23.05.2017

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, "TOBB HİZMET VE ŞEREF BELGESİ VE PLAKET TAKDİM TÖRENİ"NDE KONUŞTU

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, "TOBB HİZMET VE ŞEREF BELGESİ VE PLAKET TAKDİM TÖRENİ"NDE KONUŞTU

- "Sözcü gazetesi, Cumhuriyet gazetesi FETÖ’cüymüş. Her muhalifi FETÖ’cü diye suçlarsanız, FETÖ’cülüğü ödüllendirirsiniz. Hala bunun farkında değil miyiz? Doğruyu yapalım"
- "İş adamları soruyor, ’OHAL’i kaldıracak mısınız?’ diyorlar. ’Siz işinize bakın, OHAL’i kaldırmayacağız’ diyor. Ebette terörle mücadele edeceğiz, elbette teröre karşı çıkacağız. Bundan en ufak bir kuşkumuz yoktur ama bir ülkenin bütün toprakları, olağanüstü hal uygulamalarıyla uzun süre yönetilemez, doğru değildir"
- "Sayın Başbakan’a açık ve net çağrıda bulunuyorum, Sayın Başbakan, Avrupa Birliği’nin öngördüğü bütün demokratik standartları onlar dayatmadan Parlamento’ya getirin, tamamına destek vereceğiz"
- "FETÖ terör örgütüne yataklık yapanların, onlara milyarları akıtanların ortaya çıkmasını istiyoruz. Bu işin siyasi ayağı ortaya çıkmazsa olmaz, siyasi ayağın ortaya çıkması lazım. Sayın Başbakan daha önce yaptığı bir açıklamada ’Bu işin siyasi ayağı yoktur.’ diyor. Ne demek siyasi ayağı yok? Yani bu darbeyi vatandaşlar mı, şekerciler mi yaptı, kim yaptı?"
- "15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu kuruldu. İki temel aktör, MİT Müsteşarı ve Genelkurmay Başkanı. Davet ediyorlar, Meclis’e gelmiyor. Niye gelmiyor? Neden çekiniyorlar? Siyasi otorite onların Meclis’e gelip bilgi vermelerini istemiyor. Niçin? Kim yaptı bu darbeyi, arkasında kimler var araştırmayacak mıyız?"
- "Bir toplumun yüzde 50’si ’evet’, yüzde 50’si ’hayır’ diyorsa, o anayasa değişikliği topluma hayır getirmez, toplumu kutuplaştırır. Bizim aklımız yok mu? Oturalım, hep beraber yapalım. Bizim bilgimiz yok mu? Bizim sorunumuz yok mu? Oturalım, hep beraber çözelim"



Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinde (TOBB) düzenlenen, "TOBB Hizmet Şeref Belgesi ve Plaket Takdim Töreni"nde yaptığı konuşma şöyle:



Sayın Divan, Sayın Bakanlar, Sayın Büyükelçiler ve değerli iş insanları, az önce Sayın Başbakanı dinledik. Sorunu olmayan bir ülkenin Başbakanı olarak konuştu. Ama gerçek böyle mi? Sadece şunu söylemek isterim, eğer her şey çok iyiyse ve iş insanlarımız kazanıyorsa vergilerini ve sigorta primlerini niye ödeyemiyorlar? Bir sorun var herhalde.

EĞER BİR ÜLKEDE DEMOKRASİ YOKSA O ÜLKENİN BÜYÜME ŞANSI YOKTUR

Ben buraya klasik bir eleştiri için gelmedim değerli arkadaşlarım. Siz hep düşünürsünüz ya “Şu CHP var ya CHP, CHP hep eleştirir ama ne yapacağını bir türlü söylemez. Hedefi nedir bu CHP’nin bir türlü bilmiyoruz” derler. Ben buraya sizlere Cumhuriyet Halk Partisinin Türkiye’nin içinde bulunduğu bu şartlardan, bu zor konumdan çıkmasının yollarını söyleyeceğim ve stratejisini söyleyeceğim. Beni sadece ve sadece dikkatle dinlemenizi istiyorum. Çünkü; eğer Türkiye bölgesinde güçlü olacaksa, eğer Türkiye saygınlığı olan bir ülke olacaksa, eğer Türkiye sadece bölgesinde değil dünyada dinlenen bir ülke olacaksa yeni bir stratejiye, yeni bir vizyona ihtiyacımız var. Söyleyeceğim stratejinin dört temel ayağı var.

Bunlardan birincisi özgürlükçü demokrasi ve hukukun üstünlüğü. Eğer bir ülkede demokrasi yoksa, eğer bir ülkede hukukun üstünlüğü yoksa o ülkenin büyüme şansı yoktur arkadaşlar. Dünyanın hangi ülkesine giderseniz gidin, kişi başına gelir 25 bin dolar ve üstünde olan bütün ülkelere bakın, tamamında birinci sınıf demokrasi var. Eğer bir ülkede demokrasi yoksa, demokrasinin zaafları varsa o ülkenin büyüme şansı yoktur arkadaşlar. Tarihte de olmamıştır, günümüzde de olmamıştır. Demokrasiden neyi anlıyoruz? Gerçek anlamda bir kuvvetler ayrılığı. Az önce Sayın Başbakan söyledi, “Yasama, yargı ve yürütme herkes kendi işini yapsın.” Herkes kendi işini yapamıyor arkadaşlar. Bir yerden talimat geliyor herkes o talimatı yerine getiriyor. Sorunumuz da burada zaten. Eğer herkes kendi işini yapabilseydi zaten bir sorunumuz kalmazdı.

