09.06.2010

GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU TV8 “BUNU KONUŞALIM” (9 HAZİRAN 2010)

GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU TV8 “BUNU KONUŞALIM”
(9 HAZİRAN 2010)

Candaş Tolga IŞIK- Bunu konuşalımdan iyi akşamlar. Yine bir Çarşamba akşamında canlı yayında bu sefer stüdyoda değiliz. Bu sefer Ankara’dayız, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezindeyiz ve "Bunu Konuşalım"ı Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Merkezinden sizlere sunuyoruz. Konuğumuz Cumhuriyet Halk Partisinin yeni Genel Başkanı, çiçeği burnunda Genel Başkanı namı diyar Gandi Kemal. Kemal Kılıçdaroğlu Sayın Genel Başkan hoş geldiniz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hoş bulduk efendim.

Candaş Tolga IŞIK- Bu Gandi Kemal tabi sizin İstanbul seçimlerinde…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Seçimleri sırasında söylenilen evet.

Candaş Tolga IŞIK- Büyükşehir belediye seçimlerinden kalan bir tabir ama hali hazırda herkes size Gandi Kemal, Gandi Kemal diyor. Şimdi aşağıda, Ankara’dayız tabi ben canlı yayın için hazırlanırken, buraya gelirken insanlar yolda tabi programda size alacağımızı biliyorlar artık. Sayın Kılıçdaroğlu kalkmış ortadan, Kemal beyde kalkmış, Gandi Kemal’e çok selam söyle diyorlar. Soruları var onları soruyorlar. Ne olacak bu CHP diye sorular soruyorlar. Ama bu Gandi Kemal anladığım kadarıyla tam o arada oturmuş olan bir marka oldu sizin için.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet öyle görünüyor. Ama ne olacak bu CHP’nin hali diye herhalde bir soru sorulmayacak.

Candaş Tolga IŞIK- Yok. En azından şimdi sorular çok başka. CHP’yle ilgili çok soru var ama tam olarak ne olacak bu CHP’nin hali değil sorular. Kemal bey izin verirseniz sıcak gündemle başlayalım. Biliyorsunuz Birleşmiş Milletler İran’a yönelik bir yaptırım kararı aldı. Türkiye ve Brezilya hayır. Yani bu karara ret oyu verdi. Lübnan çekimser kaldı. Onun dışındaki bütün ülkeler yaptırımı onayladı. Bundan önceki dönemde de Türkiye’nin ve Brezilya’nın İran’a yönelik bu uranyum takasını gerçekleştirecek bir uzlaşı süreci başlattığını biliyoruz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir takas anlaşması evet.

Candaş Tolga IŞIK- Türk dışişlerinin ciddi bir inisiyatifiyle. Önce bunu konuşarak başlayalım. Siz bu yaptırım kararını, Türkiye’nin bu noktadaki konumunu nasıl değerlendirdiniz? Bundan sonraki süreçte neler olabilir? Cumhuriyet Halk Partisi olarak sizin resmi görüşünüz bu noktada ne?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi nükleer silahların dünyada yayılmaması için aşağı yukarı Birleşmiş Milletlerin artı Birleşmiş Milletleri oluşturan bütün ülkelerin bir ortak kararı var. Yani nükleer silahlardan artık dünyanın arındırılması lazım. Ortadoğu çok ilginç bir coğrafya, çok hareketli bir coğrafya, enerji kaynaklarının olduğu bir coğrafya, çatışmaların olduğu bir coğrafya. Bu coğrafyada herhangi bir komşumuzun nükleer silaha sahip olması bu coğrafyada dengeyi bozar.

İki; bir komşumuzun nükleer silaha sahip olması Türkiye’nin stratejik önemi açısından da Türkiye’nin bulunduğu konum itibariyle de bizim kabul edeceğimiz bir olay değil. İran’ın bu konuda önemli bir mesafe aldığı biliniyor. Uranyum zenginleştirilmesi konusunda. Tabi dünyanın gelişmiş ülkelerinin kaygıları var. Gerçekten İran enerji amacıylamı yapıyor. Yoksa gerçekten nükleer silah elde etmek için mi yapıyor. Bu kaygılar giderilmiş değil. Biz eğer bu kaygıları giderme konusunda Birleşmiş Milletlere verdiğimiz güvence ki, Sayın Başbakan güvence verdiğini söylüyor. Eğer ikna edemiyorsa ortada bir sorun var demektir. Nedir bu sorun? Bu sorun konusunda bizim evet veya hayır oyunu kullanırken önce kamuoyuna bu konuda çok açık, net bilgilendirmemiz gerekir. Eğer birisine güvence veriyorsak o güvencenin arkasındaki unsurlar, temel olgular nedir onu bilmemiz lazım. Ki, öyle bir güvence herhalde İran tarafından bize verildi. Biz onu bilmiyoruz, ne olduğunu bilmiyoruz. Ama Birleşmiş Milletlerinde eğer Rusya’sı, İngiltere’si, Amerika’sı, Kanada’sı, Çin’i eğer bu konuda bir yaptırım uygulama yoluna geçmişse bu ülkelerin herhalde taşıdıkları çok ciddi kaygılar olması lazım.

O nedenle ben bu konuda Türkiye’nin AKP iktidarı tarafından daha net, somut bilgilerle niçin hayır kullandığını açıklaması gerekiyor. Eğer bu açıklama yapılmadığı takdirde o zaman farklı güdülerden hareketle bu hayır oyunun kullandığı şeklinde bir kanı olacaktır bizde.

Candaş Tolga IŞIK- Ne gibi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Gerekçe şu aslında. Yani Türkiye’yle İran arasında biz hiçbir zaman bir düşmanlık gütmek istemeyiz. İyi komşuluk ilişkileri kurmak isteriz. Bu sadece İran’la değil bütün komşularımızla aynı bağlantı kurmak isteriz. Dolayısıyla hiçbir komşumuzun da nükleer silaha sahip olmasını istemeyiz. Bizde nükleer silah üretmek istemeyiz. Yani biz nükleer silah peşinde koşarsak komşularımız bizi eleştirirse bizde onu kabul ederiz. Yani biz CHP olarak İsrail’inde, İran’ında nükleer silahtan arındırılmasını istiyoruz. Bu kaygılar bir şekliyle giderilmek zorundadır. Eğer siz efendim geçmişte İran’a karşı yaptırımlar uygulandı ama bu yaptırımlardan sonuç alınamadı, o sonuç alınamadığı için bizde şu aşamada İran’a karşı bir yaptırım uygulamasına hayır diyorsak bu çok yüzeysel bir gerekçedir ve bu gerekçenin arkasına Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin sığınmaması lazım.

Candaş Tolga IŞIK- Şimdi sorular geliyor tabi size bir yandan izleyicilerimizden. Orayla da canlı yayın olmasının avantajı bu. Nazlı Ilıcak bir soru göndermiş size Sabah Gazetesi yazarı. Nazlı hanımda bunu sormuş. Sizin biraz önce anlattığınız. Birleşmiş Milletlerde Türkiye’nin hayır oyuna ne diyorsunuz diye size sormuş ve devamında demiş ki Clinton Amerika’nın Dışişleri Bakanı Hillary Clinton Türkiye İran’la müzakereye devam dedi. Bu Amerika’yla bir uzlaşma olduğunu gösterir mi diye size bir soru soruyor.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi Türkiye bu coğrafyada önemli bir ülke. İran’la diyalogu olan bir ülke. Eğer bu süreçte İran Türkiye’nin de desteğiyle veya Brezilya’nın da desteğiyle gerçekten nükleer silah üretmek amacıyla uranyum zenginleşmesine gitmediğini kanıtlıyorsa, bu konuda uluslararası kuruluşlara kapılarını açıp denetime olanak veriyorsa bu ilişki sürecek tabi. Bu ilişkinin sürmesinde yarar var. Çünkü biz komşumuz ben nükleer silah üretmiyorum, bu amacı taşımıyorum diyorsa ve bu güvenceyi veriyorsa, ve bu güvencenin karşılığı yapılan denetimlerde de karşı taraf, yani diğer ülkelerde bu güvenceye kavuşmuşsa bir sorun yok. Bunu sağlayacak olan kim? Eğer Türkiye ise, Amerika Türkiye’yi bu müzakerelere devam etme sürecini istiyorsa Türkiye bu müzakerelere devam etmelidir diye düşünüyoruz.

Candaş Tolga IŞIK- Peki bir şey soracağım. Şimdi bu süreçte ben mesela Ortadoğu’ya çok sık gidip geliyorum. Orayla ilgili çalışmalarım var. Şunu gözlemliyorum. Yani Türkiye bu dönemde özellikle Ortadoğu coğrafyasında giderek yükselen, marka değeri olan bir ülke. Yani bunu siyasi görüşünüz veya tavrınız ne olursa olsun Ortadoğu’ya gittiğinizde sokakta görebiliyorsunuz. Siz Türkiye’nin Ortadoğu politikasını, özellikle dış politikada attığı son dönemdeki adımları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi biz bütün komşularımızla iyi geçinmek isteriz. Temel ilkemiz bu. Elbette bizim sadece Ortadoğu’da değil her tarafta yükselen yıldız olmamızı isteriz. Yükselen yıldızı sağlamanın temel argümanı nedir? Ekonominiz çok güçlüyse siz gerçekten bu coğrafyada yükselen yıldız olursunuz. Ama günlük politikalarla, yani belli ülkelerde yurttaşların onların beklentilerine uygun politikalar oluşturur, onların onurlarını okşarsanız tabi bu ister istemez o bölgelerde bizim geçmişe dayanan kültürel, tarihsel, sosyolojik birlikteliklerimizde var tabi. Bu süreç içerisinde Türkiye sevilmeyen bir ülke değil. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları da sevilmeyen bir halk değil. Dolayısıyla halkların kucaklaşması, beraber olmasında hiçbir sakınca yok. Gelişebilir, büyüyebilir.

Ama ben şunu da çok samimi olarak söyleyeyim. Türkiye komşularıyla ilişki kurarken onların içişlerine müdahale edip veya oradaki birden fazla siyasal parti varsa o siyasal partilerden birisinin yanlısı gibi görünüp diğerleri biraz devre dışı bırakan bir politika izlenmesinden de yana değilim. Oradaki temel ilke nedir? Biz bütün ülkelerle eşit mesafede dost olmak durumundayız. Onlarla ekonomik ilişkilerimizi geliştirmeliyiz, kültürel ilişkilerimizi geliştirmeliyiz, tarihsel dostluklarımızı karşılıklı olarak birbirimize anlatmalıyız. Bu ilişkiler bizim açımızdan çok önemli. Ama Türkiye’nin bir başka önemli olayı daha var. Nedir o? Türkiye’nin batıya yönelik bir ana ekseni vardır. Ana omurgası vardır. Yani biz yüzümüzü çağdaş uygarlığa dönmüş bir ülkeyiz. Çağdaş uygarlık derken tabi teknolojiyi, bilimi, etik değerleri, ahlakı esas alan bir hukuk devleti, hukukun üstünlüğünü, güçler ayrılığı ilkesini esas alan bir ülkeyiz. Dolayısıyla biz yönümüzü o tarafa çevirir derken, batıya çevirir derken batının bu değerlerine çeviriyoruz biz. Aynı şekilde batının bu değerlerine çevirirken doğuda yükselen Hindistan var, Çin var, Japonya var, Güney Kore var. Tabi Rusya var yeni gelişen ve olağanüstü bir pazar olan Rusya var. Türkiye bu cephelere de yüzünü dönmek zorundadır nedir, buralarda ne oluyor diye.

Aynı zamanda Türkiye Ortadoğu’nun ve kendi çevresinin olağanüstü güçlü bir enerji yatağı, enerji kaynağı olduğunu da bilen bir ülkedir. Coğrafyası gereğiyle enerji koridorudur aynı zamanda Türkiye doğudan batıya, güneyden kuzeye gelen hatlar, boru hatları, doğalgaz hatları. Bütün bunları düşündüğünüz zaman bu coğrafyanın önemi var. Bu coğrafyanın önemi de tabi çok pasif bir dış politika izlemenin de doğru olmadığın kabul etmemiz lazım. Daha güçlü, daha dinamik bir dış politika izlemeliyiz ama bir şeyi de aslında unutmamamız lazım. Dış politikada sorunlar ben yarın sabah toplanacağız sorunları çözeceğiz demekle sorunlar çözülmüyor. Çünkü dış politikada sorunlar bir tarihsel derinliği olan olayladır bunlar. Birdenbire başlayıp ertesi gün çözülen sorunlar değildir. Bizim özellikle Ermenistan’la olan sorunlarımız bu tarihsel derinliğe dayanan sorunlardır.

