23.05.2024
23.05.2024
CHP Grup Başkanvekili Murat Emir, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. CHP’li Emir; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın tasarruf genelgesine karşın 15 milyon liraya kiralamasıyla ilgili şunları dile getirdi:
“Çevre Bakanlığı'nın Çukurambar'da 15 milyona kiraladığı bu 15 katlı bina, Ankara'nın en lüks, en pahalı semtinde kiraladığı bina ile ilgili olarak Şimşek, ‘Daha önceden yapılmış bir sözleşme, yeni bir şey yok’ demişti. Oysa söz konusu olan memurların servis araçları olduğunda, başka sözleşmeler olduğunda sözleşmeye uymayabiliyorlar, sözleşmeyi görmezden gelebiliyorlar, sözleşmeden dönebiliyorlar ama söz konusu olan bir holdinge ait, bir yandaşa ait bir bina olunca ve o binaya da yılda 15 milyon lira kira vermek söz konusu olunca tasarrufu falan unutuyorlar. Artık bizim her zaman söylediğimiz Tasarruf Bilgi Sistemine bunu da yazsınlar, bunu da görmek istiyoruz o bilgi sisteminde ve bilsinler ki tasarruf paketini tek tek takip edeceğiz, ne kadar samimi olduklarını hep birlikte izleyeceğiz.”
CHP’li Emir, son olarak Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu’nun da Almanya’ya özel uçakla gitmesi konusunda şunları ifade etti:
“Ulaştırma Bakanı Uraloğlu'nun bir fuara, bir özel jetle gittiğini öğrendik. Özel jetle gidiyor, bugün de oradaki işleri bitecek, geri dönecek. Şimdi şunu soruyoruz: Bu jet kimin? Kamu parasıyla mı gidiyorsunuz? Cumhurbaşkanına ait uçaklardan birisi mi, özel jeti kiraladınız mı, yoksa bir firmanın kiraladığı veya karşıladığı bir jet mi? Bu geziyi kim finanse ediyor Sayın Bakan? Kimin uçağına biniyorsunuz, açıkça söyleyeceksin. Siz Ulaştırma Bakanısınız, milyarlarca dolarlık ihaleler veriyorsunuz ve bu ihalelerin de neredeyse yarısı 21-B ile pazarlık usulü, "gel kardeşim" diyorsunuz, veriyorsunuz ihaleyi, milyarlarca dolar kazandırıyorsunuz birilerine. Şimdi sen onu yaptığın bir firmanın uçağına binip gittiysen çok ayıp, çok yanlış ve son derece de suç sayılabilecek bir şey. Buna rüşvet de denir, irtikap da denir, haberiniz olsun. Ama yok kendi kamu kaynaklarıyla gittiyseniz onu da açıklayın. İşte o zaman da tasarruf paketine karşı gelmiş olursunuz, sorarız: Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?”
İktidarın çay taban fiyatını 17 lira olarak belirlediğini anımsatan CHP’li Emir, şunları ifade etti:
“17 lira; maliyeti dahi karşılamayan bir rakamdır; çay üreticisini Rizeli, Trabzonlu, Artvinli, Giresunlu çiftçileri açlığa mahkûm edecek bir fiyattır. Bu vicdansız bir fiyattır, bunu kabul etmiyoruz ve bugün Rize Fındıklı ilçesinde çay üreticileri bir eylem yapıyorlar, bir yürüyüş yapıyorlar. Bizim milletvekillerimiz de oradalar. Bu insanlık dışı, bu kabul edilmez çay fiyatını reddediyorlar ve biz buradan da onlara selam gönderiyoruz ve çay üreticisinin yanında olduğumuzu ifade ediyoruz. Çay üreticisini 17 liralık fiyata mahkum etmeyin, emeğinin hakkını verin, hiç olmazsa masrafını karşılayın. Hangi fiyatı verirlerse versinler çay üreticisi mecburen emek çektiği için, para harcadığı için ve başka bir seçeneği olmadığı için o çayı topluyor ve bir şekilde pazara ulaştırıyor. Siz de bunun rahatlığıyla dilediğinizce ve bize göre vicdansızca fiyat belirliyorsunuz. Bu yoldan vazgeçin.”
