31.08.2022

Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, Samsun'da Düzenlenen CHP Grup Toplantısında Konuştu (31 Ağustos 2022)

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:

-"Çiftçi kardeşim, mazota dünyanın zammı geldi. Sana kırmızı mazot vereceğim kardeşim. Kırmızı mazot ÖTV'siz ve KDV'siz. Denizdeki yata hangi fiyattan veriyorsan, traktöre de aynı fiyattan vereceksin, çiftçiye de aynı fiyattan vereceksin"

-Kırsalda çalışan kadınların ve gençlerin tamamı sigortalı olacak, sigorta primlerini devlet ödeyecek"

-"Çiftçi kardeşim hiç meraklanma; Allah nasip eder iktidar olduğumuza göreceksiniz, ilk bir hafta, bir hafta içinde sizin bankalardan ve tarım kredi kooperatiflerinden çektiğiniz kredilerin faizlerini tak diye sileceğiz. Esnafın da Esnaf Kefalet Kooperatifi'nden veya bankalardan aldıkları kredilerin faizlerini sileceğiz"

-"Havadan para kazananlar ve kul hakkı yiyenlerle benim hesaplaşmam var"

-Memleket çok kritik bir süreçte. Olay, bir parti olayı olmayı çoktan aşmış. Olay, bir Türkiye olayı"

-"İlk bir hafta içinde Katar ordusuna verilen Tank-Palet Fabrikası’nı alacağız, Türk Ordusu’na yine yeniden vereceğiz. Bizim milliyetçiliğimiz onlarınki gibi değil. Sahte değil, gerçek milliyetçilik. Bizim milliyetçiliğimiz, askeri hastanesi olmayan dünyadaki tek ordu Türk ordusu. Askeri hastaneleri kapattılar, GATA'ya el koydular. İlk bir hafta içinde bütün askeri hastaneleri açacağız, GATA'yı da şanlı ordumuza vereceğiz"

-"Adalet en büyük sorunumuzdur. Ülkeye adaletin gelmesi lazım. Adaletin olmadığı bir yerde devleti ayakta tutamazsınız ve devlet çürümeye başlar."

-"Öğretmenler bir hak talebinde bulunuyorlar. Öğretmenler yerde sürükleniyor, olmaz; öğretmeni yerde sürüklenen bir ülke olmaz. Öğretmen başımızın tacıdır. Hangi görüşten olursa olsun bütün evlatlarımızı yetiştiren kişidir. Öğretmeni yerde sürükleyemezsiniz"

-"Benim davam, memleketi haramilerden temizleme davasıdır. Kılıçdaroğlu’nun mücadele ettikleri, kul hakkı yiyenlerdir. Ve onlarla mücadele etmek benim için şereftir."

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Samsun'da Bafra Belediyesi Kültür Merkezi'nde düzenlenen CHP Grup toplantısında yaptığı konuşmada şunları söyledi:

Efendim, hepinize merhabalar. Hoş geldiniz, şeref verdiniz.

Türkiye'nin yeni bir iklime ihtiyacı var. Kavgadan uzak durmaya, barışmaya, beraber olmaya, birlik olmaya, beraber mücadele etmeye hepimizin ihtiyacı var. Çok ayrıştık, çok kamplaştık, komşumuzun kimliğini sorgulamaya başladık. Buradan Türkiye'yi çekip çıkarmamız lazım. Her birimiz; sokakta, caddede, parkta, lokantada, kahvede kimi görüyorsak rahatlıkla bir merhaba demeliyiz, elimizi uzatmalıyız, kucaklaşmalıyız, birbirimize selam vermeliyiz. Ben Türkiye'de bu iklimi yaratmaya talibim ve mutlaka yaratacağım.

Efendim, Bafra'ya geldik. Daha önce Vezirköprü'deydim sabahleyin. 2 ilçede de, Samsun'un bu güzel iki ilçesinde de bizim oyumuz çok düşük. Ben bunun farkındayım. Ama kabahat ne Vezirköprü'de, ne de Bafralılarda. Kabahati arayacaksak, kabahat bizde, gelmedik, sofranıza oturmadık, çayınızı, kahvenizi içmedik. Ankara'da laflar ettik, bize oy verin dedik. Olmuyor, olmuyor...

