12.11.2021

CHP LİDERİ KILIÇDAROĞLU, ANTALYA MUHTARLAR BULUŞMASINDA KONUŞTU (11 KASIM 2021)

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Antalya Muhtarlar Buluşması’na katıldı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu toplantının açılışında yaptığı konuşmada şunları söyledi: Efendim Antalya’da muhtar kardeşlerimle beraber olmaktan son mutluyum. Arkadaşlar konuşurken ve muhtarlardan söz ederken şöyle böyle bir cümleyi kullanmayı ihmal etmediler. Demokrasinin temel taşı muhtarlar. Doğrudur. Uzun süredir kullandığımız bir cümle bu ve bu cümleyi sadece bizim değil bütün muhtar kardeşlerimin kullanmasını isterim. İçselleştirerek kullanmalarını isterim. Neden muhtarlar demokrasinin temel taşıdır? Çünkü bu topraklarda yapılan ilk seçim bir muhtarlık seçimidir. Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde 1830 yılında yapılan bir muhtarlık seçimi. Yani milletvekili seçiminden önce bu topraklarda muhtar seçilmiştir. O nedenle muhtarlık kurumu çok değerlidir. Bir tarihsel kimliği vardır muhtarlığın, bir saygınlığı vardır muhtarlığın. Muhtarlık aynı zamanda kanaat önderliği görevini üstlenmek demektir. Seçildiğiniz bölgede vatandaşın seçimle gelenler içinde en rahat ulaşacağı kişi muhtardır. Belediye başkanına ulaşamaz, milletvekiline ulaşamaz, bakana ulaşamaz, başbakan, cumhurbaşkanına ulaşamaz ama vatandaş en rahat gider muhtarın kapısını açar ve derdini muhtara anlatır. Dolayısıyla seçimle gelenlerin içinde vatandaşla en rahat ve en samimi ilişkiyi kuranda muhtardır. Muhtarlık kurumuna biraz sonra geleceğim. Ama yaşadığımız birkaç temel sorun var.  Bunlardan birincisi, Türk lirasının düşündüğümüzden çok daha hızlı değer kaybetmesidir. Bizim paramız, üstünde Türk lirası yazıyor. Nasıl oluyor da bizim paramız bu kadar hızlı değer kaybediyor? Az gelişmiş ülkelerin paraları karşısında bile ciddi bir değer kaybına uğruyor. Belki şu soruyu kendinize sorarsınız, Türk lirası değer kaybetse ne olur? Türk lirası değer kaybettiği zaman bütün ekonomik değerlerimiz ucuzlar. Eskiden 1 milyar liraya aldığınız bir fabrikayı diyelim şimdi doları Türk lirasına çevirdiğinizde çok daha düşük bir dolar bedeliyle o fabrikayı alabileceksiniz. Eğer dışarıdan ithalat yapıyorsanız yüksek bedeller ödeyeceksiniz, o yüksek bedellerin faturasını da hep beraber ödeyeceğiz. Şu soruyu sorabilirsiniz neden Türk lirası bu kadar değer kaybediyor, neden döviz sürekli yükseliyor? Eğer bir ülke üretimden koparılırsa her alanda üreten bir Türkiye güçlü bir Türkiye’dir ama her alanda üretimden koparılan dışarıya mahkum edilen bir Türkiye farklı bir Türkiye’dir. Üretimden koparılırsanız dışarıdan ithal edeceksiniz. Paranın değeri de kaybolur. Bugün yaşadığımız enflasyon, enerji fiyatlarındaki yükselme, bunun daha henüz baharını yaşıyorsunuz. Daha henüz bu işin baharını yaşıyorsunuz daha kışını göreceksiniz. Bu zamlar daha yansımadı tam anlamıyla. Soru şu; vatandaş nasıl geçinecek, asgari ücretli nasıl geçinecek ve biz bu enflasyon belasından nasıl kurtulacağız? Mutfaklarda yangın var mı? Evet mutfaklarda yangın var. Mutfağın kendisini değil mutfaktaki tencereyi de kaybetmek üzeresiniz. Her birimize düşen sorumluluk var. Türkiye böyle bir tabloyu hak ediyor mu? Her birimiz böyle bir tabloyu hak ediyor muyuz? Hak etmiyoruz. Dolayısıyla her birimize sorumluluk düşüyor, özellikle muhtarlara da büyük sorumluluk düşüyor.  