02.11.2020

CHP SÖZCÜSÜ ÖZTRAK: “BÖYLE YÖNETİMİN ELİNDE, DÜŞMAN DIŞARIDA ARANMAZ”

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK sürerken düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:


Bu yılı bitirmemize iki aydan az kaldı. Çok zor bir yıl oldu 2020 yılı. Yılın ilk günlerinde; Elazığ depremiyle sarsıldık. Geçtiğimiz Cuma günü de; deprem, bu sefer İzmir’de yüreklerimizi dağladı. Bugün MYK toplantımızda öncelikli olarak İzmir depremini ele aldık. İzmir’deki depremde şu ana kadar 85 yurttaşımız yaşamını yitirdi, 994 yurttaşımız ise yaralandı. Arama ve kurtarma çalışmaları halen devam ediyor. Kayıplarımızın sayısının artmaması en büyük dileğimiz.
BELEDİYELERİMİZ İZMİR’E DESTEK EKİPLERİNİ GÖNDERDİLER
Cumartesi günü Sayın Genel Başkanımız, MYK üyelerimiz, Milletvekillerimiz ve Belediye Başkanlarımızla birlikte İzmir’deydi... İzmir halkına verilebilecek destekleri hızla tespit etmek, depremzedelere gereken desteği verebilmek ve depremin yaralarını hızla sarabilmek için oradaydık. Genel Başkanımız, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanımızdan yapılan çalışmalar hakkında bilgi aldı. Sahada incelemelerde bulundu. Türkiye’nin her tarafındaki belediyelerimiz arama kurtarma faaliyetlerine destek ekiplerini gönderdiler. Halen de depremzedelerin yaşamlarını kolaylaştıracak araç, gereç her türlü desteği, yardımı İzmir’e yollamaya devam ediyorlar.
KURTARMA VE SAĞLIK EKİPLERİ MUCİZELER YARATIYOR
Gün, güzel İzmir ve İzmirli hemşerilerimizle dayanışma günüdür. Zaten tüm Türkiye’nin kalbi İzmir ve İzmirlilerle beraber atıyor. Acımız gerçekten çok büyük. Biz bir kez daha, depremde yaşamını yitiren yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet; ailelerine ve sevenlerine sabır, yaralı yurttaşlarımıza ise şifa diliyoruz. Arama kurtarma çalışmalarını canla başla yürüten, mucizeler yaratan, bu sabah hepimizi sevinçten ağlatan fedakâr kurtarma ve sağlık ekiplerimizin gayretleri her türlü takdirin üzerindedir. Kendilerine çok teşekkür ediyoruz. “İzmir’e ve tüm Türkiye’ye umut olmaya devam edin” diyoruz. Bugünkü toplantımıza, MYK üyelerimizin bir kısmı İzmir’den, internet üzerinden katıldı. Kendileri hala sahada durumu yerinde izliyorlar. İhtiyaçlar hakkında son bilgileri MYK’mıza verdiler.
İMAR AFFINDAN GELEN PARA RİSKLİ ALANLAR İÇİN KULLANILACAKTI
Ülkemiz doğusundan, batısına kadar deprem kuşağında… Bu gerçekle de maalesef sık sık yüzleşmek zorunda kalıyoruz. Neden işler hep arama kurtarma ekiplerimize kalıyor? Aslında bunun cevabını biliyoruz. Yurttaşlarımızın canını alan: Tedbirsizlik, kuralsızlık, tamahkârlık ve acımasız rant hırsı… İmar Kanunu ülkemizde, imar mevzuatının Anayasasıdır. 1985’ten bu yana yürürlükte olan bu Yasa, bugüne kadar tam 30 kez değiştirilmiş. Ve yapılan değişikliklerin 22’si ise son 18 yılda AK Parti iktidarlarında yapılmış. Bu da bir başka ihale yasası hikâyesi gibi… Bu dönemde “imar affı” çıkarmak artık vakayı adiyeden oldu. En son 2018’de, seçime gitmeden hemen önce, Meclis’ten yine bir “imar affı” çıkarılmış. İmar affını çıkarırken de gerekçelerinden biri oldukça önemliydi.  Bu aftan gelecek paralar, afet riski altındaki alanların dönüştürülmesinde kullanılacaktı… Şimdi yıkılan bu binalardan bazılarının, çıkarılan imar affından da yararlandığını duyuyoruz. Bu durumda sormak gerekiyor: Bu binalar neden dönüşüme tabi tutulmadı? Neden sağlamlaştırılmadı veya yıkılmadı? Burada eksik olan ne? Sistemde eksik olan ne? Hasarlı binanın tespitini kim yapıyor? Yıkıp yeniden yapmanın finansmanı nasıl sağlanıyor? Bunların açıklığa kavuşturulması ve bir eksiklik varsa hızla giderilmesi gerekiyor.
