23.03.2019

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, TEZ-KOOP-İŞ GENEL KURULUNA KATILDI (23 MART 2019)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, TEZ-KOOP-İŞ GENEL KURULUNA KATILDI (23 MART 2019)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:
-"TBMM’nin duvarının dibine gelip bir işçi kendisini yaktı aylardır işsizim diye, “çoluk çocuğum var geçinemiyorum, mektup yazdım çözüm bulun, ailem aç, çocuklarım aç” deyip kendisini yaktı. Ben şunu bekledim, sendikacı arkadaşlar giderler, o işsiz arkadaşın kendisini yaktığı duvarın dibine birer tane karanfil koyarlar, hiçbir şey yapmasalar bile."
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Tez-Koop-İş'in Ankara'da düzenlenen 11. Olağan Genel Kurulu'na katıldı.  Genel Başkan Kılıçdaroğlu burada yaptığı konuşmada şunları söyledi: Sayın Başkan, Saadet Partisinin Sayın Genel Başkanı, değerli milletvekilleri, değerli işçi kardeşlerim, hepinize merhabalar diyorum. Efendim hepiniz büyük bir dikkatle Sayın Karamollaoğlu’nu dinlediniz, ben de büyük bir dikkatle dinledim. Söylediklerinin tamamına katılıyorum, onun bıraktığı yerden ben devam edeceğim.


Sayın Karamollaoğlu genel bir makro çerçeve çizdi. Türkiye için üretimin ne kadar önemli olduğunu, üretmeyen bir ülkenin aslında beka sorunu yaşayabileceğini ifade etti. Ben doğrudan sizinle ilgili, işçilerle ilgili biraz ayrıntılara gireceğim ve ondan sonra da sözlerimi bitireceğim.
Efendim sendikalaşmayı niye yaparız? Bu hak niye alınır? Sosyal devlet olduğu için. Çalışan sermayenin karşısında daha güçsüzdür, hakkını korumamız gerekiyor. O nedenle sendikalaşma sosyal devlette olmazsa olmazdır.
Soru iki, sendikalaşmanın önündeki engeller nedir, niye insanlar rahatlıkla sendikalaşamıyorlar? Bunun cevabını da vereyim. 1980 darbesinden sonra ilk yaptıkları iş sendikalı olmanın önüne bariyerler, engeller koymalarıdır. Ne demek işçi hak arayacak, ben ne kadarını verirsem sen de ona razı olacaksın, bu mantıkta gidildi. Peki ne yapmamız lazım? Her yerde söylüyorum yine söylüyorum, 12 Eylül darbe hukukundan Türkiye arındırılmadıkça Türkiye’ye demokrasi gelmez, nokta. Bunun olması lazım. İşçilerin örgütlenmesi lazım, sendikalaşması lazım, Bu olmadığı takdirde hak talebiniz havada kalıyor.
Bir başka şey; sizler sendikalısınız, çok mutlu sizlere. Toplumun kaymak tabakası aslında sendikalı, toplu sözleşme var. Peki bir de diğerlerini düşünün, Flormar işçilerini düşünün, bir yılı aşkın süredir bekliyorlar toplu sözleşme için bizim sendikalaşma hakkımız bize teslim edilecek mi diye. Kim yapacak bunu? Çalışma Bakanlığı. Yapıyor mu? Yapmıyor. Tepki? Tepki cılız, niye cılız? Sizin güzel bir sloganınız vardı “susma, sustukça sıra gelecek” diye. Sırayla geldi, bütün fabrikalar sırayla kapatıldı. Ama ne zamanki bir fabrika kapatılmaya başlandı o zaman sloganlar atıldı. Diğer fabrika özelleşirken hiç ses çıkarılmadı. En büyük sorunumuz bu. Diyeceksiniz ki, sendikanın genel kurulunda Genel Başkan çıkıp bizi eleştirir mi? Ben sizdenim arkadaşlar, ben sizin ailenizin bir parçasıyım. Onun için benim sizi eleştirmeye hakkım var, sizin de beni en acımasız şekilde eleştirmeye hakkınız var. Biz bir aileyiz. Siz demokrasiyi savunuyorsunuz, ben de her koşulda, her ortamda sizin haklarınızı savunmak zorundayım. Bu benim görevim. Ben bu görevi yerine getireceğim.
