12.03.2022

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Maltepe Ekonomi Forumu'na Katıldı

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Ulusal Vergi Konseyi kuracağız. Vergilerin adil bir şekilde toplanıp toplanmadığını bilmek zorundayız. Böylece toplum olarak ödediğimiz vergilerin hesabını sorma bilincini yakalamış olacağız. Bu, demokrasinin güçlenmesi demektir. Ben ödediğim vergilerin hesabını soramıyorsam veya sormuyorsam o ülkede demokrasi yoktur” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul’da Maltepe Belediyesi’nce düzenlenen Maltepe Ekonomi Forumu’nun açılışında konuştu.

CHP lideri Kılıçdaroğlu, daha sonra İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu moderatörlüğünde; CHP Genel Başkan Yardımcısı-Parti Sözcüsü Faik Öztrak, CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke, CHP İstanbul Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve CHP Konya Milletvekili Abdüllatif Şener'in konuşmacı olarak katıldığı Türkiye’de Ekonomik Sorunlar ve Çözümler başlıklı oturumu takip etti.

CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun, Forum'un açılışında yaptığı konuşma şöyle:

Efendim öncelikle hepinize selamlarımı, saygılarımı sunuyorum. Güzel bir toplantı. Toplantının önemi, içinde yaşadığımız koşullar. Dolayısıyla bu sorunları nasıl aşabiliriz, beraber aşmak zorundayız, birlikte aşmak zorundayız. Ama sorunları aşarken mutlaka bilimi, aklı, mantığı, uygulamaları, dünyayı iyi sorgulamak zorundayız. Eğer buradan yola çıkarsak pek sorunu rahatlıkla aşabiliriz. Bu konuda hiçbir endişem yok.

Var olan sorunları üç aşağı, beş yukarı biliyorsunuz. Sorunları aktarmamın bana göre çok fazla bir yararı yok. Çünkü önemli olan biz bu sorunları nasıl aşacağız? Neler yaparsak biz bu sorunları rahatlıkla aşabiliriz. Kısaca, sık sık Parti Sözcümüzün dile getirdiği bazı konular var onları biraz açarak ve kısaca kendi düşüncelerimi ifade ederek sözlerimi bitirmek isterim. Çünkü aslolan hocalarımız; ben de büyük bir dikkatle hocalarımızı dinleyeceğim, dinleyeceğiz. Hocalarımız bakalım bu süreçten nasıl çıkarız, neleri yaparsak çıkarız onları anlatacaklar, dinleyeceğiz ve o çerçevede onların görüşlerini alacağız, notlarımızı da alacağız.

Şimdi değerli arkadaşlarım, bozulan düzeni, ekonomide ciddi bir bozulma olduğunu hepimiz biliyoruz. İkiz açık olduğunu hepimiz biliyoruz. Bütçe açığımız var, dış ticaret açığımız var, işsizliğimiz var, hayat pahalılığı var, her şey var. Ne yapmamız lazım? Sık sık dile getirdiğimiz üç temel adımdan ya da kuraldan söz ediyoruz. Yeni kadrolar, yeni kurallar, yeni kurumlar diyoruz.

Şimdi biz bu üç adımı atarsak önemli sonuçlar eğer düşündüğümüzü gerçekleştirebilirsek, önemli sonuçlar elde etme konusunda önemli bir merhaleyi aşmış olacağız ya da yakalamış olacağız.

Yeni kadrolardan kastımız nedir? Yeni kadrolardan kastımız devlette liyakatin olmasıdır. Yani işi ehline teslim etmektir. Eğer siz Merkez Bankası yönetimine veya Merkez Bankasındaki herhangi bir yönetim kurulu üyeliğine siz bir arkeoloğu atarsanız bu olmaz. Veya banka yönetim kuruluna siz bir sporcuyu, bir güreşçiyi atarsanız bu olmaz. Her bir kişinin bilgisi, birikimi, ağırlığı kendi alanında olursa o kendisini hissettirebilir ve oradan daha sağlıklı, daha tutarlı sonuçlar alabiliriz. Demek ki, yeni kadrolardan kastettiğimiz devletin yeniden yapılanmasında liyakat sisteminin yani işi ehline teslim etmenin kural olarak benimsenmesidir. Bu kuralı ister uygulamada, ister yasalarda bu kuralı bir şekliyle hayata geçirmemiz lazım. Bugün devlette bürokraside var olan çürümenin, yozlaşmanın temel nedeni liyakat sisteminin yok edilmesidir. Yani bilgiye, birikime değil, yani işi yapana değil sadece belli bir kişiye sadakatten yola çıkarak belli kişileri belli kadrolara taşırsanız sonuç bugünkü yozlaşma tablosunu önümüze çıkarır. Buradan kurtulmamız lazım.

