14.07.2020

CHP SÖZCÜSÜ ÖZTRAK: CUMHURBAŞKANI KOLTUĞUNA OTURUP, ATATÜRK’E HAKARET EDEN TEK PARTİ GENEL BAŞKANI

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK sürerken düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi: Irak’ın kuzeyinde yürütülen operasyonlarda kahraman bir Mehmetçiğimiz, teröristler tarafından şehit edildi. Şehidimiz, Astsubay Çavuş Ethem Demirci’ye Allah’tan rahmet, acılı ailesine ve ulusumuza sabır ve başsağlığı diliyoruz. Yine dün, Artvin’de yaşanan sel ve heyelan felaketinde 4 vatandaşımızı yitirdik. Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, acılı yakınlarına da sabır diliyoruz.

VESAYETÇİ REJİM, FRENİ PATLAMIŞ KAMYON GİBİ
Bundan tam iki yıl önce, ülkemiz “vesayetçi tek adam rejimiyle” tanıştı. İki yıldır bu “vesayetçi saray rejiminin” millete faturası her gün biraz daha ağırlaştı. Saray rejimi ve sosyetesi, son iki yıldır, freni patlamış, kontrolden çıkmış bir kamyon gibi, milletimizi eze eze gidiyor. Milleti unuttular. Milletin feryadını duymuyorlar. İktidara gelirken “her derde derman” olacak dedikleri bu ucube rejim, bugün milletin başına bırakın derdine derman olmayı başına tam bir dert oldu. Ellerini değdirdikleri yer, elde kalıyor. Ekonomi dökülüyor, dış politika dökülüyor, eğitim dökülüyor, hukuk ve adalet dökülüyor, liyakatsizlikle malul ettikleri devlet yönetimi dökülüyor, bu beceriksizliğin ve çürümenin bedelini de aziz milletimiz, canıyla, işiyle, aşıyla çok ağır bir şekilde ödüyor.
İKİ YILDA 3.669 EMEKÇİ İŞ CİNAYETLERİNE KURBAN GİTTİ
Buna delil mi arıyorsunuz öyle uzaklara gitmeye gerek yok. Son bir hafta, on gündür yaşadıklarımız; gören gözlere, vicdanlı yüreklere ibret almak için yeter… Sakarya’da son 11 yılda beş kez patlayan fabrikayı, her seferinde başka bir isimle açtırmışlar, her patlamada çalışanlar hayatını yitirmiş, yaralanmış, son patlamadan sonra kalan mühimmat, tüm kurallar ve güvenlik önlemleri yok sayılarak Mehmetçiklerimize taşıtılmış. Taşıtan kim? Saray iktidarının İçişleri Bakanlığı. Sonuç? Sonuç, 3 kahraman askerimiz şehit. 11 yurttaşımız yaralı. Bunu ar bilip, millete hesap veren, istifa eden tek bir yetkili var mı? Ne gezer… Hayatını kaybeden işçi ailelerinden önce fabrikanın sahibini arayan, bir kibir abidesinin yönettiği, işçi ailelerine yardımcı olmak yerine, ilk işi fabrika sahibine moral yemeği düzenletmek olan bir rejimden bunu beklemekte zaten mümkün değil. Bu rejim iş başına geldiğinden bu yana, yani son iki yılda, 3 bin 669 emekçimiz iş cinayetlerine kurban gitmiş. Kimi evladını, kimi anasını, kimi babasını, kimi eşini, nişanlısını kaybetmiş. Ama bu vesayetçi saray sosyetesi için bazı şeyler hiç değişmemiş. Ölenlerin sorumluluğu, hep “işin fıtratına” yıkılmış. Ölenlere rahmet, yaralılara şifa dilenmiş, geçilmiş.
