29.07.2010

GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU KANAL B (29 TEMMUZ 2010)

GENEL BAŞKAN KEMAL KILIÇDAROĞLU KANAL B
(29 TEMMUZ 2010)


Metin KAYIHAN- Kanal B’den iyi günler. Sayın seyirciler bu özel programımızda Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu konuğumuz. Daha doğrusu biz konuğuz Genel Merkeze geldik. Efendim bizi kırmadınız teşekkür ederim. Türkiye’de çok ilginç bir yer aslında Türkiye. Herkes kulaktan kulağa ya da oturduğu yerde bir sürü şeyleri konuşur. Ama bir yetkili bunu dile getirdiği zaman yeryerinden oynar. İşte sizde son dönemde bunu yaptınız. Eski Genel Kurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın Dolmabahçe görüşmesi ondan öncede e muhtırayla ilgili açıklamalarda bulundunuz. Devlet içerisinde tabiî ki gizli görüşmeler olur. Ama bunun hiçbir tutanağı yok dediniz. Arkasından hükümet tabiî ki bu konuda sizi çok sert bir dille eleştirdi. Siz Hüseyin Çelik’e yanıt vermiyorum, benim muhatabım Başbakan dediniz ama iktidar kanadından da bu konuda çok yazıldı, çizgildi. Neler söyleyeceksiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Gazeteden arkadaşlarda yazıyorlar, çiziyorlar. Onları da okuyorum tabi. Okumak durumundayız aynı zamanda. Eleştirenlere de, bu konuda farklı yorum getirenlere de, hepsine de saygı duyuyoruz. Siyasetçinin zaten bunları izleme hakkı var, artı görevi var onun ötesinde.

Genel Kurmay Başkanlarıyla, Başbakanlar görüşebilir. Bu görüşmeler gizlide olabilir. Her görüşme kamuoyuna açıklanacaktır diye bir kuralıda yoktur bu işin. Ama bu görüşme diğerlerinden çok farklı bir görüşme.

Şimdi bakınız; 27 Nisan’da biz önce Anayasa Mahkemesine başvuruyoruz. Anayasa Mahkemesinin kararını bekliyoruz. Ama bu arada 27 Nisan’da Genel Kurmay’ın internet sitesine bir bildiri konulacağı gazetelere duyuruluyor. Bütün gazeteler bekliyorlar Genel Kurmay’ın internet sitesinde ne olacak diye. Ve bir bildiri konuyor. Aslında e muhtıra, medyadaki adıyla e muhtıra konuyor. 28’inde hükümet toplanıyor. O toplantıya bazı bakanlar geliyor. İşin garip tarafı Milli Savunma Bakanı o toplantıya çağrılmıyor. Milli Savunma Bakanı yok. Başka bir şey daha oluyor. Hükümet açıklama yapıyor Genel Kurmay’ın muhtırasına karşı. Buraya kadar hiçbir sorunumuz yok. 1 Mayıs ve hükümet erken seçim kararı alıyor. Çünkü darbe söyleminin arkasına sığınıyor. Sonra geçiyor 4 Mayıs Başbakan Genel Kurmay Başkanını Dolmabahçe’ye çağırıyor gel görüşelim diye ve 2,5 saattik bir görüşme yapılıyor. Görüşmenin sonundaki açıklama şu; ilginç bir açıklama. Sayın Başbakan söylüyor. Bu benimle mezara gider. İnanıyorum ki, Sayın Büyükanıt’ta böyle düşünüyor. Sayın Büyükanıt açıklamaya kalkarsa o zaman bende yaptığımız görüşmeyi, ilgili şeyleri açıklarım. Ama ben böyle bir şeye ihtimal vermiyorum. İkili bir görüşmemizdir, özeldir demişti.

Bir Genel Kurmay Başkanıyla, bir Başbakan neyi özel olarak görüşürler? Özeldir diyorsa devletin işi değil. Şimdi AKP kanadından bana yanıt veriyorlar. Şimdi AKP kanadından yanıt veren arkadaşlara soruyorum bu görüşmelerde var mısınız? Hayır yoklar. İçeriğini biliyor musunuz? Hayır bilmiyorlar. Peki bana niye yanıt veriyorsun? Yanıt vermesi gereken Başbakan değil mi? Veya Büyükanıt değil mi? Çıksınlar bu konuşmanın içeriğini açıklasınlar. Bu işin bir cephesi. Şimdi bu cephe bu olgunun getirdiği bir şey var. AKP biliyorsunuz 2002 seçimlerine mağdur olarak girdi. Orduyu hedef aldı, ordu darbe yapıyor dedi. Darbelere karşıyız dedi. Bizlerde söyledik yani bu ülkede demokrasiyi kim savunuyorsa herkes darbelere karşıdır. Ve bu ülkede darbe söylemleri, darbelerin işte birilerini mağdur ettiği gibi bir tablonun çizdiği ortamda mağdurlar hep iktidar olmuştur. Şimdi biz bunu AKP’nin elinden almak istiyoruz. Neden almak istiyoruz? Ortada darbe yok. İki; darbe var diyorsan e muhtıranın arkasına sığındın mı? Sığındın. Bu bir darbedir dedin mi? Dedin. Çıktın karşı bildiri yayınlandın mı? Yayınlandın. Çok güzel. Ama bir şey var. Bu insanları niye yargılamadınız? Şimdi Yaşar Büyükanıt’ın avukatlığını kim yapıyor? AKP ve sözcüsü Hüseyin Çelik. Gelinen tabloya bakın. Çıkıyorsunuz 28 Nisan’da eleştiriyorsunuz. Dün ayın kaçıydı? Temmuz sonunda da kalkıyorsunuz Yaşar Büyükanıt’ı savunuyorsunuz. İşte bu çıplak gerçeği halkın gözünün önüne getirmek istedim ve bu çıplak gerçek ortaya çıktı.

Bir dönem Yaşar Büyükanıt darbe yapıyor diye bağıranlar, çağıranlar, bildiri yayınlayanlar, mağdur rolü oynayanlar bugün ne yaptılar? Yaşar Büyükanıt’ın avukatlığına soyundular. İşte gerçek bu. Bu bir işbirliğiydi. Bir çıkar işbirliği aslında. Bunu gene söylüyorum çıkar işbirliği. Olaylar belli. Olayları yan yana koyduğunuzda kimin çıkarınaydı bu bildiriyi koymak? Kimin çıkarınaydı? AKP’nin çıkarınaydı. Bunu bu ülkede bir parça mürekkep yalamış herkes bilirdi bunu. Ve siz bunu yaptınız. Ve siz gizli görüşüyorsunuz. Başbakan çağırıyor Genel Kurmay Başkanını gel diyor Dolmabahçe Sarayına görüşeceğiz. Sonra konuşuluyor. Onun öncesi telefon görüşmeleri de var. Onları da bilmiyoruz ne görüştüklerini. Eğer bir ülkede bir Genel Kurmay Başkanıyla, bir Başbakan özel görüşüyorlarsa, bu özel görüşme tutanaklara girmiyorsa, ne Genel Kurmay’ın arşivine, ne de Başbakanlığın arşivine ne de devlette herhangi bir kurumun arşivine bu görüşme girmiyorsa bu farklı bir görüşmedir. Bu bir işbirliği görüşmesidir. Bu bir çıkar görüşmesidir. Çıksınlar açıklıkla anlatsınlar orada ne görüştünüz diye. Yoksa bunun çıkar görüşmesi olduğunu bütün tablo ortaya koyuyor. Ben bildiri vereceğim, sen mağdur edebiyatı yap, sonra erken seçime hemen git, karar al hemen git ve oyunu %47’ye çıkar. Sonra ben emekli olunca zaten bana bir şey sormayacaksınız, birde bana bir zırhlı araç alacaksınız. Neymiş zırhlı araç Genel Kurmay’ın bütçesinden alınıyormuş gibi. Bütçeden haberi olmayan, devlet yönetiminden haberi olmayan bir AKP sözcüsü olabilir mi? Ve bu kişi bakanlık yapıyor. Allah aşkına Genel Kurmay’ın bütçesi merkezi yönetim bütçesi dışında mı? Yani Adalet Bakanlığına araç alınırken elbet Adalet Bakanlığı bütçesinden alınacak. Başka hangi bütçeden alınacak. Ama o genel bütçenin bir parçası zaten. Bununla halkı kandıracaklarını sanıyorlar. Açık ve net bir Genel Kurmay Başkanı, bir Başbakan devlette özel görüşme yapamazlar. Kamuoyundan gizli, devletten gizli bir görüşme yapamazlar. Milli Güvenlik Kurulu toplanıyor mu? Toplanıyor. Oradakiler kamuoyuna açıklanmıyor mu? Açıklanmıyor. Ama ne yapılıyor? Devletin arşivlerinde yerini alıyor. Gelecek kuşaklara devredecek onlar. Biz iki kişi arasında, devletin tepesindeki iki kişi arasındaki görüşmeyi gelecek kuşaklar dahi öğrenemeyecek. Neymiş? Mezara kadar gidecekmiş bunlar. Nedir bu mezara kadar gidecek olan? Sizin işbirliğiniz mi? Bizi suçluyorlar. Kim suçluyor? Ben bekliyorum Sayın Başbakan konuşsun diye. Benim olayları arka arkaya koyduğumda, takvimi arka arkaya koyduğumda bu çıkar işbirliğini ben görüyorum. Efendim yokmuş bu bize hakaretmiş falan filan açıklamaları var.