BİNA STOKU GÖZDEN GEÇİRİLMELİ
Elazığ depreminden sonra, biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak pek çok öneride bulunduk. “Aktif fay hatları üzerinde yerleşime izin vermemeliyiz. Ya da ancak çok özel tedbirler alındıktan sonra, vatandaşlarımızın buralarda yerleşmesine izin vermeliyiz” demiştik. Bugün şimdi bunun eksikliğini hissediyoruz. Mevcut mevzuatta bir eksiklik varsa, bunu telafi etmek için el birliğiyle çalışmalı, gereken adımları hızla atmalıyız. Yine, “Bina envanterimizin depreme dayanıklılık durumunu tespit etmeliyiz” dedik. Türkiye’de şu an itibariyle 685 bin konutun riskli yapı olduğunu Cumhurbaşkanı’nın kendi programı söylüyor. Tüm bina stokunu hızla gözden geçirmek gerekiyor. Yine, “Başta İstanbul olmak üzere; depremler için şimdiden kriz masası oluşturmalıyız” dedik. “Kriz senaryolarını yeniden gözden geçirmeliyiz. Toparlanma ve barınma alanlarını yeniden belirlemeliyiz iletişim ve ulaşım alt yapımızı depreme hazırlamalıyız” dedik.
5 YIL SEFERBERLİK İLAN EDELİM
Yine; “Gelin aktif fay hatlarında ve hassas deprem bölgelerinde kentsel dönüşümü gerçekleştirmek üzere gelecek 5 yılı seferberlik yılı olarak ilan edelim dedik. Bu projenin adını da ‘Hayatta Kal Projesi’ koyalım” demiştik. Biz depremlerde vatandaşlarımızın hayatını kurtarmak için Meclis’e gönderilecek her yasa teklifini ve kaynakları bu iş için seferber edecek her türlü düzenlemeyi destekleriz.
35 MİLYAR DOLAR ÖZEL İLETİŞİM VERGİSİ TOPLANDI
Bu iş için kaynak ve finansman mı yok? Aslında kâğıt üstünde var. Hani, imar affından toplanan paralar bu işler için kullanılacaktı. Toplanan paraları bu iş için kullanılmadığına göre; nereye harcandı, kimlerin cebine gitti? Sadece imar affı değil deprem vergisi olarak, yıllardır vatandaştan toplanan Özel İletişim Vergileri de var. 2003 ile bu yılın Eylül ayı arasında toplanan Özel İletişim Vergisi; tamı tamına 35 milyar dolar. Yani öyle az, buz paralardan bahsetmiyoruz. Bu 35 milyar dolarla milyonlarca konut, depreme dayanıklı hale getirilebilirdi. Biz, “Bu 35 milyar dolar nereye gitti?” diye sorduğumuzda, Saray sinirlenip, “Bu tür şeylerin hesabını vermeye zamanım yok” demişti… Ama ne kadar kızarlarsa, kızsınlar. Ne kadar sinirlenirlerse sinirlensinler, milletten deprem için toplanan paraların neden kentsel dönüşüme gitmediğinin, neden bu can kayıplarına mani olmak için kullanılmadığının hesabını, biz kendisinden sormaya devam edeceğiz.