ZENGİNİMİZ BEDEL VERİR, ASKERİMİZ FAKİRDENDİR
Bu vesayetçi saray rejiminde canıyla sınanan sadece emekçilerimiz mi? Hayır. Yürekleri acıtan bir Yemen türküsünde söylendiği gibi, “Zenginimiz bedel verir, askerimiz fakirdendir.” Kifayetsiz muhterisliğin bedelini fakir, fukaranın evlatları canıyla ödüyor. Daha bu yılın Şubat ayında, Suriye’de yaşadığımız büyük faciayı unutmadık. İdlib’de, hava koruması olmadan sahaya sürdükleri Mehmetçiklerimizi, Rus uçakları bombaladı. Hem de bir defa değil, birkaç defa. 36 askerimiz şehit oldu. Onlarca askerimiz yaralandı. Ve 36 yiğidimizin kanı yerde kaldı. Sarayın kibirlisi, Mehmetçiğin dökülen kanının hesabını sormak yerine çareyi, askerimizi bombalayanların kapısına koşmakta buldu. Medet umduğu o kapıda dakikalarca Moskova’da ayakta bekletildi. Milletimizin gururu incitildi.
LİBYA’DA HAVAALANINI BOMBALAYAN KİM?
Şimdi de Libya’da askerlerimizin olduğu havaalanı bombalanıyor. Bombalayan kim? Rusya mı, Mısır mı, Birleşik Arap Emirlikleri mi, yoksa başka bir devlet mi? Bilmiyoruz. Çünkü Libya’da ne olup bittiğini yazan gazeteciler, hemen sarayın zindanlarına atılıyor. Meclis’e Libya’da ne olup bittiği konusunda hiçbir bilgi verilmiyor. Millet iradesinin tecelligâhı, Kurtuluş Savaşımızın Gazi Meclisi, milli meselelerin görüşülüp, tartışıldığı bir yer olmaktan çıktı. Sarayın vekilleri bile gelişmelerden bihaber. Ama milletimiz onları izliyor. Ne yaptıklarını görüyor. Notlarını veriyor. Günü geldiğinde de sandıkta onlara yerlerini gösterecek.
ARSIZ GÜÇLÜ OLUNCA, HAKLI SUÇLU OLUR
Bu hafta, milletin canıyla sınava çekildiği bir başka acı olayın, 15 Temmuz hain darbe girişiminin yıl dönümü. 4 yıl önce, sarayın kibirlisinin koruyup kolladığı, besleyip büyüttüğü, istihbarat raporlarına, Genelkurmayın talebine rağmen ordudan ihraç edemediği hainler, Milletin Meclisi’ni bombalamışlardı. Milletin iradesine darbe yapmaya kalkmışlardı. O gece CHP’lisi, AK Partilisi, MHP’lisi, HDP’lisi tüm milletvekilleri meclisin ve milletin hukukuna sahip çıktı. Asil milletimiz, ordumuzun vatanperver subayları ve kahraman emniyet teşkilatımız, hain kalkışmaya canıyla direndi. 251 yurttaşımız şehit oldu. 2 bin 196 vatandaşımız ise yaralanarak gazi oldu. Atalarımız “arsız güçlü olunca, haklı suçlu olurmuş” demişler. Dün sarayın kibirlisi AK Parti Genel Başkanının, Partimize ve Genel Başkanımıza yönelik, ipe sapa gelmez iftiralarını duyunca bu söze bir kez daha hak verdik.
HERKESİ KÖR, ALEMİ SERSEM SANIYOR
Erdoğan herhalde “herkesi kör, âlemi de sersem” sanıyor. FETÖ’cülere, “beraber yürüdük biz bu yollarda” diye ağıt yakıp; “Dön artık memleketine bitsin bu hasret” diye zırıl zırıl ağlayan kimdi? Bunlara “Ne istediniz de vermedik” diyen kimdi? Milli ordumuzun harimi ismetine, kozmik odasına bu FETÖ’cüleri sokan kimdi? Erdoğan’dı. “Kemalist gelenekle, FETÖ’cüleri birbirine kırdırdık” diyerek, hain darbenin ardındaki siyasi aklı televizyonlarda hem de daha birkaç gün önce ifşa eden kimdi? AK Parti’nin Tanıtım ve Medya Başkan Yardımcısıydı. Milli İstihbarat Teşkilatı’nın uyarılarına ve Genelkurmayın talebine rağmen, darbenin başrolündeki generallerin, kibirli adamın isteğiyle ordudan ihraç edilmediğini açıklayan kimdi? O dönemin başbakanıydı. Yine bu darbe girişimini, “Allah’ın lütfu” deyip, siyasi fırsat olarak kucaklayan, kullanan kimdi? O da Erdoğan’dı.