Kayıt dışı çalışma; binlerce insan, milyonlarca insan kayıt dışı. Dört şekilde kayıt dışı çalışma oluyor onu da söyleyeyim. Bir; tamamen kayıt, dışı çalışıyor, emek harcıyor, ücret alıyor, kayıtlarda hiç yok. İki; çalışıyor, emek harcıyor; 30 gün çalışıyor 15 gün gösteriyorlar, bir hafta gösteriyorlar. Üç; bir ay çalışıyor, bir ay gösteriyorlar, yüksek ücret alıyor, asgari ücret gösteriyorlar. Dört, bunların karması. Kayıt dışı çalışma bu ülkenin temel sorunlarından birisidir. Diyeceksiniz ki ne olacak yani şimdilik çalışıyor idare eder. Peki bunun emeklilik hakkı olmayacak mı, bu emekli olmayacak mı, bunun çoluk çocuğu yok mu, bunun kıdem tazminatı hakkı olmayacak mı? Kayıt dışı çalışmayla mücadele; dünyada bilinen en etkin tek mücadele var sendikalaşmak. Eğer bir yerde sendika varsa kayıt dışı çalışma yoktur. Kimin ne kadar çalışacağı, kaç saat çalışacağı, ne kadar ücret alacağı zaten yazılı orada. Siyasal iktidarların sendikalaşmayı engellemelerinin temelinde kayıt dışı çalışmayı teşvik etmek vardır. Daha az ücret ödensin, daha düşük ücret ödensin. Kişilerin ne kadar çalıştığı, ne kadar süre çalıştığı, ne kadar ücret alındığı olmasın, görünmesin diye.
Hava alanı işçilerini düşünün, kıyamet koptu. Hak arayanları götürdüler hapse tıktılar. Ben isterdim ki üç konfederasyon da ayağa kalksın. Ne demek ya, hak arayan işçi hapse mi atılır? Ücretimi zamanında ödeyin diyor, bankaya yatırın ücretimi. Neden? Kayıt dışı çalıştırıyorlar beni. Bu hak talebinin karşılığı ne oldu? Hapishane oldu.
Geçiyorum başka bir konuya, taşeronlaşma, 21.yüzyılın kölelik düzeni. Şu soruyu sorayım size taşeronlaşmayı Türkiye’nin gündemine kim getirdi? Taşeronlarla ilgili, taşeron işçilere önce dernek kurdurduk. Dernek kurun, örgütlenin ki biz sizin yanınızda olalım dedik, Erzurum’dan İstanbul’a kadar. Sonra sendika kurmalarına da izin verdik bizim belediyelerde. Sonra mücadele ettik bunların mutlaka kadroya alınması lazım diye. Mücadelelerden sonra kadroya alındılar. Ama bir şey yaptılar, bir kanun hükmünde kararnameyle sizi kadroya alıyoruz, ama sizler ücret zammı olarak en fazla yüzde 4 alabilirsiniz. Asgari ücret yüzde 26 zam gördü ama onlar yüzde 4. Niçin? Kölelik düzeni aynen devam ediyor. Neyle yaptılar? Kanunla yaptılar bunu. Kanunu Anayasa Mahkemesine taşıdık, bütün sendikaların onu takip etmesi lazım. Taşeron işçinin kayda alınması ne demektir? Kayıtlı sendikacı gidecek taşeron işçiyi alacak, sendikalaşın diyecek ve birlikte hak arayın diyecek. Bunu sağlamak için mücadele ettik.
Değerli arkadaşlarım Emeklilikte Yaşa Takılanlar… Emeklilik yaşı 65 oldu. Vatandaş primini ödedi, çalışma süresini doldurdu 25 yılını, emekli olacak, yaşı bekleyeceksin diyor. Gidiyor patrona işsizim diyor, bana iş. Sen yaşlısın diyor. Daha gençler var seni alıp ne yapacağım diyor. Gidiyor devlete beni emekli et. Sen daha gençsin diyor, bekle daha 65 yaşını dolduracaksın.
