20.06.2022

Faik Öztrak: “Aldı Yetkiyi, Gördük Etkiyi”

-“KİBRİNE ESİR OLMUŞ, ÜLKEYİ YÖNETTİĞİNİ SANIYOR”

-“CİDDİ BİR GIDA VE AÇLIK KRİZİYLE KARŞI KARŞIYAYIZ”

-“TCMB KASASINDA SENT YOK, HAZİNE’NİN TOPLADIĞI VERGİLERDE 500 MİLYAR YIĞILDI”

-“TEK SEFERLİK BARUTU SEÇİM ÖNCESİNDE ATACAKLAR”

-“‘BENDEN SONRASI TUFAN’ DEYİP, ÇEKİP GİDECEKLER”

CHP Sözcüsü Öztrak, Erdoğan’ın 2018 seçimlerine giderken söylediği “Siz bu kardeşinize yetkiyi verin. Ha ondan sonra bu faizle, şunla, bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz” sözlerini hatırlatarak aradan geçen dört yılda ekonomide gelinen noktayı değerlendirdi.

“Böyle söyleyip aldı yetkiyi, şimdi millete gösterdi etkiyi” diyen Öztrak, bu dört yılda bütçeden ödenen faizin, dolar kurunun, Türkiye’nin risk priminin, benzin ve mazot fiyatlarının ve enflasyonun katlanarak arttığını belirterek, “Bugün, millete verdiği sözleri tutmayan, taahhüdünü yerine getirmeyen müflis bir siyasetçi, Cumhurbaşkanlığı koltuğunu işgal ediyor. Kibrine esir olmuş, tek başına, ülkeyi yönettiğini sanıyor” değerlendirmesinde bulundu. 

Son bir yılda, tarımda girdi fiyatlarındaki ve üretim maliyetlerindeki artışa dikkat çeken Öztrak, “Durum gerçekten felaket. Milletin ucuz meyve, sebze yemesi artık hayal oldu. Çok ciddi bir gıda ve açlık kriziyle karşı karşıyayız” ifadelerini kullandı.

Merkez Bankası’nın döviz kasasının şu anda 54 milyar dolar açık verdiğini, bankada kendisine ait tek bir sentin bile kalmadığını söyleyen Öztrak, buna karşın Hazine’nin milletten topladığı vergileri mevduat hesaplarına yığdığına dikkat çekti.

Mayıs sonu itibariyle kamunun mevduat hesaplarında 500 milyar liradan fazla para biriktiğine dikkat çeken Öztrak, hayat pahalılığı altında ezilenler için kasadaki paraya dokunmayan Hükümetin olası planı hakkında şunları söyledi: “Anlaşılan elde kalan bu bir defalık barutu, hemen seçim öncesinde atacaklar. Ondan sonra da ‘Benden sonrası tufan’ deyip, çekip gidecekler.”

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine dair yaptığı basın toplantısında şunları söyledi:


Merkez Yönetim Kurulu toplantımız devam ediyor. Bu hafta gündemimizde, milletimizi ezen hayat pahalılığı, giderek ağırlaşan gıda krizi, artan açlık, ev sahipleriyle kiracıları birbirine düşüren konut ve barınma krizi ve yurttaşlarımızı bölüp parçalayarak ayakta kalmaya çalışan kifayetsiz saray rejiminin sebep olduğu yönetim krizi vardı.

“BİZE KATILIN” ÇAĞRIMIZ KARŞILIK BULDU

Genel Başkanımız, Parti Meclisi ve Disiplin Kurulu üyelerimizle, geçtiğimiz hafta İzmir’de çok yoğun bir çalışma gerçekleştirdi. Gençlerle beraber oldu. Çiftçilerimizi dinledi. Kanaat önderleriyle bir araya geldi. İş insanlarımızla toplandı. Rumeli ve Balkan Dernekleriyle buluştu. “Kaybedilmiş topraklarımızın aziz hatıralarıyla” kucaklaştı. Şunu büyük bir mutlulukla gördük ki, Sayın Genel Başkanımızın “bize katılın” çağrısı, milletimizin gönlünde büyük bir karşılık bulmuş. Milletimiz hep bir ağızdan, “Geliyor gelmekte olan” diye haykırıyor. Cumhuriyet Halk Partisi başta olmak üzere, Millet Masasının etrafında, bir araya gelen altı parti, gümbür gümbür iktidara geliyor. Milletin derdine derman olmak için geliyor. Pahalılığı, yoksulluğu bitirmek için geliyor. Adalet, özgürlük ve demokrasinin teminatı, millet iradesinin tecelligâhı Gazi Meclisimizi, milletin geleceğinde yeniden söz sahibi yapmak için geliyor. Artık söz tek bir kişinin değil; yeniden milletin oluyor. Biz milletimizle bir olmaya, beraber olmaya, mücadeleyi çığ gibi büyüterek, 84 milyona umut olmaya devam edeceğiz.