GÜÇLÜ EKONOMİNİN SIRRI GÜÇLÜ DEMOKRASİDEN GEÇER

Sizlere 16 Ağustos 1789 tarihli İnsan Ve Yurttaş Hakları Bildirgesinin 16.maddesini okuyorum. “Hakların güvence altına alınmadığı ve kuvvetler ayrılığının olmadığı bir toplumda anayasada yoktur” diyor 1789. Hangi kuvvetler ayrımından söz ediyoruz değerli arkadaşlarım? Bir partinin Genel Başkanı hakim tayin ettiğinde, bir partinin Genel Başkanı hakimlere talimat verdiğinde orada yargı bağımsızlığından söz edebilecek miyiz? Hangi yargı bağımsızlığından söz edeceğiz? Kadın – erkek eşitliği hala toplumumuzda yeteri kadar olmamıştır. Aranızda kadın arkadaşlarım var. Dişleriyle, tırnaklarıyla bir şey yapmaya çalışıyorlar, ama kadın – erkek eşitliğinin sağlanması için çok daha fazla mücadele edilmesi lazım. Din ve vicdan özgürlüğü, medya özgürlüğü, düşünceyi açıklama var mı arkadaşlar? Medya özgürlüğü var mı? Hangi demokrasiden söz edeceğiz? Bizim tanımladığımız demokrasi evrensel kurallara uygun olmak zorundadır. Evrensel kurallara uygun olmazsa orada demokrasiden söz edemeyiz. Eğer uluslararası istatistiklerde bizim demokrasi standardımız giderek düşüyorsa Türkiye’de bir sorun var demektir.

Sayın Rifat Hisarcıklıoğlu 2008’de bu kürsüye geldi ve bir konuşma yaptı. Konuşmasında şöyle diyor; “Anayasamız toplumumuzun çimentosu olan demokratik, laik sosyal hukuk devleti yapımızı korumalıdır”, çok doğru.Anayasamız çağdaş devletin üç temel niteliği olan ifade hürriyetini, din ve vicdan hürriyetini ve teşebbüs hürriyetini garanti altına almalıdır”, doğrudur. “Anayasamız demokratik dengeleme mekanizmalarına sahip toplumun değerleriyle bütünleşmiş bir toplumsal sözleşme olmalıdır”, doğrudur.

Peki değerli arkadaşlarım, Sayın Hisarcıklıoğlu şu anda böyle bir konuşmayı yapabilir mi? “Toplumsal uzlaşma istiyoruz, anayasamızda böyle olmalıdır” diye bir konuşma yapabilir mi? Eğer yapacaksa yürekten kutluyorum. Neden değerli arkadaşlarım? Anayasa değişiklikleri olduğu zaman neden çıkıp konuşulmadı? Evet veya hayır diye neden konuşulmadı? Bu ülkenin üniversiteleri neden konuşamıyor? Bu ülkenin üniversiteleri anayasa değişikliği sırasında konuşmayacak da ne zaman konuşacak? Bu ülkede yargı bağımsızlığı söylendiği zaman neden itiraz ediliyor? Bir partinin Genel Başkanı neden mahkemelere hakim tayin edebiliyor? Güçlü ekonominin sırrı güçlü demokrasiden geçer. Herkes bunu böyle bilmek zorundadır, güçlü demokrasiden!

HER MUHALİFİ FETÖ’CÜ DİYE SUÇLARSANIZ FETÖ’CÜLÜĞÜ ÖDÜLLENDİRİRSİNİZ

İşadamları soruyorlar “OHAL’i kaldıracak mısınız” diyorlar, “Olağanüstü hale ihtiyaç yok” diyorlar, “Ne zaman kaldıracaksınız?” ”Siz işinize bakın” deniyor, “OHAL’i kaldırmayacağız” deniyor. Elbette terör bitene kadar, elbette terörle mücadele edeceğiz, elbette teröre karşı çıkacağız. Bundan en ufak bir kuşkumuz yoktur. Ama bir ülkenin bütün toprakları olağanüstü hal uygulamalarla uzun süre yönetilmez, doğru değildir.

Bakın, itiraz eden arkadaşlarıma şunu söylemek istiyorum, itiraz eden arkadaşlarıma. Birleşmiş Milletlere bir dilekçe verdik. O dilekçede ne yazıyor biliyor musunuz? ‘Tutulanlara insanca davranmayacağız’ diyor. O dilekçe ne deniyor biliyor musunuz? Tutulanları adil yargılamayacağız deniyor.

Değerli arkadaşlarım, bu ülkede demokrasi hepimiz için geçerlidir sadece benim için değil. Benim gibi düşünmeyen insan içinde demokrasi geçerlidir. Eğer bir ülkede düşünce özgürlüğü yoksa demokrasiyi ayakta tutamazsanız. Bir ülkede üniversiteler bilim üretemezse demokrasiyi ayakta tutamazsınız. Bir ülkede işadamının can ve mal güvenliği yoksa demokrasiyi ayakta tutamazsınız. Bir ülkede bir işadamının can ve mal güvenliği bir kişinin iki dudağına teslim edilmişse doğru değildir, buna karşı çıkmak zorundasınız kim olursa olsun. Yabancı sermaye gelsin, eyvallah gelsin. Yabancı sermaye niye Afganistan’a gitmiyor, niye gitmiyor? Irak’a niye gitmiyor? Hukukun geliştiği, demokrasinin geliştiği ülkelere gider. Biz onun için demokratik standartlarımızı yükseltelim diyoruz. İtirazımız buna. Demokrasinin olmadığı bir ülkenin büyüme şansı yoktur. Demokrasinin bütün kurallarını işletmeliyiz.

Bakın değerli arkadaşlarım, saygıdeğer iş insanları, sabah akşam konuşuyoruz, Avrupa Birliği şu sayfayı açsın, şu faslı açsın. Avrupa Birliği dayattığı zaman mı yapacağız bunu? Bir araya gelip de Avrupa Birliğinin istediklerini onlar dayatmadan biz yapamaz mıyız, bizim irademiz yok mu? İlla birisi dayattığı zaman mı bir iş yapalım? Buradan Sayın Başbakana açık ve net çağrıda bulunuyorum Sayın Başbakana. Avrupa Birliğinin öngördüğü bütün demokratik standartları onlar dayatmadan parlamentoya getirin tamamına destek vereceğiz tamamına.

