01.03.2022

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TBMM CHP Grup Toplantısında Konuştu (1 Mart 2022)

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:

-"Burnumuzun dibinde savaş var, Güvenlik Zirvesi diye bir şey toplanmış, dışişlerinden kimse yok. Devletin zirvesiyse bunun kurumu var; Milli Güvenlik Kurulu. Ama onun yerine parti sözcüsü, grup başkanı, başkan vekili, ne kadar gereksiz adam varsa çağrılmış”

-“Tarafsız olması gereken ve tarafsızlığı üzerine namusu ve şerefi üzerine ant içen bir kişi devleti ayaklar altına alamaz, devletin kurumlarını ayaklar altına alamaz”

-“Devlet geleneği olmayan ve devlet aklı olmayana teslim edilen bir Türkiye var, zikzaklar çizen bir Türkiye var”

-“Demiştim ki: ‘4 kişilik bir ailenin ortalama elektrik tüketimi 230 kilovat saattir, buraya zam yapmayın.’ Sözümüzü dinlemedi, 150 kilovat/saate kadar olanlara yüzde 50 zam yaptı, diğerlerine yüzde 127 yaptı 1 Ocak'ta. Sonra 1 Şubat'ta baktı ki bu da olmuyor, 210 kilovat/saate kadar olana bir ayrıcalık tanıdı. Dün akşam şimdi 230 dese, Kılıçdaroğlu'nun dediği oluyor, 220 dese 220 o yaptırdı olmuyor, en iyisi 240 yapayım de şundan kurtulayım diye...”

-“Yüzde 11 mi büyümüşüz, öyle mi diyordu gazeteler? Yüzde 11... Esnaf mı büyüdü, çiftçi mi büyüdü, emekli mi büyüdü? Beşli çete büyüdü, kesinlikle beşli çete büyüdü”

-“Altı genel başkan kamuoyunun önüne çıkarak, Güçlendirmiş Parlamenter Sistem dolayısıyla neleri yapacağımızın altına imzayı attık ve taahhüt ettik. Bu taahhüt Türkiye Cumhuriyeti tarihinin önemli bir belgesi olarak yerini alacaktır, tarihte önemli yerini alacaktır”

-“Yarının Türkiye'si, güzel Türkiye, umut dolu bir Türkiye... Gerçek anlamda demokrasi gelecek, insanların yüzü gülecek. Demokrasi; ekmektir, iştir, saygınlıktır, itibar kazanmaktır”

-“Gazi Mustafa Kemal ne diyordu? ‘Milletin istiklalini, milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır.’ Evet, demokrasiyi milletimizle beraber, Millet İttifakı olarak getireceğiz. Milletin azim ve kararlılığı bu ülkeye gerçek anlamda demokrasiyi getirecektir”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun TBMM CHP Grup Toplantısında yaptığı konuşma şöyle:

Değerli arkadaşlarım, bizleri televizyonları başında izleyen saygıdeğer vatandaşlarım, radyoların başında, sosyal medya hesaplarında yine bizleri dinleyen, kendi aralarında kısa da olsa yorum yapan bütün vatandaşlarıma; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu’ndan sevgilerimi, saygılarımı, muhabbetlerimi gönderiyorum.

Unutmayın bütün Cumhuriyet Halk Partililer 84 milyonu kucaklıyor. Hedefimiz o; ayrımcılık yapmadan, kimsenin kimliğine, inancına, yaşam tarzına bakmadan, ayrımcılık yapmadan 84 milyonu kucaklamak istiyoruz ve kucaklıyoruz da. Bize sağlıklı eleştiriler yapanlara da saygı duyuyoruz. Zaman zaman ifade ederim, siyasetçinin övgüden çok sağlıklı, tutarlı eleştiriye ihtiyacı var. Bizim görmediğimizi sade bir yurttaş görebilir. Dolayısıyla biz her türlü eleştiriye demokrasinin gereği olarak açık bir partiyiz, bunu da rahatlıkla genel başkan düzeyinde de ifade edebiliyoruz. Çünkü biz ülkemize demokrasiyi getirmek istiyoruz; sevgiyi, barışı, huzuru getirmek istiyoruz. Kutuplaşmayı değil, kucaklaşmayı istiyoruz. Kadınıyla erkeğiyle, yaşlısıyla genciyle bir arada huzur içinde yaşamak istiyoruz. En büyük arzumuz bu. Bu arzumuzu gerçekleştirmek için elbette mücadele edeceğiz, elbette çalışacağız. Bozmak isteyenler olabilir ama oyunbozanlara asla izin vermememiz lazım. Tarihin bize yüklediği önemli bir görev var; bu görevi sağlıklı, sonuna kadar yerine getirmemiz lazım. İnşallah hep beraber bu görevi birlikte yerine getireceğiz.

Kısa bir soru sorarak sözlerime başlayayım: Devlet nasıl çalışmalı? Devlet dediğiniz bir organ var. Bir tüzel kişiliktir. Devletin kuruluşunda, bizim devletimizin kuruluşunda acı vardır, kan vardır, gözyaşı vardır, dramlar vardır, kahramanlıklar vardır, şehitler vardır, gaziler vardır. Ve sonunda biz devletimizi kurduk. Devlet nasıl çalışmalı, bunun üzerinde durmamız gerekiyor biraz. Hepiniz kollarınızda kol saati taşıyabilirsiniz. Gördüğünüz bir ekrandır, akrep ve yelkovandır. Zaman zaman bakarsınız, saatiniz kaç diye. Ama o minenin arkasında, ekranın arkasında birden fazla çarklar vardır. Her çark öngörülen şekliyle döner. Ne kadar sağlıklı çalışırsa, saat bize zamanı o kadar doğru gösterir. Devletin çalışması da böyledir; görünen bir yüzü vardır, cumhurbaşkanı vardır, bakanları vardır, meclisi vardır, efendim sivil toplum kuruluşları vardır. Eğer bunlar bir saat gibi dengeli çalışıyorlarsa o zaman o ülkede huzur vardır, o ülkede umutsuzluk yoktur, o ülkede bir gelecek umudu vardır. Böyle bakmamız gerekiyor.

