09.06.2020
09.06.2020
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşma şöyle: Teşekkür ederim, değerli milletvekili arkadaşlarım, televizyonları başında bizleri dinleyen saygıdeğer vatandaşlarım… Zor bir süreçten geçtiğimizi hepimiz biliyoruz. Güzel ülkemizde huzur içinde yaşamak istiyoruz, birlikte yaşamak istiyoruz. Kimliklerimiz farklı olabilir, inançlarımız farklı olabilir, yaşam tarzlarımız farklı olabilir ama al bayrağımızın altında ve bu güzel vatanda birlikte yaşamak istiyoruz, huzur içinde yaşamak istiyoruz. En büyük arzumuz bu.
Siyasette kavga olsun istemiyoruz ama siyasette soru sorulabilsin, vatandaşın hakkı hukuku aranabilsin. Bir yerde hukuksuzluk varsa, adaletsizlik varsa, milletin vekili çıkıp bunu dile getirebilir. Vatandaşın ihtiyacı nedir, derdi nedir, bunun üzerinde durulabilir. Vatandaş bazen hükümetin yetkililerine ulaşamayabilir ama gelip bir milletvekilini bulur. "Aman ne olursunuz benim bu derdimi anlatın, bu derdini söyleyin" diyebilir. Bizim görevimiz de adımız üstünde milletin vekili, vatandaşın vekili yani. Dolayısıyla oy versin, vermesin; Türkiye coğrafyasındaki, hatta yurtdışında yaşayan bütün vatandaşların sorunlarını dile getirmek bizim boynumuzun borcudur. Sadece sorunları dile getirmek değil, çözümleri de üretmek zorundayız. Neyin nasıl yapılacağını söylemek zorundayız.
Evet, zor bir süreci yaşadık, hep beraber yaşadık bu zor süreci. Az önce Grup Başkanvekilimiz de ifade etti; çok sayıda vatandaşımızı kaybettik, hepsine Allah'tan rahmet diliyoruz, hepsinin yeri cennet mekan olsun diyoruz. Hatta o kadar ki, mücadele ederken bile, bir hastayı iyileştirmek için mücadele ederken bile hayatını verenler oldu. Peki huzuru nasıl bulacağız? Eğer bir ülkede özgür gazeteciler varsa, yani kalemini satmayan gazeteciler varsa, vatandaşın derdini özgürce dile getirebiliyorlarsa, o memlekette huzurun yolu açılıyor demektir. Adalet varsa, "Evet ben haksızlığa uğradım" diye diye düşünür bir vatandaş ama mahkemeye başvurduğunda "benim hakkım bana teslim edilecek" diyorsa; "karşımdaki kişi ne kadar güçlü olursa olsun adalet, adalet dediğimiz kavram hakkı, hukuku sağlarsa, benim hakkımı teslim ederse ben o ülkede huzur içinde yaşarım" der vatandaş. Bizim arzumuz ne? Bizim arzumuz da budur. Hiç kimse, hiç kimse şöyle veya böyle bir mağduriyet yaşamasın.
Bakın çok zor bir süreçten geçiyoruz, yediden yetmişe hepimiz bir şekliyle önlem almaya çalışıyoruz, süreci en az hasarla nasıl anlatabiliriz, onun arayışları içindeyiz. Gazeteciler, özgür gazeteciler ellerinde kalemleri ile bizi bilgilendirmek istiyorlar. Sabah gazeteleri açtığımızda, akşam televizyonları izlediğimizde haber topluyor bu gazeteciler. Onlar da zor koşullarda görev yapıyorlar. Onu da düşünmek gerekiyor.
FETÖ TAKTİĞİ
Ama bir haber geliyor, iki gazeteci arkadaşımız sabahın köründe gözaltına alınıyor, İsmail Dükel TELE-1'in Ankara Temsilcisi ve Müyesser Yıldız Oda TV'nin Ankara Haber Müdürü. Niye alınıyorlar, hangi gerekçeyle alınıyorlar? Emin olun duyduğumda üzüldüm. Yahu nasıl bir ülkede yaşıyoruz biz? Yahu huzur olmayacak mı bu memlekette? Yani gazetecinin de huzur hakkı yok mu? Su vermiyorlar su; Müyesser Hanım’a su vermiyorlar! Ya su kardeşim ya; hayat bu hayat aynı zamanda, sen nasıl su vermezsin? Hala su verilmiyor, hala su içirmiyorlar. Zaten tanırsınız da herhalde, öyle kilolu falan da değil yani. Şimdi ne yaptı bu gazeteciler?
Allah aşkına ben bütün vatandaşlarıma soruyorum: Ne yaptı bu gazeteciler? Haber peşinde koşuyorlar. Suçluyorlar bunları: "Efendim bunlar casusluk yapacakmış." Yahu bu kadar da ayağa düşürmeyin bu casusluğu kardeşim, bu kadar da ayağa düşürmeyin. Ne casusluğu kardeşim, ne ajanlığı kardeşim? Nereden çıkarıyorsunuz bunları? Haber toplayacak, gazeteci haber peşinde koşar, en zor koşullarda gider, haber alır. Savaş muhabirlerini bilmiyor muyuz? Cephede askerin bile önünde "acaba bir görüntü alabilir miyim, bir haberi yakalayabilir miyim?" diye hayatını feda ediyor gazeteciler. Kimler içeride? Barış Terkoğlu içeride, neden? Barış Pehlivan içeride, neden? Hülya Kılıç içeride, neden? Murat Ağırel içeride, neden? Mehmet Ferhat Çelik içeride, neden? Aydın Keser içeride, neden? Casusluktan! Allah akıl fikir versin! Gerçekten söylüyorum, Allah akıl fikir versin. Osman Kavala içeride, Selahattin Demirtaş içeride, Ahmet Altan içeride, avukatlar içeride, askeri öğrenciler içeride. Ya bu taktiği hepimiz biliyorduk değil mi? FETÖ taktiğidir. Önce havuz medyasına yazdırıyorlardı, o dönemde havuz medyası böyle bir görev üstleniyordu, yazılıyordu, arkadan polisler sabah baskını yapıp, gece yarısı alıp, gözaltına alıp, ondan sonra tutuklama; uzun süre içeride tuttular. Neden? Casus arıyorlar…
HESAP SORMAZSAK NAMERDİZ!
Ben size söyleyeyim; sevgili vatandaşlarım size de söylüyorum: Eğer bu memlekette bir casus aranıyorsa, bu memlekette devletin sırlarını terör örgütüne peşkeş çeken birisi aranıyorsa, o da kozmik odayı açanlardır. Evet, kozmik odaya açanlar bunlar değil mi? Terör örgütüne devletin harim-i ismetini teslim edenler bunlar değil mi? Casus arıyorsan, ajan arıyorsan, devletin sırlarını terör örgütüne veren birisini arıyorsan, devletin savcısıysan, gideceksin onun yakasına yapışacaksın. "Gel kardeşim, devletin bütün sırlarını nasıl terör örgütüne teslim edersin?" diyeceksin. Bunun hesabını soran var mı? Yok. Ama Millet İttifakı olarak iktidara geldiğimizde, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin sırlarını terör örgütüne peşkeş çekenlere hesap sormazsak namerdiz!
KOZMİK ODAYI TERÖR ÖRGÜTÜNE TESLİM EDENLERİN ELİ KANLIDIR
Açıkladılar değerli arkadaşlarım. Devletin sırlarını verdiler; 813 kişi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti lehine çalışan 813 kişi öldürüldü. Onların eli, yani kozmik odayı terör örgütüne teslim edenlerin eli kanlıdır. Vebal altındadırlar onlar. Ne istiyorsunuz Müyesser Hanım'dan, İsmail Dükel'den ne istiyorsunuz? Barış'lardan ne istiyorsunuz? Dönüp aynada bir kendinize baksanıza, bu memleketi ne hale getirdiğinizde dönüp baksanıza!
Değerli arkadaşlarım, bütün bunlarla birlikte yine 3 milletvekili arkadaşımızın milletvekilliği düşürüldü; Enis Berberoğlu, Musa Farisoğulları ve Leyla Güven. Bunlar darbe dönemlerinde karşılaştığımız olaylar; 12 Eylül'de, 12 Mart'ta, daha önceki, daha sonraki darbelerde ve 20 Temmuz sivil darbesinden sonra da karşılaşıyoruz. Aynı olaylar, hiç değişmiyor. Ya bunlar seçime girdi mi? Girdi. Kim izin verdi seçime girmesine? Savcılıktan temiz kağıdı aldılar mı? Aldılar. Yüksek Seçim Kurulu baktı mı? Baktı. Dosyayı onayladı mı? Onayladı. Seçime girebilirsin dedi mi? Dedi. Ne oldu da şimdi birdenbire alıyorsun? "Efendim mahkemeden karar çıktı, ben bunu düşüreceğim." Hayır, arkadaş düşüremezsin, yaptığın yanlıştır; Anayasa'ya aykırıdır. Bu Anayasa'ya bile, kendilerinin yaptığı, darbe hukukunu içeren bu Anayasa'ya bile aykırıdır. Çünkü en azından bir parça da olsa demokrasi kırıntısı var bunun içinde.