MİLLETTEN KOPTULAR
Bu tek adam vesayet rejimi Erdoğan’a yaramadı. Milletten koptu… Depremmiş, ihtiyaçmış, bunları unuttu. Bu rejimde, aslında her konuda kendisinin yetkili olduğunu tekrarlayıp duruyor. Dolayısıyla sorunları çözmek içinde bizzat sorunun, bir deprem olduysa onun başında durması gerekiyor ama o, milletin sorunlarını bir kenara atmış, il il dolaşıp Partisinin kongrelerinde nutuk atıyor. Şu hale bir bakın… Saray’ın kibirlisi için her türlü tedbir alınmış… Sosyal mesafe uygulanmış, parti yöneticileri içinde öyle. Ama tribündeki vatandaş için hiçbir tedbir yok. Daha da kötüsü, milletin deprem acısı çok tazeyken, daha bebekler enkaz altındayken, kongrelere girerken şarkılar, türküler çaldırıyor. Söylüyoruz bunlar, milletin harsını, örfünü, geleneklerini unuttular. Bu milletin geleneklerinde, komşusunda bir cenaze varsa, bıraktık eğlenmeyi, müzik çalmayı evde bir hafta televizyon bile açılmaz. Ama bunları unuttular. Varsa yoksa kendileri…


EMEKÇİ YÜRÜYÜŞÜNDE PANDEMİ VAR, İL KONGRESİNDE YOK
Milli bayramlarımızın, pandemi gerekçesiyle coşkuyla kutlanmasına izin vermeyen, Sarayın kibirli başı, iş kendi il kongrelerine gelince ne pandemi dinliyor, ne de deprem acısı… Somalı maden işçilerimiz, hak arama mücadelesi için Ankara’ya yürümek isteyince, “Pandemi var” denerek, önleri kesiliyor. Barolar kongrelerini yapmak isteyince, yasa falan dinlemeyip, “pandemi var” diyerek baroların kongreleri yasaklanıyor. Ama sıra AK Parti’nin il kongrelerine gelince, pandemi etkisi falan kalmıyor. Milletimiz bu riyakârlıkları görüyor. Sandığın önüne gelmesini bekliyor. Geldiğinde de gereğini yapacak. Bunların alayını evlerine gönderecek.
ERDOĞAN KENDİ KENDİSİYLE KAVGA EDİYOR
Erdoğan’ın sinirleri artık iyiden iyiye bozuldu. Önüne gelenle kavga ediyor. Kavga etmediği bir tek kendisi kalmıştı. Şimdi kendi kendisiyle de kavga etmeye başladı. Hafta sonu yine parti kongrelerinde çıktı: “Uzun yıllar boyunca bu ülkeye hâkim olan vesayetçi zihniyetin İzmir’de en çok ihmal ettiği alanlardan biri de afetlere dayanıklı yapı inşasıdır” dedi. İzmir’de, deprem bölgesinde. Hoppala, el insaf… İstanbul’u 1994’ten 2019’a kadar 25 yıl, ülkeyi ise son 18 yıldır yöneten kim? Recep Tayyip Erdoğan. Deprem vergileriyle milletten 35 milyar dolar toplayıp, hesabını vermeyen kim? Yine Erdoğan. “İstanbul’a ihanet ettik” diyen kim? Erdoğan. Sizlere iki tane resim göstereceğim. Bunlardan biri İstanbul, diğeri Bursa. Şu kadim şehirlerimizin göbeğine, Osmanlının payitahtlarına bu ucube hançerleri saplayan kim? Recep Tayyip Erdoğan. Şimdi kalkmış vesayetçi rejim edebiyatı yapıyor. Yaşanan depremin üzerinden 24 saat geçmeden, yaralar kanarken, acılar zirvedeyken vesayet edebiyatı yapıyor.
VESAYET, ATANMIŞLARI SEÇİLMİŞLERİN ÖNÜNE OTURTMAK
Aslında biz vesayet zihniyeti nedir bir söyleyelim. Vesayet tek kişinin seçtiği bir avuç atanmışın, milletin seçtiği milletvekillerinin önüne geçirilmesidir. Tek adamın, milletin iradesini hiçe saymasıdır. Sarayın memur bakanlarının milletvekillerinin önünde oturtulmasıdır. Şu fotoğrafa bir bakın bakanlar önde, arkada milletin seçtiği vekiller. Bu tablo vesayetin daniskasıdır. Evet… Erdoğan döneminde, rant peşinde koşarken, bu ülkeye hâkim olan vesayetçi zihniyetin, en çok ihmal ettiği alanlardan biri de afetlere dayanıklı yapı inşasıdır.
