09.01.2022

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, 2. Geleneksel Öykü ve Fotoğraf Yarışması Ödül Töreni’ne Katıldı

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, CHP İstanbul İl Başkanlığı’nın düzenlediği 2. Geleneksel Öykü ve Fotoğraf Yarışması Ödül Töreni’ne katıldı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ödül töreninde yaptığı konuşmada şunları söyledi:

Efendim sanatçıların önünde konuşmak çok kolay değil. Sanatın ne kadar güçlü bir argüman olduğunu hepimiz biliriz. Sanatla tanışan, sanatla yoğrulan bir ulusun geleceği mutlaka parlaktır. Çünkü sanat bazen düşüncede yoğunluktur, sevgide yoğunluktur, liyakatte yoğunluktur, anlayışta yoğunluktur, sevgide yoğunluktur. Sanatın özü budur zaten. Ve sanatçı dünyanın en güçlü insanıdır. Bir sanat eseriyle dünyanın her tarafına kendi adını duyurabilir. Bir fotoğrafıyla, bir romanıyla, bir öyküsüyle, bir sinemasıyla bütün dünyada dikkatleri üzerine çekebilir. O nedenle sanata artık yumuşak güç diyorlar. Eğer bir ülke sanat konusunda güçlü ise dünyanın her tarafına sesini duyurabiliyor. Bir yazarımızın Nobel ödülü alması dünyanın her tarafında duyulabilir. Bir sinemamızın dünyanın bütün sinemalarında gösterilmesi, bir öykümüzün, bazen bir fotoğraf karemizin dünyanın her tarafında bütün gazetelerde yer alması olağanüstü bir başarının da aynı zamanda anlamıdır. 

Bu tür toplantılarda, lise yıllarında okuduğum bir kitabın önsözündeki bir öyküyü anlatırım. Yine aynı öyküyü anlatmak isterim. Alexandre Dumas’ın Üç Silahşörler kitabı vardı, lise yıllarımda onun önsözünde bir öykü vardı. Öykü şöyle: Alexandre Dumas, Üç Silahşörleri yazdığında Paris’te bir gazetede tefrika ediliyor. Parisliler sabahın erken saatlerinde gidip gazeteyi alıp romanın sonu ne oldu diye merakla bekliyorlar ve okuyorlar. Yaz ayları gelince Alexandre Dumas, gazetenin patronuna haber verir der ki, ben tatile gitmek istiyorum tatil dönüşünde romanı bitireceğim. Gazetenin patronu isyan eder, sen yapamazsın bütün Parisliler bu romanı bekliyorlar, romanı bitir ondan sonra tatile gidebilirsin. Gideceğim diyor, mahkemeye veririm diyor ve sonunda olay yargıya intikal ediyor. Hakim, Alexandre Dumas’a; evet bütün Parisliler bunu bekliyor, dolayısıyla sen romanı bitirmeden tatile gidemezsin diyor. Alexandre Dumas tamam, bana bir kalem kağıt getirir misiniz diyor. Bir kalem kağıt getiriyorlar, alıyor eline kalemi romanın baş aktörünün adını yazıyor, “Kalemi eline aldı, ayakları titredi, yere düştü ve öldü” altına da son yazıyor ve gazetenin patronuna veriyor. Diyor ki, roman bitmiştir, götür yayınla ve ben tatile gidiyorum. Onun üzerine gazetenin patronu sen gidemezsin diyor, tamam sen tatile git dönüşte romanı bitirirsin. Güç budur. Bir kalem, bir öykü, bir fotoğraf, bir sinema bu güçtür. Ve bu güç bütün kitleleri etkileyebilir. Hele fotoğraf dediğimiz olay, fotoğraf makinası zamanı durduran makinadır. Keşke mümkün olsaydı da ilk çağlardan bu yana fotoğraf olabilseydi. Bazen TRT 2’de eski fotoğrafları gösterir. Fotoğrafları büyük bir merakla izlerim. Çocukluğumun fotoğraflarını da izlerim. Fotoğraf sadece bir kişiye özgü değil, fotoğrafın aldığı bütün alanı siz gözlemleyebilirsiniz. Ağacı var mı, yok mu belki fotoğraf çekerken farkında değilsiniz ama yıllar geçtikten sonra o fotoğrafın hangi öyküler içinde çekildiğini de bir şekliyle görebilirsiniz. O nedenle şiir de öyledir. Bütün duygularımızı aktarırız şiire. Aşklarımızı aktarırız, sıkıntılarımızı ve en önemlisi umutlarımızı aktarırız. 

