11.02.2025
11.02.2025
“SANDIKLARA SAHİP ÇIKACAK 180 BİN KİŞİ SEÇİM TATBİKATI YAPACAK”
“PAZAR AKŞAMININ FOTOĞRAFI AZALAN UMUTLARI YENİDEN CANLANDIRMIŞTIR”
“SARAYIN PLANI, ‘CHP’DE KRİZ’DEN ‘ŞAİBELİ KURULTAY’ YALANINA DÖNDÜ’
“ANAMIZIN AK SÜTÜ GİBİ KAZANDIĞIMIZ KURULTAY ŞAİBELİ ÖYLE Mİ?”
“İLÇE VE İL BAŞKANLIKLARINDA NORMALİN 20 KATI ÜYE KAYDEDİYORUZ”
“ŞUBAT SONUNA KADAR ÜYE OLANLAR, 23 MART’TA OY KULLANACAK”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin TBMM Grup Toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, “Değerli milletvekillerimiz, kıymetli grubum, Türkiye’nin dört bir yanından gelen değerli misafirlerimiz, televizyonları başından izleyenler, radyolarından dinleyenler, hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi adına gönülden selamlıyorum. Hepiniz hoş geldiniz. Son dönemde grup toplantımızda partimize çok önemli, çok kıymetli katılımlar oluyor. Milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız baba ocağına dönüyorlar, baba ocağına geliyorlar ve bulundukları illerde, ilçelerde partimizin gücüne güç katıyorlar. Önümüzdeki haftalarda da bu katılımlara büyük bir memnuniyetle ev sahipliği yapıp, baba ocağının kapısını açık tutmaya devam edeceğiz. Ama bugün ben bir başka babaya rozet taktım yukarıda makam odamızda. Hatırlayacaksınız. Astsubay Esma Çevik. Hukuk Fakültesi’ni kazanıyor. Okurken Astsubay Okulu’nu kazanıyor, orayı tercih ediyor. Gidiyor ve astsubay oluyor. Orada komando eğitimini bitiriyor bir kadın astsubay olarak. Sonra bomba imha eğitimi alıyor. 2019 yılında 30 yaşındayken, İdil’de teröristler tarafından tuzaklanan bir el yapımı patlayıcıyı imha etmeye çalışırken hayatını kaybetti. Babası Hüseyin Akgül bambaşka bir siyasi gelenekte olduğu halde, Cumhuriyet Halk Partisi’nin şehitlerle, yakınlarıyla, gazilerimizle, astsubaylarla, emekli askerlerle kurduğu ilişki, gölge bakanımızın bu konudaki çalışmaları, bizlerin yaklaşımından bize ulaştı ve dedi ki ‘Baba ocağına gelmek istiyorum.’ Biz de acılı baba Hüseyin Akgül’e yukarıda rozetini taktık. Esma’nın resmi ile birlikte salonumuzu şereflendirdi. Kendisine ‘Hoş geldiniz’ diyorum. Saygı ile selamlıyorum” ifadelerini kullandı. Özel, şunları söyledi:
“DENİZ BAYKAL, MADENLERİ KAMULAŞTIRAN GENÇ BİR SİYASETÇİYDİ”
“Bu sabah altıncı Genel Başkanımız Sayın Deniz Baykal’ı Devlet Mezarlığında partimizin geçmişte genel başkanımızla çalışmış, genel başkanlarımızla, bakanlarımızla, milletvekillerimizle, yöneticilerimizle ve bugün bu görevlerde olan arkadaşlarımızla birlikte mezarı başında andık. 35 yaşında milletvekili ve 36 yaşında Bakan olmuş, 40 yaşında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı iken Anayasa’ya aykırı olarak işletilen, özelleştirilmiş madenleri kamulaştıran, uluslararası düzeyde bir cesaret gösteren genç bir siyasetçiyi andık. Bundan tam 15 yıl önce bugün beni telefonla arayıp, ‘Adayımızın rahatsızlığından dolayı son gün görev sana düşüyor. İyi bir Cumhuriyet Halk Partili’sin. Partinin bayrağını yerde bırakmamalısın’ diyerek, 2009’da belediye başkan adaylığına razı eden… Tam bugün konuşmuştuk telefonla, ertesi gün de aday tanıtımı vardı. Koşup Manisa’ya gitmiştik. O gün ona önce direnirken, ‘Olmaz, çok geç kalındı. Seçimi Halk Parti kaybedecek. Kazanamayız. Partinin 2004 oyu yüzde 6’ demiştim. O da dedi ki, ‘Bu seçim değil ama bir gün Manisa’yı kazanacaksın.’ Bugün mezarı başına, yüzde 6 ile bana emanet ettiği Manisa’yı yüzde 60 ile kazanmış bir Genel Başkan olarak gitmenin gururunu yaşıyorum. Onun partisini, onun aday olarak girdiği seçimde birinci parti çıkan partisini 47 yıl sonra yeniden birinci parti yapmanın gururunu hep birlikte yaşıyoruz. Allah rahmet eylesin, hepimize emeği çok. Buradan bir kez daha rahmetle ve saygı ile anıyorum.”
“SAYIN BAHÇELİ İYİLEŞSİN, REKABET EDERİZ”
“Geçtiğimiz hafta perşembe günü Sayın Devlet Bahçeli’nin bir kalp kapakçığı operasyonu geçirdiğini sonra yapılan açıklamalardan öğrendik. Cumhuriyet Halk Partisi olarak geçmiş olsun dileklerimizi iletiyorum. Ben şahsen yakından takip ettim. Kendisinin sağlık durumu ile ilgili belli aralıklarla bilgi alıyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bütün siyasi çelişkilerimize, rekabetimize, bize yapılan bütün haksızlıklara rağmen bu süreçte Sayın Bahçeli ve MHP ile ilgili olumsuz, herhangi bir siyasi eleştiri, herhangi bir yaklaşımımız olmadı ve olmayacak. Sözüme değer veren herkese de şunu söylüyorum. Ne olursa olsun, hastalık ve ölüm durumlarında asla ve asla, hele hele sosyal medyadan, olmadık eleştirileri parti üyelerimiz asla yapmıyorlar, yapmamalılar. Ama bu konuda bizim doğru hattı doğru yere koymamız lazım. Allah şifa versin. İyileşsin, görevinin başına gelsin. Devlet Bey ile rekabet de ederiz. Seçime de gireriz, onları da yeneriz, iktidara da geliriz. Ama bugün sağlık dilemenin ve iyi duyguları ifade etmenin günüdür.”
