28.10.2021

CHP LİDERİ KILIÇDAROĞLU, MUĞLA'DA KANAAT ÖNDERLERİ, MUHTARLAR VE STK TEMSİLCİLERİ BULUŞMASI'NA KATILDI

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Muğla'da Kanaat Önderleri, Muhtarlar ve STK Temsilcileri Buluşması'na katıldı.
CHP Lideri Kılıçdaroğlu, buluşmanın açılışında yaptığı konuşmada şunları söyledi:


Efendim hepinize merhabalar diyerek sözlerime başlayım. Umarım keyifli bir toplantı yapmış oluruz. Kanaat önderleriyle, sivil toplum örgütleriyle niçin toplantı yapıyoruz? Çünkü değerli arkadaşlarım, ülkenin nereye gittiğini, Türkiye’nin nereye gittiğini, nereye savrulduğunu sizde biliyorsunuz, bende biliyorum. Hepimizin kafasında bir endişe var ne olacak bu memleketin hali ve nasıl düzelteceğiz? Düzeltmek için dışarıdan adam ithal edemeyeceğimize göre kendi göbeğimizi kendimiz keseceğiz. Oturacağız, tartışacağız bu millet Milli Kurtuluş Savaşını veren bir millettir, bu millet onurlu bir millettir, bu millet şerefli bir millettir, bu millet yedi düvele karşı mücadele etmiş bir millettir. Bu millet hiçbir zaman egemen gücün karşısında eğilmemiş olan bir millettir. O zaman biz kendi göbeğimizi kendimiz kesmeliyiz ve içinde bulunduğumuz zor şartlardan kendi gücümüzle, bilgimizle, birikimimizle çıkabilmeliyiz. Bunu yapmanın yolu nedir? Kanaat önderleri, sivil toplum örgütleri, muhtarlar bunlarla bir araya gelip konuşmaktır. O nedenle bu toplantı bir dertleşme toplantısıdır. Birbirimizi daha iyi tanıyacağız. Sizler bizi tanıyacaksınız, bizim eksiğimiz, kusurumuz yoktur diye sakın düşünmeyin. Bizim de eksiğimiz var, bizim de yanlışımız var, bizim de kusurumuz var. Ama bugün bu yanlışları, kusurları tartışma zamanı değil bunlardan ders çıkarma zamanı. Bunlardan dersimizi çıkardık. Şunu da rahatlıkla söyleyebilirim. Son 10 yılda en büyük değişimi yaşayan parti Cumhuriyet Halk Partisidir bunu rahatlıkla söyleyebilirim. Gerçek anlamda Cumhuriyet Halk Partisi halkın partisi olma yolunda büyük ve kararlı adımlar attı, atmaya da devam ediyoruz. Sorunlar var mı? Evet ülkenin sorunları var. Ama sadece sorunları mı dile getiriyoruz? Zinhar hayır. Sorunu zaten siz yaşıyorsunuz. Yaşadığınız sorunu size anlatmanın bir mantığı yok ki. Doğru olan ne? Yaşadığımız sorundan Türkiye’yi nasıl çıkarırız, nasıl Türkiye bu cenderenin dışına çıkar? Bunu tartışacağız ve bunu konuşacağız. Beraber konuşacağız, birlikte konuşacağız. O zaman Türkiye bütün bu sorunlarını aşabilir.
