17.11.2022

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Kilis Kanaat Önderleri, Muhtarlar ve STK Temsilcileri Buluşmasına Katıldı

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kilis’te Kanaat Önderleri, Muhtarlar ve STK Temsilcileri Buluşmasına katıldı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Her birinizin tarihin önünde sorumluluğu var. ‘Yeter’ diyeceksiniz bir noktadan sonra ‘Yeter Türkiye bu hale düşmemeli’ demeniz lazım. Bunu dediğiniz andan itibaren demokrasinin nasıl geliştiğini, Türkiye’nin nasıl büyüdüğünü göreceksiniz. Sandığa gittiğinizde önyargılarınızı bir tarafa bırakın, elinizi vicdanınıza koyun ve oyunuzu öyle kullanın. Çünkü bu seçim Türkiye’nin kader seçimi olacaktır” dedi.

CHP lideri Kılıçdaroğlu, toplantının açılışında yaptığı konuşmada şunları söyledi:

Efendim il başkanı konuşurken, bir Genel Başkan sabah 9’da gelip öğleden sonra saat 17.00 – 18.00’e kadar bir kentte bulunursa önemlidir diye bir vurgu yaptı. Doğrudur, burada oyumuzun çok düşük olduğunu da biliyorum. Bir milletvekili çıkaramıyoruz bunun da farkındayım. Ama bunun kabahati Kilisliler de değil bunun kabahati bizde. Önce çuvaldızı kendimize batıracağız ki, ondan sonra söyleyeceğimiz bir şeylerimiz olsun. Gelmedik, sofranıza oturmadık, derdinizi dinlemedik, Ankara’da oturduk tumturaklı nutuklar attık ve dedik ki, niye bize oy vermiyorsunuz? Vermez niye versin? Şimdi adım adım Türkiye’yi geziyorum. Şunu rahatlıkla bütün Kilisli kardeşlerime ifade etmek isterim. Son 10 yılda en büyük değişimi yaşayan parti Cumhuriyet Halk Partisidir. Ve Cumhuriyet Halk Partisi halkın partisidir, garibanın partisidir, taksi şoförünün, esnafın, çiftçinin, emeklinin, işsizin, üniversite öğrencisinin, ev kadınlarının, çalışan kadınların partisidir. Alın teri dökenlerin partisidir. Çalışıp, emek harcayıp evine helal ekmek götürenlerin partisidir. Avantadan kazananların partisi değildir. Çetelerin partisi değildir. Beşli çetelere kaynak aktaran ve o düşüncede olan bir parti değildir. Kuvayı Milliyecidir. Özellikle Kuvayı Milliyecidir dedim çünkü Kilis’in kurtuluşundaki Kilis’in rolünü ve Kilislilerin rolünü çok iyi bilen birisiyiz. Kilis bir Serhat şehridir. Kilis aynı zamanda bir kadim kenttir bakıldığı zaman. Son bulgulara göre 5 bin yıllık bir tarihi var Kilis’in. 5 bin yıllık bir kadim kenttir Kilis aynı zamanda. Acaba kaçımız Kilis’in bu görkemli tarihini biliyoruz? Kaçımız acaba Şanlıurfa’nın, kaçımız acaba Gaziantep’in tarihini yeteri kadar biliyoruz? Üzülerek ifade edeyim, bazen yaşadığımız kentlerin tarihini yeteri kadar bilmiyoruz. Siyaset kurumu o kadar yabancılaştırdı ki bizi, o kadar ciddi bir kavga ortamına, çatışma ortamına sürükledi ki, oturup sağlıklı düşünme şansı zaman zaman elde edemiyoruz. Türkiye’nin buradan çıkması lazım. Kısır tartışmalardan Türkiye’nin çıkması lazım. Kısır tartışmaların dışına çıkması lazım Türkiye’nin. Dünyanın sorunu var biz bu sorunları nasıl çözeceğiz bunun mücadelesini vermesi gerekir. Çiftçisi de, işçisi de, emeklisi de, memuru da, herkesin bu çabayı harcaması lazım. Üniversitedeki hocası da, gencecik filinta gibi gelecek vaat eden gençlerimizde hepimiz bunu düşünmek zorundayız. Bunu yaptığımız zaman ülkeyi büyütürüz, ülkeyi kalkındırmış oluruz.

