06.10.2019

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN, 27.DÖNEM 2.ÇALIŞMA VE DEĞERLENDİRME TOPLANTISI KAPANIŞ KONUŞMASI (06 EKİM 2019)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN, 27.DÖNEM 2.ÇALIŞMA VE DEĞERLENDİRME TOPLANTISI KAPANIŞ KONUŞMASI
(06 EKİM 2019)
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, CHP TBMM Grubu 27. Dönem 2. Çalışma ve Değerlendirme Toplantısı'nın kapanışında yaptığı konuşma şöyle:


Değerli arkadaşlarım, güzel bir toplantı gerçekleştirdik. İç sorunlarımızı, yani Türkiye’nin iç sorunlarını, dış politikamızı, dış sorunlarımızı üç aşağı beş yukarı bütün ayrıntılarıyla görüştük, tartıştık, geleceğe yönelik düşüncelerimizi ifade ettik. Bu bizim açımızdan son derece yararlı oldu.
İkincisi, güçlü ve birlikte çalışan bir aile olduğumuzu da bütün Türkiye’ye duyurduk. Biz beraberiz. Beraber, birlikte sorunları tartışan, çözüm üreten, çözümleri tartışan, dolayısıyla bu ülkenin çıkarları neyi gerektiriyorsa çıkarlar üzerine politika üreten bir parti olduğumuzu da bütün dünyaya gösterdik. Suriye politikasında nasıl bir uluslararası konferans düzenlediysek, ekonomide de, ekonominin diğer alt açılımlarında da pek çok düşünceyi burada bizim dışımızda akademik dünyadan ve uygulamadan gelen insanlarında katkısıyla tartıştık. Neden akademik dünyadan gelen insanlar, neden bizim dışımızda pratikten gelen insanlar. Çünkü siyasetçi olarak biz belki bütün alanı görmeyebiliriz, belki düşünmeyebiliriz. Bizim dışımızda da ayrı bir dünya var. O insanlarla da oturup konuşmamız gerekiyor. Bizim görmediğimizi belki onlar görecektir. Bizim düşünemediğimizi belki onlar düşünecektir. Bunları niçin yapıyoruz? Bütün Türkiye’ye şu mesajı veriyoruz. Biz hiçbir ayrım yapmadan sorunları ön yargısız masaya yatırarak çözmek istiyoruz. Çünkü sorunların altında ezilen bir kitle var ve bu kitle sıradan bir kitle değil ve bu kitle az bir kitle değil. Bir çocuk dahi yatağa aç giriyorsa nasıl o çocuğun karnını doyurmadan biz uyumayacağız diyorsak 8 milyon işsizin olduğu bir Türkiye’de biz sorunları tartışmayacağız da, çözümleri tartışmayacağız da ne yapacağız? O nedenle bu toplantı bizim iç dünyamızın, düşünce dünyamızın zenginleşmesi açısından çok önemliydi. Bundan sonra da doğal olarak bu toplantılarımızı aynı anlayışla sürdüreceğiz.
Devletin amacı ne kısaca buna değinmek isterim. Devletin temel amaç ve görevleri; aslında ben değil izin verirseniz anayasanın 5. Maddesi bunu tanımlamış 5. Maddesinden yola çıkarak bugün içinde bulunduğumuz tabloyu sizlere aktarmak isterim. Şöyle diyor; “Devletin temel amaç ve görevleri Cumhuriyeti ve Demokrasiyi korumak”. Devletin temel amaç ve görevlerinden birisi bu. Kim Cumhuriyeti ve demokrasiyi koruyacak devlet adına? Devleti yönetenler yani iktidardaki siyasi parti, devletin yöneticisi konumunda olan ve cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak zorunda olan siyasal iktidar. Şu soruyu hep beraber siyasi görüşü ne olursa olsun bütün vatandaşların birbirine sorması lazım. Cumhuriyeti kurduk acaba demokrasiyi büyütmek için, geliştirmek için elimizden geleni yaptık mı? Cumhuriyeti ve demokrasiyi ayırmıyorum. Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak diyorum. Demokrasiyi koruyor muyuz? Hayır. Tam tersine demokrasinin önüne yeni barajlar geldi ve biz bu barajları kaldırma konusunda kararlıyız. Kim adına? 82 milyon adına kararlıyız bütün engelleri kaldıracağız. Devam ediyor, sadece Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak değil kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak. Demek ki iktidardaki parti devleti güçlendirirken devlet adına hareket ederken kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak içinde çaba harcamak zorundadır. Kimde huzur var? Refah nerede? Yoksulluk hangi boyutlarda? Bu maddeyi şunun için okudum, 17 yıldır ülkeyi tek başına yöneten bir siyasi parti var 17 yıl. 1 yıl değil, 5 yıl değil, 10 yıl değil 17 yıldır tek başına yönetiyor tek başına. İstediği kararı alıyor, istediği yasayı çıkarıyor, istediği kararnameyi çıkarıyor, istediği kişiyi kamudan görevden alıp istediği kişiyi atıyor. 17 yılda bir refah toplumu haline gelemedik. 17 yılın sonunda ne oldu bize? Neden bir ekonomik kriz yaşıyoruz 17 yılın sonunda? Neden üniversite mezunlarımız işsiz 17 yılın sonunda? Neden on binlerce çocuk yatağa aç giriyor 17 yılın sonunda? Neden çiftçilerimiz doğru dürüst geçinemiyor 17 yılın sonunda? Bunu hepimizin bir şekliyle sorması lazım. Eğer siz devleti liyakate göre değil de sadakate göre yönetirseniz o zaman farklı bir devlet yapısı çıkıyor ortaya. Ona biz parti devleti diyoruz.