Şöyle bir düşünün, bir siyasi parti bir ülkeyi nasıl yönetmeli? Birinci soru şu, siyasi parti devlet olmalı mı olmamalı mı? Yoksa demokrasi mi olmalı? Eğer bir siyasi parti ben devletim diyorsa orada demokrasi yoktur. Çünkü siyasi partilere devleti yönetmek üzere halk 5 yıl süreyle yetki verir gel devleti yönet 5 yıl süre veriyorum. Seçimin nedeni de odur zaten. Vatandaş isterse 5.yılın sonunda beğenmedim seni değiştiriyorum diyebilir. Ama gelip de devletin bütün kurumlarını ben hepsini bizim partili yapacağım derse devlet geriye gider niçin? Çünkü devlette liyakat denen bir kavram vardır. Liyakat nedir? İşi ehline vereceksin. Bu bir kural olmanın ötesinde aynı zamanda bizim inancımızın da bir gereğidir işi ehline vermek. İşi ehline vereceksin ki, o işi doğru dürüst yapabilsin. Ama hayır efendim öyle yapmayacağız vatandaştan yetki aldım ben iktidara geldim bütün her tarafa bizim partilileri yerleştireceğim. Bu olmaz. Eğer bir bankanın yönetim kurulu üyesine bankayı yönetmek üzere bir güreşçiyi atarsınız ne olur Allah aşkına sadece kendi vicdanınıza sorun. Banka kurmuşsunuz, banka konusunda hiçbir eğitim almamış, hiçbir yazı dahi okumamış, bir makale dahi yazmamış getiriyorsun güreşçi eyvallah başımızın tacı, altın madalya aldın eyvallah o alanı ben yapamam en iyi o yapar. Ama iyi bir güreşçi diye efendim biz getireceğiz onu bankanın yönetim kurulu üyesi yapacağız gel bankayı yönet. Olmaz. Bu şuna benzer, ben üniversiteyi bitirdim doğru, 4 yıl okudum doğru, üniversiteye derse gittim doğru. E efendim sen üniversiteyi bitirdin, iyide okudun gel şu apandisit ameliyatını yap. Ben nasıl yapacağım ben doktor değilim ki. Liyakat budur arkadaşlar. İşi ehline teslim etmektir. Bugün Türkiye’nin karşılaştığı en temel sorunlardan birisi budur. İşi ehline teslim etmezseniz devlet yönetiminde çürüme başlar çürüme. Şuanda yaşıyoruz bu tabloyu. Çürümeden çıkarmanın yolu işi ehline teslim etmektir. Kim o işi en iyi yapıyorsa getirirsiniz o görevi ona verirsiniz. Onun kimliğine, onun partisine, onun inancına, onun yaşam tarzına bakmazsınız. Dersiniz ki, bu adam bu işi en iyi biliyor dolayısıyla o işin başına ben onu getireceğim dersiniz mesele de biter. Soğan nasıl ekilir ben bilmem ama o işi çiftçi en iyisini bilir. Süt nasıl sağılır ben bilmeyebilirim ama o hayvanı besleyen kadın onu gayet bilir. Nasıl sağılacağını da bilir, ne zaman yem verileceğini bilir, ne zaman bakılacağını bilir. En iyisini o bilir. Hayat böyledir zaten. Liyakat ne demektir aynı zamanda? Liyakat aynı zamanda adalet demektir. Bir devlet adaletle yönetilir. Adaletin olmadığı bir devletin ayakta kalma şansı yoktur. Adalet var mı, memleket adaletle yönetiliyor mu? Sadece bir örnek vereceğim başka örneğe gerek yok. Kilolarca uyuşturucu İzmit Derince limanına geliyor, yakalanıyor. Kim sorumlusu? Belli değil. Yakalıyorsunuz. Bir tek savcı dahi cesaret edip dava açamıyor. Ama fırından gariban birisi karnı aç ekmek çalsın 50 polis gider yakalar doğru savcıya götürürler neden? Sen ekmek çaldın diye. Karnım aç dese bile niye ekmek çaldın derler. Kilolarca, tonlarca uyuşturucu giriyor bu memlekete nerede bu adalet? Peki savcı adı üstünde cumhuriyet savcısı. Cumhuriyet unvanını taşıyan tem meslektir cumhuriyet