Dolayısıyla aynı şekilde Kıbrıs’ı alalım. Yunanistan’la olan sorunumuz yine o tarihsel derinliği olan bir sorundur. Bu sorunları bir; kararlı olacaksınız. İki; bilgi birikimine ve bu bilgi birikiminin sürekli yenilenerek kuşaktan kuşağa aktarılmasına, devletten bizim bilgi birikimimizle karşı tarafın bilgi birikiminin insanlar bir araya geldiğinde tartışabilecekleri ortamın hazırlanmasına, diğer ülkelerde daha aktif bir dış politika izlenerek onların size destek olmasını sağlayacak politikalar geliştirmenize bağlıdır. Bu çerçevede bakarsanız elbette ki sorunları çözmek için biz iki ülke olarak bir araya geleceğiz ama bu iki ülke bir araya gelirken daha farklı ülkeler bu sorunun çözümüne destek verebilirler, bizleri bir araya getirebilirler.

Ama ben sorunu çözeceğim diye sadece taviz verme esasından yola çıkarak siz sorunları çözerseniz veya çözmeye kalkarsanız bunun yansımaları iç politikada ciddi sorun olarak karşınıza çıkar. Nitekim Ermenistan’la imzalanan protokoller vardı, o protokoller ne oldu? Hem Ermenistan’da, hem Türkiye’de ciddi sorunlar yarattı. Parlamentoya getirebiliyor mu AKP hükümeti? Getiremiyor. Niçin getiremiyor? O zaman içerden haklı olarak bizler diyeceğiz ki madem parlamentoya getiremiyorsun bu sözleşmeleri o zaman niye imzaladın? Ve hangi gerekçeyle imzaladın?

Aynı sorun Ermenistan’da da çıktı. O açıdan kararlılık, bilgi birikimi, sabır, olayları olgunlaştırmak, olgunlaştırdıktan sonra kamuoyu desteği almak ve ondan sonra sorunları çözmek gibi dış politikanın uzun bir süreci vardır. Bu uzun sürece de herkesin saygı duyması gerekiyor. AKP bu süreçleri böyle birkaç hamlede çözmeye çalışan bir politika izlemeye çalıştı ve her seferinde geldi ve duvara çarptı.

Bana şunu söyleyemezsiniz. AKP dış politikada şu sorunu çözdü. Hangi sorunu çözdü?

Candaş Tolga IŞIK- Ama yani bu özellikle Ortadoğu coğrafyasında olup bitenler sadece Türkiye’nin çözebileceği, bir ülkenin inisiyatifiyle çözülebilecek türden meseleler değil. Yani geçmişi 70 – 80 yıllık olan meseleler. Sadece Türkiye’nin tek başına bir arabuluculuğuyla çözülmesi mümkün olmayacak derecede vahim sorunlar. Ama ben sizden bu noktada farklı düşünüyorum. Ben en azından inisiyatif kullanma manasında çok aktif olduğunu düşünüyorum Türkiye’nin.

Kemal KILIÇDAROĞLU- İnisiyatif kullanabilir. İşte İran’la oturdular anlaşma yapmaya çalıştılar, Brezilya’da geldi. Ama bu dünya kamuoyunu tatmin etmedi. Şimdi sizin bir sözleşme yapmanız, arabulucu olmanız dünya kamuoyunu sizin arabuluculuğunuzla tatmin etmenize bağlıdır. Yani biz geçmişte diyelim ki bazı ülkelerle aramızda ciddi sorunlar oldu. Arabulucu ne oldu? Çağırdık işte Mısır Devlet Başkanı geldi Suriye’ye açık ve net tavrımızı söyledik. Ya yaparlar bunu ya da biz hesabını göreceğiz biz bu işin dedik. Çok açık net, bir tavır kondu Ecevit hükümeti döneminde ve ne oldu? Sorun kendiliğinden çözüldü. Bir; o açıdan kararlılık çok önemli. İki; kararlı ama yerinde ve dozunda bu kararlılık çok önemli. Üç; bilgi birikiminiz çok önemli. Dört; dünya kamuoyundan sizin destek almanız çok önemli. Beş; sadece dünya kamuoyundan yetmiyor artı toplumsal desteği kendi ülkenizden de toplumsal bir destek almanız gerekiyor.

Yani sizin haklılığınızın çok geniş bir kesimce onaylanması gerekiyor. O zaman zaten siz bu dış politikada başarılı olursunuz.

Candaş Tolga IŞIK- Şeyi de mi kabul etmiyorsunuz Kemal bey. Yani mesela Yunanistan’la, Suriye ile yani bizim müzmin düşmanımız olarak bir dönem bildiğimiz iki ülkeyle Türkiye’nin ilişkileri bu dönemde gayet iyi. Yani işte bu son Gazze meselesinde Yunan vatandaşları da vardı o gemilerde. Hani buda etkilidir mutlaka ama biz İsrail’le önümüzdeki tatbikatları iptal ederken Yunanistan var olanı iptal etti. Neredeyse bizimle aynı anda Büyükelçisini geri çekti. Suriye’yle baktığınız zaman bundan önceki dönemde hep bir savaş teyakkuz halinde olduğumuz Suriye’yle artık o kadar gergin değiliz. Tam tersine çok daha yakın ilişkiler var gibi gözüküyor. Bu dış politika anlamında doğru bir yaklaşım değil midir?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ama Ecevit hükümetinin izlediği politikanın olumlu sonuçlarına AKP oturdu. Yani Suriye’yle olan sorunlar daha önce çözülmedi mi? Daha önce çözüldü. Yapılan ne? Vizeyi kaldırdık o kadar. Başka bir şey yok. Zaten bizim ne Suriye ile, ne Irak’la, ne İran’la, ne Azerbaycan’la, ne Yunanistan’la, ne Bulgaristan’la zaten bir düşmanlığımız sözkonusu değildi ki. Biz hiçbir ülkeden toprak talep etmiyoruz ki. Hiçbir ülkenin iç işlerine girmedik ki. Düşünün daha bundan sanıyorum 10 – 15 yıl önce İran’la Irak yıllarca savaştılar. Türkiye taraf oldu mu? Hayır. Hiçbir ülkede Türkiye bu savaşta taraftır diye bizi suçlamadı.

Candaş Tolga IŞIK- 80’lerin sonunda İran – Irak savaşından bahsediyorsunuz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi. Uzun sürdü biliyorsunuz bu savaş. Yıllarca devam etti. Biz tarafsızlığımızı koruduk, iki ülkeye eşit davrandık. İki ülkeyle hatta savaşmasınlar diye arabuluculuk yapmaya kalktık. Hiçbir şekilde bir ülkeden yana tavrımızı koymadık. Onun için biz politika izlerken daha dikkatli bir politika. Hep öyle olmuştur. Yani Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin bir dış politikası vardır. Ama şimdi geldiğimiz noktada şunu çok açık söyleyeyim. AKP’nin bir dış politikası var. Hükümetin değil aslında. Yani bir anlamda Dışişleri Bakanlığı devre dışı bırakılmış durumda. Nasıl devre dışı bırakıldı? Bunu söyleyen Başbakan. Dışişlerinin bütün bürokratlarını suçladı. Biz onların arkasında gitmiyoruz, onlarla beraber dış politika oluşturmuyoruz diye.

Şimdi hangi ülkeyi düşünürsünüzde Dışişleri Bakanlığını devre dışı bırakarak dış politikayı yürütür. Ve hangi birikimle yürütür? Devlet dediğiniz kurumda arşiv bürokrasidedir. Arşiv siyasal partilerde değildir. Çünkü siyasal partiler belli sürelerle halk seçer getirir devleti yönetin der. Memnun olmazsa aynı halk derki kusura bakma sen devleti iyi yönetemedin, seni buradan alıyorum bir başka iktidarı getiriyorum.

Şimdi bu olayda siz eğer gerçekten Dışişleri Bakanlığını devre dışı bırakıyorsanız oradaki çalışan bürokratları aşağılıyorsanız bir sorun var demektir. O zaman sorun nedir? Sorunuzu biz anlamış değiliz. Sorun eğer AKP’nin ben dışişleri politikasını kendim oluşturacağım, kendim politikayı kendi parti büromda oluşturacağım, parti genel merkezimde yapacağım diye yola çıkarsanız e gelir duvara çarparsınız.

Candaş Tolga IŞIK- Ama geçmişten beri böyle değil midir?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Asla.

Candaş Tolga IŞIK- Türkiye’de hep siyasi, Dışişleri Bakanlığı hangi partideyse Dışişleri, yani Türk diplomasisinin dışişlerini o partinin kurmayları belirler. Yani ben bundan öncede farklı olduğunu…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır. Dışişleri politikası genelde de bir devlet politikasıdır. Yani siyasal partiler değişir ama Türkiye’nin dış politikasında öyle çok temel değişiklikler elbette olmazdı. Ama hiç değişiklik olmaz anlamında değil. Ama temel değişiklikler olmazdı.

Şimdi Türkiye dış politikada gerçektende aktif olmaya çalışıyor, saygı duyuyoruz. Daha güçlü olmaya çalışıyor, saygı duyuyoruz. Ama sonuçlar? Bana gösterin dış politikada biz şu sorunu çözdük diye birisi gelsin söylesin. Rusya’nın eğer doğalgazını biz Samsun – Ceyhan hattıyla alacağız, işte bunu İsrail’e kadar uzatacağız, oradan Hindistan’a, Çin’e kadar götüreceğiz bu bir başarı deniyorsa bu başarıya bakmak lazım. Başarı bizim mi, Rusya’nın mı? Nükleer santrale geldik. Daha bunun sözleşmeleri gelecek önümüzdeki günlerde parlamentoya. Göreceğiz maliyeti nedir, hangi koşullarda yapıldı. Bütün bunların hepsi tartışılacak kamuoyunda. Şu bir gerçek. Dış politikada ulusların çıkarı vardır. İki ülkenin çıkarı vardır. Ve bu çıkarlar üzerine dış politika güdülür. Kimse kimseye bu ülke efendim benim dostum, benim akrabam, işte bizim yakınlarımız, biz işte bunlara daha iyi ödün verelim. Yok böyle bir şey dış politikada. Her ülke kendi ülkesinin çıkarlarını düşünür. Düşünmek zorundadır. Kendi ülkenizin çıkarından eğer taviz verirseniz kaybedersiniz orada. Ha tavizler ne olur? Karşılıklı olur, dengeli olur. O zaman dersiniz ki karşılıklı, dengeli biz bu tavizleri verdik iki ülke bundan yarar sağlayacaktır. Çünkü uzun süre, mesela karşılıklı ülkelerin sözleşmeleri vardır. Çifte vergileri önleme anlaşmalarından, yatırım anlaşmalarından, kek toplantılarından tutun bütün bunlara baktığınız zaman ülkeler karşılıklı kendi çıkarlarını, ekonomik çıkarlarını, siyasal çıkarlarını gözetirler. Teknolojik çıkarlarını gözetirler. Ve bu gözetim yapılırken, çıkarlar korunurken elbette karşılıklı çıkarların korunmasının temelinde de az önce söylediğim gibi bir toplumsal desteğin, çıkarın kendi ülkesine yarattığı yararın, bütün bunların hepsinin tahlil edilmesi, görülmesi lazım.

Candaş Tolga IŞIK- Kemal bey Ortadoğu konuştuk. Ortadoğu’yla ilgili en büyük tartışmada belki de işte İsrail – Filistin meselesi ve bu eksende de Hamas’ın oradaki varlığı ve hem Elfetih – Hamas ilişkileri, hem Hamas – İsrail, hem de Hamasla bütün dünyanın ilişkileri. Sayın Başbakanımızda Hamasla ilgili konuşurken Hamas’ın bir terör örgütü olmadığını söyledi. Siz ne düşünüyorsunuz? Sizce Hamas bir terör örgütümü?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Peki ben size bir soru soruyum. Hamas’ın terör örgütü olduğunu kabul edenler kim?