Yeni kurallar. Buda ikinci önemli kural. Yeni kurallardan neyi kastediyoruz biz? Şimdi yeni kurallardan kastettiğimiz bir; devletin saydam olması lazım. Ben vergi ödüyorsam bu vergilerin nereye harcandığını benim bilmem lazım. Bugün adeta bürokrasi kapalı bir kutu gibi. Soruyorsunuz şehir hastanelerini kaça mal ettiniz, kaça yaptınız? Ticari sır. Yolu, köprüyü, havaalanını kaça yaptınız? Ticari sır. Kardeşim parasını ben ödüyorsam nasıl ticari sır oluyor, maliyeti ben karşılıyorsam nasıl ticari sır oluyor? Benim bunu bilmem lazım. Demek ki, devlet yönetiminde şeffaflık temel kurallardan birisi.

İkinci kural siyasette hesap verebilirlik. Siyasetçi eğer devleti yönetmeye kalkıyorsa, bürokrasiyi yönetmeye kalkıyorsa kesinlikle hesap vermesi lazım. Hesap vermenin onurunu yaşaması lazım siyasetçinin. Burada iki temel kuralımız var. Bunlardan birisi bizim, hem İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi’nde hem de güçlendirilmiş parlamenter sistem modelini açıklarken ifade ettik Kesin Hesap Komisyonu. Yani harcanan bütçenin, harcandıktan sonra paraların nereye harcandığını gösteren yasanın adına Kesin Hesap Kanunu diyoruz. Bu Kesin Hesap Kanunu parlamentoda çok tartışılmaz. Hep geleceğin bütçesi tartışılır. Oysa paranın nereye harcandığını, doğru harcanıp harcanmadığını, hedeflere ne kadar ulaşılıp ulaşılmadığını Kesin Hesap Kanunu belirler. Biz şunu düşünüyoruz, Kesin Hesap Komisyonu kuracağız Plan Bütçe Komisyonu dışında, Kesin Hesap Komisyonun başkanı ana muhalefet partisinden olacak. Dolayısıyla yürütme organı parlamentoda yaptığı harcamaların hesabını muhalefete verecek. Bu belki de Avrupa Birliği uygulamalarında da bir ilk olacak. Temel nedenim, yürütme organının, yaptığı harcamalar dolayısıyla yasama organına hesap verebileceğini bilmesidir. Ve komisyonda yani uzmanlarında bulunduğu bir komisyonda, bürokratlarında ağırlıklı olduğu bir komisyonda yürütme organının yasama organına hesap vermesidir. Son derece değerli ve önemlidir. Bu komisyonun bir başka önemi, ben nasıl olsa hesap vereceğim diyecek ilgili bakan, bürokratlar da orada hazır olacaklar, kesinlikle yolsuzlukların önlenmesi konusunda da önemli bir kilometre taşıdır Kesin Hesap Komisyonu.

İkincisi Sayıştay. TBMM adına denetim yapan Sayıştay, uluslararası kurallara göre, INTOSAI kurallarına göre denetim yaparsa o zaman sağlıklı raporlar TBMM’ye gelmiş olur. Biz Sayıştay’ın da yapısını değiştirerek, Uluslararası Sayıştaylar Birliği’nin öngördüğü temel kurallara göre Sayıştay’ın denetim yapmasını sağlayacağız. Bunun raporları da parlamentoya gelecek.

Bir üçüncüsü israf. İsrafla ilgili özel bir düzenleme yapmaya gerek yok. Yürütme organı en tepeden başlayarak bir genelge çıkaracak ve israfın kesinlikle yasaklandığını öngören kuralları bürokrasiye duyuracak. İsraf konusunda yürütme organının duyarlı olmasının temel nedeni siyasetçiyle vatandaş arasındaki güveni inşa etmektir. Ben vergi veriyorum ama benim vergimi harcayan yürütme organı dikkatli davranıyor ve israfı engelliyor. Dolayısıyla o güveni karşılıklı sağlamış olacağız.

Dördüncüsü; Siyasi Ahlak Kanunu. Artık siyasetinde yozlaşma zincirini kırması lazım. Siyasetin ahlaklı olması lazım, siyasetin erdemli olması lazım, siyasetin hesap verebilir konumda olması lazım. O nedenle güçlendirilmiş parlamenter sistemle ilgili yaptığımız açıklamada da artı İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesinde de siyasi ahlak kanunu çıkaracağımızı taahhüt ettik. Demek ki, ikinci önemli ayağı kurallar bu.