savcısı. Cumhuriyeti koruyacak. Cumhuriyeti koruyamıyorsa bir sorunumuz var demektir. Zindaşti meşhur uyuşturucu kaçakçısı. Polis gitti yakaladı, attılar hapishaneye yargıladı attılar mahkum ettiler. Bir hakim geldi serbest bıraktı ertesi gün kaçtı adam. Sonra tekrar yakalayacağız. Geçmiş olsun adam zaten gitti. Peki serbest bırakan ne oldu? Bir hakim kendi rızasıyla serbest bırakır mı, bir savcı kendi rızasıyla uyuşturucu hakkında dava açmıyorum diyebilir mi? Nedir buradaki ana omurga nedir? Çürüyen siyaset kurumu. Talimat veriyor açmayacaksın diyor senin arkanda ben varım diyor. Olmaz. Bunlar olmaz. Buna benzer size yüzlerce örnek verebilirim. Adalet yoksa bir devletin yönetiminde o devlet çürür, yolsuzluklar her tarafı alır, uyuşturucu bataklığına saplanır Türkiye. Böyle bir tabloyla karşı karşıyayız. Artı bir devleti yönetmek adalet tamam. Bir başka şey daha var o da çok önemli. Devleti yönetirken siyasi iktidar vatandaştan vergi toplar. Öyle her birimiz vergi veririz. Yeni doğan çocuk vergi verir. Süt alırsınız, altına bez alırsınız, mama alırsınız vergi verirsiniz. Vergisiz bir tek alan var teneffüs ettiğiniz hava. Onun dışında her şey vergili. Efendim biz musluk açıyoruz orada vergi yok. Hayır efendim musluğu açtığında 4 çeşit vergi ödüyorsunuz. Elektrik düğmesine bastığınızda 5 çeşit vergi ödüyorsunuz. Cep telefonu aldığınızda 4 çeşit vergi ödüyorsunuz. Vergi hayatın her tarafında var. Soru. Benim ödediğim vergiyi nerede kullanıyorsun sen? Bu açlık, bu sefalet neden, bu yoksulluk neden? Neden bu kadar gübreye zam geldi? Neden elektriğe, doğalgaza bu kadar zam geldi? Neden millet bu kadar perişan oldu? Bu sorunun da sorulması lazım. Devleti yöneten şunu bilmek zorundadır. Kaynaklar sınırlıdır, ihtiyaçlar sınırsızdır. Bir daha ifade edeyim. Kaynaklar sınırlıdır aldığınız vergi bellidir. Ama ihtiyaçlar sınırsızdır. Bugün araba istersiniz, yarın çok iyi olur yat istersiniz, yarın çok iyi olur uçak istersiniz. Yarın bilmem ne olur ihtiyaçlar sınırsızdır. Peki ne olması lazım? Sınırlı kaynaklarla sınırsız ihtiyaçlar arasında sağlıklı, tutarlı, toplumun yararına bir dengeyi kurmaktır. Dengeyi nerede kuruyorsunuz? Bütçede kuruyorsunuz. Bütçe kanunu görüşülüyor size ne faydası var? Çiftçiye ne faydası var, emekliye ne faydası var, sanayiciye ne faydası var, yatırımcı ne faydası var? Nereye gidecek bu vergiler? Büyük kısmı Londra’daki bir avuç tefeciye faiz olarak ödenecek. Kaçımız bunun bilgisini biliyor? Hiçbir siyasi parti ister mi vatandaş fakir olsun. Kimse istemez iktidarda, muhalefette kimse istemez. Ama varsa bir yoksulluk sebebine bakmak lazım. Varsa bir çaresizlik sebebine bakmamız lazım. O nedenle kanaat önderleri, muhtarlar olarak, sivil toplum örgütlerinin başkanları olarak, yöneticileri olarak her birinizin sorumluluğu var. Benim de var ama her birimizin tek tek sorumluluğu var. Bir parti spor kulübü gibi tutulmaz. Efendim ben Fenerbahçeliyim, Galatasaraylıyım, Beşiktaşlıyım ölünce kadar öyle. Doğru. Ama siyaset öyle değil. Vaadin var geleceksin, vaadini yapıyorsan devam, vaadini yapmıyorsan gideceksin. Vatandaş oyunu öyle kullanacak. Oyunu öyle kullanmadığı takdirde demokrasi kazanmaz baskı kazanır, zulüm kazanır. Bunu yapmamız lazım.