“KARTALKAYA’NIN ÜZERİNDEN 21 GÜN GEÇTİ, SORUMLU YOK”
“Grup toplantımızda ilk değineceğim konu yine maalesef Kartalkaya. Üç hafta oldu, tam 21 gün. 36’sı çocuk, karne hediyesi diye gittikleri otelde yanarak öldüler. Bir daha okula dönemediler. Karneleri kiminin evde kaldı, kiminin otelde yandı. 78 can gitti orada. İlk gün gittiğimde İçişleri Bakanı, bir hafta, en geç 10 günde bütün sorumluların belirleneceğini, kimsenin sorumluluktan kaçamayacağını, üstlerindeki sorumluluğu yıkamayacağının sözünü veriyordu. 21 gün geçti, ağzını bu konuda açmadı. Bana oysa şöyle anlatıyordu, ‘Mülkiye müfettişleri var. Çok etkililer. Bilirler benim bu işi ne kadar hızlı… Kime uzanırsa uzansın…’ Böyle uzatıyordu parmağını. Parmağının uzandığı yerde de Turizm Bakanı oturuyordu karşısında. O günden bugüne, hiçbir şey olmadı. Ben dedim ki, ‘10 gün bekliyoruz. Mutlaka bütün sorumlular ortaya çıksın.’ 21 gün oldu ve bir gerçekle karşı karşıyayız. Bir kötü kalplilikle karşı karşıyayız. Birincisi, o gün yangın oldu ve televizyonlar önce üç, sonra 10 dediler, orada durdular. Altı saat boyunca, ‘10 kişi hayatını kaybetti.’ Benim belediye başkanım, il başkanım, milletvekilim rakamın 66 olduğunu söylüyorlardı o saat. 10 dakikada bir rakam artıyordu. Sabah saatlerinde bize doğru rakama yakın rakamlar verildi, bütün Türkiye 10’la. Niye? 78 kişinin vefat ettiği yerde kongre mi yapılır? Ama acele var, Kürşad Zorlu’ya rozet takacak. Acelesi var, o kongreyi yapacak. Ben rakamın 66 olduğunu öğrendiğim anda İstanbul’daki büyük organizasyonu iptal ettim, Bolu’ya hareket ettim. Beyefendi rakamı, rozeti takana kadar açıklatmadı. Şimdi de 23 Şubat’ı bekliyoruz hep beraber. AK Parti kongresini yapacak, o kongrede Bakan’ı sekiz-10 bakan ile bir değiştirecek. Bakan’ın sorumluluğunu göstermeden o yükten hem kurtulacak, hem sorumluluğu partisine almayacak. Bakın bunu daha önce gördünüz. Yedi bilirkişi. Bolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2025-962 dosyası. Bilirkişi raporu. Görevlendirme evrakı. Sayısıyla, numarasıyla. Bilirkişi diyor ki, ‘Bayındırlık İskân Müdürlüğü Bolu İl Özel İdaresi Kültür Turizm Bakanlığı sorumludur.’ Bu raporu teslim almadılar. İki şey istediler: ‘Bolu Belediyesi yaz.’ ‘Yazamayız’ dediler, ‘Sorumluluğu yok.’ ‘Bakanlığı çıkar.’ ‘Çıkaramam’ dediler, ‘Sorumluluğu çok. Kapıda koca tabelasından, her yıl yapılan denetime kadar. Çıkaramayız.’ Bu raporu teslim almayıp, ‘Yeni heyet görevlendirdik’ deyip, ‘Heyeti genişlettik’ deyip. Geçen gün Adalet Bakanı’na soruyorlar. 15 gün heyeti genişletmişti. Şimdi diyor ki, ‘O bilirkişi raporu yeterli görülmeyince başka bilirkişi görevlendirdik.’ Kendi lafı var, ‘Heyeti genişletiyoruz’ diye. Hiçbir sorumluya hesap sormadan Turizm Bakanı’nın kongrede değiştirilmesini bekleyen bir yaklaşımla karşı karşıyayız.”
“EVLADINA HESAP VEREBİLECEK 40 MİLLETVEKİLİNE İHTİYACIMIZ VAR”
“Şu kadarını söylüyorum. Biz bu işin peşini bırakmayacağız. Grup Başkanvekillerimize ve tüm partilerin grup başkanvekillerine, grubu olmayan partilerin kıymetli yöneticilerine teşekkür ederim. Bir kez daha bütün muhalefet firesiz hatta bağımsız milletvekilleri katılıyorlar. 260’ı geçti rakam. Soruşturma komisyonuna imza atan milletvekilleri. Grubu bulunanların tamamı attı. Grubu bulunmayan milletvekilleri attı. Bağımsızlar atıyor. 260’ın üzerinde ilerliyoruz. 301’i bulursak Yüce Divan’a gidip gitmemesini Meclis soruşturacak. Savcı gibi istediği her belge gelecek Meclis’e. Ama bizim yemine sadık, torununun gözüne bakınca utanmayacak, evladına hesap verme kapasitesi olan, komşusundan utanacak, ilkokul öğretmeninden utanacak 40 milletvekiline ihtiyacımız var daha. Bunun için AK Parti ve MHP gruplarını da ziyaret edeceğiz. Gerekirse bütün milletvekillerini teker teker ziyaret edeceğiz ve bu vicdani sorumluluğu hatırlatacağız. Ama bir şey hatırlatayım. Bu Anayasa, yani her doğana değil Erdoğan’a yapılan Anayasa, yapıldığı günden bir gün öncesine kadar önceki beğenmedikleri Anayasa’da bu rakam 55’ti. 55 milletvekili isterse Meclis her şeyi soruşturmak için bir komisyon önerebiliyordu. O rakamı 301 yaptılar. Yarıdan bir fazla. Meclis’ten vefat eden, Meclis’ten belediye başkanı olup ayrılan, istifa edip Meclis’i boşaltanları bile hesaba katılacak ve yarısından bir fazlası kadar imza bulacaksın. Biz muhalefet ulaşabildiğimiz yere kadar ulaşıyoruz. Taban tabana zıt görüşlerde olan partiler aynı vicdanlı imzada buluştular. Şimdi o 40; partisinin, yönetiminin sustuğu… Gerçi Sayın Bahçeli, sorumluların hesap vermemesinden, Bakanlığın hiçbir şey yokmuş gibi davranmasından bahsetti. O 40 kişiyle görüşüp, partileri ile görüşüp, eğer sağlayabilirsek o zaman bu Meclis, Meclis olduğunu ve milletin verdiği görevi layıkı ile yaptığını ifade edebilecek. Bu mücadeleyi sürdürüyoruz. Katkı sağlayan herkese de yürekten teşekkür ediyorum.”
“BU VERGİ İDEOLOJİKTİR, KİNLE VERGİ ALIYORLAR”
“Bolu Kartalkaya’daki 78 canımızın acısına yanıyoruz. Bir yandan İstanbul’da Bolu Kartalkaya’daki yangından bugüne 71 kişi, Ankara’da son bir haftada 39 kişi, toplam 110 kişi kaçak içki içip, metanollü alkolden dolayı, etil alkol yerine metanolün bulunduğu kaçak içkiden dolayı hayatlarını kaybettiler. Üçü genel başkan yardımcısı beş kişilik kuvvetli bir heyetle tek tek hepsinin ailelerini, hastanelerde tedavi gören 81 kişiyi, yoğun bakımda olanların doktorlarından, serviste olanların kendilerinden, ailelerinden titiz bir çalışma yürütüyor arkadaşlarımız. Bu konuda defalarca komisyon kurulması dile getirildi. Sayın Veli Ağbaba bir komisyon kurulmasını teklif etti, reddettiler. Geçen yıl 500 kişi öldü sadece. Bu yıl 600’ün üzerine çıkıyor. Trend hep bir önceki yıldan fazla. Bu konunun araştırılmamasını istemenin hiçbir izahı yok. Ama 301 kişi Soma’da hayatını kaybetti, komisyonu dünya gündemine oturdu. Çok daha az sayıda can kayıplı olaylarda hükümete dokunmayacaksa komisyonu kuruyorlar. Ama burada üç hafta içinde 110 kişi hayatını kaybetmiş. Bu hafta tekrar teklif edeceğiz, yine kaçacaklar. Çünkü konu hakkında yapılan bütün çalışmalar, sahte içki ve metanol zehirlenmesiyle ölümlerin tamamının bir ucunun yoksullukta ve özellikle de içki fiyatlarına yapılan astronomik vergi uygulamasında olduğunu ortaya koyuyor. Eğri oturup doğru konuşalım. 70’lik rakı 361 lira. ÖTV ve KDV’si ile 960 lira. Devlet 100 liralık içkinin 62 lirasını vergi olarak alıyor. Başka çeşit içkilerde daha yukarı çıkan rakamlar da var. Yüzde 75’i vergi olan rakamlar da var. Yüzde 62’sini vergi olarak alıyor. Bu vergi ideolojik vergidir. Bu vergi yaşam şekli tercihi vergisidir. Bu vergi içki içene ne olursa olsun onu öldürmeyi göze alarak, içkiyi içilemez ya da içildiğinde vahşi bir verginin ödendiği, o parayı da kendilerine göre taksim ettikleri bir tüketim malzemesi olarak görüyorlar. Meseleye ideolojik yaklaştıkları için hırsla vergi alıyorlar, kinle vergi alıyorlar, öç alarak vergi alıyorlar, pişman edercesine vergi alıyorlar. Böyle olunca insanlar kaçak alkole yöneliyor. Kimi kör oluyor. Kimi sakat kalıyor. Kimi de hayatını kaybediyor. Bunlar ‘Biz yaşam şekline karışmayacağız’ deyip gelmişlerdi. İlk saldırı 2006’da başladı. 2006’dan bugüne ÖTV gelirindeki artış yüzde kaç sizce? Yüzde 5 bin 433. 2006’dan bugüne ÖTV vergisinden elde edilen gelir 55 kat arttı, 55 kat. Bu yüzden geçen sene ölen 500 vatandaşımızın, bu sene üç haftada kaybettiğimiz 110 vatandaşımızın tamamının veballeri boyunlarındadır. Meclis çatısı altında bu konuyu araştırmamak suçu peşinen kabul etmektir. Suçluluk psikolojisidir. Bu hafta yeniden göreceğiz bakalım bu meseleye nasıl yaklaşacaklarını.”