Sayın Meclis Başkanına söyledim, eğer bir ülkede 150’nin üstünde gazeteci hapisteyse siz demokrasiyi dünyaya anlatamazsınız. 150’nin üstünde, böyle bir şey olabilir mi? Sözcü Gazetesine soruşturma açılmasını sağladılar. Sözcü Gazetesine soruşturma açsın diye 7 tane savcı değiştirdiler. Birisini atıyorlar soruşturma açmıyor, alıyorlar onu bir başkasını veriyorlar, alıyorlar onu bir başkasını veriyorlar. Sözcü Gazetesi FETÖ’cüymüş, Cumhuriyet Gazetesi FETÖ’cüymüş! Ya arkadaşlar, her muhalifi FETÖ’cü diye suçlarsanız FETÖ’cülüğü ödüllendirirsiniz. Hala bunun farkında değil miyiz? Doğruyu yapalım.

BİR TANE FETÖ’CÜ SİYASETÇİ YOK MU

Bakın, bugün bir mektup okudum. 5 günlük asker 7 ay hapiste kalıyor, 5 günlük asker. Niçin? Darbeci diye. Arkadaşlar, darbeci diye yani FETÖ’cü diye baklavacı buldular, şekerci buldular, asker buldular, komutan buldular, savcı buldular, hakim buldular, üniversite hocası buldular, vali buldular, kaymakam buldular. Bunların içinde bir tane FETÖ’cü siyasetçi yok mu? Yok mu bir tane? Demokrasiyi istiyoruz demokrasiyi, benim için değil hepimiz için! Demokrasi olacak ki hepimiz düşüncelerimizi rahatlıkla söyleyelim, birbirimizi dinleyebilelim. Benim yanlışım varsa bana söylensin, benim hatam varsa söylensin. Benim gerçek dostum benim hatalarımı bana söyleyendir. Ben bu kişiliğe sahip birisiyim. Eğer birisi yanlış yapıyorsa, kim olursa olsun o yanlışı dile getirmek ve onların haklarını savunmak benim boynumum borcudur. İster bana oy versin, ister oy vermesin. Haksızlığın karşısında susan dilsiz şeytandır. Benim felsefem budur. Bu stratejinin birinci ayağı. Bir ülkede demokrasi yoksa o ülke bir sefer baştan kaybetmiş demektir.

KATMA DEĞERİ YÜKSEK ÜRÜN ÜRETEN TÜRKİYE GÜÇLÜ TÜRKİYE’DİR

İkinci ayak; üreten Türkiye. Türkiye’nin üretmesi lazım. Üreten Türkiye güçlüdür. Üretmeyi bize öğreten kişi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür kimse bunu unutmasın, üretmeyi öğreten kişi. Biliyorum bazı çevreler diyecekler ki “Olur mu efendim eskiden de üretim vardı.” Vardı doğru. Devasa Osmanlı niye battı? Bir toplu iğne bile üretemeyen bir Osmanlı, bilimi ve teknolojiyi reddeden bir Osmanlı battı arkadaşlar. Osmanlının Fatih dönemini hatırlarız, Kanuni dönemini hatırlarız. Bu devasa Osmanlı Akdeniz’i göle çeviren Osmanlı, Karadeniz’i Osmanlı’nın gölüne çeviren Osmanlı niye battı? Bunun üzerinde niye kafa yormuyoruz? Övünürüz, efendim Türkiye Cumhuriyeti Türklerin kurduğu 15. devlet. Bu ne demektir? 14’ünü batırdık demektir arkadaşlar. Biz ufkunda güneş batmayan, üretim anlamında söylüyorum, biz güçlü, onurlu, başı dik duran bir Türkiye hayal ediyoruz ve bunun için mücadele ediyoruz ve onun için sizin üstlendiğiniz rol, üretim çok ama çok önemlidir.

Sayın Başbakan geldi, açıklama yaptı ve şu cümleyi kullandı. Dedi ki, “Avrupa’da satılan beyaz eşyaların üçte birini Türkler satıyor”, doğru. Buzdolabı, çamaşır makinası hangi yüzyılın üretimi bilen var mı? 1800’lü yıllar. İlk televizyon Amerika’da üretildi. Bugün Amerika televizyon üretmez arkadaşlar. Buzdolabı, çamaşır makinası üretmek artık bize mahsus. Büyük, teknolojisi gelişmiş ülkeler artık buzdolabı, çamaşır makinasıyla uğraşmıyor. Makine halısı yapıp satıyoruz. Siz üç tır makine halısı gönderiyorsunuz, o bir bond çantayla cep telefonu getiriyor ve sizden daha fazla kazanıyor. Üreten Türkiye. Neyi üreteceğiz? Katma değeri yüksek ürün üreten Türkiye güçlü Türkiye’dir. Katma değeri yüksek ürün üretemezseniz bir süre sonra katma değer ürünlerini kullanan ülke haline gelirsiniz. Katma değeri yüksek ürünü nasıl üreteceğiz? Asıl soru bu nasıl üreteceğiz? Bu sorunun cevabı da bellidir. Katma değeri yüksek ürün üretmek istiyorsanız üniversitelerin bilgi üretmesi lazım, bilgi.

