23.12.2020

CHP'NİN DIŞİŞLERİ KOMİSYON SÖZCÜSÜ ÇEVİKÖZ, AFGANİSTAN TEZKERESİ ÜZERİNE CHP GRUBU ADINA KONUŞTU

Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul Milletvekili ve CHP'nin Dışişleri Komisyon Sözcüsü Ünal Çeviköz, TBMM Genel Kurulu'nda görüşülmekte olan Afganistan Tezkeresi üzerine CHP Gurubu adına konuştu.
Çeviköz'ün konuşması şöyle:
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Afganistan'da NATO'nun icra edeceği Kararlı Destek Misyonu'na ilişkin Cumhurbaşkanlığı tezkeresi hakkında partim adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti ile çeyrek yüzyılı aşkın bir süredir varlık-yokluk savaşı veren Afganistan arasındaki dostluk köprüleri Ulu Önder'imiz Mustafa Kemal Atatürk döneminde atılmıştır. Kurulduktan sonra Türkiye Cumhuriyetini ilk ziyaret eden devlet başkanı Afganistan kralı Emanullah Han olmuştur. Büyükelçiliğimiz Kabil'de açılan ilk diplomatik misyondur. Afganistan, Türkiye Büyük Millet Meclisini tanıyan 2'nci ülkedir. Cumhuriyet Halk Partisi, temelleri Mustafa Kemal Atatürk tarafından atılan Türkiye-Afganistan dostluğunun her zaman yanında olmuş, bu dostluğun bütün dönemlerde güçlenmesini ve 2 kardeş halkın dayanışmasının her koşulda sürmesini savunmuştur. Bu nedenle, sonda söyleyeceğimizi daha en baştan söyleyeyim. Dost ve kardeş Afganistan halkının topraklarında huzurun ve barışın yeniden tesis edilmesi konusunda daha önceki yıllarda vermiş olduğumuz desteği devam ettireceğimizi ve tezkereye olumlu yönde oy kullanacağımızı şimdiden belirtmek istiyorum. 
Değerli milletvekilleri, Türkiye, Afganistan'da etnik kökeni ne olursa olsun halkın tamamına eşit yakınlıkta olacak şekilde, Afgan yönetimini desteklemek, Afganistan millî savunma ve güvenlik kuvvetlerini eğitmek ve Afganistan halkına güvenlik istikrar ve gelişme konusunda yardım etmek maksadıyla bulunmaktadır. Türkiye'nin millî kısıtlamaları gereği, Türk birlikleri sorumluluk sahası dışında mayın temizleme, terörle mücadele ve uyuşturucuyla mücadele faaliyetlerinde görev almamaktadırlar. Ülkemizin Afganistan'da icra ettiği bu görev, Silahlı Kuvvetlerimizin barışı destekleme harekâtlarına katkıları arasında yer almaktadır. NATO'yla iş birliği içinde gerçekleştirilen bu görevi ülkemizin ve Silahlı Kuvvetlerimizin uluslararası kurum ve kuruluşlardaki saygınlığını ve karşılıklı iş birliğini artırıcı bir faaliyet olarak görüyoruz. Kapsamı oldukça net olan bu tezkere Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin kararları çerçevesinde, NATO tarafından üstlenilen yardımlarla ilgilidir. Bilindiği üzere, kararlı destek misyonunun yasal çerçevesini 30 Eylül 2014'te Kabil'de imzalanan ve Afganistan Parlamentosu tarafından aynı yıl içinde onaylanan Güçlerin Durumu Anlaşması ya da kısaca SOFA olarak bilinen anlaşma çizer. Misyon aynı zamanda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 2189 sayılı kararıyla da desteklenmektedir. Cumhuriyet tarihinin en büyük dış yardım programlarından birinin Afganistan'da yürütülmesinden gurur duyduğumuzu bu vesileyle tekrarlamak isterim. 
