28.11.2020

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN ADANA ESNAF BULUŞMASINDA YAPTIĞI KONUŞMA (28 KASIM 2020)

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Adana'da esnafla bir araya geldi.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu, Adana Büyükşehir Belediyesi Tiyatro Salonunda düzenlenen toplantıda yaptığı konuşmada şunları söyledi: Değerli arkadaşlarım, bana göre bu toplantı bugün Adana’da yaptığımız en önemli toplantılardan birisi. Çünkü ben esnaf kardeşlerimle birlikte olmayı, onların dertlerini dinlemeyi ve sorunlarına çözüm üretmeyi temel görev edinmiş bir kişiyim. Burada yazıyor, bu söz Adana’da söylenmedi, gittiğim her yerde bu sözü ifade ettim. Bütün esnaf kardeşlerimin bu süreçte çok büyük sıkıntı yaşadığını biliyorum. Sanayici o kadar büyük sıkıntı yaşamadı ama esnaf, ama turizmci yani hizmet sektörü çok büyük sorun yaşadı. En büyük sorunu onlar yaşadılar. Covid-19 çıktı, en baştan itibaren hiç kimseyi suçlamadan nelerin yapılması gerektiğini anlattım tek tek şunların yapılması lazım. Çünkü bu millet bizim milletimiz, beraber yaşıyoruz, vatan da bizim vatanımız. Bir pandemi var doğru, bütün dünyada var evet doğru. Ama sosyal devlet dediğimiz bir gerçek var. O zaman nelerin yapılması gerektiğini anlatmamız gerekiyor. Karar alındı bütün işyerleri kapanacak. Doğru mu? Doğru. Peki iş yeri kapandığı zaman ne olacak? Esnaf kardeşim gelir elde edecek mi? Hayır. Yanında çalışan ücret geliri elde edecek m? Hayır. Peki dükkan kiralıksa dükkanın kirasını kim ödeyecek? Gelir yok nereden ödeyeceğim? Hadi bir ay ödedim, hadi iki ay ödedim, peki sonra nasıl ödeyeceğim. Sosyal devlet, bizim anayasamızda değiştirilmesi dahi teklif edilemeyen maddenin içinde yer alıyor. Ne demek sosyal devlet? Sosyal devlet, düşük gelirli, gelirini kazancıyla sağlayan, alın terini önceleyen bir devlet kavramıdır. Yani fakirin fukaranın yanında olan devlet demektir. Garibanın yanında olan devlet demektir. Geliri düşük olan kişilerin yanında olan devlet demektir. Sosyal devlet budur.


Esnafın bir artısı daha var. Anayasada esnaflarla ilgili özel bir düzenleme var. Bakın sanayici için yok, turizmci için yok ama esnaf için anayasa özel bir düzenleme yapmış esnafın korunması için. Neden? Çünkü esnaf orta direktir. Yani bir anlamda devlet dediğimiz kurumun ana omurgasını esnaf oluşturur. Neden? Çünkü Türkiye’nin bütün coğrafyasında esnaf vardır. Sanayici yoktur mesela, turizmci olmayabilir ama esnaf bütün coğrafyada vardır. İster Hakkari, ister Edirne, ister Rize, ister Çorum, ister Yozgat, ister Muğla, bütün alanda esnaf vardır. O nedenle esnaf devletin ortak direğidir. Esnafın bir başka geleneği daha var. Ahi Evran kültürü vardır esnafta. Yani bir dayanışma kültürü vardır esnafta. Komşusu gelir elde etmiyorsa onun da gelir elde etmesi için özel bir çaba vardır esnafta. Dolayısıyla esnaf hem bölge dağılımı itibariyle, hem genel kültür itibariyle, hem Ahi Evran kültürü itibariyle devletin orta direğidir.