SİYASETÇİ VERESİYE ÇALIŞIR, SERMAYESİ İTİBARIDIR

Siyasetçi söz verir, milletten oy ister. Verdiği sözlerin karşılığını da sandıkta alır. Vaatlerini ise sandıktan sonra yerine getirmeye uğraşır. Yani siyasetçi peşin değil, veresiye çalışır. Veresiye çalışan siyasetçinin en büyük sermayesi de itibarıdır. İtibar da, millete verilen sözlerin tutulmasıyla kazanılır. 2011 seçimlerine giderken Erdoğan milletimize, 2023 için pek çok söz verdi. Yetmedi, bunları devletin Kalkınma Planına da yazdırdı. Millete taahhüdünü TBMM’de resmileştirdi. Önce, “Türkiye’yi, dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri yapacağım” dedi. Sonuç ne oldu? 1990’da girdiğimiz en büyük 20 ekonomi arasında, artık yokuz. 2023’e bir kala, Erdoğan Türkiye’yi 23. sıraya düşürdü. Erdoğan 2023 için milletimize başka taahhütler de vermişti. “Milli gelirimizi, 2 trilyon dolara çıkaracağım” dedi. Ama bunun yarısını bile gerçekleştiremedi. 2023’e bir yıl kaldı, milli gelirimiz 800 milyar doların altına düştü, 794 milyar dolar oldu. Kişi başına düşen gelir, 2023 yılında 25 bin dolar olacaktı,  öyle vaat etmişti.

SARAY’IN BAKANI İTİRAF ETTİ: TÜRKİYE FAKİR BİR ÜLKEDİR

Ama kendi atadığı Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı, “Türkiye fert başına 8 bin 500 dolarla, fakir bir ülkedir” diyerek, Saray ve şürekâsının ülkeyi içine düşürdüğü durumu, TBMM’de itiraf etti. Evet, Saray millete verdiği sözleri tutmadı. 20 yılın sonunda ülkeyi getirdiği yer fakirlik, fukaralık. Hep söylüyoruz: Gerçeklerin er ya da geç, ortaya çıkmak gibi güzel bir huyu var. Artık yaşamın gerçekleri karşında, AK Partililer bile dayanamıyor. “Kral çıplak!” diye bağırıyor.

ALDI YETKİYİ, GÖSTERDİ ETKİYİ

Erdoğan bundan dört yıl önce 19 Haziran 2018’de, milletimizin huzuruna çıkıp başka sözler de verdi: “24’ünde siz bu kardeşinize yetkiyi verin. Ha ondan sonra bu faizle, şunla, bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz” dedi. Dört yıl önce böyle söyleyip aldı yetkiyi, şimdi millete gösterdi etkiyi… Erdoğan bu sözleri söylediğinde, iki yıllık tahvil faizi yüzde 19’du. Şimdi yüzde 24. Bir yılda bütçeden ödenen faiz, 2018’de 62 milyar 419 milyon liraydı. Bugün son 12 ayda bütçeden ödenen faiz, 221 milyar 280 milyon lira. Bütçedeki faiz harcamaları, dört yılda dörde katlandı. “Faiz sebep, enflasyon netice” safsatasıyla, millet pahalılığa ezdirildi; faiz lobileri abat etti. 19 Haziran 2018’de, Türkiye’nin borç ödeme risk primi 290’dı. Bugün 820. Yine dört yıl önce Erdoğan yetki istediğinde, dolar kuru 4 lira 71 kuruştu. Bugün 17 lira 33 kuruş. 1 litre benzin o gün 6 lira 29 kuruştu. Bugün 27 lira 63 kuruş. 1 litre mazot o gün 5 lira 75 kuruştu. Bugün 30 lira 10 kuruş. O gün 12 kiloluk ev tüpü 92 liraydı. Bugün aynı ev tüpü 335 lira oldu. Erdoğan’ın memleketi Rize’de, ekmeğin fiyatı o gün 1,5 liraydı. Bugün ekmek 5 lira oldu. Enflasyon yüzde 12 idi. Bugün oldu yüzde 74. O da TÜİK’in makyajlı rakamlarıyla…

KİBRİNE ESİR OLMUŞ, ÜLKEYİ YÖNETTİĞİNİ SANIYOR

Bugün, millete verdiği sözleri tutmayan, taahhüdünü yerine getirmeyen müflis bir siyasetçi, Cumhurbaşkanlığı koltuğunu işgal ediyor. Kibrine esir olmuş, tek başına, ülkeyi yönettiğini sanıyor. 