HANGİ YÜZLE HESAP SORUYORSUN
Şimdi sen o gece havada uçaktayken, Başbakanın tünelde saklanırken, uçağının rotasını nereye çevireceğine bir türlü karar veremezken, İstanbul’daki ordu komutanından garanti almak için uğraşırken, milletvekillerimize “Darbeye derhal karşı çıkın”, “Meclis’e gidin, ben de Ankara’ya geliyorum” diyen Genel Başkanımızdan hangi yüzle hesap soruyorsun?
O zaman biz de soralım; “Darbe öncesi Marmaris’te işiniz neydi? Uçaklar, helikopterler neden orada hazır duruyordu? Önceden bir istihbarat mı aldınız? Uçağa saat kaçta bindiniz? Bu hususları içeren muhalefet şerhimizin de içinde yer aldığı TBMM Darbe Araştırma Komisyonu raporunu neden yayınlatmadınız?”
ŞÜPHELİ OLAN SİZİN ROLÜNÜZ
Açığa kavuşturulmamış, üzerinde şüphe bulutları olan, esas sizin ve çevrenizdekilerin bu darbedeki rolüdür. Konuştukça batıyorsunuz. Genel Başkanımız söyledi. O gün kimin nerede olduğunu, kiminle konuştuğunu gösteren kayıtları açıklayın. HTS kayıtlarını ortaya koyun. Gerçekler ortaya çıksın. Ama şunu tekrar söylüyorum, günü, vakti, saati geldiğinde 15 Temmuz ve 20 Temmuz’a giden sürecin gün görmemiş bölümleri mutlaka aydınlanacaktır.
ŞEHİT YAKINI VE GAZİLERİN PARALARINI VERİN
Sarayın kibirli adamı on parmağında on kara etrafa sürerken. Sarayın propaganda memurları da, Mehteranlı filmlerle 15 Temmuz şehitlerimizin aziz hatıralarını siyaseten istismarda yarışa girdiler. 15 Temmuz şehit yakınları ve gazileri için 309 milyon lira para toplanmıştı. Toplandığı günkü dolar kurundan 81,5 milyon dolar yapıyor. Şehit yakınları ve gaziler hakkını istedi. Bunlar şehit yakınlarına ve gazilere etmediklerini bırakmadılar. Siz önce, 15 Temmuz şehit yakınları ve gazileri için toplanan bağışlar nereye gitti onun bir hesabını verin. Şehit olan 251 yurttaşımızın aziz hatıraları için, 2 bin 196 gazimizin hakkı için bir kez daha soruyoruz. Nereye gitti bu paralar? Niye hak sahiplerine ödenmiyor? Şehitlerimizin ve gazilerimizin hakkı, kimlerin kursağına girdi? Cevap verirler mi? Vermezler.
FETÖ OKYANUS ÖTESİNDE, FİKİRLERİ İKTİDARDA
FETÖ okyanus ötesinde ama fikirleri iktidarda. Bunu en son, “çoklu baro” için verilen yasa teklifinde gördük. Saray, şehit ailelerinin ve canlarını ortaya koyan gazi yurttaşlarımızın hakkını vereceğine, bir FETÖ projesi olan “çoklu baro” projesine sahip çıktı. İktidarın grup başkanvekili de şecaat arz ederken sirkatin söyleyiverdi. “FETÖ, PKK baro kurarmış, kursunlar” deyiverdi. İşte bu zihniyet FETÖ ve PKK ile yıllarca kol kola yürüyen zihniyettir. İşte bu zihniyet yüzünden 251 yurttaşımız şehit olmuştur. Akıl olmayınca, neylesin sakal? Ne de olsa akılsızlıklarının bedelini bunlar ve saray sosyetesi ödemiyor. Bedeli hep milletimiz ödüyor.
