12.08.2021

TBMM DIŞİŞLERİ KOMİSYONU CHP GRUP SÖZCÜSÜ ÇEVİKÖZ’ÜN DIŞ POLİTİKADA YAŞANAN GELİŞMELERE İLİŞKİN BASIN TOPLANTISI

Çeviköz, “Ülkede işsizliğin had safhada olduğu, pandemi koşullarının vatandaşı giderek ekonomik darboğaz içinde bunalttığı bir dönemde darda kalan bu ülkenin vatandaşlarıdır. Vatandaşlarımız önce kendilerine el uzatılmasını bekliyor” dedi.
CHP İstanbul milletvekili ve TBMM Dışişleri Komisyonu CHP Grup Sözcüsü Ünal Çeviköz parti genel merkezinde basın toplantısı düzenledi.
Paris İklim Anlaşması’nı, Taliban’ın Afganistan’da ilerleyişini ve Afgan göç dalgasını değerlendiren Çeviköz şu açıklamalarda bulundu:
"Değerli basın mensupları,
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Bugünkü basın toplantımızda iki önemli konu üzerinde duracağım.
Öncelikle başta ülkemizi ve tüm Akdeniz Havzasını etkileyen orman yangınlarından duyduğum üzüntüyü dile getirmek isterim. Ülkemiz, en önemli zenginliklerinden biri olan orman arazisinin önemli bir kısmını iki haftadır devam eden ve bazı bölgelerde hala mücadelesi süren yangınlar nedeniyle kaybetmiştir. Bu yangınlarla mücadele eden tüm görevli ve gönüllülere büyük bir teşekkür ve minnet borçluyuz. Yaşamını yitirenlere rahmet, yaralananlara acil şifa diliyorum.
Ülkemizin güney ve güneybatısında orman yangınlarıyla mücadele ederken, kuzey ve kuzeydoğumuzda da sel felaketleriyle mücadele ediyoruz. Bu sabah gelen haberler bu defa Bartın ve Sinop'ta yeni bir sel felaketiyle karşı karşıya kaldığımızı gösteriyor. Geçen hafta Van'da yaşanan felaket de tıpkı Bartın gibi bizleri derin bir üzüntüye boğdu. Bugün Sayın Genel Başkanımız selden etkilenen bölgeleri ve yurttaşlarımızı ziyaret etmek üzere Van'a gitti. Bu sel felaketleri nedeniyle yaşamını yitirenlere de rahmet diliyorum.
Değerli basın mensupları,
Her iki afet türü de göstermektedir ki, artık küresel düzeyde bir iklim değişikliğinin etkisi altındayız. Bu durum sadece ülkemizi değil tüm dünyayı kasıp kavuruyor. Türkiye iklim değişikliği ile mücadelede daha fazla geri kalmamak ve bu yıl yaşadığımız afetlerle mücadelede daha etkili bir sorumluluk üstlenmek için en kısa zamanda bu konudaki politikalarını gözden geçirmek zorundadır. 
Biliyorsunuz, BM 26. İklim Değişikliği Konferansı bu yılın Kasım ayının başında Glasgow'da yapılacaktır. BM İklim Değişikliği Konferansları 1994 yılından beri yapılıyor. Ancak 2015 yılında imzalanan Paris İklim Anlaşması'ndan bu yana kaydedilen gelişmeleri değerlendirecek ilk toplantı işte bu yılki 26. toplantı olacak. 
Türkiye bu konferansa hazır mı? Her şeyden önce neredeyse iki ay süre kalan bu konferans öncesinde Türkiye'nin gerekli hazırlıkları sonlandırarak Paris İklim Anlaşması'nı Ekim ayında TBMM açılır açılmaz onaylaması gerektiğini düşünüyoruz. 
Bakın, bu anlaşmayı imzalayıp da onaylamayan 6 ülke vardır: Irak, İran, Eritre, Yemen, Libya Ve Türkiye. Türkiye bu ülkelerle aynı grupta olmamalıdır. neden olmamalıdır onu da hemen söyleyeyim, zira Türkiye İktisadi İşbirliği Ve Kalkınma Örgütü OECD'nin üyesidir, Türkiye G-20 Gelişmiş Ülkeler Grubu üyesidir ve Türkiye hem OECD'nin hem de G-20'nin üyeleri arasında Paris İklim Anlaşması'nı imzalayıp da onaylamayan tek ülkedir. 
Bir karar vermek lazım: Ya bu gruplardaki yerimiz yanlıştır ya da Paris İklim Anlaşması ile ilgili tutumumuz. 1 Ekim'de TBMM açıldıktan sonra bu anlaşmanın onaylanması için tüm gücümüzle çalışacağımızı burada vurgulamak istiyorum. 
Değerli basın mensupları, 
Bugünkü ikinci konumuz Afganistan!
Taliban’ın son günlerde ilerleyişinin hız kazanmasıyla birlikte durumun ciddiyeti ortaya çıkmıştır.