Örnek vereyim size: Mesela Belçika'da aylarca hükümet kurulamadı. Seçim yapıldı, aylar geçti, bir türlü hükümet kurulmuyor. Ama bir Allah'ın kulu çıkıp da "eyvah mahvolduk, devlet bitti" falan demedi. Devletin bütün kurumları az önce size ifade ettiğim saatin çarkları gibi zaten çalışıyordu. Vatandaş zaten gidiyor, derdini çözüyordu. Almanya'da koalisyon için uzun uzun, 4 ay, 5 ay beklediler. Ama hiçbir Alman çıkıp veya bir yatırımcı, Alman yatırımcı veya bir gazeteci "Mahvolduk; Almanya'da şunlar kesildi, işte paranın değeri düştü, ithalat-ihracat" diye bir şey söylemedi. Her şey kendi kurallarına göre çalışıyordu. Çünkü devletin bir kuralı var, yasaları var ve her alan yasalarla düzenlenmiştir. Herkes yasalarla öngörülen görevini yerine getirdiği sürece, hiçbir sorun olmaz. Böyle bakmamız lazım. Devleti yapmak istediğimiz yapı da böyle bir yapı olmak zorundadır. A partisi gelir, B partisi gelir, C partisi gelir; vatandaş hangi partiyi iktidara taşıyorsa gelir ama devletin çarklarıyla oynamaz, sağlıklı yapısıyla oynamaz, işleyen mekanizmaya çomak sokmaz. O zaman devletin mekanizması bozulmuş olur.

Bu girişi niye yaptım? Değerli arkadaşlarım; malum hemen yanımızda, Karadeniz'in biraz yukarısında, Rusya ile Ukrayna arasındaki çatışma, savaş veya çatışma... Bu olay olduğunda Denizli'deydim. Denizli'de sivil toplum örgütleriyle, kanaat önderleriyle bir aradaydık. Toplantıya girmeden önce Grup Başkanvekilimiz Sayın Engin Altay'ı aradım. "Önemli bir olay var. Hemen burnumuzun dibinde bir gerilim var. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin toplanması lazım, acilen toplanması lazım" dedim. O gün de Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin acilen toplanmasına gerek yok İyi Parti'nin toplantısı nedeniyle. Sonra Sayın Akşener'i aradım ve ittifakın diğer bileşenlerini Sayın Karamollaoğlu'nu, Davutoğlu'nu, Sayın Babacan'ı, Gültekin Bey'i aradım ve onlara da aynı düşüncelerimi ifade ettim. Meclis'in açık olması lazım, kritik bir süreçten geçiyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin, yani milli iradenin tecelligahı olan bu merkezde görev yapanların bilgi sahibi olması lazım. Her birimiz milletvekiliyiz, milletin vekiliyiz, milletin oylarıyla geldik. Burnumuzun dibinde bir olay varsa, o olay konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin bilgilendirilmesi lazım. Artı üzerine düşen bir görev varsa, o görevi de yerine getirmesi lazım.

Değerli arkadaşlarım; olay 24 Şubat 2022'nin sabah çok erken saatlerinde meydana geldi. Aynı gün Sayın Erdoğan Güvenlik Zirvesini topladı. Kamuoyuna açıklama yapıldı, ‘Erdoğan Güvenlik Zirvesini topluyor’ diye. Güvenlik Zirvesi’ni topladı. Kimse değinmedi ama merak ettim, Güvenlik Zirvesi hangi yasaya dayanıyor? Güvenlik Zirvesi’nin bir hukuki altyapısı var mı? Devletin temeli adaletse, adaletin temeli de hukuktur. Güvenlik Zirvesi diye bir kuruluş hiç hatırlamıyorum. Zirveyi toplayabilirsiniz ama Güvenlik Zirvesi farklı bir şey. Kimler katıldı Güvenlik Zirvesi’ne ona baktım. Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Milli Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı, AK Parti Genel Başkanvekili, AK Parti Grup Başkanı, AK Parti Sözcüsü; ondan sonra Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı, İletişim Başkanı ve Genelkurmay Başkanı. Şimdi siz bir zirve topluyorsunuz, ben şunu anlarım: Eğer zirve devletin bir zirvesiyse, bunun kurumu var: Milli Güvenlik Kurulu. Bunun toplanması gerekir mi? Evet, toplanması gerekir. Ama siz bu kurumu bir tarafa bırakıp, bir paralel yapı inşa ediyorsanız ve o inşa ettiğiniz paralel yapıyı partileştirmişseniz ciddi bir sorunumuz var demektir.

Dışişleri Bakanı Kazakistan'da, katılmamış. 1,5 saat zirve sürüyor, Rusya-Ukrayna meselesi görüşülüyor; ya Allah rızası için Dışişleri Bakanlığı'ndan kimse yok. Böyle bir devlet yönetimini, 27,5 yılını devlete veren, devlette çalışan, alnının akıyla emekli olan bir kişi olarak söylüyorum: Böyle bir tabloyu hiç görmedim. Dış politika görüşülüyor; Rusya var, Ukrayna var, komşularımız var, Karadeniz var, Montrö var; Dışişleri Bakanı hadi Kazakistan'da, ya Allah rızası için kardeşim ya, bu işlerde dirsek çürütmüş Dışişleri Bakanlığı’nda çok kişi vardır, deneyimli bürokratlar vardır; davet ederseniz, gelirler. Bir kişiyi bile davet etmiyorlar. Güvenlik Zirvesi partinin zirvesi midir, Güvenlik Zirvesi Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin zirvesi midir? Bütün vatandaşlarımın dikkatini çekiyorum, özelikle AK Parti'ye oy veren, geçmişte oy veren kardeşlerime sesleniyorum: Hükümetler geçicidir; bugün vardır, yarın yoktur. Hükümet yetkiyi kimden alır? Vatandaştan alır, gelir devleti yönetir ama devlet bakidir. Siz devletin kurumlarını partileştiremezsiniz.