Değerli arkadaşlarım, önümüzde kış ayları gelecek. Belki Muğla’da siz bunu çok fazla hissetmeyeceksiniz. Kars’taydım geçen hafta. Diyor ki, batıda kış şartları çok ağır değil ama bizim burada 6 ay kış var. 6 ay ben doğalgaz parası ödeyeceğim ısınmak için. Siz o kadar ödemeyeceksiniz. 6 ay benim elektrik param çok daha yüksek olacak. Yem bulamıyorum, yem alamıyorum, hayvanı bile az besliyorum. Hayvanını yeteri kadar besleyemeyen bir çiftçi durumuna geldim diyor ben. Nasıl geçineceğiz diyor. Haklı nasıl geçinecek. Sorumluluğumuzun ne kadar ağır olduğunu acaba biliyor muyuz? Sorumluluğumuz ağır her birimizin sorumluluğu. İster sanayici olun, ister çiftçi olun, ister tüccar olun, ister emekli olun, ister işçi olun, ister iş isteyen bir vatandaş olun, ister ev kadını olun her birimizin tek tek sorumluluğu var. Cumhuriyetin 100. yılını bitirmek üzereyiz. Bu yıl 98.yılını kutladık. Önümüzdeki iki yıl sonra 100. yılını kutlayacağız. 100 yıl devirdik. Önümüzdeki 100 yıl ne yapacağız? Osmanlı sanayi devrimini kaçırdığı için battı. Şimdi teknoloji devrimi var. Her sanayide birden fazla buluş var. Eğer Türkiye bunu da kaçırırsa çok zor durumda kalacağız. İyi yetişen gençlerimizi batılılar kapıyor. Gençler diyorlar ki, biz gideceğiz yurtdışına burada çalışamıyoruz. Bana müdahale ediliyor, özgürlük alanıma müdahale ediliyor ben yurtdışına gideceğim diyor. İyide memleketi kim büyütecek, kim kalkındıracak? Üniversiteye giden çocuklarımızı, en iyi yetişen çocuklarımızı batılılar kaparsa biz nasıl büyüyeceğiz, yeni icatları nasıl yapacağız? Hepimizin birlikte düşünmesi lazım.
İktidarı eleştiriyorum doğru zaman zaman eleştiriyorum. Ama tavsiyede de bulunuyorum. Bir sorumlu kişi olarak, bir sorumluluk hissederek ana muhalefet partisinin Genel Başkanı olarak bunu da söylüyorum bak kış ayı geliyor diyorum, zor bir mevsim olacak diyorum. Kara kış fonu kur diyorum. Bunu söylerken, Fransız’ı kuruyor, Alman’ı kuruyor, Yunanistan’ı kuruyor, Belçika’sı kuruyor sende kursana kardeşim benzer bir fon. Elektriğe zam, doğalgaza zam her şeye, kömüre zam, her şeye zam geldi. Bu adam aldığı 2 bin 825 liralık asgari ücretle ne yapacak bu adam? Buna sosyal devlet dediğiniz budur buna bakacak, yardım edecek sosyal devlet. Hiçbir şey yapmıyorsan diyorum en azından doğalgazın üzerindeki, elektriğin üzerindeki KDV’yi, ÖTV’yi kaldır kardeşim. Kış aylarında kaldırdım de. Vatandaşta bir rahat etsin. Öneri doğru mu? Doğru. Mantıklı mı? Mantıklı. Peki arkadaşlar yapılmıyorsa ne olacak, bu fakir fukaranın hali ne olacak yani.