MİLLET İRADESİNE YAPILMIŞ BİR DARBE
Ne diyor? “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi hakkında, yani milletvekili hakkında seçimden önce veya sonra verilmiş, seçimden önce veya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır. Üyelik süresince zamanaşımı işlemez.” Açık mı? Açık. İlkokul mezunu birisi bile okuduğunda anlıyor mu? Anlıyor. Öyle oturup da hukuk fakültelerini bitirmeye gerek yok. “Seçimden önce veya sonra eğer bir ceza verilmişse, bu hükmün yerine getirilmesi üyelik sıfatının sona ermesine bırakılır…” Yani en sona bırakılır.
Değerli arkadaşlar, yine devam ediyor: “Tekrar seçilen milletvekili hakkında soruşturma ve kovuşturma Meclis'te yeniden dokunulmazlığının kaldırılmasına bağlıdır.” Bir dokunulmazlık oylaması yapıldı mı? Yapılmadı. Niye yapılmadı? Gücünüz var. Zaten bir koalisyon var karşımızda, AK Parti-MHP Koalisyonu var. Gücünüz yetiyor zaten. Hatta sadece tek başına AK Partili milletvekilleri oy verse, dokunulmazlık zaten kalkıyor. Neden işletmediniz o zaman? Kaldı ki bu olay komisyonlarda görüşülürken komisyon raporu da var değerli arkadaşlar. O komisyon raporunda, diğer raporlarda ve doğrudan doğruya Sayın Şentop'un Komisyon Başkanı olarak görev yaptığı sırada, burada var hepsi, burada da yazıyor, "Anayasa'nın 83'üncü maddesinin 3. Fıkrası hükmü saklıdır" diyor. Seçim olur, eğer bu kişiler tekrar seçim derlerse dokunulmazlık kazanırlar. Ankara'da pek çok mahkeme de bu yönde karar verdi. Olay ne? Olay iradenin saraya ipotek edilmesi.
Beyefendiler saraya gidecekler, saraydan talimat alacaklar, talimatın gereğini yapacaklar. Biz her zaman, her yerde demokrasiyi savunduk, arkadaşlar. Her yerde, her zaman demokrasiyi savunduk, kim olursa olsun. Çünkü demokrasi sadece benim için değil, hepimiz için geçerli bir kavramdır. Benim gibi düşünmeyen için de demokrasi geçerli bir kavramdır. Öyle olması lazım. Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı görevden alındığında itiraz eden kimdi? Bizdik. Ak Partiliydi. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı görevden alındığında kim itiraz etti? Bizdik; milletin oyuna darbe yapıyorsun dedik. İstanbullular seçti, Balıkesirliler seçti, Ankaralılar seçti. Neden görevden alıyorsunuz? Neden zorla istifa ettiriyorsunuz bunları. Bunları neden tehdit ediyorsunuz? Biz söyledik.
Aynı şekilde milletvekillerinin üyeliklerinin düşürülmesi millet iradesine yapılmış bir darbedir. O zaman bu millet niye sandığa gidiyor, sen düşüreceksen niye gidiyor, niye oy kullanıyor bu? Biz her yerde, her ortamda bu hakkı savunacağız.
ENİS BEY’LE İLGİLİ İDDİA VAR AMA HİÇBİR BELGE YOK
Hele hele Enis Berberoğlu'nun durumu biraz daha farklı. Ben diğer iki milletvekilinin dosyalarının içeriğini bilmiyorum ama yapılan o iki milletvekiline, HDP'li milletvekiline yapılan da haksızlık ve hukuksuzdur. Anayasa'ya aykırıdır. Enis Berberoğlu'na efendim devletin sırlarını açığa çıkarmak... Önce casus dediler, başka şeyler diye bir sürü laf ettiler. Hepsinden mahkemeler "yok, böyle bir şey yok" dedi. En son Anayasa Mahkemesi "böyle bir şey yok" dedi. Devletin sırlarını açığa çıkarmak ya da kullanmak ya da birilerine söylemek. Hangi devletin sırrı? MİT TIR'ları devletin sırrı mıydı? TIR'lar bütün dünyanın bildiği bir gerçekti. MİT TIR'larıyla ilgili tutanakları kim tuttu? Orada görevli olan hakimler ve savcılar değil mi? Adana'da görevli olan hakimler ve savcılar gittiler, MİT TIR'ları ile ilgili tutanakları tuttular. Peki bu hakim ve savcılar nerede şimdi? Terör örgütün üyesi olmaktan içeride.
Peki ben bütün vatandaşlarıma sesleniyorum: Ellerini vicdanlarına koyup şu sözümün ne anlama geldiğini düşünsünler; terör örgütünün bildiği, terör örgütünün tutanak tuttuğu bir olay nasıl olur da devlet sırrı olur? Bir daha söyleyeyim: Bunlar terörist diyordun, attın içeri, içerideler. Teröristin bildiği, tutanak tuttuğu ve sonra yakalayıp hapse attığın adamın bildiği bir olay ne zamandan beri devlet sırrı olmaya başladı? Ne zamandan beri? Kaldı ki böyle bir şey de yok. Yani Enis Bey’le ilgili böyle bir iddia var ama hiçbir belge yok. Hiçbir belge yok. Anayasa Mahkemesi'nin kararı var. Onlarca internet sitesinde haber yapılmış, daha önce aylarca önce gazetelerde haber yapılmış. Anayasa Mahkemesi'ne gitmiş. Bu olaydan ötürü mahkum olan hiç kimse yok. Sadece Enis Bey, niçin? Çünkü Cumhuriyet Halk Partili.
HİÇBİR BASKI KARŞISINDA, HİÇBİR CHP’Lİ BOYUN EĞMEZ
Değerli arkadaşlarım, bizim kim olursa olsun, adaleti savunmak gibi, demokrasiyi savunmak gibi, hakkı, hukuku savunmak gibi bir görevimiz vardır. Baskı yapacaklar biliyorum, defalarca söyledim, ama iktidar olanlar şunu unutmasınlar: Hiçbir baskı karşısında, hiçbir Cumhuriyet Halk Partili boyun eğmez, nokta! Enis Bey'in gözlüğü orada, kalemi orada; Anayasa da orada. Enis Bey’i milletin vicdanına havale ediyorum.
GİDİCİSİNİZ, BU MİLLET SİZİ GÖNDERECEK
Haksızlık, hukuksuzluk, adaletsizlik. Milletin verdiği hakkı elinden alıyorsun. Milletin verdiği hakkı, milletin verdiği oyu geçersiz kabul ediyorsun. Kimin talebiyle? Koalisyonun talebiyle. Ak Parti'nin ve MHP'nin koalisyonunun talebiyle yapıyorsun.
Hangi demokrasiden bunlar söz ediyorlar? Hangi adaletten söz ediyorlar bunlar? Hani milli irade? Milli irade vardı, şimdi acaba milli iradeye nasıl bir kumpas kurabiliriz diye kafa kafaya vermişler, konuşuyorlar. Seçim Kanununu nasıl değiştiririz? Nasıl değiştirirseniz değiştirin, siz gidicisiniz arkadaşlar. Bu millet sizi gönderecek. Gönderecek bu millet sizi.
BİLİM KURULU’NUN ALDIĞI KARARLARA UYALIM
Değerli arkadaşlarım; Covid 19 salgını sadece ülkemizde değil, bütün dünyada da etkilerini gösterdi, göstermeye de devam ediyor. Yüzbinlerce insan hayatını kaybetti. Sağlık çalışanları ve hayatını bir gerçeği öğrendik. Covid 19 salgınında virüs kimsenin kimliğine bakmıyor, inancına bakmıyor, siyasi görüşüne bakmıyor, yaşadığı ülkeye bakmıyor, sınırlara bakmıyor. Dünyanın ortak sorunu haline geldi ve dünya ortak bir mücadeleyi geliştirmek istiyor. Aşı çalışmaları var, diğer çalışmalar, vesaire, vesaire devam edip gidiyor. Bilim Kurulu’nun aldığı kararlar var. Bu kararlara hepimizin uymasını isterim. Bütün vatandaşlarımdan da istirhamım budur. Olay bitmiş değildir. Bilim Kurulu’nun aldığı kararlara vatandaş olarak hepimiz uyalım, uymaya da devam edelim. Çünkü bir kişinin hayatı bile bizim için çok değerlidir. İnsan hayatı kadar değerli bir şey yoktur. O nedenle hepimizin buna dikkat etmesi lazım.
Tabii bu süreçte apartman görevlileri var. Bizler evimizde otururken onlar bizim adımıza gittiler, bakkaldan alışveriş yaptı. Bütün apartman görevlilerine şükran borçluyuz, onlara teşekkür ederiz. Onların hakkını ve hukukunu da savunacağız. Apartman görevlileriyle ilgili çok özel çalışmalarımız var. O çalışmaları önümüzdeki süreç içinde belediye başkanlarımızla beraber hayata geçireceğiz. Onların da hakkını, hukukunu teslim edeceğiz.