ÇEDES projesi kapsamında uygulamalara tepki gösteren CHP’li Emir, şunları ifade etti:
“ÇEDES Projesi, Milli Eğitim Bakanlığı kaynaklarının, kamu kaynaklarının vakıflara, tarikatlara aktarıldığı ve çocuklarımıza Milli Eğitim sistemi dışında kimi ideolojik saplantıların, kimi ideolojik düşüncelerin aşılandığı, bir kavrama dönüştü, bir kuruma dönüştü. Bunun en son örneğini Gaziosmanpaşa'da Küçükköy Kız Anadolu Meslek Lisesi'nde gördük. Bakınız, şu görüntüye bakıp rahatsız olmayacak bir tek kişi var mı? Bu görüntüye bakıp rahatsız olmayacak bir tek veli, bir tek anne baba var mı? Beş çocuğu güya Filistin'e destek olacaklar, güya Filistin'e seslerini yükseltecekler İsrail'in yaptığı soykırıma. 7-8 yaşında çocukları yatırıyorlar, üstlerine beyaz kefen örtüyor, bir başka çocuğa da dua ettiriyorlar. Bakın buna söyleyecek söz bulamıyorum. Çağdışı mı dersiniz, ilkel mi dersiniz, pedagojik cinayet mi dersiniz, çocukların psikolojisi ile oynama mı dersiniz, psikolojik travma mı dersiniz? İstediğiniz kelimeyi beğenin ama bunda eğitim yok, bunda bilim yok, bunda akıl yok. Milli Eğitim Bakanını şu görüntünün oluşmasından bizzat sorumlu tutuyoruz ve bu görüntüyü kim yaptıysa bir an evvel gereğini yapmasını bekliyoruz Milli Eğitim Bakanı’nın kafası burada, kendisi de muhtemelen çok küçük yaşlarda böylesine psikolojik travmalara maruz kalmış. Bu yüzden de şu anda sağlıklı düşünebildiği kanaatinde değiliz. Sağlıklı düşünse Türkiye'nin önüne Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli adı altında böylesine kabul edilemez, laiklik karşıtı, Atatürk'ü unutmuş ve çocuklarımızı ideolojik saplantılar ile donatacak bir eğitim modelini sunmazdı.”
CHP’li Emir, Demirören grubunun 6 yıl önce bir medya grubunu satın alması için Ziraat Bankası’ndan çektiği 800 milyon dolar tutarındaki kredi konusunda şu açıklamalarda bulundu:
“Ziraat Bankası'nın görevi ne? Çiftçiyi desteklemek; çiftçiyi üretimde, gübresinde, tohumunda, sulamasında, elektriğinde pazarlamasında, taşımasında destekleyecek, kredi verecek, ucuz kredi verecek. Yapıyor mu? Yapmıyor. Çiftçileri unutmuşlar, üretimi unutmuşlar, Rize'deki çay üreticisini unutmuşlar, Demirören'e medya kuruluşu alsın diye kredi veriyorlar. Bu zaten bir skandal. Demirören parasını ödüyor mu? Ödemiyor. Kim soruyor bunun hesabını? Hiç kimse. Biz buradan soruyoruz, Demirören duymuyor, saraydaki zaten duymuyor anlaşmışlar ve bu borç iki defa yapılandırıldı, buna rağmen ödemiyor. Şimdi de anlıyoruz ki kimi gayrimenkullerini Demirören bu borcu karşılığında veriyormuş. Şimdi bir defa gayrimenkul fiyatları bu her şeyi bilen Cumhurbaşkanı var ya, ekonomi dehası olan; dünyadaki tüm ekonomistlerin tersine faiz vermezsem, faizi sıfırlarsam enflasyonu da düşürürüm zanneden kişi şimdi kendi bataklığında gayrimenkullere tavan yaptırdı fiyatlarına. Şimdi Demirören'in gayrimenkullerinin bir kısmı en azından -açıklayacaklar, bakacağız- hak ettiğinin çok çok çok üstünde sanki bir şey vermiş gibi borcuna tekabül alınıyor. Yani çifte kazanç bitmiyor, Demirören devletin kasasından düşmüyor bu pazarlık bitmiyor, bu borç ödenmiyor ve milletin kemiğini, iliğini emmeye devam ediyorlar. Biz bu konuyu takip edeceğiz ve bilsinler ki bu rakamlar, bu alınanlar, bu cebe konanlar, bu sıfırlananların hiç biri unutulmayacak, zamanı geldiğinde bu masanın üzerine getirilecek. Hiç kimseye "kâr ettim, yanıma kalır" falan diye de düşünmesin.”