HERKESİ HER ZAMAN KANDIRAMAZSINIZ

Teşhisi doğru koyamazsanız, doğru tedavi uygulayamazsınız. Türkiye’yi uçuracak denen ucube saray rejimi sebeptir. Hayat pahalılığı ve yoksullaşma ise sonuçtur. O nedenle de işe önce bu ucube rejimin sandıkta tasfiyesiyle başlamak gerekir. Eski Amerikan başkanlarından Abraham Lincoln’ün güzel bir sözü var: “Bazı insanları, her zaman kandırabilirsiniz. Herkesi, bazen kandırabilirsiniz. Ama herkesi, her zaman kandıramazsınız.” Milletimiz, Erdoğan’ın ağzından çıkan sözlerin, millete verdiği taahhütlerin doğru olmadığını yaşayarak görmüştür. Sarayın yandaşları, beslemeleri, oligarkları, beşli çeteleri, her gün biraz daha semirirken, milletimiz günden güne fakirleşmiştir. Her gün bir başka sıkıntıyla, boğuşmak zorunda kalmıştır.

BIRAKTIK EV SAHİBİ OLMAYI, MİLLET KİRASINI ÖDEYEMİYOR

“Yabancılara ev satacağız, dolarları alacağız” dediler. Üstüne bir de Türk vatandaşlığını hediye ettiler, ülkede millete kalacak ev bırakmadılar. Şu anda milletimiz çok ciddi bir konut kriziyle boğuşuyor. Milletimiz bıraktık ev sahibi olmayı, artık oturduğu evin kirasını ödeyemiyor. Son bir yılda kiralar, İstanbul’da yüzde 140, Ankara’da yüzde 134, Mersin’de yüzde 146, Antalya’da yüzde 329 zam gördü. Kiracılar perişan. Ev sahipleri ile kiracıları birbirlerine düşman ettiler. Sonra hadi bakalım pansuman, hadi bakalım aspirin tedavisi. Kiralara geçici narh koydular. Bu tabi ki kalıcı bir çare değil. Ama iş Suriyelilere, İdlib’de 1 milyon ev yapmaya gelince, başta atanmış İçişleri Bakanı olmak üzere, tüm Saray şürekâsı seferber oldu.

YANDAŞLARIN ÖDEYECEĞİ 1,2 MİLYAR AVROLUK KİRAYA FAİZSİZ BİR YIL ERTELEME

Yandaşa gelince de, çare hiç bir zaman tükenmiyor. Sarayın kibirlisi, pandemi, ekonomik kriz, mücbir sebep dinlemeden, Dolarla Avroyla verdiği garantileri, bütçeden sektirmeden kuruşu kuruşuna yandaşlarına ödedi. Ödemeye de devam ediyor. Ama İstanbul Havalimanı’nı işleten yandaşların, 1 milyar 195 bin Avro devlete ödemeleri gereken kira bedelini, devlete ödenecek kirayı, milletin kesesinden 20 yıl sonraya faizsiz öteliyor. Peki, millet kendi ev sahibine çıkıp, kiramı bir yıl ertele diyebiliyor mu? Ne gezer… Dediği anda kendini kapının önünde buluyor. Millete veriyorlar talkımı, yandaşa yediriyorlar salkımı. Saray ele ve yandaşlarına hizmette sınır tanımıyor. Ele ve yandaşlarına son derece müşfik, ama milletimize alabildiğine nobran.