Metin KAYIHAN- Sayın Yaşar Büyükanıt’ın söylediği o hayal mahsulü bir hakaret olarak görüyorum. Bu ifadeleri şiddetle kınıyor ve tekzip ediyorum dedi.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Güzel. Neyi tekzip ediyor? Bildiriyi koymadığını mı tekzip ediyor? Görüşmediğini mi tekzip ediyor? AKP’nin mağduriyeti için rol almadığını mı tekzip ediyor? Dolmabahçe sarayında 2,5 saat görüştüğünü ve bu görüşmeyi mezara kadar saklayacağını mı tekzip ediyor? Neyi tekzip ediyor Büyükanıt? Sayın Başbakan neyi tekzip ediyor? Bakın o daha akıllı davrandı. Recep bey hiç konuşmuyor. Niye konuşmuyor? Recep beyin konuşması gerekmiyor mu? Sen bu ülkenin Başbakanısın. Bunları biliyoruz.

Metin KAYIHAN- Şimdi efendim siz Yaşar Büyükanıt’ın kendini garantiye aldığını söylediniz. Bu da sizin sözlerinizden bir tanesi. Eğer bu sözlerden yola çıkarsak Yaşar Büyükanıt bir suç mu işlemiş oldu?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette.

Metin KAYIHAN- Peki bu konuda bir suç duyurusunda bulunacak mısınız?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu ülkede muhtıra vermek suç değil mi?

Metin KAYIHAN- Ama bugüne kadar hiçbir işlem yapılmadı.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Niye yapılmadı? Silivri’de bir sürü emekli general yargılanıyor. Onlarla ilgili davalar açıldı. Niye Yaşar Büyükanıt’la ilgili dava açılmıyor? Ve kişi itiraf ediyor. O bildiriyi ben bizzat kaleme aldım ve Genel Kurmay’ın internet sitesine koydum diyor. Yani hükümete karşı bildiri yayınlamak bir kamu görevlisinin hükümete karşı bildiri yayınlaması suç değil midir?

Metin KAYIHAN- Yani şuana kadar bir işlem yapılmadı. Siz suç duyurusunda bulunacak mısınız?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim bakın, benim bulunup bulunmamam çok önemli değil. Ben bir olayda kamuoyunu bilgilendirmek istiyorum. Ben bu olayda olayın perde arkasını öğrenmek istiyorum. Ben bu olayda Genel Kurmay Başkanının ya da Başbakanın konuşmasını istiyorum. Ne görüştünüz orada? Neyi konuştunuz siz orada? Ben bunu öğrenmek istiyorum. Bu ülkede suçluyu izleyecek olan savcılar değil mi? Niye savcılar harekete geçmiyor? Başbakan niye harekete geçmiyor? Zaten savcılar kime bağlı? Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu. Başkanı kim? Adalet Bakanı. Şimdi siz bu düzende adalet arayacaksınız. Çıkar işbirliğinde adalet olmaz. Neden olmaz? Çünkü adaleti temsil eden bakan.

Metin KAYIHAN- Siz iktidara geldiğinizde efendim eski Genel Kurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ı yargılayacak mısınız?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Kesinlikle.

Metin KAYIHAN- Bu konuda kararlısınız.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hiçbir endişemiz yok.

Metin KAYIHAN- Peki efendim bu iddialar devam ederken orada bir farklı noktayı koydunuz. Önce muhtıra diyenler, sert açıklamalar yapanlar daha sonra buna bildiri demeye başladı dediniz ve kendiniz bir sıralama yaptınız.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle; bu bir sanki suç unsuru değilmiş, yani bu tür bildiriler yayınlanabilirmiş. O zaman sormak gerekiyor mademki bu bildiriydi siz niye karşı bildiri yayınladınız? Madem sizi rahatsız etmiyordu. Bu bir normal açıklama değil ki. Bu bir şehit haberimiydi Genel Kurmay’ın internet sitesine konulan? Öyle bir olay mıydı? Gece yarısı siz koyacaksınız bildiriyi oraya ve bunu bütün kamuoyu e muhtara olarak algılayacak, hükümet olağanüstü belli bakanlarla toplanacak, karar alacaklar ve Sayın Başbakan biz o gece neler çektik diyecek birde ayrıca. Hangi bildiriden siz ne çektiniz ki? Mağdur rolü oynattılar size, siz kalktınız %47 oy aldınız. Ne oldu? Darbenin arkasına sığındınız. Sığındınız darbenin arkasına size o rolü oynayan kişiye hiçbir şey yapmadınız. Allah aşkına bunun adı çıkar işbirliği değil midir? Bende bunu söylüyorum.

Metin KAYIHAN- Efendim o gün yine bir açıklamanızda yine herkesin çok fazla tartıştığı ama dile getirmediği bir diğer konuda Dubai anlaşmasıydı. Birkaç gündür de gündemde Dubai anlaşması yerini alıyor. Dün AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik anlaşmayı kabul etti aslında inkar etmedi. Ama ardından iptal edildiğini söyledi. Hatta sizin bu konudaki sözlerinize de ölüler bile güler açıklamasında bulundu. Siz o sözlere yanıt vermediniz. Benim muhatabım değil dediniz. Ama ben iktidarın genel tavrı olduğu için bu yanıtınızı bir kez daha almak istiyorum. Birde çok merak ettiğim bir şey var efendim. Sizin o anlaşmayı yakasına iliştireceğim dediniz. Siz elinizde bir şey olmasa böyle bir şey söylemezdiniz. Bir belge açıklayacak mısınız?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bakınız biricisi şu; bu anlaşma imzalandığında biz karşı çıktık. Bunun ekonomik anlaşmanın içine siyasi koşul konulması bir ihanettir dedik ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez olmuştur dedik biz. İkinci önemli nokta; önce inkar ettiler. Sonra Amerika’nın Hazine Bakanlığının internet sitesinde bu yayınlandı. Sonra inkar etmekten vazgeçtiler.

Şimdi bakın, anlaşmada ne diyor? Türkiye Cumhuriyeti hükümetine 1 milyar dolar bağışlanacak, yani hibe verilecek. 1 milyar dolar. Eğer 1 milyar dolar küçükse veya yetersizse hibe size 8,5 milyar dolar düşük faizli, uzun vadeli kredi vereceğiz diyorlar. Yani IMF’nin koşullarından çok daha iyi. Bizim karşı çıkmamız üzerine ne oldu? Vazgeçtiler. Niye vazgeçtiler? 1 milyar dolarlık bir hibe’den AKP hükümeti hangi gerekçeyle vazgeçti? Hibe veriyoruz, faiz istemiyoruz, anapara istemiyoruz. Alın 1 milyar doları dilediğiniz gibi kullanın. Siz bundan vazgeçiyorsunuz. Neden? Bu sorunun yanıtını bekliyorum ben asıl.

Metin KAYIHAN- Sizce?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Siyasi koşul kondu. Türkiye hükümetinin değil, parlamentosunun iradesine ipotek kondu. Ve Başbakan konuşsun bekliyorum. Nedir bu olayın altındaki bit yeniği? Şimdi ben bu sözleşmeyi bilgi edinme yasasına göre istedim. Bana gelen yanıt; bu gizli bir sözleşmedir size veremeyiz.

Şimdi Sayın Başbakan dava açtı ve o sözleşmeyi mahkeme kararıyla isteyeceğiz. Mahkemeye gelecek. Ben o sözleşmeyi ve içeriğini Başbakanın yakasına iliştireceğim. Sayın Başbakan şimdiden düşünsün. Siz 1 milyar dolarlık hibeyi hangi gerekçeyle almaktan vazgeçtiniz? Krediden vazgeçtiniz? Hangi gerekçeyle almaktan vazgeçtiniz? Sıcak paraya dünyanın faizini ödüyorsunuz. 1 milyon dolar, 1 yıl sonra 2 milyon 370 bin dolar oluyor faizinizle.

Metin KAYIHAN- Yani Başbakan konuştuktan sonra bir şeyleri ortaya çıkaracağım ama mahkemede aynı zamanda belgeyi benim elime getirecek diyorsunuz istemediğiniz halde.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet konuşmasını istiyorum ben Sayın Başbakanın. Sayın Başbakan çıksın konuşsun ben biliyorum ne yapacağımı.

Metin KAYIHAN- Efendim bugün bir diğer gündem maddesi de 35. madde. Bu 35. maddeyi siz bugün TBMM’ye sundunuz. Şimdi cami avlusuna bırakmadık öneriyi TBMM’ye getirdik dediniz. Ben yayına gelmeden önce, çünkü söz verdim bunu mutlaka aktarmam lazım. Sivas Divriği’den Cumhuriyet Halk Partisi teşkilatından birisi bana telefon açtı ve dedi ki, neden 35. maddeyi biz getiriyoruz. Zaten iktidar askerlere bir şeyler yapmaya çalışıyor. Niye kendileri yapmadı da biz yapıyoruz dedi. Ben onun adına bu soruyu yönelteyim ve bunu niye yaptınız ben sorayım?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Birincisi şu; 35. madde uzun süredir tartışılıyor. Yeni tartışılan bir olay değil. SHP döneminde de tartışılıyordu. Koruma ve kollama diyordu. Kollama bir vesayeti anlatıyor. Ordunun siyasi iktidar üzerindeki vesayeti. Kavram olarak da bunu çağrıştırıyor. Ve bugüne kadar yapılan darbeler sonrası açıklamalarda hep 35. maddeye yollama yapılmıştır. O gerçekçe gösterilmiştir. Mademki biz demokrasi istiyoruz, mademki Cumhuriyet Halk Partisi çok partili rejimi getirdi, bunun mücadelesini verdi ve mademki bugüne kadar yaşanan bütün darbelerden en ağır faturayı Cumhuriyet Halk Partisi ödedi biz darbelere karşıyız. Bu kadar açık. Ama darbelere karşı olmak orduya karşı olmak değil. Ordu bir kurumdur. Saygın bir kurumdur. Saygınlığını korumamız lazım. Moral değerlerini yükseltmemiz lazım o ayrı bir şey. Sadece ordumu? Hayır. Yargıda bir kurumdur. Yargıya da saygı göstermemiz lazım. Bankacılık düzenleme denetleme kuruluda bir kurumdur. Sermaye piyasası kurumu da bir kurumdur. Devlet kurumlarıyla ayakta durur zaten. Devleti devlet yapan bu kurumlardır. O nedenle biz kurumların çok partili yaşam içinde, parlamenter sisteme saygılı, yasalarla tanımlanan görevleri içinde görev yapmalarını isteriz. Devleti devlet yapan, demokrasiyi demokrasi yapan, hak ve özgürlükleri genişleten anlayışın özünde bu yatar. 35. madde de mademki biz bu maddeden hep şikayet ediyor AKP. Nesinden şikayet ediyorsun sen? Darbe çağrıştırıyor diye. Bizde darbeyi çağrıştırmayacak, ordunun saygın konumunu koruyacak bir düzenlemeyi yaptık. Parlamenter sisteme saygının gereği olarak yaptık. Ve gerekli düzenlemeyi de koyduk oraya. Şimdi AKP ne yapacak merak ediyoruz.

Metin KAYIHAN- Ne yapacaklar sizce?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bilmiyorum. Bizim yaptığımız düzenlemeyi yetersiz görmüşler bazı çevrelerden bize ulaşan bilgiler. Sayın Burhan Kuzu’nun yaptığı açıklamalar. O zaman siz verin. Bakalım nasıl vereceksiniz?

Metin KAYIHAN- Hatta orada şey demişsiniz efendim. Bizim kadar açık yürekli olsunlar eğer ne istiyorlarsa içine koyup daha da arttıracağımız bir şey gelip söylesinler dediniz. Bu manevra, daha doğrusu bu sizin 35. maddeye manevranız referanduma yönelik olarak da değerlendiriliyor. Bir darbecilerden gerçekten hesap sormak isteyeniz diye söylediklerinizde var ama hiç bunu ağzınızdan duymadık.

Kemal KILIÇDAROĞLU- AKP darbecilerden hesap sormak gibi bir arayış içinde değil zaten. Onu biliyoruz Yaşar Büyükanıt’ın olayı gayet açık. Siz 12 Eylül darbecilerinden hesap soracaksınız sözde anayasa değişikliğini onun için getiriyorlardı sözde. Peki biz anayasa değişiklikleri sırasında bir önerge verdik. Her olasılığa karşılık zaman aşımı vs. bütün onları düşünerek dedik ki siz gerçekten 12 Eylül’de darbe yapanları yargılamak mı istiyorsunuz? O zaman önerge veriyoruz. Verdik önergemizi yargılansınlar diye ve anayasaya bir madde olarak geçsin geçici madde olarak geçsin diye. Ne oldu? AKP oylarıyla reddedildi. Onun için bunlar sahte demokrat. Bunlar halkı aldatanlar. Halka doğruları söylemeyenler bunlar. Biz bunları gayet iyi tanıyoruz. Tanıyoruz ama bütün bu atıklarımız onların gerçek yüzünü gösterdi ve maskelerini indirdik. Darbeden şikayet edeceksin e muhtırayı verenle kanka olacaksın. Ve buna da bizi inandıracaksın. Geçiniz. 12 Eylül’de yargılayacağım diyeceksiniz, bizim önergemizi reddedeceksiniz, 12 Eylül’de darbe yapanlar hiç yargılanmayacak. Geçiniz. AKP bunu yapamaz zaten.

AKP’nin amacı şu; ben yargıyı nasıl ele geçiririm. Yargıyı ele geçirirken halkı kandırmam lazım benim. Neyle kandıracağım? Unutmayın bir güzel söz var. Cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşenir. AKP bunu yapıyor. Kadınlara pozitif ayrımcılık, engellilere şunu yaptım, efendim şuna şunu yaptım. Sormazlar mı adama engellilere pozitif ayrımcılık yaptığını söylüyorsun. Engellilerle ilgili zaten anayasada madde var. Engellilerle ilgili bir şey mi yapmak istiyorsun? 53 bin engelli kadrosu boş devlette. Niye almıyorsun onları? Engellilerle 53 bin kadroyu doldurman için anayasada engel hüküm mü var? Hayır. Sadece engellileri kandırmak istiyor. Ekonomik sosyal konseyi getiriyorlar. Güzel. Ekonomik sosyal konsey yasası var zaten. Yasaya göre ne diyor? 3 ayda bir toplanacak ekonomik sosyal konsey. 1 yıldan fazladır toplanmadı. Ekonomik sosyal konseyin toplanmaması için anayasada engel hüküm mü vardı? Hayır. Amaç halkı kandırmak. Halka doğruları söylememek. Halka doğruları söyleyemeyerek yargıyı ele geçirmek.

Metin KAYIHAN- Efendim size Başbakan seslendi. Hani sen emekli dostuydun. Emekli dostusun neden bu düzenlemeye hayır diyorsun. Benim emekli vatandaşım akıl tutulması yaşıyor diye aşağılayanlar asıl akıl tutulmasını kendileri yaşıyorlar dedi. Referandumda toplu sözleşme ve emeklilerin haklarının düzenlenmesi önünde siz bir engel misiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hangi toplu sözleşme? Emekliler için ne getiriyor? Emeklilerle ilgili bir cümle ya da emeklilerin yaşam standardını yükseltecek bir cümle var mı anayasada? Yok. Gene halkı kandırıyor. Bir cümle. Çıksın Sayın Başbakan desin ki anayasanın şu cümlesi emeklilerin haklarını korumakla ilgili. Toplu sözleşme diyor. Yani gelecekler bir araya ben şunu yaptım, şu talepte bulunuyorum, sende şu talepte bulun diyecek. Uzlaşamadık. Nereye gidecek? Komisyona gidecek. Komisyonun kararı kesin ve o karar aleyhine toplu görüşmeyi ya da sözleşmeyi yapanlar yargıya bile gidemeyecekler. Bu mudur? Grev hakkı var mı? Yok. Sayın Başbakan kimi kandırıyor? Grev hakkının olmadığı bir toplu sözleşme düzeni olabilir mi? Toplu sözleşme yapılıyor ama senin grev hakkın yok. Ne olacak? En son söz bana ait. Neye benziyor biliyor musunuz bu? Asgari ücret tespit komisyonuna benziyor. Asgari ücret tespit komisyonu da toplanıyorsunuz, işçi temsilcileri de var, hükümet ağırlıkta, bir fiyat veriyorsunuz, onlar muhalefet şerhi koyuyorlar rakam açıklanıyor. Bitti bu kadar. Anayasada memurlara tanınan yasal güvenceyi ortadan kaldırıyorlar. Memurların hakları kanunla düzenlenir diyor. Bunu ortadan kaldırdılar. Nasıl düzenlenecek bundan sonra? Hükümetin iki dudağı arasında olacak. Göreceksiniz ne tasarruflar yapacaklar memurun sırtından. Hepsini biliyoruz biz. Ama yaşayarak görme yerine önceden görüp önlem almamız gerekiyor. Bu anayasa gerçek bir anayasa değil. Bu anayasa hak ve özgürleri getiren bir anayasa değil. Bir örnek vereyim ben size. Şimdi diyorlar ya hak ve özgürlükleri getiriyor. Hak yurttaşın elinden alınmış oluyor. Bir savcı düşünelim savcı benim aleyhime veya sizin aleyhinize yasalara aykırı bir işlem yaptı. Sizi yasalara aykırı olarak dinledi veya gizli tutulması gereken bir görüşmeyi açıkladı yasalara aykırı olarak. Siz şikayet hakkınızı kullanıyorsunuz. Adalet Bakanına diyorsunuz ki, ben o savcı hakkında suç duyurusunda bulunmak istiyorum ve şikayet ediyorum. Adalet Bakanı izin vermediği zaman siz Danıştay’a gidip hak arayabiliyorsunuz. Bu anayasa değişikliğine sizin Danıştay’a gitme hakkınız elinizden alınıyor. Adalet Bakanı soruşturma yapılmayacaktır dediği zaman bitiyor. Bu mudur özgürlükçü anayasa? Benim elimdeki hak benim elimden alınıyor. Onun için bunların yurttaşlara çok iyi anlatılması lazım. Onun için biz meydanlara gidiyoruz bunları anlatmak için. Bu anayasa bildiğimiz yargıyı AKP ele geçirsin, ileride ben yüce divana gidersem beni beraat ettirecek hakimleri ben bugünden atayım anayasasıdır. İşin özü budur. O diğerleri teferruattır.

Metin KAYIHAN- Efendim birde çok merak edilen bir ara vereceğim ama ona kısa bir yanıt verirseniz. Şimdi Anayasa Mahkemesinin kararından sonra pek çok yorum yapıldı. İşte içinden cımbızla parçalandı, alındı, aslında özüne dokunulmadı diye. Ama siz parti olarak Anayasa Mahkemesine götürende sizdiniz. Bu süreçte yeniden işletme, çünkü bir kesim dedi ki, anayasa paketi bozulmuştur, bunun yeniden meclise gelmesi lazım denildi, kimi hukukçular. Siz orada bir baskı unsuru oluşturmadınız ve hiç sesiniz çıkmadı, bu konuda bir yorum yapmadınız neden parti olarak?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Çünkü biz yargı kararına saygılıyız. Yani yargının verdiği bir karar var. O kararı hukuk çevreleri tartışabilirler, akademik çevreler tartışabilirler, siyasi çevrelerde tartışabilirler. Biz her karara sonuçta saygı gösteriyoruz. AKP’nin yaptığını yapmıyoruz. Onlar baskı kuruyorlar, baskıları başka türlü kuruyorlar. Nelerin yapıldığı kulislerde çok konuşuluyor. Ama biz öyle yapmıyoruz. Yargıya gider olay, yargı görüşür, bir karar verir. Beğensek de beğenmesek de biz o karara uyarız ve saygı gösteririz o karara. Yeri ve zamanı gelince de eleştiririz tabi. Her karar eleştirilebileceği gibi Anayasa Mahkemesinin kararı da eleştirilebilir. Ama burada daha farklı bir zorlama arayışı içine girmenin doğru olmadığını düşünüyorum.

Metin KAYIHAN- Peki efendim kısa bir aradan sonra yeniden devam edeceğiz. Sayın seyirciler kısa bir aradan sonra Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezinde Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’yla görüşmemizi sürdüreceğiz.

Evet efendim kısa bir aradan sonra yine sizin bir lafınız üzerine devam ettireceğim. Ergenekon sürecinde ve Balyoz davasında 102 isme çıkan yakalama kararına değindiniz ve dediniz ki, davaları AKP idare ediyor. Bunu biraz açar mısınız?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Çok basit. Sayın Başbakan demedi mi ben bu davanın savcısıyım. Savcı nedir? Davayı açandır. Bizzat kendisi bu davanın içindedir. Bizzat bu davayı siyasallaştırmıştır. Bu dava siyasallaştığı içindir ki bu dava şu veya bu şekilde sonuçlanmaz. Bu dava devam eder. Bu davanın mağdurları vardır. İçerde aylardır yatıp, hatta yıllardır yatıp niye yattığını bilmeyenler vardır. Bu davaya siz olağan bir mahkeme diyebilir misiniz? Biz Sayın Başbakana söyledik bu özel yetkili mahkemeler nedir? Eski Devlet Güvenlik Mahkemeleri. DGM’ler hukuk sistemi içinde kabul edilen bir yargılama türümüdür? Hayır. Oradaki askeri hakimleri çıkardınız diye bu niteliğini yitirdi mi? Hayır yitirmedi. Bunların kalkması lazım. Demokrasi için kalkması lazım. Kaldırıyorlar mı? Hayır. Adamına göre mahkeme olur mu? Adamına göre yargıç olur mu? Adamına göre savunma olur mu? Böyle şey olmaz. Burada her şey AKP’nin güdümünde gidiyor görünen o. O çerçeve içinde olay yürüyor.

