11.11.2025
11.11.2025
“GAZİ MUSTAFA KEMAL’İ BÜYÜK BİR SEVGİYLE, ÖZLEMLE, MİNNETLE ANAN HERKESİN ÖNÜNDE SAYGIYLA EĞİLİYORUM”
“30 AYDA 16 TANE SOMA KATLİAMI YAŞANDI. 4 BİN 836 KİŞİ HAYATINI KAYBETTİ”
“273 BİN METREKARE İLE MARMARİS’İN CANINA OKUMAK İSTİYORLAR, BU REZİLLİĞİ DURDURMALIYIZ”
“BİR TARAFTA BİR ELİ YAĞDA, BİR ELİ BALDA OTURANLAR, BİR TARAFTA TAVUK TAŞLIKTAN ÇORBA YAPMAYA ÇALIŞANLAR; AK PARTİ’NİN KARA DÜZENİ BUDUR”
“TÜİK’İN HESAPLADIĞI ENFLASYONU VERSEYDİ; BUGÜN EMEKLİ AYLIĞI 20 BİN LİRA, ASGARİ ÜCRET 30 BİN LİRA OLACAKTI”
“AİLE KURUMUNU ZAYIFLATAN ŞEY; AK PARTİ’NİN DAYATTIĞI AÇLIK, YOKSULLUK, GÜVENCESİZLİK VE GELECEK KAYGISIDIR”
“ADAYIMIZI 23 MART’TA İLAN ETTİK, SONUNA KADAR ARKASINDAYIZ. İMAMOĞLU’NU CUMHURBAŞKANI YAPACAĞIZ”
“SİYASETTE HAVLU ATMIŞ KORKAKLARA KARŞI, BU MİLLETİYLE BİRLİKTE CUMHURİYET HALK PARTİSİ KAZANIR”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda konuştu. Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, “Değerli milletvekillerimiz, kıymetli grubumuz, Türkiye’nin dört bir yanından grubumuzu şereflendiren örgütümüz, belediye başkanlarımız, konuklarımız, televizyonlarından bizi izleyen ve radyolarından takip eden değerli yurttaşlarımız Cumhuriyet Halk Partisi adına hepinizi saygıyla selamlıyorum. Hepiniz hoş geldiniz. Bugün Türkiye’nin dört bir yanından konuklarımız var. Ankara’nın, Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanından konukları vardı. Pazar gününden başladı ve dün, bugün devam ediyor. Dün 10 Kasım’dı ve milyonlar Anıtkabir’e aktılar. Her biriniz dün Anıtkabir’deydiniz, hep beraber Atamızın huzurundaydık” dedi. Özel, şöyle devam etti:
“GAZİ MUSTAFA KEMAL, MİLLETİN KALBİNE YAZILDI”
“Ömrünü bu güzel ülkeye, bu aziz millete adayan Mustafa Kemal Atatürk’ü daha 57 yaşında iken bundan 87 yıl önce ebediyete uğurlamıştık. Dün saat 09.05’te bizler Anıtkabir’de iken aracını durdurup aracının önünde, vapurun güvertesinde, çalan siren sesinde fabrikada, çalıştığı tezgâhın önünde, bahçesinde, tarlada tek başına başını önüne eğen, elini kalbine koyan ve bu güzel vatanı borçlu olduğumuz Gazi Mustafa Kemal’i büyük bir sevgiyle, özlemle, minnetle anan herkesin önünde saygıyla eğiliyorum. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e minnetlerimizi bir kez daha ifade ediyoruz. Allah rahmet eylesin. Yitirildikten 87 yıl sonra böyle bir sevgi, böyle bir coşku, ona duyulan bu kadar yüksek minnet duyguları boşuna değil. Bunu yaşamının her alanına dönüp şöyle bir baktığınızda görebilirsiniz. Ben son zamanlarda okuduğum bir anekdottan etkilendim. Bugün onu paylaşacağım sizinle. Bir gün Meclis’te bir milletvekili, İstanbul ya da Ankara illerinden birine Atatürk’ün adının verilmesini, böylelikle Atatürk’ün adının şehrin temellerine kazınmasını önermiş. Bunu duyuyor Paşa, milletvekilini çağırıyor ve şöyle diyor; ‘Bir ismin dillerde kalması için şehrin temellerine sığınmasına gerek yoktur. Bakın şehrin ismi İstanbul ama Fatih Sultan Mehmet’i hemen hatırlıyoruz. Eğer ben bir şey yapabildiysem, şehrin temellerine ismimi yazarak değil milletin kalbine yazarak anılmak isterim.’ İşte milletin kalbine yazıldığının en iyi göstergesi. Dün biz Sayın Erdoğan’ın başkanlığındaki devletimizi, Meclisimizi, milletimizi temsil eden heyetle huzurdaydık. Sonra hep birlikte Misak-ı Milli Kulesi’ne geçtik. Sayın Erdoğan, deftere yazdı ve bize okudu. Tabii orada kendisine bir şey söylenmez, doğru değil Ata’nın huzurunda. Ama şöyle okuyor: ‘Yüce Atatürk’ diyor, ‘En büyük eserim dediğin Cumhuriyet’e sahip çıkacağız.’ Çok güzel. Atatürk’ün o sözünün o kadarını alan ve Atatürk’ün diğer büyük eserine bugünkü zulmü yapana, Atatürk’ün partisine kayyım atamaya çalışana, İstanbul’da kayyımlar atayana, davalar açana, partisi üzerine hesaplar yapana, belediye başkanlarına haksız saldırılarla, ithamlarla bir yıl geçirene o cümlenin doğrusunu söyleyeyim. Diyor ki Gazi Mustafa Kemal Atatürk, ‘Benim iki büyük eserim var. Bunlardan birisi Cumhuriyet ise diğeri Cumhuriyet Halk Partisi’dir.’ Biz onun Cumhuriyet’le birlikte ikinci büyük eseri olan baba ocağımızın, Cumhuriyet Halk Partisi’nin çatısı altında onu bir kez daha özlemle, onun partisinde görev yapmanın verdiği gururla ve rahmetle anıyoruz.”
“DİLOVASI’NDA FELAKET GÖZ GÖRE GÖRE BEKLENDİ”
“Değerli konuklar, Cumhuriyet coşkusunu, birlikte olmanın heyecanını hep yüreğimizde hissediyoruz. Bu salonun enerjisi, muhabbeti, neşesi aslında Cumhuriyet Halk Partisi açısından nasıl bir yolda yüründüğünü gösteriyor. Ama maalesef bu ülkenin birer ferdi olarak, bu ülkede yaşadıklarımız, çoklu kriz ortamı her birimizi gerçekten her bir gün bir başka üzüntüyle, bir başka çelişkiyle, bir başka felaketle, bir başka haksızlıkla yüzleştiriyor. Maalesef onlardan bir tanesi de Kocaeli Dilovası’nda işyerindeki yangında üçü çocuk yaşta, altı vatandaşımızı kaybetmemizle yüreklerimizi dağladı. Bu işyerinin kaçak olduğu, kaçak işçi çalıştırdığı, çocukların emeğini sömürdüğü ortaya çıktı ve bir kez daha bir kara düzenle yüzleştik. 16 yaşındaki Cansu Esatoğlu, 17 yaşındaki Nisa Taşdemir, 17 yaşındaki Tuğba Taşdemir emekleri sömürülen çocuk işçilerimizdi. Mahallelerinden defalarca şikâyet edilmelerine rağmen işlem yapılmayan ve adeta göz göre göre felaketin beklendiği bir süreç yaşandı o mahallede. CİMER’e yapılan başvuru şu şekilde. Bakın CİMER’e yazan vatandaşımız ki adı belli, sanı belli, televizyonlarda da izledik, şöyle yazmış: ‘Kocaeli Dilovası ilçesi, Mimarsinan Mahallesi, İş Bankası şubesinin yanında Vahdet Camii’nin bitişiğinde ismi - levhası olmayan parfüm imalat ve dolumu yapılan işyerinde mahallemizin kadınları ve çocukları yaklaşık 15 çalışan olup bunların çoğu sigortasız çalışıp iş güvenliği hiç olmayıp ihtiyacı olan kadınların kovulma tehdidi ile çalıştırıldığı, yemek parasının 70 lira olduğu, ‘Yemeği de gidin kendiniz yiyin’ diyerek işçiyi, kadını sömüren bu doymaz işyeri sahibini yüce devletimize şikâyet ediyorum. Gereğinin yapılmasını arz ederim.’ Devlet dediğin binalar, bilgisayarlar, mail adreslerinden ibaret cansız bir yapı. Ama onu yönetmeye milletin yetki verdikleri var. İşte oradan, saygıyla arz edilen devletten cevap geliyor CİMER’den: ‘İş sağlığı ve güvenliğine yönelik alınmayan tedbirlerin neler olduğunu, işyerinin hangi kısmında ve ne zamandan beri alınmadığını, işyerinin tam unvanını, tam adresini…’ Bir yanında İş Bankası, onun yanında İŞKUR var. ‘... Bize buranın tam adresini, iletişim bilgilerini belirttiğiniz takdirde başvurunuzu işleme alacağız.’ Yoksa almamışlar. ‘Çocuk işçilerin ise yaşları ve kimlik bilgilerini bizimle paylaşmanız gerekmektedir.’ Tarif var, adres var, tespit var, ihbar var ama bunun karşısında harekete geçmeyip denetim için ayak sürüyen ve dünkü felaketi bekleyen birileri var.”
