19.10.2025
19.10.2025
“İKTİDARIN KÖTÜLÜKLERİNE ASLA TESLİM OLMAYACAĞIZ”
“BİR TARAFTA KAVGAYA MUHTAÇ OLANLAR, BİR TARAFTA SOKAKTAKİ YOKSULUN EKMEK KAVGASINI VERENLER VAR; O YÜZDEN BİZ KAZANACAĞIZ”
“VATANDAŞIN SADECE YÜZDE 19’U ‘YAPILAN İŞ DOĞRUDUR’ DERKEN YÜZDE 81’İ ‘YAPILAN İŞ YANLIŞTIR’ DEDİ”
“PAZARA GİDEMEYEN, MİLLETVEKİLLERİNİ SAHAYA YOLLAYAMAYAN PARTİ; AMERİKA’DA OTOKRATTAN MEŞRUİYET DEVŞİRMEYE ÇALIŞAN BİR YERE SAVRULMUŞTUR”
“BEN SİZE SADECE İKTİDARI DEĞİL ONUR VE HAYSİYETİ VAAT EDİYOR; GÖZLERİNİZDE O İNANCI, CESARETİ GÖRÜYORUM”
“BİRİLERİ KIZILCIK ŞERBETİNİ İÇERKEN, KAN KUSAN BENİM ARKADAŞLARIMSA VALLAHİ DE BİLLAHİ DE SUSMAYACAĞIM”
“BUGÜN, CUMHURİYET HALK PARTİSİ’NE OPERASYON YAPILAMAYACAĞININ İSPATININ GÜNÜDÜR”
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin 39’uncu Olağan İstanbul İl Kongresine katıldı. Burada konuşan Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Özel, “Sayın divan, değerli il başkanım, büyükşehir belediye başkanım, örgütümüzün çok değerli temsilcileri, ilçe başkanlarımız, belediye başkanlarımız ve 430 bin üyemizin her birinin mahallesinde kurduğumuz sandıklarla 430 bin üyemizden kim aday olmak istediyse aday olabildiği, kim iradesini sandığa yansıtmak istediyse mahallesinde o sandığı bulduğu bir sürecin sonunda; önce mahalle delegesi, sonra ilçe delegesi, il delegesi seçilip de bugün buraya gelip her türlü dayatmaya, her türlü Asliye Hukuk mahkemesi oyunlarına, her türlü kayyım atama girişimlerine karşı ‘Durun bakalım. O iş öyle olmaz, böyle olur. Ben buradayım. Bu örgütün sesi, sözü benim’ diyen delegelerimiz hepiniz hoş geldiniz” dedi. Özel, şunları söyledi:
“İKİ YILDA DÖRDÜNCÜ KURULTAYIMIZI YAPMIŞ OLACAĞIZ”
“İki kıtayı buluşturan, bir çağı açıp bir çağı kapatan, üç imparatorluğa başkentlik yapmış olan, her hücresinde bağımsızlığı, özgürlüğü hisseden, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Şişli’den kalkıp Samsun’a gittiği Kurtuluş Savaşı’nı örgütlediği, kuruluşu gerçekleştirdiği ve bağımsızlığa ilham olan her hücresinde özgürlük ve demokrasi olan İstanbul, hoş geldiniz. Hepinizi saygı ve selamlıyorum. İstanbul örgütümüzün fedakar ve cefakar üyeleri, yöneticileri, bütün baskılara karşı kar altında kalmış bir buğday tanesi gibi yine onun suyuyla büyümek için başını dik tutan, baş eğmeyen, boy veren Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul örgütü, hepiniz hoş geldiniz. Bu şehrin iradesine kayyım lekesini düşürmek isteyenlere karşı 19 Mart günü kötülerden belki bir saat sonra uyanan ama o kötülere teslim olmayan; örgütü, yöneticileri, Genel Başkan’ı çağırınca ‘Gitmeyeceksiniz’ diyenlere karşı vapurları bağlayanlara, köprüleri kaldıranlara, metroları durduranlara, otobüsleri sokmayanlara karşı Saraçhane’de darbeyi püskürten İstanbul örgütü hoş geldiniz. Bugün son iki yılda üçüncü İstanbul İl Kongresi’ndeyiz. Süreç tamamlanıp kurultayımızı yaptığımızda iki yılda dördüncü kurultayımızı yapmış olacağız.”