Yeni kurumlar veya var olan kurumların daha sağlıklı işleyişi. Burada yeni kurumlardan neyi kast ediyoruz? Yeni kurumlardan kastettiğimiz şu: Bir; Stratejik Planlama Teşkilatı kuracağız. Bir ülke kendi geleceğini planlayamıyorsa o yürütme organının veya o ülkenin başarılı olması, ekonomide başarılı olması, büyük başarılara imza atması mümkün değildir. Kaynakları verimli kullanması mümkün değildir. Kaynakları yerli yerinde kullanması mümkün değildir. Planlama olacak ki savurganlık sona ersin. Planlama olacak ki kaynaklar en verimli alanlarda kullanılabilsin. Demek ki, yeni kurumlar söz ederken Stratejik Planlama Teşkilatı bunlardan birincisi.

İkincisi; Ulusal Vergi Konseyi. Ulusal Vergi Konseyi kuracağız. Ne demek Ulusal Vergi Konseyi? Eğer ben vergi ödüyorsam, yeni doğan çocuk vergi ödüyorsa, en yaşlımız vergi ödüyorsa biz ödediğimiz vergilerin nereye harcandığını bilmek zorundayız. Vergilerin sağlıklı toplanıp toplanmadığını bilmek zorundayız. Vergilerin adil bir şekilde toplanıp toplanmadığını bilmek zorundayız. Bunun için bir Ulusal Vergi Konseyi kurulmalı, vergi konseyi her yıl vergilerle ilgili bütün ayrıntıları bir rapora bağlamalı ve resmi gazetede yayınlamalı. Böylece merak eden herkes, ister üniversite kesimi, bilim kesimi, ister işadamları, esnafı, çiftçisi, işsizi, sendikası herkes girecek orada vergilerin ne olduğunu, ne kadar toplandığını, kimlerden, hangi meslek gruplarından ne kadar vergi alındığını bütün ayrıntıları orada öğrenecek. Böylece biz toplum olarak ödediğimiz vergilerin hesabını sorma bilincini yakalamış olacağız. Bu ne demektir? Bu demokrasinin güçlenmesi demektir. Ben eğer ödediğim vergilerin hesabını soramıyorsam veya sormuyorsam o ülkede demokrasi yoktur kimse kusura bakmasın. O nedenle Ulusal Vergi Konseyi ve onun düzenleyeceği raporlar son derece önemlidir.

Bir başka yeni kurum, İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu. İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu yeni bir kurum olarak ortaya çıkacak. Güçlendirilmiş parlamenter sistemle ilgili yaptığımız açıklamalarda bu da yer alıyor. Dolayısıyla demokrasinin güçlenmesi hiç kimsenin kendisini öteki hissetmemesi için bir çaba, kurum. Bu konuda çaba harcayacak gereğini yapacak. Bizde bu kurumun oluşması, kurumun kurallarını yerine getirmesi. Dolayısıyla var olan haksızlıkları gidermesi konusunda bu kurum yetkili olacak.

Ve dördüncüsü yeni oluşturacağımız kurum Aile Destekleri Sigortası Kurumu. Madem bir sosyal devletiz o zaman bu topraklarda hiçbir çocuk yatağa aç girmemeli. Yardımı insan onuruyla bağdaşır bir model içinde yoksul aileye ulaştırmak zorundayız. Yardımı onları sıraya dizerek, onların yoksulluğunu afişe ederek yapamazsınız. O nedenle biz 1971 yılında parlamentoda kabul edilen dokuz sigorta dalından birisi olan ve Aile Destekleri Sigortası olarak adlandırılan bu sigorta dalı 71 yılından 2022 yılına kadar uygulanmadı. Nedeni yoksulluğu siyasete malzeme etmek, yoksula ben sana şunu vereceğim sende bana oy ver demek ve onun onuruyla oynamak. 50 yılı aşkındır uygulanmayan bu sigorta dalını uygulayacağız, insan onurunu koruyacağız. Yeni kurumlardan birisi de bu.

Ve var olan kurumlar var, sıcak siyasetin büyük ölçüde yozlaştırdığı kurumlar var Merkez Bankası gibi. Merkez Bankasını gerçekten bağımsız kılacağız, asıl görevine dönecek, fiyat istikrarı sağlayacak. Kamu İhale Kurumunu yeniden yapılandıracağız. Kamu ihale yasasını da bu çerçevede değiştireceğiz. Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurumu bunları da yeniden ehil insanları getirerek bu kurumları yeniden inşa edeceğiz. Ve en önemlisi bugün tamamen bir tarafa atılan bir anayasal kurum olan Ekonomik ve Sosyal Konseyi yeniden inşa edeceğiz. Dolayısıyla yeni kurumlardan kastımız veya var olan kurumları gerçekten işlevsel hale getirmekten amacımız bunlardır. Yani yeni kadrolar, yeni kurallar ve yeni kurumlar.

