22.03.2019

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Giresun Sanayi Sitesi İşletme Kooperatifi Olağan Kongresi"ne Katıldı (22 Mart 2019)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, "GİRESUN SANAYİ SİTESİ İŞLETME KOOPERATİFİ OLAĞAN KONGRESİ"NE KATILDI (22 MART 2019)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Giresun'da Sanayi Sitesi İşletme Kooperatifi Olağan Kongresi'nde yaptığı konuşmada şunları söyledi: Bu toplantı sizin için ne anlam ifade ediyor bilmiyorum, bir yönetim var ibra edeceksiniz veya etmeyeceksiniz, ama benim için çok şey ifade ediyor. Diyeceksiniz ki Ey Kılıçdaroğlu niye senin için niye bu kadar önemli? Nedeni de şu,

bu ülkenin en büyük sorunu nedir diye sorarsanız, en büyük sorunu üretememek. Üretirseniz dünyanın bütün ülkelerinde saygınlığınız olur. Üretirseniz güçlü olursunuz, üretirseniz herkesin işi olur, herkesin aşı olur. Üretirseniz her evde, her mahallede, her vilayette, bütün Türkiye’de huzur olur. Üretmek bu kadar önemlidir. Kim söylüyor bunu? Hayatın her alanında düşünen her insan bunu söylemiştir. İşte burada sizin tabela var yukarıda, “Çalışmadan, yorulmadan, üretmeden yaşamanın yollarını ararsanız başkalarının ürettiklerini tüketirseniz haysiyetinizi, onurunuzu yitirirsiniz” diyor. Daha ne desin?
Size kısa bir tarih. Şu soruyu kendinize sorun, devasa Osmanlı imparatorluğu niye battı? Bütün dünyaya hakim, Avrupa’nın yarısı, Afrika, Ortadoğu, Kafkaslar devasa bir imparatorluk. 600 yıllık bir dev niye battı? Üretimden koparıldığı için. Üretim derken sadece fabrikada üretimden kastetmiyorum her alanda üretmemiz lazım. Üniversitede bilgi üretilecek, sanayide makine üretilecek, diğer şeyler üretilecek. Kültürde, sanatta üreteceğiz, ressamımız olacak, yazarımız olacak, çizerimiz olacak, gazetecimiz olacak, bilginlerimiz olacak yani alimlerimiz olacak. Her alanda bilgi üretmeliyiz, her alanda alın teri dökmeliyiz, işin özü bu. Üretimden koparıldığı için Osmanlı battı.
Osmanlıdan sonra cumhuriyeti kurduk, Atatürk de, İnönü de, Kazım Karabekir de bunların hepsi Osmanlı paşası. Cumhuriyeti kurdular, hepsi savaş meydanlarından geliyorlar. İyi de memleketi nasıl kalkındıracağız? Hiçbirisi ekonomi bilmiyor. Enflasyon nedir, devalüasyon nedir, kur nedir bunların hiçbirisini bilmiyorlar. İlk yaptıkları iş 1923 yılında İzmir’de İktisat Kongresini topluyorlar ve Gazinin orada söylediği önemli bir laf var, “Savaş meydanlarında kazanılan zaferler ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa memleket bağımsızlığını koruyamaz” diyor. Niçin? Bir kilometreyi bırak bir metre milli demiryolu yok. Osmanlının parasını basacak milli bankası yok. Milli banka ne zaman oldu? 1930 yılında Merkez Bankasını kurarak oldu. 1921 yılında Çocuk Esirgeme Kurumu kuruldu niçin? Savaş meydanlarında binlerce çocuk babasız kalmıştı, o çocuklara bakmak gerekiyordu. 1925 yılında Kayseri’de uçak fabrikasının temeli atıldı. 9 yıl sonra Kayseri’den kalkan ilk uçağımız Ankara’ya indi. 1940’lı yıllar Türkiye uçak ihraç eden ülkeydi. Kendi denizaltısını yapan ülkeydi. Ne oldu 1950’lerden sonra? Dediler ki bize siz niye uçak üretiyorsunuz size bedava vereceğiz, niye silah üretiyorsunuz size bedava vereceğiz, niye gemi üretiyorsunuz size bedava vereceğiz. Askerin palaskasından, yemek yediği çatal bıçağa kadar her şeyi bedava verdiler, ikinci dünya harbinin bütün döküntülerini verdiler. Ne zaman uyandık? Kıbrıs çıkarmasıyla. Kıbrıs’a çıkarma yaptık Amerika dedi ki bir dakika benim silahımı kullanamazsın, benim gemimi kullanamazsın sana ambargo uyguluyorum. Türkiye bu süreçlerden geçti. O zaman anladık ki Gazi Mustafa Kemal neden silah fabrikalarını kurmuş, neden gemiyi kendisi yapmak istiyor, neden uçağını kendisi yapmak istiyor? Nedeni bu. Başkalarına muhtaç olmamak için. Uçak ihraç eden bir Türkiye’den, otomobil üretemeyen bir Türkiye’ye geldik. Ama bir haksızlık yapmayalım biz Güney Kore’den önce otomobil üreten ülkeydik. Bugün bizim bir otomobil markamız yok. Ama Güney Kore’nin dünya çapında otomobilleri var her tarafta satılıyor.