Değerli arkadaşlarım, enerji kavgasını verirken kara kış fonu kurun dedim. Fakir fukara bu kışı nasıl geçirecek dedim. Kömüre zam, elektriğe zam, doğalgaza zam, oduna zam. Peki bu insan nasıl geçinecek? 2 bin 825 lira veriyorsunuz asgari ücret nasıl yaşayacak bu insan? Bazı önlemler aldılar ama istediğim önlemlerin tamamı alınmış değil. Şimdi gıda kriziyle karşı karşıyayız, bir gıda buhranı yaşayacağız. Eğer marketteki yağa kelepçe vuruyorlarsa oturup düşünmemiz lazım ve şu soruyu kendinize mutlaka sorun mutlaka her vatanseverin bu soruyu sorması lazım. Konya’dan küçük bir Hollanda dünyayı besliyor, devasa bir Türkiye Cumhuriyeti devleti çaresiz kalıyor neden? Hollanda’nın yıllık tarım ürünü ihracatı 180 milyar doların üzerinde Konya’dan küçük. Peki biz? 18 – 20 milyar dolar ihracatımız var neredeyse bir o kadarda ithalatımız var. Arpayı, buğdayı, samanı, canlı hayvanı, eti, mercimeği, nohudu, her şeyi dışarıdan alıyoruz neden? Sabah 5’te hale gittik orada vatandaşlarla da karşılaştık. Bizim günahımız yok diyorlar. Üreticiyle de konuştuk, komisyoncuyla da konuştuk. Yüklü bir kamyon İstanbul’a giderken bunun bedeli ne oluyor diye acaba iktidar sahipleri kendilerine sordular mı? Maliyetin nasıl ortaya çıktığını acaba biliyorlar mı? Değerli arkadaşlarım, mutfaktaki yangını da söndürmek için ne gerekiyorsa yapacağım bundan emin olmanızı isterim. İktidar sahipleri enerji konusunda adım attılar kısmen, yaptıracağız tamamını ama gıda da yaşanan felaket içinde aynı mücadeleyi vereceğiz bundan emin olmanızı isterim. Bu topraklarda hiçbir çocuğun yatağa aç girme lüksü yoktur. Her çocuğun karnı doymak zorundadır, her evde huzurun ve bereketin olması lazım. Öyle bir noktaya geldik ki, iki temel noktadan söz edeceğim. Komşumuzun kimliğini sorgulamaya başlar noktaya geldik. Hangi kimlikten, hangi inançtan, hangi yaşam tarzını yaşıyor. İnsan insandır kardeşim. Madem Adem’le Havva’dan geliyoruz hepimiz kardeşiz o zaman. Niye kimliğini sorguluyoruz, niye inancını sorguluyoruz, niye yaşam tarzını sorguluyoruz. Sormamız gereken komşumuzun karnı doyuyor mu, açlık var mı, yoksulluk var mı? Bizi öyle bir noktaya taşıdılar ki, babalarımızın, dedelerimizin bize söylediği komşu komşunun külüne muhtaçtır. Bir muhtaçlık duygumuz vardı, bir dayanışma kültürü vardı. Şimdi neredeyse dayanışma kültürünü attık kavga kültürü içine girdik. Türkiye’yi buradan çıkaracağız. Bir daha söylüyorum, az kaldı Türkiye’yi bu cendereden kesinlikle çıkaracağız. Huzuru bu memlekete getireceğiz.  Bakın şeker stokları başladı, piyasaya yeteri kadar şeker verilmiyor niçin? Zam gelecek niye satıyım diyor. Bir fiyatlar çıksın bir görüyüm diyor ondan sonra piyasaya vereceğim diye. Stokçuluk başladı. Değerli arkadaşlarım, ikinci bir konu. Başak Cengiz gencecik bir kadındı, bir evladımızdı öldürüldü. Kadına yönelik şiddet nedir Allah aşkına? Sevgili peygamberimiz ne diyordu? Cennet anaların ayakları altındadır diyordu. Peki bu analara yaptığımız nedir, bu kadınlara yaptığımız nedir, neden bu şiddet, neden bu vahşet, neden öldürüyoruz? Size sözüm söz bütün Türkiye’ye söz asla ve asla kadına inen ele asla müsamaha göstermeyeceğiz asla. Kesinlikle İstanbul Sözleşmesini bir hafta yürürlüğe koyacağız yok öyle bir şey. Efendim gidiyorsun cinayeti işliyorsun, hapse atılıyorsun, kravat takıyorsun, hakimin karşısına çıkıyorsun, temiz elbise giyiyorsun, güzel konuşuyorsun hakim senin suçunu hafiflettim diyor. Kadına yönelik şiddette hiçbir caninin suçunu hafifletmeyeceğiz neyse cezası çekecek.  