Sanat aslında aynı zamanda bir umuttur. Umudu yeşerten de sanattır. Sanat o kadar güçlüdür ki, bazen bir fotoğraf, bazen bir resim siyasal yöneticiler tarafından yasaklanır. Potemkin Zırhlısı bunların başında gelir. Potemkin Zırhlısı’nın bazen müziği yasaklanmıştır, film gösterilmiştir ama müziği yasaklanmıştır. Notalarının hala nerede olduğunu kimse bilmiyor benim bildiğim kadarıyla. Dolayısıyla bir sinema filminin yasaklanması ne demektir? Bir fotoğraf karesinin yasaklanması ne demektir? Yöneticilerin korkularının gün yüzüne çıkması demektir aslında bir anlamda. 

Bu bağlamda öyküler yazan, fotoğrafları çeken, hele İstanbul’u zaten anlatmak ayrı bir olaydır. İstanbul farklı bir kenttir. Üç büyük imparatorluğa başkentlik yapmış bir İstanbul’da 12 yıl yaşadım. 3 çocuğum da İstanbullu. İstanbul’da yaşarken İstanbul’un tadına varamazsınız. Burada yaşadığım yıllarda nasıl olsa bir gün Topkapı Sarayına giderim, nasıl olsa bir gün Dolmabahçe Sarayına giderim, nasıl olsa şurayı gider görürüm diye düşünürdüm, ama atamam Ankara’ya yapıldığında ilk işim buraları gidip gezmek olmuştu. Dolayısıyla İstanbul’da yaşamak ayrı bir olay. İstanbul’un kültürünü almak ayrı bir olay. Bu kültür olağanüstü zengin bir kültür. Şairler vardı aramızda, öykücüler vardı aramızda, romancılar vardı aramızda, biz arkadaşlık yaparken onlarla zaman zaman beraber olurduk ve onları dinlerdik ve büyük bir dikkatle dinlerdik onları. Onları dikkatle dinlemek, onların dağarcığından yararlanmak bizim için son ama son derece değerliydi. O zaman politikada değildim. Ama şimdi politikaya girdikten sonra da zaman zaman edebiyatçılarla bir araya gelmek isterim, felsefecilerle bir araya gelmek isterim. Geliyorum da zaman zaman belli aralıkla geliyorum ama keşke bunu bütün siyasetçiler yapabilseler. Çünkü sanat ve sanatçıyla beraber olmak, sanatı ve sanatçıyı yeri geldiğinde ödüllendirmek, yeri geldiğinde onların eleştirilerini dinlemek aslında bizim düşün dünyamızın zenginliğine katkı verir. Biz bunun farkında mıyız? Emin olun çoğumuz farkında değiliz. Ama ne olursa olsun bizi yaşatan, bize umut veren, geleceğimizi çizen sanat ve sanatçılardır. Onları her zaman baş tacı etmekte bizim görevimizdir. 

Bir sanat yarışması sonrası ödül töreninde bu kadar uzun konuşulur mu bilmiyorum ama izin verirseniz burada sözlerimi keseyim ve ödül alan bütün arkadaşlarımı yürekten kutluyorum. Daha önlerinde uzun bir süre var. Daha güzel öyküleri, öykülerin romana dönüşmesini de bekliyoruz bir süre sonra. Daha güzel romanlar… Adana’dan iki kişi gelmişti, bereketli topraklar üzerinde aslında yetiştikleri anlaşılıyor. Orhan Kemallerin, Yaşar Kemallerin olduğu yerler. Dolayısıyla sanatı ve sanatçıyı sevmeliyiz ve değer vermeliyiz. Politikacılar genelde değer vermezler ama gelin biz hep beraber onlara değer verelim ve onları baş tacı edelim. Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. Sağ olun, var olun. 

Gündem'den Öne Çıkan Haberler