Karamsar bir tablo çizdiğimi düşünmeyin. Bunu sadece tarihi düşünün, egemen güçlerin bizi nereye getirdiğini düşünün ve ona göre karar verin diye anlatıyorum.  Türkiye bir tarım ülkesi aynı zamanda. Hiç aklınıza gelir miydi Türkiye bir gün saman ithal edecek diye, nohut ithal edecek diye, fasulye ithal edecek diye, buğday ithal edecek diye. Yunanistan’dan tütün ithal edecek diye. Niçin? Şunu dediler batının egemen güçleri, dediler ki, beyler ne gerek var? Türkiye tarımdan çekilmeli. Dünya Bankasının paralarıyla tarıma destek verdiler. Kime verdiler? Kimin arazisi var ek veya ekme hiç önemli değil sana destekleme fonundan para veriyorum dediler. Köylü baktı, ekmeye ne gerek var arazim var parayı da alıyorum dedi, ekmemeye başladı. Bilinçli bir politikayla Türkiye’yi üretimden kopardılar. Şimdi batının egemen güçleri şunu düşünüyor, 82 milyonluk Türkiye’yi kim doyuracak? Fransa diyor ben doyuracağım, Almanya diyor ben doyuracağım, Hollanda diyor ben doyuracağım, Kanada diyor ben doyuracağım, Amerika diyor ben doyuracağım, siz üretmeyin ben size bedava vereceğim diyor. 200 bin ton patates aldık sıfır gümrükle gelecek. Şimdi elinizi vicdanınıza koyun bu memlekette patates ekecek yer mi kalmadı?
Biz bütün bunları ne diye yaptık? Türkiye uçuyor diye yaptık değil mi? Uçtuğumuz nokta burasıdır.
Biliyorum ama bakın ben A Partisi, B Partisi diye bir şey yapmıyorum ben size tarihsel süreç içinde bir gerçeği önünüze koymak zorundayım. Bu benim sorumluluğum ve sizin de bunu bilme ve bunu anlatma sorumluluğunuz var. Hepimizin vatandaş olarak sorumluluğu var. Çünkü hepimiz bir bayrağımızın altında yaşıyoruz, bu bayrak hepimizin bayrağı, vatan hepimizin vatanı. Beraber huzur içinde yaşamak zorundayız. Huzur ne zaman olur? Hepimizin karnı doyarsa, hepimizin işi, aşı olursa o memlekette huzur var demektir. Bunu yapmamız lazım.
İşin özeti, şimdi sıra geldi silah fabrikalarını satmaya. Bakın, Sakarya’da tank palet fabrikası satılıyor yüzde 49.9’u satıldı Katar ordusuna. Kaç vatandaşın bundan haberi var? O silah fabrikasında devletin bütün sırları var. Orada fırtına obüsleri ve tank yapılıyor. Dünyadaki beş önemli fabrikadan birisidir. Değeri 20 milyar dolardır o fabrikanın. Niye satılıyor? Sümerbank’ı sattın eyvallah, şeker fabrikasına da eyvallah, SEKA tamam. Peki kardeşim silah fabrikasını yabancı bir orduya, bakın dikkatinizi çekerim herkese değil yabancı bir orduya satıyorsun… Olmaz, doğru değil bu. Benim olmaz demem yetmiyor sizin de olmaz demeniz lazım, yürümez bu iş böyle demeniz lazım. Devletin silah fabrikası yabancı bir orduya satılır mı? Dünyada bir örneği var mı? Dünyada bana gösterin yani deyin ki mesela Rusya X silah fabrikasını Pakistan’a sattı. Yok böyle bir şey. Ama biz satıyoruz ve buna tepki gösterilmiyor. Toplumun tepki göstermesi lazım. Oradaki işçiler gösteriyorlar. İşçilerin tamamı dün dilekçe vermişler bizi bu fabrikadan alın başka fabrikalara gönderin, burada devletin sırları var, devletin sırlarının yabancı bir orduya verilmesine biz ortak olmak istemiyoruz diye hepsi dilekçe vermişler. Güzel, demek ki oradaki işçi orada ne olduğunu gayet iyi biliyor.
