17.07.2024

Deniz Yücel: "Emeklilere Reva Gördükleri 2 Bin 500 Lira Zamla, Onlara “Siz yaşamayın” Diyorlar"

CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel, “Kışlaya siyaset girdiğinde neler olduğunu 2016’da acı bir şekilde tecrübe ettik. TSK, Türk milleti için kutsal ve dokunulmazdır. Aynı şey emniyet teşkilatımız için de geçerli. Geçtiğimiz gün Özel Harekât Daire Başkanı Süleyman Karadeniz’in bir siyasi parti liderinin elini öpmesi, üstelik bu yakışıksız hareketi üzerinde kamuflajıyla yapması toplumu rahatsız etti. İnsan “Neden?” sorusunu sormaktan kendini alamıyor. Bazı meslekler vardır ki, kafanıza göre hareket edemezsiniz. O üniforma bize, bu vatan için can vermiş evlatlarımızı hatırlatıyor. Devletin silahlı gücünü temsil eden, devletin üniformasını giyen bir kişi, bir siyasi parti liderinin elini öpüyorsa, bu durum en basitinden, onun bu makamın ağırlığını, önemini ve ciddiyetini kavrayamadığını gösterir. Nasıl ki Yargıtay Başkanı, Erdoğan’la çay topladığında bunu doğru bulmadıysak, ‘asker, polis, bürokratlar, yargı mensupları… Bunlar iktidarın değil devletin görevlileridir’ dediysek bugün de aynı noktadayız. Polis de devletin polisidir ama o Devlet’in değil!” dedi.

CHP MYK toplantısı devam ederken toplantının gündemine ilişkin basın toplantısı düzenleyen Parti Sözcüsü Deniz Yücel, “En düşük emekli maaşı, 2 bin 500 liralık zamla, 12 bin 500 lira oldu. Emekliye yapılan 2 bin 500 liralık zammı yarım milyon liralık saat takan isimler açıkladı. Bu müthiş zammı, sanki bu parayla emeklilerimiz dünya turuna çıkabileceklermiş gibi anlattılar. Emeklilere reva görülen bu 2 bin 500 liralık zam en hafif tabiriyle insafsızlıktır, vicdansızlıktır. Kendileri saraylarda, milyonlarca liralık makam araçlarıyla, çifter çifter maaşlarla sefa sürerlerken, emeklilere reva gördükleri 2 bin 500 lira zamla, onlara adeta ‘Siz yaşamayın’ diyorlar.” ifadelerini kullandı. Yücel şunları söyledi:


Değerli basın mensupları, bizleri ekranları başından ve sosyal medya hesaplarından takip eden kıymetli yurttaşlarımız, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Albert Camus’nun "Bir ülkeyi tanımak istiyorsanız, o ülkede insanların nasıl öldüklerine bakınız" sözünün kulaklarımızda çınladığı bir hafta geçirdik. Geçen hafta İzmir’de sağanak yağışta 2 vatandaşımızı trajik bir şekilde kaybettik. 21’inci yüzyılda böyle bir ölümü, elbette hiçbir vatandaşımız hak etmiyor. Hepimizi kahreden bu olayın meydana gelmesinde kusuru ya da ihmali olanlar titizlikle araştırılmalı ve yargı önünde hesap vermeleri sağlanmalıdır.

Hayatını kaybeden vatandaşlarımızın ailelerine bir sözümüz var, ucu nereye dokunursa dokunsun adli ve idari soruşturmaların sonuna kadar takipçisi olacağız. Her ne kadar, kaybettiğimiz iki vatandaşımızı geri getirmeyecek olsa da, sorumluların en ağır cezayı alması, bu tip olayların bir daha yaşanmasını önleyecek, en azından tekrarlanmaması açısından caydırıcı olacaktır.

Bu ve benzeri olaylarla ilgili Grup Başkanvekillerimiz dün TBMM’de bir araştırma komisyonu kurulmasını istediler. Savcılığın yürüttüğü soruşturmanın haricinde olayın çok yönlü bir şekilde araştırılarak bu elim ve vahim olayın meydana gelmesinde kimin ihmali var, kimin dahli var tespit edilmesi için milletin meclisinin çalışmasını istediler. Ancak dün AKP ve MHP oylarıyla bu önerge reddedildi.