Kuryeler var. Onlar da bizim siparişlerimizi zaman zaman bize getirdiler. Güvenlik görevlileri var, sokakta, caddede güvenlik görevlileri de görev yaptılar, zor koşullarda görev yaptılar. Belediye zabıta memurları var, onlar da zor koşullarda görev yaptılar. Elbette ki hepsine teşekkür ederiz.
En büyük teşekkür ise sağlık çalışanına, eczacıları da buna dahil ediyorum, onlar da yeri geldiğinde günün 24 saati çalıştılar. Sağlık çalışanları gerçekten de hepimizin göğsünü kabarttı.
Aydınlanma felsefesinin yarattığı bir başarıdır bu, Cumhuriyetin aydınlanma felsefesinin yarattığı bir başarıdır. Bakınız size bir rakam vereyim: 1923 yılında Cumhuriyet'i kurduğumuzda, Türkiye Cumhuriyeti Devletinde sadece 554 doktor vardı. 554 doktor vardı. 4 tane hemşire vardı. 69 eczacı, 136 ebe vardı.
Cumhuriyetin aydınlanma felsefesinin ortaya koyduğu bir gerçek, bugün Avrupa'nın en güçlü sağlık ordusu bizde, en güçlü. En parlak beyinlerimiz tıp fakültelerine giderler. Dolayısıyla hepsine şükran borçluyuz. Eve gitmediler. Yeri geldi 24 saat çalıştılar. Bazıları virüs kaptı, hayatlarını kaybettiler. Dolayısıyla bizlerin sade bir vatandaş olarak hastalandığında gittiğimizde başvurduğumuz sağlık çalışanlarının tümüne yürekten şükranlarımızı sunuyoruz ve onları tekrar alkışlıyoruz.
Dilek Hemşire’yi unutmadım. Emin olun en çok beni sarsan Dilek Hemşire oldu. Virüs kapıyorsunuz, doğum yapıyorsunuz, güzel bir oğlunuz oluyor ama onu göremiyorsunuz. Baba sadece cep telefonundan onun fotoğrafını size gösteriyor ve siz kucağınıza almadan, çocuğunuzu kucağınıza almadan, onu emzirmeden hayata veda ediyorsunuz. Dolayısıyla bu virüsün hem dayanışma kültürümüzü hem acıları paylaşmamızı, hem tasada ve kıvançta beraber olmamızı sağlayan bir özelliği olduğunu da unutmamamız lazım. Evet, kimlik tanımıyor, siyasi görüş tanımıyor, sınır tanımıyor, ev tanımıyor. Her yerde, her ortamda bu virüse kapılabiliriz. Dolayısıyla mücadele etmek hepimizin ortak görevidir değerli arkadaşlarım.
SAĞLIK ÇALIŞANLARI BİR BÜTÜNDÜR, YARDIM YAPACAKSAN HEPSİNE YAP
Ben Covid 19 olayı çıkıp Türkiye'nin gündemine tam oturduktan sonra 17 Mart'ta, sonra 23 Mart'ta, sonra 29 Mart'ta ve 23 Nisan'da Meclis’te birer konuşma yaptım hiç kimseyi suçlamadan. Bu konuda alınması gereken önlemler nedir, hangi önlemler alınmalıdır, bunu söyledim. Niçin? Mısır'daki sağır sultan da duysun, belki saraydaki de duyar. Yani çok iyi niyetlerle öneri getiriyoruz. Sonuçta bir dayanışma kültürünü büyütmemiz gerekiyor. Bunu söyledim ve ifade ettim. Hatta o görüşmelerden birisinde, daha doğrusu toplantılardan birisinde de “sağlık çalışanlarına bizim bir ek ödeme vermemiz lazım, en azından iki maaş ikramiye verebiliriz bu süreç içerisinde” diye söylemiştim. Sağ olsunlar, bizim istediğimiz ölçüde olmasa bile ek ödeme verildi. Güzel, hiç itirazımız yok. Ama adalet dediğimiz bir kavram var kardeşim. Eğer bunu veriyorsan bütün sağlık çalışanlarına ver. Sağlık çalışanları arasında ayrım yaparsan, haksızlık yapılmış olur. Kime verilmedi? Hastaları karşılayan tıbbi sekretere verilmedi. Hasta ilk onunla muhatap oluyor, ona verilmedi. Güvenlik görevlileri; hastanenin güvenliğini sağlayan güvenlik görevlileri, bunlara verilmedi. Sağlık işçileri, hastaneleri temizleyen sağlık işçileri, bunlara da verilmedi. Hastaların ihtiyaçlarını karşılayan hasta bakıcılar, bunlara da verilmedi. Hastaların yemeğini hazırlayan aşçılar, bunlara da verilmedi. Radyoloji teknisyenleri, bunlara da verilmedi. Oysa en yoğun çalışılan alan radyoloji bölümü, en yoğun çalışılan alan. Hastaların kanları üzerinde çalışma yapan laborantlara da herhangi bir ek ödeme yapılmadı. Bunlar doğru değil. Devletin saygınlığına gölge düşürür. Sağlık çalışanları bir bütündür. Yardım yapacaksan hepsine yap kardeşim. Tamam birisine yüksek, birisine az olabilir ama hepsine yapman lazım. Ayırım yaparsan ayrımcılık yaparsın. Hele hele bu zamanda ayrımcılık yaparsan sen devleti iyi yönetemiyorsun anlamına gelir. Devlet iyi yönetilmiyor anlamına gelir.
Peki neler söyledik? Hükümete hangi tavsiyelerde bulunduk? Hangi kararları alması gerektiğini söyledik? Büyük bir iyi niyetle söyledik bunları.
BİR TOPLANTI YAPTILAR, SADECE YANDAŞLARI ÇAĞIRMIŞLAR
Dedik ki; Ekonomik Sosyal Konseyi topla, çok büyük bir olayla karşılaşıyoruz. Sıradan bir olay değil, bütün dünya mücadele ediyor, Anayasa'nın 166’ncı maddesinde Ekonomik Sosyal Konsey var. Hemen bunu topla. Niçin? Konseye bakıyoruz? Ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında; ekonomik ve sosyal politika, ikisi de var burada. Hem ekonomi açısından ne yapılacak, sosyal açıdan ne yapılacak, buna birilerinin oturup karar vermesi lazım, düşünmesi lazım.
İki, cumhurbaşkanına istişari nitelikte görüş bildirmek. Güzel, çağıracaksın, Ekonomik Sosyal Konsey üyelerini buraya toplayacaksın. İşçisi orada olacak, memuru orada olacak, emeklisi orada olacak, çiftçisi orada olacak, sanayicisi orada olacak, işvereni orada olacak. Türk Tabipler Birliği orada olacak. Ziraat Odaları Birliği orada olacak. Yani bu toplumdan bu olay dolayısıyla etkilenecek bütün tarafları çağırırsın. Onların yöneticileri var. "Gelin kardeşim" dersin oturursun buraya hükümetsin sen; oturursun bakanlarla. Böyle bir olay var. Biz yüzbinlerce işyerini kapatacağız. Evet, yüzbinlerce iş yeri kapanacak. Milyonlarca insan işsiz kalacak. Evet kalacak. Bazı yerler üretmeyecek. Evet üretmeyecek. Ne yapalım arkadaşlar? Bundan nasıl beraber çıkarız, bunun görüşülmesi lazım. Söyledik, iyi niyetlerle söyledik. Bir toplantı yaptılar, sadece yandaşları çağırmışlar. Ya böyle bir toplantı yapıyorsun da Ziraat Odaları Birliği Başkanı çağrılmadı, Eczacılar Birliği Başkanı çağrılmadı, Türk Tabipler Birliği Başkanı çağrılmadı. Ya bunlar vatan haini mi? Bunların taraftarları yok mu? Bunların hitap ettikleri bir kitle yok mu? Ziraat Odası Başkanlığı ne yapacak? Çiftçilerin derdini anlatacak, çözümünü anlatacak kendisine göre. Sen de oturacaksın, bakanlarınla beraber dinleyeceksin. Sonra çözüm varsa oturursun ayrı bir yerde, bütçe imkanlarına bakarsın, borçlanma imkanlarına bakarsın ve kendine göre bir çözüm üretirsin.
Ama bu toplanmadı, toplanmadı arkadaşlar. Dolayısıyla bunlar toplansaydı ne olacaktı? Biz bu sorunu nasıl aşarız? Bütün okullar kapandı, on binlerce kantin kapandı. Berberler kapandı, kahveler kapandı. Ne olacak bunlar? Bunların görüşülmesi lazım ve dolayısıyla sosyal devlet olarak biz bu önlemleri aldığımızda ortaya çıkan sorunları nasıl çözeriz? Bana anlatın diyecekti, bana anlatın. "Çiftçi kardeşim anlat bakayım. Esnaf kardeşim anlat bakayım. Doktor kardeşim anlat bakayım. İşçi sendikası anlat bakayım. Memur sendikası anlat bakayım. İşveren sendikası anlat bakayım. İhracatçı kardeşim anlat bakayım. Sanayici kardeşim anlat bakayım. Biz bu beladan nasıl kurtuluruz? Ele güne muhtaç olmadan biz bu yaraları nasıl sararız?" Bunu demesi lazım. Buna evet dedik. Bunu yap dedik. "Hayır ben bunu yapmam" dedi. Yapmadı.