İşin özeti, bu işten nasıl çıkarız? Türkiye aydınlığı nasıl yakalar, Türkiye gücü nasıl yakalar, Türkiye büyümeyi nasıl yakalar? Dört ayaklı bir strateji izlemek zorundadır Türkiye. Birinci ayak, adalet, güçlü bir hukuk devleti. Herkesin can ve mal güvenliği, hukukun üstünlüğü, siyasetten arınmış mahkemeler. Hukuk sistemi, birinci ayak budur. Eğer bir ülkede adalet yoksa, hiç kimse gelip orada yatırım yapmaz. Hiç kimse, yerli yabancı, niye gelsin? Benim can ve mal güvenliğim yok diyor.
İkinci ayak, üreten Türkiye. Türkiye’nin üretmesi lazım. Kim üretiyorsa ona her türlü destek verilmeli. Kim alın teri döküyorsa, her türlü destek verilmeli. Ekmeyen adama destek verirseniz olmaz, ekene destek vereceksin, üretene destek vereceksin, alın teri dökene destek vereceksin. Üniversiteler bilgi üretecek. Hepinizin cep telefonları var, nereden geliyor bu cep telefonları? Dışarıdan geliyor. Biz ne üretiyoruz? 10 tır makine halısı ürettik, gönderdik, ihracat yaptık. O bir çanta cep telefonuyla geliyor, bizim 10 tır ürettiğimiz makine halısından çok daha fazla para kazanıyor. Demek ki ne olması lazım, katma değeri yüksek ürün üreten bir Türkiye olması lazım. Peki katma değeri yüksek ürünü nerede üretiriz, nasıl üretiriz? Bir ülkenin üniversiteleri bilgi üretirse, katma değeri yüksek ürün üretiriz o zaman. Bilgi üretemezse, geçmiş olsun. O nedenle üniversitelerde her türlü düşünce serbest olur. Üniversitede düşünceye sınırlama getirilmez. Bir adam aksini düşünür, hoca, bilgin aksini düşünür. Bakalım, aksi doğru mu veya yanlış mı? Ama yasak getirirseniz düşüncenin önüne sınırlama getirirsiniz, aklı sınırlamış olursunuz. Hepimiz Müslümanız, Kuran’da diyor, en az 3 yerde diyor, “aklınızı kullanmıyor musunuz” diye. Aklımızı kullanacağız. Nasıl kullanacağız aklımızı? Hayatı sorgulayarak kullanacağız. Bu yanlış mıdır, bu doğru mudur, bu hatalı mıdır diye aklımızı kullanarak ortak aklı oluşturacağız.
Üçüncü ayak, güçlü bir sosyal devlet. Güçlü bir sosyal devlet ne demektir? Fakirin yanında olan devlet demektir, alın teri dökenin yanında olan devlet demektir. Sosyal devlet budur. Hiç kimsenin yatağa aç girmediği bir Türkiye, güçlü bir sosyal devlettir. İşsizliğin olmadığı bir Türkiye, güçlü bir sosyal devlettir. Almanya dışardan işçi alıyor, biz ne yaptık? 8 milyona ulaştı işsiz sayımız. Üniversiteyi bitirmiş işsiz, doktora yapmış işsiz, master yapmış işsiz, yurt dışında eğitim almış, gelmiş buraya, yine işsiz. Ne olacak bu? Güçlü bir sosyal devleti inşa etmek zorundayız. Onun yolu üretimden geçiyor. Üretilirse herkesin işi olur. Fabrika da çalışacak, bakkal çalışacak, lokanta çalışacak, otel çalışacak, tarlada çalışacağız, üniversite çalışacak, hayatın her alanında çalışacağız.