Değerli kardeşlerim, muhtarlar konusuna gelelim ana konumuz bu. Değerli arkadaşlarım, 82 değişik kanunda ve 354 maddede muhtar adı geçer. 82 kanunu ne siz bilirsiniz ne de ben bilirim. 354 maddeyi ne siz bilirsiniz ne ben bilirim. Sadece arkadaşlara görev verdik bir bakın bakalım bu muhtarlık kaç kanunda geçiyor, kaç madde de geçiyor. Sizin bir muhtarlık temel kanunu yok. Oysa sizin bir kanununuzun olması lazım. Tarih diyorsanız tarih var, demokrasi diyorsanız demokraside var, güvence diyorsanız orada kocaman soru işaretleri var. Sizin hakkınız üstelik tarihi kimliği olan bir muhtarlık kurumunun neden temel bir kanunu yoktur? Oysa sizin masanızın üzerinde muhtarlık temel kanunu olmalı, herhangi bir olay karşısında açmalısınız, görevleriniz, yetkileriniz, sorumluluklarınız, mali haklarınız orada yer almalı. Bu yok. Ama bu kardeşiniz talimat verdi ve hazırlattı. Bütün muhtar derneklerine gönderdik dedik ki bakın olur ya bizim eksiğimizde olabilir akıl akıldan üstündür. Belki bir yanlışımız vardır, belki unuttuk bir şeyi dahil etmemiz lazım. Gönderdik dedik ki bakın, kontrol edin eğer bir eksiğimiz varsa tamamlayalım ve bu muhtarlık temel kanunun teklifini meclise verelim. Hazırladık ve meclise verdik. Arzu eden muhtar arkadaşım grup başkanvekillerimizden veya milletvekillerimizden isterlerse o kanun teklifini sizlere sunabiliriz. Arzu eden muhtar arkadaşımıza da sunabiliriz.  Değerli kardeşlerim, yeri zamanı gelince milletvekilleri daha doğrusu siyasiler yeri zamanı gelince muhtarlığı öve öve bitiremezler şöyledir, böyledir, böyledir ama sadece laf. İşe gelince ortada kimse olmaz. Türkçesi de bu.  Şimdi birleşik oy pusulası. Niye muhtarların birleşik oy pusulası yok? Size değer verilmediği için. Oysa birleşik oy pusulası olsa gidersiniz beğendiğiniz muhtar hangisiyse, gönlünüzden geçen muhtar hangisiyse, hangisini çalışkan buluyorsanız mührünüzü basarsınız. Ama öyle yapmıyorlar. Bir tane oy pusulası var eğer beğenmediğiniz bir muhtarsa giriyorsunuz kabine o muhtarın oy pusulalarının tamamını cebinize koyuyorsunuz çıkıyorsunuz dışarıya gelen ya bu muhtar neredeydi oy vereceğim muhtarın pusulası yok. Doğru mu? Doğru. Demek ki, muhtarlık kanununun temel kurallarından birisi de birleşik oy pusulasının getirilmesidir. O kadar değersizleştirildi ki siyasi iktidar tarafından muhtarlık seçilse de olur, seçilmese de olur. Şimdi bir çalışma yapıyorlar muhtarlık seçimiyle belediye başkanları seçimini ayıralım ayrı ayrı zamanlarda yapalım. Olmaz. Yerel seçim bu. Belediye başkanlığı seçimi yerel seçim mi? Evet. Muhtarlık seçimi yerel seçim mi? Evet. Siz emin olun ayırırlarsa siz sandığa kimi getireceksiniz? Hafızanızın bir yerinde olsun meclise gelirse biz karşı çıkacağız ama siz bizden daha güçlüsünüz müşterek hareket ederseniz bunu teklif dahi edemezler. Hafızanızın bir köşesinde dursun.  