O zaman olması gerek ne? Gideceksin vatandaşın ayağına, oturacaksın, çayını kahvesini içeceksin, dertleşeceksin; bir derdi var mıdır, yok mudur? Onu parlamentoya taşıyacaksın. Dediğim gibi şimdi yeni bir iklim var. Bu yeni iklimin altında hepimiz huzur içinde yaşamak istiyoruz. Bu iklimi yaratmaya çalışıyorum. Toplumla helalleşmek istedik, helalleşelim dedik. Kusurumuz var, kabahatimiz var, yanlışımız var. Olabilir, hepimiz insanız ama erdemli insan hatadan ders çıkaran insandır. Erdemli insan aynı hatayı tekrar etmeyen insandır. O nedenle geldik, o nedenle birlikteyiz, o nedenle Bafra'dayız, o nedenle Samsun'dayız ve hepinize tekrar merhabalar diyorum.

Samsun'un bizim için ne kadar değerli bir il olduğunu biliyorum. Milli Kurtuluş Savaşı süreci içinde ilk kıvılcımın yandığı yerdir, ilk mücadele bayrağının çekildiği yerdir. Samsun'a çıkılması, Havza'ya gidilmesi, Amasya'ya gidilmesi; bütün bunlara bakıldığı zaman, Milli Kurtuluş Savaşı'nın temel taşlarının döşendiği bir bölgedeyiz aslında. Bu bölge bizim açımızdan da bütün dünya açısından da çok önemli. Neden bütün dünya açısından önemli? Çünkü verdiğimiz mücadele bütün mazlum milletlere örnek bir mücadeleydi ve onlar bizim verdiğimiz mücadeleyi örnek alarak kendi ülkelerinin bağımsızlığı için mücadele ettiler.

Yarın 1 Eylül, balıkçılar çıkıyorlar, onlara vira diyelim, onlara bereketli günler dileyelim. Onların da büyük sorunları var. Sinop milletvekilimizi görevlendirdim, "Hopa'dan başla Barış Bey" dedim. Hopa'dan başla, Samandağ'a kadar git bütün balıkçıları gez, balıkçıların sorunlarını getir, parlamentoda gündeme getirelim diye. Gezdi, çalıştı. Hiç kimse endişe etmesin. Ben bu ülkenin 5'li çetesine talip değilim. Bu ülkenin varsıllarına talip değilim. Ben bu ülkenin, fakirine fukarasına, sorunlarına talibim. Herkesin sorunlarını çözmek için mücadele edeceğim. Herkesin sorunlarını çözmek konusunda irade ortaya koyarsak, o zaman ülke gerginlikten kurtulur, ülkeye barış egemen olur, ülkeye huzur egemen olur. Ülkede herkes kazanır. Alın terinin değeri bilinir. Bu çerçevede hareket etmek lazım.

Samsun; sorunlarımız var biliyorum. Biliyorum, ona da geleceğim, hepsine geleceğim hiç endişe etmeyin. Her bir sorunu, çiftçinin her bir sorununu biliyorum. Üreticinin her sorununu biliyorum. Esnafın her sorununu biliyorum ama sorunu bilmek yetmez. Nasıl çözeceğini de anlatmanız lazım. Vatandaşa güven vermek için sorunu nasıl çözeceğini de anlatmanız lazım. Şöyle bakın. Söylediğimiz her sorunun cevabını mutlaka söylüyoruz, nasıl çözülmesi gerektiğini ifade ediyoruz. Çiftçinin sorunu mu var? Biliyorum, burada yıllardır çalışan şeker fabrikasına kilit vurulduğunu da biliyorum. O fabrikanın çalışması gerekiyor, onu da biliyorum. 34 yıl sonra Türkiye yurtdışından şeker ithal etti. Allah aşkına şeker pancarı ekecek çiftçimiz mi yoktu? Şeker pancarı ekecek toprağımız mı yoktu? Şeker pancarını işleyecek fabrikamız mı yoktu? Hepsi vardı, çetelere çalıştılar.