Dördüncüsü, sürdürülebilirlik. Bunu sürdüreceksiniz. Yani gelişmeleri sürekli izleyeceksiniz, güçlü demokratik bir devlet olacak, hukukun üstünlüğü olacak, yargı bağımsız olacak, adalet olacak, Türkiye üretecek ve huzur içinde yaşayacak.
Şimdi seçime giriyoruz, Allah aşkına şu girdiğimiz tabloya bakın, sabah öğle akşam gerginlik. Niye gerginlik? Niye kavga ediyoruz? Efendim sanırsınız ki Türkiye batmak üzere, yok öyle bir şey. Ne yapacağız, muhtar seçeceğiz. Muhtar seçmek Türkiye’nin beka sorunu mu? Hayır. Belediye meclis üyesi seçeceğiz. Belediye meclis üyeliği beka sorunu mu? Hayır. İl genel meclis üyesi, beka sorunu mudur? Hayır. Belediye başkanı, beka sorunu mu? Hayır. Büyükşehir Belediye Başkanı… Ayrıca söyleyeyim, hepinizden İstanbul’daki akrabalarınıza telefon etmenizi, Ekrem İmamoğlu’nu da Belediye Başkanı seçmenizi istiyorum. Ben bunu sizden istiyorum. Çalışkan bir belediye başkanı, düzgün bir belediye başkanı, genç bir belediye başkanı, herkesi kucaklayan bir belediye başkanı, hiç kimseyi ötekileştirmeyen bir belediye başkanı, toplumun her kesiminde saygı duyulan bir belediye başkanı… Ben bunu da sizden istiyorum, Karadenizlilerden istiyorum. Sizin hemşeriniz, destek vereceksiniz. Alsın İstanbul’u yaşanabilir bir İstanbul haline getirsin, ben bunu da istiyorum. Dolayısıyla bakıldığı zaman tabloya, bizim ülkemiz güçlü bir ülkedir. Bir ülke üretimi kaybederse beka sorunu çıkar, Osmanlı gibi. Almanya’dan örnek vereyim, Almanya, Avrupa’nın en güçlü devletidir. Çin’e ve Hindistan’a baktı, Çin’de ve Hindistan’da ücretler çok düşük. Veriyorsun 1 dolar, adam 8 saat çalışıyor. Almanya baktı ki Çin’le Hindistan’la rekabet edemiyor. Ne yapmam lazım dedi. Benim beka sorunum var dedi. Gelecekte Çin’le Hindistan’la ben rekabet edemezsem, Avrupa’daki gücümü kaybederim dedi. Bakın beka sorununu nerede görüyor. Onun üzerine sanayi 4.0’ı buldu. Dedi ki, akıllı makinalar, yapay zekalı makinaları geliştireceğim dedi. Bunlar birbirleriyle de aynı zamanda iletişim içinde olacaklar. Basacağım düğmeye, günün 24 saati çalışacak. Grev var mı? Yok. Toplu sözleşme yok, asgari ücret yok, hiçbir şey yok. Basıyorsun makinaya, günün 24 saati çalışıyor. Ne için? Hindistan’la ve Çin’le rekabeti kazanmak için. Peki biz neresindeyiz bu halkanın? Hiçbir yerinde yokuz.
Beka nedir, bir ülkenin bekası? Geleceği planlayamamaktır. Geleceği planlarsanız beka sorununuz olmaz. Geleceği planlayamazsanız sorun çıkar. Hepiniz iş insanlarısınız. Bir soru soracağım sadece. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kalkınma planı var mı şimdi? Yok. 2018’de son kalkınma planı süresi doldu. 2019, ben 21. Yüzyılın Türkiye’sinden söz ediyorum, 2019, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kalkınma planı yok. Sorun, kime istiyorsanız sorun. Nerede Devlet Planlama Teşkilatı? Eskiden öyle bir teşkilat vardı. O teşkilat da yok şimdi.