HAPPALA Kİ NE HOPPALA
Hayatta üç şey vardır ki insanın özüne zarar verir derler: Aç gözlülük, öfke ve kibir. İçine düştüğü öfke ve kibir hastalığı, Erdoğan’ı anlaşılan yiyip, tüketmeye başladı. Erdoğan’a bakınca, hiçte sağlıklı bir ruh halini görmüyoruz? 18 yıldır iktidarda kendisinin olduğunu da unutmuş durumda. Artık Erdoğan, Erdoğan’a karşı… Hafta sonu deprem felaketini bir kenara itip gittiği Partisinin il kongresinde inanılmaz hikâyeler anlatıyor. Yıllarca bu ülkeyi faiz, kur, enflasyon şeytan üçgenine sıkıştırarak, cari açığını yüksek maliyetli borçlanma ile kapatarak sömürenlerin, bütün bunların oyunlarını birer birer bozuyorlarmış. Bir defa daha hoppala ki ne hoppala. Daha düne kadar kim ekonomi üzerinde millete başarı destanları anlatıyordu? Recep Tayyip Erdoğan. İki senede ne değişti de birileri ülkeyi faiz, kur, enflasyon şeytan üçgenine sokuyor? 1975 ile 2002 arasındaki 27 yılda, bütçeden yapılan faiz ödemeleri 251 milyar dolar. 2003 ile 2020’nin ilk dokuz ayı arasında, yani Erdoğan döneminde 18 yılda, bütçeden yapılan faiz ödemeleri ise 491 milyar dolar.
Tekrar ediyorum. 27 yılda; 251 milyar dolar. 18 yılda; 491 milyar dolar. Yani Erdoğan döneminde ödenen faiz, önceki 27 yılda ödeneni ikiye katlamış. Şeytan üçgenine ülkeyi kim sıkıştırmış? Devletin resmi rakamları, “Erdoğan” diyor.
CARİ AÇIK REKORU AK PARTİ DÖNEMİNDE
Yine Erdoğan iş başı yaptığında 1 dolar, 1 lira 62 kuruş idi. Çok seviyorlar ya o eski parayla 1 milyon 620 bin liraydı. Bugün ne kadar? Yine eski parayla söyleyelim 8 milyon 400 bin lirayı geçti. Türk Lirası tarihinin en değersiz seviyesinde… Paramız pul oldu. Kim sayesinde? Tabi ki Erdoğan’ın ve onun atadığı “dolara bakmayan” damadı sayesinde… Yine 1950’den 2002’ye kadar geçen 52 yılda Türkiye ekonomisi toplam 44 milyar dolar cari açık vermiş 22 yılda. Tekrar ediyorum. 52 yılda verilen cari açık toplam 44 milyar dolar 52 yıl. Erdoğan yönetimindeki 18 yılda verilen cari açık ne kadar? Şimdi sıkı durun. 100 değil, 200 değil, 300 değil, 400 değil, 500 değil. Tamı tamına 556 milyar 708 milyon dolar. Yani yaklaşık 557 milyar dolar. Cari açık rekoru da sizin Sayın Erdoğan.
ÜLKEYİ BORCA BATIRANI ARIYORSANIZ AYNAYA BAKIN
İktidara geldiğinizde kamunun elinde Türk Telekom, PETKİM, TÜPRAŞ, Petrol Ofisi gibi milyarlarca dolarlık kamu varlığı vardı. Bunların hepsini 62 milyar dolara sattınız. Yetmedi, bu ülkenin dış borcunu 130 milyar dolardan 422 milyar dolara getirdiniz. Birde IMF’nin 20 milyar dolar borcunu ödedim diye övündünüz. Şimdi bu ülkeyi kur, faiz cari açık şeytan üçgenine sokup, ülkeyi borca batıranı arıyorsunuz. Bunu bulmak için Sarayınızın altın varaklı aynalarına bakacaksınız. Sorumlu sizden başkası değil Sayın Erdoğan.