Bugün Türkiye içinde bulunduğu konum itibariyle dünyadaki bütün aydınların, bütün demokratların kabul ettiği bir gerçekle karşı karşıya Türkiye’de bir demokratik devlet yok bir parti devleti var. Niçin? Çünkü her şeyi bir kişi belirliyor. Merkez Bankası Başkanı görevden alınacaksa bir kişinin kararı üzerine alınıyor, bir yasa çıkacaksa bir kişiyi ikna ettiğiniz zaman o yasa çıkıyor. Dış politika bir kişinin arzusu üzerine belirleniyor. Bakanlıklar? Bunların hiçbir önemi yok. Bağımsız kurumlar? Bunların da hiçbir önemi yok. O kurumların başına istediğiniz adamı getiriyorsunuz ve o bir kişinin memnun olacağı sonuçları ilan etmesini istiyorsunuz. Tıpkı enflasyonun yüzde 9 ilan edilmesi gibi. Bu ancak parti devletinde olur. Enflasyon yüzde 9. Şimdi vatandaş bakıyor pazara gidiyor alışveriş yapıyor, dükkana gidip alışveriş yapıyor, mağazaya gidip alışveriş yapıyor görüyor nasıl olurda yüzde 9 diyor. Hayatın kendisi, hayatın içinde yaşıyor. Cebinden çıkan paraya bakıyor aldığı ürüne bakıyor.
Bakın size geçen yıl Ağustos ayıyla 2019 Ağustos ayı arasında bazı ürünlerdeki fiyat artışlarını, benim rakamım değil bu da devletin resmi rakamı. Bulgurdaki artış yüzde 32, ilan edilen enflasyon yüzde 9. Makarnadaki artış yüzde 26, ilan edilen enflasyon yüzde 9. Şehriye yüzde 25, sarımsak yüzde 121, kuru fasulye yüzde 46. Bu da lüks hale geldi zaten. Yeşil soğan yüzde 23, salça yüzde 46, okul defteri yüzde 34, kalem yüzde 35 ama ilan edilen enflasyon yüzde 9 niçin? Devlet bizim anladığımız anlamda bir devlet olmaktan çıktı bir parti devletine dönüştü. Siyasi iktidarın beklentilerine uygun istatistik üreteceksiniz diyor, veri üreteceksiniz diyor. Halkı kandıracağım diyor böylece. Nasıl kandıracaksınız? Vatandaşın cebindeki para belli, yaptığı harcamalar belli, geçinemediği gün gibi ortada ama siz bir şekliyle toplumu kandırmaya çalışıyorsunuz. Peki bütün bunlar olurken asgari ücret ne kadar? 2 bin 20 lira. Açlık sınırı 2 bin 59 lira. Bütün asgari ücretliler açlık sınırının altında aylık alıyorlar. Önümüzdeki aydan itibaren de asgari ücretten kesilen vergi dilim arttığı için daha da artacak. Dilim arttığı için daha fazla artacak. Peki Cumhurbaşkanının danışmanlarına verilen para, dünyanın parası veriliyor. Asgari ücretin en az 5 katı veriliyor ama vergi kesilmeyecek deniyor. Niçin? Onlar sarayda görev yapıyor. Asgari ücretli vergi verecek, artan oranlı vergi verecek ama saraydaki beylere kimse dokunamayacak. Çünkü saray sosyetesinin ayrı bir özelliği var. Ve bu parti devleti bir hanedan devletine dönüştü. Saraya bakın, kayınpederler orada, damatlar orada, gelinler orada, kendi içlerinde her türlü kavgalar var, pelikan grubu var, başka gruplar var, damat mı etkilidir başka bir grup mu etkilidir bütün bunları kendi içlerinde yaşıyorlar. Ama bir şeyleri var hepsinin tuzu kuru, hepsinin cebi para dolu. Türk lirası değil ama Amerikan doları. Hepsinin keyfi yerinde. Kavga? Kavga rant üzerinden çıkıyor, ihale üzerinden çıkıyor. Ben mi alacağım, öbürü mü alacak? Doymadılar çünkü. Paraya doymuyorlar. Böyle bir olay var. Damada her türlü yetki verildi, memleket teslim edildi, devletin hazinesi teslim edildi. Bana söyler misiniz dünyanın hangi demokratik ülkesinde bir devletin hazinesi damada teslim edilir? Hanedan devletinin varlık nedeni de bu zaten. Çok açık ve net bütün dünyaya gösteriyor. Biz hanedan devletiyiz diyor, damadımı bu işin başına getirdim diyor. Damat güven vermiyor. Bugüne kadar neredeyse her hafta bir ekonomik program açıkladı ama söylediği rakamların hiçbirisi tutmadı. Ama olsun diyor damat, ne olacak diyor tutmadı önümüzdeki ay bir program daha açıklarım diyor. O tutmadı ondan sonraki ay bir program daha açıklarım diyor.
Bakın size iki yılın karşılaştırmasını veriyim. Büyüme oranı, demişlerdi ki yüzde 2.3 oranında büyüyeceğiz. Son programda 2.3 değil binde 5 büyüyeceğiz diyor. O kadar büyük bir geri adım atıldı ki binde 5 büyüyeceğiz diyor. İşsizlik oranı yüzde 12’ydi şimdi gençlerde işsizlik oranı yüzde 25. Dört gençten birisi işsiz. Kişi başına milli gelir 10 bin doların üzerinde olacak diyorlardı. Kişi başına milli gelir 9 bin 93 dolara düştü. Öyle 10 bin dolar falan yok. Bütçe açığı tedbir aldık, tasarruf yapıyoruz bütçe açığı 98 milyar olacak demişlerdi. Damat yeni açıkladı, bıraktı ki mızrak çuvala sığmıyor bütçe açığı 98 milyar değil 138 milyar lira olacak. Yani yeniden borçlanılacak ya da yeniden vergiler gelecek. Ve diyorlar ki, damada güvenin. Nesine güveneceğiz? Damat doğruları söylüyor. Bari söylediği bir cümle, verdiği bir rakam tutsaydı bari. Bir rakam dahi tutmuş değil. Enflasyon yüzde 8,5 olacaktı yüzde 8,5 mümkün değil diyorlar yüzde 12 olacak diyorlar. Türkiye’nin toplam milli geliri öngörmüşlerdi hedef olarak 795 milyar dolar geçen sene, geçen programda. Şimdi diyorlar ki 46 milyar dolar düşüğü olacak 749 milyar dolar olacak diyorlar. Ve diyorlar ki, niçin bize güvenmiyorsunuz? Neyinize güveneceğiz, hangi rakamınıza güveneceğiz? Doğruyu söylediniz de biz mi güvenmedik? Efendim bütün güven göstergeleri sürekli düşüyor. Düşer tüketicide güvenmiyor, üreticide güvenmiyor. Dolayısıyla size gösterdiğim tablo parlak bir tablo değil. Bütün bunlar neyi getiriyor? İşsizliği getiriyor. Neyi getiriyor bütün bunlar? Borçlanmayı getiriyor.
