30.01.2025

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel: “‘Hakikatin Peşine Düşersen Yerin Silivri’dir’ Deniyor”

“İMAMOĞLU İLE İFADEYE ÇAĞRILAN İSTANBUL’UN TA KENDİSİDİR”

“BUGÜN HER BİRİMİZİN BİRBİRİNE SAHİP ÇIKMA ZAMANIDIR”

“MÜCADELEYİ GÖRDÜKLERİ İÇİN HERKESE SALDIRIYORLAR”

“100 YIL ÖNCE İŞGALE KARŞI NASIL DİRENDİYSEK BUGÜN DE ÖYLE DİRENECEĞİZ”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, Halk TV yayınına katıldı. Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş’ın tutuklanması hakkında değerlendirmelerde bulunan Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özgür Özel, “Gazeteciler, hepimiz gibi meslek sahibi insanlar. Herkesin farklı farklı meslekleri var. Ama bir gazeteciye yapılan iş, o gazetecinin kendisine yapılmıyor. Gazetecilik mesleğinin farkı bu. Çünkü gazeteci halkın sokaktaki gözü, sokaktaki kulağı. Halk bir şey duyacaksa bunu gazeteci duyarsa duyacak. Halk bir şey görecekse gazeteci görürse görecek. Gazeteci sayesinde haberdar oluyoruz. Yani bugün Suat Toktaş’ı alıp cezaevine koyunca iki kız çocuk babası, işinde gücünde olan birini cezaevine koymaktan farklı olarak toplumun gözünü kulağını cezaevine koyuyorsunuz ve haber alma hakkına saldırmış oluyorsunuz. Onun ve onun başkanlığındaki, yönetimindeki bütün bir ekibe onun üzerinden gözdağı veriyorsunuz. Diyorsunuz ki, ‘Bu halka, bu millete doğruları söylersen, merak edilen soruların cevaplarını onlar adına sorarsan ve hakikatin peşine düşersen senin yerin Silivri’dir’” ifadelerini kullandı. Özel şunları kaydetti:


“HALK, HALK TV’YE SAHİP ÇIKTI”

“Bu ilk kez yapılmıyor. Bundan önce çok sayıda gazeteci gözaltına alındı, tutuklandı, hapishanelere konuldu. Bu yolda dönenler oldu, bir de Suat Toktaş gibi direnmeye devam edenler oldu. Suat Toktaş, Türkiye’nin en büyük haber kanallarında yöneticilik yapmış, Cumhuriyet Halk Partisi’nin Grup Basın Danışmanlığı görevini yapmış ve Halk TV’den çok daha konforlu alanlarda, çok daha yüksek maaşlarla çalışabilecekken, o tecrübesiyle mesleğinin doruk noktasında bu mücadeleye, halkın haber alma hakkına sahip çıkmaya dahil olmuş biri. Onun için hedefte. Memnun olduğumuz taraf, büyük bir dayanışma gösterildi. Gösterilen bu büyük dayanışma belki beş gazeteci arkadaşımızın beşinin de tutuklanmasının önüne geçti. Halk, Halk TV’ye sahip çıktı. Çünkü halk, Halk TV’yi bir televizyon kanalı olarak görmüyor; Halk TV’yi kendisinin duyması gerekenleri duyuran, görmesi gerekenleri gösteren, hakikatin bekçisi, adaletin takipçisi bir yayın kuruluşu olarak görüyor. ‘Halk TV olmazsa olandan, bitenden haberim olmaz. Halk TV olmazsa sadece Tayyip Erdoğan’ın gör dediklerini görürüm, duy dediklerini duyarım ve gerçek bir vatandaş olarak kanaatimin oluşması ancak Halk TV sayesinde olur’ diyor. Tabii burada dayanışma gösteren TELE1’e, Sözcü TV’ye, diğer muhalif kanallara teşekkür etmek gerekiyor. Burada önemli olan şu: Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, kurumsal olarak Halk TV’ye sahip çıkıyoruz. Ama bunun sadece CHP’nin üzerinde kalmaması lazım. Dün gördüm. Bolu’ya gittim ve geldim taziyeler için. Dört saat Halk TV izledim yolda. Bir yandan açıktı ve devamlı gözümüzün önündeydi. Orada gösterilen hem kendi örgütümüzün tavrından çok memnunum İstanbul’da, hem diğer muhalefet partilerinin açıklamaları son derece kıymetli. Burada düşülecek hata şu… Halk TV’yi yalnızlaştırırsanız tam da ülkeyi yönetenlerin, hepimizi susturmaya, sindirmeye çalışanların istediği şu: Ben teker teker saldırayım, canı yanan istediği kadar bağırsın. Nasılsa ben onları parça parça sindiririm. Burada Halk TV’ye yapılanı ben Özgür Özel olarak, ülkenin ana muhalefet partisinin genel başkanı ve son seçimlerin birinci partisi, Ocak 2025’in birinci partisinin genel başkanı olarak kendimize yapılmış sayıyoruz. Ben Özgür Özel olarak şahsen de kendime yapılmış sayıyorum. Kurumsal olarak da kendimize yapılmış sayıyoruz. Bütün Cumhuriyet Halk Partililer 1 milyon 600 bin kişi, oy veren 17,5 milyon insan kendimize yapılmış sayıyoruz. Bizim dışımızda da bu iktidarın düdüğünü öttürmeyen, bu iktidarın arkasına dizilmeyen, onun vagonu olmayan kim varsa bu yapılan onun şahsına karşı da kurumuna karşı da yapılmıştır. Böyle bir sahip çıkmaya ihtiyaç var.”