Değerli arkadaşlarım; aynı gün parti sözcüsü açıklama yapıyor. İletişim Başkanı kısa bir açıklama yaptı, parti sözcüsü oturuyor: "Devlet şunu yapıyor, devlet bunu yapıyor, devlet her şeye hakimdir..." diyor. Kardeşim sen devlet misin? Sen AK Parti'nin sözcüsüsün. Çıkarsın, AK Parti'yi anlatırsın, ama kalkıyorsun devlet adına konuşuyorsun. Devlet adına Dışişleri Bakanlığı'ndan bir sözcü konuşur eyvallah derim, devlet adına konuşuyordur. Genelkurmay'dan birisi konuşur, eyvallah; şimdi konuşamıyorlar, Milli Savunma Bakanlığı’na bağlı… Hadi Milli Savunma Bakanlığı’ndan birisi çıkar konuşur, eyvallah dersin. Dışişleri Bakanlığı’ndan birisi çıkar konuşur, eyvallah dersin. Cumhurbaşkanlığından birisi sözcüsü çıkar konuşur, eyvallah dersin. Ak Parti'nin parti sözcüsü kalkar da bu konuda devlet adına nasıl konuşur ya? Ben devletin bu duruma düşürülmesinden büyük bir üzüntü duyduğumu ifade edeyim. Arkasından Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde toplantı oldu. Eğer siz 600 milletvekiline saygı duyuyorsanız, eğer siz Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne saygı duyuyorsanız, eğer siz milli iradeye saygı duyuyorsanız, bu olayı Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde görüşüldüğünde, yürütme organından birisi gelir, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne bilgi verirdi. Bilgi verilmedi arkadaşlar. Devletin bu kadar çürüdüğünü, bu kadar ayaklar altına alındığını, devletin bu kadar itibarsızlaştırıldığını ilk kez görüyorum ve ilk kez tanık oluyorum. Rezalet bir durum, rezalet bir durum.

Nasıl olur ya? Ya milli iradeye saygı duymuyorlar. Hadi yaptın bir Güvenlik Zirvesi, ya insan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne saygı duyar. Hadi muhalefete saygı duymuyorsun, kendi milletvekillerine saygı duy kardeşim, Cumhur İttifakı'nın milletvekillerine saygı duy kardeşim. Nasıl oluyor da bu kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi devre dışı bırakılıyor? Arkasından yürütme organı yok. Ak Parti'nin -hani var ya bir matematik dâhisi- Akbaşoğlu bir açıklama yapıyor. Ben böyle bir tablonun Türkiye açısından kaldırılamaz bir tablo olduğunu düşünen birisiyim. Devlet ayaklar altına alınamaz. Devletin bir saygınlığı vardır, bir kurumsal yapısı vardır. Çok mu zor oradan Milli Savunma Bakanı’nı görevlendirmek veya hiç yapamıyorsanız Dışişleri Bakanlığı’ndan bari birisi gelsin, bilgi versin. Çürüyen bir devlet yapısıyla karşı karşıyayız. Devleti bir kişiye teslim ederseniz ve devletin bütün kurumlarını bir kişinin iki dudağına teslim ederseniz, gelinen tablo budur. Bu çok ağır bir tablodur değerli arkadaşlarım, ağır bir tablodur. Rezalet her alana giriyorsa, siyaset kurumu bu süreç içerisinde başı dik gezemez arkadaşlar. Burnumuzun dibinde savaş var, en çok etkilenen ülkelerden birisiyiz. Güvenlik Zirvesi diye bir zirve toplayacaksın, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni tamamen devre dışı bırakacaksın, Dışişleri Bakanlığı’nı tamamen devre dışı bırakacaksın; oturacak partinin sözcüsü açıklama yapacak, devlet adına açıklama yapacak. Niye devlet adına söylüyorum? Erdoğan malum cuma namazından sonra çıkıyor, gazeteciler soruyorlar Rusya-Ukrayna gelişmelerini. Verdiği cevap: "Parti sözcümüzün yaptığı açıklama çok açık ve net." Tarafsız olması gereken ve tarafsızlığı üzerine namusu ve şerefi üzerine ant içen bir kişi, devleti ayaklar altına alamaz, devletin kurumlarını ayaklar altına alamaz.

Parti sözcüleri elbette açıklama yapar, kimse bir şey demez ona. Ne? "Devlet adına açıklama yaptı" diyor. Akıl alacak bir şey değil değerli arkadaşlarım. O zirvede akıl olmadığı için, o zirvede akıl çalışmadığı için ve o zirvede bütün olaylar net tartışılmadığı için, bir kişinin beklentileri doğrultusunda alkışlarla bir tablo ortaya çıktığı için zikzaklar işlemeye başladı, zikzaklar yapmaya başladılar.

Açıklama yapıyor Erdoğan: "Rusya'nın Ukrayna'ya başlattığı askeri harekâtı kabul edilemez bulduğumuzu ve reddettiğimizi belirtiyorum. Uluslararası hukuka aykırı gördüğümüz bu adım bölgenin barış, huzur ve istikrarına vurulmuş ağır bir darbedir" diyor. Doğru mu? Evet doğrudur. Bakın doğruya doğru diyorum. Mademki dünyanın istikrarına vurulan ağır bir darbeyse, kardeşim Avrupa Konseyi'nde gidiyorsun, çekimser davranıyorsun. Niçin? Dün söylediğinin hemen fazla değil, bir gün sonra tam tersini yapıyorsun. Ama Milli Güvenlik Kurulu toplasaydın, böyle zikzaklar çizmezdin. Çünkü Milli Güvenlik Kurulu, devletin yetkilileri oradaysa, Milli Güvenlik Kurulu’nu oluşturuyorsa, orada devletin istihbaratından sorumlu olan kişi bütün açıklığıyla belli olayları anlatır; Milli Savunma Bakanı anlatır, Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı anlatır… Partililerin önünde devletin hangi sırrını anlatacaksınız siz? Ak Parti'nin grup başkanı orada, diğer partilerin hiçbirisi yok. Niye yok? Bu mesele Türkiye'nin meselesi değil mi, hepimizin ortak meselesi değil mi? Bu meselenin A partisi, B partisi var mı? Neden toplumu ayrıştırıyorsun, neden bölüyorsun toplumu, neden kavga ettiriyorsun? Bu soruyu sorma hakkımız var değerli arkadaşlarım. Milli Güvenlik Kurulu, bir Anayasal kurumdur arkadaşlar; Anayasa'nın 118’inci maddesinde tanımlanmıştır. Böylesine olağanüstü bir olayla karşılaştığımızda, devletin toplaması gereken ilk kurum Milli Güvenlik Kurulu’dur.