Metin KAYIHAN- Amaç ne efendim?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Çok basit. Niçin Başbakan bu davanın savcısı olmak ister? Biz hesap soruyoruz diye. Hesap sorun ama hukuk içinde sorun. Hoyratlıkla hesap sorulmaz. Kamu vicdanını rahatsız ederek hesap sorulmaz. Düşünün diyelim ki tutuklama kararı çıktı. Ben gidip teslim olacağım. Yoldayken ben yakalanıyorum. Niçin? Zaten ben gideceğim teslim olmaya. Bu mudur hukuk? Ve ben içerideyim. Niye içerde kaldığımı bilmiyorum. Dava devam ediyor. Benim tutukluluk gerekçem nedir? Yasalara göre delilleri karartma. Var mı böyle bir şey? Yok. O zaman ben hangi gerekçeyle içerdeyim? Yarın bunların tamamı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidip tazminat davası açtıklarında kim ödeyecek bunları? Biz ödeyeceğiz. Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları ödeyecek. Ve onların vergileriyle ödeyeceğiz. Niçin ben ödeyeyim?

Metin KAYIHAN- Peki efendim YAŞ kararları öncesi Balyoz operasyonunda yeniden bir mahkemenin serbest bıraktığını diğer bir mahkemenin yakalama emri çıkarmasını bir tesadüf olarak mı değerlendiriyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- O konuda tabi tesadüf müdür, değil midir ona farklı bir pencereden bakmamız gerekiyor. Eğer bir dava siyasallaşmışsa siyasetin güdümünde yol alıyorsa orada tesadüflerden söz etmek doğru değildir.

Metin KAYIHAN- Ordunun yeniden dizaynı belli güçler tarafından diye bir kelime kullanmıştınız. Ve bununda yargının siyasallaşmasıyla birlikte meydana geldiğini söylediniz ama bunu biraz daha açmak mümkün mü? Bu dizaynı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Söylediğim şeyler aslında çok net. Ordu üzerinden siyaset yapmak, orduya karşı siyaset yapmak, orduyu yanına alarak siyaset yapmak doğru değildir. Orduyu siyasetin dışında tutmamız gerekiyor. Yani bir dönem tek parti döneminde Genel Kurmay Başkanı milletvekili olup hem Genel Kurmay Başkanı olmak isteyince ya Genel Kurmay Başkanlığında kalırsın veya siyasete giresin denmiştir. Orduyu böyle görmemiz lazım. Siyasetin karıştığı bir kurum yansızlığını yitirir. Objektif olmayı yitirir, güveni yitirir. O nedenle ordu siyasete de girmemeli, ordu yasalarla çerçevesi belirlenmiş görevini yapmalıdır. Siyasette orduya müdahale etmemeli. Geldiğimiz süreçte tersine bir süreç var. Siyaset doğrudan doğruya ordunun içine girmiş durumda. Bununda doğru ve sağlıklı bir gelişme olmadığı kanısındayım.

Metin KAYIHAN- Efendim şimdi az önce Yaşar Büyükanıt’tan yola çıktığımızda %47 oya çıkardı ve bir mağdur oynanıyor diyorsunuz. Şimdi köşe yazarlarına ve yorumculara baktığımızda, televizyon programlarında da sanki Genel Kurmay’ında böyle bir sıkıştırılmaya doğru gittiği, yeniden bir açıklama ya da herhangi bir şey yapması beklendiği gibi bir iddia var. Diğer bir iddia ise birinin çıkıp böyle bir açıklama yapıp yeniden mağdurun oynanacağı ve o oyların yükseleceği şeklinde. Türkiye artık çok farklı sanki hani satranç oyunları gibi orada hamleler bellidir de çok farklı bir oyunların oynandığı bir sürece girdi. Bu süreci siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yani bildiri yayınlamak bana göre doğru bir olay değil. Eğer şikayet varsa Sayın Genel Kurmay Başkanı Başbakandan randevu alır, elinde bilgi, belge, deliller mutlaka vardır. Şikayeti delillendiren, şikayeti belgeleyen olaylar vardır. Kendi kanıtları vardır. Onunla gider Sayın Başbakana aktarır. Ve Sayın Başbakanın sorunu çözmesini ister. Yani bana göre olması gereken budur. Yeni bir bildiri yayınlamak, yeni bir hamlede bulunmak sadece AKP’nin ekmeğine yağ sürer.

Metin KAYIHAN- Son dönemlerde tabiî ki siyasi tartışmalar bu şekilde devam ederken hiç istenmeyen İnegöl’de çıkan olaylar, Hatay Dörtyol’da çıkan olaylar, dün akşam Diyarbakır’da çıkan olaylar farklı bir ortama doğru çekiliyoruz. Siz bu olayları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Önce şunu söyleyeyim olayların sorumlusu AKP’dir. Çünkü her olayın bir sorumlusunun olması lazım. Sorumlu siyasi otoritedir. Ülkeyi bu noktaya kim getirdi? İzledikleri politika. Neydi o politikanın adı? Açılım. Adını bile 3 kez değiştirdikleri, sonrada halka dönüp de biz çok kararlı bir politika izliyoruz dedikleri politika. O açılım politikası ülkeyi bu hale getirdi. Şimdi en çok ülkenin birliğinden, bütünlüğünden söz ediyoruz. Neden söz ediyoruz? Çünkü bir kaygı taşıdığımız için söz ediyoruz. Bu kaygısı kim getirdi gündeme? AKP getirdi. Siz hiç Başbakanın bir gün dönüp geriye bir özeleştiri yaptığını duydunuz mu? Ya biz acaba nerede hata yaptık, olaylar niye çıkıyor diye sorguladığını duydunuz mu? Hayır. Başbakan hep doğruyu söyler. Hep doğruyu yapar. Doğru karar verir. Yanlış hiç yapmaz. Ülkede eğer bir yerlerde bir şeyler olmuşsa iki tane sarhoş yapmıştır bu işi. Onun arkasına sığınmaya başladılar. Olaylar ciddidir. Ve ciddi köşe yazarları ilk kez korktuklarını dile getiriyorlar. 35 yıllık terör olgusunda bir ayrışma yaşanmamıştı Türkiye’de. 8 yıllık sorumsuz yönetim ki adına sorumsuz yönetim diyorum. Türkiye’yi bu noktaya getirdi. Ama halkımıza şunu söylüyorum. Sakın ola ki bunların politikalarına prim vermeyin. AKP’ye oy veren yurttaşlarıma da sesleniyorum. Sakın ola ki ayrışma sürecini tetikleyecek olayların hiçbirisine girmeyin. Bu güzel ülkede Cumhuriyet Halk Partisi geleceğin, güvencenin, birliğin teminatıdır. Bunu unutmasın hiç kimse. Biz yola insan unsuruyla çıkıyoruz. Etnik kimliklerle çıkmıyoruz. Biz vatandaşlık temelinde çıkıyoruz. Her yurttaş bizim vatandaşımızdır. Onun etnik kimliğine saygı gösteriyoruz, onun inançlarına saygı gösteriyoruz. Ama onun sorunlarını çözmek bizim görevimizdir diyorum. Biz yurttaşlarımızın sorunlarına talibiz. O sorunları çözmeye talibiz. AKP’nin yaptığı gibi ülkenin rantına talip değiliz. Bu ülkede işsizlik varsa, bu ülkede yoksulluk varsa doğal olarak öfkede olacaktır. O öfkenin getirdiği olaydır bu. Ve siz kötü yönetirseniz, burundan soluyan bir toplum ortaya çıkarırsanız bu toplum bir yerde patlayacaktır. İki, üç yerde patladı. Umuyorum bundan sonra patlamaz.