Peki değerli arkadaşlarım, ben düşünüyorum, benim sorumluluğum var. Ama sizin de sorumluluğunuz var. Ben kavga istemiyorum. Ben memlekette huzur istiyorum. Elbette siyasetçiler birbirleriyle bir ağız dalaşına girebilirler, ben bunu da anlayışla karşılarım, eyvallah. Ama bir şey var ki, Türkiye’nin üretmesi lazım, güçlenmesi lazım Türkiye’nin. Üretimden bilinçli olarak koparılıyor. Bizim ne işimiz vardı Suriye’de? Ne işimiz vardı Allah aşkına? Niye gittik oraya? Elin oğlu talimat verdi Suriye’ye gireceksin diye. Başkasının kayığına binerseniz bu iş başka yere gider. Egemen güçler Türkiye’yi her dönem kullanmak istemişlerdir. Batının egemen güçleri koçbaşı olarak Türkiye’yi görmek istemişler. Şuraya saldır, buraya saldır, şuraya yap, niçin? Ben istediğimi senin sırtından yerine getireyim diye. Buyurun Suriye’de ne oldu? Şunu söyledim kıyamet koptu: Suriye’de iç savaş var doğru. Kim kimi öldürüyor? Müslüman Müslüman’ı öldürüyor. O da bağırıyor Allah Allah diye, bu da bağırıyor Allah Allah diye. Birbirlerini öldürüyorlar. Silahı kim veriyor? Batı’nın egemen güçleri, buyurun beyler diyor size silah da getirdim. Bunu yukardakiler niye düşünmüyorlar? Yazık günah değil mi İslam dünyasında insanlar birbirlerini öldürüyorlar. Ölenler kim? Bizim dindaşlarımız değil mi? Niye ölüyorlar, niye öldürülüyor, aşağıda petrol var, petrol yüzünden. Kimi kullanıyorlar, Türkiye’yi. Kendini kullandırmayacaksın! O nedenle şu fotoğrafı olan kişi, yani Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e hepimizin minnet borcu var batının egemen güçlerinden bizi kurtardığı için.
Tam bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlıkla olur, nokta. Birisine borç verirseniz, birisinden borç alırsanız, dengeyi iyi kurmak zorundasınız. Ama sadece borç alırsanız, bir süre sonra bakarsınız ki size emir verilmeye başlandı. Londra’da ki bir avuç tefeciye son 16 yılda verilen faiz ne kadar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin verdiği faiz, 149 milyar dolar. Hepiniz iş dünyasının saygın insanlarısınız, 149 milyar dolarla bu memlekette ne olur? Ben bunları söylediğim zaman da her türlü ama her türlü iftiraya, her türlü hakarete maruz kalıyorum. Vay niye bunu söylüyorsun? Ben söylemeyim de kim söylesin? Ben bunları söylemek zorundayım, anlatmak zorundayım. Diyebilirler ki 149 milyar dolar değil, sen yanlış söyledin. Doğru rakamı siz söyleyin. Benim aldığım hazinedeki rakam bu. Hiç faiz ödemedik, onu da diyebilirler. Çık söyle, onu da söyleyemiyorlar. Çünkü verdiğim her rakam doğru. Devletin rakamları, benim rakamım değil.
Sizlerin sorumluluğu var, sizler çok ama çok önemli görev yapıyorsunuz. Çünkü sizler üretiyorsunuz, alın teri döküyorsunuz, elaleme muhtaç olmayan bir Türkiye’nin tuğlalarını üst üste koyuyorsunuz. O açıdan bütün siyasilerin, hangi görüşten olursanız olun, bütün siyasilerin size minnet borcu var. Siz üretiyorsunuz, siz çalışıyorsunuz, siz istihdam yaratıyorsunuz, bir şekliyle Türkiye’nin büyümesine, kalkınmasına katkıda bulunuyorsunuz. Bizim görevimiz, sizin önünüzdeki engelleri kaldırmaktır, siyasetin görevi odur. Engel koyarsanız olmaz. Engelleri kaldıracaksınız. İnsanlarımız çalışacak, insanlarımız üretecek.
Sayın Başkan biraz uzun oldu galiba. Efendim hepinize şükran borçluyum. Kongrenizin hayırlı uğurlu olmasını isterim. Yeni yönetim… Seçilecek mi yönetim? Yeni yönetime de başarı dileklerimi iletmek isterim. Var olan yönetim sizlere iyi hizmetler sunmuştur umarım. Yoğun bir gündeminiz var, 16 maddeden oluşuyor. Bana arada bir konuşma fırsatı verdiğiniz için de hepinize şükran borçluyum. Hepiniz sağ olun, var olun diyorum. 

Gündem'den Öne Çıkan Haberler