Milli güvenlik ne demektir, onu da söyleyeyim gene yasal ölçüler içinde: Devletin Anayasal düzeninin, milli varlığının, bütünlüğünün, milletlerarası alanda siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik dahil bütün menfaatlerinin ve ahdi hukukunun her türlü dış ve iç tehditlere karşı korunması ve kollanmasını ifade eder. Bu çatışma bunu öngörüyor mu? Evet. Bunun toplanması lazım mı, Milli Güvenlik Kurulu’nun? Toplanması lazım. Milli Güvenlik Kurulu toplansaydı, oradaki bürokratlar ve siyasiler bütün gerçekleri öğrenebilirler miydi? Öğrenebilirlerdi. Nasıl konuşmaları gerektiği konusunda bir kanaat sahibi olabilirler miydi? Olabilirlerdi. Sen oraya parti sözcüsünü çağırmışsın, grup başkanını çağırmışsın, -genel başkan vekili miydi Binali Bey'in unvanı- onu çağırmışsın; ne kadar böyle işe yaramaz adam var, çağırmışsın, devletin kurmaylarını da toplamışsın oraya? Ondan sonra Milli Güvenlik Zirvesi diyorsun. Ne güvenlik zirvesi ya, ne güvenlik zirvesi?

Devleti yönetmekten aciz olanlar güvenlik zirvesi mi toplar? Devlet hakkında, devletin aklı hakkında bilgi sahibi olmak istiyorsan, Milli Güvenlik Kurulu’nu toplarsın, neyin ne olduğunu orada sana anlatırlar. Devletin bütün istihbaratı gelir sana önündeki bütün bilgileri verir. Partilerin önünde ne anlatacaklar adamlar? Devlet geleneği olmayan ve devlet aklı olmayana teslim edilen bir Türkiye var, zikzaklar çizen bir Türkiye var.

Diğer konulara girmiyorum. Evet, tarafsız kalmamız lazım. Evet, bu işin içine bodoslama girmememiz lazım. Ağzımızdan çıkan sözü dış politikada ölçerek, tartarak konuşmamız lazım. İç politika gibi değildir ama bunlar dış politikayı da iç politika malzemesi haline getirdiler. Aslansın, kaplansın... Hadi buyur bakayım aslansın, kaplansın. Büyük büyük laflar ediyorsun, gidiyorsun orada "çekimser oy kullanın" diyorsun. Niye? Rusya'yı kızdırmayalım diye. Devleti yönetemiyorlar, işin Türkçesi. Yazıktır, günahtır. Yüz yıllık bir devlet geleneğimizi çürüttüler, mahvettiler. Ama hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın, hiç kimse, bu ülkenin insanının ferasetine güveniyorum, olağanüstü güzel insanlarımız var, eğriyi doğruyu kesinlikle biliyor. Çünkü bu ülkenin insanları önyargısız, vicdan terazisinde duyguları tartabiliyorsa, o zaman hiçbir sorunumuz yok. Gelecek sandık ve biz bunu tartacağız.

Geçen grup toplantısında Artvin ve Rize'deki çay üreticilerinden söz etmiştim. Sonra arkadaşlar dediler ki: "Efendim sadece Artvin ve Rize'de değil, Trabzon'da, Giresun'da ve Ordu'da da çay üretimi var." Oradaki üretici kardeşlerime de söylüyorum: Diğer illerde yaşanan, yani Rize'de ve Artvin'de yaşanan sorunlar sizde de var, onu da gayet iyi biliyorum. Gübrenin ne kadar pahalı olduğunu, onu da biliyorum. Hiç meraklanmayın; sizin bütün sorunlarınızı çözmeye talibiz ve çözeceğiz. Hiç endişe etmeyin.

Devleti yönetemiyor dedim, evet devleti yönetemiyorlar. Karar alırken nasıl karar alacaklarını da bilmiyorlar. Devlet aklını sıfırladılar, bürokraside liyakati bitirdiler çünkü. Elektriğe zam geldi değil mi? Yüzde 127. Zam öncesi şu açıklamayı yapıyordu; zammı yaptı ve açıklama yaptı Erdoğan: "Yılbaşından itibaren doğalgazda, elektrikte fiyat artışı mümkün olabilecek en alt seviyede yapıldı." En alt seviyeye bakın: Yüzde 127 zam ama en alt seviyede yapıldı. "Devlet bu konuda fedakarlığı sürdürüyor. Yanı başımızdaki Avrupa ülkeleri başta olmak üzere dünyayı takip eden herkes bu gerçeği teslim edecektir." Dünyada bizim dışımızda elektriğe yüzde 127 zam yapan hiçbir ülke görmedim. Sanıyorlar ki, bu millet dünyayı bilmiyor. Ya herkesin elinde cep telefonu var kardeşim, o cep telefonuyla sen Güney Amerika'da ne olduğunu dakikalar içinde öğreniyorsun. Hala geride kalmışlar. Düşünebiliyor musunuz devlet yönetiminde ne kadar gerideler? Ya ülke Orta Çağ'ı geçti, dünya Orta Çağ'ı geçti kardeşim, 21’inci Yüzyıl'dayız artık. Zam için tekrar toplandılar, Erdoğan söylediklerini geri aldı ve dedi ki: "Tarifeleri indireceğiz. Yüzde 18 olan KDV'yi yüzde 8'e indireceğiz." Yani yüzde 127 zam yaptılar, onu yüzde 100'e indirdiler. Böylece vatandaş memnuniyetini ifade edecek. Ya yüzde 100 zam, ya yüzde 100 zam... Ama bir şey daha yaptı: Zam gelmeden önce çıkıp, kamuoyuna açıklama yapmıştım. Demiştim ki: "4 kişilik bir ailenin ortalama elektrik tüketimi 230 kilovat saattir, buraya zam yapmayın." Yani bu insanlar düşük gelirli insanlar, zam yapmayın. Sözümüzü dinlemedi, 150 kilovat/saate kadar olanlara yüzde 50 zam yaptı. Diğerlerine yüzde 127 yaptı 1 Ocak'ta. Sonra 1 Şubat'ta baktı ki bu da olmuyor, 210 kilovat/saate kadar olana bir ayrıcalık tanıdı. Dün akşam şimdi 230 dese, Kılıçdaroğlu'nun dediği oluyor; 220 dese ya 220 o yaptırdı olmuyor; en iyisi 240 yapayım de şundan kurtulayım diye...