Peki bu süreçte esnafın hangi sorunu çözüldü? Şunu rahatlıkla söyleyebilirim, pandemide yaşadığımız süre içinde esnafın hiçbir sorunu çözülmedi. Diyeceksiniz ki, bazı şeyler hiç mi yapılmadı? Yani mesela bankalara gidildi, kredi verildi vs. falan diye. Bunlar zaten vardı arkadaşlar. Size krediyi faizsiz verdilerse ben diyeceğim ki evet doğrudur, burada esnafa bir yardım yapıldı. Veya aldığınız kredilerin faizleri silindiyse bu süre içinde dükkanınız kapandığı için de, derim ki evet burada esnafa bir yardım yapıldı. Veya karşılıksız kira ödeyemedim, gelir elde edemedim, devlet senin dükkanını kapat dedi ama kiranı ödediyse derim ki evet devlet burada bir yardım yaptı. Sadece size borç verdi, karşılığında da faiz alacak. Dükkanınızı kapattı. Bakın dükkanı kapatmasına haklı diyorum. Ama yardım yapmamasına haksız diyorum. İkisinin arasında temel bir fark var. Sosyal devlet çıkacak, dükkanını kapat diyorsa sosyal devlet hemen ona yardım edecek.
Peki diğer ülkelerde nasıl oldu? Benim dediğim gibi oldu. Dükkanını kapat dedilerse tak diye banka hesabına parayı gönderdiler senin, dediler ki; şu kadar gelirin eksik, sen eskiden ayda şu kadar kazanıyordun, vergi beyannamesinde var, biz sana o kadar parayı veriyoruz veya kira kontratın var, zaten biz o kira kontratının bedelini zaten ödeyeceğiz. Bankaya gönderiyoruz, götür kiranı öde diyoruz. Bu aynı zamanda ne demektir biliyor musunuz? Devlet ve vatandaş arasında ciddi bir güvenin doğması demektir. Ama güvensizlik beslendi. Bunu en iyi anlatan yine bir esnaf kardeşim. Onlarla yaptığım bir görüşmede şunu söyledi, “Ben bu devlete 40 yıldır vergi veriyorum, bana 40 gün bakamadı”. Haklı mı? Haklı. “40 yıldır vergi veriyorum, vergi vermediğim zaman ceza yiyorum, geciktirdiğim zaman gecikme zammı ödüyorum ama bana 40 gün bakamadı.” Haklı mı? Haklı. Ne yapmamız lazım?
Değerli arkadaşlarım, eğer Türkiye’de esnaf gerçekten korumak isteniyorsa, esnaf gerçekten devletin orta direğiyse, esnaf gerçekten Ahi Evran kültürünü hem derinleştirmek, hem yaygınlaştırmak istiyorsa onun beklentilerini, onun sorunlarını dinlemek zorundayız, beklentilerine cevap vermek zorundayız. Benim konuştuğum esnaf arkadaşlarla ilgili bize şunu söylüyorlar; bazen sorunumuz çıkıyor, başvuracak yer bulamıyoruz, hangi bakanlık bizimle ilgileniyor? Sorunun çözümünde makro açıdan baktığımızda, Türkiye genelinde baktığımızda bir Esnaf Bakanlığının kesinlikle kurulması lazım, bunu her yerde söyledim Esnaf Bakanlığının kurulması lazım. Sanayi Bakanlığı var mı? Var zaten. Turizm Bakanlığı var mı? Var. Esnaf Bakanlığı niye yok? Önce esnafların kendilerine sorması lazım, ya arkadaş siz bizi gözden mi çıkardınız? Diğerlerinin bakanlıkları var, sorun çıktığı zaman gidiyorlar, konuşuyorlar, sorunlarını çözüyorlar. Dert anlatacakları bir makam var en azından. Esnafın derdini anlatacağı bir makam yok. Peki Esnaf Bakanlığı kurmak çok mu zor? Bakın az önce söyledim esnaflarla ilgili anayasada özel bir düzenleme var esnafın devlet tarafından korunması için. Peki güzel, anayasada hüküm var esnaf korunacak, kim koruyacak, koruyacak makam yok. Kim? Esnaf Bakanlığı. Esnaf Bakanlığı olacak ki esnafın doğrudan doğruya muhatap olduğu, derdini anlatabileceği, çözmediği zaman da şikayet edebileceği bir makam olsun. Böyle bir şey yok.