Bafralılar, size sözüm var sözüm: 5'li çetelerin burnundan getireceğim. Paralarını götürüyorlar, o paraların tamamını getireceğim, tamamını getireceğim. Alıyorlar paraları, vakıf ayaklarına... Bir vakıf Türkiye'de, vakfın bir ayağı Amerika'da... Buradan oraya milyon dolarları gönderecekler, Bay Kemal de bunu seyredecek. Yemezler! O paraların tamamını getireceğim, tamamını getireceğim. Çünkü benim davam, hak davasıdır. Benim davam, kul hakkı yiyenlerle mücadele davasıdır. Benim davam, sıradan bir dava değildir. Benim davam, alın teri davasıdır. Kim alın teri döküyorsa onun hakkını, hukukunu ona teslim etme davasıdır. Benim davam, 5'li çetelerle mücadele davasıdır. Benim davam, haramilerden bu memleketi temizleme, ayıklama davasıdır. O nedenle benim mücadelem sizin mücadelenizdir. Bu mücadeleyi beraber ve birlikte yapmak zorundayız.

Çiftçi kardeşim üretiyor. Hollanda toprak olarak Konya'dan küçük ama Hollanda'nın yıllık tarım ürünü ihracatı Türkiye'nin 5 katı. Niye biz ihracat yapmıyoruz? Niye üretmiyoruz? Neyimiz eksik? Çiftçimiz mi eksik? Var... Toprağımız mı? Dünya kadar var. Güneşimiz mi? Var... Suyumuz mu? Hepsi var. Niye peki dışarıdan saman ithal ediyoruz, et ithal ediyoruz, mercimek ithal ediyoruz, buğday ithal ediyoruz, her şey... Ve şimdi tütün de ithal ediyoruz dışarıdan. Eskiden tütün ihraç ederdik, şimdi tütün de ithal ediyoruz. Bütün bu gerçekleri bilerek sandığa gitmenizi istiyorum. Bütün bu gerçekleri bilerek sandığa gidip, vicdanınızın sesini dinlemenizi istiyorum. Önyargılarınızdan arınmanızı istiyorum. Önyargılardan arının. Beraber, birlikte bu güzel ülkeyi yeniden inşa edeceğiz.

Çiftçi kardeşim, mazota dünyanın zammı geldi. Sana kırmızı mazot vereceğim kardeşim. Kırmızı mazot ÖTV'siz ve KDV'siz. Denizdeki yata hangi fiyattan veriyorsan, traktöre de aynı fiyattan vereceksin, çiftçiye de aynı fiyattan vereceksin. Hiç endişe etme, sadece bu birisi; kırmızı mazot vereceğiz, alacaksınız.

İki; havza bazlı üretim yapacağız. Havza bazlı; yani Türkiye'de kim neyi ekecek, kaç dönüm ekecek, bunun planlanması lazım. Planlamadınız mı olmaz. Genelde şöyle oluyor: Bakıyoruz bu sene soğan çok iyi, hep beraber soğan ekiyoruz, ertesi sene hep beraber batıyoruz. Şimdi havza bazlı planlama; hangi toprakta, hangi arazide, hangi il neyi ekecek? O planlanacak ve 1 yıl sonra kaç liradan asgari devlet ona alım garantisi verecek, bunların hepsi bilinecek. Havza bazlı planlama yaptığımız zaman Türkiye'nin gerçeklerini bileceğiz, üretim artışı sağlayacağız, fazla üretimimizi ihraç edeceğiz. Alıcısı olmasa dahi Afrika'da pek çok fakir fukara insan var, devlet var; Türkiye'nin itibarı için onlara göndereceğiz. Onlar alacaklar, onlar tüketecekler. Türkiye'nin ne kadar hayırsever, iyilikçi bir ülke olduğunu bilecekler. Bunu yaparken formülümüz şu çiftçi kardeşim, şu formülü unutma: Maliyet, artı makul kâr, eşittir taban fiyat. Formülümüz bu...

Ne demek? Bir dönüm araziniz var. Ne ekiyorsunuz? Ayçiçeği. Ne ekiyorsunuz? Buğday, çavdar, nohut, neyse ekiyorsunuz. Dönümün maliyeti belli. Çağıracağız ziraat odası birliği başkanını, ziraat mühendisleri odalarını çağıracağız: Kardeşim bunun dönüm maliyetini bul. Sulu arazi, susuz arazi neyse... Dönüm maliyeti çıktı mı? Çıktı. Maliyet tamam, üstüne makul kâr. Nedir bu işin makul kârı? Yüzde 10'dur, 15'tir, bilmiyorum 20'dir. Makul kârı ilave edeceğiz. Diyelim ki 100 liraya mal ettin, yüzde 20 kâr, eşittir 120 lira oldu. 120 liranın üstünde birisi gelip sizden 150 alıyorsa alsın, 150'ye ihraç ediyorsa ihraç edin ama 120'nin altına düştüğünde devlet diyecek ki: "Bir dakika, onu ben satın alacağım, çiftçiye zarar ettirmeyeceğim. Alın teri yere düşmeyecek, dökülmeyecek" diyecek.