Ben iş insanı kardeşlerime şu soruyu sormak isterim. İran üniversitelerinin ürettiği bilgiler Türkiye üniversitelerini geçti, bilginiz var mı? Ve bizim üniversitelerimiz neden bilgi üretmiyor? Hangi gerekçeyle bilgi üretmiyor? Bizim üniversitelerimiz anayasa değişirken neden konuşmuyor? Neden korkuyor? Bir bildiriye imza attı diye üniversite hocasını binlerce, on binlerce öğrenciyi yetiştirmiş üniversite hocasını, kapının önüne koymak doğru mudur? Vicdan sahibi olan herkese sormak isterim doğru mudur? Sevgili peygamberimiz ne diyor? “Alimin ölümü alemin ölümü gibidir”. Ne diyor Hazreti Ali? “Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum” diyor. Ne diyor sevgili peygamberimiz? “İlim Çin’de olsa git onu öğren” diyor. Ya biz ilimi bitirdik, Osmanlının son dönemlerini yaşıyoruz. Üniversitelerin özelliği şudur; her türlü düşüncenin özgürce tartışıldığı kurumlardır üniversiteler, beğeniriz veya beğenmeyiz ama üniversiteler özgür alanlardır ve demokrasisi yüzde yüz gelişmiş alanlardır. Ortaçağı düşünün bir adam kalktı çıktı kürsüye dedi ki, “Dünya yuvarlaktır.” Kıyamet koptu. Bütün dünya dünyanın düz olduğuna inanıyordu. Aldılar doğru engizisyon mahkemesine götürdüler. Sen nasıl dünyanın yuvarlak olduğunu söylersin diye. Ne oldu? Bugün hepimiz dünyanın yuvarlak olduğunu kabul ediyoruz değil mi? Düz diyene biraz kaygıyla bakıyoruz, kuşkuyla bakıyoruz acaba aklı yerinde midir diye. Üniversite ve bilim böyledir değerli arkadaşlar üniversite ve bilim. Üreten Türkiye diyorsak neyi ürettiğimizi bileceğiz. Üreten Türkiye diyorsak ürettiğimizle dünyada söz sahibi olmalıyız. Eğer ürettiğinizle dünyada söz sahibi olursanız zaten mesele yok.  O zaman zaten amacımıza ulaşmış oluyoruz.

ÜNİVERSİTE BİLİM ÜRETEMEZSE, SİZ KATMA DEĞERİ YÜKSEK ÜRÜNÜ ÜRETEMEZSİNİZ

Bakın, Gazi Mustafa Kemal dedim bize bunu öğretti neden? Şunu söylüyor Gazi Mustafa Kemal 1923 yılında, “Savaş meydanlarında kazanılan zaferler ekonomik zaferlerle taçlandırılmadıkça o ülkenin bağımsızlığı sağlanamaz” diyor. O nedenle 1925 yılında Kayseri’de uçak fabrikasının temelini atmıştır. Anadolu’nun her tarafına fabrika götürmüştür. 1923 yılında İzmir İktisat Kongresini toplamıştır. Gazi Mustafa Kemal büyük bir dehadır. Osmanlı parasını nerede basardı bilen var mı? Bankası yoktu. Türkiye Cumhuriyeti parasını ne zaman bastı? 1930 yılında Merkez Bankası kurulduktan sonra. Kendi parasını basamayan bir imparatorluğu düşünün. Bütün gelirleri Düyun-u Umumiye’ye teslim edilen bir imparatorluğu düşünün. Bir daha aynı konuma düşmemek için birlikte çalışmak zorundayız. Birlikte demokrasimizi geliştirmek zorundayız, birlikte mücadele etmek zorundayız, düşüncelerimize tahammül etmek zorundayız. Benim düşünceme de tahammül edecekler, ben de onların düşüncelerine tahammül edeceğim, oturup konuşacağız. Akıl akıldan üstündür diye bir söz vardır. Akıl akıldan üstündür.

Bakın değerli arkadaşlarım, Endüstri 1.0 neydi? Buhar makinalarının tekstilde kullanılmasıydı, İngiltere’de başladı. Endüstri 2.0 nedir? Elektriğin normal imalat hattına verilmesi ve bir anlamda seri üretime geçilmesiydi. Endüstri 3.0 neydi? Emeğin üretimde az kullanılması ve otomasyondu. Makinaların daha fazla kullanılmasıydı. Endüstri 4.0’ı konuşuyoruz şimdi, dünya konuşuyor. Almanya ve Amerika’da Endüstri 4.0 konuşuluyor. Ne demektir Endüstri 4.0? Makinaların birbirleriyle konuşması demektir. Yani üretimin dijitalleşmesi demektir. Ne yapıyoruz biz? Hangi üniversitemizde var bu? Sibernetik diye bir bilim dalı bizim üniversitelerimizde okutuluyor mu?

Değerli arkadaşlarım, saygıdeğer iş insanları, üniversite bilim üretecek ki sizler o bilgiyi alıp elle tutulan makinaya dönüştüreceksiniz. Üniversite bilim üretemezse siz elle tutulan katma değeri yüksek ürünü üretemezsiniz. Başkalarının ürettiklerini ancak kullanabilirsiniz. Eğer bu gerçeği hala öğrenemediysek ciddi bir sorunumuz var. Peki üniversiteler bilgiyi nasıl üretecek? Sadece demokrasi mi? Hayır, eğitim, eğitim. Bu işin sırrı eğitimdedir.