Benim bütün esnaf kardeşlerimden isteğim, sorununuzu önce bu bağlamda dile getirin. Derdimizi anlatacak bir makam olmalı, bir bakanlık olmalı, benim derdimi bilmeli. Bakın Halk Bankası niye kuruldu hiç baktınız mı? Halk Bankasının kuruluş gerekçesi esnafa destek vermektir. Kuruluş gerekçesi bu. Halk Bankası esnaf bankası olmaktan çıkarıldı.
Sicil affı… Bütün esnaflarla konuşurken 81 ile milletvekili arkadaşlarımı görevlendirdim; gidin esnaf arkadaşlarla, esnaf odalarıyla oturun bir konuşun, dertlerini bir dinleyin. 81 ildeki odaların esnafın ortak talebi, bir sicil affı çıksın. Bir dönem çek ödemedik, bir dönem senet ödeyemedik kara listedeyiz, gidiyoruz bankadan tamam hükümet sağ olsun bize dedi ki gidip kredi çekebilirsiniz, kolaylık sağlayacağız. Gittik sicil affı yok, sen kredi alamazsın. Ne olacak? Çıksın mı sicil affı? Çıksın dedik. Teklif ettik ama çıkmadı şu ana kadar.
Esnaf kardeşlerimin Cumhuriyet Halk Partisine biraz mesafeli olduklarını da biliyorum. Benim sizden isteğim, eğer siz var olan sorunlarınızı çözmek istiyorsanız, eğer siz kazanmak istiyorsanız, eğer siz alın terinizin karşılığını almak istiyorsanız oyunuzun rengini değiştireceksiniz arkadaşlar. Bakın bunu çok açık, çok net söylüyorum. Benim bir sahibim olsun diyorsanız, senin sahibin var kardeşim. Cebini düşünmeyen, vatandaşı düşünen bir siyaset anlayışı var. “Siyasete atıldık, köşeyi döneceğiz.” Siyaset köşeyi dönme yeri midir arkadaşlar? Yoksa siyaset vatandaşa hizmet etme yeri midir? Siyasetçi mütevazı yaşar, topluma örnek olur, ailesiyle beraber örnek olur. Siyasetçi halktan koptuğu zaman halkın derdini dinleyemez çünkü derdinden haberi yoktur. Bu gerçeği sizin de görmeniz gerekiyor, oturup düşünmeniz gerekiyor. Bizim eksiğimiz olabilir mi? Olabilir. Yanlışımız olabilir mi? Olabilir. Ama bir şeyden emin olmanızı isterim, bu ülkede kim çalışıyorsa, kim üretiyorsa, kim kazanıyorsa helalinden, başımızın üstünde yeri vardır. Herkesin kazanması lazım, herkesin üretmesi lazım, her çabanın çok değerli olduğunu, mübarek bir çaba olduğunu biliyoruz, alın teri mübarektir arkadaşlar. Alın teri kadar değerli bir şey var mı? Alın teri karşılığında kazandığınız, evinize götürdüğünüz helalinden her ekmeğin toplumda bir saygınlığı vardır.  Helalinden kazanıyor, emek harcıyor, çalışıyor, üretiyor. Ben böyle köşeyi dönüp cebini dolduran esnaf hiç görmedim, yok öyle bir şey zaten. O zaman birlikte düşünmek zorundayız, birlikte çalışmak zorundayız, birlikte mücadele etmek zorundayız. Eski alışkanlıklarımızı ve algılarımızı değiştirmek zorundayız.