O bağlamda Kilis evet önemli bir yer. Yıllar önce gelmiştim ama daha haraketliydi o yıllarda. Şimdi o haraketlilik çok fazla yok. Hatay’a gelmiştim, kamu görevlisi olarak gelmiştim. Oradan Kilis’e gelmiştik. Kendime bir radyo satın almıştım o zaman Kilis’ten. Gittiğimiz zaman yolda çevirmişlerdi acaba yanımızda kaçak eşya var mıdır diye. Hiç unutmuyorum, elini uzatıyor bu radyo diyordu, bu fincan takımı diyordu. Biliyorlardı artık neyin ne olduğunu vs. Kilis’i Kilis yaptı. Bunu şunun için söylüyorum. Sınır ticaretinin, meşru bir ticaretin, sağlıklı bir ticaretin Kilis’e de, Türkiye’ye de çok şey katacağının farkında olan birisiyim. Biz sınır ticaretimizi açmalıyız, büyütmeliyiz. Suriye’yle ilişkilerimizi büyütmeliyiz, kalkındırmalıyız yani. İnsanlar şöyle veya böyle geçimini sağlamak için kaçakçılık yapmasınlar iş meşru zeminde olsun. Bizde kazanalım Suriye’de kazansın. Bizde kazanalım İran’da kazansın. Bütün komşularımızla ticari ilişkilerimizi büyütmeliyiz. Önemli merkezler oluşturmalıyız. Bu merkezlerin bir kısmı Türkiye’de bir kısmı Suriye’de, bir kısmı Türkiye’de bir kısmı İran’da olabilmeli. Küçük yatırımlar burada olabilmeli. İnsanlar ürünlerini getirip burada satabilmeli. Bizde kazanacağız onlarda kazanacaklardır. Özel serbest bölgeler inşa etmek mümkündür. Bunları yapmalıyız, yapabiliriz. Ama bugünkü koşullarda yapamayız neden? Herkesle kavgalıyız. Herkesle kavgalı olursanız hiçbir şey yapamazsınız. Barış varken, huzur varken, beraber olmak varken kavganın kime ne faydası oldu? Kilis’in büyük sorunlar yaşadığını da biliyorum. Suriyeli de memnun değil buradan, Kilisli de memnun değil. Resmi verilere göre Kilis nüfusunun yüzde 38 küsuru Suriyeli resmi veri. Enflasyon verisi de öyle ya. 85 enflasyon, gerçek rakama bakıyorsunuz yüzde 40’lar, yüzde 150’ler falan. Burada da resmi veri 38 ama bakıyorsunuz çok fazla yabancı var. Çarşıda şikayet ediyor esnaf. Bu sırada neredeyse diyor hiçbir Türk esnaf kalmadı diyor. Bir dükkan boşalınca hemen gidip alıyorlar, onlar kiralıyorlar. Çiftçi yine mağdur, ciddi sorunu var çiftçinin de o da şikayetlerini dile getiriyor. Ziraat Odasına gittik onlarda bir şekliyle aktarıyorlar bize.

18 – 24 yaş arası grubunda işsizlik oranı yüzde 36,5 Kilis’te. Gençler işsiz. Bu tam bir felakettir. Gençleri işsiz bırakırsanız sorunlara kapı aralamış olursunuz. Tarımda alınan verim son 19 yılda düştü. Rakamları vereyim resmi rakamları. Sebze ekili alanlar 132 bin hektardan 53 bin hektara düştü. 132 binden 53 bin hektara düşüyor. Ciddi bir kayıp. Artık insanlar toprağı ekmemeye başlıyorlar. Çünkü gelir elde edemiyorlar. Kişi başına gelir; 81 il içinde Kilis 67. sırada gerilerde bir yerde yer alıyor. Bağcılık çok önemli, Besni’nin meşhur üzümü var. Kilis’in de meşhur kara üzümü var. Ambalajlasanız bu üzümü dünya piyasasına tanıtsanız emin olun bu üzümüyle bile Kilis bir dünya markası olabilir. Ama sahipsiz. Çiftçi de sahipsiz.

Değerli arkadaşlarım, çok sorunları var biliyorum. Gittiğim yerlerde dillendirdiler onları da dinledim. Eğitim bir aileye, bir kişiye, bir sınıfa ve bir topluma sınıf atlatan en önemli faktördür. O yüzden hiç bilenle bilmeyen bir olur mu diyoruz. Eğitimde felaket pozisyonda. Buradan Kilis’ten Milli Eğitim Bakanına çok açık ve net bir çağrı yapıyorum. Gittiğim yerlerde dediler ki, sınıflar 40’ar kişilik, 50’şer kişilik, okul yetmiyor, Suriyelilerle bizim çocuklar arada anlaşamıyorlar yeteri kadar. Ben açık çağrı yapıyorum okul yetmiyorsa. 11 Büyükşehir Belediye Başkanımız var, Milli Eğitim Bakanlığı izin versin bir yıl içinde Kilis’in arzu edilen her yerine birer okul yapıp Milli Eğitim Bakanlığına teslim edeceğiz. Çok açık çok net. Açık çağrı yapıyorum, bu okula gidecek olan bizim evlatlarımız. Tamam imkanınız yok yapamıyorsunuz ama biz bunu yapacağız. Kilis’e yapacağız. 11 okul yapacağız. Bu dediğim okullar sıradan okullar olmayacak, 4 duvar olmayacak. İçinde spor salonu olacak, kütüphanesi olacak, öğretmenlerin dinlenme yerleri olacak, sınıflar gayet güzel olacak, çocuklar güzel bahçede eğlenecekler. Bize yerleri teslim edecekler bir yıl içinde yapacağız Kilislilere armağan olsun diyeceğiz. Biz bunu yapacağız. Bize versinler yeri biz bunun tamamını yapalım. Bu çağrıyı bu vesileyle dillendirmiş olayım. Eğitim önemlidir. Bizim evlatlarımızın iyi bir eğitim alması lazım. İyi bir eğitim alırlarsa ülkeye olan katkıları çok daha fazla olur.