OLAĞANÜSTÜ BOYUTLARDA İSRAF VAR
Sonra ne dedik? Devlet olarak diyorsun ki vatandaşa: "Efendim gidin bankalardan kredi alın, faizi düşürdüm, krediyi alabilirsiniz. Yani borçlanabilirsiniz. Ben bir şey vermeyeceğim ama borçlanma imkanı veriyorum." Dedik ki: Güzel hadi borç veriyorsun ama bir çeki ödenmemiş bir kişinin bankadan kredi çekme imkanı yok. Kara listeye almış bankalar, esnafı, sanayici, turizmci kredi vermem diyor size. Dedik ki: Madem ki böyle bir süreç yaşıyoruz, Covid 19 gibi bir bela var, gelin beraber bir sicil affı çıkaralım. Herkes gitsin bankalardan gerekirse kredisini alsın ve yarasını sarsın. Hadi sen para vermiyorsun, bari borçta bu imkanı ver bunu. Yapmadılar, yapmadılar. Çünkü biz söyledik ya; biz söyleyince bunu yapmıyor, yapmamamız lazım.
Başka bir şey daha söyledik. Dedik ki: Süratle bir Kamuda İsrafı Önleme Genelgesi çıkarıldı. İsrafı önleyin. İsrafı önlemek çok önemli. Niçin çok önemli israfı önlemek? Devletin içinde israf olduğunu herkes biliyor. Başta saray olmak üzere her yerde anormal, olağanüstü boyutlarda israf var. Sen vatandaşın dükkanını kapatıyorsan diyeceksin ki: "Sevgili vatandaşlarım; ben size söz veriyorum. Bir israf genelgesi çıkaracağım. Devlette israfa son vereceğim bu süreç içinde; lüzumsuz harcamalara son vereceğim." Böylece ne olacak? Vatandaş diyecek ki: Bak ne güzel. Ben vatandaş olarak dükkanımı kapatıyorum ama devlet de diyor ki ben de bütün israfı kesiyorum, israf yapmayacağım artık, israf olmayacak.
İsraf Genelgesi çıkardı. Bakın ne kadar akıllı, ne kadar mantıklı, ne kadar ahlaki, ne kadar adaletli bir öneri. İsraf Genelgesi çıkar, devlette israfı engelle kardeşim. "Bizde israf yoktur" diyor, "Devlete israf yoktur" diyor, Allah akıl fikir versin! Ben söylemiyorum, Sayın Bülent Arınç söylüyor. Bülent Arınç Bursa'da AK Parti'de “Ahde Vefa Yemeği”nde bir konuşma yapıyor. Yaptığı konuşma şu, “İsrafın önünü alsak, sizden vergi almamıza gerek kalmaz.” Şimdi de Cumhurbaşkanlığı bilmemne komisyonu üyesi. “İsrafın önüne alsak, sizden vergi almamıza gerek kalmaz.” Evet doğru söylüyor. Har vurup harman savrulan bir süreci yaşadık. İsrafı önleme genelgesi çıkar, devlette israf önlensin ne demektir? Vatandaşla devlet arasında güven sağlamak demek. Benim ödediğim vergileri bir yerlere peşkeş çekmeyecekler demektir. Bunu öğrendik, o da olmadı.
İLK 4 AYDA ÖNGÖRÜLEN BÜTÇE AÇIĞININ YÜZDE 52'Sİ GERÇEKLEŞTİ
Dedik ki ayrıca: Kritik bir süreçten geçiyoruz. Biz 2020 bütçesini Meclis'ten geçirirken, Orta Vadeli Programı yaparken Covid 19 diye bir olay yoktu. Şimdi yeni bir süreç başladı, tercihler değişti. Üretim tercihleri değişti. Yüz binlerce işyeri kapanacak. Devletin gelirleri azalabilir. O zaman yeni bir bütçe yapmamız lazım. Yeni bir bütçe ne demektir? Yeni bir bütçe şu demektir: Ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Ekonomiyi temelden sarsacak gelişmeler her an olabilir. O zaman parlamento olarak biz Covid 19 sürecini en mantıklı şekilde ve sosyal devleti de ayağa kaldırarak nasıl yapabiliriz? Böylece sürece Türkiye Büyük Millet Meclisi de katkı vermiş olur dedik. Yeni bir bütçe getir, yeni bir bütçe getirmiyorsan ek bir bütçe getir. Ama sosyal devlet olmalı, işyerini kapattıysan adamın işyerini, ne yapacağını ona söyleyeceksin. Sosyal devlet budur. Bunu söyleyeceksin.
Ayrıca şunu söyledik: Orta vadeli program, yeni bir orta vadeli program getir dedik. Bakın neden bütçe istedik? Öngörülen hedef ne büyüme? Yüzde 5, 2020 yılında Türkiye yüzde 5 büyüyecek denildi, hedef öyleydi. Meclis öyle kabul etti. Peki gerçekleşecek ne olacak? Gerçekleşen... Onu da Numan Kurtulmuş'a söyleteyim, Numan Bey açıklama yaptı. "Eksi 4,5 küçüleceğiz" dedi. Bırakın büyümeyi, eksi 4,5 küçüleceğiz dedi. Demek ki bu bütçe zaten baştan yok oldu.
Başka?
Milli gelir... Öngörülen hedef neydi? 812 milyar dolar Türkiye'nin milli geliri olacak. Gerçekleşmesi tahmin edilen 700 milyar doların altında.
İşsizlik aynı. Düşük göstermişler. Şimdi işsizlik zaten patladı gidiyor, nereye gider onu da bilmiyorum. Dolar kuru 6 lira ediyordu, 6 lirayı zaten çoktan aştı. Turizm gelirleri için öngördükleri hedef 34 milyar dolar. 34 milyar 300 milyon dolar turizm geliri öngörmüşlerdi. Böyle bir gelirin olmayacağı belli.
Ayrıca bütçe açığı; 2020 için öngördükleri bütçe açığı 139 milyar liraydı. İlk 4 ayda bunun yüzde 52'si gerçekleşti. İlk dört ayda, daha geriye 8 ay var. Dedik ki, getirin bütçe; ne olacak yani? Meclis burada çalışıyor zaten. Oturalım hep beraber yapalım yeni bir bütçe. Sosyal devleti ayağa kaldıralım, vatandaş güvensin bize. Bunu söyledik, bu da olmadı değerli arkadaşlarım.
BİZ OLSAYDIK NE YAPARDIK?
Başka bir şey daha: İşyeri kapanan esnaf... Evet, yüzbinlerce işyeri kapandı. yüzbinlerce işçi çalışmadı. Evinize gideceksiniz, oturacaksınız. Yapılan doğru muydu? Doğruydu, bakın eğriye eğri, doğruya doğru. Covid 19 var, bir önlem almak lazım. İşyerini, kahveyi kapatıyorsun diyorsun ki, evine git. Orada çalışanlar da, siz de evinize gidin. Virüs var bulaşmasın, insan hayatı değerlidir. Peki evine gönderdiğiniz kahveciye ne yaptınız? Ne yaptınız?
Biz olsaydık ne yapardık? Evinde otur kardeşim. Devletine güven. Sosyal devlete güven. Kira mı ödeyemeyeceksin. Hiç meraklanma. Evinde otur, rahat otur. Huzur içinde otur. Senin 3 aylık kiranı ben ödeyeceğim devlet olarak. Doğru mu? Doğru. Böyle yapılması lazım. Senin 3 aylık kiranı ödeyeceğim. Devlet için bu büyük bir yük değil ki arkadaşlar. Zaten bir kısmının kendi dükkanı, ama kiralanmışsa bir yeri, otur kardeşim hiç meraklanma, 3 ay mı, 3 ayını ben sana ödeyeceğim devlet olarak. Getirecek kira kontratını, ben onun 3 aylık kirasını ödeyeceğim. Böylece ben nasıl geçineceğim diye kahveci; kahveci günlük yaşar arkadaşlar yahu, pastaneler, berberler, bunlar günlük yaşar, müşteri gelir, ne kadar para çıktıysa bin bir bereket der, duasını okur, evine giden. Ahi Evran geleneği vardır bunlarda. Yaptın mı bunu? Yapmadın.