“DEPREMZEDE, YÜZDE 30 İÇİN ‘VALLAHİ YALAN’ DİYOR”
“6 Şubat, büyük depremin acılarını bir kez daha yaşadığımız yıl dönümüydü. İkinci yıl dönümünde Adıyaman’da, Kahramanmaraş’ta ve Hatay’da birer tam gün geçirdim. Arkadaşlarımızla birlikte 11 ildeydik. Bu salondaki bütün milletvekilleri Meclis’te görevi olan 20 arkadaşımız hariç mutlaka bir konteynerdeydiler, bir çadırdaydılar, sokaktaydılar. Depremin olduğu saat, ben Adıyaman’da o dakika; 04.24’te duran saatin önündeydim. Milletvekillerimizin her biri ayakta, oradaydılar, 11 ildeydiler. Biz gittik, bir dokunduk bin ah işittik. Duyduklarımızdan utandık. Gördüklerimizden utandık. Hep söylediğim bir durumu söyleyelim. Bununla övünen, hükümeti öven köşe yazarları var. Durum şu, resmi devletin rakamları: 8 Şubat 2023’te ‘Bir yıl sonunda kimse sokakta kalmayacak, kalıcı konutları teslim edeceğiz’ dedi. Bir yılın sonunda yüzde 2,7’sini tuttu sözünün. Ama yüzde 1,5 farkla da seçimi kazanmıştı bu tarihte. Seçimin ikinci yılında 100 konutun 30’unu bitirdiğini söylüyor. Bununla övünüyor. Bununla onu öven köşe yazarları var. Demiyorlar ki ‘Sözünü tutamadı.’ O gün de belliydi tutamayacağı, bugün de belli. Ama o onu bir seçim vaadi, seçim yalanı olarak söylemişti. Erdoğan’ın verdiği rakamlara göre 100 depremzedenin 70’i ya çadırda, ya konteynerde, ya da gurbette, yakınlarının, başkalarının yanında, başka şehirdeler. Ama durum göründüğünden ve söylendiğinde de vahim. Gittiğim konteynerde şunu söylüyor. Bir, ‘Bize ev verecekmiş, ben işsizim, işsiz kaldım. O eve geçsem 800 lira aidatı var. Elektriği, suyu var. Bu çocuklar ne yiyecek?’ diyor. Bir başkası ‘Ev çıktı diyorlar, önüme boş senet dayadılar. İmza atmadan anahtarı vermiyorlar. Neyimle ödeyeceğim?’ diyor. ‘Bu devletin önüme koyduğu boş senede niye imza atayım?’ diyor. ‘O boş senedi bir kişi alsa, benim imzamla alsa götürse, başıma ne gelir?’ diyor. Bir başkası ‘Ev dökülüyor, bu halde geçilmez’ dedi. Birçoğu da ‘Biz zaten buradayız, bize kimse ev demiyor’ dedi. ‘Buradayız’ deyince, o gün AFAD’ın rakamları. Depremden sonra konteyner kentler bitince açıklanan rakam, ‘707 bin kişiyi konteynere yerleştirdik’ diye söylediler. Biz de katkı sağladık, tüm belediyeler de AFAD da. 707 bin kişi. Bugün ‘395 konteyner kentte 649 bin kişi yaşıyor’ diyorlar. İki yıl sonunda 700 bin kişiden 58 bini kurtulmuş konteynerden. Yüzde 10’un altında. Hani yüzde 30 konuta geçti? Konuta geçenler, konuttan konuta mı taşınıyor? Kim geçiyor bu konutlara? Depremzedeler ‘Vallahi billahi yalan’ diyorlar. Konut yok, olan 10 kişide birine denk geliyorsun. O da ‘Geçmemin imkânı yok’ diyor. Hatay’daki rakam, 230 bin kişi konteynerde resmi açıklama, 1.5 sene önce. Bugünkü açıklama 218 bin. 230’dan 18’e. 12 bin kişi. Yüzde 5’i. 100 kişiden beşi konteynerden eve gitmiş. O evlere kim yerleşmiş?”
“ADIYAMAN’DA BEŞLİ ÇETEYİ ÇAĞIRIP ELLERİNE PLAKET VERDİ”
“Ben Erdoğan’a şunu söylüyorum. O da bir gün deprem bölgesine geldi. Benden bir gün sonra Adıyaman‘a. Sıcacık arabasıyla salona girdi, o sıcak salonda atadıklarına kendini alkışlattırıp, milletin teveccühüne saydı. Ve teker teker beşli çeteyi onu bunu çağırıp, ellerine plaket verdi. Depremin yıldönümünde Erdoğan’ın etkinliği budur. Sayın Erdoğan ‘Sokağa çık’ dedim, çıkmadın. ‘Pazara gel’ dedim, gelmedin. Bu sefer seninle birlikte konteyner kentleri gezmeyi teklif ediyorum sana. Var mı cesaretiniz? Çık sıcak salondan, konteynere gel bakalım. Kura çekelim, rastgele. Varsa cesareti, sokak sevmiyorsa salonda dursun. Teklif ediyorum. Önce 395 konteyner kentten birinin adını çekeceksin. Ardından da o konteyner kentteki konteynerin numarasını çekeceksin. Anadolu Ajansı ve diğer özel haber ajansları, o konteynere, o şehirdeki kamerasını yollayıp canlı yayına geçecek. Sen hatır sor konteynere. Var mısın? Bu cesareti göster. Oradan çek kurayı, sıcak salondan hatır sormana da da razıyım. Var mısın? Oturmuş buradan, gidiyor salonlara ‘Efendim Erdoğan’dan deprem bölgesine ziyaret.’ Öyle mi olur ziyaret?