“BU BAKAN GELDİĞİNDEN BERİ 16 SOMA KATLİAMI YAŞANDI”
“Kaçak işçi ve çocuk işçi çalıştıran tesisin sahipleri, değerli milletvekillerim bilhassa pandemide grubumuzun yarısı o dönemde milletvekiliydi, maalesef tanıdık çıktı. Şirket, pandemide Meclis’e tek başına kolonya ve dezenfektan tedariki yapan, benim Genel Kurul’da Tekirdağ’dan hareketle Meclis Başkanı Sayın Şentop’a, ‘Bu firma bu ihaleyi ne zaman aldı?’ dediğimde, önce o şirketin onları bedava verdiği söylenen ve sonra davet usulü ihaleler çıkan, yurt dışında sattığı kolonyalarda metanol bulunan ve onu içeriye satan, yurt dışından getirdiği hammadde arasında uyuşturucu çıkan, tutuklanan ama sonra bir şekilde beraat eden Ali Osman Akat’ın, Akat ailesinin bir şirketi olduğu ortaya çıktı. Yani bu çağrılar, bu ihbarlar yapılıyor. Ama bir türlü gidilmiyor. Vatandaş diyor ya ‘Kaç kere şikâyet ettik, söyledik, hepimiz biliyorduk.’ ‘Gelemeyiz, yapamayız, yıkamayız. Tüm Dilovası’nı yıkacağım, sonra ancak gelip burayı yıkacağım’ diyenlerin aslında 14 Nisan 2022’den Meclis’te tartıştığımız AK Parti’ye yakın, AK Parti’nin koruduğu, kolladığı, ihaleler verdiği, Tekirdağ’da AK Parti siyasetinin finansına katkı sağlayan şirketi Kocaeli Dilovası’ndaki o katliamda gördük. Çalışma Bakanı, Haziran 2023’te göreve gelmişti. O günden bugüne 4 bin 836 emekçi öldü. Bütün vatandaşlarımıza şunu hatırlatmak isterim; Soma faciası oldu. Bütün dünya Soma’ya baktı. Bütün Türkiye, Soma’yı izledi. Neredeyse bir ay bütün televizyonlar üç hafta Soma’da madenin ağzından verdiler akşam ana haberlerini. Anchormenler oradaydı, sunucular oradaydı, bütün gazeteciler oradaydı. Ne diyorduk? ‘Soma’yı unutursak yüreğimiz kurusun.’ İlk gün mahkemenin kapısında kilometrelerce kuyruk vardı. Son gün, son karar gününde 300 kişilik mahkemede içeride 180 kişiydik, öldürdükleri kişi başına beşer gün yatıp çıktıklarında. ‘Soma’yı unutursak yüreğimiz kurusun’ sözünü çok beğenip hashtag yapanlar, alt yazıda yazanlar orayı bıraktılar, döndüler gittiler ve kaderine terk ettiler. İşin orasını bir hatırlatayım da.”
“KASILA KASILA GEZİYOR GENSORU VEREMİYORSUN”
“Bir de şurasını hatırlatayım: Türkiye’de sadece bu Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı geldiğinden beri 30 ayda 16 tane Soma katliamı yaşandı. 4 bin 836 kişi… O yüzden öyle toplu olunca, çarpıcı olunca bunların üzerinde çok ciddi ciddi konuşmak, büyük büyük laflar etmek değil; esas Erdoğan ikinci kez seçilip de Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denen yapı içinde, yani hızlı karar alan… Denetim yok, bir kere oy veriyorsun ve beş sene söz hakkın yok. Bakana soru sormak yok, sözlü soru yok. Bu şartlarda bu bakana gensoru vermek yok. Çağırıp da hesap sormak, tekrar oya sunmak yok sistemde. Kartalkaya’da 78 kişiyi, 36’sı bebek ve çocuk cayır cayır yakan adam kasıla kasıla geziyor. Burada 16 tane Soma katliamı yaşanmış. Bu faciada gelip de bakmamışlar. Bugün Meclis’te Plan ve Bütçe Komisyonu’nda bu bakan gelmiş, oturuyor. Sen ona gensoru veremiyorsun. Daha bir hafta önce Gebze’de çöken binada dört yurttaşımızı kaybettik. İlk dakikalarda, ‘Metro inşaatı ile alakası yok’ diyen Ulaştırma Bakanı şimdi yavaş yavaş yanlamaya başladı. Gidip ona bunun hesabını soramıyorsun. Böyle bir rejim, böyle bir düzen olmaz.”
“ÇOCUK İŞÇİLİKLE MÜCADELEYE PARA YOK, PATRONA VAR”
“Türkiye’de her beş çocuktan biri çalışıyor. MESEM ile çalışmaya zorlanan çocuk sayısı 2 milyonu geçti. Bakın bugün Çalışma Bakanlığı’nın bütçesi var. Çalışma Bakanlığı’nın bütçesinden ‘Çocuk işçiliği ile mücadele edilsin’ diye bir ödenek kalemi var. 2023 yılında buraya 41 milyon lira para ayrılmıştı. Geçen sene, 2024’te, 41 milyondu ya bu beklersin ki hiç değilse 60 milyona çıkacak. 28 milyona düşürmüşlerdi. Bu sene ne kadar biliyor musunuz? Sıkı durun. 1000 lira koymuşlar. Yani para koymamışlar, sıfır yazamadıkları için iz ödenek koymuşlar oraya. Bu sene orayla ilgili yani iki yıl önce 41 milyon lira ayırdıkları çocuk işçiliği ile mücadeleye bu sene bütçe dahi ayırmamışlar. Bugün Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülmekte olan aynı bütçede, Çalışma Bakanlığı bütçesinde MESEM üzerinden, okul çocuğunu ucuz, güvencesiz işçi yapıyorlar ya MESEM üzerinden patronlara verilmek üzere teşvik kalemine ise 6 milyar lira koymuşlar. Bir tarafa bin lira, yani sıfır lira. Bir tarafa patronlar için MESEM’de çocuk çalıştırsınlar diye teşvik kalemine 6 milyar lira koymuşlar. İşte görevi süresince 16 tane Soma katliamı olan, çocuk işçiliğiyle mücadeleye para koymayan ve çocuk işçiliği sistemine teşvik koyanların, Kartalkaya’nın baş sorumlularının, Gebze’de çöken binanın sorumlularının burada gelip pişkin pişkin oturup bir gensoruya dahi muhatap olmadıkları düzenin adına, ‘AK Parti’nin kara düzeni’ diyoruz. Mutlaka bu düzenin sonunu getireceğiz.”