Özge Ceren Deniz ve İnanç Öktemay'a bir kez daha Allah'tan rahmet, ailelerine başsağlığı ve sabır diliyoruz.

Yine Pazartesi günü Çeşme’de çıkan yangında hayatını kaybeden, Mesut Coşkunöz, Hilmi Coşkunöz ve Mine Elmas’a Allah’tan rahmet, ailelerine baş sağlığı ve sabır diliyoruz.

15 TEMMUZ’A GÖZ YUMANLAR VE ZEMİN HAZIRLAYANLAR DA SUÇLUDUR

Değerli arkadaşlar, Türkiye’nin demokrasi tarihine kara bir leke olarak geçen 15 Temmuz hain darbe girişiminin üzerinden tam 8 sene geçti. O gece; devletin silahları FETÖ’cü hainler tarafından vatandaşlarımıza doğrultuldu. Devletin uçakları, tankları, milletimizin üzerine, TBMM’ye bombalar yağdırdı. 251 vatandaşımız FETÖ’cü hainler tarafından şehit edildi, 2.194 vatandaşımız gazi oldu. Birilerinin sınırsız iktidar hırsı Türk Silahlı Kuvvetlerinde, Emniyet Teşkilatında, Adliye’de, Milli Eğitimde ve devletin daha birçok kurumunda ağır bir tahribata ve toplumda on yıllar boyunca tamir edilmesi mümkün olmayan ağır bir travmaya neden oldu. Vatandaşlarımızın canına, milletimizin egemenliğine, demokrasimize ve anayasal düzenimize kast ederek darbe girişiminde bulunan hainler kadar, o hainlerin devletin kılcal damarlarında yuvalanmasına izin vererek 15 Temmuz’a göz yumanlar ve zemin hazırlayanlar da suçludur.

DARBEYE GİDEN YOLU, AKP İKTİDARI AÇMIŞTIR

“Ne istediler de vermedik” “Dön artık bitsin bu hasret”, “15 Temmuz Allah’ın bir lütfudur” diyenleri unutmadık! Fethullah Gülen’i “Bu ülkenin yetiştirdiği değerli bir kıymettir” diyerek TBMM kürsüsünden övenleri unutmadık! Gazetecileri, siyasileri, akademisyenleri, bu ülkenin aydınlarını, Türk Silahlı Kuvvetlerinin onurlu, şerefli, haysiyetli, vatansever ve Atatürkçü subaylarını Silivri zindanlarına mahkûm eden Ergenekon, Balyoz, Askeri casusluk gibi kumpas davalarına alkış tutanları unutmadık. Darbeye giden yolu AKP iktidarı açmıştır. Ve bu kimse için sır değildir.