“ÜLKEYİ BU TALAN DÜZENİNDEN KURTARMAYA SÖZ VERİYORUZ”
“Bir yandan da o gitmiyor ama gelenler var bu yana doğru. Geçmişte direnişlerine destek verdiğimiz Çayırhan Termik Santrali ve maden işletmesindeki madenciler, 2000-2020 yılları arasında özelleştirilen, yani altın yumurtlayan tavuğu kesmişiz. Bir mucize olmuş. Tavuk canlandı, geri geldi. 20 yıllık süresi bitti. İşleten şirket parasına para katmış. Tavuk gelmiş bizim kümese altın yumurtlamak istiyor. Erdoğan kışlıyor tavuğu. Tekrar özelleştirmek istiyor. Öyle olunca ‘Yapmayın’ dediler. ‘Dört yıldır biz burayı işletiyoruz. Gayet de iyi işletiyoruz, özelleştirmeyin’ dediler. ‘Özelleştirmenin yaptığı kıyımı biliriz, devlette kalsın, biz çalışalım altın yumurta buraya yumurtlansın’ dediler. Çünkü kömür bizden, santral bizden, her türlü ihtiyaç bizden. Kömür başına belli bir rezerv garantisi, santralden çıkan elektriğe dolar bazında alım garantisi var. Üşüşmüşler, sekiz firma mıydı, 18 firma mıydı teklif mektubunu almış, teklif mektubu veriyorlar. Şartnameyi almış. Çünkü Erdoğan bir tek bu altın yumurtlayan tavuğun üzerine fiyonklu bir hediye paketi yapmamış. Dört dörtlük, birisine verecekler. Şimdi o işçiler mücadeleleriyle 4 Aralık‘taki ihaleyi iptal ettirmişlerdi. Yeniden ihaleye doğru geliyorlar. O yüzden de Ankara’ya doğru Çayırhan işçileri yürüyor. Her gün arkadaşlarımız destek veriyor. Onlara destek vermeye, sahip çıkmaya, onlarla birlikte yürümeye, ülkeyi bu talan düzenden kurtarmaya söz veriyoruz.”
“BU MAAŞLARA MART'TA ENFLASYON DÜZELTMESİ YAPMAK ZORUNDASINIZ”
“En yakıcı sorunun hayat pahalılığı ve enflasyon olduğunu biliyoruz. Öyle bir haldeyiz ki Diyanet İşleri Başkanlığı, emeklilere ve asgari ücretlilere fitre verilebileceğini söyledi Ramazan’da. Yani 10 çalışandan altısının fitreye muhtaç olduğunu söyledi. Ayrıca, çünkü 10 çalışandan altısı asgari ücretle çalışıyor. Emeklilerin en düşük emekli maaşı değil, asgari ücret ve altında emekli maaşı alanlara baktığınızda da yüzde 80’ine yakınının fitreye muhtaç olduğunu söyledi. Çalışanının yüzde 60’ının, emeklisinin yüzde 85’inin fitreye muhtaç olduğu bir ülkedeyiz. Ve bu insanlara zam verilirken enflasyon oranında veriliyordu, onunla övünüyordu ‘Ezdirmedik’ diye. Biz de diyorduk ki ‘Türkiye’nin enflasyonu doğru değil. Bir de refah payı vermezsen yine erir.’ Ama öyle veriyordu. Bu sene beklenti enflasyonuna göre verdi. Ve beklenti enflasyonunu, ilk önce Aralık enflasyonu yüzde 1’de tutup, milletten yüzde 4 daha çaldılar. Ocak’ta enflasyon yüzde 5.3. Böylelikle emeklinin maaşından 581 lira, yeni işe başlamış bir memurun maaşından bin 730 lira daha bir ayda çaldılar. Maalesef Merkez Bankası tahmini enflasyonu yüzde 21 açıklamıştı, zammı ona göre yaptılar. Bu ay düzeltmiş yüzde 24 yapmış. O zaman bu yüzde 3’lük, hiç olmazsa, hiç olmasa tahmini enflasyonun farkını hemen vermek ve bu maaşlara Mart ayında enflasyon düzeltmesi yapmak zorundasınız. Geçen sene 1 lira artırmadan asgari ücreti, yılsonunu getirenler, bu sene yine aynı şeye niyet ediyorlar. Ancak büyük bir mücadelenin, büyük bir direnişin ve büyük bir itirazın gelmekte olduğunu görüyorum. Emekçilere şunu söylüyoruz, hakkınızı alacaksınız yanınızda, arkanızda Cumhuriyet Halk Partisi’ni bulacaksınız. Ve iktidarımızda en düşük emekli maaşının, en az biraz asgari ücret düzeyine gelmesini, asgari ücretin de bırakın açlık sınırında, iki asgari ücretlinin yoksulluk sınırını aşabileceği ve sendikaların hedeflediği rakamı da sahiplendiğimizi, aşağı yukarıda bu sene söylediğimiz 30 bin liraya, 32 bin liraya bunun denk geldiğini açıkça ifade etmem lazım.”
“TRUMP’A LAF SÖYLEYECEK CESARETİN YOK”
“Ülkede yaşanan yokluğun, yoksulluğun ve adaletsizliğin üzerini örtmek için kısa süre önce, Suriye’de yaşanan gelişmelerden ki yaşanmadan iki gün önce ‘Bu İdlib'den çıkan HTŞ’den rahatsızız’ diyordu. İki gün sonra rejim değişti, ‘Suriye’de denklemi ben kurdum, oyunu ben yaptım’ pozları vardı. Köpürdü, köpük söndü. Bunlara inananlar, güvenenler şaşkına döndü. O günlerde ‘Çok güçlü ordusu var, Suriye’nin jandarması Erdoğan olacak’a varan lafları övgü kabul edilip, geçen sefer ‘Aptal olma’ diye mektup yazmıştı onu da hatırlatarak, ‘Akıllı ol, akıllı adam Erdoğan. Seviyorum onu. Güçlü ordusu var. Suriye onun olacak’ gibi laflarına köpürtme yapıyorlardı. Kimin? Trump‘ın. Kimler? AK Partili gazeteciler, AK Partili kalemler, AK Partili yöneticiler, AK Parti’nin büyük büyük konuşan akıl fikir üretenleri. Ne diyor Trump? Ne diyor AK Partililer? Suriye’yi köpürtenler, Trump‘a sevinenler? ‘Filistin güzel yermiş, zaten yerle bir oldu. Onları başka Arap ülkelerine dağıtacağım, orasına imar yapacağım. Turizm olur, dünyanın gözbebeği olur’ diyor. Kime? Filistin’e. Nereye? Filistin davası için bunlara inanan, güvenen, oy verenler vardı. Bunlar Filistin’e sahip çıkar diye. Şimdi hepsi böyle gözlerinin içine bakıyor. ‘Trump bunu söyledi, Erdoğan ne diyecek? Bakalım nasıl bir tepki verecek?’ dedik. Televizyonda karşımda buldum. Alman Cumhurbaşkanı Sayın Steinmeier, Erdoğan’la görüşmesinden sonra birlikte yaptıkları basın toplantısında ‘Kabul edilemez, uluslararası hukuka aykırı. Bu Almanya ile Amerika’nın, benimle Trump‘ın kuracağı ilişkileri etkiler. İyi düşünsün, ilişkilerimizi bozar bu karar. Bu insanlık suçudur.’ Vallahi burada bizimki duruyor, kafasını bile sallamaya korkuyor o ifadelere. Hadi Almancasına sallayamadın, tercümesine salla. Tercümeyi duyuyor, böyle bakıyor. Bir kelime etmedi. Beş gün boyunca. Dedim ki ‘Niye konuşmuyorsun, çık konuş?’ Dün konuştu, utandırdı beni. Açıklaması şu. Konuşmaya değer bir yanı yok. Konuşma bu. Konuşmaya değer bir yanı yok. Sonra var gücüyle Netanyahu’ya saldırdı bu konuda. O zaman Netanyahu’nun konuşmaya değer bir yanı var. Netanyahu’nun söyledikleri konuşmaya değer de, Trump‘ınki değersizse nasıl oluyor bu iş? Esas mesele şu, senin Netanyahu'ya laf söyleyecek cesaretin var da Trump‘a laf söyleyecek cesaretin yok senin.”