“HATAY, MALATYA, MARAŞ, ADIYAMAN PERİŞAN”
“Şimdi bu AK Parti’nin kara düzeninin içinde neler oldu, neler... Bir Soma’yı hatırladık, Ermenek’i, Afyon’daki cephanelik patlamasını... Nereyi düşünsen bitmez acılar ama herhalde 6 Şubat depremi bu sürecin içindeki en büyük travmalarımızdan bir tanesi. Halen daha yaralar sarılabilmiş değil. Ama bu iktidar hem 6 Şubat’tan hemen sonra ‘Bir yıl içinde herkes evine girecek’ dediği halde, bütün seçim kampanyasını bunun üstüne kurduğu halde, bir yıl sonra evlerin yüzde 2,4’ünü verdiği halde halen daha 350 bin kişi konteynerlerde yaşıyor. Üçüncü yıl geliyor, bin gün geçtiği halde bir tane drone. Cafcaflı bir sokağa karşılıklı 15, 30 tane apartman. Güzel drone çekimleri, gitsin - gelsin. Arka sokağa bakmadan, konteyneri görmeden ve verilen sözün tutulmadığını örten, İstanbul’a, Ankara’ya, Manisa’ya, Rize’ye, ‘Biz sözlerimizi tuttuk’ diyen bir haksızlık Hatay’ı çıldırtıyor, Adıyaman’ı çıldırtıyor, Malatya’ya, ‘Bu kadarı da olur mu?’ dedirtiyor, Kahramanmaraş’a, ‘Yazıklar olsun’ dedirtiyor. Ama İstanbul’a kar yağmadan Türkiye’ye kış getirmeyenler depremin bininci gününde iletişim kampanyası yürüttüler. Dedim ki ‘Nasıl yapıyorlar?’ En güzel yerleri çekiyorlar. Hatay’da durum ne? İşte milletvekilleri burada; Hatay perişan, Malatya perişan, Maraş perişan, Adıyaman perişan. O zaman dedim ki ‘Madem öyle…’ Hani videoları açıp açıp izletiyor da sonra oradan ona söylüyor, bunu söylüyor ya. Öyle ne montaj, ne bir şey. ‘Dün Adıyaman, dün Malatya, dün Kahramanmaraş, dün Hatay.’ Ekranın sol üst köşesinde dünün tarihi ve neresi olduğunu, aslında depremin bininci gününde Murat Kurum’un ‘iletişim kampanyası’ diye Türkiye’yi kandırdığı bölgede aslında neyin olduğunu hep beraber bir izleyelim. Yayında kalanı ve yayından kaçanı görecek millet. Hiç kimseye hakaret yok. Gerçek depremzedenin duygusu, düşüncesi, ağzından çıkanlar. Görün bakalım, neymiş bölgede yaşananlar?”
“ATATÜRK’ÜN KURDUĞU DEVLET, ‘SESİMİ DUYAN VAR MI’ DEDİRTMEYECEK”
“Devletin televizyonunu kullanarak, kendi medyasını kullanarak, merkez medyaya kendi sözlerini tutmuş gibi yayınlar yaptırarak hem 86 milyonu kandırmaya çalışıyorlar hem de o bölgede konteynerlerde kalan 350 bin kişiyi rezerv alan sorunuyla kentin rantı yüksek yerindeki arsası elinden alınıp kıyıya köşeye atılanları ya da evi teslim edildiği halde çatısı aktığı için ya da işinden olmuş kendisine kiralayacak bir evi yok, ev kiralayacak hali yok, onun için konteynere mahkum kalmış olanları… 350 bin konteynerzedeyi, Türkiye’nin dört bir yanında akraba evlerinde, küçücük odalardaki memleketinden uzakta bekleyenleri incitiyor bu işler. Biz, deprem bölgesindeki sorunları biliyoruz. Milletvekillerimizle birlikte sürekli bölgeyi takip ediyoruz. Meclis’te dile getiriyoruz. Buradan bir kez daha söz veriyoruz. 10 Kasım’ın ertesi gününde, bu ülkeyi kuran Gazi Mustafa Kemal’in kurduğu devlet, ‘Sesimi duyan var mı?’ dedirtmeyecek elbet. Söz veriyoruz.”
“‘BU SUÇA ORTAK OLANLARIN CHP’DE YERİ YOK’ DEDİK”
“AK Parti’nin kara düzeninde bir yandan yangını görüyoruz, bir yandan göçüğü görüyoruz, bir yandan depremde vermediği sözleri görüyoruz. Bir yanda da planlı şehirleri, doğayı ve halkı gözetmeyen, yandaş olunca gözü dönmüş bir rantçılığa ses etmeyen bir iktidarı görüyoruz. Sinpaş Marmaris’te 1988, Sinpaş’a buranın verilmesi de yanlış ama 98 bu halde. Marmaris’te aday belirleme sürecindeyiz, en büyük travma Sinpaş. Çünkü ikinci etap büyümüş, üçüncü etap diyorlar, devlet arkalarında. Marmaris bizden bununla mücadele edecek bir aday arıyor. Bugünkü Marmaris Belediye Başkanını MYK salonundan gece 03.15’te aradım. Dedim ki ‘Gencecik yaşındasın, ilçe başkanlığından tanıyoruz. Sen geldiğinde başta bu Sinpaş, bu rantçılarla mücadele edebilecek misin?’ ‘Ederim Genel Başkanım.’ ‘Söz mü?’ ‘Söz.’ ‘Cumhuriyet Halk Partisi sözü mü?’ ‘Cumhuriyet Halk Partisi sözü.’ Acar Ünlü’yü görevlendirdik. 98’de şu halde. Ama büyük resim için görürseniz, şu kadarı var 98’de. Şimdi dağlar dolmuş. İkinci etapla buralar dolmuş Üçüncü etapla villalar, millalar. 46 bin metrekarelik yer yandaş Sinpaş tarafından 273 bin metrekareye çıkarılmış. Buralarda bizim sürecimizde seçime üç gün kala imza atılmış, imzayı atanları ben partimden attım. ‘İmzayı atanların, yani bu suça bir şeyiyle giderayak ortak olanların Cumhuriyet Halk Partisi gibi bir partide yeri yok’ dedik. Acar Ünlü geldi. Tabii bunların arkasında bakanlık duruyor. İstedikleri mahkemeden tak yürütmeyi durdurma alıyorlar. Çok namuslu, ülkesini, doğayı seven hakimlerle; bunların etki edebildikleri, yukarıdan baskı yaptırdıkları arasında bir hukuk mücadelesidir gidiyor. İstinafın birinden onlar yürütmeyi durdurma alıyor, birinden biz onlara bilmem neyi alıyoruz. Geldik, 58 ruhsat iptal edildi. Yani şunun dışındaki 58 ruhsat iptal edildi. 1 milyar lira para cezası kesildi belediyemiz tarafından.”