“ARADAN BİR TUĞLA ÇEKİLİRSE KOCA DUVAR SALLANIR”

“Tabii özellikle en büyük tehlike de şu: Bir arada durması gerekenlerin çatlak ses çıkarması. Aradan bir tuğlanın çekilmesi bile, aradan birinin çekilmesi bile koca bir duvarı sallar. Biz iktidarın ördüğü korku duvarını yıkmaya uğraşırken, dayanışma duvarının içinde çatlak sese, olmadık hareketlere ihtiyaç yok. Gün kayıtsız, şartsız, amasız, fakatsız haksızlığa karşı hep birlikte olma günü. Haksızlığa uğrayan Zafer Partisi’yse Zafer Partisi’nde olacağız, İYİ Parti’yse İYİ Parti’de olacağız, Halk TV ise Halk TV’de olacağız, DEM Parti’ye bir haksızlık yapılıyorsa DEM Parti’ye destek vereceğiz. Muhalefette ‘Ya öyle ama benim onunla yan yana gelmem mümkün değil…’ Siyasi görüş farklılıkları. Biz Ümit Özdağ ile çok farklı şeyler düşünüyor olabiliriz ama onun dışarıda olmadığı her gün, Türkiye'nin kaybettiği bir gündür. En aykırı fikirlerin en özgürce söylenmesi, şiddet çağırmadıktan sonra her türlü protesto; insanların canına, kamu düzenine kastetmeyen her türlü tepki ve protesto meşrudur. Bugün yapılmaya çalışılan, insanların tepki vermesine engel olmaktır. Sakın hiçbir süreci birbirinden bağımsız görmeyelim: Yarın Ekrem İmamoğlu’nun ifade verecek olması. Geçen hafta Gençlik Kolları Genel Başkanımıza imza zorunluluğu getirilen adli kontrol uygulaması. Onun hemen öncesinde Ümit Özdağ’ın tutuklanması. Onun öncesinde birçok kuruma baskı. Teğmenlerle ilgili soruşturma; bugün, yarın açıklanacak. Korkarız orada büyük bir yanlış yapacaklar. Alınmak istenen karar, ihraç kararı. Halk TV’ye yapılanlar… Hepsi bir bütün. Hiçbirisi birbirinden ayrı değil. Çünkü bu iktidar yönetemiyor. Ülkede büyük krizler var ve buna karşı olası ayağa kalkmaları sindirmeye çalışıyor. Geçen hafta sanatçıların menajerlerinin, Ayşe Barım’ın tutuklanması, sanatçıların ifadeye çağrılması ve bunun 12 yıl önce Gezi’ye gitmek üzerinden yapılması, insanlara ‘Çok daha kötü günler geliyor. Susun, sinin, evinizde oturun. Sokağa çıkarsanız devlet sizi 12 yıl sonra gelir ve bulur’ diyor.”