“BAKIYORLAR SUSACAK MIYIZ? GERİ ADIM ATMAYACAĞIZ”
“Şüphesiz dosta güven, düşmana kaygı veren bir sürecin içindeyiz. Dostlarımızdan güç alıyoruz, cesaret alıyoruz. Olmayanlara kaygı veriyoruz. O olmayanlar, kaygıları büyüdükçe kendi kötülüklerini büyütüyorlar, saldırılarını arttırıyorlar ve bakıyorlar ki susacak mıyız, sessiz kalacak mıyız, geri adım atacak mıyız, eğilecek miyiz? Buradan onlara büyük bir kararlılıkla ve bu salonda gördüğüm kararlılıkla, güçle iki milyon Cumhuriyet Halk Partilinin inancıyla; yetmez, Cumhurbaşkanı adayımız için 23 Mart günü iki büklüm beli ve elindeki iki bastonuyla oy verme sandıklarına koşturan o teyzemden aldığım güçle, karnında üç aylık bebeği ile o bebeğin geleceği için oy kullanmaya gelen kardeşimden aldığım güçle söylüyorum ki biz bir kelime eksik konuşursak bu milleti susturacaklar. Biz bir adım arkaya gidersek bu ülkeyi 100 yıl geriye götürecekler. Biz bir santim eğilirsek bu millete diz çöktürecekler. Susmayacağız, geri adım atmayacağız, asla eğilmeyeceğiz.”
“BEN DE ÖRGÜTÜMÜZ DE ÖZGÜR BAŞKAN’DAN RAZIYIZ”
“Ben buraya her şeyin başladığı yerden, bundan iki yıl önce Ferdi Zeyrek kardeşim il başkanı adayımızken biz bir yola koyulmuşken herşeyin başladığı yerden; Manisa’dan geliyorum. Buraya gelirken, Manisa’dan ayrılırken şöyle söyledim: Bu kent, büyük başlangıçların kentidir. Fatih Sultan Mehmet, babasının ölümünü Manisa’da duymuş, diz çökmüş, duasını bitirmiş ve beyaz atının üstüne atlamış, dönüp ‘Beni seven arkamdan gelsin’ demiştir. O Fatih Sultan Mehmet, Edirne’ye payitahta gitmiş, iki yıl sonra İstanbul’da bir devri kapatıp bir devri açmış, bir çağ kapatıp bir çağı açmıştır. Manisa’da dün akşam baba ocağında, ana kucağında anne - babamın evinde kaldım. Ayrılırken sabah ellerini öptüm. İki emekli öğretmen, Talat Hoca ve Şükran Hoca’dan hayır duası aldım. Kongreye gittim, aynı onlar da burada Naciye Öğretmen ve Mahmut Hoca gibi evlatlarını izlemeye gelmişlerdi. O gün o salondan çıkarken yanımdaki sadıcıma, can dostuma dedim ki ‘İki emekli öğretmenin çocuğu Genel Başkan olmuş, iki emekli öğretmenin evladı da İstanbul’da onur ve haysiyet mücadelesinin başında. Bu partinin sırtı yere gelmez.’ Ellerinden öpüyorum Mahmut Hoca’nın, Naciye Hanım’ın. En sıkıntılı dönemde çok önemli bir görevi başarıyla yürüten; örgütten, saatin vidasından, ilçe başkanlığından gelen; il başkanlığı yaparken başına gelmedik kalmayan, her türlü saldırıya muhatap olan; binası, kongresi davalık olan, kendisi de üç davaya muhatap olan ve bir büyük mücadeleyi veren, benim de örgütün de kendisinden razı olduğu Özgür Çelik Başkanımı yürekten kutluyorum. O yüzden birileri halen daha Asliye Hukuk mahkemelerinin kapısında, hala daha dün bu kurultayı durdurmak umuduyla AK Parti yargısından birileri koltuk, makam, mevki dileniyor. AK Partililer, AK Parti’nin yargı kolları, AK Parti gençlik kollarının CHP ile mücadele edemediği, AK Parti kadın kollarının kadın kollarımızla mücadele edemediği, ana kademenin ana kademeyi yenemediği, Recep Tayyip Erdoğan’ın artık siyaset üretemediği, umudu örgütleyemediği yerde bizi yenmek AK Parti yargı kollarına kaldıysa vallahi onları da yeneceğiz, billahi onları da yeneceğiz.”