ASKIDA EKMEK BU HÜKÜMETİ GÖTÜRÜR
Ama aynalara baktıkça da kendinizle kavga ediyorsunuz… Sadece kendisiyle kavga etse de iyi… Artık sarayına bekçilik eden ortağıyla da kavga ediyor. Saray, “kavgalı saray” oldu. Küçük ortak, ülkeyi sürükledikleri fakr-ü zaruret karşısında çaresiz kalınca, “Askıda ekmek” kampanyası başlatmıştı. Bunu yapınca da Erdoğan’dan fırçayı yemekten kurtulamadı. Çünkü Erdoğan farkında. Dün doğum günü olan rahmetli Demirel’in güzel bir sözü var: “Boş tencerenin yıkamayacağı hiçbir iktidar yoktur.” Evet, boş tencere nasıl iktidarları götürürse, askıda ekmek de bu saray hükümetini götürür.
İKİ AYLIK DEVALÜASYONUN ŞİRKETLERE FATURASI 159 MİLYAR TL
Hazine 2021 borçlanma programını açıkladı. Gelecek yıl içeriye 449 milyar lira borç ödeyeceklermiş. İçeriden de 541 milyar lira borçlanacaklarmış. Yani piyasaya 100 lira ödeyecekler, 120 lira çekecekler. Daralan bir ekonomide devlet ödediğinizden daha fazla borçlanırsa, kaynaklara el koymuş olur. Bu durumda, özel kesim ne yapacak? Nereden para bulacakta işini çevirecek, yatırım yapacak? Sarayın sayesinde ülkemiz korkunç bir “devalüasyon sarmalına” girdi. Yaşanan devalüasyon sarmalı, hem şirketlerin hem de devletin bilançolarını alt üst ediyor. 2009’da, döviz geliri olmayan şirketlere dövizle borçlanmanın önünü kim açtı Sayın Erdoğan? Siz açtınız. Bunun sonucunda, şirketlerin döviz açık pozisyonu hızla artarken Türkiye’de dünyada en kırılgan 5 ekonomi arasına girdi. Şimdi reel sektörün “net döviz borcu” 162 milyar dolar. Şimdi baktığımız zaman gerçekten çok sıkıntılı bir süreçten geçiyoruz. Türk Lirası sadece son iki ayda devalüasyon nedeniyle şirketlerin yabancı para cinsinden borcu 159 milyar lira arttı. Şirketler bunu nasıl ödeyecek? Ya zam yapacaklar, ya işçi çıkaracaklar ya da kapılarına kilit vuracaklar. Bunun sorumlusu kim? Siz değil misiniz Sayın Erdoğan?
HAZİNE İÇERİDEN DE DÖVİZLE VE ALTINLA BORÇLANIYOR
Yerli parayı pul ettiniz. Paramıza güven bırakmadınız. Böyle olunca da Hazine, sadece dışarıdan değil, içeriden de dövizle ve altınla borçlanmaya başladı. Hazine’nin döviz cinsinden iç borçlanmasının vadesi 1 ila 2 yıl. Dolarla borçlanırsanız faiz, yüzde 3,5-4 civarında. Avroyla borçlanırsanız faiz yüzde 2-3 arasında. Oysa aynı vadede Amerikan tahvillerinin faizi binde 1. Almanya ve Fransa’da ise eksi… Dövizle yapılan iç borçlanmaların hem faizleri yüksek, hem vadeleri kısa, bir yandan da kur riskini bütçeye taşıyor, Hazinenin üstüne yüklüyor, milletin üstüne yüklüyor. Dış borçlanmadaki fahiş tefeci faizlerine ise burada hiç değinmiyorum. Eylül sonu itibariyle, devletin dövize endeksli iç borç stoku 37 milyar dolar. Devletin dış borç stoku 97 milyar dolar her ikisinin toplamı 134 milyar dolar. Bu durumda son bir ayda gerçekleşen devalüasyonun hazineye yükü 67 milyar Türk Lirası. Bu beceriksizliğin sorumlusu kim? Yine Erdoğan ve damadı.