Taliban Afganistan’da son 6 günde 9 büyük şehrin kontrolünü ele geçirdi. 
Bunlar Şibirgan, Saripul, Aybak, Kunduz, Talukan, Farah, Zaranc, Baglan Vilayetinin merkezi Pul-İ Humri ve son olarak ele geçirilen Badahşan Vilayetinin merkezi Feyzabad’dır.
Taliban ayrıca Afganistan Merkezi Hükümeti ile ateşkes konusunda bir anlaşma olmadığını da duyurdu.
Afganistan’da bu gelişmeler yaşanırken maalesef iktidar tarafında, Türkiye’nin Kabil Havaalanı’nın güvenliğini ve işletmesini üstlenme konusundaki talebinin gözden geçirilmesine ilişkin bir değerlendirme görülmüyor. Aksine bu isteği pekiştiren açıklamalar yapılıyor. Örneğin son basın açıklamasında Milli Savunma Bakanı Sayın Hulusi Akar, "Şartlar oluşursa Afgan kardeşlerimizin güvenliği, huzur ve ihtiyaçlarının karşılanması, Afgan kardeşlerimize destek olması için havaalanını işletmeye talibiz. Bu konudaki temaslarımız sürüyor" dedi.
İktidardan yapılan bu açıklamalar, muhalefet ve uzmanlar tarafından yapılan uyarıların dikkate alınmadığının bir göstergesi. Yani iktidar yanlışında ısrarlı tavrını sürdürüyor. 
Öncelikle, iktidar hangi şartların oluşmasını beklemektedir bunun kamuoyuna açıklanması gerekir çünkü biz orada bulunmamızı gerektiren ve meşruiyet sağlayan koşulları merak ediyoruz. Milli güvenliğimiz veya ulusal çıkarlarımız açısından neden Afganistan'da kalmaya devam etmeliyiz, bunu merak ediyoruz. Taliban ile Mehmetçiği karşı karşıya getirmeye neden razı olmamız gerekiyor bunu merak ediyoruz.
İkinci olarak Sayın Milli Savunma Bakanı'nın sözünü ettiği temaslar kimlerle sürmektedir? Bunun da kamuoyuna açıklanması gerekir.
İktidarı Afganistan konusunda aklı selimle hareket etmeye davet ediyoruz. Taliban’ın ilerleyişi ile birlikte Mehmetçik için riskler giderek büyümektedir. Buna hiçbir yurttaşımızın razı olacağını düşünmüyoruz.
Değerli basın mensupları,
Afganistan sorunuyla birlikte düzensiz göç konusu da yeniden ülkemizin en önemli gündem maddesi haline geldi.
Maalesef İran sınırından akın akın Afgan vatandaşlarının ülkemize geldiğini görüyoruz.
Hollanda, Danimarka, Avusturya, Almanya, Belçika Ve Yunanistan; başvuruları reddedilmiş ve tüm yasal yolları tüketmiş olan Afgan sığınmacıların sınır dışı edilmesini istiyor. Bu 6 ülke, Avrupa Birliği (AB) Komisyonu'na başvurarak, mevcut iade anlaşmasının sürdürülmesini sağlayacak şekilde Afgan hükümeti ile görüşmeye ve onları bu konuda desteklemeye çağırdı.
Yine bu ülkelerden Avusturya ve BELÇİKA, Türkiye ile Suriyeli geçici koruma altındaki insanlar hakkında yapılan anlaşmanın Afganistan vatandaşlarını da kapsayacak şekilde genişletilmesi istiyor.
Değerli basın mensupları AB ülkelerinin bu tavrını şöyle özetlemek mümkün:
-AB ülkeleri mültecilerin statüsü hakkında 1951 BM Sözleşmesi'nin tarafları olarak uluslararası sorumluluktan kaçıyor,
-AB ülkeleri Türkiye'yi artık bir transit ülke olarak görmüyor ve sığınmacıların son durağı haline getirmek istiyor,
-AB ülkeleri ülkemizi büyük bir külfet altına sokmak istiyor.
Bakınız,
AKP iktidarı AB ile yaptığı Geri Kabul Anlaşması ve 18 Mart Mutabakatı ile ülkemizin sınırlarını tümüyle düzensiz göçe teslim etmiştir. Bugün ülkemizin karşı karşıya olduğu göç sorununun özünde bu gerçek vardır. 
Afganistan'ın İran sınırında bulunan Nimruz Eyaletinin Zerenc şehri dolaylarında Taliban ile hükümet güçleri arasındaki çatışmaların artması üzerine İran'ın Afganistan ile olan Milak Sınır Kapısı kapatıldı.
Peki Türkiye ne yapmaktadır? Bizim sınırlar elek gibi! Ne İran ile bir görüşme yapılıyor ne Afganistan ile...
Aksine, iktidar Afgan göçünün ülkemize akmasını destekleyecek şekilde Afganistan’da görev üstlenmek istemektedir. 