Sadece o değil, sadece o değil. Esnafın başına bela olan bir stopaj vergisi var. Yani gitmiş bir dükkanı kiralamışsa diyor ki devlet o kiralayan vatandaşa, bundan belli bir miktarda vergiyi, stopajı keseceksin, bana vereceksin. Yahu ben vergi memuru muyum arkadaş, ben vergi memuru muyum? Gayrimenkul sermaye iradı, yani kira gelirini kim elde ediyor? Ben elde etmiyorum. Ben birisine ödüyorum. Stopajı, vergiyi alacaksan git mal sahibinden al kardeşim. Niye başıma bu belayı sarıyorsun? Bunu da kaldıralım dedik. Bütün esnaf kardeşlerime söylüyorum, bu konuda kanun teklifini Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne Cumhuriyet Halk Partisi grubu verdi. Bunun takipçisi ben de olacağım, siz de olun. Stopaj vergisini kaldırmak için kimse el kaldırmıyorsa kara defterin bir köşesine yazın arkadaşlar.
Bir başka şey; işyerini kapattık güzel, eve gönderdik güzel, kirayı ödemedi güzel, kaderine terk ettik, güzel. Orada çalışan işçiler vardı, bunlar ne olacak? Bunlar nasıl geçinecek? Bunlar böyle arpalıklardaki gibi binlerce lira maaş alan kişiler değil. Ne çıkarsa. Hele sinemada yer gösteren varsa, yer gösterirse aldığı harçlıkla geçiniyor zaten. Peki bunlara ne yapacağız? Sosyal devlet diyecekti ki: Kardeşim iş yerini kapattım, seni de eve gönderdim, işvereni de eve gönderdim. Onun kirasını ödeyeceğim, senin de asgari ücretten aylığını ödeyeceğim 3 ay. Hiç meraklanma, otur evinde huzur içinde. Bütün devletler, dünyada bütün devletler böyle yaptı. Tek istisnası Türkiye. Gönderdik oraya.
Ayrıca bunların bankalara borcu vardı, kredi kartı borcu var, tüketici kredisi borcu var. Bunlar çalışmıyor, ücret de elde edemiyor. Banka ne yapacak, faiz çalışıyor, ödeyeceksin diyor bu parayı bana. Ne yapması lazımdı sosyal devletin? Hiç meraklanmayın demesi lazımdı. Bankalar Birliğini çağıracak "kardeşim bunu 1 yıl süreyle yeniden yapılandır, bunların faizlerini de sosyal devlet olarak ben ödeyeceğim. Vatandaşın sırtına faiz yükünü yüklemeyeceğim" diyecekti. Doğru mu? Evet doğru. Sosyal devlet budur. Devlet dediğimiz kurum budur. Vatandaşa elinde sopayla kafasına vuran değil, vatandaşın yanında olan, onun sorununu çözen devlet, sosyal devlet.
Değerli arkadaşlarım. Gerçi Halk Bankasından kredi borcu olanların kredilerini yeniden yapılandırdılar, güzel uygulama yaptılar orada. Hakkını yemeyelim kimsenin. Ama Halk Bankasından kredi alanların sayısı 567 bin. Esnaf sayısı ne kadar? 1 milyon 753 bin 213 kişi. Yani üçte birine ancak kolaylık sağlandı. Üçte ikisinin yanından bile kimse geçmedi.
Değerli arkadaşlarım; dedik ya iş yeri kapandı, vatandaşı eve gönderdik. Şu gerekçeyi bulacaklar, vatandaşın kafasında da olabilir, efendim para var mı ki bize ödesin asgari ücret üzerinden. Evet para var. Nerede para? İşsizlik Sigortası Fonunda. Kaç lira para var? 131 milyar Türk Lirası. Eski parayla 131 katrilyon lira. Bu parayı kim ödedi? 131 milyar lira kimin parası? O işçilerin parası, onlar çalışırken aylıklarından kesiliyor. İşveren ödüyor, işi ödüyor ve devlet ödüyor belli bir miktarda, birikiyor. 131 milyar lira para birikti. Sadece 2019 yılında, sadece 2019 yılında faiz geliri 16 milyar lira, eski parayla 16 katrilyon lira. Bu çalışanların banka, kredi kartı, tüketici kredisi borçlarının faizlerini ödemeye bile yeter, fazla bile artar.
COVİD 19 BAŞLAMIŞ, HEMŞİRE ARIYORLAR
Değerli arkadaşlarım; eğitim, sağlık, güvenlik, sosyal güvenlik kadroları boş. Bunu gördük buradan. Sağlık çalışanlarında, Covid 19 süreciyle karşılaştılar, bir baktılar ki çok sayıda kadro boş. Sosyal devlette güvenlik kadrosu boş olmaz, eğitim kadrosu boş olmaz, sağlık kadrosu boş olmaz, engelli kadrosu boş olmaz. Bunlar sosyal devletin her aşamada doldurması gereken kadrolardı. Covid 19 başlamış, hemşire arıyorlar, hemşire bulacağız diye. Niye daha önceden doldurmadın bu kadroları kardeşim?
20 bin öğretmen müjdesi verdiler, kuraları da çekildi, bir türlü kararname çıkmıyor. Niye çıkmıyor? 20 bin öğretmene maaş ödememek için. Ya insaf yahu! Bu mu sosyal devlet Allah aşkına? Bu mudur yani sosyal devlet?
GENÇLER, SİZİN AK PARTİ'YE OY VERME GİBİ BİR LÜKSÜNÜZ OLAMAZ
Turizm sektörünün ciddi sorunları var. Az önce söyledim, 34 milyar 300 milyon dolar turizmden gelir bekliyorlardı. Böyle bir gelirin gelmeyeceği anlaşıldı. Turizm sektöründe mevsimden mevsime çalışan işçi sayısı 700 bin. 700 bin kişi ne olacak? Bakın CHP dışında 700 bin kişi ne olacak sorusunu soran yok. Bu soruyu kimin sorması lazım? Sarayda oturanların sorması lazım. 700 bin kişi bizim vatandaşımız. Onlar nasıl geçinecekler? Efendim kısa çalışma ödeneği. Bunlar yararlanamıyorlar kısa çalışma ödeneğinden.
Değerli arkadaşlarım konaklama vergisi getirmişler. Kaldırın dedik. Turist gelmiyor, sen hala vergi peşindesin, turist gelmiyor zaten. Bir de Turizm Tanıtım Geliştirme Ajansı, oradan da para istiyorlar. Önce bir turist gelsin, adam bir gelir elde etsin, ondan sonra versin bunu.
Gençlere sokağa çıkma yasağı; 0-18 gençler var, daha sonraki gençler var, diğer gençler var. Ya en azından şu yapılabilirdi. Evimizde oturuyoruz; ya cep telefonu veya internet, internet artık 21'inci yüzyılın hemen hemen her evine giren bir ulaşım aracı ve haberleşme aracı. Ya şunu yapamaz mıydınız? 3 ay süreyle internet ücretlerini düşürüyorum, bunu bile yapmadılar. O nedenle gençlere sesleniyorum: Sizin AK Parti'ye oy verme gibi bir lüksünüz olamaz. Olamaz yani, yok böyle bir şey.
Öğrenim kredisi çekmişler 5 milyon kişi; 280 binine icra geldi. Üniversiteyi bitirmiş, hangi şartlarda bitirdi üniversiteyi? Anneler, babalar hangi zorluklara katlandılar? Üniversiteyi bitirdi, bunlar fakir çocuklar, 5 milyon kişi, baba para gönderemiyor, kredi alıyor, şimdi işsiz. "Parayı ödeyeceksin." Nasıl ödeyecek? Nasıl ödeyecek? İş bul ödesin, eyvallah. 280 binine icra gelmiş, bunu da arkadaşların bilmesi lazım.
KDV iadeleri, ihracatçılar... İhracatçı üretir, satar, alın teri döker, yurtdışına mal ihraç eder, ülkesine de döviz getirir. Sattığı malın KDV'sini devlet ona ödemek zorundadır. Hala bakın, hala ihracat yapıp, mal satıp, ülkeye döviz getirip KDV alamayan ihracatçı var.
PARA VAR, MİLLETİ KANDIRIYORSUN
Şoför esnafı, en çok mağdur olanlardan birisi o. Şehirlerarası otobüsler bekledi, çektiler, bir yerde durdu. Orada çalışanlar gene durdu. Taksiler, minibüsler. Efendim şehir içi ulaşım yapan otobüsler, kamyonlar. Bunların hepsi bir şekliyle durdu. Dedik ki: Şunu yapın yahu, bir jest yapın ve deyin ki; tamam zor durumdayız. Söz veriyoruz sizin 2020 yılı motorlu taşıtlar vergisini almayacağız sizden. Devlet olarak bir jest yapın yahu. Devlet üzerinde çok büyük yük olur da, bir gelir çok yüksektir, efendim trilyonları bulur, bundan devlet vazgeçemez. Bu öyle bir şey de değil, küçük bir para, genel bütçe içinde de küçük bir para, yüzde 1-2'yi bile bulmaz. Ya bir jest yapın; kamyon şoförü de, minibüs şoförü de, taksi şoförü de, otobüs şoförü de desin ki; "Devlet beni düşündü arkadaş yahu. Ödeyeceğim bir vergiyi bu yıl ödeme dedi bana." Bunu söyle bari. Bu da olmadı. Değerli arkadaşlarım bunu da yapmadılar. Ayrıca bakın başka ülkeler şunu da yapıyor. Bırakın bunu, diyor ki; sen otobüsü çalıştırmadın, minibüsü çalıştırmadın, senin çalıştırmadan koltukları ben kiralıyorum devlet olarak, o koltuklara sanki müşteri binmiş gibi ben onun parasını sana ödeyeceğim. Biz böyle bir şey de söylemedik. En azından kiralayacaksan makul bir düzeyde kiralayabilirsin ama en azından şu motorlu taşıtlar vergisini alma dedik.