Bunu şunun için ifade ediyorum; Cumhuriyetin kuruluşunda bu felsefe vardı. Toprak Mahsulleri Ofisi bunun için kuruldu, FİSKOBİRLİK bunun için kuruldu, TARİŞ bunun için kuruldu. Bütün birlikler, çiftçi birlikleri bunun için kuruldu. Şimdi batının egemen güçleri dediler ki: "Siz tarımla uğraşmayın, niye tarımla uğraşıyorsunuz? Biz size daha ucuz veririz" dediler. Biz de toprakları ekmemeye başladık, çiftçiyi cezalandırmaya başladık, fiyatını vermemeye başladık, her şey ateş pahası oldu. Pandemi bize bir gerçeği hatırlattı: Tarım, stratejik sektördür. Tarımdan vazgeçen dünyada hiçbir ülke yoktur. İnsan varsa, bir canlı varsa her halükarda bunların karnının doyurulması lazım. Kim doyuracak? Çiftçi doyuracak. Demek ki çiftçi milletin efendisi. Gazi Mustafa Kemal boşuna dememiş "çiftçi milletin efendisidir" diye. Hâlâ biz iktidar sahipleri Mustafa Kemal'in değerini yeteri kadar anlamış değiliz. Evet, çiftçi milletin efendisidir, köylü milletin efendisidir. Temel nedeni odur; üretmek, alın teri dökmek...

Sadece bunları mı yapacağız? Hayır, bir şey daha var: Kırsalda çalışan kadınların tamamı ve gençlerin tamamı sigortalı olacak, sigorta primlerini devlet ödeyecek. Yani sizin iki çocuğunuz varsa, eşiniz varsa, onlar tarlada çalışmak suretiyle veya hayvancılık yapıyorlarsa üretimde çalışmak suretiyle görevlerini yapsınlar. Onların sosyal güvenliklerini siz değil, devlet olarak biz ödeyeceğiz. Siz hariç, onu siz ödeyeceksiniz kendinizinkini.

Sağ olun, teşekkür ederim. Demek ki eğer üreticiyi desteklerseniz, beklediğinizden çok daha iyi verim alırsınız, çok daha iyi sonuçlar alırsınız ve Türkiye ele güne muhtaç kalmaz. Eğer sizin seçtiğiniz, iktidar yaptığınız tarım bakanı Fransa'ya gidip, Fransa tarımına yaptığı katkı dolayısıyla nişan alıyorsa, demek ki bir sorunumuz var. Bu nişanı aldılar, Tarım Bakanlığı'nın internet sitesine de koydular. Dediler ki: Fransız tarımını en büyük desteği veren falan kişi -hadi adını da vereyim, Mehdi Eker- Fransız tarımına yaptığı katkı dolayısıyla ödül aldı. Buradan Türkiye'yi çekip çıkaracağız. Sorunları biliyoruz, alacağız ve çekip çıkaracağız buradan. Üretimden yana, alın terinden yana politikalar oluşturacağız ve göreceksiniz çok kısa süre içinde Türkiye toparlanacak. Biz bunları yapacağız.

Çiftçi için sadece bu mu? Hayır, bir şey daha var. Tarım kanun 21'inci madde diyor ki: "Her yıl milli gelirin yüzde 1'i oranda çiftçiye destek verilir." Verilebilir değil, verilir diyor, vereceksin. Bugüne kadar verilmedi. Biz vereceğiz. Çünkü siz üretiyorsunuz. Çağıracağız, Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanını… Bak diyeceğim bütçe burada. Çiftçi için milli gelirin yüzde 1'i oranda destek konmuş mu, konmamış mı? Bakacak; konmuşsa o zaman basına açıklama yap, de ki: Falan yılın bütçesinde çiftçiye Tarım Kanunu'nun 21'inci maddesi dolayısıyla yüzde 1, en az yüzde 1 oranda teşvik konmuş. Evet, o olacak ve dolayısıyla ayrıca teşvik alacaksınız.