Değerli arkadaşlarım, TRT’nin fonu var. Sadece TRT fonunu kaldırsalar yüzde 20 fatura düşecek. TRT ne yapıyor bizden aldığı parayı, ne yapıyor Allah aşkına? Hesabını veren var mı TRT’de. Hiç hesabını veren bile yok. Kaldır kardeşim kış ayında yazın tekrar getir. Ama en azından bu millet bir nefes alsın. Nefes alacak bir ortam yaratın bu insanlara. Bu da yaratılmıyor. Hiçbir yapmıyorsanız şunu da söyledim. Sosyal tarife, kademeli yap bari. Doğalgazı az kullanan adama dersiniz ki şu kadar metreküpü kullanana düşük fiyat verirsiniz. Onun üstünde kullanıyorsa adamın villası varsa, çok daha lüks bir yerde oturuyorsa ona zam yap tamam anladım. Ama fakirin faturasını bari düşük tut. Bunu da söyledim, söylüyorum da. Bu da olmaz. Niye olmaz kardeşim? Bu devlet fakire, fukaraya yardım etmeyecekse, fakirin fukaranın yanında durmayacaksa ve sadece bütün hizmeti beşli çeteye yapacaksa Allah aşkına söyler misiniz ben isyan etmeyim de kim isyan etsin? Yazıktır günahtır bu kadar da olmaz çözülmesi lazım bunun. O nedenle her birimizin sorumluluğu var. Her birimizin dikkat etmesi gerekiyor değerli arkadaşlarım.
Aramızda muhtar kardeşlerim var. Muhtar kardeşlerime de söyleyeyim. Muhtarlık kurumuna bugüne kadar hiç önem verilmedi. Hatta bir ara tartışması bile oldu muhtarlığı kaldıralım mı kaldırmayalım mı diye. Kaldırmak bile istediler, çalışma bile yapıldı. İtiraz ettik kaldıramazsınız diye. Sonra bereket versin muhtarlarda dediler kaldıramazsınız ve kaldırmadılar. Muhtarlık kurumu demokrasinin temel taşıdır. Bu topraklarda yapılan ilk seçim bir muhtarlık seçimidir. Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde yapılan bir muhtarlık seçimidir. Yani milletvekili seçiminden önce yapılan seçim bir muhtarlık seçimidir. Bu kadar tarihi ve köklü bir yapısı var muhtarlık kurumunun değer verilmesi lazım. Muhtarları toplarlar, aslansınız, kaplansınız derler, muhtar kardeşlerimizde alkışlarlar sonra gelirler arkasında hiçbir şey çıkmaz aslan kaplan o kadar. Sizin niye bir bütçeniz yok, hangi gerekçeyle bütçeniz yok? Fakir vatandaş kime en rahat ulaşır? En rahat muhtara ulaşır. Belediye Başkanına ulaşamaz, milletvekiline ulaşamaz, bakana ulaşamaz, cumhurbaşkanına zaten hiç ulaşamaz. En rahat kime ulaşır? Muhtarın kapısı açık gidecek diyecek ki oğlum, kızım üniversiteyi kazandı yol parası yok nereden bulacağım ben bu parayı. Muhtara en rahat ulaşır. Niye bütçeniz yok? Efendim bütçe için devlette para mı var? Var tabi niye para yok. Muhtara gelince para yok herkese gelince para var. Gayet basit, oturduğunuz mahallede emlak vergisi ödeniyor mu? Ödeniyor. O emlak vergisini ödeyenler Belediye Başkanını seçiyor mu? Seçiyor. Muhtarı seçiyor mu? Seçiyor. Toplanan emlak vergisinin belli bir miktarı muhtarlara bütçe olarak ayrılsa ne olur ayıp mı olur? Sosyal devletin gereği olur. Bir mahallede kim fakir kim zengin en iyi bilen kim? Mahallenin muhtarı, mahallenin bakkalı bu ikisi bilir. Sosyal yardımları niye muhtarlar aracılığıyla dağıtmıyoruz? Siyasiler topluyorlar fakirleri, sıraya diziyorlar, çağırıyorlar televizyonları onlara yardım yapıyorlar onlarda çekiyorlar. Kendi vicdanını tatmin ediyor yardım yapıyorum ben diye. Sen insanların, fakir fukaranın onuruyla oynuyorsun aslında. Fakirlik onun kaderimi ya kardeşim. Sen iş verdin de çalışmadı mı, gelir sağlayacak bir iş verdin de olmadı mı? Yoksulluğu afişe etmek bizim inancımızda da yasaklanmıştır. Sağ elin verdiğini sol el görmeyecek. Nasıl oluyor da bunlar böyle yapıyorlar. Hiç düşünmüyor muyuz acaba neden böyle yapıyorlar? İnsan onuru kadar değerli bir şey yoktur. İnsan onurunu korumamız lazım. Temel bir kuraldır bunun yapılması lazım.