Candaş Tolga IŞIK- Yani Avrupa’nın çok büyük bir bölümü, Amerika.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Amerika. Niye kabul ediyorlar terör örgütü olarak? Seçimle gelen bir yönetim var orada. Hamas geldi. Biz seçimle gelen her yönetime saygı duyarız. Yani bu o ülkenin kendi insanları seçmişlerdir. Ama eğer siz sivil hedefleri vuruyorsanız, masum insanları vuruyorsanız bu dünyanın her tarafında terör olarak algılanır. Yani bunu da böyle kabul etmemiz lazım. Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin bu konuda çok dikkatli olmaları lazım. Dikkatli bir dil kullanmaları lazım. Kendi ülkesinin çıkarlarını korumaları lazım. Çünkü temel hedef budur. Çıkar koruma derken A ülkesine göre çıkar değil. Evrensel çıkarlarda vardır. Bizim batıyla da ilişkilerimiz vardır, doğuyla da ilişkilerimiz vardır, Ortadoğu’yla da ilişkilerimiz vardır. Bütün bunların bir arada alınarak değerlendirilmesi lazım. Biz nasıl İsrail Gazze’de ambargo uyguluyor ve ambargonun sonucunda da orada yaşlılar, kadınlar, çocuklar eğer zor koşullarda kalıyorlarsa biz ona niye karşı çıkıyoruz? Çünkü bu ambargo siz açlığı, susuzluğu, yoksulluğu, çocukları perişan ederek siz amaçlarınıza ulaşamazsanız diyoruz. O nedenle biz suçluyoruz. Kimi suçluyoruz? İsrail’i değil, İsrail hükümetini suçluyor. Şuandaki İsrail hükümetini suçluyoruz ve diyoruz ki, senin izlediğin politikalar yanlıştır ve bu yanlış politikalarla sen sonuç elde edemezsin diyoruz.

Candaş Tolga IŞIK- Peki Hamas bir terör örgütüyse şuanda Gazze’yi bir terör örgütü yönetiyor diyoruz. Yani öylemi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Onu bilmiyoruz. Yani onlara göre terör örgütü.

Candaş Tolga IŞIK- Size göre ne? Ben size göre ne olduğunu soruyorum.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi biz dediğim gibi az öncede söyledim. Yani Hamas’ın durumuna bağlı. Eğer CHP olarak bizim elimizde şunu söyleyeyim. Bir; istihbarat örgütleri bize ait değil, bize bağlı değil. Hamas’ın sivil makamları vurup vurmadığını, çocukları vurup vurmadığını bilmiyoruz. İsrail’e göre terör örgütü. Bizim hükümete göre terör örgütü değil. Biz iktidar olduğumuzda dediğim gibi bakın; çok net, açık olaylara bakarız. Hamas yanlış yaptıysa Hamas’ı da suçlarız. İsrail’i yanlış yaptığında nasıl İsrail’i suçluyorsak yanlış yapıyorsa Hamas’ta sivil örgütlere vurursa, çocukları vurursa, masum insanların öldürülmesine yol açarsa onu da suçlarız. Biz Bağdat’ta Amerika gidip masum insanlar öldürüldüğü zaman aynı şekilde aynı suçlamayı orada da yaptık. Nedir amaç? Eğer siz insanı siyasetinde, kültüründe, sosyolojinin de odağına koyuyorsanız bütün sorun nedir? İnsanların hangi coğrafyada yaşıyorlarsa yaşasınlar mutlu yaşamalarını sağlamaktır. Terörden arındırmaktır, açlıktan arındırmaktır, yokluktan arındırmaktır. Sonuçta bu Ortadoğu coğrafyasında barışı egemen kılmaktır. Bakın arabuluculuk için devreye girdik kimse kabul etmedi o coğrafyada arabuluculuk yapmamızı. Hayır dediler, güven vermediler bize. Bize güvenmediler. Niye güvenmiyorlar bize? Türkiye eğer tarafsız yaklaşabilirse, objektif yaklaşabilirse bu güven unsurunu kazanabilir. Türkiye’nin Ortadoğu’da güven unsurunu kazanmaması için hiçbir neden yok.

Candaş Tolga IŞIK- Şunu sorabilir miyim? Bu Gazze’ye insani yardım götüren gemiler İsrail askerinin vatandaşlarımızı orada öldürmesi eminim ki sizinde hiç kabul edemeyeceğiniz insanlık dışı bir müdahale.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.

Candaş Tolga IŞIK- Ama İsrail askeri bunu yapıyor. Daha öncesinde de yapıyordu. Yani masum çocukları katleden bir ordudan bahsediyoruz. O süreçte hükümetin izlediği bir politika var, eleştiriler oldu, çok doğru işler yapıldığını söyleyenlerde oldu. Ve önümdeki soruların büyük kısmı da biz bunu konuşurken size bu konuyla ilgili bir sorularını yönelten izleyicilerimiz diyorlar ki, öncelikle bir; İHH’yla ilgili Kemal Kılıçdaroğlu ne düşünüyor? Gazze’ye insani yardım götüren gemilerin işte kampanyayı başlatan dernek. Ve bu süreçte hükümetin politikasını eğer Cumhuriyet Halk Partisi iktidar olsaydı ve Kemal Kılıçdaroğlu Başbakan olsaydı nasıl şekillendirir ve farklı kılardı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Çok basit. Siz Gazze’ye yardım mı yapmak istiyorsunuz? Kızılay yok mu? Kızılay’ın gemide kiralayabilirsiniz, tır da kiralayabilirsiniz, İsrail hükümetiyle ilişkiye girersiniz, Filistin hükümetiyle ilişkiye girersiniz Gazze’ye yardım yaparsınız. Götürüldü nitekim.

Candaş Tolga IŞIK- Ama İsrail hükümetiyle pek ilişkiye girilmiyor biliyorsunuz. Yani İsrail hükümeti bu yardımdan hiçbir tanesini almıyor.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır. 9 yardım girişiminde bulundu 5’i kabul edildi.

Candaş Tolga IŞIK- Çok düşük oranlarda ama.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ama bakın siz Türkiye Cumhuriyeti hükümetisiniz. Kızılay gitti oraya.

Candaş Tolga IŞIK- Gitti tabi.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Demek ki Kızılay’ı götürebiliyorsunuz. Siz insani yardım amacıyla gitmiyor musunuz? Bunu yapacaksınız. Eğer siz bunu böyle yapmayıp, bakın İHH götürmek istedi. Şimdi bu gemi kime ait? Başbakan diyor ki Türkiye bandıralı. Ama değil Komor adaları. Peki yabancı bir bandıralı gemiye Türkiye Cumhuriyeti bayrağı çekilir mi? AKP milletvekilleri binecekti. Son anda niye binmedi? Niye vazgeçtiler? AKP milletvekillerinin binmediği bir gemiye neden siz masum insanları bindirerek ölüme gönderiyorsunuz? İsrail ben müdahale edeceğim dedi. Peki bizim hükümet demiyor mu bunlar benim vatandaşım kardeşim gitmeyin oraya. Durun, bir araya girelim, uzlaşma sağlayalım.

Candaş Tolga IŞIK- Ama birde diyorlar ki sivil inisiyatiftir bu demokratik ülkelerde sivil toplumun sivil inisiyatifin bu tip girişimlerine siyasi iktidarlar müdahale etmez.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Tamam sivil inisiyatife saygı gösteririz. Zaten o yüzden biz İsrail’e kızıyoruz ya. Katliam yaptı diyoruz ya. Masum insanları öldürdü diyoruz ya. Ama Türkiye Cumhuriyeti kendi yurttaşlarına sahip çıkmak zorundadır. Ben onu söylemek istiyorum.

Candaş Tolga IŞIK- Ne yaparak?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Gerekirse diyecekti ki bir dakika ben İsrail hükümetiyle gerekli güvenceyi alacağım ondan sonra gidin diyecekti. Ha siz diyeceksiniz ki efendim bu bir sivil inisiyatif, Türkiye’yle hiç ilgisi yok bunun. O zaman hiçbir yerde oturalım burada. Ama peki ölenler kim? Benim insanlarım değil mi? Ben o insanlara sahip çıkmayacak mıyım? Sahip çıkacağım.

Şimdi bakın, devlet adamlığı şu; riski görürsünüz, önlemini alırsınız risk oluşmaz. Yani zarar oluşmaz. Siz riski görüyorsunuz, uyarı yapılıyor, basın toplantısı yapılıyor, büyükelçi açıklama yapıyor. Göndermeyin, gönderirseniz müdahale ederiz deniyor ve siz küçük çocuklar dahil gönderiyorsunuz. Hangisi doğru? Ölüme göndermek mi doğru, önlem alıp gerekirse göndermemek mi doğru? 32 ülkenin yurttaşı var. Bizim dışımızda kim tepki gösterdi? Bizim gösterdiğimiz tepki kadar kim gösterdi? Biz şunu söyledik AKP hükümetine; diplomasiyi aktif olarak yaşama geçirin, öbür ülkelerde de en az bizimkinin yarısı kadar tepki olsun İsrail’e karşı.

Candaş Tolga IŞIK- Bu olaydan sonra mı? Bu olaydan sonra ama birçok ülke tepki gösterdi biliyorsunuz. Yani sadece Türkiye değil, Avrupa’nın her tarafında sokak eylemleri oldu artık İsrail’i kınamak için.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bizim kadar.

Candaş Tolga IŞIK- Ama bizimde…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Allah aşkına yapmayın. Buyurun Arap ülkelerinden hangisi tepki gösterdi?

Candaş Tolga IŞIK- Arap ülkelerinden bahsetmiyorum.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Arap Birliği. Buyurun şimdi Arap Birliği tepki gösterdi mi? NATO tepki gösterdi mi? AB tepki gösterdi mi? İslam Kalkınma Örgütü tepki gösterdi mi? Kim? Şimdi biz eğer siz Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak kendi insanlarınız öldürüldü. 9 insan öldürüldü orada. Kim öldürdü? İsrail’deki hükümetin talimatı üzerine İsrail ordusu öldürdü. İlk kez Kore ve evet Kore’den sonra. Kore ve Kıbrıs’tan sonra yabancı bir ülkenin ordusu Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına karşı operasyon yapıyor ve 9 yurttaşımızın ölümüne yol açıyor. Ve siz şimdi olaylar olmuş bitmiş kıyameti koparıyorsunuz. Önceden önlem alacaksınız. Söylemek istediğimiz buydu bizim. Ve bunu söylüyoruz biz.

Sivil inisiyatif elbette yani Mısır üzerinden de yapabilir. Mısır ne yaptı?

Candaş Tolga IŞIK- Sonra açtı refah kapısını.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.

Candaş Tolga IŞIK- Ama göstermelik bir şey galiba.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ne olursa olsun bakın bütün mesele şu…

Candaş Tolga IŞIK- İsrail’de galiba ya bugün ya da dün yanılmıyorsam Gazze’ye yönelik ablukayı hafifletme kararı aldı.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Almak zorunda, kaldırmak zorunda. Kaldırmalıdır da bu. Dünya kamuoyu bu baskıyı yapmalıdır.

Candaş Tolga IŞIK- Ama bu baskının oluşmasında bile bu sivil inisiyatifin keşke dediğiniz gibi yani insanlar ölmeseydi de…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Can kaybı olmasaydı keşke. En büyük arzumuz oydu zaten. Can kaybı olmadan sivil inisiyatif gidebilirdi, amacına ulaşabilirdi. Kimsede itiraz etmezdi zaten buna. Dedim ya 32 ülkenin yurttaşları gidiyor. Hepimiz Türkiye Cumhuriyetinin mağdur olduğunu biliyoruz. Onurunun kırıldığını biliyoruz. İnsanlarımızın kanının yerde kaldığını biliyoruz. Keşke bunlar olmasa, keşke hükümet sonuca ulaşabilse. Ne oldu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi İsrail’i kınama kararı alacaktı. Almadı.