Yeter mi? Yetmez. Bakınız tarımın yapıldığı yerlerde, kırsal alanda şu anda sadece imam kardeşlerimiz görevli. Öğretmen yok, okullar kapandı, okulları açacağız, okulları da açacağız, öğretmen de olacak. Ayrıca o kırsal kesimde hayvancılık yapıyorsa, veteriner olacak. Tarım yapılıyorsa, toprak işleri yapılıyorsa ziraat mühendisi, ziraat teknisyeni olacak. Toprak analizleri yapılacak. Size her türlü katkı yapılacak, hayvanların aşılaması yapılacak. Bunları kim yapacak? Sosyal devlet yapacak. Size ayrıca buradan ek bir yük gelmeyecek. Bu aynı zamanda istihdam yaratmak demektir. Kırsalda istihdam yaratıyorsunuz, ziraat mühendisine iş yaratıyorsunuz, ziraat teknisyenine istihdam yaratıyorsunuz, veterinere istihdam yaratıyorsunuz. Bunların tamamı üretici için çalışıyor, üreten için çalışıyor. Bu kadar önemli ve değerli görüşlerimiz var.

Çiftçi kardeşim hiç meraklanma, söyledim mi bilmiyorum ama yine söyleyeyim: Allah nasip eder iktidar olduğumuza göreceksiniz, ilk bir hafta, bir hafta içinde sizin bankalardan ve tarım kredi kooperatiflerinden çektiğiniz kredilerin faizlerini tak diye sileceğiz. Esnaf için de esnafın da Esnaf Kefalet Kooperatifi'nden veya bankalardan aldıkları kredilerin faizlerini sileceğiz.

Diyeceksiniz ki, parayı nereden bulacaksınız? 5'li çete nerede, 5'li çete nerede? Milyarlar götürdüler milyarlar... Milyarlar derken, milyarlar Türk Lirası değil, milyar dolarlar götürdüler milyar dolarlar. Hâlâ götürüyorlar milyar dolarları. Bu kardeşiniz onların tamamını kesecek, tamamını. Hiç endişe etmeyin, o paranın tamamını kim üretiyorsa; sanayici üretiyorsa başımın üstüne, çiftçi üretiyorsa başımın üstüne. Havadan para kazananlar ve kul hakkı yiyenler, onlarla benim hesaplaşmam var. Onu ayrı bir yere koyuyorum, ayrı bir yere koyuyorum.

Sizin pek çok sorununuz var biliyorum. Eğer üretirseniz, yem sorun olmaktan çıkar. Bakın gübre fiyatı diyor ki tepedeki adam, zat diyor ki: "Efendim, Tarım Kredi Kooperatiflerinin alışveriş merkezlerinde fiyatları indirdik; 10 kuruş, 15 kuruş, 50 kuruş." Neyse, yalan veya doğru. Ya kardeşim sen indiriyorsan, Tarım Kredi Kooperatifi'ne ait GÜBRETAŞ var, gübre fabrikası var. Gübre fiyatını düşür, çiftçi de ucuza alsın. Onu düşürmüyor ama düşürmüyor. O sanıyor ki, Bay Kemal bunları bilmiyor. Bay Kemal senin nefes alışını da takip ediyor, sen meraklanma. Biliyor hepsini, hepsini biliyoruz, hepsini biliyoruz. Bu ülkenin hayrına ne gerekiyorsa hepsini yapacağız. En ufak bir endişeniz olmasın.

