25.04.2024

Gökhan Günaydın: ‘Çorlu’da Bakanlık Yetkililerinin Hiç Mi Kusuru Yok?’

‘İLİÇ KOMİSYONU TOPLANMAK İÇİN NEDEN 71 GÜN BEKLEDİ?’

‘CHP TÜM PARTİLERLE GÖRÜŞEN TEK SİYASAL PARTİDİR’

CHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında Çorlu tren kazası davasında verilen kararları değerlendirdi. 8 Temmuz 2018 tarihinde meydana gelen kazada 25 yurttaşın hayatını kaybettiğini 328 yurttaşın da yaralandığını anımsatan CHP’li Günaydın, şunları dile getirdi:

“Kazanın meydana geldiği tarihten 5,5 yıl sonra mahkeme kararını açıklayabildi. Ortaya çıkan sonuçlara göre, 13 sanıktan 9 sanığa mahkeme bir ceza verilmesini uygun gördü. Ailelerin ölüme sebebiyet vermekten ceza verilmesini yönelik talepleri yerine mahkeme olası kastan ceza vermeyi uygun gördü. Oysa şunu söyleyelim; tabii Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları'nın bölge Müdürlüğünde çalışan insanlara ceza verilmesi, kusurları ve sorumlulukları çerçevesinde Ceza Kanununun bir gereğidir. Buna karşın şu durumu özellikle altını çizerek ifade etmek isterim. Ulaştırma Bakanlığından herhangi bir yetkilinin anlaşılan bu meselede herhangi bir suçu, kusuru yok ki hiçbir ceza verilmemiş. Bu demiryolunun yapımında, ihalesinde, uygulanmasında görev alanlar, yöneticiler demek ki hiçbir suç ve kusur sahibi değiller ki, onlara da ceza verilmemiş ve nihayet Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğünden üst düzey herhangi bir yetkiliye de bir ceza yok. Bu çerçevede ben yaşamını kaybeden yurttaşlarımıza bir kere daha Allah'tan rahmet diliyorum, acılı ailelerine başsağlığı diliyorum. Bu kararın onların vicdanlarında yanan ateşi söndürüp söndürmediğini kendilerine sormak lazım. Ama Türkiye'de hukuk düzeninin gerçek sorumlularının üzerine gitme konusundaki tereddüttü herkesin dikkatini çekmeye maalesef devam ediyor.”

‘İLİÇ KOMİSYONU TOPLANMAK İÇİN NEDEN 71 GÜN BEKLEDİ?’

CHP’li Günaydın; 13 Şubat 2024’te İliç'te yaşanan maden kazasının üzerinden bugün itibarıyla 72 gün geçtiğini anımsatarak, “7 yurttaşımız milyonlarca ton liç yığınının altında kalmaya devam ediyor” dedi. CHP’li Günaydın, şunları dile getirdi:

“13 Şubat'ta meydana gelen kaza sonrası Türkiye Büyük Millet Meclisi üzerine düşeni tüm gruplar halinde ertesi gün yerine getirdi. Dedi ki 14 Şubat tarihinde: Ben bu meselede bir araştırma komisyonu kuracağım ve konuyu tüm yönleriyle araştıracağım. Peki, soralım arkadaşlar; 13 Şubat'ta meydana gelen kazanın üzerinden 71 gün geçtikten sonra komisyonun ilk toplantısını dün yapması kabul edilebilir bir şey midir? Örneğin Amasra faciasında 12'nci günde toplanmıştı. Neden Amasra'da 12'nci günde toplanan komisyon bu kez 71 gün beklemek zorunda kaldı? Denilebilir ki, araya seçim nedeniyle Meclis'in ara vermesi girdi. Zaten dün AKP Grup Başkan Vekili de bunun arkasına sığınmaya çalışıyor. 13 Şubat'ta facia, 14 Şubat'ta komisyon, 15 Şubat'ta komisyon kurulması Resmi Gazete'de yayınlandı. Ne dediler? ‘Meclis'te grubu bulunan siyasal partilere üye verin’ dediler. CHP16 Şubat 2024 tarihinde üye sayısını bildirdi. Takip edebildiğimiz kadarıyla tüm siyasal partiler de 22 Şubat'ta bildirdiler. Peki 22 Şubat 2024'ten Meclis'in ara verdiği 1 Mart 2024 tarihine kadar olan bir haftalık zaman dilimi içerisinde Meclis Başkanı sen bunu neden Meclis'te okumadın ve neden bu komisyonun kurulup çalışmasına izin vermedin? Bunu yazdık kendisine; bakın 12 Mart tarihi itibarıyla Meclis Başkanlığına yazı yazdım ve dedim ki: Bu komisyonu kurun, Meclis'in ara vermesi ya da seçim takviminin başlaması böylesine bir facianın araştırılmasını engellemez. Meclis Başkanı -üzülerek söylüyorum ki- resmi gezilere ailesiyle beraber özel jetle gitmek yerine bunu gündemine almak ve komisyonu çalıştırmak konusunda herhangi bir eylemde bulunmadı ve 7 çocuğumuz hala toprak altındayken 71 gün sonra komisyon kurulabildi.”