OHAL SÜRECİNDE ÇIKARILAN HER KHK, CADI AVINA DÖNÜŞTÜ

15 Temmuz hain darbe girişimi başta milletimizin, TSK’nın ve Emniyet teşkilatımızın Atatürkçü ve vatansever mensuplarının ve siyasilerin kararlı duruşu sayesinde başarıya ulaşamadı. Ancak 20 Temmuz’da demokrasimize karşı bir sivil darbe gerçekleştirildi ve ne yazık ki o darbe amacına ulaştı, istediğini elde etti. Darbe girişiminin hemen ardından, 20 Temmuz 2016'da ilan edilen, 7 kez uzatılan, tam 2 sene süren OHAL süreci başladı. OHAL sürecinde Türkiye’de büyük bir hukuk katliamı yaşandı. Darbecilerle mücadele için çıkarılan her KHK, muhalif düşünen herkesi darbeci diye yaftalayan bir cadı avına dönüştü. Üzerinden 8 yıl geçmesine rağmen devletin en önemli kurumlarının başında hala FETÖ bağlantısı olan kişilerin olduğunu, on binlerce masum insanı günah keçisi yapan AKP iktidarının, bu süreci hukuk dışına çıkarak yönettiğini bir kez daha görüyoruz. Başta Cumhuriyet Halk Partisi, olmak üzere bu yanlışa yanlış diyen herkes, darbeyle, darbecilerle mücadeleye karşı olmakla suçlandı. Daha da ileri gidildi, darbeci olmakla suçlandı! OHAL boyunca, iki yılda toplam 36 KHK yayınlandı. Çıkarılan KHK’lar darbe ile mücadeleden o kadar uzaktı ki evlilik programları bu KHK’lar ile yasaklandı, kış lastiklerine dair düzenlemeler bu KHK’lar ile yapıldı. Milletvekilimiz Enis Berberoğlu işte bu dönemde tutuklandı. Selahattin Demirtaş OHAL döneminde tutuklandı. Kayyım süreçleri OHAL döneminde başladı. Cezaevindeki gazeteci sayısında Türkiye, dünyada bir numaraya yükseldi. Cezaevlerinde yaşanan işkence ve kötü muamele olaylarını tüm dünya duydu. 130 binden fazla kişi, çıkarılan KHK'larla kamudaki görevlerinden ihraç edildi.

AKP İKTİDARI, OHAL’İ HUKUK DIŞI UYGULAMALARINA BİR KILIF OLARAK KULLANDI

OHAL şartlarında bir referandum, bir cumhurbaşkanlığı, bir de genel seçim yapıldı. Mühürsüz oyların geçerli sayıldığı, demokrasi tarihimize kara bir leke olarak geçen bu referandum oylaması, OHAL döneminde gerçekleşti. O “Tek adam sistemi” ya da “Saray rejimi” diyerek hep eleştirdiğimiz “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine” OHAL döneminde geçildi. AKP iktidarı OHAL’i hukuk dışı uygulamalarına bir kılıf olarak kullandı. FETÖ ile bağlantılı olmasa da olduğu iddia edilen birçok kişi, haksız, hukuksuz ve kanıtsız bir şekilde gözaltına alındı ve tutuklandı. Birçok masum vatandaşımız mağdur edildi. Aralarında gazeteciler, akademisyenler ve siyasetçiler gibi toplumun farklı kesimlerinden isimler vardı. Sözde adaletin sağlanması adına yürütülen bu süreçte, hukukun üstünlüğü ilkesine riayet edilmedi. Biz CHP olarak her türlü darbenin karşısında olduk, olmaya devam ediyoruz. Demokrasimize ve hukukun üstünlüğüne olan bağlılığımızı bir kez daha vurguluyoruz.

Bu vesileyle, 15 Temmuz şehitlerimizi rahmetle ve minnetle anıyor, gazilerimize şükranlarımızı sunuyor ve Mustafa Kemal Atatürk’ün “Türkiye Cumhuriyeti Devleti şeyhlerin, dervişlerin, müritlerin ve mensupların memleketi olamaz. En doğru tarikat, medeniyet tarikatıdır” sözünü bir kez daha ibretle hatırlatıyoruz.