“NEYİ GÖZE ALDIYSA FAZLASINI GÖZE ALDIK”
“Beni bir dinlesin, biz nereden geliyoruz? Biz onların hikayelerini, süreçlerinde, savruldukları yerleri biliyoruz. Onlar buraya Siirt üçlemesinden geldiler. Aynı Ekrem Başkan gibi Recep Tayyip Erdoğan İstanbul Belediye Başkanı’ydı. Recep Tayyip Erdoğan, bugün Ekrem Başkan’a yöneltilen suçlamalarla ve fazlasıyla rüşvetle, irtikapla, yolsuzlukla, ihaleye fesat karıştırmayla, yasa dışı örgütlere destek olmayla suçlanıyor, yargılanıyordu. Bir farkla; onun kapısına sabah 6.00’da hiç polis gelmedi. Eşini kaldırıp da evlatlarının yanında onun haysiyetine dokunacak bir muamele görmedi. Onun iki polisin kolunda hiç fotoğrafı yok. Bir gün gözaltına alınmadı, Vatan Emniyet’e götürülmedi. Yargılaması tamamen tutuksuz gerçekleşti ve en nihayetinde cezası kesinleşince telefonla çağrıldığı cezaevine, Pınarhisar’a giderken önce Saraçhane’de miting yaptı, helalleşti. Konvoyla gitti ve yattı. İçeride şiir albümleri çıkarttı. Bugün kendisine yapılmayan bu muameleyi Ekrem İmamoğlu’na yapan, gözaltı yapan, tutuklama yapan, cezaevindeyken daha suçu kesinleşmek ne? İddianame yokken sesinden korkan, metrolardan sesini ve duvarlardan resmini kaldıran Recep Tayyip Erdoğan büyük bir korku ve savrulma içindedir. Onun cezayı aldığı mesele, Siirt’te okuduğu bir şiirdir. Hepiniz biliyorsunuz. O gün de okunan bir şiirden cezayı ve siyasi yasağı doğru bulmamıştık. Ki Cumhuriyet Halk Partisi’nin, Sayın Baykal’ın desteğiyle suç olmaktan çıkarılmış, anayasa değişmiş, seçimler yenilenmiştir. Ancak her şeyin başladığı o şiiri Siirt Meydanı’nda okuyan, sonra anayasa değiştirilen, CHP’nin ve AK Parti’nin milletvekillerinin partilerinin talimatıyla istifa etmesiyle seçimlerin yenilendiği Siirt’ten milletvekili seçilen ve gelip Başbakan olan birinden bahsediyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi’nin demokratik tavrıyla. O kişi şimdi bu Cumhuriyet Halk Partisi’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanına bunları yapmakta ve o Siirt’in seçtiği belediye başkanına üç dönemdir kayyım atamaktadır. İşte karşınızda cesareti ile değil sadece ve sadece sinsiliğiyle yol alan, güçsüzken bükülen, Kenan Evren’in karşısında olan iki düğmenin peşine iliklemek için üçüncüyü arayan ama gücü eline geçirince kimsenin gözünün yaşına bakmayan bir kötülükle muhatabız. O kötülük her şeyi göze almış olabilir. Manisa’da memleketimde söyledim, bir kez daha söylüyorum. O neyi göze aldıysa fazlasını göze aldık. Ne bekliyorsa fazlasını yapacağız. Asla ve asla bu kötülüğe teslim olmayacağız.”
“‘BİR ŞEYLER YAPMAK LAZIM’ DİYENLER BİRBİRİMİZİ BULDUK”
“Mahmut Amca baktım salona da yaşı en müsait olan sensin, senden izin alacağız. Şu ceketi çıkarmama müsaade var mı? Şimdi diyorlar ki ‘Ceketi çıkar, kolları sıva.’ Benim işim ceketi çıkarıp kolları sıvamak değil. Benim işim kolları sıvayacak olanı dışarı çıkartmak. ‘Değişim’ diyerek bir yola çıktık. O hikayeyi, Erdoğan’ın hikayesini dinledik. Şimdi bir de bir başka hikaye dinleyelim. Bunu da Erdoğan dinlesin. İtirazı varsa nerede diyorsa; TRT ise TRT, A Haber ise A Haber, çıksın karşıma. Siirt’ten bugüne onun başından ne geçti, Cumhuriyet Halk Partisi neredeydi, şimdi ne ediyor, ne yaşanıyor konuşalım. 14 - 28 Mayıs büyük bir üzüntü. Kazanmamız gereken bir seçimi kaybetmişiz. Öğretmen evine emekli öğretmenler çıkmıyor artık. Konuşup da birbirlerinin moralini bozacaklarına öğretmen evine gitmiyorlar. Yolda yan yana geçerken birbirine göz göze gelmeyen partililer var, demokratlar var. Büyük bir duygusal kopuş yaşanıyor. Hepimiz biliyoruz ki eğer seçime bu şartlarda gidersek kimse sandığa gitmeyecek ve büyük bir felaketle yereldeki gücümüzü de kaybedeceğiz. O sırada ilk sabah ‘değişim’ diyerek yola çıkan ve sürece müdahale edeceğini söyleyen kişi Ekrem İmamoğlu’dur. Buradan kendisini saygıyla selamlıyorum. Aynı gün aynı hislerle yataktan kalkarak ‘Bir şey yapmak lazım, bir şeyleri değiştirmek lazım’ diyenler birbirlerimizi bulduk. Oturduk ve konuştuk. Çareyi aradık ve dedik ki ‘Eğer Cumhuriyet Halk Partisi değişirse Türkiye değişir.’ Bunu yaparken vefasızlık yapmamaya, hiçbir emeği yok saymamaya, kimseyi kırmamaya, partide kırgınlık yaratmamaya ilk kararı verenler bizleriz. Ben Ekrem Başkanımdan da değişimde birlikte olduğumuz arkadaşlarımızdan da ya da o gün birlikte olmadığımız ama partide artık etle tırnak gibi olduğumuz, hep birlikte olduğumuz arkadaşlardan da şu konuda eminim: Biz Cumhuriyet Halk Partisi’ni zafiyete uğratacak, kimseyi üzecek, itecek ve kalkacak, ötekileştirecek hiçbir şey yapmadık, bundan sonra da yapmayacağız. Biz o şartlar altında önce partimizi değiştirdik. Ardından hep birlikte yola koyulduk. O günlerde Özgür Başkan, İstanbul’da 26 belediye alma hedefi koyarken ona gülenler vardı. Veya biz 400’ün üzerinde belediyeyi, büyük şehirleri, Ege’nin tamamını ve Türkiye’deki çok sembol illeri, alamadığımız şehirlerin merkez ilçelerini alırken bu süreç bambaşka bir yere doğru evriliyordu.”
“DÜŞMAN SİYASETİ HATİM EDENLER ÜLKEYİ BU NOKTAYA SÜRÜKLEDİ”
“Biz 47 yıl sabretmiştik. 47 yıl boyunca Cumhuriyet Halk Partisi ikinci parti olmuş, seçimleri kazanamamış ama kusuru başkasında değil, kendinde aramıştı. Siyasetin dışına çıkmak, başka yollara sapmak bir yana 15 Temmuz günü bile etle tırnak gibi oldukları, ne istedilerse verdikleri, altına tankı, F16’yı verdikleri, cübbesini giydirdikleri, apoletlerini doldurdukları, iktidar partisine darbe yaparken biz kapalı olan Meclis’i açmanın, milletin vermediği hiçbir yetkiye talip olmamanın peşindeydik. Bizim 47 yıl gösterdiğimiz sabrı, 47 ay gösterseler Cumhurbaşkanlığı seçim takvimi başlayacaktı. 47 gün bile göstermediler. Yerel seçimden sonra seçmenlerine saygımızdan ya da ‘Şehit cenazesinde küslük mü olur, bayramda küslük mü olur?’ dediğimizde ‘Normali bu’ dediğimiz bir süreçte milletin hoşuna giden, ‘Keşke siyaset böyle olsa’ dedirten ve kazanan partinin, kaybedenlerin seçmenlerinin üzülmemesi için gösterileri yasakladığı, yüksek sesle kutlama istemediği, kimseyi aşağılamadığı, kendisi dışındaki partilileri bayramda arayıp bayramlaştığı, ziyaret ettiği ve ziyaret aldığı ve ‘Memleketin sorunlarına odaklanalım, birlikte çalışalım, hep birlikte hizmet edelim, açlık için, yokluk için, işsizlik için, güvencesizlik için ya da cezaevlerinde haksız yere tutulan tüm siyasiler için birlikte mücadele edelim’ derken ‘Bunun faydası Cumhuriyet Halk Partisi’ne, biz kutuplaşmadan besleniriz, biz kavgayla duruyoruz.’ Bizim başucumuzda ‘Ey düşmanım, gündüz geceye muhtaç. Sen de bana lazımsın’ diyerek düşman siyasetini bilenler, hatim edenler ülkeyi bugünkü noktaya sürüklediler. Şimdi Cumhuriyet Halk Partili belediyelere önce, ‘SGK borçları üzerinden bunları silkeleyin, hizmet edemez hale getirin’ diyenler, sonra Ekrem İmamoğlu’na helal, 31 yıl önce aldığı diplomasını iptal edenler, ertesi sabah başlayacağı kötülüğe bir gün önceden istikamet verenler… Diyor ki ‘Bak yarından itibaren Türkiye’de bir şeyler olacak.Bunlar yaşanırken bilin ki ben bunu, bu diploma YSK‘ya bir tek Cumhurbaşkanlığı adaylığında veriliyor. Ben bu diplomayı Ekrem İmamoğlu‘nun Cumhurbaşkanı adaylığından rahatsız olduğum için, korktuğum için, engel olmak istediğim için yarından itibaren yaşananları göreceksiniz’ İftar sofrasında iptal ettikleri diplomayı, sahur vaktinde giriştikleri operasyonu böyle okumak lazım. Ve bu sürecin sonunda biraz önce söylediğim gibi Kadın Kollarına, Gençlik Kollarına değil, Yargı Kollarına güvenen birisinin başlattığı bir sürecin tam içindeyiz. Artık bizimle rekabet edecek güçlerinin olmadığını biliyoruz. Onlar gücü, yetkiyi; savcılarda, hakimlerde, generallerde, istihbarat örgütlerinde ya da yurtdışında Amerika’da, Washington'da araya dursun, bu örgüt Cumhuriyet Halk Partisi, gücünü mücadeleden alır, ahlaktan alır, haklılıktan alır, ideolojiden alır ve emekten alır. Bu yüzden bir tarafta iktidarını sürdürmek için kavgaya muhtaç olanlar; bir tarafta sokaktaki yoksulun ekmek kavgasını verenler var. O yüzden biz kazanacağız.”