‘BAE ANLAŞMASINDA NE ULUSAL HUKUKA NE DE TAHKİME ATIF VAR’

AKP grubunun başka bir ayıbı daha bulunduğunu kaydeden CHP’li Günaydın; İliç faciasının yaşandığında TBMM’nin gündeminde bir maden yasası olduğunu anımsattı. CHP’li Günaydın, şunları dile getirdi:

“İliç faciası ortaya çıkınca AKP apar topar o maden yasasını geri çekti. Neden korkuyorlardı, neden utanıyorlardı? Çünkü Türkiye'nin bütün doğal kaynaklarını zehirleyebilecek, çocuklarımızı öldüren, iktisadi olarak da açıkça bir sömürü madenciliğine dayanan sistemde bunu kamu yararına organize etmek yerine daha da liberalize eden bir sisteme imza atacaklardı. Geri çektiler ama dün itibarıyla TBMM gündemine getirdiler. Bakın çok açık söylüyorum, bizim Meclis'te Dışişleri Komisyonu'nda gündeme alınmayı bekleyen bir anlaşma var; imzalandı, Meclis'in onayına bekliyor. Neymiş bu? Türkiye ile Birleşik Arap Emirlikleri arasında Enerji ve Doğal Kaynaklar Alanında Stratejik Ortaklık Çerçeve Anlaşması. Türkiye'nin kurulu enerji kapasitesinin yüzde 10'u kadar büyüklükte yeni enerji yatırımlarını Birleşik Arap Emirlikleri'ne yaptıracaklar ve bu anlaşmayla taahhüt ediyorlar. Diyorlar ki: ‘Senin burada arazi tahsisi, imar ruhsatı, ÇED; bunların tamamını ben kolaylaştıracağım, merak etme.’ Ve bize de diyorlar ki şimdi: ‘Birleşik Arap Emirlikleri'ne biz bunu taahhüt ettik, siz dolayısıyla bunun yasasını geçireceksiniz.’ Bir kira kontratı düzenleseniz, yetkili mahkemeyi belirlersiniz değil mi? Bu Birleşik Arap Emirlikleri ile yapılan anlaşma ne ulusal hukuka, ne uluslararası hukuka, ne de tahkime atıf yapıyor. Ne ile çözülecekmiş? Dostane yollarla çözülecekmiş... Yani milyarlarca dolarlık yatırımlarda ortaya çıkan anlaşmazlıklar dostane yolla çözülemez ise ne olacak? Herhangi bir cevabı yok... Çünkü memleket bir kabile devletine dönüştürülmüş durumda. Şimdi bunun altyapısı yapılmaya, kurgulanmaya ve bir mıntıka temizliğini Meclis'e yaptırmaya çalışıyorlar. Örneğin madencilik açısından son derece önemli bir düzenleme var, UMREK. Yani madenciliğin uluslararası standartlarda, bilimsel ölçütlere göre bağımsız denetçiler tarafından denetlenmesine dayalı bir sistem. Soma faciasından sonra getirilmişti, şimdi UMREK'i ortadan kaldırıyorlar. Sebebi neymiş? Efendim, bürokratik zorluklara, gecikmelere ve bazı finansal kayıplara yol açıyormuş. Yani bize İliç'in 72 günü demek istiyorlar ki, "biz bu şirketlere daha da kolaylık getireceğiz, bürokratik zorlukları da ortadan kaldıracağız." Sanki bürokratik zorluk demek işin gereğini yapmak değil de illa bir adama kasten zorluk çıkartmak gibi; yani liberalize etmek, şirket kârını maksimize etmek... Ayıptır, çocuklarımız hâlâ liç yığınları altında, ayıptır... Bu şirket seviciliğiniz, bu rant seviciliğiniz 31 Mart'ta size yurttaşın gerekli dersi vermesine neden oldu ama bir türlü akıllanmıyorsunuz.”