POLİS DE DEVLETİN POLİSİDİR AMA O DEVLET’İN DEĞİL

Değerli basın mensupları, kışlaya siyaset girdiğinde neler olduğunu 2016’da acı bir şekilde tecrübe ettik. Şimdi bir kez daha söylüyoruz, TSK, Türk milleti için kutsal ve dokunulmazdır. Ne zaman bir şehit haberi alsak, 85 milyon yurttaşımız, bu acıyı yüreğinin en derinlerinde yaşar. Biliriz ki, asker herkesin askeri… Aynı şey emniyet teşkilatımız içinde geçerli. Aynı durum polis teşkilatımız içinde geçerli. Geçtiğimiz gün Özel Harekât Daire Başkanı Süleyman Karadeniz’in bir siyasi parti liderinin elini öpmesi, üstelik bu yakışıksız hareketi üzerinde kamuflajıyla yapması toplumu rahatsız etti. İnsan “Neden?” sorusunu sormaktan kendini alamıyor. Bazı meslekler vardır ki, kafanıza göre hareket edemezsiniz. O üniforma bize, bu vatan için can vermiş evlatlarımızı hatırlatıyor. Bu şekilde görmek istemezdik. Büyük bir talihsizlikti. Herkesin siyasi görüşü olabilir, herkes bir siyasi partiye, lidere sempati duyabilir, gönül verebilir; bunu anlarız, bu hiçbirimizi ilgilendirmez ama devletin silahlı gücünü temsil eden, devletin üniformasını giyen bir kişi, bir siyasi parti liderinin elini öpüyorsa, bu durum en basitinden, onun bu makamın ağırlığını, önemini ve ciddiyetini kavrayamadığını gösterir. Nasıl ki Yargıtay Başkanı, Erdoğan’la çay topladığında bunu doğru bulmadıysak, “asker, polis, bürokratlar, yargı mensupları… Bunlar iktidarın değil devletin görevlileridir” dediysek bugün de aynı noktadayız. Polis de devletin polisidir ama o Devlet’in değil!

YARIN, SAAT 10.00’DA ‘EĞİTİM MARATONU’NA BAŞLIYORUZ

Değerli basın mensupları, Mecliste yoğun bir gündem var. “Öğretmenlik Meslek Kanunu”, “9’uncu yargı paketi” ve “Kamuda tasarruf önlemleri” meclisin gündeminde. Yine, uzun bir süredir konuşulan sokak hayvanları ile ilgili teklifin komisyon süreci bugün başladı. Bütün bunların içinde; vatandaşın en önemli gündemi ve sorunu olan hayat pahalılığına hangisi çözüm getiriyor, ekonomik sıkıntıları biraz olsun hangisi hafifletiyor diye sorarsanız… Hiç birisi… AKP “Öğretmenlik Meslek Kanunu” diye öyle bir kanun teklifi getirdi ki… Neresinden tutsanız elinizde kalacak bir teklif… Öğretmenlik unvanını gasp eden, insan yetiştirmek gibi son derece önemli olan bu mesleği itibarsızlaştıran, eğitimcilere “sözde” eğitim vermeyi yasalaştırmaya çalışan bu teklife sonuna kadar direneceğiz.

Yarın saat 10.00'da Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel'in katılımıyla, “Eğitim Maratonu”na başlıyoruz. Okul öncesi eğitim, İlköğretim, Orta Öğretim, Yüksek Öğretim, Mesleki Eğitim, Laik ve Bilimsel Eğitim, Nitelikli ve Kamusal Eğitim, Müfredat, Atanmayan öğretmenler ve Öğretmenlik Meslek Kanunu gibi… 24 ayrı başlıkta, partimizin eğitimin can alıcı başlıklarındaki tutumunu, alanda çalışan uzmanların, akademisyenlerin görüşleri ve sendikaların çalışmalarıyla birlikte hep beraber belirleyeceğiz. Toplumun ortak paydası olan eğitim konusunda, 100 kadar konuşmacıyla CHP’nin öncülüğünde bir ilk gerçekleşecek. Eğitimin gerçek paydaşlarının Ankara’dan yükselteceği bu gür ve güçlü ses belki birilerine de yol gösterici olacak.

BANA BAK YUSUF TEKİN, CHP’NİN ADINI AĞZINA ALIRKEN EN AZ İKİ KERE DÜŞÜNECEKSİN

Değerli arkadaşlar, eğitim demişken, Milli Eğitimi Atatürkçü ve laik çizgiden uzaklaştırmak için her yolu deneyen; öğretmenleri, öğrencileri ve velileri yok sayan, tarikat sevdalısı Yusuf Tekin, CHP’nin laiklik anlayışını eleştirmiş. Bana bak Yusuf Tekin! CHP’nin adını ağzına alırken, en az iki kere düşüneceksin. Laikliği ağzına alırken az iki kere düşüneceksin. Laiklik kim, sen kim? Sen ancak tarikatları bilirsin. Sen ancak yobazlığı bilirsin. Sen ancak küçücük körpe beyinleri, bağnaz düşüncelerle doldurmayı bilirsin. Sen ancak laik eğitimin altına dinamit koymayı bilirsin. Eğitimi Atatürk ilkelerinden, laik ve çağdaş bilim ve eğitim esaslarından saptırdığında her seferinde karşında bizi bulacaksın.