Değerli arkadaşlarım, seçildiniz gayet güzel. Ben kirada oturan çok sayıda muhtar biliyorum. Barakada görev yapan muhtar da biliyorum. Niye sizin mütevazi bir muhtarlık eviniz yok? Çok mu pahalı? Hayır. Yani bir makam odası olsa, bir girişi olsa, vatandaşın oturabileceği bir yer olsa, bir kişi orada görevli olsa ne olur? Sizin itibarınız mı sarsılır? Hayır çok da iyi olur. Bizim belediye başkanlarımızın bazıları muhtarlık evi yapıyorlar, muhtarların oturduğu yerlere gidiyorlar, onlara güzel imkanlar sağlıyorlar. Ama bunun genel bütçe içinde ilgili hükümet tarafından yapılması lazım. Çünkü herkes bilecek ki tek tip olması lazım, Türkiye genelinde tek tip olması lazım. O binayı gören herkes bilmeli ki, burası muhtarlıktır. Tabelası olacak ve herkes onun muhtarlık olduğunu anlayacak. Bunun yapılması lazım.  Başka bir şey daha anlatıyım size. Ben bir ara muhtarlara birer personel görevlendireceğim dedim. İster adına özel kalem müdürü desinler, ister yardımcı desinler ne derlerse desinler. Kıyameti kopardılar vay efendim sen muhtarlara bir kişi mi tahsis edeceksin. Vallahi de billahi de iktidar olduğumuzda Allah’ın izniyle ilk yapacağım işlerden birisi size birer yardımcı personel tahsis etmektir. Dışarıda 10 milyon işsiz var kardeşim. Diplomalı, iki üç üniversite bitirmiş 10 milyon işsiz var. Açarsın KPSS sınavını hangi muhtarlığı tercih ediyorsa sınavı kazandıysa gelir başlar. Siz işinizden ayrıldığınızda dükkanı kapatıyorsunuz orada kimse kalmıyor. Vatandaş nereye gelecek, nasıl muhtarı bulacak? Dosyalar geliyor icra dairelerinden yığınla kim tasnif edecek? Sizin bir makam odanızın olması ayıp mıdır yani, bir bilgisayarın olması ayıp mıdır, vatandaşın gelip de sizi beklemesi ayıp mıdır, oturacağı bir yerin olması ayıp mıdır? Bizim bazı belediyeler personel görevlendiriyorlar birer kişi. Belediyede çalışıyor ama muhtarlıkta görevlendiriyorlar. Bu doğru mudur? Doğru olabilir. Yeterli midir? Hayır. Çünkü belediyenin görevlendireceği personel yanınıza gelirse, size tahsis edilirse siz belediye başkanını rahat eleştiremezsiniz. Kızar der ki, o zaman ben personelimi geri çekiyorum. Özür olmanız için, düşüncenizi özgürce ifade etmeniz için, yeri geldiğinde belediye başkanını da eleştirebilmeniz için o görevlinin bağımsız bir otorite, kamu tarafından atanması lazım, belediyeyle bağlantısının olmaması lazım. O zaman siz rahat edeceksiniz. Bir yere gittiğiniz zaman diyecekler ki, muhtar şuraya gitti şu saatte gelecek. Siz kapıya bir kağıt asıyorsunuz buradayım şu saatte geleceğim diye. Olmaz. Demek ki saygın bir kurum olmanın temel yollarından birisi tarihsel derinliğine sahip olarak muhtarın hakkını, hukukunu teslim etmektir.  Efendim yine köy tüzel kişilikleri tümüyle bitti, köy tüzel kişiliklerini yeniden inşa edeceğiz. Malvarlıklarını da köy tüzel kişiliklerine yeniden iade edeceğiz ve dolayısıyla köyler eskiden olduğu gibi en azından daha rahat bir ortamda muhtar görevini yapmış olacak.  