Bütün vatandaşlarıma seslenmek isterim. Gerçekten de akşam olunca özellikle hanımlar dizilerini izlerler veya anne-baba, çoluk-çocuk hep beraber dizileri izlerler. Diziler bizim akşam hayatımızın önemli bir parçasıdır. Peki o diziler nasıl çekiliyor acaba hiç düşündük mü? O sanatçılar hangi fedakarlıklarda bulunuyorlar? Hiç düşündük mü? Sinemaya gideriz, tiyatroya gideriz, film seyrederiz. O filmlerin nasıl çekildiğini acaba biliyorlar mı? Hepimizin bildiği sadece starlar, yıldızlar; onlar yüksek paralar alıyorlar. Peki onun arkasında, o filmi çeken bir ordu var, ışıkçısı var, setçisi var, eşyayı taşıyanı var. Bunların çoğu asgari ücretli ve çoğu kayıt dışı çalışıyor. Onlar da şimdi durdu. Bunların sahibi bile yok, sahibi bile yok bunların. Oysa yine kendilerine söyledik. Sen bu sanatçılardan para topladın, Kültür Bakanlığında fon kurdu, 2017 itibariyle 320 milyon lira para Kültür Bakanlığında duruyor; 320 milyon lira para. Peki bu ışıkçıydı, setçiydi, yani bu garibanlar yani bunlara -hadi starlardan vazgeçtik- yani bu insanlara, bu sanatçılara yahu bir yardım yap. Tiyatrosu kapandı, sinemalar kapandı, bir yardım yap, bunlara bir şey yap. "Efendim para yok." Para var, milleti kandırıyorsun, 320 milyon lira para var. Nerede? Kültür Bakanlığında. Rakam 2017’de, şimdi Allah bilir 500 milyondur.
Kanun maddesini okuyorum arkadaşlar; Madde 44, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu: Fikri mülkiyet sisteminin güçlendirilmesi, yani paranın toplanma amaçlarından birincisi fikri mülkiyet sisteminin güçlendirilmesi. İkincisi, kültürel ve sanatsal faaliyetlerin yürütülmesi. Yürütülmüyor. Bu parayı bunun için vereceksin. Sanatçıdan almışsın, vatandaştan almışsın, fonu kurmuşsun, şimdi sanatçıya ödemeyeceksin de ne zaman ödeyeceksin? Bu para nereye gitti, bu para nerede kullanıldı?
Ve çiftçilerin durumu. Çiftçiler için ne yaptılar? Efendim borçları yeniden yapılandırıyoruz, Erteliyorlar, üstüne bindir faizi. Erteliyor, üstüne bindir faiz. Bütün çiftçi kardeşlerim beni dikkatle dinlesin; sizin Türkiye Cumhuriyeti Devletinden alacağınız var. Borcunuz yok, alacağınız var sizin, alacağınız var.
Şu meclis, şu meclis 2006'da bir kanun çıkardı, dedi ki; her yıl, her yıl milli gelirinin en az yüzde 1'i oranında çiftçiye destek verilir. En az yüzde 1 oranı; 2 de olur, yüzde 1 oranında. Bugüne kadar, kanun çıktıktan bu tarihe kadar, hiçbir zaman çiftçiye yüzde 1 teşvik verilmedi. Hiçbir zaman verilmedi. Çıkardık çiftçinin hakkı ne kadar? 2007-2018; son 2 yılı dahil etmediğimizde 122 milyar 169 milyon lira çiftçinin alacağı var devletten, yüzde 1'lerden 122 milyar lira alacağı var. Son 2 yılı da dahil ettiğimizde 175,5 milyar yapıyor çiftçinin bu devletten kanun gereği alacağı, vermediler. Dedik ki; ya bu çiftçinin 175 milyar zaten çiftçinin borcu yok, o kadar büyük çiftçinin alacağı var. Gelin hep beraber bu borçların tamamını silelim, alacağı var, tamamını silelim, alacağına mahsup edelim. Hadi bunu yapamıyorsun, yapamıyorum diyorsun; çiftçinin borçlarının yeniden yapılandır, 1 yıl süreyle ertele, faizini öde. Faizini devlet olarak sen öde, bari bunu yap.
15 Mayıs ve 25 Mayıs'ta Türkiye'de tarımda 2 ciddi olay yaşadık, felaket yaşadık tarım dünyasında. 19 ile milletvekili arkadaşlarımızı görevlendirdik, onlar gittiler. Daha önce de Rize'ye göndermiştik çay üreticilerinin sorunlarını dinlemek üzere. Bütün vatandaşlarımın bilmesini isterim. Sevgili vatandaşım; ister sanayici, ister çiftçi, ister emekli, ister işsiz, ister esnaf, ister şoför; ne olursan ol; eğer bir dertle karşılaşıyorsan ve çözüm istiyorsan, senin derdinin mecliste dile getirilmesini istiyorsan ilk kapısını çalacağın parti Cumhuriyet Halk Partisi.
FAKİR FUKARA EVİNE EKMEK ALAMIYOR, ALLAH GÖZÜNÜZÜ DOYURSUN
Yine önerdik, bakın ne kadar iyi niyetle öneriyoruz. Hepsinin de hesabını yaptık, yani devlet efendim biz bunların altından kalkamayız diyemez, diyemez. Hepsinin altından çok rahat kalkabilir. Çünkü en ağırlıklı olanı evde oturanı, asgari ücret üzerinden ücret ödenmesi idi. E onun karşılığında 131 milyar lira var İşsizlik Sigortası Fonu ve bütçenin dışında o para, ayrı bir fon orası. Dolayısıyla devletin üzerinde yük yok. Öyle para bulamadık, şu, bu yok. Geleceğim birazdan ona da geleceğim.
Dedik ki; kardeşim bu yardım sistemini milletin onurunu koruyarak yapalım. Fakir fukarayı reklam etmeyin, yazıktır, günahtır. Adam fakir ise onun kabahati değil ki. Sen devleti yönetiyorsun, senin kabahatin. Aç geziyorsa, senin kabahatin; işsizse senin kabahatin. Onun açlığını, yoksulluğunu neden teşhir ediyorsun, gel Aile Destekleri Sigortasını çıkaralım. Üstelik 1971 yılında bu parlamento söz vermiş bu kanunu çıkaracağız diye. 1971, aradan geçmiş 49 yıl. Sürekli yoksul tut, sürekli kendine bağımlı kıl ve onun onuruyla oyuna. Bunu kabul etmiyoruz; ahlaki olarak da kabul etmiyoruz, inanç olarak da kabul etmiyoruz, adalet olarak da kabul etmiyoruz.
Bakınız değerli arkadaşlar, vatandaşlarım da dinlesinler. Çıkıp saraydakiler konuşuyorlar, o sosyete de konuşuyor, onların beslemeleri de konuşuyor. "Kişi başına gelir 10 bin dolar, 12 bin dolar, 9 bin dolar." Hepsi hikaye, hepsi hikaye. Yıllık geliri aylık değil 2 aylık, 5 aylık değil; yıllık geliri, yıllık geliri 7 bin lira ve altında olan 7 bin lira ve altında olan kişi sayısı 11 milyon. 11 milyon kişinin Türkiye Cumhuriyeti Devletinde yıllık geliri 7 bin lira ve altında; aylık 583 lira. Saraydakilerde vicdan varsa, ahlak varsa, insan sevgisi varsa, adalet dediğimiz bir kavram varsa, hak-hukuk dediğimiz bir kavram varsa, bu adamlar 583 lirayla bir ayı nasıl geçirecekler?
Yıllık geliri 8 bin liranın biraz üzerinde olan, biraz üzerinde olan kişi sayısı da 16 milyon. Bu rakamlar bizim bulduğumuz rakamlar değil. CHP'nin rakamları da değil, bu rakamlar yeni bir damadın atandığı TÜİK'in, Türkiye İstatistik Kurumunun rakamları. Saraydakiler bunu görüyor mu acaba? Ellerini vicdanına koyup düşünüyorlar mı acaba?
Beslemeleri nedir biliyor musunuz? 3-4 şirkette yönetim kurulu üyesi. Her birisinden dünyanın parasını alıyor. Bunlar besleme takımı. RTÜK Başkanı da öyleydi biliyorsunuz. Hala böyle bir sürü kurullar var. A kurulu, B kurulu, C kurulu, D kurulu... Nerede böyle hem milletvekili maaşı alıyorlar, hem 3-4 yerden birden para alıyorlar. Allah gözünüzü doyursun kardeşim. Fakir fukara evine ekmek alamıyor. Allah gözünüzü doyursun. Ben bunları söyleyince yine bana kızacaklar; yine diyecek "Bay Kemal" diye. Bay Kemal sonuna kadar konuşacak. O bilsin, o bilsin.