Candaş Tolga IŞIK- Evet maalesef.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi baktığınız zaman o zaman bizim izlediğimiz yani Sayın Başbakanın söylediği politikaların havada kaldığını görüyorsunuz. Bizi rahatsız eden bu.

Candaş Tolga IŞIK- Ama Kemal Bey şurada şu da doğru değil mi? Yani orada masum insanlar öldürülüyor ve Birleşmiş Milletlerin bunu kınayamayışı bile bence bir acziyettir ve hani iç siyasetin dışında da Birleşmiş Milletlerin İnsani varlığının sorgulanması gereken bir durum değimlidir? Tabiî ki ….. konusunda haklısınız.

Kemal KILIÇDAROĞLU- İlk söylediğimizde şunu söyledik. Dedik ki Türkiye Cumhuriyeti Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinden İsrail’i kınayan bir karar alabilmesi için kendi dostu ve müttefiki olarak adlandırdığı ABD’yi ikna etmek için girişimlerini sürdürmelidir dedik.

Candaş Tolga IŞIK- Evet

Kemal KILIÇDAROĞLU- Çünkü o süreçte Amerika’nın rolünü biliyoruz biz.

Candaş Tolga IŞIK- Her zamanki gibi.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yani hayatın gerçeklerini bileceksiniz. Biz özellikle yani aktif diplomasi dediğimiz hayatın her alanında sizin ikna etmek istediğiniz ya bir örgüt olur, ya bir devlet olur, ya Birleşmiş Milletler gibi Uluslararası bir kuruluş olur. Onları ikna etmeniz lazım. Ne ile ikna edeceksiniz? Söylemlerinizle, haklılığınızla, belgelerinizle, dokümanlarınızla ikna edeceksiniz.

Biz şunu da söyledik. Bakın bu olayda yine Dışişleri Bakanlığı görevlilerini Sayın Başbakan açıkça suçladı. Belki Sayın Başbakan haklı olabilir. O zaman İsrail’le yazışmaları kamuoyuna açıklasınlar. Bakalım kim beceriksiz? Niye açıklamıyorlar? 9 yurttaşımızın kanı yerde kalmasın dedik biz. Açıklasınlar bizde öğrenelim. Gizli belgeleri tutsunlar yazışmaları açıklasınlar bakalım. Bizim bu olayda bir kusurumuz, eksiğimiz var mı, yok mu?

Candaş Tolga IŞIK- Ortaya çıksın diyorsunuz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Çıksın ortaya. Biz ayrıca şunu da söyledik. Bakın bu yurttaşlarımızın uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarının da izlenmesi lazım. Bunu izleyecek olanda yine Dışişleri Bakanlığı. Bu insanlar yani yaşamlarını boşuna kaybetmesinler. Onlarında hakları var, hukukları var. Onlarında aileleri var. Biz hayatın her alanında olayın sonuna kadar sorgulanmasını, suçlular varsa yargılanmasını ve gerçeğin ortaya çıkmasını isteriz biz. İsrail’in burada kusurlu olduğunu bizde biliyoruz. Çünkü siz masum insanlara karşı orantısız güç kullanıyorsunuz.

Candaş Tolga IŞIK- Önemli olan yumruğu masada da vurabilmek diyorsunuz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yani eğer siz masada vurmadıktan sonra çıkıp sadece AKP grubunda konuşup arkası gelmiyorsa bu işin ne işiniz var sizin oralarda o zaman? Şimdi Sayın Davutoğlu o kadar büyük iddialarla geldi ki, o kadar büyük iddialarla Birleşmiş Milletlere gitti ki, o kadar büyük iddialarla konuştu ki uluslararası soruşturma komisyonu kurulsun dedi. Biz destek verdik. Evet dedik. Hariri suikastının örneğini verdik. Bakın o suikast de nasıl uluslararası bir soruşturma komisyonu kurulduysa aynı yöntemle sizde uğraşın dedik. Ne oldu? Hiçbir şey.

Candaş Tolga IŞIK- Kemal bey bir reklamlara gidelim. Reklamlardan sonra devam edelim. Bunu konuşalım. Kısa bir reklam arasından sonra devam edecek. Sorularınız geliyor, dış politikayı konuştuk, içeriyi konuşacağız, CHP’nin içini konuşacağız ve gelen bütün sorularınızın ana başlıklarıyla Cumhuriyet Halk Partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na sorulmasını sağlayacağız kısa bir aradan sonra.

Bunu konuşalıma devam ediyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezindeyiz ve konuğumuz CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu. Dış politikayı konuştuk, bugün Birleşmiş Milletlerin yaptırım kararını, devamında Ortadoğu’daki gelişmeleri Sayın Kılıçdaroğlu’yla konuştuk ve içeriye dönüyoruz. Kemal bey, size gelen soruların, izleyicilerden gelen sorunların yüzde yarısından çok daha büyük bir bölümü sizce nedir? Size ne soruyordur şuanda Türkiye’deki insanlar? İçeriyle ilgili, yani CHP’yle ve iç politikayla ilgili?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Onu bilmiyorum. Onu siz biliyorsunuz.

Candaş Tolga IŞIK- Az çok tahmin ettiğiniz eminim. Çünkü çok fazla sokakla temasını kaybetmemeye çalıştığınızı biliyorum. Az çok sizi bir gazeteci olarak takip ettiğim için. Bizim sizi, daha doğrusu Türkiye’nin çok büyük bir bölümünün tanıyışı, bilişi o tartışmalardan, o düellolardan sonraki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adaylığınız dönemi. Ve o dönemde biz iki isim duyduk. Biri Gürsel Tekin, diğeri de Kemal Kılıçdaroğlu’yu ve Cumhuriyet Halk Partisinde yeniliğin, yeni söylemin mimarı olarak bu iki ismi bildik ki, bu iki isim Cumhuriyet Halk Partisinin de yerel seçimlerdeki önemli başarılarından bir tanesini elde etti. Hem İstanbul’daki oy, hem kazanılan ilçe belediye başkanlıkları. Sonra sizin Genel Başkanlığınız Türkiye gündemine geldi ve herkes Deniz Beyinde gidişiyle CHP’deki yeni dönemde Gürsel Tekin ve Kemal Kılıçdaroğlu isminin ön planda olacağını düşünüyordu. Fakat öyle olmadı. Yani siz Genel Başkan oldunuz, fakat Gürsel Tekin şuan itibariyle partide ne Genel Başkan Yardımcısı oldu, ne partinin karar alma organı olan Merkez Yönetim Kuruluna girebildi. Ve olup bitenleri herkes de takip ediyor. Algı şu; Önder Sav Gürsel Tekin’i harcadı, Kemal Kılıçdaroğlu’da sesini çıkaramadı bu duruma. Şimdi İstanbul İl Başkanlığına dönmesi gündemde. Yani bir dönem Genel Başkan Yardımcılığı tartışılırken şimdi İl Başkanı olup olmayacağı bile değil. Biraz şey söyleyeceğim bunu. Hani sokaktaki ifadeyle söyleyeceğim lütfen bağışlayın o itibarla ama Kılıçdaroğlu Gürsel Tekin’i yolun ortasında bıraktı deniyor. Bir; Gürsel Tekin gerçekten harcanmadı CHP içerisinde? İki; beraber yola çıktığınız Gürsel Tekin bugün niye sizin Genel Başkan Yardımcılarınızdan biri değil. Üç; Önder Sav hakikatten bu partiyi asıl yöneten adam mı? Siz onun partiyi yönetmesi için kullandığı kişi misiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Birincisi şu; bu partide hiç kimse harcanmamıştır. Altını özenle çizelim bunun. Yani Gürsel bey il başkanlığında başarılı bir il başkanıydı. Parti Meclisi üyesi olmak istedi. Parti Meclisi üyesi oldu. Parti Meclisi üyeliği önemli bir karar organıdır. Kurultaydan sonra ikinci büyük karar organı Parti Meclisidir. Ondan sonra oradan da MYK üyeleri seçiliyor. Dolayısıyla Gürsel beyin dışında orada 80 tane arkadaşımız var yani Parti Meclisinde görevli olan arkadaşlar var. Onlardan partinin Merkez Yönetimine seçiliyor. Gürsel beyde seçilebilirdi. Seçilmedi. Ama şu var. Eğer siz partiye hizmeti makama ve mevkiye bağlıyorsanız bu doğru bir olay değil. Partili hangi makamda ve mevkide olursa olsun parti için çalışmak zorundadır.

Candaş Tolga IŞIK- Bugün Gürsel Tekin’in bir açıklaması var ajanlara düşen biliyor musunuz bilmiyorum. Diyor ki, Genel Başkanım hangi görevi verirse, hangi konum olursa ben CHP’de çalışırım diyor.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Biliyorum.

Candaş Tolga IŞIK- Fakat tabi bu sizin büyük ihtimalle hem sizin, hem Gürsel Tekin’in, hem de şimdi CHP’de kime sorsak bu dışarı söylediğiniz. Yani buna birinin inanmasını beklemeyin Kemal bey. Gürsel Tekin gibi bir ismin…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır, hayır ama daha bitirmedim.

Candaş Tolga IŞIK- Özür dilerim buyurun bitirin.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu Parti Meclisiyle ilgili bölüm. İki; Gürsel bey MYK’ya seçilmedi diye üzülmüş olabilir. Böyle bir talebi de olmuş olabilir. Veya İstanbul İl Başkanı olmak için bir talebi de olmuş olabilir. Ama biz Gürsel beyle daha bu konuları hiç konuşmadık. Bende gazetelerden okuyorum.

Candaş Tolga IŞIK- Siz konuşmadınız ama sizin imzanızla il teşkilatına giden yazılar var. Deniyor ki teşkilatın il başkanı seçmesi tüzüğe 45 gün galiba öyle değil mi? Erteleniyor. Ondan sonra bir yazı daha gidiyor. Deniliyor ki, Parti Meclisine alınan teşkilatta yönetici olamaz parti üyeleri. Bunlar bayram değil seyran değil.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır o Parti Meclisi üyelerinin partide yönetici olamayacakları o yazıyla değil zaten o. Mevcut hukuk sistemi içinde olan bir şey.

Candaş Tolga IŞIK- Ama böyle bir yazının il teşkilatına gitmesi manidar değil mi sizce?

Kemal KILIÇDAROĞLU- İl teşkilatına giden yazı… Tabi Parti Meclisi zaten üyesi olanlar partinin başka bir yerinde görev alamıyorlar zaten. Yani işin doğrusuda budur yani. Siz hem İl’de İl Başkanlığı, hem Parti Meclisi üyeliği yok zaten. Yani sadece Gürsel beye özgü bir olay değil. Diğerlerinde de yok zaten.

Şimdi buradaki olay şu; eğer Gürsel bey gerçekten hani İstanbul İl Başkanı Parti Meclisinden alınıp İl Başkanlığına dönmek istiyorsa o da tabi bir düşüncedir. Ona da saygı gösteririz. Ben Gürsel beyin İstanbul çalışmalarında anakent belediye başkanlığı seçimlerinde son derece başarılı olduğunu biliyorum. Artı Gürsel beyin bir değer özelliği daha var. Halkla çok yakın, sıcak ilişki kuran, o ilişkiyi sürdüren bir yapıya sahip. Buna da saygı gösteriyorum. Gürsel bey gelecek. Telefon etti gelip görüşmek istediğini söyledi. Bende hay hay gelip görüşebiliriz. Talebi nedir onu öğrenelim. Gürsel beyin talebi de olabilir. Dediğim gibi Gürsel bey az önce sizin yaptığınız açıklama bana da geldi yaptığı açıklama. Hangi yerde, hangi makamda, hangi mevkide olursa Gürsel çalışacaktır. Ama mevki ve makamdan daha çok benim düşündüğüm nerede etkin olabilecekse, nerede güçlü olabilecekse bir partilimiz onu da kesininde böyle bir yetkiyi, böyle bir talebi hak görmesini de doğal karşılamamız lazım.

Candaş Tolga IŞIK- Ama şimdi bu söylediğinize eminim şuanda herkes sorular birazdan gelecektir. İsterseniz sorularla konuşalım. Yani Gürsel Tekin’in sizin isminiz açıklandığında Genel Başkan Yardımcısı olarak CHP’deki bu yeniliğe sizinle birlikte bayrak açacağından hiç kimsenin şüphesi yoktu. Yani siz hatta kendiniz diyordunuz. Bu iki çok, böyle bir sloganınız vardı.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu üçlü.

Candaş Tolga IŞIK- Özür dilerim hocayı unuttum. Bu üçlü çok güçlü diye. Şimdi ne oldu? Herkesin bunu düşünmesi çok normal.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır herkes düşünebilir.

Candaş Tolga IŞIK- Sizin bu kadar yakınınızda birinin Ankara’ya geldiğinizde, daha doğrusu Genel Merkezin üst katına çıktığınızda bu kadar yakınınızda olmamasının başka bir sebebi olsa gerek ve biz o sebebi soruyoruz size.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi tabi…

Candaş Tolga IŞIK- Ben bir kulis yazdım okudunuz mu bilmiyorum. Yani isterseniz biraz daha soruyu açayım.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo hayır yani. ben kulisi de okudum, yazılarınızı da okudum. Diğer saygıdeğer köşe yazarlarının yazılarını da okudum. Bu konuda yorumları da okudum. Gürsel beyin lehine, aleyhine yapılan yorumları da okudum. Bütün bunlar aslında tabi şu; parti bir ivme yakalamışken parti içi sorunların ya da parti içi tartışmaların ya da parti içinde olası ya da olmayan bazı tartışmaların sanki tartışma varmış gibi gündeme getirilmesi doğrusunu isterseniz beni rahatsız ediyor. Bu açıdan Gürsel beyin bir talebi varsa gelir Gürsel bey söyler. O talebi alırız, değerlendiririz, uygunsa yapılır, uygun değilse niye uygun olmadığı Gürsel beye söylenir oturulur konuşulur. Yani biz sonuçta uygar bir partiyiz. Birbirimizi görmek, tanımak durumundayız. Eğer biz medya aracılığıyla konuşacaksak, tartışılacaksak o zaman bu partide bir sorun var demektir. Ama eğer biz bir araya gelip oturup konuşacaksak niye olmasın. Dediğim gibi Gürsel bey bugün telefon etti ben gelmek istiyorum. Dedim ki, yarın veya öbür gün gelmek istiyorum dedi. Yarın veya öbür gün ben sana döneceğim dedim. Yarın ve öbür gün gel. Çünkü bir görüşme takvimi var. O süreç içinde görüşeceğiz ve ben Gürsel beyin talebini ilk kez öğrenmiş olacağım.

Candaş Tolga IŞIK- Peki ben somutça bir soru sorayım. Gürsel Tekin neden Genel Başkan Yardımcınız değil? Yani bu kararı size ne verdirtti?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Birden fazla nedeni var.

Candaş Tolga IŞIK- Mesela?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bakın ben MYK’ya her seçilenin hangi gerekçeyle seçildiğini, seçilmeyeninde hangi gerekçeyle seçilmediğini anlatırsam bu insanları rahatsız eder. Seçilen 80 kişiyi kurultay seçmiştir. 80 kişinin tümüde MYK üyesi olabilirler. Yani 80 kişinin içinde bir kişi çok önemli, diğerleri çok önemsiz diye algı yaratmak son derece tehlikeli ve parti içi içinde doğru olmaz bu. Doğru olanı şudur; dediğim gibi bir kişi seçilebilir. Bir başkası da seçilebilir. Herkesinde böyle bir hakkı vardır. Kurultay bu yetkiyi vermiştir zaten. Şimdi bunların içinde siz zaten bir tercih yapmak zorundasınız 80 kişi içinde. Bunun içinde MYK’ya seçilemeyen hocalarımızda var profesör titri olan. Bunun yanında seçilemeyen başka arkadaşlarımızda var. Kendi illerinde başarılı olmuş, başarılı seçim çalışmaları yapmış, seçimlerde büyük başarı elde etmiş arkadaşlarımızda var. Bunlarda olmadı. Şimdi sorun nedir? MYK’ya oradan 20 kişi seçeceğiz.

Candaş Tolga IŞIK- Ve o 20 kişide sizin İstanbul’da seçimlerde en yakınınızdaki isim yok.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Keşke şu olsaydı. Siyasi Partiler Yasası dese ki 80 kişi arasından kurayla seçilir. Belki de bu sorunların hiçbirisi olmayacaktı o zaman. Dediğim gibi tercihler olabilir. Gürsel bey diyebilir ki, Parti Meclisi beni tatmin etmiyor, ben Parti Meclisinde olmak yani bana daha aktif, daha iyi bir görev ne olabilir. İşte ben il başkanı olmak istiyorum derse o tercihe de bakarız. Yani onu da değerlendiririz.

Bakın birde şunu söyleyeyim. Siyasi partilerin eğer insana bağlı politikalar üretmesi sözkonusu olursa o partilerin geleceği olmaz. Kişiye bağlı olmaz. Siyasi partilerde bir ideoloji vardır, bir düşünce vardır. Nedir? Sosyal demokrat düşünceleri. Kurultaydaki delegelerde delegelerin seçtiği Parti Meclisi, Parti Meclisinin de seçtiği MYK aynı dünya görüşüne sahip olan, yani sosyal demokrasi kültürüne sahip olan insanlardır. Eğer siz bu insanlardan şu çok önemli, şu hiç önemli değildir diye bir hava yaratırsanız o zaman o 80 kişiye siz bir anlamda sırtınızı dönmüş olursunuz.

Bu açıdan ben dediğim gibi Gürsel beyi seviyorum, beraber çalıştık, az önce söyledim, yeteneklerini söyledim. İnsanlarla çok sağlıklı diyalog kuruyor, daha hızlı diyalog kurabiliyor. Kentin hem iyi yerlerine yani orta gelir üstü gruplarla, hem orta gruplarla, hem düşük gelirli gruplarla daha sağlıklı, samimi bir ilişki kurabiliyor. Bunları söyledim. Keşke hiç Parti Meclisine üye olmasaydı orada kalsaydı bana göre belki çok daha aktif bir şey götürecekti. Ama Parti Meclisine üye olmak istedi. Parti Meclisi üyesi oldu. Dolayısıyla eğer memnun değilse ki, yarın veya öbür gün görüşeceğiz. Düşüncesini alacağım daha net bir şekilde.

Candaş Tolga IŞIK- Şeyi sorabilir miyim? Kendi yazımı soracağım. Çünkü bununla ilgilide bir takım tartışmalar oldu. Ben kulis yazısı yazdım okumuşsunuz sizde. Ben burada sizin bu kararı alırken Gürsel Tekin’in şuanda yargı sürecinde olan bir takım bir davası var. Buradaki sonucun çıkmasını beklediğinizi düşünerek böyle bir tartışmanın içerisinde verdiğimi yazdım. Doğrumu bu?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu da bir kulis haberi tabi. Yani şimdi bakın biz MYK’ya seçilen arkadaşların yargıda dosyası var mıdır, yok mudur vs. bu ayrıntılara da çok fazla bakmadık samimi söylüyorum onu da. Ama Gürsel beyin böyle bir davası var mı? Var tabi. Ama bu dava lehte mi sonuçlanır, aleyhte mi sonuçlanır onu bilemiyoruz tabi. O sonuçta bağımsız yargının vereceği karar. O karara hepimizde saygı duyacağız.

Candaş Tolga IŞIK- Kararınızı verirken siz bunu dikkate aldınız mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bakın ben 80 kişiyle ilgili olarak karar alırken, yani MYK’ya seçilirken, karar alırken hani eğer biz şu gerekçelerle şu kişiyi seçtik dersek…

Candaş Tolga IŞIK- Söylemeyeceğim diyorsunuz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yani şimdi bakın o zaman herkesin aklında şu soru kalacak. Geriye kalan 60 kişi acaba ben hangi gerekçeyle seçilmedim. Şimdi böyle bir gerekçe olabilir mi? Yani böyle bir şey açıklanabilir mi? Sonuçta şuraya geliriz. Kaygıyı öne çıkarmış oluruz. Bunları kabul etmek doğru değil.

Candaş Tolga IŞIK- Peki yarın Gürsel Tekin size gelip istifa ediyorum derse ne yaparsınız?

Kemal KILIÇDAROĞLU- E konuşuruz niye istifa etmesi gerektiğini ya da niye istifa ettiğini sorarız. Yani sonuçta biz iki arkadaşız. Yani sonunda o bana soracak, ben ona soracağım.

Candaş Tolga IŞIK- Yani buna izin verir misiniz? Ya da ne bileyim kalması için bir çaba gösterir misiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Gürsel beyin ben partiden ayrılmasını hiç istemem. Niye isteyim? Yani Gürsel çalışan, çalışkan, projeler üreten, ekip çalışmasını iyi bilen bir arkadaşımız. Yani hangi partili derki Gürsel Tekin bizim partimizden ayrılsın istifa etsin. Böyle bir şeyi kabul etmeyiz.

Candaş Tolga IŞIK- Kemal bey, Genel Sekreter Önder Sav’ın bir röportajı geçen hafta yayınlandı okumuşsunuzdur mutlaka. O röportajı okuduğunuzda rahatsız olduğunuz bölümler oldu mu?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bakın şunu söyleyeyim. Parti yeni kuruldu, bir ivme yakalamışız. Eski hastalıkları kapıp bizim partimizin içine o bunu söyledi, bu bunu söyledi, şu şunu söyledi, şu şunu yaptı, bu bunu yaptı denirse ben o işlere hiç girmem. Neden girmem? Çünkü biz halkın sorunlarını çözmeye kendimizi endeksledik. Sokaktaki yurttaşın sorunu var. Onun açlık sorunu var, onun işsizlik sorunu var. Onun sosyal sorunları var, onun kültürel sorunları var. O insanımızın bölgesel sorunları var. Şimdi biz bu sorunlara kilitlenip biz bunları çözmek istiyoruz. Eğer bununla ilgili sorular varsa başımın üstünde. Yoksa samimi söylüyorum yani her gün herkesin… Bizim milletvekillerimiz var, görüşleri var, söyleniyor onlar. Şimdi o görüşlerin efendim şu şunu söyledi ne diyeceksiniz, bu bunu söyledi ne diyeceksiniz derseniz ben onlara girmem. Şunun için girmem az öncede söyledim. Sokaktaki yurttaşın sorunu var. Türkiye Cumhuriyetinin çok önemli bir partisi Cumhuriyet Halk Partisi ve bu Halk Parti çok önemli bir iktidar seçeneği. Biz bu iktidar seçeneğinin hakkını vererek bu partiyi iktidara taşımak zorundayız. Bu partiyi iktidara taşıdığımız zaman Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu açmazlardan biz Türkiye’yi kurtarmak istiyoruz.

Bakın az önce dış politikayla ilgili sorular sordunuz. CHP iktidarında bugün karşılaşılan sorunların hiçbirisini biz yaşamayacaktık. Ne Birleşmiş Milletlerde, ne uluslararası soruşturma komisyonlarında, ne şurada, ne burada daha sağlıklı, daha tutarlı, kendi insanımızı biz kesinlikle ölüme göndermeyecektik. Bir siyasi iktidar olabilir mi ölüme insanınızı gönderiyorsunuz. Hangi gerekçeyle gönderiyorsunuz? Sonra arkasından ağıt yakıyorsunuz. Sormazlar mı adama kardeşim kendi milletvekilinin canı değerli diye göndermiyorsun. Allah’ın garibanını niye gönderiyorsun? Küçük çocuğu niye gönderiyorsun?

Onun için biz sorunlara kilitleneceğiz ve sorunları çözeceğiz.

Candaş Tolga IŞIK- Bu biraz önceki grup sorunu içersindeki son soruyu cevaplamadınız.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hangisi?