VATANDAŞA BU DÜNYADA KIYAMETİ YAŞATIYORLAR
Bu vesayet rejimi milletimizi, sadece canıyla değil; işiyle, aşıyla da sınıyor. Saray’ın sosyete damadının vesayetindeki TÜİK, işsizlik rakamlarını daha yeni açıkladı. Saray rejiminin iş başı yaptığı günden bugüne, yani son iki yılda. 3 milyon 202 bin yurttaşımız işini kaybetmiş. Tek bir ayda, sadece bir ayda 968 bin kişi işinden ayrılmış. Hem de sarayın sosyete damadının “2,5 milyon ilave istihdam yaratacağız” diye, geçen yılın başında, milletimize söz vermesine rağmen. Odalar ve Borsalar Birliği’ne otellerde süslü toplantılar düzenletmelerine rağmen. Bıraktık 2,5 milyon kişiye yeni istihdamı, bu beceriksizlerin elinde, işi olanlar da işini kaybetti. “Gerçek işsiz” sayısı, 10 milyon 221 bine çıktı. 10 milyonu aştı. İnsanın hayatında ölüm ve amansız hastalıktan sonra en büyük kıyamet işsizliktir. Dile kolay, bu rejim 10 milyon 221 bin yurttaşımıza daha yaşarken kıyameti yaşatıyor.
JAKUZİLERDEN VİDEO ÇEKİP, MİLLETLE “FAKİR” DİYE DALGA GEÇİYORLAR
İşsizler ordumuzun sayısı dünya üzerindeki 104 ülkenin nüfusundan fazla. Ve çok daha acısı… Bu liyakatsiz kadroların elinde koskoca bir genç kuşak heba edilmek üzere. 25-29 yaşındaki her 100 gencimizden 40’ı ne eğitimde, ne de bir işte çalışıyor. Taşı sıksa, suyunu çıkaracak 2 milyon 458 bin gencimiz evinde oturup, anasının babasının eline bakıyor. Ama saray sosyetesinin gençlerine, Sarayın yanaşmalarına, beslemelerine hava hoş… Onlar köpüklü jakuzilerde video çekip, “fakirler, beni rahatsız etmeyin” diye milletle alay etmeye başladılar. Milletin çocukları tek bir maaşlı iş bulamazken, Sarayın beslemeleri üçer beşer maaşla dünyalıklarını yapıyor.
MERKEZ’E GÜREŞÇİ BAŞKAN YARDIMCISI
Hafta sonu cumhurbaşkanlığı kararı ile daha önce yapılmış bazı düzenlemeler, TCMB’nin esas sözleşmesine derç edildi. Önceden TCMB’de Başkan Yardımcısı olmak için 10 yıl tecrübe isteniyordu. Şimdi artık bu makamlara, doğru dürüst iş tecrübesi olmayan saray sosyetesinin yakınları atanabilecek. Kamu bankalarının yönetim kuruluna “diploması şaibeli” güreşçilerin atandığı bir ülkede her şey olur. Yakında saraya yakın bir başka güreşçiyi de Merkez Bankası’na Başkan Yardımcısı yaparlarsa hiç şaşırmamak gerekir. Vesayetçi saray rejiminde; “liyakatsizlik” ve “adam kayırmacılık” artık yeni normal oldu.
MİLLETİN KEFEN PARASINI BİTİRDİLER
Vesayet rejimi inşa edilirken ülkemizin atadan, deden kalan tüm birikimleri bozuk para gibi harcandı. 62 milyar dolarlık kamu varlığı özelleştiriyoruz diyerek satıldı. Yetmedi, geçilmeyen köprüler, uçulmayan havalimanları, yatılmayan hastane yatakları için beş tane havuz müteahhidine ülkenin geleceği ipotek verildi. Atadan deden kalan son gümüşler Varlık Fonu’nda toplandı. Kayınpeder ve damat bu fonun tepesine geçtiler. Fon paralel bütçe oldu ve milletin denetiminden kaçırıldı. Çocuklarımızın, torunlarımızın boynuna sarayın borç prangası geçirildi. 1994 krizinde, 1999 depremlerinde, 2001 ve 2009 ekonomik krizlerinde el değdirilmeyen, el uzatılmayan “Merkez Bankası’nın ihtiyat akçelerine” bunlar el uzattı. Kasanın dibini sıyırdılar. Milletin kefen parasını bile yiyip, bitirdiler. Hafta sonu TCMB esas mukavelesine işledikleri değişikliklerle artık ihtiyat akçesi biriktirmek de tarihe karıştı. Merkez Bankası’nın geçmiş yıllarda biriktirilen ne kadar akçesi varsa damadın başında olduğu kasaya artık aktarılabilecek. Diyoruz ya artık “ihtiyat”, “tedbir”, “devlet aklı” falan bitti, kalmadı. Freni boşalmış bir kamyon gibi milleti altlarına ala ala gidiyorlar.