Sosyal yardımlar veriliyor. Bakın muhtar kardeşlerim, bir mahallede veya bir köyde köyün en fakiri kimdir veya fakirleri kimdir en iyi bilen köyün muhtardır. Bir mahallede en fakir aile kimdir köyün bakkalıyla köyün veya mahallenin bakkalıyla mahallenin muhtarı bilir. Öyle muhtarlar biliyorum ki şu evde bu gece çocuklar aç yatacak mahallenin bakkalına söyleyip oraya makarna gönderen muhtarlarda biliyorum. Dolayısıyla sosyal yardımların muhtarlar eliyle dağıtılması lazım. Sosyal yardımlar muhtarlar eliyle dağıtılırsa o yardım gerçek anlamda fakire, fukaraya gider. Siyaseten dağıtıldığı zaman partili, o partili, bu partili, buna veriyim, buna vermeyim algısı çıkar ortaya. Bu yanlıştır, muhtarın saygınlığı vardır, muhtar aynı zamanda bir parti kimliğiyle değil bağımsız olarak seçilmiştir, adıyla seçilmiştir, sosyal yardımlarında muhtarlar aracılığıyla dağıtılması lazım.  Bir şey daha. Mahallenin muhtarısınız bir bakıyorsunuz belediye meclisinden bir karar geçmiş sizin haberiniz yok. Geliyor vatandaş muhtar bu nedir diyor? Diyorsunuz ki, vallahi haberim yok. Senin haberin yoksa sen niye muhtarlık yapıyorsun? Olması gereken ne? Olması gereken şu, mahallenizle ilgili bir karar belediye meclisinde görüşülecekse o mahallenin muhtarı mutlaka o belediye meclisi toplantısına katılacak söz ve oy hakkına sahip olacak. O zaman olur. Kürsüye çıkacak belki karar çok iyidir övecek, belediye başkanına teşekkür edecek böyle bir kararı bizde destekliyoruz, mahallemiz destekliyor veya diyeceksiniz ki, hayır efendim bu karar yanlıştır ben mahalleliye sordum şöyle şöyle şöyle sakıncaları var ben buna karşıyım diyeceksiniz. Siz efendim ben bilmiyorum dediğinizde ve belediye meclisi toplantılarına da katılmadığınızda vatandaş diyecek ki o zaman niye muhtarı seçtik ki, niye seçtik yani muhtarı. Dolayısıyla muhtarlık kurumunun gücü yetkilerine bağlıdır. O yetkileri çerçevesinde halkın nezdinde itibar kazanır ve güç unsuru olur, saygınlığını korur. Bunu mutlaka sağlamamız lazım.  Başka bir şey daha. Muhtarlık kurumu bir kamu kurumu değil kanun öyle diyor belki çoğunuzun haberi bile yok. Belediye kamu kurumu, aynı mahalleden seçiliyorsunuz, aynı kişi hem size oy veriyor, hem belediye başkanına oy veriyor. Belediye kamu kurumu ama muhtarlık kamu kurumu değil. Belediye muhtarlarla bu nedenle ortak proje yapamaz yasak. Niye yasak, hangi gerekçeyle yasak? Belediyeyle muhtarların işbirliği yapması, ortak projeler geliştirmesi doğru değil mi? Doğru. Aynı amaca yönelik mi? Aynı amaca yönelik. İkinizde mahallenin güzelleşmesini istiyorsunuz, daha güzel bir yapı ortaya çıksın istiyorsunuz ama kanun buna izin vermiyor. Kaç muhtar arkadaşın bundan haberi var?  Değerli arkadaşlarım, bir başka konu. Muhtarların her birisinin tek tek bütçelerinin olmasını istedim buna da itirazlar geldi vay efendim nereden çıktı? Birde muhtarlığın bütçesi mi olacak? Belediyenin bütçesi var, diğer bütün kurumların bütçesi var seçimle gelen muhtarın bütçesine ne gerek var muhtarın bütçesi olmasın. İtiraz ediyorum her muhtarın mutlaka bütçesinin olması lazım. Nedeni şu; diyelim ki bir çocuk üniversite sınavını kazandı fakir bir ailenin çocuğu gidecek. Antalya’da kazanmamışta Konya’da kazanmış veya İstanbul’da kazanmış veya İzmir’de kazanmış. Otobüs parası bulamıyor aile kaydını yaptırıp gelecek. En rahat kime ulaşır? Mahallenin muhtarına. Bütçeniz olsa ne olur? Gidiş geliş yol parasını alırsınız veya otobüs biletini alırsınız verirsiniz bu gider kaydını yapar ve gelir. Bütçe sahibi olmak demek aynı zamanda denetime açık olmak demektir. Ben bunu söylediğimde önce biraz muhtar arkadaşlar ya bu kadar da fazla bir bütçe yani olur mu falan. Nereden bulacaksınız parayı? Bu kardeşiniz 27,5 yıl devlette görev yaptı. 