Özellikle AK Partili kardeşlerime ve ülkücü kardeşlerime seslenmek isterim. Gidip oy veriyorsunuz veya destek veriyorsunuz. Bana şu sorunun cevabını verirseniz çok mutlu olurum. Son 17 yılda Londra’daki bir avuç tefeciye ödediğimiz faiz 170 milyar 535 milyon dolar. Soru ne? Cumhuriyet tarihinde hangi hükümet 17 yılda 170 milyar dolar faiz ödedi sadece dışarıya, içeriye değil. O ayrı. Milliyetçiyim diyen bütün arkadaşlarıma sesleniyorum, bu ülkenin 82 milyonu yurtdışındaki bir avuç tefeciye 170 milyar dolar para ödedi. 170 milyar dolar faiz diye ödedi. Bu mudur milliyetçilik, halkı sömürmek bu mudur? Evet açık ve net halkı sömürmek budur. Kimin için? Londra’daki bir avuç tefeci için. Sadece Ocak 2019’u vereyim, Ocak’tan Ağustos ayına kadar yani bu dönem içinde günlük ödediğimiz faiz 50 milyon dolar. Her gün ödediğimiz faiz 50 milyon dolar. Her saat ödediğimiz saat başına faiz 2 milyon 73 bin 644 dolar. Bu kadar faiz ödüyoruz. Faizden şikayet ediyorlar. Sorum şu, memleketi bu hale kim getirdi, kim yönetiyor memleketi? Borçlanma Genel Müdürlüğünü niye kurdunuz, hangi gerekçeyle Borçlanma Genel Müdürlüğünü kurdunuz? Bu tabloyu artık yönetemiyorlar.
Geldiğimiz nokta şu, şu soruyu soracağız, 17 yıldır ülkeyi yönetenler kimin için çalışıyorlar? 17 milyonluk bir tablo düşünün, bu tablonun içerisinde her rengi düşünün. Bunlar doğrudan doğruya bir şekliyle vergi verenler ya beyanname, ya muhtasar beyanname veya diğer beyannamelerle vergi veriyorlar. Ayrıca 82 milyon vergi dairesinde kaydı olmamakla beraber vergi veriyor. Biz vergi veriyoruz 82 milyon. Peki bu vergiler nereye gidiyor? Az önce söyledim 170 milyar doları sadece ve sadece Londra’daki bir avuç tefeciye gidiyor. 82 milyon onlar için çalışıyor. Başka? Dolarla ihale alanlar var. Dolarla ihale alıyorlar. Hazine garantisi de var o da dolarla. Zarar ederse devlet ödeyecek yani bizler ödeyeceğiz. 82 milyon kime çalışıyor? Yurtdışındaki tefeciler dışında içerdeki bir avuç rantiyeciye çalışıyor. Başka? Şehir hastaneleri yapıyorlar, hasta garantisi veriyorlar. Dünyada hasta garantisi veren bir devlet yoktur. Ama biz hasta garantisi veriyoruz. Hasta olmazsa önemli değil parasını biz vereceğiz diyorlar. Uçmayan havaalanı için yolcu garantisi veriyoruz. Uçak uçmuyor ama yolcu garantisi veriyoruz. Yolcu yok, uçak yok ama parasını ödüyoruz. Geçmediğimiz köprüden para veriyoruz, vergi veriyoruz. 82 milyon buralara çalışıyoruz.
Kim kaybediyor? Esnaf battı arkadaşlar. Bunu lütfen gittiğiniz her yerde bütün bu ayrıntıları anlatın. Esnaf battı mı? Battı. Çiftçi hayatından memnun değil. Sanayiciyi düşünün, istihdam yaratan sanayiciyi düşünün, risk alan sanayiciyi düşünün, üretim yapan sanayiciyi düşünün, fabrika kuran sanayiciyi düşünün, iflas noktasıyla karşı karşıya. Herkes konkordato ilan ediyor. Onu da yasakladılar ilan edemezsiniz diye. Herkes işçi çıkarıyor niçin? Ayakta durmak istiyor, yaşamak istiyor, sürdürmek istiyor bütün bunların tamamını ama o da yok. Serbest meslek erbabından tutun sanayiciye kadar, çiftçiden tutun esnafa kadar herkes ciddi bir sorunla karşı karşıya. Kendisini yakan mı dersiniz var, intihar eden mi dersiniz var, borcu dolayısıyla hapse giren mi dersiniz var. Bütün bunların tamamı var. Yük burada 82 milyonda, bir avuç kişi krallar gibi yaşıyor, saraylarda yaşıyor, yurtiçinde yaşıyor, yurtdışında yaşıyor. Bütün bunların tamamı hepimizin gözlerinin önünde.