Metin KAYIHAN- BDP Genel Başkanı Demirtaş ve ekibi 20 araçlık bir konvoyla Dörtyol’a gidiyordu. Hatay Valisi Celalettin Lekesiz Dörtyol’a girişlerine izin vermedi. Şimdi tabiî ki bunun kimilerine göre evet izin vermemeliydi ortalık biraz daha karışacak deniyor. Diğer taraftansa izin vermemek içerdeki olayları daha da arttıracak deniliyor. Devlet madem burada güvenliği sağlasın deniliyor. Çok hassas bir noktaya gelindi.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bütün siyasetçilerin bu gibi olaylar karşısında duyarlı olmaları lazım, olayları kaşımamaları lazım. Olayları tahrik etmemeleri lazım. Davranışlarıyla, hareketleriyle, söylemleriyle sorumluluk hissetmeleri lazım. Sorumsuzluk olayları büyütür. Ülkemizi seviyorsak, insanımızı seviyorsak son derece dikkatli olmak zorundayız. Hangi parti olursa olsun o dikkati ve özeni gösterirsek biz olayları yatıştırırız. Olayları yatıştırmak zorundayız zaten. Ülkemizi düşünüyoruz biz, çocuklarımızı düşünüyoruz, onların geleceklerini düşünüyoruz. Bir ayrışma süreci hepimize zarar verecektir. O nedenle hepimizin sorumluluk içinde olması gerekiyor.

Metin KAYIHAN- Yine tartışılan konulardan bir tanesi, daha doğrusu sizin olmazsa olmaz dediğiniz dokunulmazlık. Ama Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bu oyuna gelmeyeceğiz dedi.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben şunu söyleyeyim. Sayın Başbakan dokunulmazlıkları kaldıracağına söz verdi. Ben gün verdim, tarih verdim, yer verdim. Sayın Başbakan Kütahya’da yaptığı konuşmada diyor ki, biz dokunulmazlık dedik ama memurun dokunulmazlığı, diğerlerinin dokunulmazlığı vs. onları da katarak ancak öyle olursa değiştirebiliriz gibilerden bir açıklama yaptı.

Metin KAYIHAN- Dürüst olun, dürüst AKP programına bakarsan dokunulmazlıkla ilgili düşüncemizi orada görürsün. Orada ne yazar? Tüm 657’ye tabi olanlar, yargı, silahlı kuvvetler, tüm memurlar aynı şekilde milletvekilleri hepsinin dokunulmazlıklardan arındırılması halinde evet. Bizim düşüncemiz bu.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Getirsinler. Anayasada memurların dokunulmazlığı var mı? Yok. Hiçbir kamu görevlisinin dokunulmazlığı yok anayasada. Anayasada kimin dokunulmazlığı var? Milletvekili dokunulmazlığı var. Diğerleri yasa. Sizin çoğunluğunuz var mı AKP olarak? Var. Siz getirdiniz de biz itiraz ettik mi? Hayır. Şimdi bakın bir dönem darbelerin arkasına, darbe söylemlerinin arkasına saklanıyorlardı. Şimdi aynı AKP Başbakanın bu söylemiyle memurların arkasına saklanıyor. Memurun dokunulmazlığı var benimkide olsun diyor. İnsan biraz sıkılır. İnsanda biraz, ne deyim bir şey söyleyeceğim ama neyse. İnsan gerçektende söylediği sözün arkasında durabilmeli. Siz kalkıp televizyonlarda milletvekili dokunulmazlığını iktidar olunca kaldıracağız diye söylediniz mi, söylemediniz mi? Siz o dönem AKP’nin Genel Başkanı mıydınız, değil miydiniz? Çok basit. Sayın Uğur Dündar’ın Arena programına katıldı, onun CD’leri vardır, görüntüleri vardır. Sizlerden de istirham ediyorum o görüntüleri alın verin. Bakın bakalım ne söylemiş? Mersin’de ne söylemiş? Üç yer söyledim ben dokunulmazlıkları kaldıracağız diye. Meydanlarda söylüyor Sayın Başbakan. Ben dokunulmazlıkların arkasına sığınmayacağım diye. Bir insan halka verdiği sözü yerine getirmeli. Halka verdiği sözü yerine getirmiyor, korkuyor Sayın Başbakan. Sadece bunda mı? YÖK’te de aynı şeyi yaptı. Anayasa değişikliklerinde YÖK var mı? Hani YÖK’ten şikayet ediyordun? YÖK 12 Eylül’ün ürünü değil mi? 12 Eylül’ün ürünü. Niye kaldırmadı? Niye değiştirmedi? Çünkü YÖK’ü ele geçirdi. Olayın özü budur. Bu gerçeği halkın bilmesi lazım.

Metin KAYIHAN- Yani dokunulmazlık konusunda algıladığım kadarıyla dokunulmazlıkla ilgili kim dahil olursa olsun getirsin iktidar her şeye destek verecesiniz bu konuda?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette memurun dokunulmazlığını kaldıracakmışız. Memurun dokunulmazlığı yok. Dünya kadar yargılanan memur var. Ben gerçekten sormak isterim Sayın Başbakana. RTÜK Başkanı Zahit Akman’a dokunulmazlığını kim verdi? Hakkında soruşturma açmak için Başbakandan izin almak gerekir diye kim çıkardı o yasayı? Madem senin parti programında yazıyor o dokunulmazlıkları kaldıracağız diye. Niye ek dokunulmazlık getiriyorsun Zahit Akman’a? Yargılanmasın diye. Başbakan izin vermeyecek ve yargılanmayacak. Bari söyledikleri tutarlı bir şey olsa, iler tutar bir tarafı olsa diye var ya halkımız zaman zaman söyler. Bari söyledikleri biraz tutarlı olabilse.

Metin KAYIHAN- Peki efendim Deniz Feneri şimdi geldik geldik bu tarafa. Deniz Feneri’nde de bir sessizlik hakim. Neden?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Belki savcılığa tekrar soyunmuştur Sayın Başbakan. Neden olduğunu bilmiyoruz. Almanya’da ikinci dava açılacak büyük bir olasılıkla. Daha Türkiye’de birinci dava açılmadı.

Metin KAYIHAN- Ama sizde de bir sessizlik var.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz takip ediyoruz.

Metin KAYIHAN- Ve bu iddia deyim ya da bizim kulislerden duyduğumuz gazeteciler sıkıştığı zaman bunu kullanırlar. Bu konuyla ilgili milletvekillerinin Almanya’ya gidip yeni bir belge, bilgi toplayış ve arayış içerisinde olduğu konusunda bir duyumumuz var.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Her dönem biz arkadaşlarımız, Almanya’da da arkadaşlarımız var. Bu olayları yakından izliyoruz. Dediğim gibi ikinci davanın açılmasıyla ilgili bazı girişimler var Almanya’da. Büyük bir olasılıkla o açılacak. Ve biz onları takip ediyoruz tabi.

Metin KAYIHAN- Efendim birde artık birazcık daha farklı bir şeye gireyim. Siz Kürt sorununun yanı sıra Türkiye’de inanç problemleri konusunda da bir çalışma başlattığınızı söylediniz. Ve bununda hem muhtıra, hem de seçim yatırımı olduğu iddia edildi. Fakat siz biz bunları CHP iktidarında çözeceğiz dediniz. Bu bir niyet beyanımıdır? Yoksa gerçekten bitirdiğiniz, a, b, c diye maddeleyebileceğiniz bir çalışmanız var mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu hem niyet, hem kararlılık beyanıdır. Biz bu sorunu çözeceğiz. Kararlıyız.