“MARMARİS’İN CANINA OKUMAK İSTİYORLAR”
“Suç duyurusunda bulunduk ama talanı durdurmakta zorlanıyoruz. Halen daha kıyı dolgusu yapıyorlar. Bu kenarları dolduruyorlar. Halen daha beton döküyorlar. Biz mühür takıyoruz, mühür gelip kırılıyor, çalışılıyor. Valisi, kaymakamı, jandarması ses edemiyor. Neden? Arkasında kimin olduğu belli. Buradan şimdi bu binanın fazladan yapılmış yerlerine, haksız, usulsüz alınmış ruhsatlarına dava açtığımız gibi, onların mahkeme kararlarına karşı mahkeme kararları aldığımız gibi yıkım ihalesi açtık. Yıkım ihalesinin olduğu gün, yıkım kararının yürütmesini durdurdular. Marmaris’te, Marmaris Belediyesi’nin Cumhuriyet Halk Partisi örgütünün, Marmaris’teki çevrecilerin, Muğla’daki çevrecilerin bu doğa katliamına karşı mücadelesi sürüyor. Ama kamuoyunun farkındalığı ve desteği lazım. Yıkımı durdurmak, ruhsatları Ankara’dan almak buraları oturmaya açmak, 273 bin metrekare ile Marmaris’in canına okumak istiyorlar: Marmaris’e, Muğla’ya, Türkiye’ye, vicdanı olan herkese sesleniyorum: Bu rezillik karşısında hukukçusundan ilk kez oy kullanacak vatandaşına kadar. Hepimizde sorumluluk var. Hepimiz elimizi vicdanımıza koymalıyız. Bu rezilliği durdurmalıyız. Bu arada bizim belediye başkanımız Acar’a, bunun etrafında köylerde, köylüler yapar ya kendiliğinden evler. 150 tane kaçak köy evi tespit etmişler. ‘Bunları yık’ diye emir veriyorlar. Biz Sinpaş’a yıkım kararı aldığımız gün yürütmeyi durdurma kararını verdirtenler, gariban köylü köy evine bir göz ilave etmiş, videodan tespit ettim, ‘O bir göz odayı yık’ diye talimat veriyorlar. AK Parti’nin kara düzeni budur. Bu düzeni değiştirmek boynumuzun borcudur.”
“DÖNEM, DEFOLU GIDA DÖNEMİ”
“Şimdi tabii aslında bütün grup toplantılarında ya da meydanlardaki mitinglerde hep ekonomik zorlukları, sorunları konuşuyoruz. Şimdi bütçe dönemi daha çok konuşmaya devam ediyoruz. Konuşmamın sonunda söyleyeceğim. Önümüzdeki dönemde sadece sorunları değil çözümleri duyacağınız, çok bambaşka bir sürecin de içine giriyoruz. Ama 2018’den bu yana kronik hale gelen bir ekonomik kriz yaşıyoruz. Sayın Erdoğan’ın ‘Şanla, şerefle bitirdik’ dediği 23 yıla ilişkin geçen hafta madalyalarını takmıştık. Hatırlıyorsunuz. Beşi bir yerde. Kısaca hatırlayalım: Yoksullukta Avrupa birinciliği madalyası, işsizlikte Avrupa birinciliği madalyası, gelir adaletsizliğinde Avrupa birinciliği madalyası, yüksek faizde Avrupa birinciliği, dünya ikinciliği madalyası, enflasyonda Avrupa birinciliği, dünya beşinciliği madalyası. Şimdi altıncı madalyayı kazandılar. Onu da beşi bir yerdenin yanına altıncı madalyayı takmak lazım. Gıda enflasyonunda Avrupa’da birinci, dünyada beşinci. Dünyada 200’ün üzerinde ülke var. Kiminin adını bilmiyorsun. Bunların dördü hariç geri kalanında gıda enflasyonu bizden düşük. Bizi gıda enflasyonunda geçen dört ülke: İran, Güney Sudan, Nikaragua ve Haiti. Haiti ve Nikaragua’dan sonra gıda enflasyonu en yüksek beşinci ülke Türkiye. Bizden düşük 200’ün üzerinde ülke var. Maalesef, bu fotoğrafları partimizin, grubumuzun fotoğrafçıları ikisini dün bizzat çekti. Dönem, defolu gıda dönemi. Bakın şurada yazıyor. Çıkma sebze, meyve 60 lira. Normalde 60 lira ve 200 lira arası olan şu dört kasa 20-30 liraya oluyor. Çıkma sebze ve meyve satılıyor Ankara’da. Normal yufka 120 lira ile 200 lira, yırtık yufka 60 lira. Yırtık yufka satılıyor memlekette. Dün biz çektik. Tavuk eti 200 lira, 250 lira. Taşlık satıyor 50 lira. Tavuk boyun satıyor 75 lira. Tavuk boyun. Tavuk kesilir, taşlığı ve boynu atılır. Atılan taşlığı çorba yapsın diye garibana satıyorlar. Normal ekmek 15 lira, bayat ekmek 8 lira Ankara’da. Normal yumurta 8 lira, kırık yumurta 4 lira. Normalde dana eti 900 lira, çorbalık kemik satılıyor memlekette 150 lira. İşte AK Parti’nin kara düzeni budur. Bir tarafta bir eli yağda, bir eli balda oturanlar. En pahalı restoranlarda, en pahalı hesapları ödeyip keyif çatanlar. Bir tarafta çorbalık kemik alanlar, tavuk taşlıktan tavuk suyuna çorba yapmaya çalışanlar. AK Parti’nin kara düzeni budur. Eninde sonunda bu düzen sonunu bulur. Cumhuriyet Halk Partisi gelir, AK Parti’nin kara düzeni değişir.”
“ENFLASYON 29 AYDA YÜZDE 163 ARTTI”
“Bir de vatandaşın farkında olması lazım: Her seçimin bir maliyeti, faturası var. Bakın bu da son genel seçimin faturası. Enflasyon, Erdoğan seçildiğinden beri 30’uncu ayın içindeyiz. Geçen ayın açıklanan enflasyonuyla 29 ayda enflasyon yüzde 163 arttı. Diyordu ya, ‘Verin yetkiyi, görün etkiyi. Enflasyonun belini biz kıracağız. Dezenflasyon süreci başladı. Devam ettireceğiz.’ Gördük etkiyi, yüzde 163. Politika faizi, geldiği gün 8,5. Bugün 39,5. Artış yüzde 365. Açlık sınırı yetkiyi son aldığında 10 bin 362 lira. Bugün 28 bin 412 lira. Artış yüzde 174. Yoksulluk sınırı 33 bin 700 liradan, 92 bin 547 liraya çıkmış. Artış yüzde 174. Bunları CHP hesaplamıyor. Bunları TÜİK rakamlarına göre TÜRK-İŞ hesaplıyor. Asgari ücrete yapılan zam. Yoksulluk sınırı yüzde 174 artmış. Faizler yüzde 365 artmış. Ödenemeyen kredi kartına yüzde 95 faiz gelmiş. Bizim arkadaşlar, geldikleri günden bugüne asgari ücrete yüzde 93 zam yapmış. Yoksulluk sınırı yüzde 174. Zam tam yarısı. Eldeki maaşın alım gücünün yarısını çalıp kaçmışlar. Emekli maaşına yapılan zam yüzde 125, ama açlık sınırı yüzde 174 artmış. Açlık sınırı 28 bin olmuş, emekli maaşı 16 bin lirada kalmış. ‘İşçi ve emeklileri enflasyona hiç ezdirmedik’ diyorlardı. Geçen sene dediler ya ‘Gerçekleşen değil, hedeflenen enflasyona göre.’ Yani hedefi düşük koyuyor. Beceremiyor, yüksek çıkıyor. Gerçekleşen enflasyona göre zam vereceğine beklentiye göre veriyor. Sadece onu yapmasaydı, TÜİK’in hesapladığı enflasyonu verseydi. Bugün emekli aylığı 20 bin lira, asgari ücret 30 bin lira olacaktı. Bugün asgari ücretliyi 22 bin lirayla, emekliyi 16 bin lirayla eziyorlar.”