Türkiye bildiğiniz gibi değil çok daha kötü, çok daha kötü. Her şeyi sattık. En sonunda İstanbul Borsasının da yüzde 10’unu sattık. Şu soruyu sormanız lazım, hepiniz vergi veriyorsunuz hepiniz, ödediğiniz vergiler nereye gitti? Şu soruyu sormanız lazım, Borsa İstanbul’un yüzde 10’unu Katarlılara sattık, kaça sattık bilen var mı? Bilmiyorsunuz. Ben de bilmiyorum, 600 milletvekili de bilmiyor. Şu soruyu sormanız lazım, Borsa İstanbul’u Katarlılara satıyorsunuz gayet güzel, ihale yaptınız mı? Belki başka bir ülke gelip diyecekti ki, ben şu kadar değil şu kadar veriyorum. İhale yaptılar mı? Yapmadılar. Niye yapmadılar? Siz bu soruyu sormazsanız ve bu sorunun cevabını almazsanız, bu sorunun cevabını vermeyen siyasi organa oy veremezsiniz, verdiğiniz her oy -bakın inançla söylüyorum- her oy haram oydur. Çünkü sizin her birinizin tek tek fakir fukaraya sahip çıkmanız lazım. Eğer bu ülkede 83 milyon beraber yaşıyorsak ve o şirketlerin tamamı bizim vergilerimizle kurulmuşsa bunun hesabının verilmesi lazım. Biz demiyoruz illa çık bağır şunu söyle, bunu söyle. Hayır. Vatandaştan vergi aldım, vergiyi şuraya harcadım. Şu kadar özelleştirme yaptım, şuraya harcadım; ben bileyim, siz de bilin. Vergi veren sizsiniz. Vergi veren sizsiniz, sizin verginizle maaş alan benim, maaş alan kişi ben itiraz ediyorum esnafın ödediği verginin hesabını ver diye, esnaf sesini çıkarmıyor. Esnaf da sesini çıkaracak. Bir esnafın dediği gibi, “40 yıldır sana vergi ödüyorum ben bu devlete bana 40 gün neden bakamadın?” Demek ki sesimizi yükseltmek zorundayız beraber, birlikte bu mücadelenin yapılması lazım. Vergi veriyorsunuz nereye gidiyor bu para?
Siz Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ekonomik olarak Londra’daki bir avuç tefeciye teslim edildiğini biliyor musunuz? 18 yılda ödenen faiz ne kadar, dışarıya ödenen faiz? 178 milyar dolar. 178 milyar dolarla ikinci bir Türkiye inşa edilir. 178 milyar dolar, bu eski rakam. Yeni rakamlar çıkarsa onu da söylerim. Kimin parasıyla ödendi bu? İşte sizden toplanan paralarla. 83 milyondan. Demek ki çalışacağız, demek ki Türkiye için, çocuklarımız için çalışacağız, aklımızı çalıştıracağız. Allah’ın verdiği en değerli hazine akıldır. Akıl ne demektir? Sorgulamak demektir. İnsanoğlu dışında aklını sorgulayıcı bağlamında kullanan başka canlı yoktur. Diğer canlıların tamamı içgüdüleriyle hareket ederler. Ama insanoğlu aklıyla hareket eder. O nedenle buluşlar insanoğlunun eseridir. Biz hepimiz hayatı sorgulamak zorundayız, siyaseti sorgulamak zorundayız, kim doğruyu söylüyor, kim yanlışı söylüyor sorgulamak zorundayız. Önyargılarımızdan kurtulmak zorundayız.