Başka bir şey daha var acı bir tablo daha var uyuşturucu. İntihar vakaları çok arttı. Az önce bir kişi yakaladı çarşıda, oğlunun uyuşturucu kullandığını ve kendisinin de hayati tehlikede olduğunu, yatarken kapıyı arkadan kilitlediğini, yatak odasını kilitlediğini bunu bana anlattı. Bu çok acı bir tablo değerli arkadaşlarım. Eğer bu tabloyu değiştirmezsek Türkiye’yi felakete sürükleriz. Uyuşturucu çetelerinin, baronların cirit attığı bir ülkeye döndü adeta Türkiye. Ama benim bu millete sözüm var. Allah nasip eder millet ittifakı iktidarda olursa o baronların hiçbirisini bu topraklarda yaşatmayacağım tamamını göndereceğim tamamını.

Efendim sorunlarımız var aşılır. Muhtar arkadaşlarım burada, değerli iki başkanda yanlarında oturuyordum. Önce şunu ifade edeyim. Muhtarlarla ilgili konuşurken muhtarlar demokrasinin temel taşıdır derim. Neden demokrasinin temel taşıdır diye bir ifade kullanırım? Çünkü bu topraklarda yapılan ilk seçim bir muhtarlık seçimidir. 1833 yılında Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde yapılan bir muhtarlık seçimidir. Yani milletvekili seçimlerinden çok önce bir muhtarlık seçimi yapılmıştır. O nedenle muhtarlar demokrasinin temel taşıdır diye tanımlarım. Ama sorununuz var bir muhtarlık kanununun olması lazım. Bağımsız bir muhtarlık kanununun olması lazım. Bunun için bir çaba harcadık bir muhtarlık kanunu taslağı hazırladık. Araştırdık hangi kanunda kaç tane muhtar lafı geçiyor. 82 kanunda ve 354 madde de muhtar adı geçer. Ne siz bilirsiniz ne de ben bilirim. Ama bir muhtarlık kanunu olursa muhtarında elinde bir kanunu olacak, görevi, yetkisi, sorumlulukları hepsi orada olacak ve muhtarda en azından ne yaptığını, ne yapacağını gayet iyi bilecek ve öğrenecek. Madem demokrasinin temel taşı diyoruz muhtarlık seçimlerinde de birleşik oy pusulası olması lazım. Birleşik oy pusulası olmazsa olmaz. Giriyorsunuz kabine oy kullanmaya beğenmediğiniz bir muhtarın pusulası varsa cebinize koyuyorsunuz, vatandaş gidiyor pusulayı bulamıyor. Bu doğru değil. Bu muhtara önem verdiğinizin bir göstergesidir. Birleşik oy pusulası olur, kim hangi muhtarı isterse nasıl milletvekilliğinde oluyorsa, belediye başkanlığında oluyorsa muhtarlık seçiminde de olur. Bu muhtarlık kurumuna değer vermek, önem vermek anlamına gelir. Yoksa oy pusulası olur olmaz o ayrı bir şey ama muhtarlık kurumunun ağırlığını yerli yerine oturtmamız lazım. Sizin bir bütçenizin olması lazım. Muhtarların bir bütçesinin olması lazım. Özellikle kentlerde yaşayan muhtarların bir bütçesinin olması lazım. Bütçe derken aynı zamanda muhtarlık kurumunun para harcandığı için denetlenmesi anlamına gelir. Ben bunu söylediğimde dediler ki, parayı nereden bulacaksınız diye. Hiç kimse unutmasın ben maliyeciyim. Benim 27,5 yılım bütçe nasıl yapılır bununla geçti. Diyelim ki, mahallenin muhtarısınız, o mahallede oturanlar belediye başkanını seçiyor mu? Seçiyor. Aynı insanlar sizi de seçiyor mu? Sizi de seçiyor. O mahallede oturanlar emlak vergisi veriyor mu? Veriyor. Emlak vergisinin yüzde 1’i muhtara verilse ne olur? Hiçbir eksiklik olmaz. Belediyeye de yük olmaz. Alacaksınız. Muhtarlık bütçesi ne anlama geliyor? Şu anlama geliyor. Diyelim ki, bir komşunuz var oğlu Antep’te sınavı kazandı ama yol parası bulamıyorlar. Belediye başkanına ulaşamaz, milletvekiline ulaşamaz, bakana ulaşamaz. Kim yardım edecek? Ama en rahat muhtara ulaşır. Gider muhtarın kapısını çalar ya bizim oğlumuz, kızımız sınav kazandı yol parasını verir misin diye. Bilet alırsınız yol parası gider - gelir. Dolayısıyla bu parayı harcamış olursunuz. Vatandaş en rahat muhtara ulaşır.