“BUNLARDA KIZARACAK YÜZ YOK, TURNUSOL KÂĞIDI DAHA AHLAKLI”
“İstanbul İl Başkanımız bunların ikiyüzlülüğüne mihenk taşı vurdu. Turnusol kâğıdı batırdı. Her sene resmi tatil olan 1 Ocak‘ta, Filistin’le dayanışma yürüyüşü, izni talep eden bir siyasi parti de değil. Ve Gazze’ye destek, Filistin’e destek mitingi, Galata Köprüsü’nün üstü. İstanbul İl Başkanlığımız da usulüne uygun dilekçeyle, aynı yere miting izni istedi. ‘Burada miting yapılamaz, burada yürüyüş yapılamaz. Burası valilikçe belirlenen o alanlardan biri değildir’ cevabını aldı. AK Parti yapınca, Erdoğan’ın oğlu yazınca, her yer serbest. CHP yapınca yasak. Meselenin kendisi turnusol kâğıdını bandırırsın, mavi kâğıt kırmızıya boyanır ya, aha bunlarda kızaracak o yüz de yok arkadaş. Turnusol kâğıdı bunlardan daha ahlaklı.”
“AFERİN ERDOĞAN’A, AFERİN BOP’UN EŞ BAŞKANI’NA”
“Biz neredeyiz? Biz Bülent Ecevit nerede duruyorsa, oradayız. Yaser Arafat’ın dostu Bülent Ecevit‘in durduğu yerdeyiz. Biz neredeyiz? Biz Deniz Gezmiş ve arkadaşları nerede duruyorsa, oradayız. Meclis Grup toplantılarında böyle alkışlar tarihi alkışlardır. Sizin meseleyi nasıl sahiplendiğiniz gösteriyor. Ben de 2004’ten hatırlıyorum bu alkışı. Erdoğan çıkıp demişti ki ‘Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eş Başkanıyım’ ben demişti, bu kadar çok alkışı kendi grubundan o zaman almıştı. Ne projeymiş arkadaş, ne projeymiş? O günden bugüne eş başkanın projesinde ne Müslüman kanının akmadığı gün oldu, ne İsrail zulmün durduğu gün oldu. Aferin Erdoğan’a, aferin BOP’un Eş Başkanı’na.”
“SEYYAR GİYOTİNİN ZULMÜ GAZETECİLERE SIÇRADI”
“İstanbul’a atanan bir siyasi müsteşar var. Seyyar giyotin. Bu seyyar giyotin, hukuk katliamlarına hafta sonu gazetecilerle devam etti. BirGün gazetesinden Sevgili Uğur Koç, Berkant Gültekin ve Yaşar Gökdemir’i gözaltına aldılar. Ama artık kendi rekorlarını deniyorlar. Bu seyyar giyotinin, İstanbul’da yaptıklarından ve onun talimatlarıyla, zulüm Ankara’daki gazetecilere sıçradı. Suçları şu, Sabah gazetesi Akın Gürlek’i ziyarete gitmiş ve bu ziyaretin de fotoğrafını kendisi paylaşmış. Demiş ki ‘Terörle mücadele eden savcımızı ziyaret ettik.’ BirGün gazetesi de o fotoğrafı, o haberi alıp yandaş Sabah, e yandaş. Erdoğan’dan AK Parti’den yana değil diyorsanız, çıksınlar söylesinler. Yandaş Sabah, benim Akın Gürlek‘e söylediğim sözü tırnak içine alarak, -habercilikte ‘Ben demiyorum, o diyor’ demek- ziyareti haberleştirmiş. Gazetecileri, Sabah gazetesini değil, onları, ‘Terörle mücadele eden savcıyı hedef gösterme’ suçundan tutup az daha tutuklayacaklardı. Gözaltına aldılar, çeşitli tedbirler aldılar, yargılamaya devam edecekler. Ve seyyar giyotin, 9 Ekim’den bugüne neler yaptığını geçen hafta saymıştım. Bu hafta sadece gazetecilere ne yaptığını hatırlatacağım. 9 Kasım’da Furkan Karabay‘ı, 22 Kasım’da İsmail Saymaz ile Fatih Altaylı’yı, 20 Aralık‘ta Özlem Gürses ile Seyhan Avşar’ı, 28 Ocak’ta Barış Pehlivan, Serhan Asker, Kürşad Oğuz hakkında soruşturma açtı ya da gözaltına aldı. Suat Toktaş ise tam 14 gündür cezaevinde tutuklu.”
“‘BENİM GİBİ BİR OTOKRATI YENERSENİZ SEÇTİKLERİNİZE ÇEKTİRİRİM’ DİYOR”
“Bu sabah da güne seyyar giyotinin gıcırtılarıyla uyandık. İstanbul’daki gazetelerden, Twitter’dan hızlı basın bildirisinden öğrendiğimize göre, yeni bir şafak operasyonuyla iki belediye başkan yardımcımız, yedi meclis üyemiz gözaltına alındı. Gecenin, sabahın ilk saatlerinden itibaren operasyonlar başladığından itibaren İstanbul’da arkadaşlarımız takip ediyorlar süreci. Aday olurken temiz belgesi verdikleri, 10 aydır herhangi bir suç işlemeyen, bizden aday olmak istiyor, belediye meclis üyesi. ‘Git devletten temiz belgesi al’ diyor. Bizim belediye meclis üyesini aday yaparken kefalet koyan Adalet Bakanlığı’dır, Türkiye’nin adalet sistemidir. Şu ana kadar işlediği bir şey yok. Aldığı bir ceza yok. Kesinleşmiş hükmü yok. ‘Temiz’ diyor. ‘Hukuken ispatlanmış bir suçu yok’ diyor. Listemize koymuşuz, milletimiz takdir etmiş, gelmiş. Bu arkadaşları sabahın köründe topluyorlar. Yok efendim kent uzlaşısı. Ne demek kent uzlaşısı? İstanbul İttifak’ı demek. Biz dedik ki ‘Bir otoritere karşı tek başımıza kazanamayız. Gelin Türkiye’nin sosyal demokratları, muhafazakâr demokratları, milliyetçi demokratları, Kürt demokratları birlikte olalım. Listelerimizde eski AK Partililer var, listelerimizde Saadet Partisi’nden gelenler var, Milliyetçi Hareket Partisi’nden gelenler var, DEM Parti’de eskiden siyaset yapanlar var. Nasıl alacağız biz İstanbul’dan? Örneğin DEM Parti’de siyaset yapmış biri listeye konduğunda kendi etki alanından dünya kadar oy getiriyorsa, Demokrat Partili dünya kadar oy getiriyorsa, AK Partili ‘Biz bunların içine girdik Erdemliler Hareketi diye, ne olduğunu gördük, yakamı silktim’ deyip muhafazakâr mahallelerde, Cumhuriyet Halk Partisi’ne oy getirebiliyorsa, budur kent uzlaşısı. Budur İstanbul ittifakı. Budur Türkiye ittifakı. Şimdi burada cezalandırılan bu dokuz arkadaşımız değil, burada cezalandırılan İstanbul’un iradesine kafa tutuyorlar. ‘Siz bütün demokratlar birleşip, benim gibi bir otokratı yenerseniz, seçtiklerinize çektiririm’ diyor. Cürmün kadar yer yakarsın, cürmün kadar.”