Evet zam yaptı, 240 kilovat/saate kadar olanlarda kolaylık sağladı. Bizim sosyal tarifemizi kabul etti. Bu ne demektir? Biz devleti ondan daha iyi tanıyoruz, biz vatandaşı ondan daha iyi tanıyor, biz ülkemizi ondan daha iyi biliyoruz.

Bilmiyorlar, devleti yönetemiyorlar, yönetme güçleri yok, yönetme iradeleri yok, yönetme kapasiteleri yok. Kardeşim ben sana 230 kilovat/saate kadar zam yapma derken, senin için söylüyorum, vatandaş için söylüyorum; sen pirim yapacaksın, onun için söylüyorum ve bütün dünya duysun diye, elektrik faturalarını ödemeyenlerin sesi adına, onların sesi adına "elektrik faturamı ödemeyeceğim" dedim. Bunu da ifade ettim duysun diye.

KDV'yi baştan sıfırla dedik, yüzde 8’e indirdi. KDV'yi sıfırla kardeşim. En azından yaza kadar sıfırla. Haziran ayına kadar sıfırla KDV'yi. Yani o zammı hiç değilse bir parça daha indir, zammı bir parça daha indir. Eğer bunu yaparsa protestomu bitireceğim, onu da bilmesini isterim.

Devleti yönetemiyorlar, evet. Dolar yükseldi, Türk lirası eridi, Kur Korumalı Mevduat Sistemi getirdiler. Vatandaşa dediler ki: Beyler, şirketler; dolarınız mı var, avronuz mu var? Türk lirasına çevirin, bankaya yatırın. Bir; döviz yükselirse garanti veriyoruz. Yeter mi? Hayır. Artı vergiden de muaf tutacağız sizi. Çocuk mamasına vergi var, otobüse, dolmuşa vergi var, ekmek alırken vergi var; milyarlarca dolarını çevirip Türk lirasına bankaya yatırıyorsa, bir; kurdan hiç zarar görmüyor. İki; kazandığı milyonlar dolayısıyla 5 kuruş vergi ödemiyor. Bu mudur adalet, bu mudur ülke yönetimi? Vergi ödemiyorum diyor, peki kurdan yükselen rakamı nasıl ödüyor? 11'den yatırdı, kur 13 oldu; aradaki farkı nereden ödeyecek? Hem vergilemiyorsun, hem diyorsun aradaki farkı ben ödeyeceğim. İşte o fakir fukara vergi ödüyor ya, onların vergilerinden üst gelir grubuna transfer yapacak ve gelir dağılımı bozulacak. Yüzde 11 mi büyümüşüz, öyle mi diyordu gazeteler? Yüzde 11... Esnaf mı büyüdü arkadaşlar? Çiftçi mi büyüdü, emekli mi büyüdü? Beşli çete büyüdü, kesinlikle beşli çete büyüdü.

Bankada dolarları, avroları olanlar büyüdü, milyarları götürenler büyüdü; bir değil, üç değil, beş maaş alanlar büyüdü. Onlar büyüdükçe milyonlar fakirleşti, milyonlar fakirleşti. Bakın rakam vereyim bu kur korumalı sistemle ilgili olarak arkadaşlar: Dolar ilk bunu yaptıklarında 23 Mart'ta ödenecekti. 31 Aralık'ta bunu başlattılar, o zaman dolar 11 lira 80 kuruştu. 14 lira olursa kur koruma farkı, kur farkı 10 milyar lira verilecek bunlara, 10 milyar lira. Bir de vergiden muaf tutuyorlar. İkisini beraber koyduğunuzda 23 milyar liraya devlete mal oluyor. Bir avuç insana dolar yükselmesin diye 23 milyar lira parayı veriyor; yani 23 katrilyon değil mi eski parayla? 23 katrilyon lira para veriyorlar. Kimsenin umutsuzluğa kapılma hakkı yok, lüksü de yok, hep beraber bunları düzelteceğiz. Bunları anlatıyorum, anlatmamın nedeni şu: Yönetemiyorlar. Sandık gelecek ve Türkiye'yi sağlıklı, tutarlı yönetecek bir iktidar bütün bu sorunları kısa süre içinde çözecek, bütün milleti kucaklayacak. Bundan emin olmanızı isterim.