Cumartesi annelerinin önümüzdeki hafta sonu gerçekleştireceği mitinge ilişkin açıklamalar yapan CHP’li Emir, şöyle devam etti:
“Cumartesi anneleri biliyorsunuz ülkemizin içinde bulunduğu zor koşullarda ve terörün tırmandığı durumlarda ciddi sorunların, ciddi kargaşaların yaşandığı yıllarda anneler evlatlarını kaybettiler ve evlatlarından haber bile alamadılar, evlatlarının cenazesini bulamadılar, evlatlarını mezara koyamadılar, başında bir Fatiha okuyamadılar. Bu nedenle 1995 yılından beri anneler alandalar, Galatasaray Meydanı'ndalar ve her cumartesi saat 12:00'de "çocuklarımızı bize bulun, çocuklarımız öldüyse kemiklerini bulun ve hiç olmazsa biz bu görevimizi yapmış olalım" dediler. Son derece anayasal, son derece haklı ve de kutsal bir talep. Bir annenin feryadı, bundan daha doğal ne olabilir? 1995 yılından sonra düzenli olarak eylemlerine devam ettiler.1999 yılına geldiğimizde ortada hiçbir şey yokken anneler meydana alınmadılar, darp edildiler, kovuşturuldular, soruşturuldular ama oradaki mücadele bitmedi. 2009 yılında AKP iktidarı, "Cumartesi Anneleri'nin çektiği zulümdür, yanlıştır, bu anneler haklarını, çocuklarının haklarını arıyorlar" dedi, doğru bir şekilde alanı, meydanı tekrar açtı ve o kadar bir rahatlık oldu ki 2011'de o zamanın Başbakanı Tayyip Erdoğan, Cumartesi Anneleri temsilcilerini yanlarında Berfo Ana da varken kabul etti ve Berfo Ana'ya bir söz verdi: "Çocuğunun akıbetini mutlaka bulacağız, bu bir devlet sözüdür" dedi, bu sözü verdi. Peki ne oldu? Berfo Ana 2 yıl sonra çocukluğu, çocuğuyla ilgili hiçbir bilgi almadan çocuğunun kemiğine bile kavuşamadan gözleri açık gitti. Bu mücadele bitti mi? Bitmedi. 2018'de yine anlamsız bir şekilde, yine hiçbir gerekçe yokken Türkiye Cumhuriyeti'nin en kriminal İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, suç işleri bakanı, Cumartesi Anneleri'ni Galatasaray Meydanı'nda darp ettirdi, coplattırdı, gaz sıktırdı, gözaltına aldı ve ondan beri de Galatasaray Meydanı maalesef annelere kapalı. Şimdi bariyerlerin arasından belirli sayıda anne alınıyor -biz onlara utanç barikatları diyoruz- ve orada çocuklarını arıyorlar, çocuklarının kemiklerini talep ediyorlar ve çocuklarının akıbetini soruyorlar, en doğal haklarını gerçekleştiriyorlar.
‘AYM KARARINI ÖNEMSEYEN VAR MI?’
Arada Süleyman Soylu bu suçu işledikten sonra, bu kanunsuz emri verdikten sonra 3 defa Anayasa Mahkemesi karar verdi. Anayasa Mahkemesi dedi ki: "Anayasa 34 açık, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı anayasal bir haktır ve idare yani İçişleri Bakanlığı yani Süleyman Soylu gerekçesi açıklanmadan, doğru bir gerekçeye oturtulmadan bu hakkı engellemiştir ve kanunsuz emri vermiştir" dedi. Buna rağmen Anayasa Mahkemesi'nin bu kararını önemseyen var mı? Yok ve bugün itibariyle hiç olmazsa dünyadaki periyodik böylesine hak arama mücadelesinde sürekli yapılan en uzun eylem olma niteliğine kavuşuyor, önümüzdeki cumartesi 1000'inci haftasına girecek.