EĞİTİMİ ÜRETİMLE BULUŞTURAMAZSANIZ HİÇBİR ANLAMI YOKTUR

Size Osmanlı’dan bir bilgi vereceğim. 1800’lü yılların başı Ahmet Mithat Efendi’nin yaptığı bir araştırma. Osmanlı’da okuma yazma oranı yüzde 1. Aynı tarihlerde Almanya’da okuma yazma oranı, Almanya, Hollanda, İsviçre ve İskandinavya’da okuma yazma oranı yüzde 70. İngiltere, Fransa, Avusturya ve Belçika’da yüzde 50’nin üstünde. O nedenle çok ama çok önemlidir eğitim. Eğitimi eğer üretimle buluşturamazsanız hiçbir anlamı yoktur. Gelip size zaman zaman işsizlikten şikayet ederler ve öneri getirirler, “Her işadamı bir işçi alsın işsizlik sorununu çözeriz.” Kimse almadı, çünkü ekonominin kurallarına aykırı. İşadamının şunu söyleme hakkı var, “Arkadaş bana söylüyorsun diyorsun ki, bir işçi al, benim kar elde etmem lazım. Ekonomi malum, tablo ortada bir kişiyi nasıl daha istihdam edeyim? Eğer sen sosyal devletsen ben sana vergi veriyorum sen benden daha güçlüsün, bütün işsizleri sen al o zaman.” Bunu söyleme hakkınız var ama söyleyemiyorsunuz. Korku dağları bekliyor. Demokrasi bunun için çok önemlidir değerli arkadaşlarım. İşadamı çıkmalı ve düşüncesini rahatlıkla söyleyebilmeli, itiraz edebilmeli. Eğer itiraz edemiyorsa, düşüncesini ifade edemiyorsa bir sorun var demektir.

Değerli arkadaşlarım, işsizlik İngiltere’de yüzde 4.7, Amerika’da 4.5, Almanya’da 3.9, Japonya’da 2.8. Bize benzeyen ülkelere bakalım. Endonezya 5.6, Rusya 5.4, Hindistan 4.9, Türkiye 12.6. Neyimiz eksik, niye 12.6, niye 7 milyon insan iş arıyor ve çoğu genç? 7 milyon. Hepiniz iş insanısınız ve çoğunuzun organize sanayi bölgelerinde fabrikaları veya işyerleri var. Nitelikli ara eleman bulamıyorsunuz, her gittiğimiz yerde şikayet geliyor, “Nitelikli ara eleman yok…” Niye yok? Niçin organize sanayi bölgelerinde yatılı meslek liseleri yapılmaz? Defalarca söyledik, niçin? Niçin organize sanayi bölgelerinde yapılan yatılı meslek liseleri organize sanayi bölgesi müdürleriyle, yönetimiyle Milli Eğitim Bakanlığının işbirliği halinde gerçekleşmez niçin, niye yapmıyoruz? Biz bunları söylüyoruz, bunları söylediğimiz için muhalefet yapıyorsunuz diyorlar. Evet, bizim muhalefetimiz sorunlara çözüm üreten muhalefettir. Üreten Türkiye bu açıdan çok önemlidir.

Stratejinin üçüncü ayağı, güçlü bir sosyal devlet. Eğer güçlü bir sosyal devlet inşa edemezseniz ülkede huzuru sağlayamazsınız. Aç ve açıkta kalan insanlar varsa huzuru sağlamazsınız. Güçlü sosyal devlet hepimizin ortak amacı olmalıdır ve bu amaç çerçevesinde elde ettiğimiz gelirin bir kısmını toplumun yoksul kesimlerine aktarmak zorundayız. Ama onların onurunu incitmeden, yani sağ elin verdiğini sol el görmeden yapmalıyız. Onları alıp sıraya dizip yoksulları, onlara böyle el üzerinden bir şeyler vermemeliyiz. Sosyal devlet bu açıdan önemlidir. Gelir dağılımı bu açıdan önemlidir ve sağlamak zorundayız.

Bir diğer dördüncü ayak; tam demokrasiyi sağladınız. Üreten Türkiye, üniversiteleri bilgi üreten bir Türkiye, katma değeri yüksek ürün üreten bir Türkiye. Üçüncü ayak güçlü bir sosyal devlet, aç ve açıkta kimse kalmamış, toplumda bir toplumsal barış sağlanmış, huzur sağlanmış. Herkes geleceğine güvenle bakıyor. Bunu sağlayabiliriz? Sağlamanın üç temel koşulu var değerli arkadaşlar.

HERKESİN GELECEĞE GÜVENLE BAKMASININ 3 TEMEL AYAĞI

Bir; devlette liyakat sistemidir. Yani işi ehline vermektir. Eğer devlette liyakat sistemini sağlayamadıysanız devlet çöker. Tıpkı adaleti çökerttiğimiz gibi. Adalet; bana bu ülkede adalete inanan ve ‘gerçekten de bu ülkede adalet vardır diyen, bu ülkede gerçekten de yargıçlar, hakimler adalet dağıtıyor’ diyen var mı arkadaşlar? Gerçekten var değil mi? Nasıl bir adalettir değerli arkadaşlarım nasıl bir adalettir? Sabaha karşı eviniz basılacak. Böyle midir adalet? Can ve mal güvenliğiniz yok, bir kararnameyle tamamınızın malvarlığına el koyabilirim. Bu mudur adalet? Hangi can ve mal güvenliğinden söz ediyoruz biz? İstediğim gazeteyi bugün öğleden sonra bile kapatma imkanına sahip bir iktidar var. Bu mudur adalet? Adalet devletin temelidir, mülkün temelidir değerli arkadaşlarım. Adalet bütün inançların ortak temelidir, ahlakta olduğu gibi. Ahlak bütün inançların ortak temelidir. Ahlaklı olmak bir toplumun olmazsa olmaz şartlarından birisidir. “Adalet bir kutup yıldızı gibidir” der bir bilim insanı, bir kutup yıldızı gibidir. O yerinde sabit durur ve bütün kainat onun etrafında döner. Adalet bu kadar soylu bir iştir. Hazreti Ömer’in adaleti bütün kitaplarda yer alır. “Kendi işini yaparken kendi mumunu, devletin işini yaparken devletin mumunu yakan bir adalet”, böyle bir adalet istiyoruz biz. Malınızı devrettiniz canınız Allah’a kaldı biliyorum. Ama bu ülke büyüyecekse demokrasiyle büyüyecek. Bu ülke büyüyecekse katma değeri yüksek ürün üreterek büyüyecek. Bu ülke büyüyecekse güçlü bir sosyal devletle büyüyecek, bu ülke büyüyecekse devletin yapılanmasında liyakat esası olacak. Dinin kişinin doğduğu yere göre, kişinin inancına göre, kişinin kimliğine göre eğer siz devlete adam tayin ederseniz o devleti çökertirsiniz. Bilgiye göre, objektif kurallara göre tayin edeceksiniz. Bizim partiden ben hakim tayin etsem siz bundan memnun olur musunuz arkadaşlar? Allah aşkına düşünün Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı olarak ben bir yerde sorumlu oldum, yasalar bana bu yetkiyi verdi ve ben Cumhuriyet Halk Partinin İl Başkanı, İlçe Başkanı, avukat olanı hakim tayin ettim. Allah aşkına elinizi vicdanınıza koyun, siz buna “Evet” der misiniz? O hakim doğru bile olsa, siz demez misiniz, “Bu falan partinin İl Başkanıydı kardeşim bu nasıl adalet dağıtacak?” Buna itiraz ediyoruz. Adalet yozlaşıyor buna itiraz ediyoruz. Sınav yaparsınız, niteliklerine bakarsınız, alırsınız hakim atarsınız. İtirazımız var mı? Hayır, yok. Ama bir partinin İl Başkanını hakim diye tayin ederseniz olmaz. Bütün dünya size güler, olmaz.