Artı bir şey daha söyleyeyim, size icra dairelerinden bir sürü dosya gelir bunları tebliğ edin diye. Aynı işi icra dairesindeki memur yapınca aylık alıyor. Ama siz yapınca size 5 kuruş bile verilmiyor. Niye verilmesin? Angarya yasaktır unutmayın. Anayasada angarya yasak yani bedava iş yasaktır. Ben icra makbuzunu ya da dosyasını götürüp tebliğ ediyorsam karşılığını benim almam lazım ve bütçeye gelir yazmam lazım. Ben muhtarlar için yanınızda bir personel olmalı dediğim zaman bunun içinde çok eleştirdiler. Vay muhtarın yanında bir yardımcı olur mu? Niye olmasın? Yani muhtarın da izine çıkma hakkı yok mu Allah aşkına? Muhtarın dosyaları düzenleme hakkı yok mu arkadaşlar? Çıkacak izine veya bir yere gidecek muhtarlığı kapatıyor mecburen. Açık olsun. Bizim belediyeler büyük bir kısmı kendi belediye personelinden bir kişiyi muhtara yardımcı olarak veriyor. Biz bunu yapıyoruz çoğu yerde. Ama bu muhtarın yeri geldiğinde belediyeyi rahat eleştirmesine engel oluyor. Acaba eleştirirsem benim personeli alır mı diye. Biz personeli verelim, KPSS sınavını kazanan gitsin, lise mezunu mu olur, üniversite mezunu mu olur gelir yardımcısı olur. Siz diyelim ki kazanamadınız yeni gelen kişiye muhtarlığın bütün altyapısını o personel bir şekliyle aktarmış olur.

Ayrıca bir şey daha. Sosyal yardımların muhtarlar aracılığıyla dağıtılması lazım. Çünkü bir mahallenin fakiri kimdir, zengini kimdir en iyi iki kişi bilir. Mahallenin muhtarı, mahallenin bakkalı bu ikisi bilirler. Yetki kimde? Seçimle gelen kişi kim? Mahallenin muhtarı. Mahallenin muhtarının aynı zamanda siyasi kimliği de geri plandadır. Yani kendi adıyla seçime girer bir partinin kimliğiyle girmez. Dolayısıyla sosyal yardımları muhtarlar aracılığıyla yaptığınızda o yardım gerçek anlamda aileye ulaşmış olur. Bizim düşüncelerimizden birisi de bu.

Ayrıca bir şey daha kentlerde. Bakıyorsunuz bir mahallede belediye meclisi bir karar almış. Vatandaş gelir önce muhtarı bulur, muhtarım bu ne der? Sizde dersiniz ki, vallahi karar alınmış ama benimde haberim yok. Dolayısıyla bir belediye meclisi herhangi bir mahalleyle ilgili bir karar aldığında karar öncesi muhtar belediye meclisi toplantılarına katılmalı söz ve oy hakkı olmalı. Bu doğrudur veya bu yanlıştır diye kürsüye çıkıp konuşmalı. Böylece mahalleyle belediye arasındaki sağlıklı ilişkide kurulmuş olur. Ayrıca Türkiye Belediyeler Birliği var Türkiye Muhtarlar Birliğinin de olması lazım. Bütün muhtarların bir birlik altında bir araya gelmeleri ve kendi sorunlarını ortak dillendirmeleri lazım.

Efendim bu muhtarlarla ilgili. Bunu yapacağız göreceksiniz, muhtarlarla ilgili kanun teklifini hazırladık bütün muhtar derneklerine gönderdik, muhtar derneklerinin görüşlerini aldık elimizde mükemmel bir taslak duruyor. Allah nasip eder iktidar olduğumuzda da ilk çıkaracağımız kanunlardan birisi Türkiye muhtarlar kanunu olacak ve bunu göreceksiniz.

Kilis’e gelince sınır ticareti olması gerektiğini söyledim. Sınır ticaretine bir zemin hazırlanması gerektiğini söyledim. Öncüpınar sınır kapısı bu açıdan önemlidir. İnsanlar meşru zeminde ticareti yapabilmeli, kazanabilmeli, kazandığının vergisini devlete ödeyebilmeli, insanları kaçakçılığa yönlendirmemeliyiz. Her şeyi meşru zeminde yaptığımız takdirde bizim insanımızda kazanacak, öbür insanda kazanacak, her şey yasal zeminde olacak. Dolayısıyla meşru zeminde yapılan her iş devlete de artı olarak yazacaktır. Kişi devletine, vatandaşına güvenecek, vatandaşta kendi devletine güvenmiş olacaktır.

