biliyorum, sağduyu çağırısı yapıyorum’ diyorsunuz. Kastınız nedir?

Kemal Kılıçdaroğlu- Belli çevrelerin, yalan ve iftiralarla dolu hazırlıklar içinde olduğu şeklinde duyumlar geldi bize.

Serap Belet- Son 10 güne ilişkin bir endişeniz mi var?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yo bizim bir endişemiz yok. Ama kirli siyasetten bu toplumun çıkarılması lazım. Er meydanı dediğimiz bir şey vardır değil mi. Yiğitler çıkarlar Kırkpınar’a gidersiniz, güreşirler, hakem vardır. Mesele biter. Ama siz orada kural dışı bir şey yaparsanız, iftira atarsanız bu olmaz. Bunlar olmamalı. Yalan üzerine siyaset olmamalı. Doğrular üzerine siyaset yapılmalı. Devletin bürokratları kirli işlere bulaştırılmamalı. Kirli işlere bulaşan bürokrat o görevden çekilip çıkarılmalı. Bürokrat siyasal partinin memuru değildir, devletin memurudur. Adı üstünde, Devlet Memurları Kanunu. AK Parti memurları kanunu diye bir kanun yok, CHP memurları kanunu diye bir kanun yok, İYİ Parti memurları kanunu diye bir kanun yok. Devlet Memurları Kanunu. Devletin kurallarını koyar. Ve devlet bakidir. Siyasi partiler geçicidir; bugün var, yarın yoktur. Ama devlet bakidir. Şimdi devletin memurlarını kendi siyasal tercihlerinize göre yönlendirir ve devletin memurlarını size propaganda yapar hale getirirseniz, sizden yasa dışı alınan her talimatı koşulsuz yerine getiren bir yapı oluşturursanız bu kirli şeyler ortaya çıkabilir. Endişemiz o.

Kürşad Oğuz- Bugün İYİ Partili Bilge Yılmaz dedi ki, ‘bazı bürokratlar seçimden sonra yurt dışına kaçacak’ dedi.

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi… Kirliliğe bulaşan çok kişi var, kabul etmek lazım. Görüyoruz, biz bunların tanığıyız da zaten. Ben şöyle… Devlet intikam duygusu ile yönetilmez. Birisi, bir kişiyi ihbar etti, işte bu şunu yaptı, bunu yaptı dediği andan itibaren; ona hemen intikam duygusu, alacağım ben seni, hemen cezalandıracağım demek doğru değildir. O zaman bunlardan bir farkımız kalmaz. Varsa bir şey araştırırsınız, soruşturursunuz, rapora bağlarsınız. Devlette son derece düzgün çalışan bürokratlar var. Rapora bağlarsınız, savcılığa gönderirsiniz, savcı gereğini yapar. Yoksa ben alacağım, ben vuracağım, şunu yapacağım, bunu yapacağım… Bu devlet yönetiminde olmaz, devlet adaletle yönetilmek zorundadır.

Buradan mütedeyyin kardeşlerime de seslenmek isterim. Onlar bazen ya işte gelince acaba bizim bazı haklarımız var elimizden alınır mı? Hayır efendim, haklar genişler, haklar kısıtlanmaz. Hakları kısıtladığınız andan itibaren demokrasiyi yok etmiş oluyorsunuz. Kişilerin hakları varsa o hakları genişletirsiniz. Her insan kendi hakkını kullanabilmeli. İnancı? Başımızın üstüne, neye inanıyorsa. Bana ne onun inancından. O Allah’la kul arasındaki manevi bir bağdır, beni ilgilendirmez. Kimlik? Bana ne onun kimliğinden. Onun çocuğu iyi eğitim alıyor mu, hastaneye gittiği zaman doğru dürüst bakılıyor mu, işi var mı, gücü var mı, evinde huzuru var mı, elektriği, su parasını, doğalgaz parasını rahat ödüyor mu, ödemiyor mu, aldığı aylıkla geçiniyor mu, geçinemiyor mu? Türkiye’nin kaynakları nereye gidiyor? Türkiye büyüyor mu, bölgesinde güçleniyor mu? Türkiye dünyayla rekabet edebilecek bir pozisyona geldi mi? Siyasetin konusu bu.

Kürşad Oğuz- Bu kimlik meselesini açmışken aslında 300 milyar dolar çok konuşuluyor. Nereden getireceksiniz, kalem kalem belli mi diye soracaktım ama bu kimlik meselesini açmışken siz, önce Kürtlerle alakalı sonra da Alevilikle alakalı, kendinizle alakalı bir video yayınladınız. Bir kısım dedi ki, kimlik siyaseti yapıyor Kemal Bey. Bir kısım da dedi ki, bu işi artık sonuna kadar noktaladı, artık iktidarın elindeki bütün argümanları aldı bu konuda.