‘MEYDANI ANNELERE AÇIN’
Buradan iktidar sahiplerine, İçişleri Bakanına ve Sayın Cumhurbaşkanına sesleniyoruz: İvedilikle daha önce yaptığınız gibi meydanı annelere açın. Anneler çocuklarının akıbetini öğrenmek istiyorlar. Anneler çocuklarının kemiklerine ulaşmak istiyorlar. Anneler çocuklarını kimin öldürdüğünü bulmak istiyorlar. Anneler adalet istiyorlar, yargılama istiyorlar ve bunun için de annelerin elinden tutacağınız yerde onları bırakıyorsunuz, dönüyorsunuz geliyorsunuz tekrar bu anneleri zorluyorsunuz, anneleri darp ediyorsunuz, polis marifetiyle darp ettiriyorsunuz. Bunu yapmayın. Bizim de gözümüz, Türkiye'nin de gözü, dünyanın da gözü saat 12:00'de cumartesi günü Galatasaray Meydanı'nda olacak, Cumartesi Anneleri'nde olacak.
‘ANAYASA İHLALİNİ BİR AN EVVEL KALDIRIN’
Anayasa açık. Diyorlar ya, "Anayasa dar geliyor, bu Anayasa bize ağır geliyor, bu Anayasa'dan biz üzülüyoruz, bu Anayasa'dan biz utanıyoruz" diyorlar ya; niye utanıyorlar? Çünkü efendim Anayasa, askeri anayasaymış. Doğru, Anayasa bir darbe ürünü olarak yapıldı, biz de bundan rahatsızız. Ama Anayasa'nın 34'üncü maddesinde askerler bile yazmış: "Toplantı ve gösteri yürüyüşleri bir haktır, önceden haber vermeksizin yapılabilir." Anayasa Mahkemesi kararları var, e sen bunu uymuyorsun, Anayasa Mahkemesi kararına uymuyorsun; anneleri haksız, hukuksuz bir biçimde Galatasaray Meydanı'na almıyorsun, sonra da diyorsun ki Türkiye'ye "sivil anayasa yapalım hep beraber." Buna kargalar bile güler Sayın Erdoğan. Gelin, şu anayasa ihlalini bir an evvel kaldırın. Anneler Galatasaray Meydanı'na girsin, biz de sizin samimiyetinizi görelim.”
‘HERKESİ EMEKLİ MİTİNGİMİZE DAVET EDİYORUZ’
CHP’li Emir, hafta sonu CHP’nin gerçekleştireceği Büyük Emekli Mitingi konusunda da şunları dile getirdi:
“Daha önce yapmayı planlamıştık ama şehitlerimiz olduğu için ertelemek durumunda kalmıştık. Pazar günü, 26 Mayıs'ta Tandoğan Meydanı'nda saat 14:00'te emeklilerimizle, işçilerimizle, işsizlerimizle, asgari ücretlilerimizle, ezilen herkesle, çiftçilerimizle ama bugün için emeklilerin sesini duyurmak üzere; yani 10 bin lira açlık sınırı maaşına mahkum ettikleri emeklilerin sesini duyurmak üzere birleştireceğiz, toplanacağız ve bir ses yükselteceğiz. Bakın, hesaplamalarda Avrupa'daki bir emeklinin onda birine layık görülen, 10 bin lira ile yaşaması reva görülen emeklilerin sesine ses vereceğiz, yüreklerine ortak olacağız ve bu vicdansızlığa dur diyeceğiz. Buradan da tüm halkımızı 26 Mayıs Pazar günü Tandoğan'a saat 14:00'te bekliyoruz. Halkımızla el ele, omuz omuza bu mücadeleyi büyüteceğiz.”
26.12.2024
26.12.2024
26.12.2024
26.12.2024