27,5 yılımın en uzun süresini maliye bakanlığında harcadım. Vergi nasıl toplanır, bütçe nasıl yapılır, israf nasıl engellenir, tasarruf nasıl yapılır 27,5 yılım böyle geçti. Bakınız seçildiniz muhtar oldunuz, size oy veren belediye başkanına da oy verdi. Belediyenin bütçesi var. Size oy verenler aynı zamanda emlak vergisi de ödüyor öyle mi? Ödüyor. Emlak vergisinin yüzde 1’i muhtarlığa tahsis edilse ne olur, yüzde 2’si muhtarlığa tahsis edilse ne olur? Ayıp mı olur? Hayır. Muhtarda en azından o mahalleye hizmet veriyor, o mahallenin sakinleri emlak vergisi ödemiş. Tamam büyük pay belediyeye gitsin ama en azından mahalle bazında muhtara belli bir bütçe tahsis edilsin. Bunu da savundum. Bunu da yapacağız hiç endişeniz olmasın. Muhtarlık kurumunu güçlü yapacağız.  Şimdi bunları söylerken asıl hedefim şu değerli arkadaşlarım, demokrasiyi güçlendirmek. Demokrasiyi güçlendirebilirseniz size hesap veren iktidarlar gelir. Vatandaşına hesap veren iktidarlar gelir. Her biriniz vergi ödüyorsunuz, söylüyorlar bazen efendim havaalanı yaptık, yol yaptık, şehir hastaneleri, tünel eyvallah yaptın gayet güzel itirazımız yok. Ama bir şey öğrenmek istiyoruz kaça yaptın? Efendim bu ticari sır vermeyiz. Parasını ben veriyorum vatandaş olarak. Benim parasını verdiğim şey ticari sır olur mu? Hadi özel bir silah imal ettin eyvallah ben bunu anlarım güvenlik açısından ama verdiğim parayla gidiyorsun bunları yapıyorsun, üstüne garanti veriyorsun, garantiyi Türk lirasıyla değil avroyla veriyorsun, dolarla veriyorsun. Benim bunun maliyetini öğrenme hakkım var. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemek günah değil mi, kul hakkı yemek en büyük günah değil mi? Kul hakkı yemek en büyük günahsa siyaset kurumu vatandaştan topladığı paranın hesabını vermeyecek mi? Demokrasilerin çıkış cümlesi şudur; demokrasilerde temel cümle şudur; ey hükümet ben sana vergi veriyorum, sen benden vergiyi zorla alıyorsun adı vergi zaten algı değil, benden zorla vergi alıyorsun, benden aldığın vergileri nereye harcıyorsun bana bunun hesabını vereceksin. Demokrasilerinin çıkış noktası budur, bunun yapılması lazım.  Ayrıca Türkiye Muhtarlar Birliği yok çok parçalısınız. Siyasetin şöyle bir özelliği var, parçala ve yönet. Çok parçalı bir yapı, her kafadan ayrı bir ses, sadece gideceksiniz oy vereceksiniz haklarınızı dahi savunmayacaksınız. Birbirinize rakip olacaksınız, kendi aranızda kavga edeceksiniz oh ne güzel muhtarlar bir şey istemiyor sorunlarından bile habersiz ondan sonra geleceğiz bir sürü laf, edebiyat sandıklara gidip oy vereceksiniz. Haklarınızı kim savunacak, haklarınızı nasıl isteyeceksiniz? Türkiye Muhtarlar Birliğinin kurulması lazım. Bütün muhtarların bir çatı altında toplanması lazım ve o çatının muhtarların temel taleplerini, temel sorunlarını siyaset kurumuna aktarması lazım. Sadece bir partiyle değil, parlamentoda grubu olan her partiyle gidip görüşüp bizim şöyle bir sorunumuz var bunu çözün demeniz lazım. Güç olduğunuz zaman yani gücünüzün farkına vardığınız zaman hiçbir siyaset kurumu sizin karşınızda sessiz duramaz.  