“TÜRKİYE BAŞSAVCISI SANIYOR KENDİSİNİ”
“Bir yandan da bir siyasi partinin Sayın Genel Başkanı tutuklu; Sayın Ümit Özdağ. Kendisi ile ilk operasyon olduğunda konuşmuştum. Makamını, başkanvekilini ziyaret ettim. Hemen her gün bir milletvekili, iki milletvekili arkadaşımız. İstanbul İl Hukuk Komisyonumuz, yöneticilerimiz kendisini ziyaret ediyorlar. Bir siyasi partinin genel başkanını, hem de böyle siyasi sebeplerle, içeride tutulmasını asla ve asla kabul etmiyoruz. Kendisi ile kurduğumuz iletişim sırasında hukukçu arkadaşlarımızın fark ettikleri, ortaya koydukları büyük bir hukuksuzluğu da buradan paylaşmayı görev biliyorum. Bir kere Ankara’da yemek yerken yaka paça gözaltına alındı. Oysa siyasi parti Genel Başkanı. Çağırdığında gitmeyecek, ifade vermeyecek, avukatını yollamayacak da ne yapacak? Çağırdığında gelmeyecek de ne yapacak? Ama yaka paça, itibarsızlaştırılarak gözaltına alındı. İstanbul’a getirildi. Savcı, hakim karşısına çıkarıldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Antalya’da işlediği iddia edilen bir suçla ilgili soruşturma yürütüyor Yürütme yetkisi yok. Atılı suç terör değil. Soruşturmayı terör savcısı yürüttü. Kabul edilebilecek bir tarafı yok. Diğer taraftan soruşturmayı ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ diye yürüttüler. Edildiği yer belli edildiyse. Oturulan yer belli, ikameti belli. O iki yerden başka savcı bu işe salça filan olamaz özel bir yetkisi yoksa. Kanunen yok da özel bir görev verilmiş ona. Sonra bunlar ortaya çıkınca ‘Yahu Cumhurbaşkanına hakaretten nasıl tutuklayacağız? Bir de 11 tane tweet var. Sekiz tanesi milletvekilliği döneminde atılmış. Dosyalar orada bilmem ne…’ Önce döndü, ‘Halkı kin ve düşmanlığa tahrik’ten 2024 yılında Kayseri’deki bir olay için. İstanbul, Kayseri’yi soruşturamaz. Bu sefer döndü, milletvekilleriyle ilgili dosyaların olduğu savcılıktan dosyayı istedi. Eski milletvekili, 11 iddianın sekizi milletvekili olduğu döneme ait. Buradakiler de tuttular dosyayı yolladı. Seyyar giyotin, artık bunu götüremedikleri için. Oldukça büyük bir makama oturttular seyyar giyotini. Katledeceklerini ayağına getirtiyor, Anadolu’nun dört bir yanından. Hukuk sisteminde olmadığı halde. Ümit Özdağ’a yapılan da pek çok soruşturmada yapılan da o. Türkiye Başsavcısı sanıyor kendisini. Yok öyle bir düzenleme. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, İstanbul’dan sorumludur. Ankara’nın yapacağı işe karışamaz. Hatta ve hatta bu yaptığı iş aslında anında Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun harekete geçip ‘Ne yapıyorsun arkadaşım sen? demesi lazım. Demişlerdir de cevabı şöyle vermiştir, ‘Ben emir kuluyum, niye bana kızıyorsun? O tarafa söyle.’”
“CUMHURİYET HALK PARTİSİ TÜRKİYE’NİN YÜZ AKI BİR İŞ YAPTI”
“İktidar halkın desteğini kaybedince, gündem belirleme yetisini icraatlar yaparak, iyi işler yaparak, maaşlara zam yaparak, yoksulluğu azaltarak gündeme gelemediğinden korkuyla, çeşitli saldırganlıklarla ve kötülüklerle ilerliyor. Bunlardan biri de Cumhuriyet Halk Partisi’ne kurmaya çalıştığı kumpas. Cumhuriyet Halk Partisi, Türkiye’nin yüz akı bir iş yapmıştır. Seçmenin kendisine en kızgın olduğu zamanda, ‘Bu seçimi nasıl kaybettiniz arkadaş?’ dediğinde, hepimizin yüzü öndeyken, seçmen duygusal olarak bu partiden kopmuşken, Cumhuriyet Halk Partisi özeleştiri vermiştir. Özeleştiri, siyasette kurultayla olur. Bunu mahallede, ilde, ilçede ve kurultayında sandık kurarak… Bırakın Ankara’da, mahalleden başlayarak demokrasiyle bütün Türkiye’nin gözünün önünde olmuştur. Sonra da kurultayına gelmiş, kurultayında Meclis’teki partiler içinde genel başkanını çoklu yarışta seçebilen, genel başkanına rakip çıkabilen bir parti olarak… MHP’de denendi, içinden İYİ Parti çıkmak zorunda kaldı. Attılar hepsini. AK Parti’de kimsenin aklından geçmiyor. Cumhuriyet Halk Partisi geldi ve Cumhuriyet tarihinde ilk kez demokratik yollardan genel başkan değişimi gerçekleşti. Bu hepimizin ve Türkiye’nin gurur duyduğu, bu ‘Türkiye’de siyasi partilerin birinde gerçekten demokrasi var’ diye yurtdışında da savunabildiğimiz bir durum. AK Parti’de nedir durum? Manisa’nın bir ilçesinde ilçe başkanına ikinci bir rakip aday çıkarsa, çağırıp adayı il başkanı bire indiriyor reisin talimatıyla. Eğer o beceremezse Ankara’ya çağırıyorlar, buradaki yapıyor. İl başkanı düzeyindeyse bazen kendi çağırıyor, illerde kurultaylarının seçeceği il başkanına en az 15 gün önceden haber veriyorlar. Yerel basında haber oluyor ‘İl başkanı oluyor’ diye. O kurultaylar şaibeli değil de anamızın ak sütü gibi kazandığımız bu kurultay şaibeli öyle mi? İşin aslını söyleyeyim. Tabii ki meczubun biri Bursa İl Başkanımıza sövmüş, hakaret etmiş, iftira atmış. O da ondan şikayetçi olmuş. Dosya, iftira atanın yargılandığı dosya. İfadesi ortada. Bursa’dan dosyayı Ankara’ya çekmişler. Ankara’da bir yıldır tutmuşlar. Savcının ifadesi. Yoksa çıkıp söylesin, ‘Bir yıldır dosya açık. 2023 Aralık Bursa, 2024 Ocak’ta geldi. Bir yıldır duruyor. Son günlerdeki üzerine konuşulduğu için böyle yaptık.’ Hiç alakası yok. Ben size işin aslını söyleyeyim. AK Parti’nin, daha doğrusu sarayın bir medya planlaması. Medya planlamasında dün akşam planlanan Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın katıldıkları üçlü toplantıda, ‘üçlü zirvede çıkan kriz, kavga, birbirine düşen ve parçalanan CHP’ydi. Medya planlaması oydu. Ama medyaya bu düştü. Bu fotoğraf düşünce Türkiye’nin gündemine, görmeyen kalmayıp, umutları Çağlayan’daki umutları yeniden ve daha güçlü şekilde ayağa kaldırınca medya planlamasına ‘CHP’de kriz’den, kendince ‘CHP’de şaibeli kurultay’ yalanına döndü. Tayyip Bey bir yıldır, üçtür, dörttür bunu söylüyor. Septik bir alanda. Girmiş bir septik alanın içine, beni oraya çağırıyor. Beni de pisletecek kendi sözüyle, kötü sözüyle. Girer miyim o çukura?”