Metin KAYIHAN- Efendim Devlet Bakanı Egemen Bağış Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kılıçdaroğlu kürsüye 19.yüzyıldaki Hintli bir düşünüre özenerek çıktı. Ne gerek vardı buna dedi. Gandi konusu. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben samimi söylüyorum. Ben gittiğim yerde halka şunu söylüyorum; ben sizin Kemalinizim diyorum. Yani benim şuna ve ya buna öykünme gibi bir şeyim yok ama halk belli konularda belli benzetmeler yapabilir. Onlarında hepsini saygıyla karşılarım. Bunu doğru bulanlarda var yanlış bulanlarda var. Yani rahmetli Ecevit’e Karaoğlan delerdi. Yani Ecevit hiçbir zaman niye bana Karaoğlan diyorsunuz demedi. Sonuçta bu önerme halktan geliyor. Ona da saygı göstereceğiz.

Metin KAYIHAN- Birazda hoşunuza gitti efendim.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette şimdi bakın Gandi dünyanın saygın liderlerinden birisidir. Şiddeti reddederek, kendi ülkesinin ulusal bağımsızlığını sağlayan bir kişidir. Dolayısıyla Gandi’yi sadece benim takdir etmem değil, bütün dünyada takdir gören bir liderdir tabi.

Metin KAYIHAN- Son dönemlerde tabiî ki, o siyasetteki AKP’yle sertleşme sürecinde parti içerisinde de bazı görevlerden almalar yapıldı. Sizin son açıklamanız bu görevlerden almanın şimdi bir son bulduğu ve 12 Eylül referandumuyla birlikte performansa bakacağınız şeklinde. Parti içerisinde bir durulma var mı şu anda teşkilatlar adına?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette yani sonuçta biz partinin il örgütleriyle, ilçe örgütleriyle, gençlik kollarıyla, kadın kollarıyla çalışmasını istiyoruz. Performansının yükselmesini istiyoruz.

12 Eylül bunun ilk sınandığı alan olacak. Sadece benim çalışmam yetmez. Hepimizin çalışması lazım. Yurttaşların bu konuda bilgilendirilmesi lazım. Hep beraber yola çıktık. İktidar koşusunu beraber başlattık. Çünkü biz diyoruz. Ben demiyorum. Biz beraber yapacağız. Biz beraber Türkiye’yi aydınlığa çıkaracağız. Bunun mücadelesini veriyorum.

Eğer belli örgütlerimiz performansı düşük olursa, yeteri kadar çalışmazlarsa ve o örgütlerin daha iyi çalışanlara koltuklarını devretmesi de gayet doğaldır zaten. İşin doğasında olması gerekende budur.

Metin KAYIHAN- Bu tartışmalar arasında herkesin çok şaşırdığı ve ne olacak diye sorduğu Gürsel Tekin var tabiî ki. Gürsel Tekin’le ilgili ne yapmayı düşünüyorsunuz bir Genel Başkan Yardımcısı diye bir…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Gürsel Bey zaten Parti Meclisi üyesi. Kendisi Sayın Berhan Şimşek’ten boşalan bir MYK üyeliğimiz vardı. Sanıyorum ilk Parti Meclisi toplantısında Ağustos içinde toplanacak. Kendisine MYK üyeliği Parti Meclisine önereceğiz. Umuyorum kabul görür ve dolayısıyla kendisi partinin Merkez Yönetim Kurulunda görev almış olur.

Metin KAYIHAN- Genel Başkan Yardımcılığı da öneriler arasında var mı efendim?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Olur tabi niye olmasın. Çalışan, dinamik bir arkadaşımız.

Metin KAYIHAN- Yani şimdi olur niye olmasın çok böyle muallâkta kalan Genel Başkan Yardımcısı olacağının da sinyalini verdi Sayın Kılıçdaroğlu deyip geçeceğiz. Yani böyle bir şey önerecek misiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Önereceğim tabi.

Metin KAYIHAN- Efendim şimdi referandum sürecinde tabiî ki bir çalışma temponuzda, bu çalışma temposu çok yüksek. Artık son bölüme geldim. Özel sorulara geçmeye çalışıyorum. Ama kayıt altına alınsın bizim özel sorularımız.

Hayatınızda çok değişti tabiî ki. Nasıl gidiyor? O günden bugüne Genel Başkan seçildiğiniz, çalışma hayatı, Hanımefendi çok karşı çıkmıştı.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yoğun bir çalışma. Biz bir sefer şöyle yapıyoruz; illerde toplama mitingler yapmıyoruz. Onu bıraktık. Gittiğimiz yerde bir kişi de olabilir, beş kişide olabilir, ben bin kişide olabilir, yedi bin kişide olabilir, on bin kişide olabilir. Onlarla bulundukları ortamda, bulundukları mekanda onların ayağına giderek biz kendi propagandamızı yapıyoruz. Ayrıca ilin merkezine geliyoruz, ayrıca orada da miting yapıyoruz.

Yani mitinglerde efendi işte şurada şurada şurada miting yaptı, bir de il merkezinde miting yaptı dolayısıyla yeterli büyük kalabalıklar olmadı, orada miting yapmasaydı onları merkeze taşısaydı daha büyük kalabalıklar olurdu.

Bana göre daha büyük kalabalıklar olurdu ama biz daha az insan ulaşabilirdik. Çünkü onların tamamı gelmeyecekti. Ama bizi gittiğimizde oluyor. Örneğin Samsun’da Bafra’ya gittik. Çok güzel bir miting oldu. Bafra bizim en az oy aldığımız yerlerden. Buna benzer bazı ilçelere zaten habersiz gidiyoruz. Hiç haber vermiyoruz, gidiyoruz hemen bir kahveye oturuyoruz, yurttaşlar geliyor, onlarla beraber oturuyoruz, sohbet ediyoruz, dertleşiyoruz.

İşin özü şu; yurttaşla siyasetçi arasındaki o sağlıklı, tutarlı bir güven ilişkisini kurmak istiyoruz. Hedefimiz bu. Bu güven ilişkisini kuracağız biz. Yoksa bindirme kıtalarla miting yapacaksınız, bindirme kıtalarla göndereceksiniz, hem partiye çok büyük harcama gerekiyor hem de hiçbir anlamı da yok bunun. Dediğim gibi sizin zaten otobüsünüz var. Siz onların ayağına gidin. Onları buraya toparlayacağınıza onların ayağına gidin. Mesaj verecekseniz onların bulunduğu yerde verin.

Ayrıca siz orada sadece kendi partililerinize değil. Orada esnaf da var, orada çiftçide var, orada normal yurttaşlarımız da var, işsizlerde var. Onlarda sizi dinliyorlar. Onların belki paraları yok bir yerlere gitmek için. Ama sizi gelip dinliyorlar.

Metin KAYIHAN- Ben ama Genel Başkan olduktan sonra hayatınız nasıl değişti sorusuna yanıt alamadım.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, hayatım bir sefer kendi hayatım olmaktan çıktı. Önce onu belirteyim. Artık hayatımızın, yaşam akışımızın büyük bir kısmını partiye vermek durumundayız. Bu da zaten işin doğasında olan bir olay. Çalışıyoruz. Özel hayatta tabi sıkıntılar oluyor tabi. Yani sonuçta evinize daha fazla telefon geliyor. Gelen konuk sayısı artıyor. Bütün bunlarda bu sürecin herhalde bir parçası diye yorumluyorum.