KKM’NİN MALİYETİ KUR ARTTIKÇA KATLANIYOR

Geçtiğimiz Aralık ayında Nebati Bakan çıktı: “Kur Korumalı Mevduat nedeniyle, Hazine’den tek kuruş çıkmayacak” diye millete söz verdi. Bu yılın ilk beş ayında, bütçeden bir avuç mevduat sahibine ödenen, 21 milyar 100 milyon lira. Bunun arkası da gelecek. Bir de ayrıca bu Kur Korumalı Mevduat kapsamında, Merkez Bankasının kasasından çıkan paralarda var. Bunlarla ilgili henüz herhangi bir açıklama yok. Yetmez tek kalemde tahsilinden vazgeçtikleri, ama sözünü bile etmedikleri, zengin mudilerin Hazineye ödeyeceği, 10 milyar 200 milyonluk birde vergi var. Sözün kısası, KKM’nin bütçeye maliyeti daha yılın yarısına gelmeden, 31 milyar lirayı aştı. Döviz kurları aldı başını gidiyor. KKM’ın maliyeti sene sonuna yaklaştıkça her gün biraz daha katlanıyor.

MİLLETİN GÖZLERİNİN İÇİNE BAKARAK DALGA GEÇİYORLAR

Ama Nebati bakan şimdi çıkmış: “Spekülasyonların aksine, KKM’nin bütçeye maliyeti sınırlı” diyerek, milletin gözlerinin içine baka baka milletle alay ediyor. Sayın Bakan, 31 milyar lira az bir para mı? Peki, bu yılın ilk beş ayında, 2 milyon 300 bin çiftçi ailesine ne kadar destek verdiler? 19 milyar 900 milyon lira. Bir avuç mevduat sahibine 31 milyar lira, milyonlarca çiftçi ailesine 19 milyar 900 milyon lira. Bunlarda izan da, insaf da kalmış.

ZENGİNİ DAHA ZANGİN ETTİLER, ÇİFTÇİYİ FUKARALAŞTIRDILAR

Ekonomide alınan her karar, yapılan her tercih, aynı zamanda bir şeylerden vazgeçiştir. Erdoğan ve şürekâsı zengini daha zengin ederken, çiftçimizi fukaralaştırmıştır. Bu, gayet bilinçli bir tercihtir. Şu yaz gününde pazar tezgâhlarına, market raflarına yaklaşılamıyorsa, millet evinde tenceresini doldurup kaynatamıyorsa, sebebi işte bu ekonomik tercihlerde aranmalıdır. Çiftçilerimizin maliyetleri ortada. Geçtiğimiz yıl mazotun litresi 7 lira 31 kuruştu. Bugün 30 lira 10 kuruş. Mazot 30 lirayı geçti. Son bir yılda mazota yapılan zam yüzde 312. Yine son bir yılda, üre gübresi yüzde 253, DAP gübresi yüzde 167 zam gördü. Aynı dönemde, besi yemi yüzde 128, süt yemi yüzde 132 zamlandı. Soruyoruz çiftçi bu girdi maliyetleriyle nasıl ayakta kalacak? TÜİK’in makyajlı rakamlarıyla dahi, tarımsal girdi maliyetleri son bir yılda yüzde 117 artmış. Yine TÜİK’in makyajlı rakamlarıyla, son bir yılda tarımda üretici fiyatları yüzde 155 artmış. Sebze, meyve, tahıl ve pirinç gibi, tek yıllık bitkisel ürünlerdeki fiyat artışı ise yüzde 190.

CİDDİ BİR GIDA KRİZİYLE KARŞI KARŞIYAYIZ

Bunlar da ürün daha tarladan çıkarken, ilk elde yaşanan fiyat artışları. Bunun üstüne bir de taşıma maliyetlerini, pazara gelene kadar aracılık maliyetlerini ekleyin. Durum gerçekten felaket. Milletin ucuz meyve, sebze yemesi artık hayal oldu. Çok ciddi bir gıda ve açlık kriziyle karşı karşıyayız.

SAVCILARI GÖREVE DAVET EDİYORUM, BÖYLE ZİLLET NE GÖRÜLDÜ NE DUYULDU

Genel Başkanımızın İzmir’de, çiftçilerimizle beraber olduğu toplantıda, kadın çiftçilerin feryatları yürekleri dağladı. Peki, Tarım ve Orman Bakanı bu feryatları duydu mu? Hayır. Yemedi, içmedi toplantıda dertlerini anlatan kadın çiftçilerin kişisel bilgilerini basınla paylaştı. Aba altından sopa gösterdi. Verdikleri üç kuruşluk paraları, çok marifetmiş gibi anlattı. Kişisel bilgileri paylaşmak suçtur. Ben savcıları burada göreve davet ediyorum. Böyle bir zillet ne görüldü, ne de duyuldu. Kalbi millete karşı mühürlenmiş Sarayın, kendi gibi kibirli bakanı çiftçiye hizmeti bırakmış, çiftçiyle uğraşır olmuş. Tarım ve Orman Bakanlığı olarak, siz gerçekten iş mi yapacaksınız? O zaman Tarım Kanunu’nun emrettiği destekleri, çiftçilerimize zamanında eksiksiz olarak ödeyin. Kanun emrettiği ama ödemediğiniz, çiftçiye 273 milyar lira borcunuzu hemen ödeyin. Her bir çiftçi ailesine olan, 124 bin 736 lira 27 kuruş borcunuzu hemen ödeyin.