TEFECİLER İÇİN PARA VAR, 16 MİLYON YOKSUL İÇİN PARA YOK
Efendim bunları söyleyince "para yok" diyecekler. Para var Türkiye'de, Türkiye zengin ülke. Kaynakları var, Türkiye'nin potansiyeli var, Türkiye insan gücü açısından da mali açıdan da zengin bir ülke. Bütün mesele zenginliği kimin için kullanacaksınız? Buna kararı kim verir? Sokaktaki vatandaş karar vermez, ona siyaset kurumu karar verir. Parayı kim için kullanacağız? Bütçe olur, saray bütçe yapar, paranın kimin için kullanılacağına onlar karar verirler. Tefeciler için para var, asgari ücretli için para yok. 16 milyon yoksul için para yok. İş yerini kapatıp evine gönderdiğin, çalışan adamı da evine gönderdiğin adama para yok, bulamıyoruz. Efendim tefeciye gelince para çok. Bakın şurada taahhüt ettiklerimizi, az önce size saydıklarımızı bütün vatandaşlarıma sözüm sözdür. Biraz sabredin. Biraz bekleyin. Önümüzdeki süreçte sizin oylarınızla inşallah Millet İttifakını gerçekleştireceğiz. Çiftçiye nasıl yardım yapılırmış, işsizlere nasıl iş bulunurmuş, kahveci nasıl huzur içinde çalışırmış? Şoför esnafı nasıl huzur içinde çalışırmış? Gençler nasıl bu ülkenin sokaklarında özgürce gezerlermiş? Gazeteciler nasıl kalemlerini satmazlarmış. Beslemeler nasıl bir muamele ile karşılaşırlarmış; hepsini göreceksiniz, hepsini yapacağız, hepsini yapacağız. Millet İttifakı olarak hepsini yapacağız. Bu ülkeye demokrasiyi, huzuru, kardeşliği, esenliği hep beraber getireceğiz.
Para var dedim. Doğru, para var. Bakın Ocak-Şubat-Mart, vatandaşlarım da beni dinlesinler. Ben bunları söyleyince "efendim o güzel de, para yok..." Para var. Ocak, Şubat, Mart, 3 ay; 2020’nin ilk 3 ayı hükümetin kullandığı para 668 milyar lira. 668 milyar lira para kullandılar. 668 milyar liradan faize ödenen para 38 milyar lira. İlk 3 ayda faize ödenen para 38 milyar lira. Demek ki faizciye var, tefeciye var. Peki 5 milyon 440 bin kişiye "biner lira verdik" diyorlar. 5,5 milyar lira. Kaç yoksulumuz vardı 7 bin liranın altında geliri olan? 11 milyon kişi vardı. 11 milyon kişi... 5,5 milyona var, diğerleri hiçbir şey almadılar. Tefeciye ne veriyorsun? 38 milyar lira veriyor. Bir avuç kişi, 5-6 kişi bunlar. 5-6 kişi ve 38 milyar lira veriyor. Sonra da kalkacaksın bana adaletten söz edeceksin, "memleketi yönetiyorum, efendim milli gelir arttı, vatandaş çok memnun..." diyeceksin. Sen onu benim külahıma anlat. Bu rakamlar benim rakamım değil. Açarsınız, Hazine Müsteşarlığına bakarsanız, bakanlığın orada bütün veriler var. Ne kadar gizleseler de o verilere ulaşıyoruz değerli arkadaşlar.
DOLARLA İHALE ALANLARIN ÇARKI DÖNÜYOR
Erdoğan bir konuşma yaptı ve güzel, doğru bir konuşma yaptı. Ne zaman? 27 Mart 2020'de dedi ki; insanlığın karşı karşıya kaldığı bu krizin üstesinden gelebilmek için çok daha fedakarlık yapmamız gereken bir döneme girdik. Doğru, birlikte fedakarlık yapmamız gereken bir döneme girdik. Neden dedim yeni bir bütçe getirin? Birlikte yapalım bunları. Neden bütün bu önerileri yapıyorum? Birlikte yapalım? Bizim önerilerimiz akılcı öneriler, sosyal devleti önceleyen öneriler. Garibanın, vatandaşın yanında duran öneriler, tefecinin yanında değil. Bu öneriler üzerinde birliği, beraberliği yapalım, fedakarlıkta da bulunalım. Doğru ama sokaktaki vatandaşım da iş yerindeki vatandaşım da beni dinlesin. Fedakarlığı kim yaptı? Kahveci fedakarlık yaptı, dükkanı kapadı. Simitçi fedakarlık yaptı, simidi satmadı. Berber fedakarlık yaptı. Taksici fedakarlık yaptı. Sanayici fedakarlık yaptı. Yani çalışan, yani alın teri döken herkes fedakarlık yaptı.
Polisinden devlet memuruna kadar, sanatçısından servis işçisine kadar, manavından tutun gündelikçi ev kadınlarına, temizliğe giden ev kadınlarına kadar, çiftçisinden turizmcisine kadar herkes fedakarlık yaptı. Ve vatandaş haklı olarak şu soruyu soruyor; 40 yıldır ben bu devlete vergi veriyorum, bana 40 gün bakmadı. Evet, 40 yıldır ben bu devlete vergi veriyorum, bana 40 gün bakmadı diyor. 40 gün bile bakmadı ama Suriyelilere kaç lira harcadı? 40 milyar dolar; Türk Lirası ile 240 milyar Türk Lirası. Suriyelilere harcadığı para 240 milyar. Eski parayla 240 katrilyon lira.
Efendim 5,5 milyon vatandaşa biner lira vermiş, o da bir sefer; bir sefer biner lira vermiş. Onu büyük bir lütuf olarak kabul ediyor. Yahu sen ona her ay para vermek zorundasın. Çünkü iş yerini kapatan sensin. Onu evine gönderen sensin, gelirinden mahrum eden sensin. Sen ona her ay vermek zorundasın. Sosyal devlet bunu gerektiriyor. Bunu yapmadılar ve Erdoğan 6 Haziran'da coşmaya başlamış; "Ekonominin çarkları tam güç dönmeye başladı..." Valla ben bakıyorum, esnafa çarkı da sordum, çark dönmüyor dediler. Turizmciye sordum, onun da çarkı dönmüyor. Çiftçiye sordum, onun da çarkı dönmüyor. İşsizin, şoför esnafının, servisçinin, hiçbirisinin çarkı dönmüyor. Simitçi, manav, tüccar, kahveci, berber, kuaför... Bunların da çarkı dönmüyor. Kimin çarkı dönüyor?
Devletten dolarla ihale alanların çarkı dönüyor. Bakın bütün vatandaşlarım dikkatle dinlesinler. Bir kahveciyi alalım, berberi alalım veya bir şoförü alalım. Kapattın, kilidi vurduk, kapattın, evine otur diyor. Oturdu. Borcum var, borcum artıyor. Oturduğum yerde kira ödeyeceğim. Borcum artıyor, çünkü gelirim yok. Kredi kartı borcum var, artıyor, faiz çalışıyor. "Efendim sana para buldum, git faizle para al." Yine borcum artıyor. Fedakarlıkta bulunan vatandaşların tamamının oturdukları yerde borçları arttı.
MİLLET İTTİFAKININ İKTİDARINDA HARAMZADELERİN TAMAMINI TASFİYE EDECEĞİZ
Çarkları dönenlerin ise oturdukları yerde gelirleri arttı. Tam tersi... Dolarla ihale almış. Dolar arttıkça oturduğu yerde geliri artıyor. Köprü geçişi daha fazla ödüyorsun. Her şey, dolarla garanti verilen her şey bu vatandaşların sırtına biniyor. Buradan da söyleyeyim: Belki biraz üzülecekler ama Millet İttifakının iktidarında bu haramzadelerin tamamını tasfiye edeceğiz. Bütün o milletin sırtına binen, milletin ödemekte zorlandığı bütün o yol, köprü, havaalanıydı; tamamını devletleştireceğiz.
Yeter yahu! Ahtapot gibi, sülük gibi milletin ensesindeler. Kanını emdiniz bu insanların. Ona veriyorsun, dolar bazında dünyanın parasını veriyorsun. Hani fedakarlık? Ona gelince fedakarlık yok, hiç fedakarlık yok. Onu da teklif ettik, dedik ki, ya bunlara para ödüyorsunuz, bir yıl süreyle de ki, kardeşim sana zaten dünyanın parasını ödüyoruz, üstelik dolar bazında ödüyoruz, dolar yükseldikçe paran da artıyor senin, bari bir yıl süreyle bunu erteleyelim. Onu bile yapmadılar, onu bile yapmadılar.