KADININ EVLENMEDEN ÖNCEKİ SOYADINI KULLANMASININ AİLE BİRLİĞİNE NASIL BİR ZARARI OLABİLİR

Değerli arkadaşlar, neresinden tutsanız elimizde kalacak bir diğer teklif ise 9’uncu yargı paketi. Ortada trajikomik bir tablo var. AKP’nin 2019 yılından bu yana yargıda “reform” diye yutturmaya çalıştığı hiçbir teklifte, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı adına tek bir olumlu adım yok. Aksine yargıya güveni daha da zayıflatacak pek çok uygulamanın önü açıldı. Her seferinde kazanılmış hakları tırpanlayan, mahkeme kararlarını yok sayan düzenlemeleri reform diye yutturmaya çalışıyorlar. Son gelen teklif de böyle. Anayasa Mahkemesi, “kadının soyadı” ile ilgili düzenlemeyi Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olduğu gerekçesi ile 22 Şubat 2023 tarihinde iptal etti. İptal kararından 17 ay sonra AKP’nin meclise getirdiği yeni düzenleme, 1 sözcük farkıyla iptal edilen düzenlemenin aynısı. Kendi iktidarını sürdürmek için hukuk tanımayan, yeri geldiğinde terör örgütleriyle kol kola giren, yeri geldiğinde terör örgütleriyle masaya oturan AKP nedense bizi hiç şaşırtmıyor. Anayasa’ya, Anayasa Mahkemesi kararlarına, tarafı olduğumuz uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu bile bile, yüksek mahkemeye meydan okurcasına aynı düzenlemeyi yeniden meclise getiriyorlar. Yav arkadaş, kadının evlenmeden önceki soyadını kullanmasının, aile birliğine nasıl bir zararı olabilir? Buna makul ve mantıklı bir cevap verilebilir mi? Elbette hayır! Kadını birey olarak görmeyen, evlenmeden önceki soyadını kullanmasını bile kısıtlayan bu anlayışın getirdiği düzenlemelerle yargıda reform yapılacağına inanacağız öyle mi? Yargıda reform yapılacağına inanmamız beklenen bu ülkede, Ankara'nın göbeğinde bir suikast sonucu öldürülen Sinan Ateş davasında 18 ayda iddianame hazırlamayan savcı, yargılamanın 18. gününde esas hakkındaki mütalaasını hazırlayacak. Yargıda reform yapılacağına inanmamız beklenen bu ülkede, organize suç örgütü lideri olmaktan yargılanan bir kişinin Eski Adalet Bakanına 400 bin Euro rüşvet verdiği iddia ediliyor. Ülkede bunlar olurken, Anayasa Mahkemesi kararını yok saydığınız bu teklifle, yargıdaki reformlarınıza 9'uncusunu eklediniz öyle mi? Hadi oradan.

SOKAKTA YAŞAYAN HAYVANLARI ÖLÜME MAHKÛM ETMEK İÇİN HAZIRLANAN YASA TEKLİFİNE KARŞI OYUMUZUN ‘HAYIR’ OLACAĞINI KAMUOYUYLA PAYLAŞIYORUZ

Değerli arkadaşlar, bu ülkede yaşamak çok zor. Hem insanlar için, hem de hayvanlar için. Sokak hayvanlarına ötanazi yolunu açan yasa teklifi, tüm itirazlara rağmen “biz ne dersek o olur” anlayışıyla, geçtiğimiz Cuma günü Meclis Başkanlığı’na sunuldu. 17 maddelik bu katliam metniyle belediyelere; kuduz, bulaşıcı hastalık veya tedavi edilemez hastalığı bulunan ya da sahiplenilmesi yasak olan hayvanlara ötenazi yapma, yani bu hayvanları öldürme yetkisi veriliyor. Sahipsiz hayvan popülasyonunun kamu güvenliği açısından tehdit oluşturması halinde sağlıklı hayvanlara da ötanazi yapılmasının yolu açılıyor. Sokak hayvanlarının yaşam hakkı, tıpkı bizler gibi kutsal ve dokunulmazdır. İnsan olmanın en büyük sorumluluğu, her canlının yaşamını korumak ve savunmaktır.