İki, eğer katma değeri yüksek ürün üretecekseniz bütün politikalarınızı, ekonomi ve maliye politikalarınızı, para politikalarınızı bunun üzerine inşa edeceksiniz. Teşvik politikalarını bunun üzerine inşa edeceksiniz. Eğer ekonomi politikalarını, maliye politikalarını bunun üzerine inşa edemezseniz katma değeri yüksek ürün üretemezsiniz.

Üç, dış politika, eğer yurtta barış dünyada barış endeksli bir dış politika gütmezseniz, dünyada yalnızlaşırsınız, kimse sizin malınızı da almaz arkadaşlar, ürettiğinizi de almaz. Asıl hedefimiz bu ve bazı şeyler kamuoyundan gizleniyor. Benim genel müdürlük yaptığım dönemde Sosyal Sigortalar Kurumunda çok duymuşsunuzdur, “Sosyal Sigortalar Kurumunu batırdı Kılıçdaroğlu, Kılıçdaroğlu geldi işte şu kadar zarar etti” diye. Sanki ben hükümetim, kanunları ben çıkarıyorum. Devletin genel müdürüyüz, kanunu meclis çıkarır ama hiç önemli değil. Ama bunu söyleyenlerin bugünkü tabloyu da çıkıp millete anlatmaları lazım, vatandaşlara anlatmaları lazım. Benim genel müdürlük yaptığım dönemde kurumun açığı, Sosyal Güvenlik Sisteminin açığı, 2 milyar 341 milyon lira, bugünkü parayla 2 milyar 341 milyon lira. Yer gök sosyal sigortalar diye inlerdi o zaman çünkü gündemde tutuyorduk ve sistemin çözülmesi lazımdı. Bugün nedir? 2016 son itibariyle 20 milyar 655 milyon 603 lira. 2 milyar, 20 milyar. Bu konuşuluyor mu? Konuşulmuyor. Niye konuşulmuyor, hangi gerekçeyle konuşulmuyor?

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ VE 4 TEMEL KOPUŞ

Anayasa değişikliklerini yaptık, seçimi de yaptık. Referanduma gitti vatandaş oyunu kullandı, güzel. Hiçbir vatandaşımdan “Evet” veya “Hayır” hiçbir şikayetim yok, başımın üstünde yeri var, ama elinizi vicdanınıza koyun “Mühürsüz oylar geçersizdir” diyor kanun, Yüksek Seçim Kurulu bunlar “Geçerlidir” dedi. Kanuna rağmen diyor bunu, “Mühürsüz zarflar geçersizdir” diyor kanun, “Hayır” dedi, “Onlar geçerlidir” dedi. Bu seçim, yani daha doğrusu bu referandum meşru bir referandum değil. Bu anayasa da meşru bir anayasa değil. Açık ve net söylüyorum. Kimsenin can ve mal güvenliğinin olmadığı bir anayasa, güçler ayrılığı ilkesinin olmadığı bir anayasa, 1789 sözleşmesinden söz ettim o tarihten bu yana yoktur. Bakın bu anayasa değişikliğinde 4 temel kopuş oldu, olacak. Birisi nedir biliyor musunuz? Meclisle devleti yönetenler arasındaki kopuştur. TBMM iktidarı yönetemeyecek ve denetleyemeyecek, gensoru dahi veremeyecek. Sözlü soru önergesi dahi veremeyecek bir milletvekili, bu ciddi bir kopuştur ve bizim tarihimizde bir ilktir. Adına Gazi Meclis diyoruz bundan sonra Gazi Meclis’i kullanmak da doğru değil. Hangi Gazi Meclis? Al maaşı sallabaşı olacak göreceksiniz. Milletvekilleri ne iş yapacak? Yetkileri yok ki. Bakana soru soramıyor bir milletvekili düşünün bakana soru soramayacak. Siz diyeceksiniz ki “Sayın milletvekili bizim bu yol yapılmadı şunu bir bakana sorsana.” Diyecek, “Soracağım ama böyle bir hakkım yok.” Niye? Anayasa izin vermiyor. Evet yazılı soru, çok güzel Sayın Elitaş hatırlattı. Yazılı sorular var doğru. Dünya kadar yazılı sorumuz var ama hiçbir bakan cevap vermiyor. 3 yıldır, 4 yıldır bekleyen soru önerge hatta bir yasama dönemi bitiyor yine soruya cevap yok. Niye yok? Niye cevap versin ki?