MİLLETİN SIRTINA MİLYARLARCA LİRA YÜK YÜKLEDİNİZ
Şimdi Erdoğan çıkmış, “Cari açığı, yüksek maliyetli borçlanmayla kapatanların oyunlarını bozduk” diye böbürleniyor. Nasıl bir oyun bozmak bu Sayın Erdoğan? Milletin sırtına durduk yerde 67 milyar lira yük yükleyeceksiniz ondan sonra oyunu bozduk diyeceksiniz. Bu 67 milyarı kim ödeyecek? Nereden ödenecek, hangi yatırımlar kısılacak, kimlere yapılan yardımlar, kimlere ödenecek maaşlar kesilecek? Bu liyakatsiz yönetimin elinde Türkiye, düşük ve orta gelirli ülkeler arasında, dış borcu en yüksek 10 ekonomiden biri oldu. (Bu ülkeler arasında) Arjantin’den sonra, döviz rezervinin dış borcu karşılama oranının en düşük olduğu ikinci ülkeyiz. Borç çok, borçlanmanın maliyeti çok, döviz rezervi ise hiç yok…
BÖYLE YÖNETİMİN ELİNDE, DÜŞMAN DIŞARIDA ARANMAZ
Eylül ayı itibariyle, iade etmek kaydıyla başka ülkelerden Merkez Bankasının aldığı paralar hariç net rezervler eksi 49 milyar dolar. Yani Merkez Bankası’nın döviz bilançosu eksi bakiye veriyor. Bu da yetmezmiş gibi, Eylül’de TCMB’nin kasasından 45,5 ton altın satmışlar. Anlaşılan bunların niyeti, kasanın dibini iyice sıyırıp ondan sonra gitmek... Böyle bir Hazine, kamu finansmanı ve risk yönetimi olamaz. Yani bu durumda böylesine bir yönetimin elinde düşmanı dışarıda aramayacaksınız. Bu kafayla idare edilen borç memlekete Düyunu Umumiye’yi getirir. Bu tabloyu gören Alman gazeteci, Türkiye ekonomisinin iflas ettiğini ilan ediyor. Yazık değil mi güzel ülkemize bunların diline düşürüyorsunuz, el âleme böyle lafları söyletiyorsunuz. Ondan sonra da çıkıp saldırıyorlar diyorsunuz.
YENİ KURALLARA, KURUMLARA VE KADROLARA İHTİYAÇ VAR
Ülkemizin kaderini, geleceğini kene gibi emen bu iktidarın ülkemize verebileceği bir şey kalmamıştır. Ekonominin içine düşürüldüğü buhrandan çıkış için birbirini destekleyen iki temel unsur şarttır: İlki; ehliyetli, liyakatli kadroların elinde uyum içinde çalışan, kurumsal altyapısı güçlü, ekonominin tüm aktörleriyle istişareye açık bir yönetim anlayışı. İkincisi ise; ayakları yere basan, etrafında mutabakat sağlanmış, yapısal reformlarla güçlendirilmiş ciddi bir ekonomik programın tavizsiz bir biçimde uygulanması... kısacası gelinen noktada, yeni kurallara, yeni kurumlara ve bunları hayata geçirecek yeni kadrolara ihtiyacımız vardır. Bunlar olmadan, ekonominin yeniden dikiş tutması, ülkemizin buhrandan çıkması da mümkün değildir. Kendisiyle ve ortağıyla kavgalı, metal yorgunluğu yaşayan saray yönetiminden, hayır gelmeyeceğini, milletimiz de görmektedir. Sırtındaki yük daha da ağırlaşmadan, daha fazla ezilmeden bir an evvel, hakemliğine başvurulmasını beklemektedir.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa alabilirim.

Soru- İki sorum olacak efendim. Birinci sorum, Türkiye Doğu Akdeniz’de 14 Kasım’a kadar yeni Navtex ilan etti. Yunanistan sert tepki gösterdi. “Türkiye’nin Ege’deki deprem sırasında Naxtex ilan etmesi gerilim yaratıyor” dedi. Siz hükümetin Doğu Akdeniz politikasını ve Yunanistan’la tırmanan bu gerginlik hakkında ne söylemek istersiniz?