Değerli milletvekilleri, daha önce iki yıl görev süresi istenen tezkere için bu yıl tıpkı Libya tezkeresinde olduğu gibi on sekiz aylık izin istenilmektedir. Diyeceksiniz ki "Ne var bunda? İki yıla izin verdiniz de on sekiz aya mı izin vermeyeceksiniz?" Fakat bu tezkerenin Libya'yla aynı gün görüşülüyor olması bize bir niyet okuma yaptırıyor maalesef. 
Değerli milletvekilleri, bu tezkereyle Libya tezkeresinin süresi için haklılık kazandırmak istediğinizi düşünüyoruz. Sizin bu argümanı sunacağınızı biz şimdiden görüyoruz. Önce şöyle bir özet yaparak bu tezkerenin Libya tezkeresinden nasıl ayrıştığını belirtmek isterim. İki tezkere birbirinden çok farklı, sayın milletvekilleri. Bu tezkere, uluslararası hukuka uygun ve görev kapsamı oldukça belirgin. Bu tezkere, Mehmetçiklerimizi doğrudan ateşin içine atma potansiyeli olan bir harekât için değil. Bu tezkere, Mehmetçiklerimizi kararlı bir destek misyonu için görevlendirmekte ve başka görevlere dahlimiz söz konusu değil. Bu tezkere, ana kuzularının canını dış politikadaki başarısızlıkların üzerini örtmek için kullanmaya çalışan bir tezkere değil. Bu tezkere ülkemizin itibarını artıran bir tezkere olup ideolojik takıntıların bir ürünü de değil. Bu tezkere gereğince Türkiye, Afganistan'da halkın tamamına eşit yakınlıkta olacak şekilde görev yürütmekte, bir tarafı destekleyerek diğer tarafla hamasi ilişkiler içine girmiyor. Bu tezkere, varlık-yokluk mücadelesi veren dost bir halkın barışa kavuşmasını sağlamak içindir. İşte bu nedenlerle yine iki yıl izin dahi istense tereddüt edilmeden desteklenecek bir tezkere. 
Değerli milletvekilleri, kahraman ordumuzun icra ettiği bu görevden gurur duyduğumuzun altını bir kere daha kuvvetle çizmek istiyorum. Cumhuriyet Halk Partisi olarak tezkere izninin Meclisimizin uygun görmesiyle gerçekleşmesi nedeniyle, Mehmetçiklerimizin saçının bir tek telinden dahi sorumlu olduğumuzun farkında olarak oy kullanıyoruz. Bu sebeple Afganistan'da yaşanan bazı gelişmelere özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum. Her ne kadar tezkerenin kapsamı belli olsa da Afganistan İçişleri Bakanlığı sözcüsü Tarık Aryen, 20 Aralıkta yani iki gün önce yaptığı açıklamada, son üç ayda Taliban tarafından düzenlenen saldırılarda 500 sivilin öldürüldüğünü bildirdi. Yani Afganistan'da hâlâ aynı sıkıntılı süreç devam ediyor hatta Taliban, bugün artık Afganistan için yeniden ciddi bir tehdit hâline gelmiş vaziyette. Afganistan'ın Taliban konusundaki hassasiyetini çok yakından bilen bir ülke olarak maalesef ülkemizde Afganistan'ı üzecek bir hadise yaşandı. Bu elim hadiseyi paylaşmadan önce barışın sağlanması konusunda Türk Silahlı Kuvvetleri başta olmak üzere bu kadar emek verdiğimiz bir konuda ülkemizde böyle yakışıksız bir hadisenin yaşanmasından duyduğumuz rahatsızlığı yeniden dile getirmek isterim. Bir daha böyle bir hadisenin yaşanmaması temennisiyle konuya gelmek istiyorum: Kimliği belirlenemeyen bir grup tarafından 3 Ağustos 2020 tarihinde Ayasofya içerisinde Taliban bayrağı açıldığı kamuoyuna yansıdı. Afganistan'ın modernleşme sürecinde Atatürk devrimlerini örnek aldığı, cumhuriyetin ilk yıllarından beri diplomatik ilişkilerin en üst düzeyde olduğu, hatta Kral Emanullah'ın "2 gözüm var, biri Türkiye, biri Afganistan." dediği bir arka plandan sonra tarihî, kültürel ve inanç temelli önemi haiz ve dinler arası barışın önemli sembollerinden biri olan Ayasofya'da yaşanan bu elim hadisenin bizleri derinden üzdüğünün altını bir kere daha çizmek isterim. Maalesef aynı tarihlerde benzer bir olayın İran'da da yaşanmasının ardından, Afganistan Dışişleri Bakanlığından Ankara ve Tahran'a örgütün propaganda yapmasını önlemek için gerekli tedbirleri alma çağrısı yapıldı.