Bakınız, ben 5'li çete derken aslında bunu bir espri olarak söylemiyorum. Bir devlet bu kadar soyulamaz. Siz iş alıyorsunuz devletten, eyvallah. Kâr da edebilirseniz, zarar da; buna da itirazım yok. Yani herhangi bir müteahhit ihaleye girmiştir, fiyat almıştır, kâr eder, zarar eder. Ama bunlara ayrıcalık tanınıyor. Bunlara deniyor ki: Sana garanti vereceğim. Hiç asla iflas etmeyeceksin, asla zarar etmeyeceksin sen. Garantiyi ne üzerinden veriyorum? "Amerikan Doları veya Avrupa Birliği parasıyla vereceğim" diyor. Ayrıca öyle bir garanti veriyor ki, "o ülkelerde enflasyon varsa, enflasyon farkını da yine vereceğim" diyor. Ya Amerika'daki enflasyonun bizimle ne ilgisi var? Avrupa'daki enflasyonun bizimle ne ilgisi var? Bizim cebimizdeki paralar oralara gidiyor. Bunları anlatıyorum, bunları söylüyorum, dilimin döndüğü kadar anlatıyorum. Allah aşkına siz de anlatın, "yeter artık" deyin. Milleti soydular, perişan ettiler ya! Siz de anlatın.

Bakın ben bugün Bafra'dayım, oyumuzun en düşük olduğu bir kentteyim. Özellikle burayı seçtim, özelikle buraya geldim, özellikle Vezirköprü'ye gittim, özellikle oradaki insanlarla konuştum. Çünkü bizim bir eksiğimiz vardı, bizim bir yanlışımız vardı; biz bu insanlarla sıcak, samimi ilişki kurmadık zamanında. O ilişkiyi kurmak istiyoruz. Biz doğruları anlatıyoruz. Bize her türlü iftira yapılır; enflasyon olur, sorumlusu CHP... Bir yerde kavga olur, sorumlusu CHP... Bilmem ne olur, sorumlusu CHP... Biz gezip anlatabilseydik, onlar cesaret edip bunu söyleyemezlerdi.

Şimdi biz diyoruz ki, memleket çok kritik bir süreçte. Olay, bir parti olayı olmayı çoktan aşmış. Olay, bir Türkiye olayı. Burada güçlü bir milliyetçi damar olduğunu da gayet iyi biliyorum. Ama bizim 6 okumuzdan birisinin Milliyetçilik olduğunu hiç kimse unutmasın. Diyeceksiniz ki, ya iyi de milliyetçiyseniz ne yapacaksınız?

Bir; ilk bir hafta içinde Katar ordusuna verilen Tank-Palet Fabrikası’nı alacağız, Türk Ordusu’na yine yeniden vereceğiz. Bizim milliyetçiliğimiz onlarınki gibi değil. Sahte değil, gerçek milliyetçilik. Bizim milliyetçiliğimiz, askeri hastanesi olmayan dünyadaki tek ordu Türk ordusu. Askeri hastaneleri kapattılar, GATA'ya el koydular. İlk bir hafta içinde bütün askeri hastaneleri açacağız, GATA'yı da şanlı ordumuza vereceğiz.

Bizim milliyetçiliğimiz; Süleyman Şah Türbesi'ni kaçırdılar. İlk kez cumhuriyet tarihinde kendi toprağından kaçtı. Kendi toprağında kendi bayrağını indirdi, Süleyman Şah Türbesi'ni aldı, kaçırdı, terörden kaçtı. Allah nasip eder, sizlerin oylarıyla iktidar olduğumuzda, bir hafta içinde yine Süleyman Şah Türbesi'ni yine kendi toprağımıza götüreceğiz, göndere bayrağı dikeceğiz ve şerefiyle o bayrak orada dalgalanacak. Bizim milliyetçiğimiz budur. Biz onlar gibi değiliz; lafla değil, işin özüne bakarız. Türkiye üretirse güçlü olur. Üretmeyen bir ülke güçlü olmaz. Üretmeyen ülke sömürge haline gelir, başkalarının ürettiğini tüketen ülke haline gelir. Aynı zamanda bizim milliyetçilik anlayışımız katma değeri yüksek ürün üreten bir anlayıştır. Söz sahibi olacaksanız dünyada, ürettiğiniz ürünleri dünyanın her tarafına satabilecekseniz. Bunlar olmadığı takdirde vasat bir sanayiyle bir yere gidemezsiniz. Güçlü bir sanayinin olmanın yolu, katma değeri yüksek ürün üretmekten geçiyor. Bunun da yolu üniversitelerin bilgi üretmesidir.