Metin KAYIHAN- Programın başına başladığımızda 14-15. dakikalarda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın özeleştiri yapmadığını ve hiç böyle bir şeye de girmediğini söylediniz. Siz eğer bir özeleştiri yaparsanız Genel Başkanlığa geldiniz süreç içerisinde, vitrine çıktığınız süreç içerisinde keşke şunu yapmasaydım ya da keşke şunu söylemeseydim dediğiniz bir şey var mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şu anda yok. Yani belki de uzun dönemde bu daha rahat ortaya çıkacaktır ama şu anda yok. Çünkü daha dikkatli olamaya çalışıyorum. Geçmişte yaptığım hatalar yok mu? Var tabi. Geçmişte yaptığım hatalar vardı. Onlar için özeleştiride yaptım. Bazen televizyon ekranlarında da yaptım özeleştiri. Ama şu; özeleştiri yapmaktan da korkmamak gerekiyor. Yani bir hatanız varsa dersiniz ki, şurada hata yaptım dersiniz. O aslında halka daha sempatik geliyor. Çünkü siz o güven unsurunu pekiştirmiş oluyorsunuz. Eğer hata varsa dersiniz ki, ben şurada hata yaptım. Ama hata yoksa o zaman mesele yok. Bulunduğunuz yerden devam edersiniz.

Metin KAYIHAN- Ben hep anahaber bültenlerinde ülkenin gerçek gündemi ekonomide ne var diye hep bültende yer veririm. Söyleşimizin son bölümünde yine ülkenin gerçek gündemi çünkü bir yandan o siyasi tartışmalar, bir yandan Yaşar Büyükanıt, bir yandan Dubai tartışması size de ekonomiyle ilgili hiç söz verme fırsatı bulamadım. Bu konuda ne söyleyeceksiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ülke iyi yönetilemiyor demiştim. Sadece siyaseten değil aslında ekonomik olarak da ülke iyi yönetilmiyor. Anadolu’ya gidiyoruz. Çiftçi perişan. Gerçekten perişan. Ektiği ürünün karşılığını alamıyor. Bazı ürünler tarlada kalıyor. Esnaf perişan. Çünkü çiftçi kazanamayınca alışveriş yapamıyor. Emekli perişan. Her gittiğimiz yerde emeklilerin sorunları ve emekliler geliyor bizim sorunlarımızı dillendirin diyorlar. Bu da ciddi bir olay.

Ciddi bir borç var. Faiz yükü altında ciddi bir esnaf, çiftçi, emekli bu borç yükü altında inlemiş durumda. İnliyor, şu anda gerçektende inliyor. Örnek vereyim size; gittiğimiz bazı yerlerde çiftçi kuyu suyu çekiyor elektrikle ve tarlasını öyle sürüyor. Fakat elektrik borcu ve onu getirdiği faiz o kadar büyümüş ki, şimdi elektrik borcunu ödeyemediği için su çekemiyor ve su kullanamıyor. Dolaysısıyla üretemiyor. Üretmediği için borcunu ödeyemiyor yani ters bir girdaba girmiş durumda. O kazanamayınca, üretemeyince esnaf perişan oluyor. Esnafta da ciddi bir sorun var.

Bu sorun belgesel değil bakın altını özenle çiziyorum, bölgesel değil. Karadeniz’e gidiyorsunuz benzer bir tablo var. Doğu, güneydoğuya gidiyorsunuz benzer bir tablo var. Batıya gidiyorsunuz benzer bir tablo var. Trakya’ya gidiyorsunuz benzer bir tablo var.

Şekerpancarında kota uyguluyorsunuz. Toprak var ekmek istiyorlar, şeker fabrikası var üretilen şeker pancarını almak istiyor ama hükümet diyor ki, hayır. Bundan fazla ekemezsin. Tütün aynı şekilde. Sadece Adıyaman’da 20 bin aile tütünden geçiniyor. Ne oldu şimdi? 20 bin aile aç kalacak. Alternatif ürün göstermiyorsunuz. Güvence vermiyorsunuz.

Bu tür olaylar çok yaygın. Bakın Adalet ve Kalkınma Partisi döneminde farklı İlker başladı. Ecevit hükümetinin yaşandığı dönemde, ekonomik kriz yaşanmıştı. Orada yazarkasa atılması bu işin sembolü oldu. Denizli’de bir sanayicinin intiharı da bu ekonomik krizin sembolüdür. Artık yazarkasa atmanın dönemi de bitti. İntiharlar dönemi başladı. İnsanlar böbreklerini satmaya başladılar. Bir gazi evinde açlıktan öldü.

Bu tablolar iç karartan tablolar. Ama bu tablolar var diye hiçbir yurttaşımın umutsuz olmasını istemem. Bunların hepsi düzelir. Nasıl düzelir? Kendisini değil halkı düşünen siyasetçiyle. Kendisini, çevresini değil halka hizmet vermeyi ilke edinen siyasetçiyle. Kendisini değil halka hesap vermeyi namuslu görev kabul eden siyasetçiyle bunlar düzelecek.

Biz bu kulvardan gidiyoruz. Yeni bir siyaset anlayışıyla gidiyoruz. Yeni bir anlayışla halka ulaşıyoruz. Size hesap vereceğiz her 5 kuruşun hesabını vereceğiz size diyoruz.

Bu bizim yeni bir anlayışımız. Siyasetçi halka hesap verdiği zaman hem demokrasi kökleşecektir hem siyasetçi kendisine çeki düzen verecektir hem halk sandığa giderken hesap sormasını bilecektir.

Bu anlayışı biz yerleştirmek istiyoruz. Bu anlayışla yola çıktığımız zaman Türkiye’nin çözülemeyecek sorunu yoktur. Her sorunu çözülür. Onun için gittiğimiz meydanlarda söylüyoruz. Terörü biz çözeceğiz diyoruz. Terör olgusunda Türkiye’yi kurtaracağız diyoruz. Açlığı, yoksulluğu biz çözeceğiz diyoruz. Sadaka ekonomisini biz kaldıracağız diyoruz ve bu ülkede bir tek çocuk bile yatağa aç girmeyecek diyorum. Neden? Sosyal devleti biz öne çıkaracağız. Devletin sosyal olmasını isteyeceğiz. Sosyal devleti kaldırdılar bunlar. Bu anlayışı tersine dönüştüreceğiz.

Yani Recep Beylerin iktidarını yıkacağız. Yani rantiyenin iktidarını yıkacağız. Yani siyasete yırtık ayakkabıyla başlayıp Üsküdar’da havuzlu villada oturanların düzenini değiştireceğiz. Düzeni halktan yana koyacağız. Önce halk zenginleşecek diyoruz. Zaten temel ilkemizde bu.

Metin KAYIHAN- Son bir soru yönelteyim Efendim, dediniz ki, eğer CHP’nin oylarında belli bir aşama kat etmezsem…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Belirgin bir artış olmazsa…

Metin KAYIHAN- 21’den 23’e dediniz ama çok ortada bıraktınız. Bunu referandum için mi yoksa genel seçimler için mi söylediniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben genel seçimler için söyledim. Yani referandum farklı bir olay. Genel seçimlerde 21-23’de demedim. Belirgin bir artış olması. Belirgin artış nedir aslında? Belirgin artış, sizin çevreniz artı kamuoyu, evet yani bu artış, bu çaba belirgin bir artış olmuştur, bu önemli bir artıştır derse bu güzel bir şeydir. Biz aynı şeyi İstanbul içinde söyledik zaten.

İstanbul’da da belirgin bir artış olmasını sağladık ve belirgin bir artış oldu. Tamam seçimi kazanamadık ama oradaki oy artışımız, özellikle belli çevrelerden sağladığımız oy artışı kamuoyu vicdanını tatmin etti. Tabanımızı tatmin etti. Evet, demek ki, böyle çalışılırsa Türkiye’de belirgin bir oy artışı sağlayabiliriz.

Metin KAYIHAN- Sizi tatmin eden belirgin artış ne kadardır Efendim?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Belli bir oran vermek istemiyorum. Onu zaman gösterecek.

Metin KAYIHAN- Peki, Efendim çok teşekkür ederim, katıldınız, bize değerli vakitlerinizi ayırdınız.

Sayın seyirciler, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’yla özel yaptığımız program burada sona erdi. Hepinize iyi günler diliyorum. Hoşçakalın efendim.