Değerli milletvekilleri, biz de Afganistan ile Türkiye arasındaki dostane ilişkileri önemseyen bir parti olarak söz konusu elim hadiseye ilişkin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sayın Fuat Oktay'a aşağıdaki soruları yönelttik, dedik ki: "Yapılan açıklamada olanların Afganistan'daki barış sürecine engel olduğu ifade edilerek 'Eylemi yapanlar hakkında Afganistan yönetimi de halkı da barış sürecini destekliyor, süreç onlar tarafından da desteklenmeli, ayrıca bu ülkelerde gerçekleşen, sürece zarar verecek eylemlerden kurtulmalılar.' denilmektedir. Dost ve kardeş Afganistan'ın barış sürecinin zarar görmemesi amacıyla gerçekleşen bu elim hadisenin aydınlatılması ve kınanması gerekliliği elzemdir. Söz konusu olayı kınayan bir açıklama yapacak mısınız?" Dedik ki: "Taliban'ın, Türkiye'nin de terör örgütü listesinde bulunduğu göz önünde bulundurulacak olursa olayın aydınlatılması amacıyla herhangi bir adli süreç başlatılmış mıdır?" Yine sorduk: "Söz konusu olaya konu olan güvenlik zafiyetinin sorumlularının tespit edilmesine yönelik inceleme başlatılmış mıdır?" Devam ettik "Afganistan tarafından yapılan açıklamalarda, söz konusu eylemlerin desteklenmesinin Afganistan'ın iç işlerine müdahale olarak değerlendirileceği ifade edilmiştir. Afganistan'la yürütülen dostane ilişkilerin sürdürülebilirliği açısından Türkiye toprakları üzerinde Taliban lehine düzenlenebilecek propagandaların önlenmesi amacıyla hangi tedbirler alınmıştır?"
Değerli milletvekilleri, peki, biz, bu sorularımıza Sayın Fuat Oktay tarafından cevap Değerli milletvekilleri, iktidar öyle bir sistem yarattı ki birden çok bakanlığı ilgilendiren konularla ilgili bir sorun varsa yandınız. Zaten bakanlıklar soru önergelerine cevap vermemeyi ya da süresi geçtikten sonra cevap vermeyi alışkanlık hâline getirmiş durumda; cevap alabilene aşk olsun. Yeni sistemle gensoru ve sözlü soru zaten kalktı; denetim için yazılı soru önergesi dışında hiçbir imkânımız yok. Burada sistem tartışması yapmak değil niyetim, sadece ülkece bu kadar önem verdiğimiz bir hususta dahi gereğinin yapılmadığını görmenin bizleri ne kadar üzdüğünü belirtmek istiyorum. Bize cevap verilmek yerine, kamuoyuna gereğinin yapıldığına dair bir açıklama dahi yapılsa, Afganistan'ın hassasiyeti giderilse yeterliydi. Bizim amacımız ve isteğimiz, Türkiye ve Afganistan arasındaki dostluk ilişkilerinin sürdürülebilir olmasıdır. Bakanların, sorduğumuz soruya cevap vermek yerine, iktidarlarının politikasını açıklamalarını okumak değil. 