DUYAN DA DAĞI TAŞI FABRİKAYLA DONATTIKLARINI SANIR

Ama Sarayın kibirlisi ve onun gibi kibirli şürekâsı, milleti unutmuş. Halini görmüyor. Derdini duymuyor. Millete bunlar tepeden bakıyor, milletle alay ediyor. Sanayi ve Teknoloji Bakan Yardımcısı çıkmış, “Tarım tarım diye bağırıyoruz, bize getirdiği para 50 milyar dolar” diyor. Allah Allah? Bütün dünya gıda krizine çözüm arıyor, bu zat, tarım sektörünü küçümsüyor. Yetmez, güya sanayi sektörünü övüyor. Bunları gören de, Türkiye’nin dağını, taşını betonla değil de, fabrikalarla donattıklarını sanır. Hep söylüyorum; “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz.” 1990’larda imalat sanayinin milli gelir içindeki payı, yüzde 22- 23’lerdeydi. Devri iktidarlarında bu pay yüzde 19’lara düşmüş. Yine bunlar işbaşına geldiklerinde, imalat sanayi ihracatı içinde, yüksek teknolojili ürünlerin payı yüzde 6,2. Bugün yüzde 3. Ben buradan sesleniyorum, bakan yardımcısı çiftçinin yakasından elini çeksin, kendi işini doğru dürüst neden yapmadıklarının hesabını versin.

TARIM VE SANAYİ BİRBİRİNİN İKAMESİ DEĞİL, TAMAMLAYICISI

Tarım ve sanayi birbirinin ikamesi değildir. Tamamlayıcısıdır. İkisi de dış ticarete açık, yani döviz kazandıran stratejik sektörlerdir, üretimdir. Rant değildir. Onun için burada olan biteni anlamıyorlar. Tüm dünya gıda güvenliği olmadan, ekonomik güvenliğin sağlanamayacağını anladı. Ama akılları ranttan başka bir şeye çalışmayan, bu liyakatsiz kadrolar bunu bir türlü anlamadı.

ÇEVRE BAKANI NEBATİ’NİN GİDİCİ OLDUĞUNU ANLADI, YERİNE OYNUYOR

Sarayda; deli bir değil ki, bağlayasın. Ölü bir değil ki ağlayasın. Millet inim inim inliyor. Ekmek zamlarından bunalan vatandaşlarımız, ucuz bayat ekmek alabilmek için, fırınların önünde kuyruklar oluşturuyor. Memlekette kiracılar ev sahiplerini vuruyor. Ama Sarayın atanmış Çevre ve Şehircilik Bakanı çıkmış, milleti ezip geçen ekonomik krize, “Muhalefetin uydurduğu sahte bir kriz” diyor. Anlaşılan bu atama bakan da, Nebati bakanın gidici olduğunu anlamış. Boşalacak koltuğa şimdiden göz kırpıyor.

TCMB KASASINDA SENT YOK, HAZİNE’NİN TOPLADIĞI VERGİLERDE 500 MİLYAR YIĞILDI

Hep diyoruz. Bunlar, Sarayın yüksek rakımlarında, kendilerinden geçiyorlar. Ama milletimiz herkesin ne yaptığını çok iyi görüyor. Kendisinin halini görmeyenlerin hesabını kesmek için, artık gün sayıyor. Milletin hesabını sormaya hazırlandığı, bir başka büyük suç daha var. Kayınpeder damat bir oldu. Merkez Bankası’nın döviz kasasını beraberce boşalttılar. Bugün döviz kasasında, Merkez Bankasına ait tek bir sent yok. Döviz kasası şu anda 54 milyar dolar açık veriyor Merkez Bankasınınki. Bu nedenle artık, ihracatçılarımızın dövizlerine zorla el koymaya başladılar. Önce 30’du, 40’tı şimdi 75’lere kadar çıktı. Bunun sonu yok. Ama diğer tarafta da ilginçtir Hazinenin milletten topladığı vergileri, mevduat hesaplarına yığıp duruyorlar. Mayıs sonu itibariyle kamunun mevduat hesaplarında, 500 milyar liradan fazla para var.