Sığınmacıları, Suriyeli kardeşlerimizi en geç 2 yıl içinde kendi ülkelerine kendi rızalarıyla göndereceğimi söyledim. Bana dediler ki, siz bunu nasıl göndereceksiniz bir bize anlatım. Söyleyen kim? Suriye’den gelen, İstanbul’a yerleşen bazı Suriyeli siyasi partilerin Genel Başkanları vardı, onların sivil toplum örgütleri vardı, kadın kolları vardı, Suriyeli gazeteciler vardı onlara anlattım. Bir; dedim ki, biz iktidar olduğumuzda Allah nasip ederse karşılıklı büyükelçiliklerimizi açacağız. Yani Türkiye Cumhuriyeti devleti meşru bir yönetimle ilişkisini kuracak. Büyükelçilikleri açtık. Yeter mi? Hayır. İkinci bir şey gerekiyor. Suriyelilerin yıkılan evleri, yolları, okulları, kreşleri, hastanelerinin hepsini yapacağız. Nasıl yapacağız? AB’den gelen fonlarla yapacağız. Kim yapacak? Bizim müteahhitler yapacağız. Diyeceğiz ki, yolunu yapın, okulunu yapın. Avrupalıların bizden istediği ne? Bizden istediği şu; size verdiğimiz parayı gerçekten oraya harcayıp harcamadığınızı biz bilmek istiyoruz. Bizde şeffaf olacağız nereye ne kadar para harcadığımızın hesabını vereceğiz. Para onların parası yapmak bizden. Avrupalılara şunu da söyledim. Bu yapılmadığı takdirde Suriyelilerin bir kısmı bizde kalmaz. Yarın öbür gün bunların tamamı size gelirler. Hiçbirisi Türkiye’de kalmak istemiyor. Herkes Almanya, Hollanda, İsveç, Norveç, Kanada oralara gitmek istiyorlar. Siz gerçekten bu insanları kendi ülkelerinde tutmak istiyorsanız bize her türlü mali desteği vermek zorundasınız.

Bir üçüncüsü; evi, yolu yaptık ama buradan gidenin can ve mal güvenliğinin olması lazım. Onun için oturulacak meşru hükümetle bir protokol yapılacak. Bu insanların can ve mal güvenliği güvence altına alınacak. Gerekirse Birleşmiş Milletler devreye girecek ve bu insanlar kendi ülkelerinde, kendi topraklarında babalarının, dedelerinin mezarlarının olduğu yerlerde huzur içinde yaşayacaklar. Bir şey daha yapmamız lazım. Kilisli ve Antepli iş insanlarının o bölgelerde özellikle Antepli iş insanlarının fabrikaları vardı. Bu fabrikalar şimdi doğru dürüst çalışmıyor. Fabrikaların tamamını açacağız, teşvik edeceğiz. Yolun var, okulun var, kreşin var, işin var, fabrikan var, gider çalışırsın, kazanırsın istiyorsan turist olarak gel Türkiye’yi gez başımızın üstünde yerin var. Bunu yapacağız. Dolayısıyla ırkçılık yapmadan, Türkiye’nin itibarını düşürmeden sağlıklı bir zeminde kendi iradeleriyle kendi ülkelerine dönme yolunu açacağız. Öyle birilerinin dediği gibi otobüse bindireceğiz, polis baskısı, jandarma baskısıyla bunları götüreceğiz oraya atacağız hayır. Bu Türkiye’nin itibarına gölge düşürür. Biz Türkiye’nin saygınlığına uygun bir projeyle, bir yolla, yöntemle bu arkadaşlarımızı göndereceğiz.

Çiftçi arkadaşlarım var az önce ziraat odasındaydım. Çiftçilerin her toplumda çok önemli bir rolü vardır ve vazgeçilmez bir roldür bu. Nedir rol? Bizim karnımızı doyuran onlar. Onlar çalışmasa hepimiz aç kalacağız. O zaman çiftçinin desteklenmesi lazım. Tarım kanunu var 2006’da çıktı. Çiftçiye her yıl en az milli gelirin yüzde 1’i oranında pay verilme mecburiyeti var ama bu yerine getirilmiyor. Çiftçi kardeşlerime biraz da sitem ettim. Sizin hakkınız olan para size verilmiyor ama siz gene gidip oy veriyorsunuz. Onlarda size parayı vermezler ne olacak yani. Nasıl olsa çantada keklik, nasıl olsa ben ona para vermesem de o gelip bana oyunu verecek. Bunu yaptığınız sürece çiftçi asla ve asla huzur bulmaz.

Demokrasinin kuralı nedir? Kuralı şudur; arkadaş kanunu uygulamıyor musun, benim hakkımı bana teslim etmiyor musun? Sandık gelince bende sana oy vermeyeceğim. Bu kadar basit. Bunu yaptığınız andan itibaren bir, demokrasi kökleşir. İki, siyasetçi artık halkı kandıramaz. Çünkü halkı kandırırsa bilir ki bir daha oy gelmeyecek. Bu çerçevede bütün çiftçilerin hareket etmesi lazım.