“MÜJDELER OLSUN EMEKLİNİN GELECEKTEKİ GÜZEL GÜNLERİNE”
“Emeklilerimiz diyor ki ‘İnsanca bir yaşam istiyoruz’ diye. Ben emeklilere her meydanda soruyorum. Tayyip Bey de sağ olsun, kızıyor. ‘Çıkmış’ diyor, ‘Sarraf sarraf geziyor. Altın hesabı yapıyor’ diye. ‘Emekli insanca yaşam istiyor’ diyenlere şunu hatırlatayım. Tayyip Erdoğan 23 yıl önce geldiğinde en düşük emekli maaşı 8 çeyrek altın alıyordu. Doğru mu? Şimdi en düşük emekli maaşı 16 bin lira, çeyrek altın 11 bin lira. Ben bölüyorum, çıkıyor 1,5 çeyrek altın. Emeklilere soruyorum, altın hesabı şaşar mı? Şaşmaz. Tayyip Bey’e soruyorum: Geldiğinde 8 çeyrek altın alan bu emekli, hani Ecevit’e her lafı ediyorsun. Ecevit’in son verdiği emekli maaşı 8 çeyrek altındı. Bugünkü parayla, bugünkü çeyrek altın fiyatıyla 88 bin lira. Ecevit’in 88 bin lira verdiği emekliye 16 bin lira maaş verip, bir de Ecevit'in arkasından, rahmetlinin, senelerce attılar, tuttular. Yazıklar olsun bu vicdansızlığa, müjdeler olsun emeklinin gelecekteki güzel günlerine.”
“İNKAR POLİTİKALARI DEVAM EDİYOR”
“Şimdi Adalet kriziyle milletin huzurunu bozan, ekonomik krizle milletin ekmeğini küçülten iktidarın bu çoklu kriz ortamında; bir de inkar politikalarının yani dün 10 Kasım, inkar politikalarının halen daha devam ettiği bir süreçteyiz. Geçen gün diyor ki, gençlere konuşuyor. Şunun farkında. Gençlerden, her iki yeni seçmenden birisi Cumhuriyet Halk Partisi’ne oy veriyor. Geçen ay 17 yaş 11 aylık olup, bu ay seçmen olan kişi, sorduğunuzda ankette, genç yeni seçmen CHP’nin oyu yüzde 50. Çeşitli partilere dağılmış oylar. AK Parti’nin oyu o seçmen grubunda yüzde 16, yüzde 18. Diyor ki gençlere, ‘Siz bilmezsiniz. Bizden önce şöyleydi, böyleydi’ derken şöyle bir cümle kurdu: ‘25 yıl geriye doğru gidelim bir bakalım. Bizim dönemimize kadar Türkiye’de toplu iğne üretiliyor muydu bir düşünün.’ Şimdi Tayyip Bey böyle büyük laflar edince, bir de prompterdan okuyor ya millet sanıyor ki doğrudur. Ben Tayyip Bey ‘İki kere iki dört eder’ dese kerrat cetvelini kontrol ederim. Hemen gittim kontrol ettim. ‘Bizim dönemimize kadar toplu iğne üretilmedi’ diyebilir mi Tayyip Bey? Tayyip Bey diyemez. Özal diyemez. Demirel diyemez. Bu lafı 1952 yılında Adnan Menderes söylemiş. 1951 yılında İstanbul’da Atlı Toplu İğne Fabrikası açılmış. Menderes demiş ki ‘Biz gelene kadar toplu iğne de üretilemiyordu.’ Cumhuriyet Halk Partililer de rahmetli Menderes’e cevap vermişler: ‘O fabrikanın temelleri bizim iktidarımızda atıldı. Cumhuriyet artık uçak fabrikası yapan, silah üreten, şeker fabrikalarını açmış, Sümerbank’ları yapmış, demir - çelik fabrikalarını açmış Cumhuriyet Halk Partisi’nden iktidarı devraldınız. Toplu iğneyi üretecek hale de memleketi biz getirdik’ demiş. O gün orada siyasette bu konuşulmuş. Sayın Erdoğan’ın doğmasına dört yıl var arkadaşlar o gün. O fabrika Türkiye Cumhuriyeti, rahmetli Başbakan Adnan Menderes'in döneminde, CHP döneminde çalışmaları başlayan, temeli atılan, Atlı Toplu İğne Fabrikası’nın kurdelası kesildiğinde daha Sayın Erdoğan’ın doğmasına dört yıl varmış. Bunun üzerinden 74 sene sonra ‘Toplu iğneyi biz ürettik gençler’ diyor. ‘Biz gelmeden önce toplu iğne de yoktu, 25 yıl önce’ diyor. Sadece şunu söyleyeyim. Kulakları çınlasın. Bir bütçe görüşmesiydi. Ben Grup Başkanvekili olarak oturuyorum. Şimdiki Ortahisar Belediye Başkanımız Ahmet Kaya ‘Başkanım dedi, ‘İki rulom var. Bunları açabilir miyim?’ ‘Ne olacak Ahmet?’ Söyledi. ‘Vallahi yap’ dedim, ‘Meclis kürsüsünde belki akşam televizyonlar haber yaparken o görüntüyü verirler.’ Ahmet döndü AK Parti’ye dedi ki ‘Bak şunu görüyor musun?’ ‘Bu’ dedi, hep laf ediyoruz ya, ‘CHP’nin yaptıkları’ dedi. Bir attı ruloyu. Mahmut Tanal’la ucundan tuttuk biz sonuna kadar. 25 metre rulo, CHP’nin yaptıkları. Sümerbank’la başlamış, basma fabrikası diye 10-12 metre. AK Partililer bakıyor, ‘O ne?’ dediler. Ahmet de becerir bu işleri. Tutuyor, ‘Aha bu da sizin sattıklarınız’ dedi, ruloyu açtı ve 15 metre de onlara doğru gitti.”
“AİLE KURUMUNU ZAYIFLATAN AK PARTİ’NİN KARA DÜZENİDİR”
“Sayın Erdoğan’la fikir olarak aynı tespitte buluştuğum ama sorumluluk olarak ayrıştığım bir nokta var: Doğurganlık hızının yarattığı tehlike. Şu anda doğum artış hızı Türkiye’de 1,7. Maalesef bu da AK Parti’nin kara düzeninin sonucu. Millet yoksulluktan, gelecek kaygısından dolayı öyle bir korktu, öyle bir frene bastı ki. 22 bin lira asgari ücret veriyorsun, ‘Neden çocuk sahibi olmuyorsun?’ Nasıl olsun? O yoksulluğun içine bir çocuk doğurmaya veya bir varsa ikincisini düşünmeye cesaret edemiyor artık çiftler. Peki Erdoğan hani diyorlar ya ‘Güçlü lider, dünya lideri, öyle lider, böyle lider.’ ‘Üç çocuk yapın’ diyordu, ‘Yetmez beş’ diyordu. Nasıl düşmüş bu iş 1,7’ye? Sayın Erdoğan’a soruyorum: Geldiğinizde iktidara Türkiye’deki hanehalkı büyüklüğü dörttü. Türkiye’deki nüfusu haneye böldüğünde dört çıkıyordu. Şimdi üç çıkıyor. Yani siz Türkiye’yi iki çocukla aldınız, bir çocuklu hale getirdiniz aşağı - yukarı. Doğurganlık hızıyla ilgili Erdoğan şöyle demiş: ‘Bu bir intihardır.’ Doğru, bu bir toplum için intihardır. Peki bu toplumu intihara sürükleyen kimdir? Kabahat vatandaşta mı? Yoksulluğu, güvencesizliği dayatan bu iktidarın kara düzeninde mi? Millet kırık yumurta alıyor, yırtık yufka alıyor, çıkma meyve peşinde koşuyor. Sonra da ‘Neden yeterince çocuk yapmıyorsun?’ Güya ‘Aile Yılı’ndayız, aile kurumunu zayıflatan bu kara düzenin kendisidir. Bakın bütün vatandaşlarımıza söylüyorum: ‘Emekli Yılı’ndayız dedi, emeklileri perişan etti geçen sene. Geçen sene emeklilerin canına okudu. Bu sene Aile Yılı’ndayız, doğum artış hızı 1,7’ye, hanehalkı büyüklüğü üç kişiye düşmüş. Aile kurumunu zayıflatan şeyin kendisi AK Parti’nin dayattığı açlık, yoksulluk, güvencesizlik ve gelecek kaygısıdır.”