Sayın Cumhurbaşkanı da “Finansmanı iyi yönettiğimiz için bunu başarıyoruz. Bundan sonra da yine finansı iyi yöneterek bu tür adımları atacağız. Bundan hiçbir çekincemiz yok. Biz güçlü, darda kalana elini uzatan bir Türkiye’yiz” demektedir.
Ülkede işsizliğin had safhada olduğu, pandemi koşullarının vatandaşı giderek ekonomik darboğaz içinde bunalttığı bir dönemde darda kalan bu ülkenin vatandaşlarıdır. Vatandaşlarımız önce kendilerine el uzatılmasını bekliyor.
CHP olarak, Türkiye'yi adeta bir göçmen havuzu durumuna indirgeyen yaklaşımları kabul etmediğimizi burada kuvvetle bir kez daha tekrarlamak istiyorum. 
Değerli basın mensupları,
Taliban kendi kontrolüne giren yerlerde cezaevlerinde bulunan tüm mahkumları serbest bırakıyor. 
Ülkemize yönelen düzensiz göçmen akınına ilişkin olarak altını çizmek istediğimiz bir diğer husus da bu durumdur. 
Şimdi ülke güvenliğimizi tehdit eden bu duruma ilişkin iktidara şu soruları sormak istiyoruz:
1. Sayın Cumhurbaşkanı ve ABD Başkanı’nın Brüksel’de 16 Haziran tarihinde yaptıkları görüşmenin ardından ülkemize kaçak yollardan giriş yapan Afgan vatandaşlarının sayısı kaçtır?
2. Bu kişilerin kaçı Afgan Hükümetinin ordusuna kayıtlıdır?
3. Bu kişilere ilişkin istihbarat raporları mevcut mudur? Aralarında Taliban üyesi kişilerin olup olmadığına ilişkin bir inceleme yapılmış mıdır? 
4. Afgan vatandaşlarına tıpkı Suriyelilere olduğu gibi toplu olarak geçici koruma statüsü verilecek midir? 
Bakın bu soruların ikna edici cevaplarına ihtiyaç vardır. Öyle akın akın günde yüzlerce binlerce kişinin sınırımızdan koşarak geçtiği bir ortamda bu denetimlerin nasıl yapıldığını her vatandaşımızın bilmeye hakkı vardır, zira ülkemize giren bu yabancılar vatandaşın vergileriyle bakılmaktadırlar.
Değerli basın mensupları, 
Geçici koruma altındakilere karşı mevzuatımızdaki bir düzenlemeye dikkatinizi çekmek istiyorum. 
Yürürlükte olan Geçici Koruma Yönetmeliği’nin “Geçici Korumanın Sona Ermesini Müteakip Yapılacak İşlemlerdir” başlıklı 14. Maddesinin 2. Fıkrasına göre şöyle deniyor, aynen okuyorum:  
(2) Geçici korumanın sona erdirilmesiyle birlikte, Cumhurbaşkanı tarafından, 11’inci Madde kapsamında, geçici korumadan yararlanmış olanlara Grup Temelli Toplu Statü Kararı alınması veya uluslararası koruma başvurusunda bulunanların başvurularının bireysel olarak değerlendirmeye alınması ya da bu yabancıların kanun kapsamında belirlenecek koşullarda Türkiye’de kalmasına izin verilmesinin kararlaştırılmış olması durumunda gerekli işlemler ilgili hükümlere göre yapılır. 
Yani deniyor ki, bu madde gereğince eskiden Bakanlar Kurulu’nda olan yeni sistemle birlikte Cumhurbaşkanına verilen yetki sonucu geçici koruma statüsü bitince kalıcı bir statü verilmesinin önü açıktır. 
Bu ne demektir değerli basın mensupları, bunun ne demek olduğunu vatandaşlarımızın bilmesi gerekir: 
Bu şu demektir:
Ülkemizin sosyolojisini, demografisini, güvenliğini ve toplumsal yapısını etkileyecek böyle bir yetki tek bir kişiye verilmiştir. İşte yıllardır dile getirdiğimiz Tek Adam Rejiminin sakıncaları denen hadise budur ve böyle bir yetkinin bir kişiye verilmesi çok büyük riskler barındırmaktadır. 
Ülkemizin demografik ve sosyal yapısının değiştirilmesine karşıyız. Türkiye bu düzensiz göç tsunamisine daha fazla maruz bırakılmamalıdır.
En kısa zamanda AB, BM ve İran yetkilileri ile Afganistan'dan kaynaklanan bu göç dalgası görüşülmelidir.
Değerli basın mensupları,
Bu konudaki politikamız nettir. Kimsenin kimseyi ırkçılık veya yabancı düşmanlığı ile suçlamaya haddi yoktur. Türkiye insanı sabırlıdır, hoşgörülüdür, insancıldır. Bununla birlikte Türkiye insanı kendi vergileriyle desteklenen Türkiye bütçesinin de kendi sorunlarının çözümünde öncelikli olarak kullanılmasını ister. Bugün itibariyle iktidar böyle bir güven vermekten uzaklaşmıştır."