24.07.2025
24.07.2025
CHP Genel Başkan Yardımcısı Gamze Taşcıer, Eskişehir’in Seyitgazi ilçesinde çıkan orman yangınına müdahale eden 5 orman işçisi ve 5 AKUT gönüllüsünün hayatını kaybetmesine ilişkin, “Her yangın mevsiminde aynı acıyı yaşıyoruz. Aynı eksiklikler, aynı hazırlıksızlıklar, aynı ihmaller ve sonunda yine aynı talihsiz acılar... Orman işçileri en ön safta, büyük bir fedakarlıkla yangınlara müdahale ediyor ancak bu mücadeleyi uzun süredir eksik personelle, sınırlı ekipmanla ve sefalet koşullarında sürdürüyorlar. Gönüllüler de aynı cesaret ve kararlılıkla alevlerin üzerine koşuyor. Onların cesaretiyle övünenler, hayatta kalmaları için gereken önlemleri almakta aynı hassasiyeti göstermiyor” dedi.
Taşcıer, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında, tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu belgesi ve tapu senedi olan Lozan Antlaşması’nın 102’nci yıl dönümü olduğunu anımsatarak, başta Cumhuriyetin kurucucu Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, İsmet İnönü ve tüm mücadele kahramanlarını sevgi ve saygıyla andığını belirtti.
Aynı zamanda 24 Temmuz Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü olduğuna işaret eden Taşcıer, "Maalesef ülkemiz, dünya basın özgürlüğü endeksinde 180 ülke içerisinde 159’uncu sırada. Her gün televizyon ekranlarının karartıldığı, gazetecilerin hapse atıldığı, gazeteciliğin adeta suç sayıldığı bir süreçte, bütün baskılara rağmen kalemini halktan yana tutan, gerçeğin izini sürmekten bir an dahi vazgeçmeyen tüm basın emekçilerinin, bugünü bayram havasında kutlayacağı bir Türkiye diliyorum" diye konuştu.
"Sözün gerçekten tükendiği yerdeyiz"
Taşcıer, Seyitgazi'deki orman yangınına değinerek, ne yazık ki dün akşam Eskişehir’in Seyitgazi ilçesinden çok acı bir haber alındığını anımsattı. Taşcıer, şöyle konuştu:
"5’i orman işçisi, 5’i AKUT gönüllüsü olmak üzere 10 emekçimizi yangınla mücadelede kaybettik. Ülkemizin başı sağ olsun. Sözün gerçekten tükendiği bir yerdeyiz. Her yangın mevsiminde aynı acıyı yaşıyoruz. Aynı eksiklikler, aynı hazırlıksızlıklar, aynı ihmaller ve sonunda yine aynı talihsiz acılar... Orman işçileri en ön safta, büük bir fedakarlıkla yangınlara müdahale ediyor, ancak uzun süredir eksik personelle, sınırlı ekipmanla ve sefalet koşullarında bu mücadeleyi sürdürüyorlar. Gönüllüler de aynı cesaret ve kararlılıkla alevlerin üzerine koşuyor. Onların cesaretiyle övünenler, hayatta kalmaları için gereken önlemleri almakta aynı hassasiyeti göstermiyor.
"Ölenlerin öldüğüyle kalmaması için öncelikle düzenin değişmesi gerekmektedir"
Bu nedenle meselenin özü ne yalnızca uçak eksikliğidir ne de personel sayısıdır. Asıl sorun, tek adam rejiminin doğaya, emeğe ve insana yaklaşımındaki eksikliktir. İktidarın bu sakat ve çarpık anlayışı değişmeden, alınacak hiçbir teknik tedbir, kurulacak hiçbir komisyon, yapılacak hiçbir araştırma ve soruşturma yeterli olmayacaktır. Çünkü bugün yürütme Erdoğan’da birleşmiştir. Yasama Erdoğan’ın talimatıyla hareket etmektedir. Yargı Erdoğan’ın gönlüne göre karar vermektedir. Kısacası yetkiyi tek elde toplayan bir sistemde devlet aklının devreye girmesini, etkili araştırma yapılmasını ve önleyici tedbirler alınmasını beklemek saflıktır. Vakit kaybıdır. Ölenlerin öldüğüyle kalmaması için öncelikle bu düzenin değişmesi gerekmektedir.