“KORKUYA TESLİM OLURSAK ERDOĞAN KAZANACAK”

“Bu korkuya teslim olmamak lazım. Bu korkuya teslim olursak Tayyip Erdoğan kazanacak. Bu korkuya teslim olmaz, bu korkuya inat cesaret gösterirsek, dizleri tir tir titriyor onların. Ayakta duracak hali kalmadı bugünkü iktidarın. Ekonomik açıdan da öyle, sosyal açıdan da öyle, siyasal açıdan da öyle. İktidarın sürdürülebilirliği kalmadı. Bunun için bir ve beraber olmakta, bütün muhalefetin birlikte olmasında, ayakta olmakta, bir de çağrıldığı yere koşarak gitmekte fayda var. Ben Halk TV’nin önüne üç şehirde giden herkesin alnından öpüyorum. Bu ülkenin yarınlarının teminatı olanları alnından öpüyorum. Kim nerede olması gerekiyorsa orada olsun.”

“İSTANBUL’U YARIN İFADE VERMEYE ÇAĞIRIYORUM”

“Yarın biliyorsunuz Ekrem İmamoğlu ifadeye çağırıldı. Ekrem İmamoğlu, Trabzonlu bir belediye başkanı olarak, Hasan Amca’nın oğlu Ekrem Bey olarak değil; bütün İstanbul’un ‘Çalmadan, çırpmadan, israf etmeden, hakkaniyetle bu şehri yönet’ diye emanet ettiği o şehrin emin insanı ifadeye çağırılıyor. Yarın ifadeye çağrılan İstanbul’un ta kendisidir. Başta Cumhuriyet Halk Partililerdir. Ama bütün demokratlardır. Ekrem İmamoğlu’na oy veren, gelecekte oy vermeyi düşünen ya da ona yapılan haksızlığı kendine yapılmış olarak hisseden herkes bu ülkenin geleceğinin teminatıdır. O yüzden ben İstanbul’u yarın ifade vermeye çağırıyorum. Cumhuriyet Halk Partilileri ifade vermeye davet ediyorum.”

“SESSİZ KALMAK BİLE İKTİDARA GÜÇ VERMEKTİR”

“Bu arada biz gazetelerin, televizyonların sahiplerinin kim olduğu ile ilgilenmeyiz. Öyle olması gerekir. Ama öyle bir sürecin içindeyiz ki yapılan baskılar, para cezaları, her türlü baskı sizleri susturabilmek için kanalların sahiplerinin de üzerine gidilen bir süreç var. Herkes döndü, beş kişi almışlar genel yayın yönetmeninden haber müdürüne kadar, Cafer Mahiroğlu ne yapacak diye baktı. Cafer Mahiroğlu’nun süreçteki hem kurumuna, hem çalışanlarına sahip çıkan ve meydan okuyan tavrı böyle bir süreç olduğu için. Yoksa patronun ne dediği ile değil biz o patronun ne kadar adil, ne kadar iyi yönettiğine, çalışanın hakkını ne kadar verdiğine bakanız. Ama bu süreçte herkes döndü Cafer Mahiroğlu ne yapacak diye baktı. Önemli bir cesaret gösterdi, önemli bir sahip çıkışta bulundu. Teslim olmayacağını, mücadele edeceğini söyledi. Tarihte bu cümlelerin de çok önemli bir yeri var. Hiç duymamamız gereken cümleler duyuyoruz bir de. O cümleleri de sahipleri açısından tarihe çok kara lekeler bırakıyorlar. O kara lekeleri ‘Not ediyoruz’ demeyeceğim, millet vicdanına not ediyor. Böyle günde dayanışma dışında bir şeyin, mızıldamanın bile iktidara yaradığı bir süreçteyiz. O yüzden bir kez daha herkese çağrım: Mızıldamaya bile gerek yok. Sessiz kalmak bile, susmak bile hatta iktidara güç vermektir. Sahip çıkma zamanıdır. Bugün hep beraber her birimizin birbirine sahip çıkma zamanıdır. Böyle bir anlayışla yaklaşıyoruz meseleye.”

“BU MİLLET “AÇIZ, İŞSİZİZ DEDİ, ANLAMADILAR”