“DEVLET ÇOCUĞUN, AİLENİN ARKASINDA KAPI GİBİ DURACAK”
“Buradan tek söyleyeceğim şu: Biz kadına birey olarak değer veriyoruz. Kadının sadece aileye sıkıştırılmasına itiraz ediyoruz. Ancak aile kurumunu, ailenin güçlenmesini ve her isteyenin istediği gibi aile kurabilmesini… Hacıaliler’de Kadriye Yengem bir gün baktım, kan - ter içinde bir düğün salonunda. Önünde bir tane plastik tabak ve içinde iki tane kuru pasta. ‘Ne oldu?’ dedim, ‘Canın sıkkın Yenge.’ Tabağı aldı, şöyle salladı. Gelini gösterirken ‘Bunun babasını köyde dört günde everdik. Bir dana kestik, her gün bir koç kestik. Şunun haline bak’ dedi, çarpışan araba gibi birbirine vuruyor kuru pastalar. Köyden kalkmış, küçücük bir yerde kan - ter içinde düğün yapıyor. Böyle sallarken de plastik bardaktaki limonataya vurdu, o da masaya döküldü. Doğru diyor amcam. Dört gün - üç gece düğünlerden milleti bir kuru pasta, bir limonatayla çocuk evlendirmeye, bu kadarını bile yapamamaya getirdiler. AK Parti’nin kara düzeni değişecek; gençler ne zaman istiyorlarsa devletin de desteğiyle evlenecekler. Aile kuracaklar, çocuk sahibi olacaklar. Her isteyen istediğince… Ben karışmayacağım, kimse karışmayacak, Cumhurbaşkanımız karışmayacak. Kim ne kadar istiyorsa kendi gönlünce çocuk sahibi olacak. Devlet de sizinle birlikte o çocuğun, o ailenin arkasında kapı gibi duracak. Bunun gibi değil.”
“OY VERİN, SİZ DE RAHAT EDİN”
“Şimdi kamu spotu yayınlayacağım sizin yüzünüzden. Canlı yayında grubumuzu takip eden değerli AK Parti ve MHP seçmenleri ile üyeleri, Sayın Erdoğan’ın kurduğu kara düzenden bu partinin üyeleri ya da oy verenleri sorumlu değildir. Arkadaşlarım ‘Gün gelecek, devran dönecek. AK Parti halka hesap verecek’ derken hesap sorulacaklar; Kartalkaya’nın yanmasına sebebiyet verenler, Soma faciasına sebebiyet verip yargılanmasına izin verilmeyenler, metro inşaatı ile koca bir mahalle göçük tehlikesinde iken Makine Mühendisleri Odası’nı dinlemeyenler ya da bugün konuştuğumuz parfüm fabrikası yangınına ‘yandaşın yeri’ diye denetlemeye gitmeyenler bu kara düzeni yönetenlerdir. Bu kara düzen değiştiğinde emekliler; sadece CHP’li emekliler değil, AK Partili emekliler de hak ettiği maaşı alacaktır. ‘Bu iktidar değişirse bana da ilişilir mi?’ diye korkmayın. Sadece suçu olanlardan hesap soracağız. Sizlere söyleyecek sözümüz; ‘Oy verin, siz de rahat edin.’”
“ERDOĞAN ‘TANIMIYOR, SAYGI DA DUYMUYORUM’ DEYİP YOLU AÇTI”
“Bu kamuoyunu bilgilendirmeye yönelik kamu spotumuzun yayınından sonra şimdi yine tatsız, saçma sapan bir gündemimiz var. Değerli izleyenler, dinleyenler, bu ülkede bir anayasa var. Bu anayasa bizim toplum sözleşmemiz. Beğenelim, beğenmeyelim bir anayasamız var. Daha iyisini yapmaya da ümidimiz var, hakkımız var. Ama anayasayı tanımayanlarla, ona değer vermeyenlerle birlikte anayasa yapmak riskinden dolayı önümüzdeki süreçte bu millet anayasa yapacaklar anayasa yapmasını beklediği güçlü bir parlamentoyu bir kez daha tesis ettiğinde ve artık ülkede ‘anayasa tanımazlar’ değil anayasal düzene sahip çıkanlar, Türkiye’de o düzeni kuranlar, 150 - 200 yıldır bunun mücadelesini verenler iktidar olduğunda çok daha iyi bir anayasamız olacak. Ama en kötü anayasa, anayasasızlıktan iyidir. Çünkü anayasa en başta yaşamın teminatıdır; güvenliğin, mal - mülk sahibi olmanın, mirastan hak sahibi olmanın, boşanırsan ortada kalmamanın, bir nafaka almanın ve sonuçta devletin senin adına silah kullanmasının caydırıcı olmasının, suçu önlemenin, malın, mülkün, canın, namusun garantisidir. Ve bir bütündür anayasa. Anayasal düzen olmazsa ‘gücü gücüne yeten’ dönemi başlar. Köşedeki bakkala alışverişe değil, yağmaya gider birileri. Ondan sonra giden alacak bir şey de bulamaz, düzen de kalmaz. Kimin gücü kime yetiyorsa o başlar. Bu yüzden anayasalar var. Bu yüzden var toplum sözleşmesi. Şimdi birileri anayasayı, işine gelen maddesine sahip çıkan, işine gelen sayfayı baş tacı yapan, işine gelmeyen sayfayı yırtıp atan bir anlayışa büründüler. Bunu vaktiyle anayasa ile ilgili ‘Ben o kararı tanımıyorum, saygı da duymuyorum’ diyerek aslında Erdoğan bu yolu açtı.”
“BİZ HER GÜN VERA’YA AĞLIYORUZ, ERDOĞAN DA BİLİYOR”
“Sonra Anayasa Mahkemesi, ki bütün üyeleri AK Parti döneminde atandı. Sayın yüksek yargıçlar… Yani şöyle diyemez Erdoğan: ‘Efendim bu Anayasa Mahkemesi aleyhime çalışıyor.’ Senin döneminde atandı herkes, senin belirlediğin usule göre atandılar. Yapılan işlere bakıyorlar, bazen bizim de memnun olmadığımız kararlar veriyorlar. Bazen hukuka çok uygun kararlar veriyorlar. Ama bizim kararlarına saygın duyduğumuz, saygı duymak zorunda olduğumuz bir kurum. Özellikle de övüne övüne bitiremedikleri kişisel başvuru hakkı ki o gelirken ‘Bu maddeyi biz de destekliyoruz’ demiştik. Ama onlar zehrin etrafına şeker kaplama yapmışlardı. Şimdi bu Anayasa Mahkemesi Tayfun Kahraman’ı, bizim kardeşimiz, çok değer verdiğiniz birisi, pırıl pırıl biri ve Vera’nın babası biliyorsunuz… Dört yaşındaydı Vera, babası gittiğinde. Geçen sene okula başladı, babası bir kere kreşe götürüp alamadı. Her gün Vera’nın babasına söylediği telefonda bir söze, yazdığı bir mektuba, çizdiği bir resme ağlıyoruz biz. Bunu samimiyetle Sayın Erdoğan’la da paylaşmıştım. Tayfun öyle biri ki Gezi olayları sırasında görüşülen heyetteymiş. Çıkınca diyor ki ‘Sayın Başbakanımız.’ ‘Bunu, bunu vadetti. Hemen Topçu Kışlası yapılmayacak, ağaçlar kesilmeyecek, mahkeme kararı beklenecek. Mahkemeyi kaybetsek bile İstanbul’da referanduma sunulacak. Gezi sakinlerini evlerine dönmeye davet ediyoruz, takdirlerine bırakıyoruz’ diyor. Yani aslında Erdoğan’ın o şeytanlaştırdığı Gezi’nin, o tartışmalı son günleri yaşanmadan daha ‘Haydi herkes evine gitsin, ağaçları kurtardık’ mücadelesinin adı; Tayfun Kahraman. O gün yaptığı basın açıklamasını da kendisine verdim. Daha sonra Sayın Bülent Arınç’ın onun hakkında söylediklerini de söyledim. Müzakere yürüten ve hiç şiddetin bir tarafında olmayan birisi. Aslında üç kere de beraat etti Gezi’den. Son beraatte hep birlikte ayağa kalktık, ‘Türk milleti adına’ dediler, kararı dinledik. Herkes beraat etti, oturduk. ‘Kavala’yı salmayıp, casusluktan tutuklayıp, yeniden yargılayayım’ derken ki çok büyük haksızlık ve hukuksuzluktur ona yapılan.”