Kemal Kılıçdaroğlu- Bu doğru. Kapalı kapılar ardındaki böyle karalamalar doğru değil. Çıkıp açık yüreklilikle ben böyleyim arkadaş. Temiz bir insanız yani. Samimi bir Müslümanım ben. Arka kapılarda böyle kalkıp kulaktan kulağa…

Kürşad Oğuz- Bana sorarsanız kimsenin bunu sorgulamaya hakkı yok zaten ayrı o başka mesele.

Kemal Kılıçdaroğlu- Efendim doğrusu odur da ama bunun yapılmadığını ben gayet iyi biliyorum.

Serap Belet- Bu açıklamayı yapmazsanız sürer miydi bu imalar?

Kemal Kılıçdaroğlu- Sürüyordu zaten tabi. Rahmetli babam derdi ki, ‘oğlum sen doğru dur, eğri belasını bulur2 diye. Biz doğru durmaya devam ediyoruz.

Kürşad Oğuz- Son helalleşmenizi kendinizle yaptınız, ben öyle algıladım.

Kemal Kılıçdaroğlu- Aynen evet.

Serap Belet- Siz TikTok’tan da gençlere ‘seçim gecesi kazanırsak nasıl kutlayacağınıza karar verin’ diye bir paylaşım yaptınız. Geçen hafta da Adalet Bakanı Sayın Bozdağ’ın 15 Mayıs’la ilgili yorumu çok konuşuldu. Siz az önce CHP’ye bakışla ilgili bir özeleştiri yaptınız ya, o nedenle söylüyorum. Yani ‘ya sabaha kadar şampanyayla kutlayanlar, ya da temiz alınlarını şükür namazı için secdeye götürenler olacak 15 Mayıs’ta’ dedi. Buna bir değerlendirmeniz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Doğru bir şey söylememiş yani. Biz alnı secdeye değene de saygı duyarız, gidip kilisede ibadet yapana da saygı duyarız, havrada ibadet yapana da saygı duyarız, cemevine gidip ibadet yapana da saygı duyarız. Benim o insanların inançlarıyla oynama hakkım var mı? Yok böyle bir şey. Dolayısıyla buradan Türkiye’nin çıkması lazım. İçki içiyorsa günah onun, Allah ile kul arasındaki ilişkidir. Öyle değil mi? Yani ben ona diyebilirim. Niye içiyorsun? Eğer bir rahatsızlığı varsa zaten ertesi gün doktora gidecektir tedavi olacaktır yani. Siyaset kurumu insanları ötekileştirmekten kurtarmak zorunda. İçkinin zararı var mı, var. Sigaranın zararı var mı, var. İnsan sağlığı için zararlı mı, zararlı. Bunun kampanyasını açarsın. Bu konuda ta cumhuriyetten bu yana gelen Yeşilay dediğimiz bir derneğimiz var, Kızılay gibi o da kuruldu. Onu harekete geçirirsiniz. Sigarayla, içkiyle bunun ne kadar zararlı olduğunu gençlere, çocuklara, yaşlılara herkese anlatabilirsin. Devlet böyle bir politika güdebilir. Burada hiçbir şey yok. Ama içki ile secdeyi, Allah’a ibadeti yan yana getirirseniz, yanlış yapmış olursunuz. Yani içki içen, dinsiz imansız mı olacak? Yok öyle bir şey. Dediğim gibi bunlar siyasete girmemeli, siyaset bu konulara girmemeli. Siyaset bakmalı niye bu insanlar soğan alamıyor diye değil mi? Siyasetin konusu bu? Ben 22 yıldır bu ülkeyi yönetiyorum, vatandaş soğan alamaz hale geldi, kendimi sorgulamalıyım niye böyle oldu diye. Asgari ücret açlık sınırının altında kaldı, niye oldu bu böyle diye. Beşli çeteye hizmet ediliyor.

Bakın bir şey anlatayım. Gençler gelecekten umutsuz, değil mi? Niye umutsuz? Şöyle… Şimdi benim kuşağım, biz; babamızdan daha iyi bir eğitim gördük, annelerimizden daha iyi bir eğitim aldık, onlardan daha iyi bir yaşam standardı sağladık. Bizim çocuklarımız bizden daha iyi bir eğitim aldılar ama bizim altımızda bir yaşam standardına mahkum edildiler. Bugün Türkiye’deki bir genç, üniversiteyi bitiren bir genç; hadi asgari ücretle bir iş buldu diyelim, araba ömür boyu alamaz, hele ev sahibi hiç olamaz. Ama diyor ki bu genç, ben Fransa’ya, Almanya’ya, Hollanda’ya, Danimarka’ya, Kanada’ya gidersem asgari ücret de alsam bir süre sonra arabam, bir süre sonra da evim olabilir diyor. Siz ömür boyu bunu umutsuzluğa mahkum ediyorsunuz. Bunun adı politika mı Allah aşkına?