“ASIL MESELENİN NE OLDUĞUNU GÖRDÜK”
“30 Ekim 2024 günü Türkiye’nin en büyük ilçesi Esenyurt’a kayyım atanıp, Ocak 2025’te Beşiktaş Belediye Başkanımız içeri alındığında, şubat ayının 18’inde, 18 Şubat 2024 günü grup konuşmasında şunu söylemiştim. ‘Bir darbe mekaniği işliyor.’ O gün ben bunu söyleyince kimileri anlam veremedi. Çünkü o gün daha ortada görünen, bir tarafta bir kayyım atamasıyla başlatılan bir soruşturma, bir tarafta güya bir yolsuzluk soruşturması. Ama meselenin ne olduğunu görüyorduk. 18 Şubat‘ta bunu söyledikten sonra ‘Biz bu darbeye direneceğiz, bu darbenin karşısında mücadele edeceğiz’ demiştik, bunun üzerine Ekrem Başkanımız, bütün örgütümüz, belediye başkanlarımız, milletvekillerimiz süreci değerlendirdik. Bu meydan okumaya, yaklaşan bu tehlikeye karşı adayımızı belirlemenin, erken seçim istemenin ve bunu ön seçimle yapmanın kararını verdik. Bizim ön seçim yapmaya karar verip Ekrem Başkan’ın başvurusunu yaptığı gün, onlar diplomanın iptali için başvuru yaptılar. O yüzden o günden bugüne kadar, hepimizin karşı karşıya olduğu, biraz önce anlattığım darbe mekaniğini işlettiler ve hepimiz biliyoruz ki onlar Türkiye’nin bir sonraki iktidarına, bir sonraki Cumhurbaşkanına darbe yapmaya çalıştılar. Buna karşın biz büyük bir direnişi, büyük bir mücadeleye örgütlediğimizde ‘Milleti sokağa mı çağırıyorsunuz, darbeye mi kalkışıyorsunuz?’ dediler. İstanbul İl Başkanlığı’na beş bin polisle geldikleri gün bile ‘Devletin polisi ile çatışıyor’ dediler. Oysa orada arkadaşlarımız darbedildi, milletvekillerine yakın mesafeden gözlerine biber gazları sıkıldı. Ama oradaki mücadeleyi daha geçen hafta, bu iktidarın girdiği her seçimin sonucunu tam bilen anket şirketi vatandaşa sordu. Vatandaşın sadece yüzde 19’u ‘Yapılan iş doğrudur’ derken yüzde 81’i ‘Yapılan iş yanlıştır’ dedi. Yapılanı meşru müdafaa, haneye tecavüze karşı baba evini koruma olarak gören milletimizin önünde saygıyla eğiliyorum. Bunun için 62 eylemde, 214 gündür önce Saraçhane’de, sonra köprüyü geçip Maltepe’de, Anadolu’da, sonra her hafta sonu Anadolu’da bir ilde, her çarşamba İstanbul’da bir ilçede ahlaki üstünlüğü psikolojik üstlüğe çeviren, o psikolojik üstünlükle çoğunluk enerjisini yakalayan ve bu haklılıkla birlikte uğradığı bütün mağduriyetlere rağmen bir büyük mücadeleyi veren partimizi, yurdun dört bir yanında da dünyanın dört bir tarafında da büyük bir cesaret, büyük bir kararlılıkla anlatıyoruz, Haklılığımızı anlatıyoruz, anlatmaya devam edeceğiz. