15.09.2018

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU BURSA’NIN İZNİK İLÇESİNDE STK TEMSİLCİLERİYLE BİR ARAYA GELDİ

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU BURSA’NIN İZNİK İLÇESİNDE STK TEMSİLCİLERİYLE BİR ARAYA GELDİ

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Herkesin karnının doyduğu bir Türkiye mutlu bir Türkiye’dir. Karnımız iki şekilde doyar. Bir, çalışırız, üretiriz, alın teri dökeriz, kazanırız ve karnımız doyar. İki, alın teri dökmeden bir köşede oturursunuz elinizde viski kadehi vardır, büyük paralarınız vardır, faize yatırırsınız, karşılığını alırsınız. Türkiye son 16 yılda bu adamlara teslim edildi" dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Bursa'nın İznik ilçesinde sivil toplum kuruluşu temsilcileri, muhtarlar ve kanaat önderleriyle bir araya geldi. Genel Başkan Kılıçdaroğlu burada yaptığı konuşmada şunları söyledi:


Efendim güzel bir gündeyiz, dışarıda güneş var. İznik’in de olağanüstü bir güzelliği var. Az önce ilçe başkanımız kısaca İznik’in tarihinden de söz etti, görkemli bir tarihi var aslında. Güzel bir doğası ve güzel insanları var. Elbette ki bu güzel doğada herkesin mutlu yaşama hakkı var. Sadece burada mı? Hayır. Bursa’da. Sadece Bursa’da mı? Hayır. Bütün Marmara’da. Sadece Marmara’da mı? Hayır. Bütün Türkiye’de, 81 milyon vatandaşın huzur içinde yaşaması lazım.
En büyük arzumuz ne? En büyük arzumuz, herkesin huzur içinde yaşaması lazım. Huzur içinde yaşamanın birden fazla şartları vardır. Önce insan olarak hepimizin karnının doyması lazım; “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” felsefesine ve inancına sahipsek, herkesin karnının doyduğu bir Türkiye isteriz. Herkesin karnı doyuyorsa mutlulukta çok önemli bir adım atmış oluruz. Sadece o mu? Hayır. Karnımız doyduğu zaman düşüncelerimizi de ifade etmek isteriz. Şuraya şu yapılsın, şu yanlış yapıldı, şurada bir hata var demek şansımızın olması lazım. Bunun özü nedir? Düşünceyi ifade özgürlüğüdür. Düşüncelerimizi ifade edeceğiz. Kim edecek? Örneğin, ticaret odası başkanı, esnaf odası başkanı, ziraat odası başkanı, sivil toplum kuruluşları, meslek kuruluşları düşüncelerini ifade edecekler. Zeytine iyi fiyat verilmemişse çıkacak ziraat odası başkanı veya bir çiftçi veya bir çiftçi kuruluşu diyecek ki, bu sene zeytine iyi fiyat verilmedi, bunun fiyatının artması lazım. Baskı görürse bir toplum, sen anlatamazsın, açıklayamazsın denirse orada demokrasi olmaz. Önce karnımız doyacak, sonra demokrasiyle hep beraber güzellikleri yaşayacağız. Sadece o mu? Hayır. Mutlu yaşamanın bir başka şartı daha vardır. Nedir o? Diyelim ki aranızda ihtilaf çıktı. Nereye gideceksiniz? Mahkemeye başvuracaksınız. Eğer hakim bağımsızsa ve tarafsızsa, hukukun üstünlüğüne göre karar veriyorsa, yani güven, adalet dağıtıyorsa, o zaman demek ki herkesin can ve mal güvenliği var demektir. Çok zengin olmanın birinci garantisi ya da varlıklı olmanın en büyük garantilerinden birisi, can ve mal güvenliğinin olmasıdır. Fakir de hakkını arayabilmeli, varlıklı da hakkını arayabilmeli. Eğer hak arama bir suça dönüşürse orada da insanlar huzur içinde yaşayamaz. Demek ki huzur içinde yaşamanın bir başka şartı, herkesin can ve mal güvenliğinin olmasıdır. Can ve mal güvenliği olursa hep beraber huzur içinde yaşarız.
Daha başka şartlar da sayılabilir. Ama ben size kısaca da İznik’ten söz etmek istiyorum. Burada yaşıyorsunuz, olağanüstü güzel bir yer, gerçekten olağanüstü güzel bir yer. Marmara’da bana bir bakir alan gösterin denilirse, bozulmamış bir coğrafyası gösterin derlerse, herhalde herkes gelip İznik’i gösterir. Olağanüstü güzel bir yer. İnsanlar buraya gelirler, tarihi görmek isterler, doğal güzellikleri görmek isterler, kahvesinde oturup çay, kahve içmek isterler, İzniklilerle oturup tartışmak, konuşmak isterler. Böylesine güzel bir coğrafya ve bu coğrafyanın yaşaması lazım, eğer bu coğrafya ranta teslim edilirse hepimiz kaybederiz, sadece İznikliler değil, hepimiz kaybederiz. Az önce konuşurken bir dostumuz dedi ki, İstanbullular gelip buralardan çok büyük araziler, arsalar satın aldılar. Gelip alabilirler. Doğal güzelliğe, tabiata ihanet etmemek şartıyla, bu doğal güzelliği ranta teslim etmemek şartıyla gelip alsınlar, bizim vatandaşlarımız, alabilirler. Ama bütün bu tabiatı yok ederlerse İznik, İznik olmaktan çıkar. Tıpkı İstanbul’un İstanbul olmaktan çıktığı gibi, bu konuda İzniklilerin de duyarlı olması lazım.
ALIN TERİ DÖKENLER GELECEKTEN ENDİŞE DUYUYORLAR
Efendim gelelim sizin asıl meselenize. Bu dediğim konular şöyle veya böyle size çok söylenmiştir. Sözlerime başlarken dedim ki, herkesin karnının doyduğu bir Türkiye, mutlu bir Türkiye’dir. Herkesin huzur içinde yaşadığı, kahvesine oturduğu, caddesinde tanımadığı bir insana selam verdiği, karşılıklı selam aldığı, komşuların gidip geldiği bir Türkiye, huzurlu bir Türkiye’dir. Karnımız nasıl doyacak, öyle ya karnımız nasıl doyacak? İki şekilde doyar karnımız. Bir, çalışırız, üretiriz, alın teri dökeriz, kazanırız ve karnımız doyar. Bunun tek bedeli var, alın teri dökeceksiniz. O nedenle bizim inancımızda da, dünya görüşümüzde de alın teri en değerli kavramdır, en değerli sudur. Çalışmışsınız, emek harcamışsınız ve dolayısıyla alın teri döküyorsunuz, evinize helal ekmek götürüyorsunuz. Alın teri kadar değerli bir şey yoktur. İki, alın teri dökmeden bir köşede oturursunuz, elinizde viski kadehi vardır, büyük paralarınız vardır. Faize yatırırsınız, karşılığını alırsınız, eyvallah bu da bir başka yoldur. Alın teri döküyor musunuz? Hayır. Emek harcıyor musunuz? Hayır. Neyiniz var? Paranız var. Ne kadar? Milyon dolarınız var, milyarlarınız var. Bakıyorsunuz kim yüksek faiz veriyor, veriyorsunuz oraya, parasını alıyorsun. İşçi yok, işveren yok, grev yok, toplu sözleşme yok, bankadan kredi yok, krediyi nasıl ödeyeceğim yok, gübreyi nasıl alacağım yok. Bunların hiçbirisi yok. Türkiye, açık ve net söylüyorum, son 16 yılda bu adamlara teslim edildi. Bakın bunu bütün samimiyetimle söylüyorum. Alın teri dökenler gelecekten endişe duyuyorlar, ama bu adamların hiçbirisi gelecekten endişe duymuyor. Çünkü paraları var, dolarları var, milyarları var.
156 MİLYAR DOLAR NEREYE GİTTİ
Faiz ödüyorsun. Kim ödüyor faizi? Hepimiz ödüyoruz. Ne kadar faiz ödendi? Onu da ben size söyleyeyim. Öyle ya onu da vermemiz lazım size. Bakın arkadaşlar, dışarıda bir avuç tefeciye ödenen faiz, dışarıda, 16 yılda ödenen faiz, 156 milyar dolar. Küsuratını atıyorum. 293 milyon dolarını atıyorum. 156 milyar dolar bu ülkenin insanı, dışarıdaki bir avuç tefeciye faiz ödedi. Biz buna karşıyız. Niye ödüyoruz? Borçlandığımız için ödüyoruz. Niye borçlanıyoruz? Fabrika mı yaptık? Yeni istihdam alanları mı yarattık? Çiftçiye teşvik mi verdik? 156 milyar dolar, nereye gitti bu para? Ben bilmiyorum. İçinizden bilen varsa gelsin anlatsın bana, ben de öğreneyim. Meclisteki hiçbir milletvekili de bilmiyor. Bakın hiçbir parti ayrımı yapmıyorum, hiçbir milletvekili de bilmiyor. Nereye gitti bu para? İçeride de faiz ödendi. Az önce söyledim, bir masa, bir sandalye, oturuyorsun, kim yüksek faiz veriyorsa, parayı veriyorsun oraya. İçeriye ödenen faiz, 699 milyar Türk lirası. Şimdi merak ediyorum, çiftçilerimizin arasında faiz geliri olan var mı? Esnafımız arasından var mı? Tüccarımız arasından var mı? Sanayicimiz arasından var mı? Memur var mı? Emekli var mı? İşçi var mı? Kim aldı, 699 milyar faizi kim aldı? Türkiye’yi nereye getirdi, bu noktaya getirdi. Türkiye’de şimdi hepimiz bir kriz yaşıyoruz. Bundan çıkılır mı? Çıkılır, onu da anlatacağım. Asla karamsar değilim. Eğer bu millet Milli Kurtuluş Savaşı’nı vermişse, bizim karamsarlığa kapılma gibi bir hakkımız, bir hukukumuz yoktur. Biz kendi ülkemizi kurtarırız, bütün badirelerden kurtarırız. Niye olmasın? Yapabiliriz.
1 MİLYON DOLARI OLANA, 5 SAATTE 84 BİN 577 DOLAR PARA KAZANDIRIYORSUNUZ
Bakın size bir örnek vereyim, nasıl vurgun vuruluyor? Çok basit bir örnek. Evvelki gün sabah, saat 9’da doların kuru 6 lira 37 kuruştu. Parası olan gidip hemen 6 milyon 370 bin lira yatırır, 1 milyon doları alır. Sabah saat 9’da gitti, parayı yatırdı, 6 lira 37 kuruştan dolarını aldı, 1 milyon dolarını aldı, 6 milyon 370 bin Türk lirasına aldı. Geldik öğle zamanı, dolar 6.37’den, 6.54’e çıktı. Aynı kişi, bu 6 milyon 370 bin lira verip, 1 milyon dolar alan kişi hemen gidip, aynı saatte 1 milyon doları sattı, karşılığında 6 milyon 540 bin Türk Lirası aldı. Hiç, aradaki süre sabah 9, öğleden sonra 12. Geldik Merkez Bankası’nın faizini açıkladığı tarihe geldik. 6 lira 03 kuruşa düştü dolar. Kaça satmıştı? 6 milyon 540 bin lira para almıştı, 1 milyon doların karşılığında. Faiz düşünce götürdü, Türk lirasını sattı, karşılığında 1 milyon 84 bin 577 dolar aldı. 5 saatte kazandığı para 84 bin 577 dolar, 5 saatte kazandığı para.
Şimdi diyeceksiniz ki bizim buna aklımız ermez, doğrudur. Kimin aklı erer? Tefecinin aklı erer, onun işi o zaten. Nasıl kısa yoldan vuracağım diye. Şunun hesabını sizin sormanız lazım. 1 milyon doları olan kişiye, 5 saatte 84 bin 577 dolar para kazandırıyorsunuz. Böyle bir ekonomi olmaz arkadaşlar, böyle bir ekonomi olmaz.
BEN BU DÜZENİ DEĞİŞTİRMEYE TALİBİM
Şimdi dedim ki, hepimizin karnının doyduğu Türkiye, güzel bir Türkiye’dir. Bunun birinci yolu şudur: Kim ne ekecek? Hepimiz zeytin ekersek, hepimiz iflas ederiz. Hepimiz buğday ekersek, hepimiz iflas ederiz. Hepimiz çavdar veya pirinç ekersek, hepimiz iflas ederiz. Ne ekeceğiz ve ne kazanacağız? Bunu nasıl yaparlar? Bütün dünya şöyle yapıyor, bütün gelişmiş ülkeler planlama yapıyor. Siz zeytin ekeceksiniz diyor. Siz buğday ekeceksiniz, siz mercimek ekeceksiniz, siz mısır ekeceksiniz, siz kavun, karpuz ekeceksiniz, herkes ekiyor. Sonuçta herkes kazanıyor. Niçin? Planlama var. Eğer bir ülkede planlama varsa, o ülkede herkes eker, herkes alın teri döker ve herkes kazanır, hiç kimse zarar etmez. Örnek veririm, Hollanda’yı bilirsiniz hepiniz, Konya’dan küçük toprağı, Konya’dan küçük. Hollanda’nın tarım ürününün ihracatı bizim 5 katımız. Biz Hollanda’nın ihraç ettiği tarım ürününün 5’te birini ancak ihraç edebiliyorsak, dönüp kendimizi sorgulamamız lazım. Niye arkadaş, neyimiz eksik bizim? O, planlama yapıyor. Kimin neyi ekeceğini önceden söylüyor, sen şunu ekeceksin ve şu fiyatı kazanacaksın diyor. Hiç kimse zarar etmeyecek. Böyle bir düzen var mı Türkiye’de? Yok. Peki ben neye talibim, bu düzeni değiştirmeye talibim. Benim talip olduğum konu bu. Herkesin kazandığı, herkesin ürettiği, herkesin çalıştığı, rantiyeye asla ve asla primin verilmediği bir Türkiye istiyorum ben. Hortumcuların olmadığı bir Türkiye istiyorum. 5 saatte 84 bin dolar para kazanılan bir düzeni savunuyorsanız, aynen devam edin arkadaşlar. Bakın gayet net söylüyorum. Hayır, bu ülkede herkes kazanmalı, herkes çalışmalı, alın teri değerli olmalı diyorsanız, oturup düşünmeniz lazım. Hep beraber düşünmemiz lazım.
HER ŞEYİ İTHAL EDİYORUZ
Değerli arkadaşlarım, şimdi tarım niye önemli? Evinize buzdolabı almayabilirsiniz, altınıza araba da olmayabilir, televizyonunuz da olmayabilir. Bunların hiçbirisi yenilmiyor, ama siz günde 3 kez yemek yemek zorundasınız. Tarım bütün dünyada stratejik sektördür, bütün dünyada. İster Hollanda, ister Amerika, ister Papua yeni Gine, isterse Sudan. Bütün ülkelerde tarım stratejik sektördür. Çünkü insanın beslenmeye ihtiyacı var. 81 milyon insanın karnı doyacak. Nasıl yapacaksınız?  Bir; üretirsiniz, satarsınız, kazanırsınız. Fazlanız varsa ihraç edersiniz, yine kazanırsınız. İki; üretmezsiniz, dışarıdan ithal edersiniz. Petrolünüz olacak, petrol yataklarınız olacak, doğalgaz yataklarınız olacak, keyfinize bakacaksınız, üretmeyeceksiniz ve ithal edeceksiniz, paranız olacak. Üç; borçlanacaksınız, ithal edeceksiniz, sonra tefeci gelip gırtlağınıza yapışacak, paramı ver diyecek ve teslim olacaksınız. Geldiğimiz nokta hepimizin üzerinde düşünmesi gereken noktadır değerli arkadaşlarım. Tarım, dünyanın her ülkesinde teşvik edilir, bizde de teşvik edilmesi lazım. Emin olun 4 yıl önce ben size gelip deseydim ki, Türkiye saman ithal edecek, siz diyecektiniz ki, bu Kılıçdaroğlu da amma da söyledi, samanithal edilir, ama ediyoruz, mercimek ithal ediyoruz, nohut ithal ediyoruz, her şeyi ithal ediyoruz. Niçin? Bizim ülkemizde toprak mı yok? Var. İnsan mı yok? Var. Traktör mü yok? Var. Her şey var. Güneş mi yok? Var. Deniz mi yok? O da var. Su mu yok? O da var. O zaman bir şey yapmamız lazım. Hepimizin oturup düşünmesi lazım.
BURSA BÜYÜKŞEHİR’E TALİBİZ
Değerli arkadaşlarım, bir başka konuya daha geleceğim. Madem Bursa’dayız ve İznik’teyiz. İznik’teki çiftçinin rahatsız olduğunu biliyorum. Gelirinin düştüğünü de biliyorum, ama bizim büyükşehir belediyelerimizin olduğu yerlerde çiftçiler hiç şikayetçi değil. Bir daha söylüyorum. CHP’li Belediye Başkanlarının, Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu yerlerde çiftçiler hiç şikayetçi değil. Niçin? Örnek vereyim, çiçek mi alınacak, şehri güzelleştireceksiniz değil mi? Hemen gidiliyor kırsal kesime, çiçek üreticileri toplanıyor, buyurun beyler, bir kooperatif kurun, ben hepinizin çiçeğini alacağım. Niçin kooperatif kurun diyoruz? Şimdi Ali’nin çiçeğini alsan, Veli diyecek benim çiçeği mi niye almıyorsun? Kurun kooperatif, hepiniz kazanın. Şehri süslüyoruz. Süt üreticileri, oturup protokol yapılıyor. Sütün tamamı alınıyor. Yeni doğan çocuk hangi evde varsa, her sabah götürülüp, oraya 2 şişe süt bırakılıyor. Kim kazanıyor? Üretici kazanıyor, aile de kazanıyor. Bakın ne İzmir’de, ne Tekirdağ’da, ne Eskişehir’de ne de diğer yerlerde, Muğla’da ne de Aydın’da, Büyükşehir Belediyelerimizin olduğu yerlerde üreticiler şikayetçi değildir. Gidin Aydın’a sorun bakayım besiciler şikayetçi mi, değil mi? Hayır, eti alınır, pazarlanır, satılır. Hem besici memnundur, hem oradaki, Aydın’da ki vatandaş memnundur. Bütün bunların hepsi olur. Ben sizden, kırsaldan şikayet eden, geçinemiyorum diyen, bütün çiftçi arkadaşlarımdan istirham ediyorum; Bursa Büyükşehir’e talibiz, Bursa Büyükşehir’i verin göreceksiniz, göreceksiniz buradaki çiftçinin halini, göreceksiniz.
Peki, çiftçi kazanınca kim kazanıyor, sadece çiftçi mi? Hayır efendim esnaf da kazanıyor. Sonunda bu çiftçi parayı alacak, gidecek esnafa. Bakın bu işin efendim şu parti şöyle, bu parti böyle, bırakın bunların hepsini. Dönem akıl dönemi, akıl. Akıllı davranmak zorundayız. Herkesin kazanacağı imkan var mı? Var. Bu neyi getiriyor? Aynı zamanda kırsaldan kente göçü de engelliyor. Adam kırsalda aç, ne yapsın? Şehre gideyim diyor, varoşlarda belki bir iş buluruz, asgari ücretle çalışırız. Toprağını terk ediyor. Kim kaybediyor? Türkiye kaybediyor, o yüzden saman ithal ediyoruz. Büyükşehir’i aldığımız andan itibaren, hemen değil tabi, birinci yıldan sonra göreceksiniz bütün kırsal kazanacak, bütün kırsal. Niye kazanmasın? Hangi gerekçeyle kazanmasın? Bir insan kaybediyorsa, zarar ediyorsa, o zarar milli zarardır arkadaşlar, milli zarardır o zarar. Çünkü o zararın karşılığında heba edilen bir alın teri vardır. Günün 24 saati çalışacaksınız, sonra kaybedeceksiniz. Buna izin vermemeliyiz.
İSRAFA ÖNCE DEVLETİ YÖNETENLERİN KARŞI ÇIKMASI LAZIM
Herkesin kazandığı bir Türkiye niye olmasın? Ne eksiğimiz var? Planlama yapacaksınız, sadece tarımda değil planlama, her alanda planlama yapmak lazım, her alanda. Eğitimde de planlama yapacaksınız. Elin oğlu şu hesabı yapıyor. Önümüzdeki 30 yıl içinde hangi meslekler olacak ve ben ona göre çocukları yetiştireyim. Biz yarın sabah ne olacağını bilmiyoruz. Kimse önünü göremiyor. Kimseyi özel olarak suçlamak istemem ama bizim güzel bir atasözümüz var, “Balık baştan kokar” der. Yönetici olan, yani devleti yöneten kişinin topluma örnek olması lazım, savurgan olursanız olmaz. Savurganlık nedir? Vatandaş alın teriyle kazandığı paranın bir kısmını vergi olarak ödüyor devlete. Yol yap, köprü yap, şunu yap, bunu yap. Fabrika yap, aç bırakma beni, destek ver. Eğer siz bunu alıp da çarçur ederseniz, bunun adı israftır ve günahtır, alın terini yok ediyorsunuz siz. İsrafa önce devleti yönetenlerin karşı çıkması lazım, her kuruşun hesabının millete verilmesi lazım. Sizin vergiler nereye gidiyor Allah aşkına, bilen var mı? Belki diyebilirsiniz ki, efendim benim zaten vergi dairesinde kaydım yok, ben vergi vermiyorum. Hayır efendim, çocuk doğduğu andan itibaren vergi verir. Hanım sabahleyin musluğu açtığında su akması için, 5 çeşit vergi öder. Ödediğiniz su faturası içinde 5 çeşit vergi vardır. Sizin haberiniz bile yoktur. Otobüse binersiniz, minibüse binersiniz, trene binersiniz, su içersiniz, kefen bezi alırsınız, hepsinde vergi vardır. Demokrasinin özü nedir? Demokrasinin özü şudur, ben vergi veriyorsam ey yönetenler, benim ödediğim vergiyi nereye harcadın, bunun hesabını bana vereceksin. Demokrasi böyle çıkmıştır bütün dünyada. O açıdan bir yol ayrımındayız, Türkiye’nin bu badireden kurtulması lazım. Nasıl kurtulacak? O da üzerinde durulması gereken bir konudur.
BU 13 MADDE İLE TÜRKİYE EKONOMİK KRİZDEN ÇIKAR
13 madde açıkladım, ne zaman? 11 Ağustos’ta açıkladım. Ben memleketimi seviyorum, insanımı seviyorum. İnsanıma hizmet etmek istiyorum. Hiçbir beklentim de yok. Bu ülkede herkesin huzur içinde yaşamasını isterim. İster Hakkari’de olsun, ister Bursa’da olsun, ister Diyarbakır’da, ister Rize’de, ister Muğla’da, ister Yozgat’ta, Çankırı’da, Çorum’da, 81 ilde, her vatandaşımın huzur içinde yaşamasını isterim. Herkesin karnı doysun isterim. Her evde huzur, her evde bereket olsun isterim. Dedim ki Türkiye bir ekonomik krizle karşı karşıya, niçin? Kötü yönetildi. Bundan çıkmamız lazım. Benim görevim ne? Çıkıp da sürekli eleştireceğime dedim ki benim bir görevim daha var arkadaş. Bu krizden nasıl çıkılır, bunun anlatılması lazım. 11 Ağustos’ta İstanbul’da bir basın toplantısı yaptım. 13 madde halinde saydım. Bu 13 maddenin olması lazım. Bu 13 maddeyi kısa vadede, orta vadede, uzun vadede ana ilke olarak belirlerseniz, Türkiye bu krizden çıkar.
1. Madde, devlette liyakat olması lazım. Liyakatle adalet aynı kökten gelirler. Liyakat şudur, işi ehline vereceksin. Bu da zaten bizim inancımızda var. İşi ehline teslim edeceksin. Ben ekonomi okudum, şimdi üniversite mezunuyum, doktor da üniversite mezunu, beraber ikiniz madem üniversiteyi bitirdiniz, sen ekonomiyi anlat diyeceksin doktora, bana da diyecekler ki git cerrah olarak ameliyat yap. Mümkün mü? Mümkün değil. Herkesin bir işi var. Liyakat budur. İşi ehline teslim edeceğiz. Devlette liyakat bozuldu. Söyledim bunu, devlette liyakati bozmazsanız, en azından şu olur; dünya’nın bir yerinde bir sorun çıkarsa, o sorun Türkiye’ye nasıl yansıyor, çıkar siyasi otoritenin önüne bir rapor koyarlar. Derler ki, bakın Amerika’da, Japonya’da, Afrika’da şu oldu ve bu Türkiye’yi şöyle veya böyle etkiler der, siyasi otoritenin önüne bir rapor konulur. Bu raporu koyacak bürokrat kalmadı.