Değerli arkadaşlarım, stopaj vergisi var. İtiraz ettik ettik düşürdüler. Kalkması lazım. Allah aşkına sizin stopaj vergisiyle ne ilginiz var? Dükkanı kiralamışsınız, dükkan sahibi zaten götürüyor maliyeye gayrimenkul sermaye iradi beyanında bulunuyor. Ama dükkan sahibi diyor ki, ben vergiye mergiye karışmam kardeşim stopajı sen ödersin. Ödersen dükkanı veririm, vergiyi ödemezsen sana dükkanı vermem. Yük kimin sırtında kalıyor? Kanuna uygun olmayan yük esnafın sırtında kalıyor. Kaldırın bunu kardeşim. Zaten bu adam vergisini verecek. Mülk sahibine ikinci bir avantaj sağlıyorsunuz. Çünkü sizin ödediğiniz vergi o ayrıca hesapladığı vergiden düşüyor. Düşünebiliyor musunuz mülk sahibine sizin sırtınızdan bir ek avantaj daha getiriyorsunuz. Kaldırın bunu kardeşim niye kaldırmıyorsunuz? Esnaf rahat etsin. Vergi hiç azalmayacak bakın. Çünkü kaç lira kira ödendiyse gayrimenkul sermaye iradi beyanı olarak gelir vergisi beyannamesini verecek, onun da vergisini ödeyecek zaten. Zaten imzalamışsınız. Siz ödüyorsunuz vergiyi o toplanan toplam vergiden düşüyor ben ödedim diye. Aslında vergiyi ödeyen sizsiniz. Kaldırın dedik kaldırmadılar. Buna da itiraz ettik.
İşsiz bıraktın, dükkanı kapattın, kahveyi kapattın, pastaneyi kapattın, kasabı kapattın, manavı kapattın; güzel kapatın tamam, orada çalışan işçiler vardı, bunların hiçbirisi büyük gelir elde eden kişiler değildir, büyük bir kısmı günlük yaşar. Kasap sattığı et kadarıyla bir gelirini elde eder, çoluk çocuğunu geçindirir, yanında birisi varsa da ona asgari ücret üzerinden bir şeyler öder. Kahveci öyledir, pastacı öyledir, manavı öyledir, herkes öyle yaşıyor, günlük yaşıyor zaten. Öyle büyük sermayeler buralarda yok zaten. Adı esnaf zaten, adı orta direk zaten.
Değerli arkadaşlarım, yanınızda çalışan kişiyi dükkanı kapattık evine gönderdik. Bu adam nasıl geçinecek? Bu adama sahip çıkması gereken kim? Sosyal devlet. Peki nerede bu devlet, nerede bu sosyal devlet? Tefecilerin yanında var, mal sattığı zaman Katarlıların yanında var, kaça sattığını hiç kimse bilmez. Peki bu sosyal devlet nerede? Benim açlığımı gidermek zorunda. Benim çok sık kullandığım bir cümle var; “bu coğrafyada hiçbir çocuk yatağa aç girmemeli.” Eğer bir çocuk yatağa aç giriyorsa 83 milyonun o gece uyumaması lazım. Eğer bu ülkede tasada ve kıvançta beraber olacaksak, eğer bu ülkede beraber huzur içinde yaşayacaksak herkesin karnının doyması lazım. Az veya çok. Sen dükkanı kapat, seni açlığa mahkum ediyorum, iş de vermiyorum sana. Nasıl yaşayacak bu insan? Diyeceksiniz ki, efendim para yok belki o yüzden ödeyemiyor. Para var, İşsizlik Sigortası Fonu, dünyanın parası var. Peki ikinci soru, o dünyanın parasına ne oldu? İşsizlik Sigortası Fonunda toplanan o paralar ne oldu, nereye gitti bu paralar biliyor musunuz? Bilmiyorsunuz. Bilemezsiniz. Başkaları kullandı o paraları. Kimin garantisiydi bu? İşsiz kalan kişinin garantisiydi o para. Çünkü onun aylığından kesiliyordu ve işverenin aylığından kesiliyordu. Yani kendi kumbarasıydı. Kendi kumbarasından bir miktar ödediler, başka ödemediler.