Candaş Tolga IŞIK- Partiyi Önder Sav yönetiyor şeklinde bir takım eleştiriler var.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Partiyi ne ben…

Candaş Tolga IŞIK- O röportajı o yüzden sordum.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi şöyle…

Candaş Tolga IŞIK- Bir şey çıksın diye değil. İçerde bir kargaşa çıksın diye değil ama o röportajdan çıkan sonuç; partiyi Önder bey nasıl uygun görüyorsa öyle yönetiliyor. Sizi de Önder bey aldı getirdi ve Önder bey hani…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şunu söyleyeyim Candaş bey çok samimi söylüyorum.

Candaş Tolga IŞIK- Mağrur bir komutan. Bu yüzden sordum size bu soruyu.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Partiyi ne ben yönetiyorum. Ne Önder bey yönetiyor. Partiyi yöneten mekanizmalar var. Bu mekanizmalar bir; Parti kurultayı var en büyük organ. İki; Parti Meclisi var. Üç; MYK var. İl başkanını tek başıma ben atayamam. MYK’nın ataması lazım. Yani bu ortak aklın egemen olduğu, beraber yönetimin nasıl yapılması gerektiğine ilişkin mekanizmalar bunlar. Ha bu mekanizmalar kapalı kapılar ardında kulislerle götürülüyorsa bu yanlıştır. Ama bu mekanizmalar objektif, MYK’nın oturup tartışacağı, görüşeceği, karar alabileceği şekildeyse doğrusu budur.

Bakın, ben eskiden de MYK’da bulundum. Şimdi MYK’da Genel Başkan olarak bulunuyorum. Hiçbir zaman tek kişinin iradesinin egemen olduğu bir parti başarılı bir parti olamaz. Tek kişinin iradesinin egemen olduğu bir parti bırakın başarılı olmayı hem partiyi, hem ülkeyi kaosa sürükleyebilir. O açıdan MYK’nın görevi nedir? Bakın hiçbir kaygı taşımadan geçmişte Genel Başkanlığa aday olmuş kişileri biz MYK’ya aldık. Hiçbir kaygı taşımadık. Dedik ki bu insanların bilgisi vardır, bu insanların birikimi vardır, bu insanların idealleri vardır ve biz beraber götüreceğiz bu işi. Ortak akılla götüreceğiz biz bu işi. Birimizin görüşüne öbürü niye böyle konuşuyorsun demeyecek. Genel Başkanın görüşüne karşı niye sen aksi görüş beyan ettin demeyecek.

Candaş Tolga IŞIK- Burada bütün kararlar ortak akıl, yani bu soruyu sormak zorundayım çünkü soruların çoğunluğu böyle. Ben buradaki soruları sormak için burada oturuyorum bağışlayın. Mesela MYK’ya alıp Önder Sav’ın eleştirisine rağmen, itirazına rağmen şuan MYK’ya giren biri var mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Niye olmasın?

Candaş Tolga IŞIK- Var mı çok somut soruyorum?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır şunu söylüyorum.

Candaş Tolga IŞIK- Kaldı ki olabilir eleştiride.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Eleştiride olabilir, bu uygun değildir diye de. Bakın ben hani böyle bu tartışmaları sanki CHP’nin arkasındaki kulis odalarında görüşülenleri kamuoyuyla paylaşalım diye böyle bir şeye girmek istemiyorum. Ama şu var. Tartışıldı, görüşüldü. Sonuçta belli isimler üzerinde mutabık kalındı. Belli isimler olabilir mi, olamaz mı diye düşünüldü. Bu geniş bir kitle. Yani sadece Önder beyle görüşülmedi bu. Pek çok insanla görüşüldü. Yani bunun içinde akademisyenlerde vardı. Bizim görüştüğümüz insanlarda vardı yani.

Bütün mesele şu; eğer siz MYK’da partiyi yönetecek, düşünce üretebilecek, sorunlara ilişkin çözümleri üretebilecek iyi bir yönetim kadrosu oluşturabilecek amacı güdüyorsanız bu amaca uygun insanlarla çalışmak zorundasınız. Parti Meclisine seçilen insanların gerçekten hepside çok değerli insanlar. Ama sonuçta siz 20 kişi seçeceksiniz. Ne söyledim size? Keşke dedim siyasi partiler yasası deseydi ki 20 kişi kurayla belirlenir. Koyardık torbaya 80 kişi kurayla belirlerdik. Hiç bu tartışmalar olmazdı.

Candaş Tolga IŞIK- Kemal bey ser verip sır vermiyorsunuz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ama şunu söylüyorum. Parti Meclisinde olan arkadaşlarımızın hepsi değerli. Gerçekten çok değerli insanlar var. Yani onların içinde mesela bir Oğuz Oyan’ımız var, bir Hurşit Güneş’imiz var. Yani onlarda akademisyen. İşte Hurşit beyi biliyorsunuz ekonomi konusunda son derece saygın bir isimdir. Sizin gibi o da gazetede yazı yazardı. Onun dışında diğer başka gazeteci arkadaşlarımız var. Televizyoncu arkadaşlarımız var. Onlarda değerli. Yani şimdi baktığınız zaman şimdi bunlar MYK’ya seçilmediler diye hiçbirisi vay efendim beni niye MYK’ya seçmediniz…

Candaş Tolga IŞIK- Kemay bey yapmayın, yani şimdi öyle bir şey söylüyorsunuz ki yani İstanbul il başkanından bahsediyoruz, sizinle omuz omuza yürümüş, kurultayda yanınızda oturuyordu Gürsel Tekin yani. Onun dışında bütün süreçlerde hep beraber sizi partideki iki yeni isim diye tanıdık. Şimdi Hurşit bey çok kıymetli bir isim tabiî ki saygılarımızı iletiyoruz ama hani Gürsel Tekin’in o 20 kişide olmamasını diğer 80 kişiyle karşılaştırmak inanın bana başta CHP’liler buna birazcık şey yapar.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır ama bakın ben şunu çok samimi söyledim. Yani ne dedim? 80 arkadaşımızda çok değerli. Keşke Gürsel beyde burada olsaydı. Keşke o da burada olsaydı konuşsaydık. Aynı benim söyleyeceklerimi onunda söyleyeceğinden ben kesinlikle eminim.

Candaş Tolga IŞIK- O da sizin gibi ser verip sır vermiyor.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır ama neden? O da biliyor ki Parti Meclisine seçilen arkadaşlarımızın hepsi değerli. İçinde milletvekillerimizde var. O milletvekillerinden MYK’ya seçilemeyenlerde var. Belki şu olabilir bakın, insanın doğasında şu vardır Candaş bey. Belli idealleriniz olabilir, beklentileriniz olabilir. Bunlardan bir kısmı gerçekleşmeyince insan belli burukluklar yaşayabilir. Bunu da son derece doğal karşılamamız lazım. Yani burukluk yaşadı diye ona küsmek, onu dışlamak değil. Tam tersine onu kazanmamız lazım.

Candaş Tolga IŞIK- durum sadece bu kadar değil ama.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi değil tabi.

Candaş Tolga IŞIK- Burukluktan ziyade gelişmeler ben o bahsettiğiniz sizin girmek istemediğiniz ve haklıda olduğum o röportaj ve o tip polemikleri bu anlamda size sordum. Yani durum sadece bir partinin üyesinin MYK’ya girme işi değil. Sonrasında öyle gelişmeler var ki Önder bey açık açık bize şunu anlatıyor ki pek Gürsel Tekin’den hoşlanmıyor. Ve Gürsel Tekin’in bu noktada olmayışının Önder beyin önemli bir etkisi var. Yani bunu bütün Türkiye anladı. Sizin Genel Başkan olarak bunu bu şekilde söylememenizi, burada konuşmamanızı da anlıyorum.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bakın insanlar yani belli bir grup içerisinde birbirlerini beğenirler, beğenmezler o ayrı bir şey. Bütün mesele şudur; bir partili olmanın temel felsefesi partinin ideolojisine uygun davranış sergilemektir. Nedir? Biz sosyal demokrat bir partiyiz, emekten yana bir partiyiz. Yoksulların yoksulluğunu gidermekten, açlığını gidermekten, istihdam yaratmayı hedefleyen bir partiyiz. Yani sosyal demokrasinin var oluş nedeni de budur zaten. Yani refahı tabana yaymak. Şimdi bu ideolojiden biz yola çıkıyoruz. Bunun içinde olabilir, karşıt görüşlerde olabilir, farklı insanlarda olabilir, birbirini sevmeyen insanlarda olabilir. Ama partili olmanın temel görevi bunları geriye atmaktır. Partili olmak nedir? Halka gitmektir, halkın oyunu almaktır. Başarının ölçüsü de budur zaten. Eğer siz iktidar olamıyorsanız, oyunuzu arttıramıyorsanız zaten sizin hiçbir esameniz bile okunmaz yani. O zaman sizin varlık nedeniniz bile tartışılabilir. O açıdan biz bu tür tartışmaları bırakmak, geleceğe bakmak zorundayız. Ülke bu kadar ciddi sorunlar yaşarken biz hala böyle bu geçmişin hastalıkları olan o kısır çekişmelerin içine girersek bunlardan kendimizi kurtaramayız. Ama bunun için bunlara girmeyeceğiz.

Candaş Tolga IŞIK- Bunlar kapalı kapılar ardında CHP’nin gündeminde var anladığım kadarıyla. Yani bu tip şeyleri çözmek şimdi Genel Başkan olarak sizin…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ama bakın şimdi Candaş bey, elbette ki bu parti bir kitle partisidir. İl başkanımızın da sorunu vardır. İlçe başkanımızın sorunu vardır, gençlik kollarımızın. Bakın kadın kolları başkanımız yok. Niye kadın kolları başkanınız yok diye sormuyorsunuz. O da bir soru.

Candaş Tolga IŞIK- Durun daha bitmedi röportaj.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Neden biliyor musunuz? Eğer bir siyasal parti bir canlı organizmaysa orada her zaman sorularda vardır, sorunlarda vardır. Yani o soruların ya da sorunların olması onun aktif olduğunu gösteriyor, canlı olduğunu gösteriyor.

Candaş Tolga IŞIK- Bunları çözeceğim dediniz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi kesinlikle çözeceğiz.

Candaş Tolga IŞIK- Yani ne Gürsel Tekin harcanıyor anladığım kadarıyla.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim hiç kimseyi harcamayacağız. Niye harcayalım. Biz o kadar lüks içinde yaşayan bir parti miyiz ki değerli insanlarımızı, partililerimizi alıp harcayalım. Yok öyle bir lüksümüz.

Candaş Tolga IŞIK- Şimdi bir ara verelim. Aradan sonra bu kadın kolları başkanınız niye yok onu soracağım size.