Bir şey daha. İcra dairelerinden bol miktarda tebligat geliyor. Siz tebligat memuru musunuz? Peki karşılığında bir şey alıyor musunuz, bir bedel alıyor musunuz? Bütçeniz olsa alacaksınız. Anayasa ne diyor? Angarya yasak diyor yani bedava iş yaptıramazsınız kimseye. Siz yaptırıyorsunuz devlet olarak. Hükümet olarak diyorsun muhtara bunu götür tebliğ et. Polis arama yapacak alıyor sizi değil mi hadi beraber gidelim sabahın köründe ev basalım. Siz de oradasınız. Demokrasi kadar güzel bir şey yoktur, insan hakları kadar güzel bir şey yoktur, düşünce özgürlüğü kadar güzel bir şey yoktur. Bunun yerleşmesi, bunun yaygınlaşması, kırda ve kentte bunun oturmasının yolu muhtarlık kurumunun demokratikleşmesinden geçmektedir. Biz bugüne kadar demokrasiyi bir yüz yıl devirdik 1923’ten 2023’e geliyor bir yüzyıl devirdik. Yüz yıl içinde siyasetçiler idam edildi, gencecik çocuklar idam edildi, darbeler oldu vs. vs. Şimdi bize bir görev düşüyor cumhuriyetin ikinci yüzyılında bu güzel cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandırmak zorundayız, bir araya gelmek zorundayız. Kavgadan uzak özgürce tartışmalıyız. Farklı düşüncelerden korkmamalıyız, farklı düşüncelerin ne kadar değerli olduğunun farkında olmalıyız ve muhtarlık kurumu güçlendikçe demokrasimizde güçlenecektir. Bir muhtar arkadaşım şöyle söylemişti Ankara’da muhtarlar toplantısında. Muhtar karakolun bekçisi, postanenin nöbetçisi değildir diye. Doğru.  Bir şeyden emin olmanızı isterim. Bu anlattığım tablonun tamamını hayata geçireceğiz tamamını tek bir cümle eksiği olmayacak. Göreceksiniz muhtarlık kurumunun ne kadar saygın olduğunu, göreceksiniz muhtarlık kurumunun kamuoyunda ne kadar değer kazandığını. Göreceksiniz muhtarlık kurumu güçlendikçe demokrasinin nasıl güçlendiğini. Ve tabi en büyük arzularımdan birisi de kadın muhtar sayısının fazla olmasıdır. Kadınlara sözüm var, inşallah göreceksiniz sözüm var inşallah gerçekleştiğinde az kaldı göreceksiniz devletin üst kademe yöneticilerinin en az yüzde 35’i kadın olacak. Üniversiteyi bitiriyor, iki diploması var, yabancı dili mükemmel, okuldan birincilikle mezun olmuş, devletin üst kademesine gelince yok sen kadınsın burada çalışamazsın. Niçin kardeşim niçin? Kadın erkek eşitliğini sağlayacağız ve kadınlar toplumun güçlü bireyleridir buna inanıyorum. Annemin evde ne kadar güçlü olduğunu biliyorum. En rahat dinlendiğim zaman üniversitede okurken yaz tatillerinde eve giderdim en rahat dinlendiğim zaman başımı annemin dizine koyup onunla bir anlamda konuştuğum zamandı. Olağanüstü güzel bir şey.  Muhtar kardeşlerim sorunlarımız var ama şundan emin olun çözülmeyecek hiçbir sorun yoktur. Bütün sorunlar çözülür. Akılla, mantıkla, bilgiyle, birikimle, erdemle bütün bu sorunlar çözülür. Sorunu çözmenin yolu şudur; masa başında oturup ben sorun çözeceğim derseniz sorunu çözemezsiniz. Sorunu çözmek istiyorsanız sorunun muhataplarıyla konuşmak zorundasınız, muhatapları dinlemek zorundasınız. Sonra çözüm üreteceksiniz ürettiğiniz çözümleri de muhataplarınıza göstereceksiniz acaba bir yerde eksiğimiz, fazlamız var mıdır diye. Ondan sonra bu sorunu çözmeye başlayacaksınız. Gelişmiş ülkeler böyle yapıyorlar. Demokrasisi gelişmiş ülkelerin kuralları bu. Niye biz böyle yapmıyoruz, hangi gerekçeyle böyle yapmıyoruz? Yeni bir barış evresine gireceğiz hep beraber, huzur evresine gireceğiz. Bu pahalılığa da son vereceğiz Allah’ın izniyle, bu pahalılıkta olmayacak. Bütün bunları düzelteceğiz. Ülkede kim üretiyorsa, kim alın teri döküyorsa, kim çalışıyorsa onun kazanması lazım. Havadan para kazanma dönemini bitireceğiz. Londra’daki tefecilere 83 milyon mahkum edilmiş vaziyette. 