Sizin bir muhtarlık kanununuz yok. Arkadaşlara dedim çıkarın Allah aşkına nedir diye. 82 kanunda, 354 maddede muhtarlık adı geçer. Ne siz bilirsiniz ne ben bilirim. Ama bu kardeşiniz talimat verdi yerel yönetimlerden sorumlu arkadaşımıza. Bir muhtarlık kanunu taslağı hazırlayın dedik. Hazırlandı. Muhtar kuruluşlarına, derneklerin hepsine gönderildi bakın dedik 105 maddeydi değil mi Seyit Bey? 105 madde. Gönderdik dedik ki, bakın olur ya biz yaptık ama hatamız olabilir, eksiğimiz olabilir, yanlışımız olabilir. Ne dedik? Liyakate uyacaksınız dedik. Bakıldı 105 maddelik bir taslak çıktı ortaya. Allah nasip eder sizlerin oylarıyla iktidara geldiğimizde ilk çıkaracağımız kanunlardan birisi bu muhtarlık kanunu olacak. Az önce söylediklerimde buraya gelecek. Sadece bu söylediklerim değil daha söyleyeceğim. Mahallede oturuyorsunuz, mahallenizle ilgili belediye bir karar alıyor haberiniz bile olmuyor. Belediye encümeni karar almış haberiniz bile yok. Vatandaş geliyor muhtarım niye bu böyle oldu. Haberim yok. Haberin yoksa niye muhtarlık yapıyorsun. Onu soruyor. Nasıl olacak peki bu? Mahallenizle ilgili karar alındığında o toplantıya mahallenin muhtarı mutlaka katılmalı söz ve karar sahibi olmalı. Çıkmalı kürsüye anlatmalı. Belki çok güzel bir şey yapıyorlar, belki de yanlış bir şey yapıyorlar. Karar alıyorsun muhtarın haberi yok. O zaman muhtarı niye tutuyorsun orada. Buna benzer sağlıklı ve tutarlı düzenlemelerimizi getirmemiz lazım.
Birleşik oy pusulası sizde yok. Niye yok? Çünkü önem vermiyorlar. Ne olacak diyor muhtar seçimi diyor. Bir kağıda yazmış fotoğraflı gelecek oraya istediği muhtarın altına mührünü basacak sandığa atacak. Bir muhtara kızan biriside gidiyor kapalı kabinde alıyor bütün oy pusulasını cebine atıyor ara ki bulasın oy vereceğim ama yok ortada. Arkadaşlar, demokrasi diyoruz, demokrasinin beşiği diyoruz nasıl oluyor da bu işler böyle oluyor? O nedenle bütün muhtar kardeşlerimden eğer demokrasiyi gerçekten bu ülkede kökleştireceksek, demokrasiyi ikinci yüzyılda daha büyüteceksek bu kurumu güçlendirmemiz lazım. Bu kurum güçlendiği zaman demokrasi güçlenecek. Sizin belediye meclisine kalkıp da mahallenizle ilgili söz, karar sahibi olmanız sıradan bir olay değil ki mahallenin hakkını koruyacaksınız. Kendi hakkınızı korumuyorsunuz ki. Size oy veren mahallelinin hakkını koruyorsunuz. Hangi gerekçeyle olması veya olmaması gerektiğini söylüyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, bir ara yine muhtarlarla toplantı yaparken dedim ki, her muhtara bir tane yardımcı personel vereceğim. Başta Bahçeli hepsi birden kıyamet kopardılar vay efendim sen nasıl muhtara personel verirsin. Hele hele özel kalem müdürü yapacakmışsın. Allah akıl fikir versin. Kardeşim bu muhtar geliyor, çalışıyor, evrak geliyor, icra dairelerinden şuradan buradan bir sürü evrak geliyor, vatandaş geliyor, dosyalar tutulacak. Kardeşim memlekette 10 milyon işsiz var bir kişi yanında olsa ne olur? Ne olur bir kişi yanında olsa? Siz bir yere gittiğinizde muhtarlığı kapatıyorsunuz, vatandaş geliyor muhtarlık kapalı. Niye böyle oluyor? Bir kişi olsa ayıp mı olur, bir kişi oradan ekmek yese ayıp mı olur? Bakın bizim bazı belediyelerimiz muhtarlara birer kişi görevlendiriyor veriyor. Belediye çalışanı orada. Ama biz bunu doğru bulmuyoruz neden? Çünkü Belediye Başkanını o zaman muhtar rahat eleştiremez. Eleştirirse o zaman personelimi geri çekiyorum der. Onu kamu tahsis etmeli oraya, devlet tahsis etmeli oraya. O zaman muhtar yeri geldiğinde Belediye Başkanını da gayet rahat eleştirebilmeli. Bunun olması lazım.