Adalet en büyük sorunumuzdur. Ülkeye adaletin gelmesi lazım. Adaletin olmadığı bir yerde devleti ayakta tutamazsınız ve devlet çürümeye başlar. Şimdi geçen gün öğretmenler bir hak talebinde bulunuyorlar. Öğretmenler yerde sürükleniyor, olmaz; öğretmeni yerde sürüklenen bir ülke olmaz. Öğretmen başımızın tacıdır. Hangi görüşten olursa olsun bütün evlatlarımızı yetiştiren kişidir. "Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum" diyorsa Hazreti Ali, o zaman biz öğretmenlere değer vermek zorundayız. Eğer Sevgili Peygamberimiz, "ilim Çin'de bile olsa, gidin öğretin" diyorsa ve o öğretmen Çin'de değil hemen komşumuz ve bizim evladımızı yetiştiriyorsa, ona saygı duymak zorundayız. Öğretmeni yerde sürükleyemezsiniz.

Öğretmen ve eğitim-öğrenim bir topluma sınıf atlatan en önemli aktördür. Okulları başarılı olan iyi bir eğitim, iyi bir öğretimle Türkiye bölgesinin yıldızı olabilir. Şunu da Bafralı kardeşlerim unutmasınlar: İran üniversitelerinin ürettiği bilgi sayısı, son 3 yıldır Türk üniversitelerini geçiyor. Bu bile Türkiye'nin geldiği noktayı gösteriyor. Bu bile kocaman bir ayıp aslında Milli Kurtuluş Savaşı'nı vermiş bir ülkenin evlatları olarak. Biz o açıdan gerilere doğru düşmeye başlıyoruz. Türkiye'yi buradan çekip çıkarmak zorundayız. Milliyetçiliği unutmayacağız, vatan sevdasını unutmayacağız, bayrağımızı unutmayacağız... Bir şey daha söyleyeyim, bizim iki kırmızı çizgimiz var: Bayrak ve vatan. Bayrak ve vatan konusunda sorun olmayan herkesin başımızın üstünde yeri vardır. Bunu da herkesin bilmesini isterim.

Muhtar arkadaşlarım var, onlara da birkaç cümle edeyim bari. Muhtar kardeşlerim; siz demokrasinin temel taşısınız. Ben muhtarlara böyle derim ve dememin nedeni de şu: Bu topraklarda ilk yapılan ilk seçim 1833 yılında Kastamonu'nun Taşköprü ilçesinde yapılan bir muhtarlık seçimidir. Yani diğer seçimlerden çok önce bu topraklarda muhtarlık seçimi yapılmıştır. Muhtarlık kurumunun güçlendirilmesi lazım. Belediye meclisi karar alır, sizin haberiniz bile olmaz. Oysa sizin bölgenizde ilgili, ilinizle ilgili eğer bir sorun varsa veya bir karar alınacaksa, muhtarın o toplantıya mutlaka katılması ve söz sahibi, aynı zamanda oy sahibi olması lazım. O zaman muhtarlık bir işe yaramış olur. Bir Muhtarlık Temel Kanunun çıkması lazım ve Türkiye Muhtarlar Birliği'nin kurulması lazım. Bunlar olmadan olmaz. Birleştirilmiş oy pusulalarıyla muhtarlık seçimlerinin yapılması lazım. Giriyorsunuz kabine, beğenmediğiniz bir muhtar varsa onun alıyorsunuz fotoğraflı belgesini, cebinize koyuyorsunuz. Ona oy verecek geliyor, bulamıyor. Niye olsun böyle? Diğerleri için nasıl birleşik oy pusulası varsa, muhtarlık kurumu için de bir birleşik oy pusulasına ihtiyacımız var. Muhtarlığın bir bütçesinin olması lazım. Sosyal yardımların muhtarlar eliyle dağıtılması lazım. Çünkü bir mahallede, bir köyde kim fakirdir, kim zengindir; onu en iyi muhtar bilir. Muhtar parti kimliğiyle değil, kendi kimliğiyle seçilir. Dolayısıyla tarafsızlığı su götürmez muhtarın. Mahallede fakir varsa onun partisine bakmaz, kimliğine bakmaz, inancına bakmaz; o aileye mutlaka yardım götürür ve destek verir. O nedenle muhtarlık kurumunun güçlendirilmesi lazım. Bu konuda bir kanun teklifi hazırladık, parlamentoya sunduk. Ak Parti ve MHP oylarıyla reddedildi. Ama benim sözüm sözdür: Cumhuriyet Halk Partisi inşallah iktidar olduğunda, göreceksiniz Muhtarlık Kanunu çıkacak ve muhtarlar demokrasinin temel taşı olarak görevlerini alacaklar siyaset arenasında.