İki, herkesin can ve mal güvenliği olsun dedik. Can ve mal güvenliği yoksa yabancı gelip yatırım yapmaz. Fabrikayı geldi yaptı, ertesi gün hükümet el koydu. Koyar mı, koyar. Mümkün mü? Mümkün. Garantisi var mı? Hayır, garantisi yok. Niçin? Yargı bağımsız değil. Bunun olması lazım. Bu güvenceyi vermeniz lazım bütün dünyaya. Bizim ülkemizde demokrasi vardır demeniz lazım.
Merkez Bankası’na müdahale ediyorlar. Faiz arttır, faiz arttırma. Birisi diyor faiz arttır, öbürü diyor faizi arttırma. Ne yapacak bu Merkez Bankası Başkanı? Damada mı inansın, onun kayınpederine mi inansın? Birisi diyor arttır, birisi diyor arttırma. Adam iki arada bir derede, ne yapacak? Şu olsa ben kabul ederim, efendim tepedeki adam bütün bu konuları biliyor, dolayısıyla bu kararlar doğrudur derse, ben bunu anlarım. Bir insan ben her şeyi biliyorum der mi arkadaşlar? Diyemez bunu, mümkün değil.
Akılcı bir yabancı para politikası izlenmesi lazım, akılcı bir politika. Yabancı sermaye vurgun için geliyorsa izin vermeyeceksin kardeşim. Az önce söyledim, 5 saatte 84 bin dolar para kazandı bu adam. Kimin parasını kazandı, sizin paranızı, cepten paranız gitti. Buna izin veriyorsun, asıl neye izin vereceksin? Gel kardeşim, bak Bursa’da şu var, Yozgat’ta şu var, şuraya fabrika kur. 300 işçi çalışsın, 50 işçi çalışsın, 10 işçi çalışsın. Üret, yeni teknoloji getir, başımın üstüne. Vurgun vurmak için gelirsen izin vermeyeceksin buna.
Şimdi dediler ki bize, yastık altından dolarları çıkarın, hemen bozdurun. Sanki milletin yastığının altında dolar doluda. Neyse farz edelim ki dolar dolu. Hadi farz edelim o var. Peki kardeşim vatandaş da gitti bozdurdu. Asıl büyük vurgunu vuran, yani asıl doları elinde tutan kim? Köprüleri dolarla ihale ettin kardeşim. Bunları niye Türk Lirasına döndürmüyorsun? Garanti verdin. Niye Türk Lirasına döndürmüyorsun? Otoyol geçişleri var dolara endeksli, bunları da Türk Lirası endeksli yap. Niye yapmıyorsun? Hayır, onlara dokunmuyorsun. Neye dokunuyorsun, vatandaşa diyorsun ki, doları tutma cebinde. Olmaz, samimi değil, her şeyin Türk Lirasıyla olması lazım. Bakın buna inanıyorum. Madem biz Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatandaşıyız, mademki lirayı cebimizde taşıyacağız, Türk Lirası’nın değerli olması lazım. Her şeyin Türk Lirasıyla olması lazım. Müteahhit Türk, betonu üreten Türk, üstünden geçen arabanın şoförü Türk ama ihale dolarla, niye dolarla ihale? Niye dolarla ihale yapıyorsunuz?
Yine söyledik, Kamu İhale Yasasının değişmesi lazım. Adamına göre ihale olmaz. Sağlıklı bir rekabet ortamının olması lazım.
Yine söyledik, vatandaş vergi ödüyor, bunu birisinin denetlemesi lazım. Birisinin bakması lazım, bu paralar nereye gitti diye. Denetlenmezse olmaz bunlar. Har vurup harman savururlar o zaman.
Yine söyledik, dış politikayı değiştirin, bu dış politikayla gitmez bu işler, gitmez. Suriye’yi görüyorsunuz, İnşallah hiçbir askerimizin, hiçbir komutanımızın tırnağına bir şey olmaz, istemiyoruz. Ne işimiz vardı bizim oralarda? Bakın terör aldı götürdü her şeyi. Suriye’nin bölünmesini de istemiyoruz. Suriye’nin toprak bütünlüğünün, devlet bütünlüğünün korunmasını istiyoruz. Eğer parçalanırsa Suriye, bundan en büyük zararı Türkiye görür. Ne işimiz vardı?
Yine aynı şekilde değerli arkadaşlarım, adaletsiz bir vergi politikası var. Az önce size örnek verdim, milyon dolarları kazananlar, onlar 5 kuruş vergi ödemezler. Bakın o paraları kazanırlar, 5 kuruş vergi ödemezler. Ama siz hepiniz ödersiniz.