İkinci sorum da şu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye’ye yönelik sözleri Fırat’ın doğusuna yeni bir operasyon hazırlığı mı var dedirtti. Olası bir operasyon hakkında değerlendirmeniz nedir ve böylesi bir operasyonu CHP olarak destekler misiniz?
Faik ÖZTRAK- Şimdi önce şunu söyleyeyim, birincisi Doğu Akdeniz’deki sorunlarımızı bir tek Yunanistan’la çözemeyiz. Onun için biran evvel bölge ülkeleriyle yapıcı diyalogları kurmak zorundayız. Biz baştan itibaren söylüyoruz, “Biran önce Mısır’la, Suriye’yle bir diyaloga girin, bir görüşme ortamını sağlayın” diyoruz. İkinci sorunuzun cevabı da bunun içinde. Yani bugün ülkemizde 5 milyon Suriyeli var. Bu insanlara bu ülke 50 milyar dolara yakın para harcamış durumda. Dolayısıyla Suriye’nin sorunlarının o ülkenin toprak bütünlüğü içinde çözülmesi bizim temel arzumuzdur. Yine bu çerçevede ülkemizdeki Suriyelilerin biran önce barışa kavuşmuş, refah yolunda hızla ilerleyen vatanlarına geri dönmesi de yine bizim önemli tercihlerimizden biridir. Bu amaçlara ulaşılabilmesinin yolu da Suriye yönetimiyle sağlıklı bir diyalogdan geçmektedir.

Soru- İzmir’deki deprem hakkında benim bir sorum olacaktı. Bayraklı Belediyesi’nin yıkılan binalar hakkında çürük raporu verdiği iddia edildi. Ancak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı böyle bir raporun kendilerinin ellerine ulaşmadığı yönünde bir açıklaması oldu. Bunun hakkında bir değerlendirme yapacak mısınız?
Faik ÖZTRAK- Şimdi bu dayanıksız binaların tespitini kimin yapacağı konusunda ortada bir belirsizlik var. Yine bu binaların yıkılacağının tespit edilmesi halinde önlemlerin kim tarafından alınacağı konusunda da ciddi sıkıntılar var. İzmir’de Belediyelerimiz hasarlı binaları tespit etmek için girişimde bulunmuşlar. Aslında bu tespitlerin büyük kısmı yurttaşın talebi üzerine yapılması lazım. O binalarda yaşayan kişilere de buralardaki hasarı bildirmişler ama o binalarda yaşayan kişiler her nedense bir türlü kendi aralarında uzlaşmaya varıp gerekeni yapamamış. Burayı bir daha “Nedir, ne durumdadır” diye tespit edin de dememişler ama baktığımız zaman ortada cidden mevzuattaki karmaşadan kaynaklanan bir durum var. Biraz önce konuşmamda söyledim, bu meselelerin artık süratle çözülmesi lazım. Bakın, imar olayı Türkiye’nin en önemli meselelerinden biridir. Ama aynı zamanda yani kentsel yeniden dönüşüm Türkiye’nin önündeki en büyük fırsatlardan da biridir. Maalesef geçtiğimiz dönemde bu iktidar bu fırsatı kaçırmıştır. Kentsel dönüşüm yoluyla, kentsel dönüşüm yatırımlarıyla inşaat sektörünü canlandırmak yerine alışveriş merkezleriyle, rezidanslarla bu sektörü canlandırmayı tercih etmiştir. Hep söylüyoruz, her siyasetçinin, her siyasetin kendine göre bir yoğurt yiyişi vardır. Hükümet rezidanslara, alışverişlere önem vermiştir. Ama Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı geldiğinde en önemli önceliği kentsel dönüşüm olacaktır. Çünkü bu bizim vatandaşımızı korumak açısından, vatandaşımızın canını korumak bakımından, ülkenin ekonomisini canlandırmak bakımından, ülkenin ekonomisini muhafaza edebilmek bakımından en önemli alanlardan bir tanesidir.
Soru- Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Seferihisar’da “99 depremi sonrasında devlet iki gün olayın ne olduğunu bile anlayamamıştı. Ülkenin başbakanı depremin ne olduğunu bile anlamamıştı” açıklamasında bulundu. Sizin bu açıklamaya ilişkin değerlendirmeniz nedir?