BAYRAM İKRAMİYESİ 1500 TL OLMALI
Son altı bayramdır, emeklimize “bayram ikramiyesi” diyerek 1000 lira veriyorlar. Bu parayla 3 yıl önce bir koç kurban edilirdi, şimdi artık bırakın koçu kuzunun yanına bile zor yanaşılıyor. Bir kez daha söylüyoruz. Emekliye bu bayramda “en az 1500 lira bayram ikramiyesi” verin. Emeklimiz de çocukları ve torunlarıyla, gönül rahatlığıyla bir bayram yapabilsin. Şimdi mevcut ikramiyenin üstüne maaş farklarını koyup ödeme yapacaklarmış. Emeklilerimizi kandırmaya kalkmayın. İkramiye ayrı, maaş farkı ayrı.
RİYAKARLIĞI SERMAYE YAPMIŞLAR
Bu vesayet rejimi milletin canına, işine, aşına, cüzdanına kast ederken, bir yandan da millete ipteki cambazı gösteriyor. Tencereler boş, gençler işsiz, millet borç batağında, insanlarımız canına kıyıyor, ekonomi derin bir krizde ve milletin gerçek sorunlarına çare üretemeyen vesayetçi rejim “ver mehteri” diyerek günü kurtarmaya çalışıyor. Hikmet-i hükümet maskesi altında, istikametini kaybetmiş saray rejimi hamasete ve sembollere sığınarak ömrünü uzatmaya uğraşıyor. Ama bunu yaparken bile korkak ve ürkekler. Riyakârlığı, takiyeyi kendilerine siyasi sermaye yapmış bu vesayet rejiminden zaten başka ne beklenebilir.
MERTÇE, DELİKANLICA ÇIKIN
Biz kendilerine açıkça söyledik. Ayasofya’yı cami mi yapmak istiyorsunuz. Yetki sizde. Mertçe, delikanlıca çıkın. Öyle Danıştay kararını falan beklemeyin. Çıkarın bir kararname, olsun bitsin. Yaptılar mı? Yapamadılar. Bir yandan, “1934’te yürürlüğe konulan Bakanlar Kurulu kararı iptal edilmesin” diye Danıştay’a sözde bir savunma verirken, diğer yandan da, “Ayasofya dik duruşumuz sayesinde ibadete açıldı” diye caka sattılar. Hadi oradan. Yapılanın adı siyasi riyakârlıktır, ikiyüzlülüktür.
TEK İŞİ DE DÜZGÜN YAPIN
Ama bunun kadar önemli olan bir başka husus da, yetkinizi kullanmayıp, kendi atadığınız hâkimlerin arkasına saklanarak, bedelini milletimizin ödeyeceği bir hukuki garabete neden olmanızdır. Bu kararlar; yıkılmış Osmanlı’nın hukukuna dayanarak, cumhuriyetin hukukunu yok saydı. Yarın bir gün yok olmuş bu hukuka ve yok olup gitmiş padişah iradesine göre birileri daha hak iddia ederse, Osmanlı dönemindeki malını, mülkünü talep ederse ne olacak? Son aldığınız Vakıfbank hisselerini hazineye devreden kararınızı bu işin neresine koyacağız? Bunu Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne iade edecek misiniz? Bu memlekette aklı başında tek bir hukukçu kalmadı mı? Tek bir işinizi de doğru düzgün yapın.
YARGININ ARKASINA SIĞINDILAR
Ayasofya 567 yıldır bizimdir. Ve İstanbul’un iki büyük fatihi vardır. Biri Fatih Sultan Mehmet Han… Diğeri ise Gazi Mustafa Kemal Atatürk… Biz iki atamızla da gurur duyuyoruz. İstanbul’un anahtarını emperyalistlere bırakıp kaçan Vahdettin, Fatih Sultan Mehmet Han’ın kılıç hakkından vazgeçmiştir. Ama Gazi Mustafa Kemal Atatürk liderliğinde milletimiz, Osmanlı hanedanının vazgeçtiği o hakkı, söke söke geri almıştır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kılıcı olmasaydı, bugün Ayasofya’da, Sultanahmet’te, Süleymaniye’de ecdadın mukaddes emanetleri üzerinde hak iddia edebilir miydik? Yoksa Ayasofya ile beraber tüm bu mukaddes emanetler de emperyalistlerin eline mi geçerdi? İşte Gazi, kılıç hakkının verdiği bu özgüvenle, Ayasofya’yı bütün insanlık âleminin ortak mirası olarak müze yapmış ve tüm insanlığın ziyaretine açmış. Bunu beğenmediniz mi? Elinizde yetki var. Bunu yetkinizi kullanarak değiştirebilirdiniz. Ama siz yargının arkasına sığınmayı tercih ettiniz.