Değerli milletvekilleri, bu tezkereye 2015, 2017 ve 2018 yılında olumlu oy veren Cumhuriyet Halk Partisi olarak yine olumlu oy kullanacağımızı zaten baştan belirtmiştim ama bunu belirtirken Afganistan'la ilgili bazı ciddi endişelerimizi de dile getirmeden geçemeyeceğim. Türkiye, bilindiği gibi, 2002 yılından beri Afganistan'da NATO operasyonları kapsamında veya ikili ilişkiler çerçevesinde askerî, ekonomik, mali ve siyasi katkılar sürdüren bir görev gücü varlığına sahiptir. Hâlihazırdaki asker mevcudumuzun 700 civarında olduğu söyleniyor. Şunu herhâlde biliyoruz ve bu tezkereyi de bu bilgi dâhilinde gündeme alıyoruz. Amerika Birleşik Devletleri bu yılın şubat ayının sonunda Taliban'la barış yaptı ve Mayıs 2021'e kadar Afganistan'dan çekilmeyi taahhüt etti ama ilginçtir, Amerika Birleşik Devletleri bu barışı yaparken ve bu taahhüde girerken Türkiye dâhil, Afganistan'da asker bulunduran veya Afganistan'daki sürece katkıda bulunan diğer ülkelere danışmadı. Şimdi, şunun altını özellikle çizmek isterim: Amerika Birleşik Devletleri kuvvetlerinin çekilmesinden sonra NATO ve diğer ülkelerin Afganistan'da kalmaya devam etmeleri neredeyse imkânsız gibidir. Öte yandan, ülkede giderek güçlenen Taliban karşısında Afganistan Hükûmetinin tutunabilmesi de oldukça güç görülmektedir. Afganistan Hükûmeti ile Taliban arasında Doha'da eylül ayından beri barış görüşmeleri sürdürülüyordu ancak bu görüşmelerden bir sonuç alınamadı ve karşılıklı mutabakatla taraflar görüşmelere 5 Ocak 2021 tarihine kadar ara verdiler. Bu, Taliban'ın işine geliyor zira Afganistan Hükûmeti de ülkede giderek kontrolü kaybediyor. Geçen hafta Helmand eyaletinin başkenti Leşkergâh'a ve Afganistan'ın Kâbil'den sonra ikinci büyük kenti olan Kandahar'a Taliban 2 büyük saldırı düzenledi. Yine geçtiğimiz hafta Kâbil Vali Yardımcısı, aracına konan bir bombanın infilak etmesiyle öldürüldü. Yani ilkbahardan itibaren, 2021 yılının ilkbaharından itibaren Amerika Birleşik Devletleri kuvvetlerinin de çekilmesiyle Afganistan yeni bir istikrarsızlık ve çatışma sürecine girecek gibi görünüyor. Ne deniyor biliyor musunuz? "Uluslararası toplum, Afganistan'da girilen savaşı da kurulmaya çalışılan barışı da kaybetti." deniyor. 
Peki bu nasıl oldu? Taliban, 1996'da Kâbil'in kontrolünü ele geçirdikten sonra 2001'e kadar Afganistan'ı yönetti. Amerika Birleşik Devletleri liderliğindeki harekât ve NATO-ISAF operasyonları Taliban'ı iktidardan uzaklaştırdı ama tamamen de bertaraf edemedi. Her 2 operasyon da 2014 sonunda sonlandırıldı ve yerlerini Afgan kuvvetlerini eğitecek ve yardımcı olacak bir NATO misyonu ve direniş bastırma operasyonlarını yürütecek NATO dışı, Amerika Birleşik Devletleri liderliğindeki bir operasyon aldı. Ama Taliban bugün ülkedeki en güçlü kuvvet durumunda. Ülke tam anlamıyla bölünmüş, savaş ağları ve Taliban tarafından yönetilen bir hâle gelmiş durumda. Ama bu durumu hazırlayan sebeplerin biraz da uluslararası toplumun başarısızlıkları görmezden gelmesinden kaynaklandığını belirtmek gerekiyor. Bugün şu soru önemli ve meşru bir hâl almıştır. Afganistan'da uluslararası toplum gerçekten eş güdümlü, kapsamlı bir politika izledi mi? Açık bir siyasi, askerî sonuç ya da bir çıkış stratejisine dayalı bir politika izledi mi? Bizim Silahlı Kuvvetler unsurlarımızın