CHP Lideri Özel, “baskıların siyasi iklime etkisi ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin buna karşı nasıl tavır alacağı” sorusu üzerine şunları söyledi: “Daha önce de söyledim; ayrı ayrı, küçük küçük tepkiler, mitingler, bugüne kadar yapılması gereken birçok şey yapıldı. Bundan sonra da yapılır. Ama biz bunun bir süreç olduğunu, iktidardan düşmekte olan, milletin önce gönlünden düşen, sonra gözünden düşen iktidarın koltuğuna tutunabilmek için hukuksuzluğa, bir hukuk katliamına ve hem yargıyı hem kolluğu kendisinin bir aparatı olarak kullanıp, bir korku yayarak iktidarda kalmaya niyetlendiğinin ve bunun sürecini yürüttüğünün farkındayız. Her gün onun bir adımını atıyor ve sertleşerek gidiyorlar. Buradan sonra buna karşı bizim yeni bir süreç tarif etmemiz gerekiyordu. Partinin bütün seçilmişleriyle, davet ettiğimiz toplantılarda defalarca da fikirlerini alarak ve partinin yönetim organlarını çalıştırarak bir süreç hazırladık. Salı günü ‘Başlıyoruz’ dedik, başladık. Biz, ‘31 Mart’ın mesajı sarı karttır, anlamazsanız millet size kırmızı kartı gösterir’ demiştik. Emekliyi anlamadılar, işçiyi anlamadılar, çiftçiyi anlamadılar, memuru anlamadılar. Biz bu sürecin sonunda artık erken seçimin kaçınılmaz olduğunu söyledik ve ‘Bu millet size kırmızı kart gösterecek’ dedik. Kırmızı kartın anlamı nedir? Kırmızı kartı, ilk kez İngiltere’de bir hakem yabancı bir oyuncu dil bilmediği için, söylediğini anlamadığı için kullandı. Laftan anlamayana gösterilir. Laftan anlamadılar. Bu millet ‘Açız’ dedi, anlamadılar. ‘İşsiziz’ dedi, anlamadılar. ‘Bu fiyata bu ürün ekilmez, dikilmez. Zarar ediyoruz’ dedi, anlamadılar. ‘Bu maaşla geçim olmaz’ dedi, anlamadılar. Şimdi ona artık milletin kırmızı kartı gösterme zamanı geldi.”

“ERKEN SEÇİM SANDIĞINI KAÇIRIRLARSA BİZ MİLLETİN ÖNÜNE SANDIK KOYACAĞIZ”

“Kırmızı kartı nerede gösterecek bu millet? Elbette sandıkta gösterecek. Kasım 2025’i, Erdoğan’ın girmek istediği bir seçim olacaksa, çünkü erken seçim olursa girebiliyor, son tarih olarak söylemiştik. Şimdi bu yaşananlardan sonra, 2025’te bu sandık bu milletin önüne gelecek. Gelmesi için biz üzerimize düşen her şeyi yapacağız. Bunun için tüm hazırlıklarımızı tamamlıyoruz, çok hızlandırdık. Sandık görevlisinden onun eğitimine, afişten, broşürden, pankarttan, partinin sloganlarına, parti programından hükümet ve iktidar programına ve elbette adayına kadar biz bu sürecin en hazır unsuru olarak çıkıp bu iktidarı seçime zorlayacağız. Bunun için önce ‘Başlıyoruz’ dedik, şimdi hazırlanıyoruz ve uzun olmayan bir süreçte bu milletin önüne o sandığın gelmesi için ne yapmamız gerekiyorsa yapacağız. Göreceksiniz o sandık gelecek ve gelmezse, onlar o sandığı kaçırırlarsa, biz bu milletin önüne, bu senenin içinde bir sandık koyup ‘Ne diyorsunuz bakalım?’ diyeceğiz ve göreceğiz, bu iktidarın ayakta durabilecek gücü var mı, yok mu? Erken seçim için her şeyi yapacağız. Erken seçim sandığını kaçırırlarsa biz bu milletin önüne bir sandık koyacağız. O zaman göreceğiz, millet ne diyor diye.”

“BU KADAR HUKUKSUZLUĞU YAPANLARIN MEŞRUİYETİ KALMAMIŞTIR”

“Son sözüm şu, meşruiyetin tanımı bir, adil bir seçim yapmaktır; iki, seçimden sonra hukuka uygun yönetmektir. Seçimler yapıldı, tüm itirazlar falan… Sonuçta seçilmiş bir iktidar var. Ama eğer hukuka uygun yönetmiyorsan meşruiyetin yoktur. Bu bütün dünyada demokrasiye inanan herkesin meşruiyet tanımında vardır. Doğru, adil ve serbest bir seçim. Ardından hukuka uygun yönetim. Seçimlerden sonra aldıkları güçle, bu kadar hukuksuzluğu yapanların meşruiyeti kalmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten iktidarı ve başındaki cumhurbaşkanı, sandıkta aldığı meşruiyeti yönetirken hukuka uymadığı için, Anayasa Mahkemesi’ni tanımayıp Meclis’e gelecek milletvekilini getirmediği için, yargının kararlarına uymadığı için, uluslararası anlaşmalara, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymadığı için, Meclis’in girdiği bir uluslararası anlaşmadan bir gecede tek başına çıkıp bunu da oldu saydığı için ve her türlü her türlü hukuksuzluk için yaptıklarıyla artık meşruiyetleri kalmamıştır. Meşru olmayan iktidara halk katlanmak zorunda değildir. Onun için sandığı istiyor halk ve bu sandığın gelmesi için bir büyük mücadele verilecek. O mücadeleyi gördükleri, anladıkları için de son çare korkutabilecekleri herkese saldırıyorlar. Buna teslim olmak zorunda değiliz. Bedeli ne olursa olsun, hangimize gelirlerse gelsinler, ne yaparlarsa yapsınlar, meydan okuyoruz, teslim olmayacağız ve bu mücadeleyi hep birlikte vereceğiz.”