Değerli arkadaşlarım, köy tüzel kişiliklerinin yeniden ihya edilmesi lazım. Mallarına el koydular bunların yeniden ihya edilmesi lazım. Mallarının da iade edilmesi lazım. Sosyal yardımların kesinlikle muhtarlar eliyle dağıtılması lazım. Mahallenin fakirini, fukarasını en iyi bilen muhtardır, muhtarın siyasi kimliğinden çok daha önemli olan bağımsız seçilmiş olması. Adıyla sanıyla unvanıyla seçilmiş olmasıdır. Bu değerlidir değerli arkadaşlarım.
Bir başka konu daha onu da ifade edeyim. Muhtarlığı bir kamu kuruluşu olarak kabul etmiyor kanunlar. Çoğu muhtarın bundan haberi bile yok. Belediye muhtarlıkla oturup ortak bir proje yapamaz çünkü kanuna göre yasak. Muhtarlık nasıl olur da bir kamu kurumu gibi adlandırılmaz. Seçimle gelen herkes adlandırılıyor sadece muhtarlık sayılmıyor. Bunun da sayılması lazım. Buna da mesele belediyelerin ortak proje muhtarlarla beraber. Bir, birden fazla, üç muhtarlık, beş muhtarlıklı proje geliştirmesi lazım.
Türkiye Muhtarlar Birliği olması lazım. Türkiye Belediyeler Birliği var ama bir de Türkiye Muhtarlar Birliği olması lazım. Muhtarların ortak ses çıkarması lazım. Elbette ki muhtar kardeşlerimin her birisinin siyasi görüşü farklıdır ben buna saygı gösteririm. Kimisi A partili, B partili, C partili her birisi kendisine göre dernek kurmuş bu da ayrı bir şey. Ama bir çatı olması lazım. Bütün muhtarların sorunlarını ortak dile getirecek ve siyaset kurumunu da muhatap olarak alabileceği bir kuruma ihtiyaç var. Nasıl Türkiye Belediyeler Birliği varsa Türkiye Muhtarlar Birliği de olmalı. Seçimle geliyorsunuz sizin de bir birliğiniz olmalı. O birlik konuştuğu zaman bütün muhtarların sorunlarını bir şekliyle dillendirmeli. Bunun da üzerinde hep beraber durmak zorundayız ve birlikte durmak zorundayız değerli arkadaşlarım.
Bütçe derken size görevlerde verilir angarya. İcra dairelerinden gelir değil mi kâğıtlar bunları tebliğ edin diye. Peki bunun karşılığında size bir şey veriliyor mu? Verilmiyor. Niye verilmiyor kardeşim verilmesi lazım değil mi? Aynı pusulayı ya da aynı tebligatı PTT memuru yaptığı zaman aylığını alıyor. Siz yaptığınız zaman bedava. Niye bedava. Anayasa ne diyor? Angarya yasaktır diyor bedava iş yaptıramazsın diyor. Bütçe derken eğer böyle bir tebligat yapılacaksa kardeşim karşılığını ödeyeceksin bütçeye gelecek. Ama bütçe şu anlama geliyor onu da söyleyeyim. Muhtarlığın bütçesi vardır demek aynı zamanda o bütçenin yasalara göre harcanmasının da denetlenmesi demektir. Yani muhtar onu alıp istediği gibi harcayamaz. Yasaların öngördüğü koşullar çerçevesinde o parayı harcaması lazım ve denetlenir. Doğal olarak da denetlenir. Böyle bakılması lazım.