Sayın Kılıçdaroğlu, tabi bu gelen sorular inanılmaz. Yani dediğim gibi ağırlıklı olan konuyu size bir bölüm ayırdık ve orayı sordum. Bunun dışında dış politikayla ilgili konuştuk. İçeriye geldiğimiz zaman izin verirseniz bu bölümün başında son dönemde hepimizin içini çok acıtan ve yaz aylarının gelmesiyle artık Türkiye’de her dönem terör haberlerinin, şehit haberlerinin gelmeye başladı maalesef o kötü, kara döneme giriyoruz. Yine bu haberler gelmeye başladı. Terörle mücadele, Kürt açılımı ve neticesinde bugün terör örgütünün yeniden bu dönemde şehit haberlerine neden olan o kanlı eylemlerini duyuyoruz. Siz kendi cephenizden baktığınız zaman olan bitenleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Çünkü ben pek sürpriz olmadığını söylüyorum ve yazıyorum. Çünkü örgüt birkaç ay önce kendi alanlarından, kendi medyasından o kullandığı yerlerden bunu duyurdu. Dedi ki biz bölge dışındaki sadece askeri değil, bundan sonra sivil hedefleri de terör faaliyetleriyle şey yapacağız. Yakacağız, yıkacağız, saldıracağız ve düşük şiddetten artık orta şiddetli eyleme geçiyoruz dedi. Yani bu bir sürpriz değildi bana kalırsa. Nasıl değerlendiriyorsunuz bu olup bitenleri? Ve görüşünüzü merak ediyorum.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi samimi olarak bir şey söyleyeyim. Hani bir ana muhalefet partisinin Genel Başkanı olarak değil, ülke iyi yönetilmiyor. Neden ülke iyi yönetilmiyor? Sıfır terörle devralınmadı mı? Niye şehitlerimiz var? Ve siz terörü sonlandırmak için o terörün olmadığı dönemlerde ne önlemler aldınız? Sonra kalktınız bir açılım politikası dediniz ki biz açılım yapacağız. Adına önce Kürt açılımı dediniz, sonra kaldırdınız milli birlik açılımı dediniz, sonra kaldırdınız demokratik açılım dediniz. Herkes büyük bir beklenti içine girdi sorun çözülüyor diye. Hiçbir şey çözülmedi. Peki bir yönetici ülkeyi yöneten, terörün olduğu, 30 yıldır terör var diyoruz. 30 – 35 yıldır terör var diyoruz. Teröre karşı AKP hükümeti hangi önlemleri aldı? Açılım politikasının temelleri nelerdi? Açılım politikasına neyi amaçlıyordu? Kapalı toplantı yapıldı hiçbir şey yok. Normal toplantı yapıldı parlamentoda gene bir şey yok. İçişleri Bakanı konuştu hiçbir şey yok. Başbakan konuştu hiçbir şey yok. Şiir okumakla geçti. Ve sonunda döndü Sayın Başbakan muhalefeti suçladı bana destek vermiyorsunuz diye. Peki destek vereceğizde neyi öneriyorsun biz destek verelim. Hayır benim ne önerdiğim gizli, siz bana destek verin. Böyle bir politika olabilir mi? Terörü sonlandırmanın silahla mücadeleyle olmayacağını herkes biliyor artık. Siz o bölgede özelleştirme yaptınız. Hayvancılığı öldürdünüz, süt üretimini öldürdünüz. Şimdi et ithal ediyorsunuz. İşsizlik diz boyu. İşsiz adam nereye gider? Ya dağa gidecek, ya mafyaya gidecek. Siz bu adamın çalışabileceği bir alan bıraktınız mı? Tütün üreticisini mahvettiniz. 20 bin aile tamamen bitti. Muş ovasına bakın. Van bir dönem hayvancılığın merkeziydi. Ortadoğu’yu beslerdik. Peki ne oldu bu tablo? Sayın Başbakan bir önlem mi aldı? Bir şey sorduk Sayın Başbakana dedik ki işsizlik sigortası fonundan para aldım. Ne için? Doğu, güneydoğuya yatırım yapacağım. Ne kadar? 2 milyar 800 milyon lira. Nereye harcandı bu para? Bu eski adıyla 2 katrilyon 800 trilyon lira parayı doğu ve güneydoğuda nereye harcadınız? Bu kadar bir para harcansa o bölge kalkınır. Nereye gitti bu para? Daha açıklama yok. Siz para alıyorsunuz işsizlik sigortası fonundan diyorsunuz ben bu bölgeye yatırım yapacağım. Nereye ne kadar yatırım yapıldığını kimse bilmiyor. Bunların sorgulanması lazım.

Bakın o bölgeye sosyologların gitmesi lazım. Devletin araştırma yapması lazım. Bu insanlar bu sorunu nasıl çözmek istiyorlar. Hiç kimse bilmiyor. Belli grupların herkesin kendi penceresinden bir sorunu var. Herkes kendi penceresinden sorununu görüyor ve kendi penceresine göre sorun oradaki bir vatandaşa ben Van’a da gittim, Batman’a da gittim. İşim olsun benim bir derdim yok diyor adam. İş istiyor. Nalburda çalışan bir üniversite öğrencisi var. Harç parasını biriktirmek için ben burada çalışıyorum diyor. Terörle ilgisi yok bu çocukların, bu insanların. Ama siz öyle ekonomik politikalar izliyorsunuz ki, öyle sosyal politikalar izliyorsunuz ki, insanları adeta terörün kucağına atıyorsunuz. Çocukları alıyorsunuz, taş attı çocuk diyelim. 14 yıl hapse atıyorsunuz. Ne olacak bu çocuk hapiste?

Candaş Tolga IŞIK- Uzman terörist.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bakın hiç değilse bir karar alıyorsanız bu kararın doğuracağı sonuçları önceden bir görmeniz lazım. Bu kararı alıyorsanız ya bu ülkenin üniversiteleri var, bu ülkenin toplum bilimcileri var. Bir çağırın bir konuşun bakalım. Arkadaş biz bu kararı alıyoruz. Bu karar teröre yardım mı olur, yoksa terörü engeller mi? O da yok ortada. Şimdi Türkiye araştırma yapmadan, soruşturma yapmadan, olayları sağlıklı sorgulamadan, sağlıklı tahlil etmeden hadi beyler şu kararı alalım hemen uygulayalım. Sonuç? Sonuç fiyasko. Geldiğimiz nokta bu zaten. Onun için bu açmazdan bu hükümet bizi kurtaramaz. Bu hükümetin mutlaka gitmesi lazım. Sorunlar varsa mutlaka çözümü de vardır. Terör olgusu toplumsal destek alınmadan, toplumun desteği alınmadan çözülecek bir olay değildir. Toplumun desteğini nasıl alırsınız? Toplumun desteğini bir proje hazırlarsınız. Bu projenin ekonomik yönü olur. Ama ciddi uygulayacaksınız bu projeyi. Sosyal yönü olur, kültürel yönü olur. Yani bütüncül bir politikayla yaklaşırsınız ve dersiniz ki ben bu politikayı böyle çözeceğim. Ama bunu kamuoyuna açıklamadan önce gidersiniz partilerle de görüşürsünüz. Onların desteğini alırsınız. Eğer onların önerileri varsa o önerileri de alırsınız ve hep beraber yola çıkarsınız.

Candaş Tolga IŞIK- Ama galiba sadece artık bu dönemde mesele sadece ekonomik değil öyle değil mi? Yani yıllardır devletin ulaşamadığı ciddi bir orada insan var. Orada bir ideolojik kilitlenmede olmuş. Yani sadece iş, aş vererek bunu çözmek mümkün değil.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette. Az önce söyledim zaten. Ekonomik boyutunu alacaksınız, kültürel boyutunu alacaksınız, sosyolojik boyutunu alacaksınız. Yani bir bütüncül politikayla yaklaşacaksınız. Ama bunları uygularken de gerçekten sağlıklı sonuçlar elde edebileceğiniz kararlı bir politika izlemeniz lazım. Ve bütün bunları yaparken bir toplumsal destek alacaksınız. Yani kamuoyunun önüne çıkacaksınız ben sorunu şöyle, şöyle, şöyle yaparak çözmek isterim. Belki birilerini tatmin etmeyebilir bu. Ama sonuçta siz kararlı, tutarlı, kendi içinde tutarlı olan bir politikayla ben bu sorunu çözeceğim diye yola çıkmış olacaksınız. Ama maalesef bu yok. Hala göremedik.

Candaş Tolga IŞIK- Kemal bey göreve geldiğinizde Pensilvanya’dan tebrik aldınız mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır.

Candaş Tolga IŞIK- Hayırlı olsun diye aradı mı kimse sizi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır.

Candaş Tolga IŞIK- Herhangi bir temasınız oldu mu?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır.

Candaş Tolga IŞIK- Bu aralar çok hani Deniz beyin ayrılışıyla birlikte şey oldu. Acaba öyle bir şey var mı diye. Cemaatle bir yakınlaşma ya da size ulaşan bir mesaj var mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo hayır.

Candaş Tolga IŞIK- Soruları artık bitiriyoruz yavaş yavaş. Size gelen sorulardan biraz sormak istiyorum ama. Ha bu twittercılar tabi özellikle soruyorlar. Kemal Kılıçdaroğlu twittera ne zaman girecek diye soruyorlar. Takip ediyor musunuz twitterda ne olup bittiğini? Girmeye niyetiniz var mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Niyetim var gireceğim. Önümüzdeki hafta.

Candaş Tolga IŞIK- Kemal Kılıçdaroğlu ismiyle mi gireceksiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.

Candaş Tolga IŞIK- Çünkü özellikle son dönemde Cumhurbaşkanımızda burada var. Bayağı Sayın Gül yazıyorlar, hani ne yaptığını haberdar ediyorlar. Sizin olmanızda güzel bir haber. Önümüzdeki haftadan itibaren Kemal Kılıçdaroğlu twitterda mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.

Candaş Tolga IŞIK- Peki buradan bitirirken size gelen büyük bölümünü sormaya çalıştık açıkçası. Sormadığımız çok az soru kaldı. Bir izleyicimiz diyor ki, Deniz bey önümüzdeki dönem milletvekili olacak mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Niçin olmasın.

Candaş Tolga IŞIK- Kendisi isterse olacak galiba değil mi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi.

Candaş Tolga IŞIK- Kemal bey önümüzdeki hafta sonu sizi çok yakından takip ediyorlar. Amasya’ya mı gidiyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Amasya ve Tokat’a gideceğim. Cumartesi ve Pazar Amasya ve Tokat’ta olacağım.

Candaş Tolga IŞIK- Nasıl bir seyahat programınız var? Yani yılbaşına kadar bütün Türkiye’yi gezmiş olacaksınız galiba?

Kemal KILIÇDAROĞLU- 81 ile gitmeye kararlıyız. Yani o çerçevede programlar yapılıyor. İşte Cumartesi - Pazar Amasya, Tokat var. Ondan önce bir Çorum oldu. Trakya oldu, Çanakkale oldu. Geziyoruz, yani gezmek durumundayız. Halkla böyle yakın temas kurmak, böyle büyük mitingiler falan değil. Taşımayla insanları bir yere getirip şey değil. Yani öyle AKP’nin yaptığı gibi resmi daireleri tatil edip, belediye işçilerini yığıp işte biz miting yapıyoruz, kalabalıklar olsun değil. Samimi, kendi gönül rızasıyla gelen, rahat iletişim kurabildiğimiz, onların itirazlarını da dinleyebildiğimiz, bizimde söylemlerimizi aktarmaya çalıştığımız bir çalışma temposu içinde gidiyoruz biz. Burada heyecanı görüyorum ben. Gerçekten kadınlar, gençler, yaşlılar bir şekliyle daha güzel bir Türkiye isteyenler, refahın tabana yayıldığı, hoşgörünün egemen olduğu bir Türkiye isteyenler bizim yanımızda. Ve şunu söylüyorum her gittiğim yerde de. Biz helal süt emmiş kim varsa CHP’nin çatısı altına gelsin ve bize oy versin. Çünkü biz Türkiye’ye bir temiz siyaseti getireceğiz, doğruluğu getireceğiz. Halka yalan söylemeyeceğiz. Bir şeyi yapamadığıysak çıkıp özür dileme erdemini de göstereceğiz. Bu siyaset anlayışını artık topluma götürüyoruz. Toplumda da karşılığını bulduğuna inanıyorum ben siyaset söyleminin. Ve ben geçmişte A partisine oy verdi, B partisine oy verdi. Böyle bir ayrımda yapmıyorum. Bir şey istiyorum yurttaşlarımdan. Diyorum ki, bir; CHP’yi iktidar yapın, bizi iktidar yapın. Bu ülkede temiz siyaset nasıl olurmuş, düzgün siyaset nasıl olurmuş, halka nasıl güven verilirmiş, toplanan vergilerin hesabını vermek nasıl onurlu bir görev kabul edilirmiş biz bunu anlatmak istiyoruz.

Bütçemizi yapacağız, yatağa aç çocuk girmeyecek. Hiç kimsenin inançlarıyla oynamayacağız. Hiç kimsenin etnik kimliğiyle oynamayacağız, onları ötekileştirmeyeceğiz. Az önce siz sordunuz cemaat vs. falan. Hangi inançtan olursa olun siyasallaşmadığı sürece başımızın üstünde.

Candaş Tolga IŞIK- Sizce cemaat siyasallaşmış durumda mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bilmiyorum. Yani biz inançların siyasallaşmasını istemiyoruz. Çünkü inanç Allah’la kul arasındaki manevi ilişkidir. Ona ne benim, ne bir başkasının girmesi, sorgulaması ne hakkımız var, ne yetkimiz var zaten. Bizim görevimiz nedir siyasetçi olarak? Kişi aç mıdır, açık ta mıdır, yoksul mudur, işi var mıdır, yok mudur? Siyasetin görevi budur. Türkiye’nin durumu nedir? Türkiye’yi uluslararasında saygın kılmak, üreten ekonomiyi yapmak, insanlara istihdam yaratmak, ihracat yapmak, sanayiciyi desteklemek. Gerçekten Türkiye’de devletin yapması gereken o kadar çok görev var ki. Budur. Yoksa onların etnik kimlikleri, inançlarını alıp sömürmek, onu siyasete malzeme etmek zaten Türkiye’nin karşılaştığı açmazda budur. Türkiye’nin önündeki ciddi tehlikede budur. 19. yüzyılın politikaları bunlar. Artık Türkiye 21. yüzyılda.

Candaş Tolga IŞIK- Siz kurultay konuşmanızda dediniz ki, bizimle birlikte olmak isteyen herkese bu kapı sonuna kadar açık.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Açıktır.

Candaş Tolga IŞIK- Mustafa Sarıgül’e açık mı kapı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bizimle beraber olmak isteyen, bizim ideolojimizi paylaşan, bizimle aynı dünya görüşüne sahip olan ya da olmak isteyen herkese açıktır. Biz hiç kimseyi dışlamıyoruz.

Candaş Tolga IŞIK- Öylemi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi niye dışlayalım. Niye temiz siyasetten yanaysa, düzgün siyasetten yanaysa, halka hesap vermeyi onurlu görev kabul ediyorsa, refahın tabana yayılması için bizimle beraber mücadele ediyorsa herkesin bizim çorbamızda tuzunun olmasını isteriz. Çünkü biz ülkeyi temiz siyaset adına yönetmek istiyoruz.

Candaş Tolga IŞIK- Yani Mustafa Sarıgül yarın buraya, CHP’ye katılmak istese kapı ona da açık.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bizim düşüncelerimizi kabul ettikten sonra herkese açıktır.

Candaş Tolga IŞIK- Yine bu kurultay konuşmanızla ilgili gelen bir soruda; siz konuşurken kurultayda benim meslektaşlarım ve bende Türkiye’de yargı sonuçlanana kadar herkesin suçsuz olduğuna inananlardanım. Saygıyla selamlarımı da iletiyorum hepsine buradan. Ve mahkeme bitene kadar bende suçsuz olduklarına inanıyorum.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette.

Candaş Tolga IŞIK- Ama mahkeme sürecinin devam ediyor olması da bir kriter bu noktada. Ergenekon soruşturmasından bahsediyorum. Ergenekon soruşturmasında hala tutuklu yargılanan bazı isimler ve benim meslektaşım büyüklerim siz konuşurken barkovizyonda görüntüye verildiler. Sizce bu doğrumuydu?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Barkovizyonda nelerin gösterildiğini bilmiyorum. Ama şu; eğer…

Candaş Tolga IŞIK- Sonuçta yargı süreci devam ediyor. Yani umarız suçsuz olurlar.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ama şöyle bir şey bakın. Orada çok ciddi hukuksuzlukların yapıldığını artık bütün hukuk otoriteleri kabul ediyor. Şimdi eğer bir yerde siz yargılamayı hukuk ihlalleriyle sürdürüyorsanız birisinin ona itiraz etmesi lazım. Kim itiraz edecek ona? Barolar itiraz edecek. Ediyor mu? Ediyor. Haksızlık var mı? Var deniyor. Yargıç Birlikleri. Sivil toplum inisiyatifi ediyor mu? Ediyor. Bizde siyasi partiyiz. Hukuk devletinin egemen olmasını istiyoruz. Tutukluluğu siz infaza dönüştürdüyseniz ve adam 3 yıldır neden yattığını bilmiyorsa birisinin itiraz etmesi lazım. Onun biz itiraz ediyoruz buna. Yoksa yargılama süreci… Şimdi neden tutululuk hali olur? Deliller karartılmasın diye. Deliller toplanmış mı? Toplanmış. Dava açılmış mı? Açılmış. İddianame verilmiş mi? Verilmiş. İddianame yargı tarafından kabul edilmiş mi? Edilmiş. Mesele bitti o zaman.

Candaş Tolga IŞIK- Ergenekonun savcısı ya da avukatı değilsiniz ama anladığım kadarıyla bu tutuklu yargılama için kamuoyunun genel bir kısmında rahatsızlık yaratan bir süreç. O tepki ona.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Biz halkın avukatıyız. Halkın iradesi neyse, halkın beklentileri neyse, halk hukuksuzluğu destekler mi? Hayır. Adalet bakın; bu ülkede adalet suçlu içinde vardır. Eğer birisi diyelim ki hırsızlık yaptı ama parası yok, polis yakaladı getirdi. Ya niye çıkardı. Avukat tutacak parası yoksa devlet diyor ki avukatı ben tutacağım parasını da ben vereceğim. Kimin parası bu? Bizim paramız, bizim vergilerimizle. Çünkü diyor ki, hukukun egemen olduğu devlette otorite diyor ki, herkesin hakkı ve hukuku vardır. Herkesin hakkına ve hukukuna saygı göstermemiz lazım. Eğer hakkı ve hukuku ihlal ederseniz kamu vicdanını rahatsız edersiniz. Biz kamu vicdanı rahatsız olmasın diyoruz zaten. Yargılama sürecine bizim itirazımız yok. Ama bu yargılama süreci eğer hukuksuzluklar içeriyorsa ve orada bir sorun var demektir. Bizi rahatsız edende bu. Elbette sizinde çok sayıda gazeteci arkadaş var, gazeteci arkadaş var.

Şimdi ne hikmetse delillerin toplanmasında da ciddi hukuksuzluklar var. Böyle bir şey olabilir mi? En son işte bazı dinleme kararları var. Yargı kararı olmaksızın insanların dinlendiği var. Bunlar olabilir mi? Hangi hukuk devletinde olur. Bundan fazla değil 8 yıl önce bu ülkede herkes telefonla rahat konuşuyordu. Ne oldu da 8 yıl sonra demokrasi adına, hukuk adına, AB adına telefonla konuşmaktan korkar hale geldik. Bu mu demokrasi, bu mu insan hakları? Buna isyan ediyoruz, yanlış buradan başlıyor zaten. Benimde telefonlarım dinleniyor. Ve bu ülkenin ulaştırma bakanı çıkıp TBMM kürsüsünden şunu söyleyebiliyor. Dinlenmek istemiyorsanız telefonda konuşmayın.

Candaş Tolga IŞIK- Siz telefonları kapattınız galiba değil mi? Artık cep telefonu kullanmıyorsunuz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Ne yapacaksınız? Böyle bir anlayış olabilir mi? Hukuk devletinde bu olabilir mi? Hukukun egemen olduğu bir devlette bu olabilir mi? Bir telefon konuşması yapıldı, açıklandı. Telefon konuşması açıklandı. İki tane gazeteci arkadaşımız hapiste. Peki Gelir İdaresi Başkanının telefonunu yasa dışı dinleyip yayınlayanlar nerede? Onların sırtı iktidar tarafından sıvazlanıyor. İşte bu çifte standarda itiraz ediyoruz. O insanların günahı ne? Dinlediler mi? Hayır. Bir dinlemeyi yayınladılar sadece. Yayınladılar diye Silivri’deler. Ama farklı bir dinlemeyi yayınlayanlara hiçbir şey olmadı. Dünkü gazetelerde de vardı gene. Kime ne söylendi? Başbakan itiraz etti mi yasa dışı iş yapıyorsunuz diye. Hayır.

Candaş Tolga IŞIK- Kemal bey bitiriyoruz programı. Çok teşekkür ediyoruz. Son olarak yoldaşlarınıza, yandaşlarınıza, başbakan çünkü böyle yeni bir medya oluştuğunu söyledi. Bilmiyorum onunla ilgili söyleyeceğiniz bir şey var mı ama son sözü size bırakayım. Çok teşekkür ediyorum.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Medyanın özgür olmasını istiyoruz. Bizi eleştiren medyaya da, bizi savunan medyaya da, bize sağduyuyla yaklaşan medyada da. Kim olursa olsun yani herkese saygı göstermek zorundayız. Medyanın temel işlevi zaten eleştiri üzerine kendi dünyasını kurgular. Siz az önce bana bir sürü soru sordunuz. Benim belki hoşlanmadığım sorulardı partiyle ilgili olarak. Ama siz gazetecisiniz…

Candaş Tolga IŞIK- Adım Candaş olmasına rağmen sordum.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ama siz bunları sormak zorundasınız. Çünkü size iletiler geliyor. Eğer sormazsanız görevinizi yapmamış olacaksınız. Bizimde size kızmaya hakkımız yok niye bu soruları bana soruyorsun diye. Ben eminim sizin bana sorduğunuz bir benzerini bir başka gazeteci Sayın Başbakana soramaz.

Candaş Tolga IŞIK- Bu arada izleyicilerimizden o da geldi. Sevgili izleyiciler size tabi sorduğum sorulardaki üslup bazı izleyicileri rahatsız etmiş. Fazla sert bulmuşlar. Sıkıysa bu soruları Başbakana da sor diye bana yazmışlar. Sayın Başbakanımız uygun görürlerse biz bu teklifi defalarca yaptık. Biz memnuniyetle kendisine de sorularımızı sormak için hazırız. Ve bu ülkenin Başbakanını da bu programda ağırlamaktan da onur duyarız. Onu da ifade edeyim.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ama ben size söyleyeyim…

Candaş Tolga IŞIK- Hiç merak etmeyin aynı tonda kendisine de soracağımdan da hiç şüpheniz olmasın. Kaldı ki bu hükümetin bakanları da, üst düzey yetkilileri de bu programa konuk oldular. Aynı ifadelerle kendilerine de sordum. Bu da bir saygısızlık değil. Bu benim gazetecilik üslubum. Umarım sizde öyle algılamışsınızdır.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette öyledir. Ama ben şundan gayet eminim. Bu soruları siz soracağınız için Sayın Başbakan sizin programınıza asla katılmaz.

Candaş Tolga IŞIK- Umarım öyle olmaz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Katılırsa da sevinirim. Şunu söylemek istiyorum. Siyasetçi eleştiriden, eleştiriye kızan değil, eleştiriden ders alması gereken bir kişidir. Eleştiri gelecektir, bizde o eleştirilere göre hatamız varsa, yanlışımız varsa onu düzeltiriz. Bu sadece bizim ülkemize özgü değil. Bütün demokrasilerde böyle olması gereken bir kuraldır. O açıdan medyayı da bölmek değil de ama medyanın da bu işleri belli bir sorumlulukla yerine getirmesi gerektiğine inanan bir siyasi partiyiz. Yoksa bugün işte medyanın belli bir grubunun iktidara çok açık destek vermesi, onun hatalarını görmemesi bizi rahatsız ediyor. Elbette bu CHP’yi seveceklerdir diye bir kuralımız yok zaten. Bizi de eleştirebilirler. Ama bizi eleştirdiklerinin onda biri kadarda iktidarında hatalarını görebilirlerse bundan sadece mutluluk duyarız.

Candaş Tolga IŞIK- Kemal Kılıçdaroğlu Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı çok teşekkür ediyoruz. Bu geç saate kadar programda kaldığınız için özellikle ben canlı yapmamızı rica ettim, sizde kırmadınız. Programı canlı yaptık, çok da güzel sorular vardı. Hepsini de ileteceğim size.

Sevgili izleyiciler bugün bunu konuşalımı stüdyodan değil Ankara’dan Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezinden yaptık. Sorularınız var, binlerce soru var önümde. Bunları ana başlıklarıyla sormaya çalıştım. Ama hiç merak etmeyin bu soruların bütün hepsini, tamamını programdan sonra Sayın Kılıçdaroğlu’na bir CD’yle aktaracağız ve hepsini vereceğiz. İyi haber Kılıçdaroğlu önümüzdeki haftadan itibarin twitterda da var. Ona oradan da ulaşabileceksiniz. En azından takip edebileceksiniz. Bu haftaki program bitti. Önümüzdeki hafta biz yine bunu konuşalımı Çarşamba akşamı canlı olarak yapıyor olacağız hoşçakalın.

Gündem'den Öne Çıkan Haberler