“MAHKEME ANAYASAYI TANIMAYANLARDAN YÜZ BULUYOR”
“O gün ‘casus’ diyorlardı. Bugün ‘Casus değilmiş de biz Gezi’den bir daha yargıladık’ diyorlar. Üçüncü yargılamada cezalar yağdırdılar. Tayfun Kahraman da bu Meclis’in Hatay‘dan seçilmiş Milletvekili Can Atalay gibi yargılandı ve Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Anayasa Mahkemesi, 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği kararı adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini söyleyerek esastan görüştü ve karara bağladı. ‘Yeniden yargıla, uygun görüyorsan da tahliye et’ dedi. 13. Ağır Ceza Mahkemesi bekledi, bekledi; oyalandı, mütala bekledi. Sonra bir karar yazdı. Diyor ki ‘Anayasa Mahkemesi süper temyiz mercii değildir. Bizim kararımız Yargıtay’a gitmiştir, kesinleşmiştir.’ E Anayasa Mahkemesi niye var? ‘Haksızlığa uğradım’ diyene bakmış, karar vermiş. ‘Ben bu karara uyumam.’ Şimdi burada anayasanın 138 ve 153’üncü maddesi diyor ki ‘Anayasa Mahkemesi kararları gerekçesi yayınlamasıyla birlikte uygulanır. Yasa, yürütme ve yargı mercileri açısından bağlayıcıdır.’ Bu diyor ‘Beni bağlamaz.’ Bir kere en başta, en önemli tutarsızlığı söyleyelim. Bu 13. Ağır Ceza, aynı başkan… Anayasa Mahkemesi 2022’de karar vermiş. Silahlı terör örgütüne üye olmaksızın örgüt lehine suç işlemekten cezalandırılan birini, yani 13’ün ‘terör örgütü için suç işledi’ dediği birini ‘Adil yargılamadın, yeniden yargıla’ demiş. Karara uymuş. Yargılamış ve beraat ettirmiş. Gerekçesine de yazmış; ‘Anayasa 138 ve 153’e göre Anayasa Mahkemesi yargı mercileri açısından bağlayıcıdır.’ O yargılamada iki yıl önce süper temyiz mercii değil Anayasa Mahkemesi. Karara uyuyor. Bugün Tayfun Kahraman için olunca aynı başkan, aynı mahkeme bu karara uymuyor ve itiraz ediyor. Nereden yüz buluyor? Anayasayı tanımayanlardan yüz buluyor. Buradan en büyük tehlikeyi, Sayın Erdoğan’a, Sayın Adalet Bakanı’na biraz sessiz kaldıkları bu hususta en büyük tehlikeyi ifade etmek isterim. Bugün Anayasa Mahkemesi’nin sayfasını yırtanlar, yarın gelir yürütmenin sayfasını yırtarlar. Yarın bakanların yetkilerini yırtarlar. Yarın Cumhurbaşkanlığı’nın yetkilerini yırtarlar. Gelirler, yasama meclisinin oluşumuna ilişkin sayfaları yırtarlar. Anayasalar herkesi korur, en çok iktidarları korur. Çünkü iktidarlar, anayasadan aldıkları yetki ile yönetirler. Geçmişte aynı hatayı yaptınız; anayasa tanımayanlarla, kumpas kuranlarla ve her türlü iftira ile hakaretle bu ülkenin namuslu komutanlarına, aydınlarına, yazarına, çizerine, milletvekiline saldıranlara göz yumdunuz. Anayasayı çiğnettiniz. 15 Temmuz akşamı az daha sizi çiğnemeye kalktılar. Bu milletin evlatlarını tankla çiğnedi bunlar. Biz o gün de ‘Anayasa’ diyorduk, 15 Temmuz’da anayasaya karşı ayaklananlara karşı dimdik ayakta durduk. Bugün yüz verdiğiniz birilerine anayasayı çiğnetirken size yine aynı tarihi hatırlatmayı yapmak istiyorum.”
“HEPSİNİ BİR KİŞİYE YAPIYORSAN SUÇÜSTÜ DURUMUDUR”
“Tüm vatandaşlarımıza da seslenmek isterim. Biz çok bedeller ödedik, ödüyoruz, anlaşılıyor ki bir süre daha ödeyeceğiz. Ama hiçbir zaman millete inanmaktan, millete güvenmekten vazgeçmeyeceğiz. Herkes içinde bulunduğumuz durumu doğru okumalıdır. Türkiye’de iktidar hırsı uğruna yargı eliyle çok tehlikeli bir yol açılmaktadır. Esasen bu yolu açanlar, içinde bulundukları süreç kendilerini artık iktidardan götürmeye yakın olduğu için, iktidarı kaybetmemek için bunu yaparken geleceğe çok kötü bir miras, çok kötü örnekler bırakmaktadırlar. Bugün bu düzenin hedefi CHP. Yarın bir başkası olacak. Bugün CHP’ye saldıranlar, yarın başkasına saldıracaklar. Saldırmıyorlar mı? İş insanlarına, sırf sindirmek için. TÜSİAD Başkanı kürsüde eleştiri yaptı diye TÜSİAD başkanını alıp götürüyorlar. Sanatçılar sırf muhalif duruyorlar diye sabahın köründe alıyor, götürüp hepsine uyuşturucu müptelası muamelesi yapıyor, görüntülerini servis edip kan alıyor, idrar alıyor, saç teli alıyorlar. Bunu sabah 6.00’da yapıyorlar. Aldıklarının yüzde 90’ı sadece itibar suikastına uğradığıyla, emzirdiği üç aylık bebeğinden ayrı kaldığıyla, üzüntü ve kahrından başına neler geldiğiyle kalıyor. Gazetecileri alıyorlar, sivil toplumu alıyorlar. Bir sanatçımız geçen hafta bir sözüyle durumu muhteşem özetledi. Diyor ki Ekrem Başkan için; ‘Bir insan aynı anda hem seçimde yolsuzluk yapmış, hem diploması sahte, hem hırsız, hem terörist, hem de casus olabilir mi?’ Bunlardan herhangi birini masum birine yapsan büyük bir haksızlık. Ama bunların hepsini bir kişiye yapıyorsan büyük bir suçüstü durumu var orada. Aynı kişiye hem ‘34 yıl önce sahte geçiş yaptım, 30 yıl önce sahte diploma aldın’; ‘Terör örgütüne destek yaptın’; ‘Hırsızlık yaptın’; ‘Yolsuzluk yaptın’; en son ‘Casusluk yaptın…’ Suçu ne? Suçu, bu ülkenin bir sonraki Cumhurbaşkanlığına aday olmak, sizin adayınız olması. Başka hiçbir suçu yok. Bugün bu kara düzene bir ‘dur’ demezsek yarın nasıl bir Türkiye olacak? Eğer durduramazsak hakkınızı savunacak bir yargı da kalmayacak. Bu ülkenin daha iyi olması, bu ülkede insanların devletine güvenmesi, bu devlete dışarıdaki yatırımcıların güvenmesi ile olur. Bugün Erdoğan’ın en büyük tepkisi şu: ‘Benim dönemimde zengin oldular, parayı dışarı kaçırıyorlar’ diyor. Yalan mı? AK Partili arkadaşlar, gündeminiz bu değil mi sizin? Yandaş şirketlerin bile kaygıyla parayı dışarı kaçırmasına kızıyorlar, yurt dışına gitmesine kızıyorlar. Şirket ismi vermeyeyim ama kendi dönemlerinde çok güçlenmiş şirketler dışarıya para götürdü diye Erdoğan’ın hedefi haline geliyorlar.”