192 milyar dolar faiz ödedik yazık günah değil mi hepimiz ödüyoruz.  Ekonomiyi de, sosyal hayatı da, barışı da, huzuru da, kardeşliği de bu memlekete getireceğiz. Sadece bize mi? Söyledim muhtar kardeşlerim Suriyelileri de en geç iki yıl içinde kendi ülkelerine davulla, zurnayla göndereceğiz dedim. Buna da itiraz ettiler, iki yıl içinde gönderemezsin dediler. En geç iki yıl içinde göndereceğiz. Onu da anlatıyım nasıl göndereceğimizi bilmezler çünkü. Çünkü devleti yönetmesini bilmiyorlar, dış politikayı bilmiyorlar. İlk yapacağınız iş, Suriye’yle Türkiye, Suriye’yle Mısır arasında derhal büyükelçilikleri açacaksınız. Niye kavga edelim Suriye’dekiler bizim akrabamız değil mi? Akrabamız. Ezo Gelin nerede? Ezo Gelin Suriye’de. Yeter mi? Hayır. Türkiye’deki Suriyelilerin yolunu, köprüsünü, okulunu, kreşini, hastanesini hepsini yapacaksınız neyle? AB’nin fonları var yapın diyorlar. Kim yapacak? Bizim müteahhitler yapacak gitsin yapsınlar. Yeter mi? Yine yetmez. Sonra oradaki Suriyeliler, buradan gidecek Suriyelilerin can ve güvenliğinin sağlanması lazım. Yani yeniden Esad’ın saldırmaması lazım. Bunu sağlayacaksınız, BM ile konuşacaksınız, onların can ve mal güvenliklerini sağlayacaksınız, teminat altına alacaksınız. Yeter mi? Yine yetmez. Sonra oraya Gaziantepli iş adamlarına diyeceksiniz ki, gidin fabrikaları kurun. Tek şey isteyeceksiniz onlardan kazandığınız parayı dolarları Türkiye’ye getirin bitti o kadar. Şimdi can güvenliği var, okulu var, hastanesi var, kreşi var, evi var, barkı var artı işi de var niye Türkiye’de asgari ücretin yarısına çalışsın, niye sefalet ücreti alsın. Her şeyi var zaten hepsi gider oraya. İstanbul’da Suriyelilerle toplantı yaptım ve bunu anlattım. Böyle olursa biz Türkiye’de kalmayız zaten gideriz. Biz niye asgari ücrete günün 18 saati, asgarin ücretin yarısına günün 10 saati çalışıyoruz. Kendi memleketimde çalışırım ve huzur içinde. Sadece Suriyelileri göndermekle kalmayacağız Allah’ın izniyle Ortadoğu’da barışı da sağlayacağız, kavgayı da bitireceğiz Ortadoğu’da. Ve Türkiye Ortadoğu’nun en güçlü ülkesi olarak yeniden büyük rolünü üstlenmiş olacaktır.  Efendim hepinize teşekkür ederim, sağ olun, var olun. Şimdi yerime geçeceğim sizler soru soracaksınız bende cevaplayacağım. Sizden istediğim şu, aklınıza gelen her soruyu rahatlıkla sorabilirsiniz. Acaba bu soruyu sorsam Genel Başkan üzülür mü? Hiç üzülmem. Acaba bu soru da Genel Başkana sorulur mu? Sorulur niye sorulmasın buradayken siz soracaksınız. Ama bir şeyden emin olmanızı isterim. Soracağınız her soruya büyük bir samimiyetle cevap vereceğim. Yani şöyle yapmayacağım, ya bu soru dur alttan gireyim üstten çıkıyım yandan nasıl yuvarlarız işte yok öyle yok. Ne sorulduysa açık, net cevabını vereceğim bundan emin olmanızı isterim.  Çok teşekkür ederim, sağ olun, var olun.