Başka ikinci kopuş değerli arkadaşlarım, 80 milyonun temsilcisi olan Sayın Cumhurbaşkanı 80 milyonun temsilcisi olmaktan çıktı sadece kendi partisine oy verenlerin temsilcisi konumuna geldi. Bu da ciddi bir kopuştur. Çünkü Cumhurbaşkanlığı makamı hepimizin ortak paydasıdır. Hangi partiden, hangi kimlikten olursa olsun hepimizin ortak paydasıdır ve Cumhurbaşkanı hepimizi temsil eder. Ama ilk kez bu anayasa değişikliğiyle Cumhurbaşkanı hepimizi değil sadece kendi partisine oy verenleri temsil ediyor. Ve artı Cumhurbaşkanı da değil. Bu da bizim tarihimizdeki temel kopuşlardan birisidir ve böylece ikiye ayrılan bir tolum var.

Üçüncü kopuş, adaleti arayanlarla, adaleti dağıtanlar arasındaki kopuştur arkadaşlar. Adaleti arayan vatandaşla adaleti dağıtanlar. Adaleti dağıtanları siyasi otorite artık tayin ediyor. Partinin Genel Başkanı hakim tayin edecek. Düşünün bir hakim istifa edip milletvekili seçimlerine girebiliyor. Doğru mu? Doğru.  Ama kazanamazsa mesleğine geri dönemiyor neden? Diyorlar ki senin artık kimliğin ortaya çıktı sen geri dönemezsin. Ama şimdi partinin İl Başkanı doğrudan hakim tayin edilebiliyor. Olmaz. Hangi vicdan kabul eder bunu?

Dördüncü kopuş, çöken adalet ve demokrasiyle birlikte Türkiye’nin uygar dünyadan kopuşudur arkadaşlar. Avrupa Birliği bizi denetlemeye aldı, Avrupa Parlamenterler Konseyi Türkiye Cumhuriyetini denetlemeye aldı. Neden? Demokrasi yok diyorlar sizde, basın özgürlüğü yok diyorlar sizde, insan hakları yok diyorlar sizde, işkence var sizde diyorlar ve biz uygar dünyadan koptuk.

Bunların hepsinin önüne geçmek gerekiyor. Bunların hepsini yeniden masaya getirmek, masaya koymak gerekiyor. Biz ülkemizi seviyoruz. Siyasal partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır bunu da biliyoruz. Her siyasal partinin bu ülke için çok değerli olduğunu da biliyoruz, her siyasal partinin düşünceleri, fikri, programları saygındır ve saygıdeğerdir. Ve hepimizin bir ortak görevi vardır, Türkiye’yi bölgesinde ve dünyada lider yapmak. Türkiye bölgesinde ve dünyada lider olacaksa bu söylediğim stratejileri izlemek zorundadır. Bunlar iç içe geçen halkalardır. Tıpkı sizin logonuzda olduğu gibi iç içe geçen halkalar. Bilim üreteceksiniz, demokrasinizi geliştireceksiniz, katma değeri yüksek ürün üreteceksiniz, güçlü bir sosyal devlet olacak, hiç kimse aç ve açıkta kalmayacak ve bunun sürdürülebilirliği olacak. Devlette liyakati sağlayacaksınız, devlette adaleti sağlayacaksınız, bunları yapacaksınız. Biz bunları yaptığımız zaman sonuca ulaşmış oluruz. Biz bunları yaptığımız zaman belli noktaları aşmış oluruz.

BİR PARTİNİN MUTFAĞINDA ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ OLMAZ

Anayasa değişikliği dolayısıyla bir sivil platform oluşturuldu TOBB’un başkanlığında, kaç ilde yapıldı bilmiyorum ama 20’yi aşkın ilde çalışmalar yapıldı. Şoföründen tutun parti temsilcilerine kadar, ne oldu o anayasa değişiklikleri? Dikkate alındı mı? Hayır. Hiç dikkate alınmadı. Bir partinin mutfağında anayasa değişikliği olmaz arkadaşlar. Bir toplumun yüzde 50’si “Evet”, yüzde 50’si “Hayır” diyorsa o anayasa değişikliği topluma hayır getirmez, toplumu kutuplaştırır. Bizim aklımız yok mu? Oturalım hep beraber yapalım. Bizim bilgimiz yok mu? Oturalım hep beraber yapalım. Bizim sorunumuz yok mu? Oturalım hep beraber çözelim. Bakın parlamento çalışmıyormuş gibi söyleniyor, parlamento çalışıyor. Avrupa Birliğiyle uyum yasalarının tamamı parlamentodan oy birliğiyle çıkmıştır. Bir daha söylüyorum, Avrupa Birliğiyle uyum yasalarının tamamı parlamentodan oy birliğiyle çıkmıştır. Türkiye’nin lehine gelen bütün yasalar oy birliğiyle çıkmıştır. Sizin kavga olarak gördüğünüz, tartışma olarak gördüğünüz yasalar Türkiye’nin yararı penceresinden, açısından tartışılmıştır parlamentoda. Ve Türkiye geleceği belirsiz bir yolun aşamasındadır.

NE DEMEK ‘SİYASİ AYAĞI YOKTUR’, BU DARBEYİ BAKLAVACILAR MI YAPTI, ŞEKERCİLER Mİ YAPTI? 