Efendim, tarihin bize yüklediği bir sorumluluk var. Eğer Türkiye böyle büyük açmazlarla içeride ve dışarıda karşı karşıysa, bu ülkenin siyasetçilerine düşen bir görev var. Ülkenin siyasetçileri Türkiye'nin gidişinden rahatsızlık duyuyorlarsa, bir araya gelmeliler, oturup konuşmalılar. Onlar devletin kurumlarını bile devre dışı bırakırken, devleti adeta kendi partilerinin organı haline getirmişken, bizler demokrasiyi savunmalıyız, insan haklarını savunmalıyız, vatandaşı düşünmeliyiz. Vatandaşın ekmeğini, aşını, işini düşünmeliyiz. Demokrasiyi getirmeliyiz. Güzel bir sistem getirmeliyiz. Huzuru tesis etmeliyiz, yeniden huzuru getirmeliyiz bu ülkeye. Bu tarihin bize yüklediği sorumluluğun gereği olarak 6 siyasi parti bir araya geldik. Önce genel başkan yardımcılarımız uzun uzun konuştular, hukuk sisteminin nasıl olması gerektiğini ifade ettiler. Önce Ahlatlıbel'de bir araya geldik, sonra dün altı genel başkan kamuoyunun önüne çıkarak, Güçlendirmiş Parlamenter Sistem dolayısıyla neleri yapacağımızın altına imzayı attık ve taahhüt ettik. Bu taahhüt Türkiye Cumhuriyeti tarihinin önemli bir belgesi olarak yerini alacaktır, tarihte önemli yerini alacaktır.

Hukuk olmadığı takdirde ülkeyi büyütemezsiniz. Hukuk olmadığı takdirde adaleti getiremezsiniz. Hukuk olmadığı takdirde kanayan vicdanları durduramazsınız. Hukuk olmadığı takdirde hiç kimse geleceği göremez. Dolayısıyla ilk adımın hukuk olması son derece değerlidir ve demokrasi olması değerlidir. Efendim siz geriye mi dönmek istiyorsunuz? Hayır kesinlikle. Neydi? Yarının Türkiye'siydi adı. Geriye değil, Yarının Türkiye'si, güzel Türkiye, umut dolu bir Türkiye... Gençlerimizin geleceklerini yurtdışında değil, kendi ülkelerinde aramaları gerektiğinin altyapısını oluşturan bir çalışmaydı bu çalışma. O nedenle bütün genç kardeşlerime de seslenmek isterim: Halkın iktidarında göreceksiniz, Milletin İttifakı çalışacak, sizler de göreceksiniz. Bu ülkede demokrasiyi göreceksiniz, sevgiyi göreceksiniz, hoşgörüyü göreceksiniz. Rahatlıkla bizi eleştirdiğinizde kapınızı sabahın köründe polis gelip basmayacak, kapınızı kırmayacak; bunu da göreceksiniz.

Yarının Türkiye'sinde ne istiyoruz biz? Neyi istiyoruz?

Bir: Cumhurbaşkanı tarafsız olsun. Partili cumhurbaşkanı olur mu? Anayasa'da yemin içiyorsun, "namusum ve şerefim üzerine ant içerim, tarafsız davranacağıma." Sonra sırtını dönüyorsun, namustan, şereften vazgeçiyorsun, gidiyorsun bir partiye genel başkan oluyorsun. Olmaz, yanlıştır. Sonra ne oluyor? Güvenlik Zirvesini topluyorsun, Milli Güvenlik Kurulu’nu toplayamıyorsun. Devleti partileştiriyorsun. Devlet bakidir, partilerin tamamı geçicidir. Hükümetler geçicidir ama devlet dediğiniz kurum bakidir, kalması baki olması lazım, kalıcı olması lazım. "Cumhurbaşkanı milleti temsil etsin" dedik. Cumhurbaşkanı partiyi temsil etmez, 84 milyonu temsil eder. Yanlış mı söylüyoruz? Hayır, bu anlattıklarımı özellikle bugüne kadar Cumhuriyet Halk Partisi'ne oy vermemiş bütün vatandaşlara seslenerek söylüyorum: Elinizi vicdanınıza koyun, söylediklerimiz şu yanlışsa, Allah rızası için söyleyin "burası yanlıştır" deyin. Doğruysa, o zaman doğru yolda hep beraber yürüyeceğiz. Bu işin çıkarı odur, beraber yürüyeceğiz.

Cumhurbaşkanı partiler üstü olmalı, evet partiler üstü olmalı. Ya cumhurbaşkanı devletin sigortası olmalı. Partiler arasında kavga olabilir, birbirlerini çekemeyebilirler, tartışabilirler, partiler farklı görüşlere sahip olabilirler. Ama ülkenin çıkarı söz konusu olduğunda, cumhurbaşkanı bütün parti liderlerini davet eder, "beyler bu sorunu çözelim" der. Böyle bir sigorta yok şu anda. Söylediğimiz yanlış mı? Hayır, doğru. O zaman doğruya destek vereceğiz. Cumhurbaşkanı dediğimiz kişi kısır tartışmaların içinde olmaz, olamaz. Cumhurbaşkanı konuştuğu zaman 84 milyon insan dikkatle dinler, "bakalım bu ülkenin cumhurbaşkanı ne söylüyor?" diye. Dikkatli konuşur, insanlara bilgi verir, güven verir, sağduyuyla konuşur, uzlaşmacı olur ve uzlaşma zeminini hazırlar cumhurbaşkanı dediğimiz kişi; bunun olması lazım. Yüzde 10 seçim barajı kalksın diyoruz, yüzde 3 olsun. Onun üzerinde mutabakat sağladık. Yüzde 10 seçim barajını kim getirdi? Darbeciler getirdi. Hem "darbeye karşıyım" diyeceksin, hem darbecilerin getirdiği kanuna "evet" diyeceksin. Bu nasıl karşı olmaktır? Biz karşıyız, darbeye de darbecilere de karşıyız. Kim yaparsa yapsın, darbeye de darbecilere de karşıyız. Yüzde 10'u kaldıracağız. Milli iradenin Meclis'e yansıması lazım. Yüzde 9 oy alıyor, Meclis'e milletvekili sokmuyor. Ya milyonlarca kişi oy vermiş kardeşim. Burası milli irade değil mi? Milli irade. Milli irade burada tecelli ediyor mu? Ediyor. O zaman yüzde 3 oy alan partinin burada temsilcisi olmalı; burada konuşabilmeli, kürsüye çıkmalı, derdini anlatabilmeli. Belki o doğru söylüyor, belki o toplumu aydınlatacak bilgiler verecektir.