“KORKMA LÜKSÜMÜZ YOK, CHP KORKMAYANLARIN PARTİSİDİR”

CHP Lideri Özel, “Gelecek için endişe ediyor musunuz, tek başına kurtuluş mümkün mü?” sorusuna şöyle yanıt verdi:

“Benim bir baba olarak da Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün koltuğunda oturan partinin Genel Başkanı olarak da umutsuz olmaya hakkım yok. Ben umudumu kaybedersem bu ülkeye diz çöktürürler. Cumhuriyet Halk Partililer umutlarını kaybetme lüksüne sahip değildirler. Hiçbir Cumhuriyet Halk Partili kendi kişisel siyasi hesabını, ülkenin menfaatinin önüne koymaz. O yüzden biz sorumluluk alacağımız gün sorumluluk alırız, fedakârlık yapacağımız gün fedakârlık yaparız. Bizim korkma gibi bir lüksümüz yoktur, korkmayanların partisidir. Korkanlar ‘manda’ diyordu. Korkanlar ‘himaye’ diyordu. Korkanlar ‘Ne oldu canım işte, işgal kuvvetleriyle anlaşalım’ diyordu. Biz Korkma çocuk, geldikleri gibi gidecekler’ diyenlerin kurduğu partiyiz. Bize diyorlar ya ‘150 yıldır biz bunlarla karşı karşıyız.’ Evet, 150 yıldır biz bu zihniyetle, ülkeyi bugün yöneten zihniyetle karşı karşıyayız. Çünkü biz Birinci Meşrutiyet’i savunurken onlar padişahın yetkilerinin paylaşılmamasını savunuyorlardı. 33 yıl onlar Meclis’i Mebusan’ı kapalı tuttular, biz açılsın diye mücadele edenleriz. Biz İkinci Meşrutiyetçileriz, biz Kuva-yi Milliyeciyiz. Onlar Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e karşı İngilizlerin bildirisini, tutuklanma kararını, İngiliz uçaklarından attıran İskilipli Atıf Hoca’nın tarafında olanlar. Biz bunlarla hep karşı karşıyayız. Biz İstanbul Boğazı’nda Amerikan Filosu’nu denize dökerken, bunlar filoya karşı dönüp namaz kılan adamlar bunlar. O kadar karşı karşıyayız. Ve biz bütün bu tarihsel çelişkilerimize rağmen, onlara oy veren insanlara saygımızdan ve o insanlara hürmeten, demokrasinin, ağır aksak işleyen demokrasinin, işlevsizleştirilmiş Meclis’in, hukukun ayaklar altına alınmasının yaşandığı bir ülkede önemli bir mücadeleyi verdik. Ve kutuplaştırmadan uzak durarak, gündemi saptırmaya çalışan kutuplaştırıcı kavgalardan uzak durarak bu ülkenin gerçek sorunlarına onlara rağmen milletle konuştuk. Ve bunun karşılığında millet bize 31 Mart‘ta çok tarihi bir zafer yaşattı. O gece dedik ki burada ‘Bu bir zaferdir. Ama bunu bir zafer gibi değil bir ödev gibi üstümüze alıyoruz. Biz Türkiye Cumhuriyeti’ni yeniden kurtarıp Cumhuriyet’i yeniden kuracağız. Şimdi tam o sürecin içindeyiz. O yüzden bu partinin lügatinde, burada bu partide birçok sözlük vardır ama o sözlüklerde ‘korku’ kelimesi yoktur. ‘Sinmek’ yoktur. Bu partinin lügatinde umutsuzluk olamaz. Umudunu kaybetmeyenlerin, korkmayanların, günü geldiğinde yola çıkanların, ‘O yolda başıma ne gelir’ diye endişe etmeyenlerin partisiyiz biz.”