Buradan da herkese duyurmak istediğimiz şey; sahipsiz sokak hayvanlarına yönelik “ötanazi” uygulamasını Cumhuriyet Halk Partili hiçbir belediye kabul etmeyecek ve uygulamayacaktır. Sokak hayvanlarının yaşam hakkını sonuna kadar savunmaya devam edeceğiz. Öte yandan “ötanazi” uygulamasını yerel yönetimlerin üzerine yıkma çabalarından da anlıyoruz ki; CHP’li belediyelerin çokluğunu fırsata çevirmeye çalışıyorlar. Akılları sıra elimizi kana bulayacaklarını zannediyorlar. Avuçlarını yalarlar, bizi kendileriyle karıştırmasınlar. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’in de belirttiği gibi bu yasa ile ilgili olarak “Kırmızı Alarmdayız”. Kısırlaştırma, aşılatma ve yerinde yaşatma konusunda atılacak tüm adımları destekliyoruz. “Kısırlaştır, aşılat, yerinde yaşat” diyoruz ve sokakta yaşayan hayvanları esarete ve ölüme mahkûm etmek için hazırlanan yasa teklifine karşı oyumuzun "Hayır" olacağını tüm kamuoyuyla paylaşıyoruz.

EMEKLİLERE REVA GÖRDÜKLERİ 2 BİN 500 LİRA ZAMLA, ONLARA ‘SİZ YAŞAMAYIN’ DİYORLAR

Değerli arkadaşlar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 5 uçakla Amerika’ya gittiği dönemde, mecliste Plan Bütçe Komisyonu’nda görüşülen bir teklif vardı. O teklifin gerekçesi, “Malî disiplini güçlendirmek, kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanımını sağlamak amacıyla uygulamaya konulan maliye politikası çerçevesinde kamuda tasarrufların artırılması ve bu bağlamda harcama kontrolü önem arz etmektedir” cümlesi ile başlıyor. Bir tarafta, karada ve havada yaptığı konvoylarla, sözde itibar gösterisi yapanlar. Diğer tarafta boğazından geçen bir lokma ekmeğin hesabını yapmak zorunda bırakılan milyonlar. Pes diyoruz.

“En düşük emekli maaşı 10 bin TL olacak, 2024’ü Emekliler Yılı ilan ediyoruz”. Bu cümleyi çok değil, sadece 6 ay önce Cumhurbaşkanı Erdoğan büyük bir müjde verir gibi söyledi. Bir müjde de, 6 ay sonra geldi. En düşük emekli maaşı, 2 bin 500 liralık zamla, 12 bin 500 lira oldu. Emekliye yapılan 2 bin 500 liralık zammı yarım milyon liralık saat takan isimler açıkladı. Bu müthiş zammı, sanki bu parayla emeklilerimiz dünya turuna çıkabileceklermiş gibi anlattılar. 2 arkadaşları daha bir hafta önce Bodrum'da bir akşam yemeğine tam 168 bin lira ödemişti. Emekliler de bu maaş artışıyla sofra kuramaz oldular. Bakın emeklilere reva görülen bu 2 bin 500 liralık zam en hafif tabiriyle insafsızlıktır, vicdansızlıktır. Kendileri saraylarda, milyonlarca liralık makam araçlarıyla, çifter çifter maaşlarla sefa sürerlerken, emeklilere reva gördükleri 2 bin 500 lira zamla, onlara adeta “Siz yaşamayın” diyorlar.