“YÜZDE 70 ÖLÇEN ÇOK; ERKEN SEÇİM TALEBİ VAR”
“Bu iktidar Türkiye’yi adaletten ekonomiye bir çoklu krizin içine soktu, çıkaramıyor. Milletten yetki alanlar milleti unuttu. Onların tek derdi koltuklarında biraz daha oturabilmek. Bunun için de milletin dertlerinin çözülebileceği sandıktan kaçıyorlar. Milletin derdinin konuşulduğu konteyner kente gelemeyip, milletin yangını gördüğü pazara gidemeyip, milletin hatırını soramıyorlar. Sürekli seçimlerin ileride olacağını, o güne kadar kimsenin seçim beklememesini, neredeyse seçim istemenin bir terör suçu olduğunu hissettirmeye, 12 yıl öncesinden videolara bakmaya, ‘Sakın mitinge gitmeyin, sokağa çıkmayın’ demeye bakıyorlar. Ama geçen sene bundan bir yıl önce erken seçim talebini yüzde 28 ölçen firma, bu ay yüzde 70 ölçtü. 65’ten, 63’ten aşağıya ölçen yok, yüzde 70 ölçen çok. Bir erken seçim talebi var. Bizim talebimiz, YSK’nın takvimini bekleyemeyecek durumda olan milletin acısını dindirecek sandığı getirmektir. Muhtemel rakiplerine karşı saldıran, muhtemel rakibini saf dışı bırakmaya çalışan, bunun için Cumhuriyet Halk Partili belediyelere, belediye meclis üyelerine saldıran birine karşı her türlü konvansiyonel siyasetin gösterebileceği her tepki gösterilmiştir. Söylenmesi gereken her söz, yapılması gereken miting, eylem, her şey yapılmıştır. Ancak millet artık kendi derdini söyleyen, asgari ücrette, emekli maaşında, çay fiyatında, fındık fiyatında, pamuk fiyatında, narenciyede derdini söyleyen, maliyetleri ile inleyen ya da işsiz çocuğunun iş sorunuyla, o çocuğun yurtdışına kaçış sorunuyla dertlenenler ya da bu derdi içinde hisseden gençler sandığı istemektedir. Seçim takvimlerini YSK başlatmaz, millet başlatır. Milletin seçim takvimi başlamıştır arkadaşlar.”
“MİLLETE ‘DERS ALDIK’ DEDİK”
“Tabii ki biz erken seçim istiyoruz. Erken seçim istiyorsak görevlerimiz var. Biz sandıkları nasıl koruyacağız? Örgüt 180 bin sandık görevlisini atıyor. Hatta birkaç ay sonra yapılacak erken seçimde sandıklara sahip çıkacak 180 bin kişilik ordu sabah tatbikat yapacak. 05.30’da kalkacak, okula gidecek. Önünde bekleyen okul sorumlusunun elindeki kare kodu okutacak. Sınıfının kodunu okulun dışından okutacak. Makul süre bekleyecek, ona verdiğimiz birleştirme tutanağının fotoğrafını sisteme yükleyecek. O 180 bin kişiden sabah kalkamayan, tatbikata gelmeyeni en büyük demokrasi savaşında saflarda tutmayacağız. Onu değiştireceğiz arkadaşlar. Bu işin program çalışması yapılıyor, birkaç ay içinde hükümet programına, iktidar programına evrilecek. Parti programını milletimize arz ediyor, son halini onunla tartışıyor olacağız. Her yönüyle Seçim ve Hukuk İşleri çalışıyor. Ama bir şey var. Erken seçimin hazırlığı erken olur, erken seçimin adayı erken açıklanır arkadaşlar. Biz 2014, 2018 ve 2023 seçimlerinde adayı çok geç açıklamanın, son anda açıklamanın, maalesef hele son tecrübede uzunca yıllar, iki-üç yıl her ay ‘Aday belirlenecek mi?’ deyip belirleyememenin, ortaya bir somut adaylaşma koyamamamın, ‘Erdoğan belli, karşısındaki belli değil’ deyip sürekli bir bilinmezlik, bir belirsizlik üzerinden bu tartışmayı yürütmenin, son süreçte krizler yaşamanın, çözülse de travmasını seçmenin aklında çok yeniyken ondan ‘Bize güvenin, hep birlikte kalabalık da olsa yöneteceğiz’ demenin zorluklarını yaşadık. O özeleştiriyi yaptık. O kısımlara dönüp de bir şey söyleyecek hiçbir şey yok. Zaten o süreçlerde masum değiliz hiçbirimiz. Ama önemli olan biz milletin karşısına çıktık. Dedik ki, ‘Biz ders aldık. Biz özeleştiri yaptık ve şöyle yöneteceğiz.’ Ben nasıl yöneteceğimizi söylerken, cumhurbaşkanı adayı dahil ön seçim yöntemini kullanacağımızı, soruyu bütün üyelerimize soracağımızı, onların verdiği cevabı baş tacı yapıp sonuçlarına uyacağımızı ifade etmiştim. Bunun için belli bir süredir, ne zaman, hangi yöntemle, ne şekilde, belli tedbirleri alarak bu ön seçimi yapacağımızı yetkili kurullarımızla tartıştık. 40 günde yapılan sayısız toplantıyla… İlkini İstanbul’da yaptığımız kapalı grup toplantımız, Parti Meclisimiz, iki Merkez Yönetim Kurulu toplantımız. Nihayet dün son Parti Meclisimiz, son Merkez Yönetim Kurulu toplantımızla. Bir demokrasi şölenini başlatmaya, bir demokrasi devrimi gerçekleştirmeye, adayımızı yerel seçimlerde yaptığımız gibi kazanacak güçte olan adaylar içinden son sözü örgütümüze sormaya… Eğer iki aday da üç aday da beş aday da kazanıyorsa. Şartları Meclis grubumuzun kimlerin aday olacağını sadece ve sadece onların belirleme yetkisine bırakmaya ve partimize üye olmuş herkesin gelecek Cumhurbaşkanı adayını belirlemede sözünün olacağına, o sürecin başladığına işaret etmiştik. Büyük bir memnuniyetle, gününe göre; en az olan günde 16 kat, çok olan günde 40-42 kat fazla online üye kaydediyoruz. Örgütlerimiz yedi gün, gece 21.00’e kadar açık. Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilçe ve il başkanlıklarında her gün normal günlerin 20 katı üye kaydediyoruz. Büyük bir heyecanla insanlar ‘Ben ne yapabilirim?’ sorusuna kendi cevaplarını veriyorlar. ‘Gidip adayı belirleyebilirim, bu iradeyi koyabilirim’ diye.”