Sayın Başbakan FETÖ terör örgütünden de söz etti. Hayatım boyunca demokrasiyi savundum ve her darbenin doğru olmadığını söyledim. Hiçbir darbenin bir ülkeye yarar getireceğine de inanmadım. Herkesin bunu böyle bilmesini isterim. Eğer bir ülkede darbe yapılmışsa, darbe girişiminde bulunulmuşsa oturulup onun parlamentoda ayrıntılarının ortaya çıkması lazım. Komisyon kuruldu mecliste, “15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu”, iki temel aktör, MİT müsteşarı ve Genel Kurmay Başkanı davet ediyorlar meclise gelmiyor. Niye gelmiyor? Neden çekiniyorlar? Çekinmiyorlar, çünkü siyasi otorite onların meclise gelip bilgi vermelerini istemiyor. Niçin? Darbeyi araştırmayacak mıyız? 250’ye yakın şehidimiz var araştırmayacak mıyız? Kim yaptı bu darbeyi araştırmayacak mıyız? Arkasında kimler var araştırmayacak mıyız? Hatırlarsınız değil mi Adil Öksüz olayını ilk kez ben dile getirdim? Kapatıyorlar, niye kapatıyorsunuz Adil Öksüz olayını? Herkesin eline kelepçe vurulur, Adil Öksüz’ün eline kelepçe vurulmaz. Herkesin telefonu alınır Adil Öksüz’ün iki telefonu vardır konuşur. Adil Öksüz’ün elinde GPS yön bulma aracı vardır. Arkadaşlar biz bunların açığa çıkmasını istiyoruz. Kim darbeciler, ortaya çıkmasını istiyoruz. FETÖ terör örgütüne yataklık yapanların, onlara milyarları akıtanların ortaya çıkmasını istiyoruz. Bu işin siyasi ayağı ortaya çıkmazsa olmaz. Siyasi ayağının ortaya çıkması lazım, Sayın Başbakan konuşmasında, Sayın Başbakan daha önce yaptığı bir açıklamada “Bu işin siyasi ayağı yoktur” diyor. Ne demek ‘siyasi ayağı yoktur’, yani bu darbeyi baklavacılar mı yaptı, şekerciler mi yaptı? Kim yaptı bu darbeyi? Bu darbeyi yapmak için kimden talimat aldılar? Pennsylvania’dan, güzel. Bunlar siyasi olarak kimlerle iş birliği yapıyorlardı, kimlerle? Şimdi FETÖ olayı çıktı başka bir yerde duruyor. Muhalif olanların tamamı FETÖ’cü diye suçlanıyor, muhalif olanların tamamı! Biz buna itiraz ediyoruz arkadaşlar. Ben hiç kimsenin mal varlığına el konulmasını istemem. Mahkeme kararı olmadan, bakın altını çiziyorum, adalet olmadan birisinin mal varlığına el konulmasını istemem. Alın teriyle kazanmışsa tamam, alın teriyle kazanmamışsa hukuk işler. Gidersiniz denetim elemanını gönderirsiniz inceler, bakar, kara paraysa el koyarsınız, kanun var. Kanunsuz bir iş yapılmasını istemem ve doğru bulmam bunları.

SORUNLAR YUMAĞINDAN TÜRKİYE’Yİ ÇIKARMAK ZORUNDAYIZ

Sözlerimin başında demiştim ki, hep dersiniz ki “Şu CHP var ya CHP hep eleştirir ama hiçbir zaman bu Türkiye nasıl kalkınacak diye bir öneri bile getirmez…” Size 21.yy’ın parlak Türkiye’sinin stratejisini getirdim ve bunu anlattım. Bu konuşmanın ayrıntılarını daha sonra bir küçük kitapçık haline getireceğim. Sayın Başkan lütfeder adreslerinizi verirse, bu kitapçığı hepinizin adresine göndereceğim ve bir sorunla karşılaştığınızda lütfen alın ve açın onları. Eğer biz kendi ülkemizi güçlü kılmak istiyorsak, eğer biz söz sahibi olmak istiyorsak bu stratejilerin mutlaka hayata geçirilmesi lazım, bunun bir siyasi partiyle de ilgisi yok. Bu hepimizin ortak sorunu olmak zorundadır. Eğer hepimiz bu bağlamda çalışır, hepimiz bu bağlamda mücadele edersek ve önyargılarımızdan kurtulursak, bir arkadaşım “Yassıada” diye bağırdı, gidip Celal Bayar’ın mezarına ilk karanfili koyan Genel Başkanım, Adnan Menderes’i ziyaret eden, çocuklarını hala ziyaret eden bir Genel Başkanım. Yassıada duruşmalarını çocukken babamın bir radyosu vardı, oradan izlerdik. Rahmetli İnönü’nün asılmasınlar diye, idamlar olmasın diye yaptığı mücadeleler vardır. Biz kendi tarihimizi iyi bilmeliyiz, kendi geleceğimizi de ancak o zaman iyi tayin ederiz. Darbelerin bu ülkeye getirdiği hiçbir fayda yoktur arkadaşlar. Hangisini alırsanız alın hiçbir fayda yoktur. Biz birbirimizi önyargılarımızla tanıyoruz. Önyargılardan kurtulmak zorundayız arkadaşlar. Ben Celal Bayar’ın kızını da ziyaret ettim. Adnan Menderes’in torunu var onu da ziyaret ettim, onlarla da konuştum. Onların Türkiye’nin geleceği için neler söylediklerini de ben çok iyi biliyorum ve şunu rahatlıkla söyleyebilirim, onlarla aramızda hiçbir güven sorunu yok. Onlar da bu ülkenin yurtseverleri, bizler de bu ülkelerin yurtseverleriyiz. Demokrat Partinin cumhuriyetle sorunu yoktu, Demokrat Partinin Atatürk’le sorunu yoktu, Demokrat Partinin demokrasiyle sorunu yoktu. Biz bir sorunlar yumağından bu Türkiye’yi çıkarmak zorundayız. Çıkarmanın yolu ortak akıldan geçiyor. Ortak aklı kullanabilirsek sorunlarımızı yaparız, yerine getiririz.

Ben hepinize yürekten teşekkür ediyorum. Hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum. Sağ olun, var olun diyorum.