Soma işçileri, Soma’daki bir göçük nedeniyle, patlama nedeniyle çok sayıda vatandaşımız işçi kardeşimiz hayatını kaybetmişti. 2 bin 800 işçi hak istiyor. Söz verilen yasal haklarını istiyor. Bana söz verdiniz tazminatımı verin diyor. Hakkını istiyor yani. Açıktan para istemiyor, havadan para istemiyor, ihale istemiyor, cebimi doldurun istemiyor. Çalıştım hakkımı verin diyor. Vermiyorlar. Aradan yıllar geçti, yürüyeceğim diyor Ankara’ya kadar bari hakkımı alıyım. Yürüyemezsin diyorlar. Ama Londra’daki tefecilere hemen derhal her ay düzenli paralarını, faizlerini gönderirler. Bunu özellikle bizi dinleyen AK Partili kardeşlerime seslenerek ifade ediyorum. Hakkı olan kişiye parasını ödemiyorsun ama bizim ödediğimiz vergilerle fabrika kurman gerekiyorken alıyorsun bu paraları yurtdışındaki tefecilere gönderiyorsun. İşçi memnun değil, çiftçi memnun değil, emekli memnun değil, işsiz hiç memnun değil, sanayici memnun değil, serbest meslek erbabı memnun değil, anne baba çocuğu işsiz diye memnun değil. Ama bu düzenden memnun olanlar var, cebini dolduranlar var, köşeyi dönenler var. Bunlar bir avuç kişiler. Dolayısıyla bunlar sürekli büyüyorlar, sürekli yeni ihaleler alıyorlar. Kavgaları da yeni ihaleyi kim alacak. Bunları da hepimiz bir şekliyle biliyoruz.
Soma’daki işçilerin yasal hakkını teslim etmeyen bu iktidar üç, dört dişinin yaptığı bir inşaatı yani İstanbul Finans Merkezi batmasınlar diye 1 milyar 670 milyon lira para verdi. 2 bin 500 kişi hak arıyor vermiyor ona, hakkı olduğu halde vermiyor. Efendim binayı yaptık ama şimdi zarar ediyoruz batmak üzereyiz gel bizi kurtar. Kaç kişi? 3 kişi. 1 milyar 670 milyon lirayı götürüp onları kurtarıyorsun.
Şimdi ben yine AK Partili kardeşlerime ve ülkücü kardeşlerime sesleniyorum. Sizin vicdanınız buna el veriyor mu? Sizin adalet duygunuz buna el veriyor mu? İşçiden mi yanasınız, hakkını arayan adamdan mı yanasınız, adaleti arayan insandan mı yanasınız yoksa bir avuç insandan mı yanasınız. Bir avuç bile değil 3 kişiden yana mısınız? Bunları her yerde bir şekliyle dile getireceğiz.
Şimdi damat gene bir şey söylemiş, vergiyi tabana yayacağız diyor. Taban zaten vergi ödeye ödeye mahvoldu. Kefen bezi alır zaten vergi ödüyor kefen bezi alırken. Su içerken vergi ödüyor, elektrik düğmesine basarken zaten 5 çeşit vergi ödüyor. Musluğu açarken 4 çeşit vergi ödüyor. Vergiyi tabana yayacakmış. Ama tabi bizim bu gariban vatandaş her gün pırlanta almadığı için, pırlanta alsa vergi yok mesela onda. O saraya mahsus bir şey, üst gelir gruplarına mahsus bir şey. Saraydakiler pırlanta alırlar vergi yok ama asgari ücretli nasıl pırlanta alacak. Ona vergi var. Vergiyi tabana yayıyor beyefendi. Tavan? Tavanın vergi ödemesine gerek yok onlar krallar gibi yaşıyorlar. O nedenle sık sık söylüyorum sarayda bir sosyete oluştu diye saray sosyetesi diye. Dünyadan haberi olmayan bir grup diye.
Değerli arkadaşlarım, kısaca birde dış politikadan söz edeyim. Geldik tıkandık dış politikada. Yanlış bir dış politika Türkiye’yi bütün alanlarda hareket edemez noktaya getirdi. Suriye’de söyledik yine söylüyorum, bir daha söylüyorum, bir daha söyleyeceğim, aklı başında olan herkes söylüyor. Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyorsan, Suriye’de iç savaş biran önce bitsin istiyorsan Şam yönetimiyle konuşacaksın kardeşim, bir araya geleceksin. Terörü mü bitirmek istiyorsun Şam yönetimiyle konuşacaksın. Hayır ben konuşmam. Ne olacak? Ben bildiğimi okurum. Sen bildiğini zaten okumuyorsun ki, sana birileri dikte ettiriyor, sen o dikte ettirenleri hayata geçiriyorsun. Tamamen egemen güçlerin istediği ölçüde bir dış politika oluşturuluyor. Şunu söyleyeyim, Erdoğan Büyük Ortadoğu Projesinin Eş Başkanlığını yapmaya aynen devam ediyor. Bakmayın öyle kızıyor, bağırıyor, çağırıyor vs. falan. İç politikada bunu yapacağım dışarıda beyler siz istediğinizi yapabilirsiniz. Geldiğimiz nokta budur.