Gençlere söyledim, sizin hayalleriniz benim hedefim olacak diye. Onları hem iş, hem aş sahibi yapacağız inşallah, göreceksiniz.

Kürşad Oğuz- Bitiriyoruz. Marcel Proust’un çok sevdiğim bir lafı var diyor ki; ‘İstek geliştirir, sahip olmak yok eder.’ Amacınıza ulaştığınızda eğer Cumhurbaşkanı seçilirseniz görev sürenizin bitiminde eski Kemal Kılıçdaroğlu olarak o görevi bırakacak mısınız?

Kemal Kılıçdaroğlu- Affedersiniz?

Kürşad Oğuz- Eski Kemal Kılıçdaroğlu yani başladığınız Kemal Kılıçdaroğlu olarak o görevi bırakacak mısınız?

Kemal Kılıçdaroğlu- Genel Başkanlık konusu mu?

Kürşad Oğuz- Yok Cumhurbaşkanlığı konusunda? Kazanırsanız diyorum.

Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle…

Kürşad Oğuz- Yani ben sahip oldum diyecek misiniz?

Kemal Kılıçdaroğlu- ‘Taç giyen baş akıllanır’ diye güzel bir atasözümüz var. O makam sıradan bir makam değil ve o makam 85 milyonu temsil eden bir makam. Dolayısıyla makamın getirdiği bir yük var ve siz o yükü taşımak zorundasınız. Ve o yükü taşırken de kendi vatandaşlarınız arasında asla ayrım yapamazsınız, yapmamalısınız. Sorunlarla ilgilenmelisiniz, sağlıklı politikalar oluşturmalısınız. Yapacağımız konu bu. Eğer bunun dışına çıkarsanız. Bunun dışına çıkıp da mevcut yapıda olduğu gibi hakime talimat vereyim, şunu yapsın, şu adamı da ben buraya büyükelçi tayin edeyim derseniz, devleti devletlikten çıkarırsınız. Devlete saygılı olacaksınız, devletin kurumlarına saygılı olacaksınız, orada liyakatli insanlar olacak.

Bu arada şunu da söyleyeyim. Şu anda devlette, bürokraside şöyle bir endişe yaratmaya çalışıyorlar. İşte gelirlerse hepimizi sürecekler. Hayır efendim. Görevini yapan herkesin başımın üstünde yeri var. Görüşü ne olursa olsun. Hiç önemli değil ki. Bana göre o işi yapıyor mu yapmıyor mu? O işi en iyi yapıyorsa başımın üstünde yeri var, görevine devam edecek. Ama yolsuzluk yapmışsa, yolsuzluğa bulaşmışsa, partizanlık yapmışsa; ona diyeceğiz ki kusura bakma sen, şöyle bir kenara çekil, buraya dürüst insanlar gerekiyor, düzgün insanlar gerekiyor. Çünkü onlar kendi ülkeleri için çalışıyorlar ve çalışacaklar. Onlara da o pencereyi açmış olacağız.

Kürşad Oğuz- Peki efendim, çok çok teşekkür ederiz.

Serap Belet- Çok teşekkür ediyoruz sorularımızı yanıtladığınız için.

Kürşad Oğuz- Bu arada ben bir hata yapmışım Leyla ile Mecnun demişim. Ferhat ile Şirinmiş sizin köy okullarıyla alakalı sözünüz.

Kemal Kılıçdaroğlu- Öyle. Ferhat ile Şirin’i buluşturduğumuz gibi öğrenciyle öğretmeni buluşturacağız evet.

Kürşad Oğuz- Çok çok teşekkür ederiz.

Kemal Kılıçdaroğlu- Sağ olun.

Serap Belet- Size kolaylıklar diliyoruz. Siz buradan yine bir toplantıya gidiyorsunuz yani istirahate değil. Yine mitingler devam ediyor.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet bundan sonra bir toplantı var, oraya gideceğim.

Serap Belet- Çok teşekkürler katıldığınız için.

Kemal Kılıçdaroğlu- Sağ olun.

Serap Belet- Noktalıyoruz sevgili seyirciler, hoşça kalın.


Gündem'den Öne Çıkan Haberler