Milli irade önemlidir, halkın iradesi önemlidir. Yurtdışındaki işçileri düşünün: Yurtdışındaki işçi kardeşlerim de düşünsünler, onlara da hitap ediyorum: Seçimlerde oy kullanıyorsunuz, sandıklar konuyor eyvallah ama bulunduğunuz yerde milletvekili seçilemiyorsunuz, niçin? Seçme hakkınız var ama seçilme hakkınız yok. Niçin? Bu garabeti de değiştireceğiz. Yurtdışı seçim çevresi oluşturacağız, yurtdışında da sandıklar konulacak, yurtdışında da milletvekilleri seçilecek. O milletvekilleri Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gelecek, oradaki vatandaşın derdini en iyi onlar anlatacak, bizler de öğreneceğiz. Demek ki milli iradeye gerçek anlamda sahip çıkan kim? Millet İttifakı, biziz. Milli irade bu mu? Evet, milli irade bu. "Efendim oy kullan ama sen milletvekili olamazsın." Niye? Niçin? Yurtdışındaki vatandaş taşeron mu? Hayır, oyunu kullanacak, aday da olacak. Yurtdışı seçim çevresinden seçilecek, buraya gelecek. Almanya'daki de, Fransa'daki de, İngiltere, Amerika, Kanada, nerede varsa gelecek, kendi derdini, oradaki vatandaşların derdini anlatacak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde.

Torba kanun uygulamalarına da son vereceğiz. Ne demek torba kanun? Dünyada örneği olmayan bir garabet. Buna mı dönmek istiyoruz? Hayır efendim, kaldıracağız, tamamen kaldıracağız. Bir kanun çıkacak, ilgili bütün kuruluşları davet edeceğiz. Çiftçilerle ilgili kanun çıkacak, çiftçinin haberi yok. Sanayiciyle ilgili kanun çıkacak, sanayicinin haberi yok. Öğretmenle ilgili kanun çıkacak, öğretmenin haberi yok. Muhtarla ilgili kanun çıkacak, muhtarın haberi yok. Buna son vereceğiz. Böyle bir teklif geliyorsa, kanun geliyorsa, ilgili meslek kuruluşunu davet edeceğiz. Komisyonlara gelecekler, söz hakları olacak, anlatacaklar dertlerini. Bu kanunların ihtiyacını karşılıyor mu, karşılamıyor mu; bunlara bakılacak. Sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte görüşülecek.

Bütçe hakkı kutsal bir haktır, bütçe hakkı devredilemez. 84 milyonun ödediği vergilerin nerelere harcandığını gösteren bütçe hakkı, dünyanın bütün demokrasilerinde asla devredilemez. Biz de götürdük, devrettik. Bunu da kaldıracağız. Vatandaşın vergisine sahip çıkıyorsak, vergisi onun namusudur. O, parayı devletin namusuna teslim ediyor. "Doğru harcayacaksın" diyor, "iyi harcayacaksın" diyor bu parayı; "ülkenin kalkınması için harcayacaksın" bu parayı diyor. O nedenle bütçe hakkına sahip çıkacağız.

Adalet istiyoruz. Adaletin olmadığı yerde ekmek yoktur, iş yoktur, aş yoktur. Adaletin olmadığı yerde hakkınızı arayamazsınız. O nedenle öyle "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı, Anayasa Mahkemesi kararı ben uygulamıyorum" diyen hakimin kulağından tutacağız, kimse kusura bakmasın kapının önüne koyacağız. O hakim, hakim değildir. Bunu yapacağız. Adalet kendi içinde yolunu yürür.

"Ben adalete uyumam." O zaman sen hakim değilsin kardeşim, o makamda duramazsın. Hakim hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre karar verir. Hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre, yani kanuna göre değil. Dünyanın bütün demokrasilerinde böyledir. Oturur, en son vicdani kanaatini dinler. Bazı bilim insanları ne derler vicdan için? Allah'ın yüreğimizdeki sesidir derler. Vicdani kanaatine göre karar vereceksin. Talimatla karar veren hakim mi olur Allah aşkına? Bunları değiştireceğiz, bunları da değiştireceğiz.

Çoklu baro sistemi: Bir şeyi iyi yönetmek istiyorsan böl, parçala, ondan sonra yönetirsin. Birden fazla parçalar, birden fazla bölümler. Ondan sonra A Barosu, B Barosu, C Barosu... Baro bir tanedir ya. Türkiye Odalar Borsalar Birliği’ni de mi parçalayacağız? Türkiye Belediyeler Birliği'ni de mi parçalayacağız? Beraber olmak varken, kucaklaşmak varken, aynı zeminde var olan sorunları tartışmak varken, neden ayrışıyoruz, neden kutuplaşıyoruz, neden kamplaşıyoruz? Bunu da çözeceğiz.

Kadın-erkek eşitliğini sağlayacağız. Bu konu dün sunuş yapılırken en çok alkış alan bölümdü. Evet. Hiç endişe etmeyin, kadın-erkek eşitliği sağlanacak, o konu da söylendi. Daha ilkokuldan başlayarak bunu evlatlarımıza, çocuklarımıza anlatacağız diye. Devlet yönetiminde liyakati getireceğiz, kesinlikle liyakat... A partili, C partili; o işi en iyi kim yapıyorsa, onu o göreve getireceğiz. Eğer bunun vaadini 6 siyasi parti veriyorsa, bu bizim cumhuriyet tarihimizde bir dönüm noktasıdır arkadaşlar, 6 siyasi parti bunun taahhüdünü veriyorsa. Çünkü en nitelikli insanlar devlet yönetiminde görev alırsa, o en çok devleti yönetenlerin işine gelir. Çünkü hata yapmazlar, çünkü yanlış yapmazlar, çünkü yanlış yaptırmazlar onlara, doğruyu yaptırırlar.