Mazottan şikayet ediyorlar çok pahalı. Evet kırmızı mazot vereceğiz ÖTV’si ve KDV’si olmayacak. Kaça alıyorsak, yani yata, denizlerde geziyorlar ya turistik olarak KDV’siz, ÖTV’siz mazot veriyoruz. Ama o gidiyor turist olarak geziyor, eğleniyor. Adalara gidiyor, başka ülkelere gidiyor. Bizim çiftçiye traktörle vereceksin, traktörle tarlaya gidecek, üretecek bu insan. Ona ÖTV’siz ve KDV’siz mazot vereceğiz.

Kırsalda çalışanların sayısı giderek düşüyor. Gençler köylerde kalmamaya başladı boşalıyor. Bununla ilgili de şöyle bir düşüncemiz var. Kırsalda çalışan bütün gençlerin ve kadınların sosyal güvenlik primini devlet ödeyecek, biz ödeyeceğiz. Kırmızı mazotunu vereceğiz, gençlerin, kadın erkek fark etmiyor sosyal güvenlik primini çalıştığı sürece olacak ve kadınların sosyal güvenlik primlerini yaşı ne olursa olsun sosyal güvenlik primlerini ödeyeceğiz ve bunlar çalıştıkları yerde hem üretecekler, hem kazanacaklar, hem sosyal güvenlik hakkına sahip olacaklar. Havza bazlı planlama yapacağız. Kim neyi ekecek önceden bilecek. Kaça satacağını, asgari kaça satacağını da bilecek. Yani devlet asgari bir gelir güvencesi verecek. Maliyeti bulacak, artı makul bir kar verecek. Devlet diyecek ki, şu fiyattan satıyorsan sat, üstüne satıyorsan sat ama onun altına düşerse devlet olarak ben alacağım. Çiftçiye asla zarar ettirmeyecek. Planlamamız, düşüncemiz bu.

Değerli arkadaşlarım, Şanlıurfa’ya gittim, gene böyle bir toplantı yaptık. Kanaat önderleri var, muhtarlar var, odaların başkanları var. Dedim ki Şanlıurfalılara, elektrikten hep şikayet ederler, bizde milletvekillerini göndeririz çok bereketli ovaları var Kilis gibi onlarında. Elektriği tabi yeraltından açtıkları kuyulardan alıyorlar. Çok pahalı tabi. Pahalı ödeyemiyorlar çünkü ödemeleri için ürünü satacak para alacak ki ödesin. Hayır diyor her ay ödeyeceksin. Ödeyemeyince gelip elektriğini kesiyorlar. Onlara şunu söyledim, Şanlıurfa’da Büyükşehir Belediye Başkanlığını bize verin Şanlıurfa’da bütün çiftçilere elektriği bedava vereceğiz dedim. Söz verdim onlara. Yapabilir miyiz? Yapabiliriz çok kolay bir şey bu. Sayın Erdoğan dedi ki, elinden tutan mı var yap dedi. Şimdi Denizli’de yapıyoruz. Denizli’de bir belediyemiz güneş enerjisi sistemini kurdu, yakında gideceğim kurdeleyi keseceğim, çiftçiye elektriği bedava verecek, artan elektriği enterkonnekte sistemi içinde satacak, hem belediye hem çiftçi ayrıca gelir elde edecek. Türkiye’de bu mümkün mü? Mümkün. Neden Şanlıurfa dedim? 2,5 milyon hektar arazi taşlık arazi var. Oraya güneş tarlaları kuracaksınız. Sıfır faizli kredi alıyorsunuz. Geri ödemesi de belli bir vade var 2 – 3 yıl geri ödemesiz. Ya Allah’ın güneşi bedava arkadaş. Petrol değil, doğalgaz değil, kömür değil bedava elektrik elde ediyorsun, kooperatifleştireceğiz, ziraat odaları da ortak olacak. Elektriği elde ediyorsunuz, çiftçiye bedava veriyorsunuz, artan elektrik var satıyorsunuz birde çiftçi ayrıca elektrikten para kazanıyor. Ama buna izin vermiyorlar niçin? Doğalgaz lobisi var izin vermiyor. Kömür lobisi var izin vermiyor. Petrol lobisi var izin vermiyor. Ama bu kardeşiniz lobilerin adamı değil halkın adamı. Yapacağım.

Ayrıca pandemi döneminde de yaşanan ekonomik kriz dolayısıyla da ciddi sorunlar yaşadık. Çiftçi borç batağında. Krediyi çekmiş faiz. Efendim taksite bağladım. Ödeyemiyorum zaten taksit olsa ne olur? Üstüne faiz biraz daha binecek. Biz esnafında, çiftçinin de tarım kredi kooperatiflerinden, esnaf kefalet kooperatiflerinden veya bankalardan aldıkları kredilerin faizlerini ilk bir hafta içinde sıfırlayacağız. Sadece ana parayı makul taksitler içinde ödeyecekler. Çiftçinin nefes alması lazım, esnafın nefes alması lazım. Bunlar olmadığı takdirde orta direği öldürürsünüz. Bir devleti ayakta tutan orta direktir. Bunun yapılması lazım.