Peki bu düzenleme yapılırken yeterli tepki gösterildi mi? Hayır. Sorun nerede? Sorun geleceği görememekte. Geleceği görüp tepkiyi koymak lazım. 2008’de sosyal güvenlik reformu yapıldı sözde. Kimin sırtından yapıldı reform? Çalışanların sırtından. En düşük emekli aylığı 1800 lirayken 1000 liraya indirildi. Bağ-Kurlular indirildi. Kimin sırtından? Sizin sırtınızdan, çalışanların sırtından yapıldı. Daha az emekli aylığı aldılar, ben isyan ettim “1000 liranın altında emekli aylığı alan binlerce kişi var” diye. Hayır dediler en düşük emekli aylığı şu kadardır diye 1500, 1800, 1700 diye rakamlar söylediler. Sonra onlar da baktılar ki doğru, 1000 liranın altında alan dünya kadar emekli var. Sonra çıktılar açıklama yaptılar 1000 liranın altında emekli aylığı olmayacak diye.
Ben isterim ki bunu önce sendikalar dillendirsin, sendikalar bunun mücadelesini versin. Ne oluyoruz arkadaşlar biz? Güç farklı bir şeydir, hak isteme farklı bir şeydir. Hak isterseniz geniş kitlelerin desteğini alırsınız. 102 sayılı sözleşme var Sosyal Güvenliğin Asgari Normları, 1952 yılında Uluslararası Çalışma Örgütünün kabul ettiği anlaşma. Rakamı vereyim, 1971 yılında da TBMM bunu kabul etmiş, 8 sigorta dalının Türkiye’de uygulandığını görüyoruz. İşsizlik sigortası, hastalık sigortası, emeklilik sigortası, iş kazası, meslek hastalığı vs. vs. uygulanmayan bir sigorta dalı var. Yasalaşmayan bir sigorta dalı var, nedir? Aile yardımları sigortası. Talep eden kim, uygulanması gerekir diyen kim? Biz diyoruz. Ama bunu önce sendikaların söylemesi lazım. Neden buna ihtiyaç duyuluyor? Emeklilik yaşı 65, 60 yaşında patron kusura bakmayın 60 yaşını doldurdun senin işine son dedi. Emekli olmasına 5 yıl var, hadi iki yıl işsizlik sigortasından para aldı, 3 yıl nasıl geçinecek bu? O zaman devreye aile yardımları sigortası giriyor. Ailenin asgari gelir güvencesi, aile yardımları sigortası. Bu sigorta dalı Türkiye’de uygulanmıyor. 1971’de Türkiye Cumhuriyeti devleti ben bu sigorta dalını hayata geçireceğim diye TBMM’de kabul etti ve taahhüt etti. Hangi yıldayız? 2019. Niye uygulanmıyor, niye talep etmiyorsunuz? Uluslararası Çalışma Örgütü bunu yapacaksın diyor, uygulayacaksın diyor. Biz de kabul etmişiz, bakanlar kurulu uygulamaya koymuş 102 sayılı sözleşmeyi 1974’te. Ama uygulanmıyor. Bunun talep edilmesi lazım ve bu talebin çok net ve çok gür bir sesle ifade edilmesi lazım.
Başka bir şey daha, asgari ücretliler dedim hayatından memnundur, değildir o ayrı bir şey;  ama en azından bir asgari ücret alıyor. Asgari ücretin yarısının altında ücret alan kaç kişi var biliyor musunuz? 2 milyon 136 bin kişi. Bu ülkede 21.yüzyılda 2 milyon 136 bin kişi asgari ücretin yarısıyla geçiniyor. Peki bunların sorununu, bunların derdini kim dile getiriyor? Sokak Ekonomisi Çalıştayı yaptık. Türkiye Cumhuriyeti devletinde bir ilktir Sokak Ekonomisi Çalıştayı. Çöpten kağıt toplayanlar var, plastik toplayanlar var, bunların da örgütlenmesi lazım, bunların da hakları var, bunların da emekli olmaya hakları var. Örgütlemeyi kim yapacak? Sendikaların yapması lazım, gelin arkadaş bir araya demesi lazım, size destek vereceğiz demesi lazım, sizin de sigortalı olma hakkınız var, sizin de emekli olma hakkınız var demesi lazım. Toplumun her kesimine sahip çıkmak zorundayız.