Arama yapılacak, sabahın köründe gelirler ey muhtar gel gidiyoruz arama yapmaya. Gidersiniz. Siz karakolun bekçisi misiniz Allah aşkına? Hayır. Peki bunu niye yapıyorlar? Kendileri yapsınlar. Eğer böyle bir zorunluluk varsa gereğini yapsınlar. Ben sabahın 5’inde gidiyorsam fazla mesai versinler, başka bir şey yapsınlar. Sizin bütçenize katkı yapsınlar. Oraya giden bütün görevliler ücret alır tek ücret almayan sizsiniz niye. Bunun da sağlanması lazım. Karakolun bekçisi, postanenin de nöbetçisi olmaz muhtar. Buradan ayırmamız lazım. Karakolun bekçisi, postanenin nöbetçisi muhtar değildir. Muhtar seçimle gelen bir kişidir. Onurlu bir kişidir, haysiyetli bir kişidir, gücünü mahalleliden alır ve o gücünün gereğini yerine getirir. Böyle bakmamız lazım.
Değerli arkadaşlarım, daha anlatacak çok şey var ama sizin sorularınızı cevaplandırmak benim için çok daha önemli. Birazdan buraya oturacağım. Sizden iki şey istiyorum. Bir, aklınıza gelen her soruyu rahatlıkla sorun bundan çekinmem her soruyu. İki, ya şu soruyu sorsak acaba Genel Başkana ayıp olur mu? Ayıp olmaz. Genel Başkan üzülür mü? Üzülmem. Bizim oturup bir helalleşmemiz lazım, oturup bir konuşmamız lazım. Memleketin gidişinden sadece ben sorumlu değilim ki siz de sorumlusunuz. Düzelmesini sadece ben tek başıma yapamam beraber yapmak zorundayız, birlikte yapmak zorundayız. Beraber olursak ülkeyi aydınlığa çıkarırız. Türkiye düşündüğünüzden çok daha zengin bir ülke. 27,5 yılım Maliye Bakanlığında geçti. Bütçe nasıl yapılır, kamu harcamaları nasıl yapılır, israf nasıl önlenir bütün hayatım bunlarla geçti. İsraf, yolsuzluk almış başını gidiyor. Buradan Türkiye’yi çekip çıkarmamız lazım. Daha dingin, daha ağır başlı, daha dikkatli, daha itibarlı, sözü dinlenen bir ülke haline getirmemiz lazım. Bunu beraber yapmak zorundayız. Bu işin sağı solu da yoktur arkadaşlar. Bu iş bir memleket işidir, vatan işidir. Benim iki tane kırmızı çizgim var. Bir, bayrak ve vatan. Bayrağımın altında özgürce yaşıyorum, bayrağıyla, vatanıyla sorunu olmayan herkesin benim başımın üstünde yeri vardır. İki, kimsenin inancı, etnik kimliği, yaşam tarzı beni ilgilendirmez. Beni ilgilendiren o vatandaşın derdi var mıdır, yok mudur ben onun derdini çözmek zorundayım. Çocuğunun işi var mıdır yok mudur, tüccarsa geliri var mıdır yok mudur, sıkıntıya girmişse sıkıntıyı devlet nasıl çözer buna bakmamız lazım. Şimdi öyle bir hale getirdiler ki komşular birbirine ya bunun kimliği nedir, inancı nedir bunu sorgulamaya başladı. Bizde ne güzel bir laf vardı komşu komşunun külüne muhtaçtır diye. Ne oldu bu hale geldik? Buradan Türkiye’yi çekip çıkaracağız beraber.
Hepinize sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Sağ olun, var olun diyorum.

Gündem'den Öne Çıkan Haberler