Değerli arkadaşlarım, dükkanı kapatıyorsun, işçiyi evine gönderiyorsun, sahip çıkmıyorsan orada sosyal devlet yoktur. Hepimizin üzerinde düşünmesi gereken temel nokta da budur. Söyledim para konusunda siz bilgi vereyim, devletin resmi rakamlarından bilgi vereyim değerli arkadaşlarım. Bu yılın, 2020’nin, değerli arkadaşlarım, ilk 10 ayında yani Ocak, Şubat, Mart, Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos, Eylül, Ekim ilk 10 ayında devletin topladığı vergi 665 milyar lira resmi rakamlara göre. Yurtdışından borç para almış ayrıca devlet 46 milyar lira. Yurtiçinden de borçlanmış 419 milyar lira, Merkez Bankasının kârı var, o kârı transfer etmiş almış hazineye 44 milyar lira. Bir de karşılıksız para basmış Merkez Bankasından 59 milyar lira, bir de Merkez Bankasının kasasında olup Türk lirası daha fazla döviz karşısında erimesin diye sattığı bir para var 85 milyar dolar, onun da Türk lirası karşılığı 666 milyar lira. Yani toplam 1 trilyon 891 milyar lira devlet ilk 10 ayda para kullanmış. Kullandığı para bu. Peki 10 aydaki bu para nereye gitti? Bakın, hazineden yapılan karşılıksız yardım, doğru bir miktar karşılıksız yardım yapıldı. Miktarı ne? 6 milyar lira. Bir de vatandaşa IBAN numarası verdiler para topladılar, oradan yapılan yardım da 2 milyar lira. Toplam 8 milyar lira. Yani 1 trilyon 891 milyar lira para kullanacaksınız, 8 milyar lirayı sadece karşılıksız ödeyeceksiniz bunun 2 milyarı da vatandaştan toplanan para. Peki bu süreçte faizcilere ne kadar ödediler? Toplam karşılıksız yardım 8 milyar lira, faizcilere yani tefecilere ödenen para 8 milyar değil, 18 milyar da değil, 80 milyar da değil, 90 milyar da değil, 100 milyar da değil tam 119 milyar 581 milyon lira faiz ödendi. Sizin para nereye gitti, vergi nereye gitti? Faizcilere gitti. Ayrıca binmediğiniz uçağın kalktığı havaalanının garantisi, pek çok yere dövizle garanti. Onun için de giden para 13 milyar lira. Esnafa verilen ne? Esnafa karşılıksız verilen para ne kadar? Sıfır lira.
Bakın değerli arkadaşlarım, bu bir siyasi tercihtir. Altını özenle çiziyorum bu bir siyasi tercihtir. Parayı esnafa mı verelim, üreticiye mi verelim, çiftçiye mi verelim, işçiye mi verelim, tefeciye mi verelim, bu bir siyasi tercihtir. Siyasi tercihte bulunanlar her zaman iktidarda olanlardır. Çünkü bütçeyi onlar belirliyorlar, bütçeyi onlar harcıyorlar; ben harcamıyorum, siz de harcamıyorsunuz. Bize düşen görev ne parti olarak? Yanlışsa yanlış deriz. Size düşen görev ne? Arkadaş vergi ödedin de benim vergimi niye tefeciye ödedin? Dükkanı kapattın bana da bir şey vermedin. Bankadan sana kredi verdim. Zaten onu borç verdin bana, bir de faiziyle geri alacaksın. Bari faizini sil. Hayır onu da silmem diyor.