TEK SEFERLİK BARUTU SEÇİM ÖNCESİNDE ATACAKLAR

Asgari ücretli, memur, işçi, emekli, dul yetim zam bekliyor. Enflasyon ve hayat pahalılığı altında ezilmişler. Bunlar bu paraya dokunmuyorlar. Daha doğrusu dokunamıyorlar. Ülke “faiz sebep, enflasyon netice” safsatasıyla yönetildiği için, artık kimse, bu yönetimin enflasyonu düşüreceğine inanç kalmadı. Kendileri de bu durumun farkında. Diyorlar ki şimdi, memura, emekliye, asgari ücretliye şimdi bu paraları verirsek, “Millet döviz kıtlığında, dövize saldıracak.” Çok yüksek devalüasyonlar olacak diye korkuyorlar. Ama bu arada yandaş müteahhitlere ve kur korumalı mevduat sahiplerine ödemede hiç kusur etmiyorlar. Anlaşılan elde kalan bu bir defalık barutu, hemen seçim öncesinde atacaklar. Ondan sonra da “Benden sonrası tufan” deyip, çekip gidecekler.

“GÖSTERİRİM, VERMEM” DEDİ, 3 KURUŞ SWAP İÇİN VERDİ

İnsan omurgası 33 kemikten oluşur. Omurga iskeletin temel kolonudur. Vücudun taşıyıcısıdır. Omurga kırılırsa tedavisi yoktur. Siyasetçinin omurgası ise ilkeleri ve inançlarıdır. Fikri tutarlılık ve doğruluk, siyasetçinin fikri omurgasıdır. Sözünün eri bir siyasetçinin fikri neyse, zikri de odur. “Siyasi şahsiyetlerin geçmişi, sözlerine kefil olmalıdır. Sözleri ileride kendilerinden davacı olmamalıdır” diyor rahmetli bir siyasetçi. Bu hafta Çarşamba günü, Suudi Arabistan’ın Veliaht prensi, Türkiye’ye gelecekmiş. Cumhurbaşkanı koltuğunda oturan AK Parti Genel Başkanı da, kendisini sarayda kabul edecekmiş. Çinli filozof Konfüçyüs; “Sözlerinizin yumuşak ve tatlı olmasına çalışın. Gün gelir, yemek durumunda kalabilirsiniz” diye, boşuna dememiş. Suudi Gazeteci Cemal Kaşıkçı, İstanbul’da Türkiye Cumhuriyeti topraklarında katledildikten sonra, kendisini kim şehit ilan etti? Erdoğan… “Veliaht Prens dedi ki, ‘Cemal Kaşıkçı başkonsolosluktan çıktı.’ Ya Cemal Kaşıkçı çocuk mu? Dışarıda nişanlısı var. Onu alıp ayrılmaz mıydı? Bunlar dünyayı enayi zannediyor. İnsanları enayi zannediyor. Bu millet enayi değil. Hesabı sormasını bilir” diye, millete ahkâm kesen kimdi? Tabi Erdoğan’dı… “Suudi Arabistan belgeleri dinlemek istedi. Ama bir de almak istedi. Ya kusura bakmayın o kadar da değil. Dinletiriz, gösteririz, ama vermeyiz. Ha verelim de bunları ondan sonra yok mu edeceksiniz” deyip, millete caka satan kimdi? Yine Erdoğan’dı… Yandaş basınlarında bu Veliaht Prens için, “Seri katil” diye yazdıran kimdi? Tabi ki saraydı. Ama sonra da vermem dediği dosyayı Suudilere 3-5 kuruş SWAP anlaşması karşılığında veren kimdi? Ardından tükürdüğünü bir güzel yalayıp, koşa koşa Suudi Arabistan’a giden kimdi? Erdoğan’dı…