CUMHURBAŞKANI KOLTUĞUNA OTURUP ATATÜRK’E HAKARET EDEN TEK PARTİ BAŞKANI
Bununla da yetinmediniz bu karara “tarihe karşı ihanet” diyerek kararda imzası olan Mustafa Kemal Atatürk’e hakaret ettiniz. Bu ülkede cumhurbaşkanı makamında oturup da Atatürk’e hakaret eden tek parti genel başkanı sizsiniz.
Bir ihanet varsa;
Rant uğruna, ecdadın emaneti İstanbul’a ihanet hançerini saplayan, kupon arazileri yandaşlarına peşkeş çeken, Fatih Sultan Mehmet’in, Mustafa Kemal Atatürk’ün kılıç hakkıyla aldığı toprakları, Katar Emiri’nin annesine tarla olarak satıp, sonrada emrindeki bakanlığın kararıyla ticari arsaya çevirerek milyonlarca dolar kazandırmaya kalkan, sonra da utanmadan, sıkılmadan “İstanbul’a ihanet ettik” diyenlerdedir. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıyken dilinizden düşürmediğiniz, Fatih’in bedduasını unutma… “İstanbul’da fethettiğim yerleri yabancılara satanlar Allah’ın gazabına uğrasınlar.”
ALTINCI ŞART İNSAF
İslam’ın şartı beşse, altıncısı da insaftır. Bu topraklarda aklı, vicdanı, izanı ve insafı olan herkes, milli haysiyet ve şerefimizi korumuş, vatan topraklarını emperyalist çizmelerinden kurtarmış, yaptığı devrimlerle çağdaş Türkiye Cumhuriyetini kurmuş, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ancak rahmetle ve minnetle anar. Hz. Ali ne güzel demiş: “Gören göze karanlık perde yapmaz; görmek istemeyen göze ışık ne yapsın”.
VESAYETÇİ REJİM BUNLARLA HATIRLANACAK
Her rejim, her iktidar, zihinlerde söylem ve sembollerle kök salmaya çalışır. Bu vesayetçi rejim de milletin zihninde sadece; 1001 odalı saraylar, uçan, yüzen saraylar, ayakkabı kutularındaki dolarlar, evlerde saklanan kasalar, para sayma makineleri, yüzbinlerce dolarlık kol saatleri, İran asıllı iş adamlarının önüne yatan bakanlar, istihbarat raporuna, Genelkurmayın talebine rağmen darbeci generalleri tasfiye etmeyen liderler, Yunanistan Cumhurbaşkanı’nın Eşek Adası’nda Türkiye’ye meydan okumasına sessiz kalanlar, Soma, Hendek iş cinayetleri, hızlı tren faciaları, salgında vatandaşına ücretsiz beş maske dağıtamayan beceriksiz yöneticiler ve 10 milyon 200 bin işsizle kök salacaktır.
YUNAN BAKAN HAKKINDA GEREĞİ YAPILSIN
Son olarak, siz Atatürk’e sahip çıkmazsanız, densiz bir Yunan bakan da çıkar, Atatürk’ün evini soykırım müzesi yapalım der. Bu haddini bilmez sözleri şiddetle kınıyoruz ve uluslararası ilişkiler çerçevesinde bunun gereğinin yapılmasını da bu hükümetten bekliyoruz. Milletimiz yapılan her şeyi görüyor. Her hareketinizi izliyor, notunuzu veriyor. Çok yakında sandıkta yerinizi de gösterecek.