Bakınız, anayasa 173 maddeyi okuyorum. “Devlet, esnaf ve sanatkarı koruyucu ve destekleyici tedbirleri alır”. Allah aşkına bana söyler misiniz hangi koruyucu ve destekleyici tedbirleri aldı? Biz anayasanın gereğini yerine getireceğiz Allah nasip ederse.

Ücretliler var. Aramızda ücretle çalışan kardeşlerim de var. Ücretliler, asgari ücret yılın ortası olunca daha yüksek bir tarifeye giriyor ve daha fazla vergi alınıyor onlardan. Adı üstünde zaten asgari ücret. Asgari ücretten nasıl daha yüksek vergi alırsın? Ücretliler için ayrı bir vergi tarifesi yapacağız, daha düşük oranda olacak, asgari ücretten vergi almayacağız. Asgari ücret zaten zor geçiniyor bu insanlar. Açlık sınırının altında şuanda ve bu insanlar perişan olacak. Yoksulluk var, derin yoksulluk var, yatağa aç giren çocuklar var. Bunun ıstırabını en iyi bilen annelerdir. Ve biz derin yoksulluğu gidermek için Aile Destekleri Sigortasını getireceğiz. Aile Destekleri Sigortasının özü şu; geliri olmayan veya geliri asgari ücretin altında olan bütün ailelere devlet asgari bir gelir güvencesi sağlamak zorundadır. Türkiye bunu ne zaman taahhüt etmiş? 1971 yılında. Hangi yıldayız? 2022. Aradan kaç yıl geçmiş? 51 yıl. 51 yıldır uygulanmıyor niçin? Çünkü kişinin yoksulluğu istismar ediliyor. Ben sana makarna vereceğim, sen bana oy ver. Ben sana soğan vereceğim sen bana oy ver. Oysa bu bizim anlayışımıza da, inancımıza da terstir. Sağ elin verdiğini sol el görmemeli. Parayı kadının banka hesabına yatıracağız, kadın gidecek işçi gibi, memur gibi, emekli gibi her ay düzenli aylığını alacak çoluk çocuğunun rızkını sağlayacak. Yani hiçbir kadını evladını yatağa aç yatırmasına izin vermeyeceğiz. Her türlü imkanı sağlayacağız.

Aklınıza şu soru gelebilir. Ya çok güzel konuşuyorsun da parayı nereden bulacağız. Bu da güzel bir soru aslında. Eğer siz bütçedeki paranın önemli bir kısmını faiz olarak öderseniz, yani tefecilere hizmet ederseniz bu iş yürümez zaten yürümez. Demek ki, bütçeyi tefecilerden kurtarmamız lazım. Ne kadar rakam onu da vereyim ben size. 2022’nin ilk 9 ayında ödenen faiz 207 milyar lira. 207 milyar lira ilk 9 ayda 2022’de faiz ödemişiz. Her ay ödediğimiz faiz 23 milyar lira. Her gün ödediğimiz faiz 766 milyon lira. Her saat ödediğimiz faiz 32 milyon lira. Yani şimdi bir saat sürerse bu toplantı 32 milyonluk faiz bir saat içinde ödenmiş olacak. Buna devlet dayanmaz. O nedenle size para ödenmiyor, asgari ücret düşük tutuluyor, çiftçiye para ödenmiyor, üreticiye para ödenmiyor. Herkes perişan vaziyette ve derin bir yoksulluk var Türkiye’de. Buradan Türkiye’nin çıkması lazım. Tefeciye hizmet eden değil halkına hizmet eden bir yönetimin olması lazım. Tefeciye hizmet ediyorlar. Bu söylediğim bütçeden ödenen faizler. Birde bütçe dışından ödenen paralar var. Yol yapıyorsun, köprü yapıyorsun, hastane güzel başımın üstüne hiç itirazım yok. Kaça yaptın arkadaş? Sen garantiyi niye veriyorsun ayrıca? Bu binayı yapan müteahhide garanti veriliyor mu? Verilmiyor. Ama beşli çeteye garanti veriliyor. Dolar bazında garanti veriliyor, avro bazında garanti veriliyor. Bunların tamamını değiştireceğiz Allah nasip ederse göreceksiniz tamamını değiştireceğiz. Devletin soyulmasına asla izin vermeyeceğiz asla. Fakir fukaranın hakkını teslim etmek zorundasınız. Bizim anayasamız ne diyor? Değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen madde şunu söylüyor. Türkiye Cumhuriyeti devleti demokratik, laik, sosyal hukuk devletidir. Sosyal hukuk devleti ne demektir? Adaletli devlet demektir. Adaletli devlet ne demektir? Herkesin karnının doyduğu bir devlettir adaletli devlet. Sosyal devlet yani fakirin, fukaranın yanında duran devlettir sosyal devlet. Şimdi siz sosyal devleti bile uygulamadan tamamen çıkardınız. O nedenle yeni bir siyasi anlayışa ihtiyacımız var. Birlikte mücadele etme anlayışına ihtiyacımız var.