İsraftan kaçınmak. Evet, israftan kaçınmamız lazım. İsraf eğer haramsa, kaçınmamız lazım.
BU UÇAĞI NASIL ALDINIZ
Dün bir soru sordum, cevabını bekliyorum. Madem İznik’teyiz, o soruyu tekrar sormak isterim İznikli kardeşlerim de duysunlar. Deniyor ki, bilmem kaç odası olan, kaç tane yatak odası olan, konferans salonu olan, içinde küçükte bir hastanesi olan bir uçağı satın almışlar. 400 milyon dolara. Eğer şimdi, Türkiye bu haldeyken gidip… Uçak var, bir tane değil, birden fazla. Very VIP diyorlar, yani ultra lüks bir uçak. Niçin? Bununla seyahat edilecek. Kardeşim, esnaf perişan, sanayici perişan, çiftçi perişan, bu kadar lüks haram değil mi? Sonra plak döndü, dediler ki bunu bize bağışlamış, hediye etmiş. Kim? Katar Şeyhi. O daha da büyük bir ayıp. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı, bir başka devlet başkanının verdiği hediye uçakla gezemez arkadaşlar. Bu Türkiye’nin onuruna aykırıdır. Ben tekrar soruyorum, kimin adına, kendi adıma sormuyorum. İster biner, ister binmez. Ama bu ülkede 81 milyon vatandaş adına ben soruyorum. Bu uçağı nasıl aldınız arkadaş! Hediye mi? Hediyeyse kim kabul etti bunu? Paraysa, kaça aldınız? Kaça aldınız bu uçağı? Hiç uçağın yoksa hay hay alalım, bir tane değil, iki tane de alalım. Ama bizim bakan özel uçakla gider, yabancı bakan bizim bakanın uçağıyla gelir. Çünkü o tarifeli gider ve tarifeli uçakla gider gelir. Ve üstelik bizden zenginler onlar. Bizde bir de ekonomik kriz var. Herkesin düşünme zamanı, herkesin. Oturup konuşma zamanı. Beraber.
Biz, herkesin karnının doyduğu, huzurlu bir Türkiye’den yanayız. Herkesin, her kuruşun hesabının vatandaşa verildiği bir Türkiye’den yanayız. Herkesin ektiği, herkesin ürettiği, herkesin kazandığı, hiç kimsenin zarar etmediği ve her evde huzurun, bereketin olduğu bir Türkiye’den yanayız. Örnek mi istiyorsunuz, bizim büyükşehir belediyelerimizin olduğu yerlerde üreten insanlar memnundur. Oradaki kentler de memnundur. Bakın İstanbul’dan örnek vereyim. İstanbullu nefes almak için nereye gider? Ya Beşiktaş’a gider, ya Bakırköy’e gider, ya Beylikdüzü’ne gider, ya Maltepe’ye gider, ya Kartal’a gider. Burada da Mudanya’ya gider ya da Nilüfer’e gider.
Sözlerimi şöyle bitireyim. Biz büyükşehire talibiz arkadaşlar, hepsine tabi, ben İznik’i ben saymıyorum, İznik’e zaten talibiz. Büyükşehiri almak için elbette İznik’i de alacağız. İznik’e şöyle üzülüyorum değerli arkadaşlarım. İznik, tarih açısından dünyanın sayılı yerlerinden birisidir. Olağanüstü güzelliği vardır. Allah vergisi bir gölü vardır. Dolayısıyla İznik çok değerli bir yerdir ama dünya biliyor, Türkiye’de bilenin sayısı çok az. Ama burası inşallah büyükşehirle beraber alındığı zaman göreceksiniz, Bursa aynı zamanda tabi Osmanlı’ya başkentlik de yapmış bir yerdir. Bursa’nın da görkemini, İznik’in de görkemini bütün dünyaya tanıtacağız.
Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. Sağ olun, var olun diyorum. 

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu İznik'te ilçe merkezindeki bir kahvehanede vatandaşlarla sohbet etti.


"Mavi Çini Sanat Merkezi"ni ziyaret eden Genel Başkan Kılıçdaroğlu, burada çalışanlarla sohbet etti ve çini üretimi hakkında bilgi aldı.


Gündem'den Öne Çıkan Haberler