Bunları yaptığımız zaman Türkiye büyür mü, Türkiye kalkınır mı? Hayır. Bir şey daha yapmamız lazım. Bu kurumlarda görev alanların belli bir strateji içinde hedefe kilitlenmesi lazım. Eğer stratejiniz yoksa hedefe kilitlenemezler bunlar. Stratejinin de dört ayaklı olması lazım. Bir; demokrasi. Demokrasi yoksa can ve mal güvenliği yoktur. Demokrasi yoksa insan hakları tehlikededir. Demokrasi yoksa medya özgürlüğü yoktur. Demokrasi yoksa adalet yoktur. Demokrasi yoksa yargı bağımsızlığı yoktur. Demokrasi yoksa yabancı sermayede yoktur. Demokrasi yoksa var olan Türkiye’deki sermaye yurtdışına gider. Demek ki, stratejinin en temel ayaklarından birisi ülkede demokrasiyi yeniden inşa etmek. Yok olan demokrasiyi, var olan baskıcı rejimi sonlandırmak ve demokrasiyi inşa etmek.

İkincisi üreten Türkiye. Türkiye’nin üretmesi lazım. Özellikle sanayide, özellikle teknolojide katma değeri yüksek ürün üretmeye kilitlenmesi lazım Türkiye’nin. Katma değeri yüksek ürün üretemezseniz dünyada söz sahibi olamazsınız. Katma değeri yüksek ürün üretmenin yolu üniversitelerin bilgi üretmesidir. Üniversiteler bilgi üretemezse siz katma değeri yüksek ürün üretemezsiniz. O nedenle üniversitelere sıcak siyasetin girmemesi ve her türlü düşüncenin üniversitelerde özgürce tartışılması lazım. Eğer bunu yapabilirsek Türkiye büyür.

Stratejinin üçüncü ayağı güçlü bir sosyal devleti inşa etmektir. Demokrasininiz olabilir, üretimde yapabilirsiniz ama hakça bölüşmezseniz o ülkede barışı sağlayamazsınız. Demek ki, stratejinin üçüncü ayağı güçlü bir sosyal devleti inşa etmektir. Dikkat ederseniz yeni kuracağımız kurumlar arasında Aile Destekleri Sigortası dedik. Hepsi birbirini tamamlayan bir zincirler halkası. Hepsi birbirini tamamlıyor. Ve dolayısıyla bu çerçevede bakmak lazım.

Ve dördüncüsü de sürdürülebilirlik. Demokrasi sürekli gelişen bir kavramdır, üretim, teknoloji, bilgi sürekli gelişen bir kavramdır, sosyal devlet anlayışı sürekli gelişen bir kavramdır. Statik durursanız kaybedersiniz. Değişen bütün alanlarda kendinizi yenilemeniz hatta eğer üniversiteler çok başarılı olursa öncü olmanız gerekir, dünyada öncü olmanız gerekir. Bunu yakalamak gerekir.

Demek ki, yeni kurulları, yeni kurumları kurmanın dışında bu yeni oluşturduğunuz sağlıklı ve tutarlı devlet yapısı içinde o kurumların, o kuralların bir stratejiye kilitlenmesi ve yakalaması lazım.

Şimdi burada Türkiye’deki ve dünyadaki pandemi sonrası ekonomik gelişmeler tartışılacak. Ben sadece Türkiye’den söz ettim. Bende şimdi diğer beni dinleyenler gibi bende birazdan yerime oturacağım ve sizleri dinleyeceğim bakalım neler söyleyeceksiniz. Bu toplantının çok verimli olmasını isterim. Çünkü bu toplantı değerli bir toplantı. Gerçekten de ekonomi sürekli gelişen bir kavram ve dünya hızla gelişiyor. Yeni şeyler var, teknolojide olağanüstü hızlı değişimler var, dönüşümler var. Dolayısıyla Türkiye geriye gittikçe, kan kaybettikçe emin olun çok üzülüyorum. Oysa insanlarımız son derece yaratıcı, son derece başarılı ama bu başarılarını yeteri kadar sergileyebilecekleri alan bulamıyorlar. Umarım hocalarımız, siyasetçilerimiz bu konuda güzel şeyler söyleyecekler ben de dinleyeceğim.

Hepinize en içten sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum.

Sağ olun, var olun diyorum.


CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, MALTEPE EKONOMİ FORUMU’NDA KONUŞTU