ŞİMDİ VELİAHTI SARAYINDA AĞIRLAMAYA HAZIRLANIYOR

Bu arada dün, dosyanın Suudi Arabistan’a gönderilmesine muhalefet şerhi koyan, İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı’nın da, İstanbul’dan sürüldüğünü öğrendik. Bu hukuk insanı yapılan haksızlık karşısında, görevi bırakma kararı almış. Yine Gezi davasına muhalefet şerhi koyan Hâkimin de, görev yeri değiştirilmiş. Şimdi bu yaptıklarını milletimizin görmediğini, anlamadığını mı, sanıyorlar. Sarayın Kibirlisi, etmedik laf bırakmadığı veliaht prensi, şimdi sarayında ağırlamaya hazırlanıyor. Milletimize yaşattığı zilletlere bir yenisini ekliyor. Peki, bu durumda kim enayi oldu? Kim enayi yerine kondu? Bu soruyu 84 milyonun her bir ferdine soruyoruz. Ama şundan da eminiz. Milletimiz feraset sahibidir. Kendisine zillet üzerine zillet yaşatan bu ikiyüzlülerden, dönmekten başı dönen saray ve şürekâsından, yaptıklarının hesabını sandıkta mutlaka soracaktır.

BU ÜLKEDE KORKU DUVARLARLARI YIKILDI

Zalimin zulmü artıyorsa, zevali de yakındır demişler. Saray rejiminin de zevali yaklaştıkça, zulmü artıyor. Seçim öncesinde milletin sesini, soluğunu kesmek için, hazırlıklarını hızlandırdılar. Sosyal medyada, Sarayın hoşuna gitmeyen paylaşımlara, 1 yıl ile 3 yıl arasında hapis cezası getiriyorlar. Teklifin komisyon görüşmelerinde, Yargıtay’ın da görüşüne başvurulmuş. Yargıtay 8. Daire Üyesi Hâkim İhsan Baştürk, “Ceza hukuku açısından, suçlu ve cezada belirlilik ilkesi gereğince”, bu yasa teklifi sakıncalı demiş. Vay efendim sen misin bunu söyleyen, AK Partili ve MHP’li üyeler Komisyonda, Yargıtay Hâkimine demediklerini bırakmamışlar. Çünkü maksat farklı. Ama hala şunun farkında değiller. Bu ülkede artık korku duvarları çoktan yıkıldı. AK Partililiği sorgulanmayacak insanlar bile, “Kral çıplak” diye bağırmaya başladı. Şimdiden söyleyelim. Teklif bu haliyle yasalaşırsa, biz Anayasadan doğan yetkilerimizi kullanıp, bu yasanın iptali için Anayasa mahkemesine dava açacağız.


İKİ ADAY DEĞİL İKİ ANLAYIŞ YARIŞACAK

Hiç kuşku yok. Önümüzdeki seçim Türkiye Cumhuriyetinin en önemli seçimidir. Bu seçimde iki aday değil, iki anlayış yarışacaktır. Bir tarafta otoriter, baskıcı bir yönetim anlayışı. Diğer tarafta demokratik, özgürlükçü bir yönetim anlayışı. Bir tarafta ucube bir tek adam rejimi. Diğer tarafta çoğulcu demokratik, parlamenter bir yönetim. Bir tarafta millete yukarıdan bakan, kibirli bir zihniyet, diğer tarafta milleti kucaklayan, mütevazı bir anlayış. Bir tarafta sözlerini tutmayanlar, millete taahhütlerini yerine getirmeyenler, diğer tarafta da sözünün eri olan, millete doğruları söyleyenler.

BİZE KATILIN

Biz milletimize çağrımızı bir kez daha tekrarlıyoruz: “Ülkede hak, hukuk, adalet” diyorsanız, bize katılın. “Sofrada Halil İbrahim bereketi olsun” diyorsanız, bize katılın. “Hiçbir çocuk yatağa aç girmesin” diyorsanız, bize katılın. “Bu ülke ilk 10 ekonomi arasına girsin” diyorsanız, bize katılın. “Gençlerimizin işi, gücü olsun, ülkemizden ayrılmasın” diyorsanız, bize katılın. “Çiftçi tarlasını ekip, biçsin, kazansın” diyorsanız, bize katılın. “İş insanları rahat yatırım yapsın” diyorsanız, bize katılın. “Hak eden, hak ettiğini alsın. Siyasi kayırmacılık son bulsun” diyorsanız, bize katılın. “Tüyü bitmedik yetimin hakkı yenmesin” diyorsanız, bize katılın. “Suriyeliler davul ve zurnayla evlerine dönsün” diyorsanız, bize katılın. “Milletimizin kanıyla kurulmuş bu devletin vatandaşlığı, dolarla, avroyla satılmasın” diyorsanız, bize katılın. “Bu ülkenin taşı, toprağı, deresi, denizi talan edilmesin” diyorsanız, bize katılın.