Afganistan'da öncelikli olarak öngördüğü yöntem olan kalpleri ve zihinleri nasıl kazanabiliriz sorusunu uluslararası toplum hiç kendin kendine sordu mu? Bu soruların sorulmaması ve Afganistan müdahalesinde yapılan yanlışlar Afgan halkının önemli bir kısmının uluslararası toplumu yabancı işgalciler olarak görmesine, Taliban'ı da özgürlük savaşçıları olarak algılamasına yol açıyor. Bu algı tehlikeli. Neden tehlikeli? Çünkü Taliban'ın kendine eleman devşirmesini kolaylaştırıyor da ondan. Aslında uluslararası toplum Afganistan'da toplumun sürdürülebilir bir şekilde kendini geliştirme kapasitesini artırmaya odaklanmalı, siyasi kurumları geliştirmeye öncelik vermeli, toplumda neredeyse kanıksanmış bir düzen olan yolsuzluklara hoşgörü kültürünü dönüştürmeye çalışmalıydı. Bu yapılmadı, Afganistan'ın en önemli sorunu olan uyuşturucu ticareti hiçbir zaman ciddi şekilde ele alınmadı. Bu şartlar altında Afganistan Hükûmetinin ülkenin tam kontrolünü sağlayabilme kapasitesi de zayıftır ve zayıflamaya da devam edecektir. Dolayısıyla Doha'da akim kalan ama Ocak 2021'den sonra devam ettirileceği söylenen barış görüşmelerinde siyasi bir çözümün sağlanmasında güçlüklerle karşılaşılacaktır. Kısaca siyasi bir çözüm sağlansa dahi sürdürülebilir bir barış gelmeyebilir. Afganistan halkının alışkanlıklarının çağdaşlaştırılması normalleşmenin yaygınlaştırılması ve kurumların geliştirilmesine ağırlık veren yaklaşımlara ihtiyaç vardır. Yapılabilir mi? Yapılabilir. Bunun için asgari düzeyde asker varlığı sürdürülmelidir ancak Afganistan'ın daha uzun yıllar önemli miktarlarda dış yardıma ihtiyaç duyacağı şimdiden bellidir. Ülkemizde 170 bin kadar kayıtlı Afganistanlı göçmen var ancak -bakın, bu kısmının altını çiziyorum- 2018 yılından bu yana Türkiye'de yakalanan düzensiz Afganistan kökenli göçmen sayısı, aynı durumdaki Suriyelilerden fazla. Sadece 2019 yılında ülkemizde yakalanan düzensiz Afganistan kökenli göçmen sayısı 201 binin üzerinde. Bu, çok önemli bir sayıdır değerli milletvekilleri. 
Şimdi, Afganistan'dan kaçış bu kadar yüksek düzeye vardığına göre ülkede bir şeylerin yolunda gitmediği artık ayan beyan anlaşılmış olmalı. Peki, iktidar bu bilinçle mi Afganistan politikası yürütüyor? Örneğin, ülkemizdeki göçmenlerin eğitimi, ülkelerinin kalkınmasına katkıda bulunacak vizyon sahibi insanlar olarak yetiştirilmeleri planlanıyor mu, yoksa Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde rastgele buldukları işlerde hayatlarını sürdürmeleri için koyverip bırakılıyorlar mı? Afganistan'a her türlü katkıyı yapmak, Atatürk ile Emanullah Han'ın vaktiyle kurmuş oldukları o vazgeçilmez ve unutulmaz kardeşliğin bir gereği olarak görülmelidir. Bu yapılıyor mu acaba? 
İşte, değerli milletvekilleri, biz bu tezkereyi desteklerken "Aman, saraydan tezkere geldi, hemen destekleyelim." anlayışıyla değil, önerilerle ve yol göstererek bakmayı ve bir destek vereceksek ona göre vermeyi tercih ediyor, o nedenle olumlu bir oy davranışında bulunurken dahi önerilerde bulunuyoruz. Libya örneğinde bir kulaktan girip diğer kulaktan çıkan önerilerimiz dikkate alınmadı, hiç olmazsa gidişatın Libya'dan ve Suriye'den dahi daha kötü bir evrilme eğilimi gösterdiği Afganistan'da dikkate alınmasını dileriz. 
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.