Mülakatı kaldıracağız. Hiç meraklanmayın, devletin soyulmasına izin vermeyeceğiz. Şimdi Ak Parti'ye geçmişte oy vermiş ve Milliyetçi Hareket Partisi'ne oy vermiş kardeşlerime seslenmek isterim: Senin ödediğim vergilerin haksızca birilerine peşkeş çekilmesini istiyor musun? İstiyorsan Ak Parti'ye oy vermeye devam et kardeşim istiyorsan. Ama istemiyorsan, "yahu bu yanlıştır" diyorsan, oyunun şeklini, rengini neyse değiştireceksin kardeşim. Açık mı söyleyeyim? Geleceksin, CHP'ye oy vereceksin kardeşim, oy vereceksin.

Namuslu siyaset mi istiyorsun? Kul hakkı yemeyen bir siyaset mi istiyorsun? Beytülmale el uzatılmayan bir siyaset mi istiyorsun? Geleceksin kardeşim; bir deneyeceksin, bir göreceksin. Dene, bir gör bu devlet nasıl yönetilir? Akılla, bilgiyle, birikimle nasıl yönetilir? Herkesin hakkı, hukuku nasıl savunulur, bunu göreceksin. Dolayısıyla devletin soyulmasına yol açan kamu ihale yasasını değiştireceğiz, yeniden güzel bir düzenleme yapacağız.

Yerel yönetimleri, belediyeleri güçlendireceğiz. Örnek vereyim. Hep deriz ki: "Niye otopark yapmıyor belediyeler? Yeteri kadar otopark alanları yok." Motorlu taşıtlar vergisini kim topluyor? Merkezi hükümet. Taşıt alım vergisini kim topluyor? Merkezi hükümet. Peki, otoparkı kim yapacak? Belediye. Parayı onlar topluyor, belediyeye yap diyorlar. O iki vergiyi de belediyelere vereceğiz. Belediyeler o zaman otopark da yapacak, daha güçlü olacak.

Ayrıca kayyum uygulamasına, 6 parti söz verdik, kayyum uygulamasına son vereceğiz. Seçimle gelen seçimle gidecek, demokrasinin gereğini yapacağız. Parlamentonun kirlilikten arınması için siyasi etik kanunu, siyasi ahlak kanunu çıkaracağız. Parlamentoda ahlaksız insan istemiyoruz, ayda 10 bin dolar rüşvet alan insanları burada istemiyoruz, rüşvet alıp büyükelçi olanları istemiyoruz. Bu parlamentoda vatandaşın hakkını, hukukunu savunan milletvekilleri istiyoruz. Bunun için 6 genel başkan bir araya geldik.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kesin hesap komisyonu kuruyoruz. Şimdi vatandaşlarıma kesin hesap komisyonunu anlatmak zorundayım. Kesin hesap komisyonu şu: Vergileri verirsiniz, bütçe Meclis'ten geçer. O geçen bütçede öngörülen paralar bir yıl içinde harcanır. Bazen vergiler, bazen borç alınır, bazen özelleştirmeler yapılır ve bu paralar harcanır gider. Harcanan paraların nerelere harcandığını gösteren kanunun adı, kesin hesap kanunudur. Şimdi bu kesin hesap kanunuyla ilgili Meclis'te ayrı bir komisyon kuracağız. Kesin hesap komisyonunun başkanı ana muhalefet partisinden olacak. Bakın biz ne kadar kendimize güveniyoruz: Geleceğiz, iktidarız; geleceğiz, ana muhalefet partisine hesap vereceğiz. Dolayısıyla siyasetçi, yani ülkeyi yönetenler hesap vermenin onurunu yaşayacaklar. Bu ne demektir? Hiçbir bürokrat yolsuzluk yapamaz, hiçbir bürokrat. Neden? Ya gidip hesap verecek, bakan gidip hesap verecek. Ben gidip hesap vereceksem, hiçbir bürokrat elini harama uzatmaz, uzattırmayız. Bu kadar kendimize güveniyoruz.

Bunlar olunca ne olur? Bunu ve benzer arkadaşlar uzun uzun anlattılar dün; Türkiye'ye gerçek anlamda demokrasi gelecek, insanların yüzü gülecek. Devlete vergilerini en azından rahat bir şekilde verecekler. Vergilerin doğru yerde kullanıldığını görecekler. Güzel yatırımlar yapılacak. Sanayici önünü görecek, esnaf önünü görecek. Kişi başına gelir artacak. Demokrasi ekmektir arkadaşlar, demokrasi ekmektir, demokrasi iştir, demokrasi saygınlıktır, demokrasi itibar kazanmaktır. Demokrasiye böyle bakmamız lazım. Eğer ülkenizde demokrasi yoksa, adalet yoksa, hak yoksa, hukuk yoksa, ekmek de yoktur. Açlık vardır, sefalet vardır. Çünkü devleti yönetenler millete hesap vermezler. Devleti yönetenler, milletten aldıkları paraları ceplerine atarlar. Biz ceplerimize atmayacağız, milletin parasını millet için kullanacağız, yatırım için kullanacağız, iş için kullanacağız, aş için kullanacağız. Böyle yapacağız.

Hakimler de öyle gerçekten liyakatli olacak hakimler; talimatla değil, hukukun üstünlüğüne göre karar verecekler.

Ve gençlere söylüyorum, söyledim, bir daha ifade edeyim: Sevgili gençler; bu ülkenin size ihtiyacı var, bunu sakın unutmayın. Sıkıntılarınız var, biliyorum. İşsizlik ciddi boyutlarda, onun da farkındayım. Özgürlük alanınız daraltıldı, onun da farkındayım. Biraz sabredin, geliyor gelmekte olan. Her şey düzelecek, her şey. Hiç unutmayın.

Gazi Mustafa Kemal ne diyordu? “Milletin istiklalini, milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır.” Evet, demokrasiyi milletimizle beraber, Millet İttifakı olarak getireceğiz. Milletin azim ve kararlılığı bu ülkeye gerçek anlamda demokrasiyi getirecektir.

Hepinize saygılar sunuyorum.


CHP TBMM GRUP TOPLANTISI