Bize katılın. Hep beraber kucaklaşıp, helalleşelim. Bu ülkenin aydınlık geleceğini birlikte inşa edelim. Bu topraklarda kula kulluğu bitirelim. Kul hakkı yiyenlerden de hesabını soralım. Çağrımız size, çağrımız milletimize, katılın bize…

Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi varsa sorularınızı alabilirim.


Soru- Ahmet Türk, Mardin il kongresinde DBP’li Salihe Aydeniz polise tokat atmasıyla ilgili, polise tokat atılmaz değerlendirmenize tepki gösterdi. “Peki bunlara nasıl güveneceğiz, bunlarla nasıl yol yürüyeceğiz” ifadesini kullandı. Sizin bu sözlere bir cevabınız olacak mı?

Faik ÖZTRAK- Tabi olayın öncesini biz bilmiyoruz orada yoktuk. Orada milletvekiline karşı provokasyon varsa o da kabul edilemez. Ama tekrarlıyoruz, ne olursa olsun bir milletvekili polise tokat, yumruk atamaz. Milletvekili sakin olmak zorundadır, itidalli olmak zorundadır. Polise tokat, yumruk atmak kabul edilemez. Biz burada duruyoruz.


Soru- DBP’li Salihe Aydeniz’in dokunulmazlık dosyasının bu hafta karma komisyonunda görüşülmesi bekleniyor. AK Parti ve MHP Aydeniz’in dokunulmazlığı kaldırılmalı diyor. CHP’nin bu konudaki tutumu ne olacak?

Faik ÖZTRAK- Ne zamandan beri dokunulmazlık dosyasıyla ilgili grup kararı alınıyormuş? Daha dosya komisyona gelmemiş. Arkadaşlarımız dosyanın kapağını açıp içinde ne var ne yok görmemişler. Şimdi eğer bu konuda grup kararı almakta mümkün değilse hukuka saygılı bir parti olarak milletvekillerimiz dosyayı gördükten sonra kendi kanaatlerine uygun şekilde kararlarını vereceklerdir.


Soru- Ankara’da bir işyeri açılışında işyeri tabelası kaldırılmak istenirken DEVA Partili Yeneroğlu ile bir polis arasında sözlü tartışma yaşandı, hakaretler edildi. Emniyetten yapılan açıklamada bu polis memuruna uyarıda bulunulduğu, Yeneroğlu hakkında ise suç duyurusu yapılacağı ifade edildi. Bu yaşananlar hakkında sizin bir değerlendirmeniz olacak mı?

Faik ÖZTRAK- Önce de söyledim, bir polisin milletin seçtiği vekile saygısızca davranması, hakaret etmesi hiçbir şekilde kabul edilemez. Milletin seçtiği vekillere saygısızca davranan polis milletin kendisine neler yapmaz. Şimdi bu polis memurunu uyardık diyerek kimse bu işten sıyrılmaya kalkmasın. Bunu yaparlarsa bu işi yapma talimatını onların verdiği anlaşılır. O polisi derhal görevden alın, gereğini yapın, istediğiniz gibi karar vermeyen hakimi sürmeyi biliyorsanız milletin vekiline hakaret eden polisi sadece uyarmakla yetinemezsiniz.


Soru- CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu’nun kendini Dışişleri Bakanı ilan edip SİHA üretimini durdurduğunu yazan bir paylaşımı alıntılamasına tepki geldi. Son olarak AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’te “SİHA’ya karşı çıkanlar terör örgütleridir” dedi. Sizin bu açıklamalara ilişkin bir değerlendirmeniz olacak mı?

Faik ÖZTRAK- Şimdi bir kere her şeyden önce şunu söyleyeyim, ülkemizin içinde bulunduğu coğrafyada Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz savunma sanayimizin çok güçlü olması gerektiğine inanıyoruz. Bunu da öteden beri tekrarlayarak söylüyoruz. Kimsenin tereddüdü olmasın ki biz de iktidara geldiğimizde savunma sanayimizi çok daha fazla destekleyeceğiz, çok daha fazla teşvik vereceğiz. Ama kimse birilerinin trollerinin yazdıkları üzerinden siyaset yapmamızı beklemesin. Biz bunu yapmayacağız.


Gündem'den Öne Çıkan Haberler