“YASAKLARI YASAKLAYACAĞIMIZ İKTİDAR YÜRÜYÜŞÜMÜZÜ BAŞLATTIK”

“O 100 yıl önceki kararlılıkla bu ülkeyi bir kere daha kurtaracağız. Çünkü bu ülke hukuk devleti olarak kurulmuştur. Şu anda hukukun ayaklar altına alındığı, bir başsavcı eliyle büyük siyasi operasyonun aparatı olarak kullanıldığı bir süreçteyiz. O yüzden hukuk devleti işgali altındadır. Türkiye Cumhuriyeti devleti, hukuksuzluklarla işgali altındadır. 100 yıl önce işgale nasıl direndiysek bugün de öyle direneceğiz. 100 yıl önce nasıl bu ülkeyi kurtardık, Cumhuriyeti ve demokrasiyi kurduysak bir daha kuracağız. Onun için benim kendi çocuğum adına da Türkiye Cumhuriyeti’nin hangi siyasi partiye mensup anne - babanın çocukları olursa olsun bütün evlatlarımız adına da umudum çok yüksek. Onlar bundan 10 yıl sonra mesela Avrupa Birliği üyesi bir ülkede yaşıyor olacaklar. Ellerindeki pasaportla bütün dünyayı dolaşabiliyor olacaklar. Mahkemelere güven bugünkü gibi yüzde 18 değil yüzde 85 - 90 olacak. O gün Türkiye Cumhuriyeti’nin parası pul olmayacak, pasaportu da böyle bakıp da önüne atılan bir pasaport değil de görünce pasaport memurunun kendine geldiği bir pasaport olacak. Öyle bu ülkeyi itibarsızlaştıran, değersizleştiren ve bu ülkenin tüm kurumlarını işlevsizleştiren, bütün yetkileri bir elde alan bir otokrasiden gerçek bir demokrasiye hep birlikte tekrar geçiş yapacağız. 10 yıl sonra paranın bugünden 10 kat değerli olduğu, özgürlüklerin 10 kat fazla olduğu, bir tek yasağın yasak olduğu bir ülke olacak. Tek yasağımız olacak, o da yasaklar. Yasakları yasaklayacağımız iktidar yürüyüşümüzü geçen salı günü başlattık. Bu yürüyüşe başta bütün gençler ve bütün vatandaşlarımızı davet ediyorum.”

“PARTİMİZE ÜYELİKTE 10-11 KAT ARTIŞ VAR”

“Cumhuriyet Halk Partisi’ne, o çağrımızdan sonra online üyelik noktasında başta gençlerde 10-11 kat günlük artış var. Tüm gençleri hem Cumhuriyet Halk Partisi‘ne üye olmaya hem de arkadaşlarını, eşlerini, dostlarını, annelerini, babalarını Cumhuriyet Halk Partisi’ne üye yapmaya davet ediyorum. Çünkü onlar benim veremeyeceğim bir karar verecekler. Benim kullanamayacağım bir yetkiyi kullanacaklar. Cumhuriyet Halk Partisi’nde en üst makam, genel başkanlık değildir. Onlar gelir geçer. En üst makam, parti üyeleridir. Onlar Türkiye’nin bir sonraki cumhurbaşkanının kim olduğuna karar verecekler. Onun için bütün vatandaşlarımızı, bilhassa gençleri ülkenin bir sonraki cumhurbaşkanını belirlemek üzere Cumhuriyet Halk Partisi‘ne üye olmaya davet ediyorum. Sabah erken saatlerde Suat Bey’in eşi Ayşe Hanım’la konuştum, çocukları sordum. Suat Bey’i mutlaka, ümit ediyorum itirazla çözülecektir ama uzarsa ben de gideceğim ve ziyaret edeceğim. Çok yakın dostum, çok namuslu bir gazeteci. Siyasi meselelere yaklaşırken bile gazetecilik etiği ile çok dikkat eden bir gazetecidir. Onun olduğu yerde yanlış olmaz, onun olduğu yerde yalan olmaz. Dünyanın en doğru insanlardan birini, dünyanın en yamuk yamuk, en berbat hukuk sistemi içeri tıkıyor. Hakikati hapsedemeyecekler. Suat Toktaş’ı orada yalnız bırakmayacağız. Ailesi ve hatta Halk TV ailesiyle en derin dayanışma duygularımı ifade etmek istiyorum.”