“UMUDU SÖNDÜRMEK İÇİN YALANA BAŞVURUYORLAR”
“Karşımızda iktidar yürüyüşümüzü durdurmak isteyen ittifak ise Kasım 2023’te büyük bir değişimi yaşayan, 31 Mart yerel seçimlerinde 47 yıl sonra Türkiye’nin birinci partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin önünü kesmek için elinden geleni yapıyor, tek amacı bu. Bunu ahlaklı bir siyasetle, adil bir yarışla yapmak yerine yargıyı kullanarak, biraz önce saydığım yöntemlerle gazetecisinden siyasetçisine, belediye başkanından Meclis üyesine, herkesi yargı sopası ile sindirerek, kimini içeri atarak, kimine yasak getirerek, kimine kayyum atayarak mücadele ediyor. Cumhuriyet Halk Partisi’ni eski model, sığ tartışmalarla medyada boğmak… ‘Aday kim olacak, o mu olacak, bu mu olacak? Kriz mi çıkacak? Masadan mı kalacak?’ diyerek Cumhuriyet Halk Partisi’ni ve ondan ümidi olan seçmeni meşgul etmek ve ümitsizliğe sevk etmek istiyor. Bunun için biz kararlı adımları atmak için bütün hazırlıklarımızı yaptık. Her geçen gün bizim daha çok güçlendiğimizi, ilk seçimde tecelli edecek millet iradesinden korktuklarını, rekabetten korkan, kaçan bu iktidarın karşısında cesaretle, dimdik ama bir kişi, iki kişi değil onun karşısına kimi dikeceksek, arkasına önce 1 milyon 600 bin CHP’liyi, sonra da bu sistemden, bu rejimden, bu zulümden, bu açlıktan şikayet eden herkesi dikip ‘Hadi bakalım arkasında biz varız’ demeye niyetliyiz. Onun için yola çıkıyoruz. Geçen hafta Çağlayan’da umut olan fotoğraf, bu hafta Pazar akşamı biraz önce gösterdiğim o fotoğraf, Türkiye’de umutları yavaş yavaş körelen, azalan umutları yeniden canlandırmıştır. Ve önemli bir toplantı yaptık. Pek çok konuyu konuştuğumuz toplantının sonundaki fotoğrafı biraz önce gördünüz. O gülen yüzlerden bile bir kriz çıkarmaya çalışan bir akıl Pazartesi sabahı başladı, Pazartesi sabahı. Ve ne yalanlar. Birisi bir gazetenin temsilcisi, Pazar akşamı, Pazartesi sabahı. Ne yalanlar. Dün akşam ‘Mansur Yavaş masadan kalktı, kavga ettiler, şunu dediler bunu dediler.’ Yandaş basın. Bugün sabah dahil. Yine bir saygın televizyon kuruluşu, ‘Efendim Mansur Yavaş dün akşam, her şartta, her durumda aday olduğunu söyledi.’ Krize bak. Biz fotoğrafı çekiyoruz, çektiren biziz, çeken belli. Orada olmayanlar, ‘Nereden, nasıl yeniden bu umudu söndürürüz, yeniden bu kabaran, yükselen duyguları dindiririz, yeniden yükselen bu erken seçimle ilgili heyecanı dizginleriz’ diye yalana başvuruyorlar.”
“MANSUR BEY DE ‘KARA PROPAGANDA BİTSİN’ DİYOR”
“Şimdi o konuşmayla ilgili, o günkü durumla ilgili net olarak, her iki başkanım da nasıl o gün fotoğrafı paylaştık, hızla birbirlerine ikisi birden aynı fotoğrafı paylaşıp, o duyguyu paylaştılar. Başkanlarımızla yaptığımız o görüşmede vardığımız sonuçları birinci ağızdan, partinin Genel Başkanı olarak ben söylüyorum. Mansur Bey’le de biraz önce görüştük. O da yılmış bu iki gündür dezenformasyondan. ‘Siz anlatın ben de Genel Başkanımızın söylediklerini bizzat teyit edeyim, bu kara propaganda bitsin’ dedi. Şimdi o gerçekleri konuşma vakti. O görüşmede bir; partinin başarısı için herkesin elinden geleni yapacağı, parti kararlarına uyacağı ve milletimizin hayal kırıklığına uğratılmaması noktasında çok hassas bir sürecin yürütülmesi gerektiği konusunda tam mutabakat sağladık. İki; Türkiye’ye umut olmuş iki ismin ön seçim yarışına girerek birbirini yıpratmaması konusundaki talep ve öneriyi konuştuk ve bu konuda fikir birliğine vardık. Sayın Mansur Yavaş cumhurbaşkanı adayının belirleneceği ön seçime girmeyeceğini bize bildirdi ve şu cümleyi kurdu. Bunun bilinmesini istedi. ‘Hepsi bizim partililerimiz, bizim üyemiz, elbette onların verecekleri karara ben de saygılıyım, hepimiz saygılıyız.’ Ve üç; ön seçim süreci dahil, tüm bu süreçlerin hep birlikte ortak akılla yürütülmesi, bundan sonra daha çok bir araya gelinmesi konusunda hemfikiriz. Amacımız net, yargı sopasıyla karşımıza dikilenlere karşı, içimizi karıştırmaya çalışanlara karşı, hep birlikte dimdik duracağız. Partide bir kaos arayanlar, devlet imkanlarıyla karşımıza dikilip önümüzü kesmeye çalışanlar, avuçlarını yalayacaklar. Benim için en büyük kazanım, yıllardır CHP’yi hiziplerin, ayrışmaların, kavgaların merkezi gibi gösterenlere inat, her iki belediye başkanımızın da göstermiş olduğu birlik ve beraberlik görüntüsüdür. Bu öylesine bir görüntü değildir. Suni bir görüntü değildir. Bu samimi, ahlaklı ve milleti merkeze alan bir tutumdur. Partimizin bir ve beraber, bu birlik görüntüsünün bozulmaması için her iki başkanımızın da olağanüstü çabalarına, ben buradan hem Mansur Başkanın hem Ekrem Başkanın birbirleriyle kurdukları samimi abi kardeş ilişkisine ve ‘Milleti kurtaralım da, ne olacaksa olsun’ yaklaşımlarına yürekten teşekkür ediyorum.”
“CUMHURBAŞKANI ADAYIMIZI 23 MART’TA BELİRLEYECEĞİZ”
“Ve son olarak dün Parti Meclisimiz’de, ardından Merkez Yönetim Kurulumuz’da ön seçim süreci ile ilgili nihai kararı vermiş durumdayız. Belirlenen seçim takvimine göre 11 Şubat 2025 bugün, kararın alınması ve ilanıyla birlikte takvimin birinci günüdür. Takvimin tüm detaylarını Seçim ve Hukuk İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcımız kamuoyuyla bir özel basın toplantısıyla paylaşacaktır. Ancak ben iki kritik tarihe dikkat çekmek isterim. Bunlardan birincisi 28 Şubat Cuma günü saat 17:00’ye kadar Türkiye’yi yönetecek bir sonraki cumhurbaşkanının belirleneceği ön seçimi seçicisi, seçmeni olmak isteyen Türkiye’nin başta bütün gençlerini, harıl harıl partiye online kayıt olan bütün gençlerini ve Türkiye’nin bütün demokratlarını, büyük Türkiye İttifakı’nın Cumhuriyet Halk Partisi'nin adayını belirlemekte görev almak üzere baba evine gelmeye, kaydolmaya ve yapılacak seçimde oy kullanmaya davet ediyorum. Aldığımız karar gereğince cumhurbaşkanı adayımızı 23 Mart Pazar günü yapılacak ön seçimle belirleyeceğiz, hayırlı uğurlu olsun.”
“SALON ADAMI ERDOĞAN, HALKIN ADAYI KARŞINDA OLACAK”
“Buradan Sayın Erdoğan’a sesleniyorum, içimizi karıştıramayacaksın. Birlik ve beraberliğimizi bozamayacaksın. Yargı aparatlarıyla önümüzü kesemeyeceksin. Bizi yenmenin tek yolu sandıkta yenmektir. Seni rekabete, namuslu bir yarışa, korkmadan karşımıza çıkmaya davet ediyorum. Salon adamı Erdoğan, halkın adayı karşında olacak. Sana meydan okuyoruz. Yönetemediğin ülkeyi o yönetecek. Biz yöneteceğiz. Krizi bitirecek, zaferi getireceğiz. Adayı belirlemeye, meydanlara çıkmaya, Türkiye İttifakı’nı meydan meydan büyütmeye, bir olmaya, birlikte olmaya, hiç ayrılmamaya, Türkiye İttifakı’nı kazandırmaya, Türkiye’ye kazandırmaya kararlıyız. Biz kazanacağız, Türkiye kazanacak. Biz kazanacağız, Türkiye kazanacak. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sağ olun, var olun.”
11.02.2025
11.02.2025
11.02.2025
11.02.2025