İşsizlik, dünyanın en temel sorunlarından birisini yaşıyoruz, şu anda Türkiye’de 8 milyona dayandı işsiz sayısı. İşsizlik, bakın şu liste, çıkardım ama burada okumayacağım. Şu liste işsizlik dolayısıyla kendisini yakanlar ve intihar edenlerin listesi. Hiç olmayan bir şey oldu TBMM’nin duvarının dibine gelip bir işçi kendisini yaktı aylardır işsizim diye, "çoluk çocuğum var geçinemiyorum, mektup yazdım çözüm bulun, ailem aç, çocuklarım aç" deyip kendisini yaktı. Ben şunu bekledim, sendikacı arkadaşlar giderler, o işsiz arkadaşın kendisini yaktığı duvarın dibine birer tane karanfil koyarlar, hiçbir şey yapmasalar bile. Yazar kasa atıldı hatırlarsınız, kıyamet koptu Türkiye’de. Nihayetinde attığın kasa, ne olacak makine. Bir insan kendisini yakıyor, kendisini yok ediyor ve sesini bütün dünyaya duyurmak istiyor, ben geçinemiyorum diyor işsizim, aylardır çoluk çocuğumun yüzüne bakamıyorum diyor. Çocuğuna pantolon alamadığı için intihar eden babayı da düşünün. Sorunumuz çok ama sorun Sayın Karamollaoğlu ifade etti akılla çözülür, bir araya gelerek konuşmakla çözülür.
Kıdem tazminatı konusunda üç konfederasyonun genel başkanını davet ettim bir akşam yemeğine, oturup konuştuk. Kıdem tazminatı konusunda oturun uzlaşın nasıl bir çözüm bulunulacaksa diye ve onlara şu sözü verdim; sizin uzlaşmadığınız hiçbir metni biz parlamentoda savunmayız. Oturursunuz uzlaşırsınız biz de o zaman deriz ki biz zaten işçilerin yanındayız. Ama uzlaşamasanız biz parlamentoda her türlü tepkiyi gösteririz. Sorun var mıdır, yok mudur o ayrı bir şey, ama benim gördüğüm kadarıyla sendikalı olmanın suç olduğu bir atmosfer içinde Türkiye ilerliyor. Ne yaptı sendikalı? Yaşamak istiyor.
Vergiyle ilgili konuşuldu. Değerli arkadaşlarım, şu lafı belki yüzlerce sefer duymuşsunuzdur: “Vergiyi tabana yayacağız.” Yani vergiyi sizler ödeyeceksiniz. Geliri nereye götürecekler? Yukarıya. Vergiyi tabana yayacağız dedikleri andan itibaren itirazın sizden gelmesi lazım, zaten tabanda vergi, gırtlağa kadar vergi ödüyor vatandaş. Asgari ücretin vergi dışı kalması lazım. Adı zaten asgari ücret. Bunu da vergilersen daha ne olacak? Beyler, paşalar vergi ödemezler, cezaları sıfırlanır, asgari ücretli gel buraya. En ağır vergidir, bakın şimdi göreceksiniz, dilim atlayacak asgari ücretli bakacak ki aldığı ücret düşmüş. Niçin? Ek vergi geldi, dilimi atladın sen. Vergiyi yukarıya taşıyacaksın, geliri tabana yayacaksın. Geliri tabana yayıyorsan, o zaman sen sosyal devleti savunuyorsun demektir. Bunun olması lazım. Ama gidin sabah, öğle, akşam vergiyi tabana yayacağız nakaratı söylenir ve hep beraber bunu dinleriz.
Değerli arkadaşlarım, sendika seçme hakkı başkan söyledi. Evet işçi hangi sendikayı kabul ediyorsa bizim başımızın üstünde yeri var. Sendikası olan tek siyasi parti de biziz. Sendikamız var. Taşeron işçiler vardı onları da kadroya aldık, onlara diğer sendikalı işçilere verdiğimiz hakların tamamını verdik, hiçbir engel yok.
Dolayısıyla değerli arkadaşlarım, bir şey daha söyleyeyim. Bir devletin namusu kendi ülkesinin çıkarlarına siyaset kurumunun sahip çıkmasıyla olur. O ülkenin çıkarlarını savunmak zorundadır. Sakarya’da tank palet işçileri dilekçe verdiler dediler ki, “biz bu fabrikada çalışmak istemiyoruz bizi başka fabrikalara gönderin.” Gerekçe? Gerekçe şu, bu fabrikada silah üretiliyor, bu fabrikada silah üretilirken devletin en temel, en gizli bilgileri var, buraya Katar ordusunun subayları, elemanları geldiği zaman bütün bu sırları öğrenecekler. Biz devletin sırlarının yabancı bir orduya verildiği bir fabrikada çalışmak istemiyoruz. O işçilerin tek tek tamamının alınlarından öpüyorum, hepsine saygılarımı sunuyorum. Hepsi benim gözümde birer kahramandır. Hepsi benim gözümde birer vatanseverdir.