‘YURTTAŞA KEMER SIK DİYENLER THY’YE MİLYONLARCA LİRA MAAŞ VERİYOR’

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in ifadesiyle “lokallerin” yani Türk vatandaşlarının daha fazla kemer sıkması ve israfa yer verilmemesi gerektiğinin vurgulandığını kaydeden CHP’li Günaydın, şunları dile getirdi:

“Yurttaşı kemer sıkmaya davet edenlerin kendilerinin ne yaptığına bakalım: Türk Hava Yolları'ndan son örnek. Bir genel müdür ayda 1 milyon 400 bin TL maaş alıyor. Ayda 1 milyon 400 bin TL... Bir emekli ayda 10 bin TL alıyor. Yani emeklinin maaşının 140 katını THY Genel Müdür alıyor. O maaşı kazanabilmek için 1 milyon 400 bin TL'yi edinebilmek için emeklinin 12 yıl aylık alması gerekiyor ve bunu bize utanmadan normal bir düzenlemeymiş gibi anlatmaya çalışıyorlar. Diyorlar ki ‘Air France'e bakın canım, onlarda ne olacak? Swiss Air'e bakın canım, onların maaşları ne düzeyde?’ Arkadaşlar ben söylüyorum size; Fransa'ya, İsviçre'ye, Almanya'ya bakacaksınız, orada satın alma gücüne bakın, orada emekli aylıklarına bakın, orada yaşam standartlarına bakın. Türkiye'de tatil yapmaya gelen 6 milyon Alman'ı gözünüz görmüyor, bizim yurttaşlarımızın, emeklilerimizin açlıktan mutfaklarını kaynatamamaları durumundan hiç bahsetmiyorsunuz ama utanmadan ‘THY Genel Müdürü o maaşı alacak çünkü Swiss Air Genel Müdürü de o maaşı alıyor’ diyorsunuz. Mesele yalnızca genel müdür maaşıyla bitmiyor, 8 genel müdür yardımcısı, her biri ayda 1 milyon 260 biner TL aylık alıyorlar. 41 tane başkan -neyin başkanı bilmiyorum- her biri ayda 700 bin TL maaş alıyor. 53 tane başkan yardımcısı -canım bu çocuklar biraz daha azmış- her ay 490 biner TL maaş alıyorlar. Yüzlerce müdür ayda 350 bin TL maaş alıyorlar. Ayıp değil mi ya? Hiç utanmıyor musunuz? Türkiye'de açlık, sefalet bu boyutlara erişmişken, üstelik de bu maaşları da utanmadan bize savunmaktan hiç hicap duymuyor musunuz?”

‘CHP TÜM PARTİLERLE GÖRÜŞEN TEK SİYASAL PARTİDİR’

CHP’li Günaydın önceki dönem CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Sarayla müzakere edilmez, mücadele edilir” paylaşımının anımsatılması üzerine, şunları ifade etti:

Kemal Bey'in, önceki dönem Genel Başkanımızın bu tweetini okudum. CHP geçmişten bu yana tüm siyasal partilerle görüşen tek siyasal partidir. Bunun önemli olduğunu düşünüyoruz. Biriyle oturup toplantı yapmak, onu bir görüşmeye davet etmek ya da onun görüşmesine icabet etmek, onunla mücadele etmemek anlamına gelmiyor. Cumhuriyet Halk Partisi sıkılı yumruklarla değil, akılla ve rahat bir yürekle önündeki döneme bakıyor. Türkiye'yi temsil eden tüm siyasal partilerle görüşürüz ancak Cumhuriyet'in ilke ve devrimlerinden bir milim sapmayız. Herkes lütfen bu tavrımızı çok iyi bilsin.”