TEFECİLERE TESLİM OLAN BİR TÜRKİYE
Tefecilere ne ödüyoruz? Bunu her yerde bütün milletvekili arkadaşlarım her yerde bu tabloyu alacaksınız. Bu tablonun önemi nedir, ne demek bu tablo? 1 dakikada Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tefecilere ödediği faiz 33 bin 821 dolar. Yani 33-34 bin dolar bir dakikada faiz ödüyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir dakikada bu faizi ödüyor. Bir saatte 2 milyon 98 bin dolar ödüyor. Bir günde 48 milyon 703 bin dolar faiz ödüyor. Bir ayda, 1 milyar 461 milyon 105 bin dolar faiz ödüyor. Bir yılda 17 milyar 533 milyon 270 bin dolar faiz ödüyor. Tefecilere teslim olan bir Türkiye… Tefecilere karşı çıkamadığı için esnafa bir şey veremiyor, çiftçiye bir şey veremiyor, memura bir şey veremiyor, işçiye bir şey veremiyor, yatırımcıya bir şey veremiyor; teşviki doğru dürüst getiremiyor. Çünkü 83 milyon Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı bir avuç tefeciye teslim edilmiş vaziyette. Bunların hepsini bir şekliyle, hep birlikte gündeme getireceğiz. Değerli arkadaşlar.
Bakın bir örnek vereyim, bu da önemli bir örnek: Osman Gazi Köprüsü, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Avrasya Tüneli; sadece üçü diğerlerini bırakıyorum, sadece üçü, sadece üçü için 2020'de 6 milyar lira para ödeyeceğiz. 3-4 kişiye ödüyoruz 6 milyar. 6 milyar liranın üzerinde para ödüyoruz. 3-4 kişiye bu parayı ödüyoruz. Beş buçuk milyon kişiye de biner lira ödüyoruz. Onu da çıkıp seviniyor, bir daha o parayı da almayacağız diyor, alsan bari! Neyini alacaksın zaten? Sırtında ceketi kalmadı vatandaşın, neyini alacaksın sen zaten?
Değerli arkadaşlarım ve devleti soyan rüşvetçiler de bu dönemde köşeyi döndü. Kabul edelim yani bir rakam daha vereyim, bu da önemli. Bu süreçte devlet bankalarının sattığı dolar 77 milyar dolar. Kime sattılar? Bu dolarları kim aldı? Kahveciler, simitçiler, berberler ve kuaförler, manavlar? Yok efendim, bu tefeciler! 77 milyar dolar, ne diyor? “Türkiye'de para bulamıyoruz. Yeter imkanımız bu kadar...” İmkan çok fazla, imkanı kimin için tanıyacağın önemli.
RÜŞVET ALANI YARGI ÖNÜNE ÇIKARMAZSANIZ, HEPİNİZ HIRSIZSINIZ
Rüşvetçiler. Değerli arkadaşlarım, bir rüşvet olayı var. Bunu defalarca söyledim ama yine de söyleyeceğim hepiniz bilin diye, bizi izleyen vatandaşlar da bilsinler diye. Bir toplantı yapılır Antalya Serik'te, bir toplantı yapılır. Ben belediye başkanının kendi belediyesinin internet sitesinden çıkardım açıklamasını, okuyacağım. Bu toplantıya Mevlüt Çavuşoğlu katılır Dışişleri Bakanı, Turizm Bakanı Nuri Ersoy katılır, Antalya Valisi Münir Karaloğlu katılır, AK Parti ve MHP Koalisyonu milletvekilleri katılır, AK Parti ve MHP'li bütün belediye başkanları katılır, il ve ilçe başkanları katılır ve kurum müdürleri katılır. Bir video konferansla görüşmeler yapılıyor. Toplantı sırasında açıklamalar yapılır. Ama şu denir ki: Günübirlik alan var. Serik'te bir alan var. Sadece vatandaşlar orada denize girebiliyorlar. Orayı nasıl kapatırız, onun çalışması var. Orayı nasıl kapatırız? Serik Belediyesi tarafından günübirlik alanda bulunan işletme sahibinden 500 bin lira para alındığını belirtmesi üzerine Turizm Bakanı konuşma yapıyor. O alanla ilgili olarak diyor, 500 bin lira para verdik diyor ya para verildi birilerine. Belediye Başkanı Enver Bey, söz alarak "13 aylık belediye başkanıyım" diye söze başlayınca; Dış İşleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, "Başkan, olay sizinle ilgili değil, daha önceki döneme ait bir olaydır" dedi. Yani “500 bini sen almadın. Bir önceki Belediye Başkanı olayıdır” dedi. Turizm Bakanı da aynı şekilde "daha önceki döneme ait" dedi. İki bakan da rüşveti biliyorlar. İki bakan da 500 bin lira rüşvet verildiğini biliyorlar. İki bakan da bu 500 bin liralık rüşvetin bir önceki belediye başkanına ait olduğunu da biliyorlar ve söz alıyor Belediye Başkanı, ben de “Turizm Bakanı, devletin bakanı olarak bunu biliyor da üzerine gitmiyor iseniz yazıklar olsun dedim ve toplantıdan ayrıldım.”
Bu kadar açık. Rüşvetin belgesi olmaz değil. Rüşvetin belgesine, rüşvetin olayına, vali tanık, milletvekilleri tanık, bakanlar tanık, il başkanları tanık; koalisyonun hepsi var orada, hepsi var. Eğer bunu ortaya çıkarmazsanız hepiniz hırsızsınız, bu kadar açık. Bir daha söylüyorum. Eğer bu rüşvet olayının söyledim, hiç üzerine gitmiyor, kimse tınmıyor. Bu olayı ortaya çıkarmaz, rüşvet alanı yargının önüne çıkarmazsanız hepiniz hırsızsınız. Bakanlar dahil, vali dahil, içişleri bakanı dahil, hepsi için söylüyorum. Çıkarırsanız başımın üstünde yeriniz var, eyvallah. Çıkarmazsanız hepiniz hırsızsınız. Bu kadar açık, bu kadar net söylüyorum.
MİLLETİN ÜSTÜNDEN TIR GEÇTİ, TIR!
Değerli arkadaşlarım. Bu arada damat 15 inci istihdam paketini açıklamış. Her paketten sonra işsizlik artıyor. Sosyetede damat tabii, nereden bilecek, işsizlik nedir, nereden bilecek? Bir eli yağda, bir eli balda keyif içinde yaşıyor. Sarayda oturuyor, sarayda yatıyor, sarayda kalkıyor. Borcu yok, harcı yok. Faiz diye bir derdi yok. Efendim aybaşını nasıl getireceğim diye hiçbir derdi yok ve şöyle bir açıklama yapıyor; “Dünyanın üzerinden kamyon geçerken bize motosiklet çarptı diyeceğiz.” Yahu milletin üstünden tır geçti, tır. Sosyete damat, milletin üzerinden tır geçti yahu, senin haberin var mı?
Ve tabii her Grupta sorduk, yine soracağız. Bugün 15 Temmuz Gazileri bir eylem yaptılar. 309 milyon lira para nereye gitti, hala tık yok. Beşiktaş'taki terör saldırısında 39'u polis, 46 vatandaşımız hayatını kaybetti. 52 milyon lira nereye gitti? Her birisine birer milyon versen, para artacak. Kaddafi'den, unutmayın bunu, Kaddafi'den gitti 250 bin dolar para aldı, gazeteciler sordular "Sayın Erdoğan 250 bin doları ne yapacaksın?" diye. "Şehitlerin derneklerine vereceğim, şehit ve gazi derneklerine vereceğim" dedi. Soruyorum. Defalarca sordum. Sizler de her kürsüye çıktığınızda sorun, 250 bin dolar hangi gazi derneğine verildi ya da şehit yakınları derneğine verildi? Bir görelim. 250 bin dolar, bu Erdoğan için kabak çekirdeği bile değil, 250 bin dolar onun için para değil ama bizim için para, sokaktaki vatandaş için para, gazi için para, şehit yakını için para. 250 bin doları sana verdiler. Sen de götürecektin gazilere, şehitlere verecektin. Nerede bu para, onu da sorun.
Ve tabii Tank-Palet'i sormayı da unutmayın. Tank-Palet milli bir davadır. Bütün ülkücü kardeşlerime sesleniyorum. Bütün ülkücü kardeşlerime, vatanseverlik sıradan bir kavram değildir. Vatanseverlik, milletseverlik, bayrak severlik, sıradan bir kavram değildir. Vatanını seven, ordusuna sahip çıkar. Vatanını seven, ordusunun fabrikasına sahip çıkar. Vatanını seven, ordusunun fabrikasını Katar ordusuna peşkeş çektirmez. Peşkeş çektirenlere de asla ve asla ülkücü denmez. Milliyetçi de denmez. Onların hiçbirisi ne ülkücüdür, ne de vatanseverdir, ne de milliyetçidir. Karşı çıkanların hepsinin benim başımın üstünde yeri var. Vatanseverlik budur. Bayrak severlik budur. Hep beraber böyle yapacağız.
Hepinize en içten selamlar, saygılar sunuyorum değerli arkadaşlar.
23.11.2024
23.11.2024
23.11.2024
22.11.2024