Bakın Suriye demişken değerli arkadaşlarım, Kocaeli’nde Suriyeli bir çocuğumuz intihar etti 9 yaşında Vail diye bir çocuğumuz. 9 yaşındaki bir çocuk niye intihar eder? Acaba bunu bu dış politikayı bu ülkenin başına bela eden kişi acaba düşünüyor mu? Bu dış politika böyle olmasaydı Vail Türkiye’ye gelmeyecekti, ailesi orada kalacaktı ve bu çocukta intihar etmeyecekti. Vicdan var mı bunlarda, ahlak var mı bunlarda, insanın değeri var mı bunların gözünde? Emin olun yok. Gözlerini para bürümüş, gözlerini dolar bürümüş, insan ölmüş veya insan hayatta hiç önemli değil onlar için. İnsanı bir varlık olarak bile kabul etmiyorlar. 9 yaşındaki bir çocuk nasıl intihar eder? Hep söylüyorum Suriyelilere bizim kızma hakkımız yok. Suriyelileri buraya getirenlere kızacağız biz. Suriyelileri bizim başımıza bela edenlere kızacağız biz. O politikaları getirip Türkiye’de uygulayanlara kızacağız biz. Suriye’ye niye silah gönderiyorsun, hangi gerekçeyle silah gönderiyorsun, neden insanları birbirine kırdırıyorsun. Büyük Ortadoğu Projesinin Eş Başkanlığı dolayısıyla. Türkiye üzerinden niye silah gönderildi, Türkiye üzerinden niye teröristler gönderildi? İdlib’de terörist kaynıyor, 70 bin terörist olduğu söyleniyor. Söz verdiler teröristlerin elinden silahları alacağız. Alamıyorlar. Terörist seni mi dinleyecek? Onlarda egemen güçlerin kontrolünde. Ama bütün bunlara rağmen hep beraber şunu söyleyeceğiz, bizim Türkiye’yi aydınlığa çıkarma gibi bir görevimiz var, tarihin bize yüklediği misyon budur. Biz bu misyonu yerine getireceğiz. Türkiye’nin bütün coğrafyasına dağılacağız, her yerde bunları anlatacağız. Hiç kimse en ufak bir endişeye kapılmasın, önümüzde seçimler geldiğinde nasıl yerel seçimlerde bir basamağı gayet güzel atladıysak ikinci seçimlerde de bu basamağı atlayacağız, Türkiye’yi aydınlığa çıkaracağız, hep beraber çıkaracağız. Çünkü biz Türkiye’nin sorunlarını bilen ve her soruna çözüm üreten tek partiyiz. İnsandan yana çözüm üreten, doğadan yana çözüm üreten, sevgiden yana çözüm üreten, üretimden yana çözüm üreten, alın terinden yana çözüm üreten, Londra’daki tefeciler için değil çiftçi Mehmet için çalışan, esnaf için çalışan, emekli için çalışan, sanayici için çalışan, fabrikalarından duman tüten bir Türkiye için çalışacağız. Herkesin aşının, işinin olduğu bir Türkiye için çalışacağız. Bizim özel bir gündemimiz yok. Diyorlar ya CHP’nin özel gündemi var. Evet özel gündem diyorsanız bizim özel gündemimiz Türkiye’yi bu bataktan çıkarmaktır. Bu bataktan çıkaracağız Türkiye’yi.
Her vatandaşım partili olsun veya olmasın her vatandaşımdan şunu istiyorum ve şunu bekliyorum. Türkiye’nin sorunları var umutsuzluğa kapılma, Türkiye’nin sorunları var çözümü de var. Türkiye’nin sorunları var çözeceğiz. Türkiye’nin sorunları var çözmek için sandığa gideceğiz, kim çözümden yanaysa, kim alın terinden yanaysa, kim üretimden yanaysa, kim işçiden yanaysa, sanayiciden, emekliden, esnaftan yanaysa, kim rantiyeciye ve tefecilere karşıysa oyunu gelip ona vereceksin kardeşim. Onun adresi de Cumhuriyet Halk Partisidir.
Hepinize en içten sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum, sağ olun, var olun.