Bana şu örneği hiç kimse veremez. Kendi devletinin silah fabrikasını götüreceksin, yabancı bir orduya tahsis edeceksin, vereceksin 25 yıllığına. Türk Telekom’u gördünüz ne hale geldi. Peki Harb-İş Ankara’da miting yapmak istedi. Efendim güvenlik nedeniyle miting olmaz. Ne güvenliği? Güvenliği sendika kendisi alıyor zaten. Amaç? Kimse duymasın. Katar’a silah fabrikasını sattık kimse duymasın. Şu soruyu sorma hakkınız var, bütün işçilerin, vergi ödüyorsunuz çünkü. Katar’a bu silah fabrikasının yüzde 50’sini kaça verdin arkadaş, ihaleyi ne zaman yaptın sen? İhale şartnamesi nerede yayınlandı? 20 milyar dolar değeri. Aynı konuda üretim yapan dünyadaki beş önemli fabrikadan birisi. Acaba bedava aldığını söylediği uçak karşılığında mı o tank paletin yüzde 49.9’unu Katar ordusuna verdin? Bu sorunun cevabını almış değiliz.
Peki o fabrikayı kim yaptı? Sizler yaptınız, sizler vergi ödediniz. Siz sanıyorsunuz ki asgari ücrette vergi var biz buradan vergi ödüyoruz. Hayır efendim, o işin bir parçası, en küçük parçası. Ekmek alırken vergi ödersiniz, elektrik düğmesine bastığınız zaman dört çeşit vergi ödersiniz, musluğu açtığınız andan itibaren 5 çeşit vergi ödersiniz. Dolmuşa binersiniz vergi ödersiniz, otobüse binersiniz vergi ödersiniz. Peki nereye gidiyor bu vergi? Son 17 yılda var olan iktidarın topladığı vergi 2 trilyon doların üzerindedir. 70 milyar dolarlık özelleştirme yaptılar. Nedir bu işsizlik peki, niye bu noktaya geldik? Hepinizin görevi var, benim görevim var, sizin de göreviniz var. Vatansa hepimizin vatanı, bayraksa hepimizin bayrağı.
Üretmek, Sayın Genel Başkan üretimin ne kadar önemli olduğunu söyledi doğru. Bir devletin temel gücü üretimden kaynaklanır. Üretirseniz saygınlığınız vardır. Üretirseniz işsizlik olmaz. Ama ülkeyi götürüp de Londra’daki bir avuç tefeciye teslim ederseniz işsizlik başlar. İşsizliğin sebebi ne? Türkiye üretimden koparıldı. Üretimden koparıldığı andan itibaren işte o zaman beka sorunu çıkar ortaya.
Efendim hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum, sağ olun, var olun diyorum. Sayın Başkan kongrenizin hayırlı olmasını diliyorum. Seçim var mı bilmiyorum? Yeni seçilecek arkadaşlara da başarılar diliyorum. Sizler güçlü olduğunuz sürece bu ülkede demokrasi güçlüdür. Sizler hak talebinde bulunduğunuz sürece bu ülkede demokrasi güçlüdür. Sizlerin emeği ve alın teri bütün değerlerin üzerindedir. Bir kişi çalışıyorsa, emek harcıyorsa, alın teri döküyorsa o kişinin benim başımın üstünde yeri vardır. Çalışmak, üretmek kadar değerli bir şey yoktur. Çalışmak, üretmek demek başkasına el avuç açmamak demektir. O nedenle sizin göreviniz, üstlendiğiniz görev, yaptığınız iş çok değerlidir ve o değerin farkına siyaset kurumu henüz varmış değildir. Bu siyaset kurumu derken ülkeyi yönetenler açısından söylüyorum. O nedenle borç para alarak ülkeyi yönetmek bir noktaya kadar. Sonra emir alarak ülkeyi yönetmeye başlarsınız.
Hepinize en içten selamlar, saygılar sunuyorum, sağ olun, var olun diyorum.