Bir şey daha söyleyeyim: Bir millet masası var, kurduk böyle bir masa ve 6 lider bir aradayız. Altımız ortak hareket ediyoruz. Demokrasi istiyoruz, hukuk istiyoruz, adalet istiyoruz, kadın-erkek eşitliği istiyoruz, üretim istiyoruz. Kul hakkı yiyen istemiyoruz. 6 lider bir araya geldik. Zaman zaman gazetelerde, iktidar kanadının televizyon kanallarında, "vay o bunu söyledi, bu bunu söyledi, masa dağıldı..." Bunların hepsi hikaye. Her birimiz beraber hareket ediyoruz, Türkiye'nin içinde bulunduğu şartları biliyoruz ve Türkiye'yi bu badireden çıkarmak zorundayız. Çıkarmak hepimizin görevidir, hepimizin ortak hedefidir. Adaletten yana, hukuktan yana, liyakatten yana bütün kararları müşterek alıyoruz. Bize diyorlar ki: "Hemen niçin cumhurbaşkanı adayınızı göstermiyorsunuz?" Önce biz hangi konularda görüş birliğine vardık, önce bunun üzerinde oturup bir konuşmamız lazım. Önce bu işin felsefesini ortaya koymak lazım. Birliktelikte ne yapacağız, neleri yapacağız, hangi olayları öncelikli ele alacağız, hangileri daha sonraki bir süreçte ele alınacak? Hangi komisyonları kuracağız? Bu komisyonların görevleri neler olacak? Önce bunları tespit edeceğiz, arkasından Allah nasip ederse hep beraber bir araya geleceğiz, cumhurbaşkanı adayımızı seçeceğiz ve kamuoyuna duyuracağız. Şundan emin olun: 13'üncü Cumhurbaşkanı, Millet İttifakı'nın seçtiği cumhurbaşkanı adayı olacak. Bundan emin olun. O cumhurbaşkanı devleti bilecek, devlette adaleti bilecek, devlette liyakati bilecek, fakirin fukaranın yanında olacak. Gençler çok şikayet ediyorlar torpilden, torpili kaldıracağız. Söyledik, kararı da aldık. Mülakat... Giriyorsunuz hakimlik sınavına, Türkiye 2'ncisi oluyorsunuz. Bir kız kardeşimiz Türkiye 2'ncisi ve mülakatta eleniyor. Matematikte, öğretmenlikte Türkiye 7'ncisi mülakatta eleniyor. Bu torpile son vereceğiz. Kul hakkı yiyenler ile bizim işimiz var, hesaplaşacağız.

Sözlerimi bitirirken -çünkü hava çok sıcak- pirinç fiyatlarını buradan çıktıktan sonra pirinç tarlasına gideceğim, orada açıklayacağım. Pirincin derdini, pirinci eken köylü anlatacak, medya onu bir izleyecek. Pirinç ekimi sıradan bir olay değildir. Mücadele, sıradan bir mücadele değildir. Önce o anlatacak, derdini anlatacak, ben onun derdine tercüman olmaya çalışacağım. Böyle yapacağız...

Efendim, moralinizi sakın bozmayın. Sevgili gençler, sakın üzülmeyin. Türkiye güçlü bir ülkedir. Türkiye bölgesinde en güçlü ülke olmayı hak ediyor. Bunların tamamını yapacağız. Tek desteğimiz millettir, yani sizlersiniz. Sizlerden destek istiyoruz, “bize katılın” diyoruz. Bize katılın, Türkiye'yi aydınlığa çıkaralım. Bize katılın, kadın-erkek eşitliğini sağlayalım. Beni bize katılın, adaleti sağlayalım. Bize katılın, adaletin, alın terinin değeri olsun.

Kılıçdaroğlu ile ilgili size pek çok şey anlatabilirler, bir şeyden emin olmanızı isterim: Kılıçdaroğlu'nun mücadele ettiği kişiler, kul hakkını yiyen kişilerdir. Onunla mücadele etmek de benim için şereftir, onurdur.

Teşekkür ederim.


CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU SAMSUN’DA - 3