İşin özeti değerli arkadaşlarım, birlikte Türkiye’yi aydınlığa çıkarmak zorundayız. Bakın bu işin partisi yoktur söylüyorum. Bu işin A partisi, B partisi yoktur. Türkiye kan kaybediyor arkadaşlar, kan kaybediyor. Devletin bütün kurumlarını sattılar, bütün şirketlerini sattılar. Nereye gitti para, nereye gitti? Bir örnek vereceğim sadece bir örnek vereceğim. Biliyorsunuz bu futbol karşılaşmaları televizyondan yayınlanıyor, ihaleye çıkılıyor, ihaleyle bir Katar firması geldi 500 milyon dolar veriyorum dedi ben yayınlayacağım. Kazandı eyvallah kimse itiraz etmedi. Dolar yükseldi Türk lirası karşılığında, Katar firması dedi ki, ben arkadaşlar dedi parayı ödemiyorum. Sözleşme yaptık ihaleyle aldın. Ödemiyorum dedi. Mahkemeye dahi verilmedi. Ne yapıldı biliyor musunuz? 90 milyon dolar düştüler. 500 milyon dolardan 410 milyon dolara düşürdüler. Yetmez dedi Katar firması, peki ne olacak? Dolardı onu Türk lirasına çevireceksin dediler, üstelik 5.80 üzerinden. Yaptılar mı? Evet yaptılar 5.80 üzerinden. Yani Türk lirasına çevirdiler. Bir Katar firmasına maçları yayınlayacak olan, ihaleyle aldığı bir Katar firmasına iki kıyak birden geçtiler, 90 milyon dolar düşürdüler, doları da Türk lirasına çevirdiler, düşük kur üzerinden bunun üzerinden ödeyebilirsin dediler. Bir Katar firmasına sağlanan 90 milyon doları esnafa verselerdi ne olurdu? Ne olurdu Allah aşkına? Türkiye’nin bütün coğrafyasında esnafların hepsi derlerdi ki, Allah razı olsun devletimiz bizi düşündü. Bir kişiye sağlanan bir imkanı yüzbinlerce kişiye sağlamıyorsunuz. Bu bir siyasi tercihtir. Parayı nerede ve kimin için kullanacağız? Bu bir siyasi tercihtir. Sizin bu tercihi görmeniz lazım. Benim sorumluluğum var doğru ama tek tek her birinizin de sorumluluğu var. Ben de bu ülkede yaşıyorum, siz de bu ülkede yaşıyorsunuz. Ben de bayrağımı seviyorum, siz de bayrağınızı seviyorsunuz, ben de vatanımı seviyorum, siz de vatanınızı seviyorsunuz. Ben de diyorum ki bu coğrafyada hiçbir çocuk yatağa aç girmesin, siz de diyorsunuz bu coğrafyada hiç kimse yatağa aç girmesin diye. Ben de diyorum fakir fukara olmasın, siz de diyorsunuz bu coğrafyada fakir fukara olmasın. Ben de diyorum Türkiye bu bölgenin en güçlü ülkesi olsun, siz de diyorsunuz Türkiye bu bölgede en güçlü ülke olsun. Demek ki hedeflerimiz aynı. O zaman ayrılık gayrılık niye, neden ayrılık gayrılığımız var? Yani biz iktidar olduğumuzda belediyelerimizi görüyorsunuz, oy verdiniz, Zeydan Başkanı getirdiniz Büyükşehir Belediye Başkanı yaptınız. Bakın hesabına, ihale yapıyorsa bütün Adanalı biliyor niçin? Adanalının hakkı arkadaşlar. Demokrasi varsa ihaleyi bütün Adanalıların bilmesi lazım. Geçmişten devraldığı miras var, şimdi geldiği tablo var. Sadece o mu? Diğer belediye başkanlarımız da aynı şekilde. Yeni bir siyaset anlayışını bu coğrafyaya getirmek istiyoruz, ahlaklı bir siyaset anlayışını bu coğrafyaya getirmek istiyoruz. Kul hakkı yememeyi, siyasetçinin kul hakkı yememesini bu coğrafyaya getirmek istiyoruz. Ama bunu biz tek başımıza yapamayız, beraber yapmak zorundayız. Kul hakkı yemek en büyük günahsa en büyük günahı işleyene oy vermeyeceksiniz. Oy verirseniz