Son olarak kurultayımızla ilgili de bir bilgi vermek istiyorum. Çankaya İlçe Seçim Kurulu Başkanlığının belirlediği esaslara göre 18-19-20 Temmuz 2020 Cumartesi, Pazar ve Pazartesi günlerinde hem Genel Merkez binamızda hem de web sayfamızda hem gündem, hem de delege listeleri ilan edilecek. Bu çerçevede gündeme ve delege listelerine yapılacak olan itirazlarda süresi içinde İlçe Seçim Kuruluna yapılacak. Bunu ben tüm delegelerimize duyurmak istiyorum.
Benim diyeceklerim bu kadar. Şimdi varsa sorularınızı alabilirim.
 
Soru- Geçen yıl bu vakitler Sayın Genel Başkanınızın CHP’nin Kürt sorununa dair raporunu güncelleyeceğini ifade etmişti. Geçtiğimiz bir yılda kamuoyuna açıklanan herhangi bir rapor olmadı. Acaba bu rapor ne durumda ve bu ay sonunda yapacağınız kurultayda acaba bu rapor açıklanır mı? Ve aynı zamanda kurultayda Kürt meselesinin çözümüne dair CHP’nin bir önerisi olacak mı?
Faik ÖZTRAK- Bu ay sonunda yapacağımız kurultayda biliyorsunuz gündemde program yok. Dolayısıyla bu ay sonunda yapacağımız kurultayda belirlenecek olan Genel Başkanlık ve Parti Meclisi üyelikleri. Ancak bu rapora dair çalışmalarımız devam ediyor, sürüyor.
 
Soru- Efendim geçtiğimiz hafta sonu ve hafta içinde bazı haberler yansıdı. Adana Büyükşehir Belediyesine eski dönemden borçlar nedeniyle bir haciz durumu yaşandı. Yine İstanbul Büyükşehir’in de yurtdışından aldığı bir kredi yine haczedildi bazı borçlar nedeniyle. Buna yönelik bir değerlendirmeniz olabilir mi?
Faik ÖZTRAK- Evet bu salgın döneminde belediyelerimiz aracılığıyla büyük bir dayanışma projesini gerçekleştirme imkanını bulduk ve gerçekten belediyelerimiz halkımızın takdirini topladı. Şimdi yapılmak istenen, bu çerçevede belediyelerimizin hacizlerle kaynaklarına el konulmak suretiyle işleri yapabilmelerini mümkün olduğu kadar engelleyebilmek ve itibarsızlaştırmak. Ama ne yaparlarsa yapsınlar bunda başarılı olmayacaklar. Peki bunu niye söylüyorsunuz borç tahsil edilmeyecek mi? Her iki borçta bu özellikle hem Adana Belediyesinde, hem İstanbul Belediyesinde mevcut Belediye Başkanlarımız işbaşına gelmeden önce yapılmış olan borçlar. Ve bu Adana Belediyesindeki haciz işlemini yapan kişi bundan önceki belediye başkanıyla ismi ciddi yolsuzluk iddialarına karışan ve bu nedenle mahkum olmuş olan bir kişi. Geçmişte haciz işlemini bu borçlar nedeniyle hiçbir şekilde yapmazken birdenbire şimdi Büyükşehir Belediye Başkanımızın odasına haciz getirmeye kalkıyor. Büyükşehir Belediye Başkanımızda biz zaten odamızda oturmuyoruz dedi. Ama tekrarlıyorum bu yapılan haciz işlemi geçmişteki belediyenin yapmış olduğu borçlar nedeniyle yapılmış durumda.
İstanbul Belediyesindeki haciz işlemine gelince, bu tamamen hukuk dışı. Yani yurtdışından alınan bir borcun gelen taksitine el konuyor. Böyle bir şey yok hukukta. Ama saray iktidarı, saray yönetimi belediyelerimizin önünü kesmek için elinden geleni ardına koymuyor. Ne yaparlarsa yapsınlar bizim belediyelerimiz başarılı icraatlarına sonuna kadar devam edecekler.
 
Soru- Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak sanayide çarklar yeniden hızlanmaya başladığını, sanayi üretimimizin Mayıs’ta aylık bazda yüzde 17.4 oranında arttığını, inşaat, ticaret ve hizmet sektörleri toplamında ciro endeksinin aynı dönemde yüzde 12.5 yükseldiğini ve her iki endekste de V çıkışının ilk sinyalinin görüldüğünü söyledi. Sizin bu rakamlarla ilgili ve bu açıklamayla ilgili değerlendirmeniz nasıl olacak?