CHP’li Günaydın; Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in mülakat; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tasarruf konusundaki açıklamalarının anımsatılması üzerine şunları söyledi:

“Türkiye'de kamuda müthiş bir israfın olduğunu herkes biliyor. ‘İtibardan tasarruf edilmez’ diye diye başta Cumhurbaşkanı olmak üzere bir saltanat düzenini kurdular ve bu saltanat düzenine tamamı uydu. Arkadaşlar, bugün herhangi bir spor bakanı Avrupa'daki bir maça özel jetle gidiyor. Meclis Başkanı Mardin'deki ziyaretine özel jetle gidiyor. Her yerde araç filosu önünde, çakarları olan siyah araçlar Türkiye'yi doldurmuş durumda. Şimdi siz 13 tane uçağınız olacak, bin 150 odalı bir sarayda oturacaksınız, bütün etrafınız, yandaşlarınız bu zenginlik içerisinde yaşayacaklar, kamu israf etmeye devam edecek, Mehmet Şimşek diyecek ki: ‘Bu masrafları, bu israfı önleyeceğiz.’ Neyle önleyeceksiniz? Bize bir tek somut örnek gösterin. Eğer inandırıcı olmak istiyorsa Cumhurbaşkanı -ben söyleyeyim- 13 uçağından 10 tanesini derhal açık artırmayla satar, biz de deriz ki çok ciddi bir tasarruf başlıyor. Bakanlar incileri dökülmez, bir yerlere gidecekleri zaman tarifeli uçaklarla giderler, Cumhurbaşkanı tarifeli uçağa bir kere biner, biz de deriz ki: A ne güzel, Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Türkiye'nin siyasetçileri de tarifeli uçağa binmeye başlamışlar. Ya da eğer bir siyasetçi özel jetle bir yere gidiyorsa, faturasını da ertesi gün yayınlar, o jetin parasını, uçuşunu kendi cebinden finanse ettiğini ortaya koyar, kimse de bir şey diyemez ona. Kamu kaynaklarının üzerine binmekten vazgeçsinler. Dolayısıyla bu israf en yukarıdan sürdüğü sürece, bu şatafat devam ettiği sürece kimseyi tasarrufa inandıramazsınız.

‘ECEVİT MÜLAKATI YASAYLA KALDIRMIŞTI’

Rahmetli Bülent Ecevit 1999 yılında Başbakan olduğu zaman DSP-MHP-ANAP hükümetinde mülakatı kaldırdı. Buna ilişkin bir yasal düzenleme yaptı ve dolayısıyla kamuya herkesin evladı eşit koşullarda yeteneğine ve birikimine göre girmeye başladı. Gelir gelmez ne yaptınız? Bu düzenlemeyi ortadan kaldırdınız ve mülakata izin verdiniz. Daha en son Adalet Bakanlığı'nda yargı mensuplarının görevde yükselme sınavında yaptığınız mülakat rezillikleri diz boyu aştı ve saklanamaz duruma geldi. Neyini anlatıyorsunuz? Dün bize AKP Grup Başkanvekili diyor ki: ‘Aldığımız kanun, karar var." Neymiş o karar? Efendim mülakat gerekli olmazsa yapılmayacakmış. Her yerde şakır şakır yapıyorsunuz. Kimi kandırıyorsunuz? Dolayısıyla gelin bunu bir düzenlemeye konu edin; yerel yönetimlerden merkezi hükümete kadar ancak özel yetenek gerektiren durumlar hariç olmak üzere mülakatı kaldırın. Onun dışında istisnaları kaldırın, mülakatı kaldırın. Tüm belediyeler, tüm yerel yönetimler, tüm genel yönetim yazılı sınavla personel alsın ve bu büyük şaibe, büyük ayıp memleketin önünden kalksın.”