Adalet; her yerde savundum adaleti. Sokağa çıkın, sadece Kilis’te değil herhangi bir yerde İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Hakkari, Diyarbakır, Rize neresi olursa olsun sokağa çıkın ve vatandaşa şu soruyu sorun. Bu memlekette adalet var mıdır diye. Vallahi de, billahi de adım gibi biliyorum yüzde 99 adalet yok diyecek. Biliyorum bunu. Çarşıda yakaladılar, beni devletten attılar diyor, ama ben mahkemeden beraat ettim diyor. Beraat edenin hakkı teslim edilmez mi? Edilir. Beraat etmiş. Hayır ben seni atacağım diyor ve seni açlığa mahkum edeceğim diyor. Çalışmayacaksın diyor. Ayrıca dosyana işaret koydum diyor. Bunlar olmaz arkadaşlar. Devlet kinle yönetilmez, devlet öfkeyle yönetilmez. Devlet akılla, bilgiyle, birikimle yönetilir. Devlet yönetiminde akıl ve bilgi iktidar olmak zorundadır. Aklı ve bilgiyi iktidar yapmazsanız devleti sağlıklı yönetemezsiniz. O zaman çeteler çıkar, o zaman yeraltı dünyası güçlenmiş olur. O zaman fakirlik giderek artar. O zaman uçurum büyür. Birileri çok zengin, birileri çok fakir olur. Gelir dağılımı bozulur.

Sevgili Kilisli kardeşlerim, bir şey daha söyleyip sözlerimi bitireyim. Gençler biraz umutsuz. Gittiğimiz her yerde söylüyorlar gençler umutsuz. Niye umutsuz gençler hiç düşündünüz mü? Şunun için umutsuz, bizler ve sizler babamızdan daha iyi okuduk, daha iyi bir eğitim aldık ve onlardan daha iyi bir hayat standardı yakaladık. Daha fazla gelirimiz oldu babalarımızdan, dedelerimizden. Bizim evlatlarımız bizden daha iyi okudular, daha iyi eğitim gördüler ama bizden daha düşük bir gelire mahkum ediliyorlar. O nedenle gençler umutsuz. Bu kadar okudum diyor, üniversiteyi bitirdim diyor, başarılı oldum diyor, KPSS’de yüksek puan aldım diyor. Bir, beni elediler hakkımı teslim etmediler. İki, aldığım para çok düşük bir para ben bu parayla nasıl geçineceğim diyor. Umudu yeşertmek hepimizin ortak görevidir. Bunun yaşı yoktur, kadın erkek fark etmez. Umudu büyütmek zorundayız. Umutsuz bir Türkiye geleceğini inşa edemez. Geleceğimizi inşa adaletle olacak, hukuk içinde olacak, sevgi içinde olacak. Kısır tartışmalardan uzak olacak. Bunu yapabilirsek büyürüz. Şu soruyu niye hiç kendinize sormuyorsunuz? Neden liderler çıkıp da bir televizyon programında yan yana oturup tartışmazlar, uygar insanlar gibi niye tartışmıyoruz? Hangi gerekçeyle tartışmıyoruz? Oturalım tartışalım niye tartışmayalım, oturalım konuşalım. Birbirimizin yabancısı değiliz ki aynı ülkenin insanlarıyız bizler. Ama o kadar kamplaştık ki, birbirimize farklı gözlerle bakmaya başladık. Neredeyse yollarımızı ayıracağız, neredeyse caddelerimizi ayıracağız, neredeyse evlerimizi ayıracağız, neredeyse komşumuzu düşman ilan edeceğiz. Türkiye’nin buradan çıkması lazım. Buradan çıkaracağız Türkiye’yi. Ama beraber çıkaracağız.

Bu söylediklerimin hayata geçmesini istiyorsanız ve aklınıza yatıyorsa, daha güçlü bir Türkiye istiyorsanız o zaman bize katılacaksınız. Çok açık ve çok net söylüyorum, her birinizin tek tek tarihin önünde sorumluluğu var. Benim de sorumluluğum var ben biliyorum. Ama her birinizin vatandaş olarak sorumluluğu var. Ülkenize karşı sorumluluğu var. Yeter diyeceksiniz artık bir noktadan sonra. Yeter ya Türkiye bu hale düşmemeli demeniz lazım. Bunu dediğiniz andan itibaren demokrasinin nasıl geliştiğini göreceksiniz. Türkiye’nin nasıl büyüdüğünü göreceksiniz. Siyasetçilerin kendilerine nasıl çekidüzen verdiklerini göreceksiniz. Artık o noktaya gelmek üzereyiz. Ve seçimler olduğunda sizden istediğim tek şey var. Sandığa gittiğinizde önyargılarınızı bir tarafa bırakın, elinizi vicdanınıza koyun ve oyunuzu öyle kullanın. Çünkü bu seçim Türkiye’nin kader seçimi olacaktır.

O çerçevede hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum. Sağ olun, var olun diyorum.


CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU KİLİS'TE - 5