"Emeğin değersizleştirildiği her yerde, demokrasi nefessiz kalır"
Yalnızca emeğe ve emekçiye değil, emeğin temsil ettiği her şeye düşman olan bir tek adam rejimiyle karşı karşıya bulunduğumuzu açıkça söylemek zorundayız. Emeği maliyet kalemi olarak gören, emekçiyi itaat etmesi gereken bir üretim nesnesi olarak konumlandıran, böylece alın terini değersizleştiren bu rejimin gittiği yolun sonu bellidir. Bugün emeği değersizleştirerek, otoriter rejimi tahkim etmeye çalışan bir rejim var. Emeğin değersizleştirildiği her yerde, demokrasi nefessiz kalır.
"Bugün emek mücadelesi aynı zamanda bir insanlık onuru mücadelesidir"
Mersin Akkuyu’da şahit olduğumuz manzara ortadadır. Nükleer santral inşaatında çalışan ve maaşlarını alamadıkları için hak arayan işçiler, güvenlik güçleri eşliğinde şantiyeden dışarı atılmış, haklı taleplerine sopa ve copla karşılık verilmiştir. Bu rejim ne emeği yaşatmakta ne de emeğe saygı göstermektedir. Emeğin değersizleştirildiği bir düzende insan hayatı da değersizleşmektedir. Bu yüzden bugün emek mücadelesi aynı zamanda bir insanlık onuru mücadelesidir. Tam da bu nedenle Kamu Çerçeve Protokolü süreci emeğin onuruna, hakkına ve geleceğine sahip çıkma sınavıdır. Ancak ne yazık ki süreç, iktidarın işçiyi muhatap almayan, müzakereyi göstermelik kılan, dayatmayı yöntem bellemiş yaklaşımıyla gölgelenmektedir. Masadaki tekliflerin değil, masaya hakim olan iktidar zihniyetinin sorgulanması gereken bir dönemden geçiyoruz.
Kamu işvereni, halkın vergilerini yöneten siyasi iktidarın kendisidir. Ve sorumluluk da doğrudan iktidarındır. Kimse kusura bakmasın, toplu sözleşmeler çocuk oyuncağı değildir. Bu masa, hükümetin bir kanadının diğer kanadına operasyon çekeceği oyun sahası değildir.
"İktidar, işçiyi düşük ücret sarmalına hapsetmek istiyor"
Tek adam rejiminin yeni senaryosunun ilk perdesiyle karşı karşıyayız. Bugün yakın dönem siyasi tarihimize yüz karası olarak geçecek ekopolitik bir kumpasla karşı karşıyayız. Örgütsüz toplu sözleşme, düşük ücretli istihdam, baskılanmış ücret artışı hedefleniyor. İktidar, işçiyi düşük ücret sarmalına hapsetmek istiyor. Bütçe açığının faturasını kamu emekçisine kesmek istiyor. Bu plana göre işçi azla yetinecek, yoksulluk normalleşecek, sendikal haklar törpülenecek.
Önümüzdeki günlerde yaklaşık 4 milyon memuru ve yaklaşık 3 milyon memur emeklisini, yani 7 milyon kişiyi doğrudan ilgilendiren 8. Dönem Toplu Sözleşme görüşmeleri başlayacak. Hükümetin kamu işçisine yaptığı düşük zam teklifi, memurlara verilecek teklifin de çıtasını aşağı çekecek. Dolayısıyla iktidar cephesi için ‘kazan-kazan’ süreciyle, emek cephesi içinse sefaletle sonuçlanacak zincirleme bir strateji ile karşı karşıyayız.
"Biz bu iradeyi kararlılıkla temsil etmeye devam edeceğiz"
Orman işçileri alevlerin içinde, Akkuyu’daki işçiler şantiyenin barikatlarında, maden işçileri yerin yedi kat altında hayatlarını kaybederken suskun kalmak yalnızca bir hükümete değil, onun kurduğu sömürü düzenine de onay vermek anlamına gelir. Halktan yana yeni bir rejim tahayyülünü ifade ediyoruz. Biz bu iradeyi kararlılıkla temsil etmeye devam edeceğiz. Emeğin Türkiye’sini kurmak için örgütleneceğiz. Omuz omuza duracağız, birlikte mücadele edeceğiz. Çünkü bu ülke, bugünkünden daha adil, daha onurlu, daha özgür bir geleceği hak ediyor. Ve biz o geleceği hep birlikte kuracağız.”
25.07.2025
25.07.2025
25.07.2025
25.07.2025