sizin sorumluluğunuz var. Çıkıp sokakta ben kul hakkı yiyene karşıyım diyemezsiniz. Demeniz için kul hakkı yiyene oy vermeyeceksiniz arkadaşlar. Bu işin kuralı budur. İşin doğasında da bu vardır, ahlakında da bu vardır, inancımızda da bu vardır böyle olması lazım, bütün esnaf kardeşlerimin bunu düşünmesi lazım. Ben esnafı düşünüyorum esnaf beni düşünmüyorsa bir sorunumuz var demektir. Orada esnafın kabahati yok onu da söyleyeyim kabahat bizdedir. Eğer biz esnafın sorunlarına çok daha önceden ve samimi olarak eğilip ve samimi olarak anlatıp ve samimi olarak dinleseydik belki bugünkü tablo olmazdı. Şimdi Türkiye’nin bütün coğrafyasını geziyoruz. Sadece ben değil bütün milletvekili arkadaşlarımı gönderiyorum. Esnafa gönderdim, arkasından KOBİ’lere gönderdim. Ve şu alışkanlıktan da vazgeçtik. Efendim şöyle oldu, böyle oldu falan değil. Bir sorun varsa nasıl çözüleceğini de artık toplumun önüne koyuyoruz. Bu sorun böyle çözülür. Diyebilirler sizin çözümünüz eksik diyebilirler, yanlış da diyebilirler. Bizde en iyisini biz yaptık demeyiz. Olur benim eksiğim olabilir, bir vatandaş çıkar benim eksiğimi telafi eder ben de kabul ederim.
Size dünyadan güzel bir örnek anlatayım. Olayları yaşayanlar her zaman en doğruyu bilen kişilerdir. Olayları yaşayanlar, olaylara tanık olanlar en doğruları bilen kişilerdir. O nedenle dedik ki her seferinde, Ekonomik Sosyal Konseyi toplayın, sorunu yaşayan insanı dinleyin bakalım derdi nedir arkadaş. Derdini dinle ondan sonra çözüm üret. Çünkü Ekonomik Sosyal Konsey şu, sorunu yaşayanlar bir tarafta, sorunu çözecek olan iktidar mensupları da bir tarafta oturup konuşacaklar.
Anlatacağım öykü Hollanda’dan. Bir köylü Hollanda’da meşhur bir ressamın resim sergisini geziyor, bir sürü insan var orada, bakıyorlar kılık kıyafet de çok uygun değil. Ama bir tablonun karşısında özellikle durmuş seyrediyor tabloyu. Gelip diyorlar ki tabloyu beğendiniz mi? Çok beğendim diyor. Satın mı alacaksınız? Benim param buna yetmez diyor. Peki uzun süredir bakıyorsunuz. Evet bakıyorum, bu tabloda bir hata var diyor. Siz ressam mısınız? Yo ben ressam değilim, ben köylüyüm diyor. Nedir hata? Bu kadar büyük bir kuş bu kadar ince dala konamaz çünkü bu dal kırılır diyor. Doğru mu? Doğru. Yaşanmış bir olay. Bakın bir köylü biliyor o kuşun o dala konduğu zaman kırılacağını ama ressam onu bilmiyor. Belki ressam o kuşu hayalinde yaptı, öyle ince dala kondurdu nasılsa kimse bun anlamaz diye veya hiç düşünmedi. O nedenle sorunu yaşayanı eğer siyaset kurumu dinlemezse sorunu çözemez. Sorunu yaşayanı çağıracaksınız, oturacaksınız dinleyeceksiniz, ondan sonra çözümünü bulursunuz. Çözümsüz hiçbir sorun yoktur arkadaşlar, her sorunun çözümü vardır.
Şimdi bu toplantıdan sonra ben buraya oturacağım arkadaşlarla birlikte, bana sorunlarınızı anlatın. Gerçi milletvekillerimiz geldi ama olur eksiğimiz olabilir, yanlışımız olabilir onları bize aktarırsanız ben notlarımı alacağım ve sizlere, soracağınız sorulara da büyük bir samimiyetle cevap vereceğim.
Beni dinlediğiniz için hepinize en içten sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Sağ olun, var olun diyorum efendim.