Faik ÖZTRAK- Bir kere her şeyden önce “Geçmişte bu vardı, şimdi biz bunu yaptık” şeklindeki değerlendirmeleri doğru bulmam. Hele hele depremin yaraları daha hiç sarılmadan bu değerlendirmenin doğru olduğunu düşünmüyorum. Burada ne yapacaklarını söylemeleri gerekiyor. Vatandaşların acılarını hafifletmek için ne yapılacağını söylemeleri gerekiyor. Ama maalesef hükümet başka yerlerde... Yani 99 depremiyle İzmir depremini karşılaştırıyorlar. İkisi de çok farklı.
Şunu söyleyeyim, bir kere burada sorulması gereken soru şu, Türkiye deprem kuşağında olan bir ülke. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını da yapmış olan Erdoğan başta İstanbul olmak üzere bu ülkedeki deprem riskinin ne olduğunu çok yakından biliyor. Neden merkezi hükümette yönetimi aldıktan sonra kentlerde yeniden yapılanmaya ağırlık vererek imar faaliyetlerini sürdürmek yerine rezidanslarla alışveriş merkezlerine ağırlık verdi. Bu tamamen yanlış bir seçimdir.

Soru- Detaylı bir şekilde değerlendirdiniz ama yine İzmir depremiyle ilgili. İzmir depreminin ardından imar affı yeniden gündeme geldi. Bugüne kadar 7 kez çıkarıldı bu af. Muhalefet olarak imar affı değerlendirmeniz nedir?
Faik ÖZTRAK- Şimdi tabi bu imar afları aslında baktığınız zaman sonuçta kaçak yapıların affı. Dolayısıyla bu tür afları getirecekseniz bundan sonra bu tür kaçakların önüne geçmeniz lazım. Yani bizim ihtiyacımız olan imar affı kaçak yapı affı şeklinde olmamalı. Bir imar seferberliği şeklinde olmalı. Biraz önce söyledim, alışveriş merkezi, rezidanslar, kuleler dikeceğimize, tarihi yarımadaya hançer saplayacağımıza, Bursa’nın görünümünü altüst edeceğimize yapmamız gereken şey şuydu, bu ülkenin 1 milyona yaklaşan hasarlı konutlarını onarmak ve bu çerçevede kaynakları buraya seferber etmek suretiyle de bir canlılığı yaratmak. Ama bunu yapamadık.

Soru- 2021 yılında kamu yatırımları arasında en büyük pay ulaştırmaya ayrıldı. Hükümet işsizlik, eğitim, sağlık, depreme karşı güçlendirme çalışmaları gibi öne çıkan acil sorunlar yerine neden ulaştırmayı seçti. Sizin bu konuya ilişkin yorumunuz ne olacak?
Faik ÖZTRAK- Baştan beri söylüyorum, yani bu bütçenin önceliği faizciler, saray ve yandaşlar. Halbuki bu bütçede yine baştan beri ifade ediyorum bu ülkenin içinde olduğu buhran yok. Bunu ulaştırma yatırımlarıyla çözemezsiniz. Bu bütçenin içinde yılbaşında yaşadığımız ve şimdi yılsonu yaklaşırken yaşadığımız depremlerin hasarlarının önlenmesine ilişkin yatırımlarda yok. Hep söylüyoruz, kaç zamandır söylüyorum Plan Bütçe Komisyonunda olan bütçenin biran önce yeniden ele alınıp ülkenin gerçek önceliklerine göre düzenlenmesi gerekiyor. Salgında öncelik salgın sürecinde iş yerini kapatmak zorunda kalan esnafa verilmeli. Bütçede öncelik salgın sürecinde işsiz kalan yurttaşlarımıza verilmeli. Bütçede öncelik borcunu ödeyemeyen çiftçilerimize, KOBİ’lerimize verilmeli. Bütçede öncelik depremin yaralarını sarmaya verilmeli. Deprem olacaktır ama binaların depremlere dayanıklı hale getirilmesine verilmeli. Siz tamamen farklı yerlere öncelik veren bir bütçeyle milletin karşısına gelmişsiniz. Bu önceliklerin derhal değişmesi lazım.
Teşekkür ediyorum.