Faik ÖZTRAK- Şimdi gerçekten bu verilerin bu kriz döneminde çok daha farklı okunması gerekirken, iş yapmak yerine verilerin kullanıldığını ve hani meşhur bir laf vardır istatistiklerle yalan söylenmeye çalışıldığını görüyoruz. Ben de bir rakam söyleyeyim, Mayıs ayında geçen yıla göre sanayi üretimi yüzde 30,6 daralmış, düşmüş. Böyle bir düşüş hiçbir dönemde yok. Yine ciro endeksi geçen yılın Mayıs ayına göre yüzde 17 düşmüş, yüzde 16,7 düşmüş. Hizmetlerdeki ciro düşüşü ise geçen yılın Mayıs ayına göre yüzde 24,8 olmuş. Perakende satışlar geçen yılın Mayıs ayına göre sabit fiyatlarla yüzde 16,7 gerilemiş. Şimdi Damat Bakan eğer bu rakamları söyleyerek insanları sadece borca batırıp şu uğradıkları ciro kaybı, üretim kaybı ve perakende satışlardaki düşüş karşılığında, hizmetler sektöründeki ciroların gerilemesi karşılığında doğrudan borç değil esnafa, sanayiciye doğrudan tazminat vermemenin gerekçesini yaratmaya çalışıyorsa yanlış yapıyor.
Çok açık söyleyeyim, bu düşüşleri yaşayan bir ekonomide, bu düşüşlerin önemli bir kısmını devletten vereceğiniz yardımlarla telafi etmemeniz halinde önümüzdeki dönemde Türkiye önüne çıkacak olan yani küresel gelişmeler nedeniyle ve özellikle tedarik zincirlerindeki kırılmalar nedeniyle ortaya çıkabilecek fırsatların çoğunu kaçırır. Borçlarını ödemekle meşgul olan KOBİ’ler, esnaflar bu konuda yani yatırım yapmak, yeniden büyüme sürecine dönmek konusunda gerekli adımları atamazlar.
O nedenle ben buradan bir kez daha bu verilere daha dikkatli bakılmasını ve bu dipten dönüşleri çok fazla abartmadan, ekonominin bu sıkıntıdan çıkarılması için neler yapılması gerektiğinin bir an önce değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Hep söylüyoruz, bugün Türkiye’nin ihtiyacı olan bir, Ekonomik ve Sosyal Konsey’i toplamaktır. İki, derhal yeni bir dayanışma programı yaparak önümüzdeki döneme ilişkin olarak yatırımcılara, tüketicilere, ekonomideki tüm oyunculara bir ufuk vermektir. Ve son olarak da hızla Meclis’ten bir dayanışma bütçesini geçirerek harcama önceliklerini yandaşlardan sıkıntıda olan bu kesimlere doğru çevirmektir.
 
Soru- Son çıkan bir yönetmelik var. (…) Bu yönetmelikte derneklerin üyelerinin dijital ortama geçmesi, vakıfların üyelerinin dijital ortama geçmesi, malvarlıklarının dijital ortama geçmesi yani anlayacağınız her türlü şekilde her şeyi dijital ortama geçiriyorlar. Bunun hakkında herhangi bir çalışmanız var mı?
Faik ÖZTRAK- Şimdi tabi bugünkü modern teknolojilere baktığımız zaman dijital ortam gerçekten büyük bir avantaj, büyük bir imkan sağlıyor, hayatımızı kolaylaştırıyor. Ama diğer yandan bir başka sakıncası da var bunun. Kişisel verileri korumazsanız o zamanda ortaya çok ciddi bir haksızlık çıkarıyor, çok ciddi bir müdahale sürecinin başlangıcı olabiliyor. Toplumların bu kişisel verilerin kullanılması suretiyle manipüle edilmesi, hatta seçimlere müdahale edilmesi gibi bir takım sıkıntılara da neden oluyor. Dolayısıyla dijital ortama geçerken bence en önemlisi, yani gerçekten özgürlüklerimizi, demokrasiyi korumak istiyorsak, kişisel verilerin korunması önemli bir sorun olarak karşımızda duruyor.
Teşekkür ediyorum.

Gündem'den Öne Çıkan Haberler