ANLAŞILAN ERKEN SEÇİM ŞART OLDU

Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidara çağrısıdır: Verdiğiniz 12 bin 500 liralık emekli maaşını emekliler nasıl harcasın, neye yetiştirsin, kalem kalem açıklasınlar! Verin o iki arkadaşa 12 bin 500 lirayı, ya da Saray’dan herhangi bir kişiyi seçsinler, 12 bin 500 lirayla bir ay boyunca kirasını, faturalarını ödesin, mutfak masraflarını karşılasın, geçinsin ve deneyimlerini tek tek not alsın ve bizlerle, kamuoyuyla paylaşsın. Emekli günlük kaç gram ekmek yesin, hangi günler et yesin, ya da yiyebilir mi? Günlük kaç dakika elektrik açsın, kaç kere yıkansın? Artık emeklileri “maaş kullanma kılavuzuna” muhtaç hale getirdiler. Onlar ne yapacağını bilemez haldeler. AKP iktidarı bu paranın nasıl harcanacağını bir tarif etsinde emekliler görsün. Bu 2 bin 500 lira sadece bir rakam değil, insana verilen değerdir. Bu 2 bin 500 lira yaş almış vatandaşlarımızın ölüm fermanıdır. Biz “En düşük emekli maaşı en az asgari ücret kadar olmalı” dedikçe, inat eder gibi emekliyi açlıkla sınıyorlar. Biz “emekli vatandaşlarımıza refah payı verilmeli” dedikçe hiç utanmadan adeta sus payı vermeye çalışıyorlar. Bu insanlar yıllarca, canından, dişinden artırarak prim ödediler, siz yiyesiniz diye öyle mi? Yazık ettiniz emeklilerimize! Hiç utanmıyorsunuz değil mi bir akşam yemeği paranızı, emekliye “geçinin” diye vermeye! Elinizi attığınız her şey adaletsiz mi olur? Birinin kök maaşı 6 bin, diğerinin 10 bin ama ikisinin de aldıkları maaş 12 bin 500 lira! Birinin ödediği pirim 9000, 35 yıl ödemiş, diğerinin 6000 gün ama aldıkları maaş 12 bin 500 lira! Bu mu sizin adaletiniz?

Bakın çok basit ama net bir hesapla; 6 ay önce büyük müjdelerle açıkladıkları 10 bin liralık en düşük emekli maaşı, 25 kilo kıyma alıyordu. Enflasyon karşısında eriye eriye 16 kilo kıyma alır hale geldi. Dün yaptıkları zamla 20 kiloya çıktı. AKP iktidarının yok saydığı şey işe bu! AKP iktidarı emekli maaşına zam yapmadı, emeklinin maaşından 5 kilo kıyma parasını çaldı! Ne demiştik, geçim olmazsa seçim olur! Anlaşılan erken seçim şart oldu. Zengini kayıran yoksulu sömüren bu düzen son bulana kadar buradayız ve mücadeleye devam edeceğiz. Emeklinin, emekçinin, çiftçinin, üreticinin, esnafın rahat bir nefes alacağı en yakın gün, Cumhuriyet Halk Partisinin iktidara geldiği gün olacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

TANJU ÖZCAN’IN KINAMA CEZASIYLA CEZALANDIRILMAK ÜZERE YDK’YA SEVKİNE KARAR VERİLMİŞTİR

Soru- Tanju Özcan’la ilgili durum ne oldu? Bir karar çıktı mı acaba?

Deniz Yücel- Efendim Bolu Belediye Başkanımız Sayın Tanju Özcan'ın geçtiğimiz hafta önceki Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili sosyal medyadan yaptığı paylaşım konusunda, eleştiri sınırlarını aşan paylaşım konusunda bir açıklama yapmıştık. Bu kullanılan ifadelerin doğru olmadığını, yakışıksız olduğunu ifade ettik ve bu durumun partimizin yetkili kurullarında değerlendirilecek ve bu konuda bir karar verileceğini ifade etmiştik. Bugün MYK toplantımızın gündem maddelerinden biride buydu. Sayın Tanju Özcan'ın MYK kararıyla MYK’mızın oy birliğiyle almış olduğu kararla tüzüğümüzün 68/3-c maddesi uyarınca kınama cezasıyla cezalandırılmak üzere Yüksek Disiplin Kuruluna sevkine karar verilmiştir.

Teşekkür ediyorum.