“19 MART’TA DARBEYE GİRİŞMENİN BEDELİNİ MİLLET AĞIR ÖDÜYOR”
“Dünyanın bir yerinden birisi bakacak, Türkiye’nin adını bilmeyip İstanbul’un adını bilenler var. 16 milyonluk şehir kendine bir belediye başkanı seçecek, mazbatasını iptal edeceksin. Sonra bir daha seçecek 800 bin farkla. Beş yıl etmediğini bırakmayacaksın. Karşısına Başbakan çıkaracaksın, yenecek. Meclis Başkanı çıkaracaksın, yenecek. Bakan çıkaracaksın, yenecek. Yeniden seçilecek. Yeniden yetkiyi alacak, mazbatayı alacak. Bu sefer korkundan diplomasını iptal edip, bin bir iftirayla, ki aynı suçlamalara sen de muhatap olmuşken, bir gün gözaltına alınmayıp tutuksuz yargılanmışken, cezan kesinleşene kadar evinde ve görevinin başında olmuşken, kesinleşince telefonla cezaevine davet edilmişken bu zulümleri yapacaksın. Bu millet bunları görmeyecek, öyle mi? Bu millet bunları görmeyecek, duymayacak. Bunu görünce yurtdışındaki biri gelip de burada arsa alıp fabrika yapar mı ya? 30 yıl önce bu devletin verdiği diplomanın hükmü yoksa, senin verdiğin tapuya kim inanır? İstanbul Menkul Kıymetler’deki alınan hisse senedinin geçerliliğine kim inanır? Gelip de bu ülkede nasıl yatırım yapar, nasıl para sokar buraya? ‘Türkiye’nin en güçlü siyasi figürlerine bunu yapan, benim gibi ürkek bir yatırımcıya ne yapmaz?’ demez mi adam? Boşuna mı Türkiye’den dışarı bu kadar para çıkıyor? Boşuna mı Mehmet Şimşek’ten mucize bekliyorsun ama olmuyor, olmuyor, olmuyor. 19 Mart’ta darbeye girişmenin bedelini bu millet bu kadar ağır ödüyor.”
“ÇOK GÜÇLÜ ÇÖZÜMLER ÜRETEN PARTİ PROGRAMIMIZ HAZIRLANDI”
“Şimdi buradan sözün özü ve sonu olarak şunu söylüyorum: Sorunlar büyük. Çözümleri Cumhuriyet Halk Partisi, Plan Bütçe Komisyonu her bakanlıkta, eleştirileri ve çözüm önerilerini dile getiriyor. 28 - 29 -30 Kasım’da Ankara’da, Arena’da elbette seçim de yapacağımız ama en büyük heyecanımızı parti programımızı 18 yıl sonra yenilemekten aldığımız, dünyayı gören, Türkiye’yi çok iyi tahlil eden, sorunları bilen, kısaca tarif eden ama esas çok güçlü çözümler öneren bir parti programı hazırlandı. 28 - 29 - 30’unda Ankara’da programın; önce 81 ilde tartışıldı, 923 ilçede ilçe danışma kurullarında tartışıldı, tekrar 81 ilde bütünleştirildi, yollandı. Yollanırken o ildeki sendikasından, meslek örgütünden görüşler alındı. Ankara’da hummalı bir çalışma yapıldı. Kuvvetli bir ekip dünyadaki iyi örneklere baktı. Devamında 600 akademisyen, 250 genç, 600 örgüt temsilcisi ile 4 - 9 Eylül’de bu son şekline gelindi ve yazım işlemleri yapılıyor. Kurultayda delegelerimizin takdirine, önerilerine, değerlendirmelerine ve onaylarıyla yürürlüğe girmesine ihtiyacımız var. Bundan sonra Cumhuriyet Halk Partisi’nin ‘Türkiye’de güçlü yurttaş, güvenli gelecek, kazanan Türkiye’ sloganıyla. Güçlü yurttaş, güvenli gelecek, kazanan Türkiye için parti programını kesinleştirdiği günden itibaren; bütün Türkiye’ye, ev ev, hane hane, sokak sokak, kahve kahve, işçi servisleri ile sokak sokak gezerek anlatacağız. Cumhuriyet Halk Partisi’nin 2 milyon üyesi var. Bugün herkes Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidara gelişini, Cumhuriyet Halk Partisi’nin Cumhurbaşkanı adayını, ileride Türkiye’yi yönetecek kadrolarını merak ediyor. Eğer bu AK Toroslar çetesinden canımızı kurtarabilirsek, büyük bir hukuk mücadelesini de burada vereceğiz. Adayımızı 23 Mart’ta ilan ettik, sonuna kadar arkasındayız. Ekrem İmamoğlu’nu Cumhurbaşkanı yapacağız.”
“İMAMOĞLU’NU ADAY GÖSTEREN HERKES BENİM ADAYIMDIR”
“Ekrem Başkan şu anda Silivri’de. Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi’nin başında değil. Kurultaydan sonra o Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi’nin başına geçeceğiz. Gölge bakanlarımızla Türkiye’yi nasıl yöneteceğimizi bütün Türkiye’ye anlatacağız. Ama Ekrem Başkan’ın yerine hiçbirimiz Cumhurbaşkanı adaylığı yapamayız. Onun yerine Cumhurbaşkanı adaylığı 2 milyon üyemize emanettir. 15,5 milyon kişinin aday gösterdiği Cumhurbaşkanı adayımız. Onu aday gösterenlere, herkese adayına sahip çıkacak arkadaş. 23 Mart’ta gittin. Sandık başına geçtin. Ekrem Başkan’a vazifeyi verdin. Sahip çıkacaksın. Çünkü onu içeride tutuyorlar. O dışarı çıkana kadar Ekrem İmamoğlu yerine, onu aday gösteren herkes benim Cumhurbaşkanı adayımdır. Anlaştık mı? Bu kara düzen gidecek. Yerine yepyeni, adil, çalışanın hakkını alacağı, gelecekten güvence duyulacak yepyeni bir düzen kurulacak. Bakan evlatlarının devri gidecek, vatan evlatlarının devri başlayacak. Kimse korkmasın. Çok kötülük yaparlar ama eninde sonunda kötüler kazanamaz. Kötüler kaybeder, iyiler kazanır. Gece kazanamaz, güneş doğar, gündüz kazanır. Tembele karşı çalışkanlar kazanır. Siyasette havlu atmış korkaklara karşı, bu milletiyle birlikte Cumhuriyet Halk Partisi kazanır. Cesurlar kazanır. Hoş geldiniz, şeref verdiniz. Şimdi memleketlerinize gidin. Güle güle gidin ve bu seçimi kazanın. Hepinize güveniyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.”
11.11.2025
10.11.2025
10.11.2025
10.11.2025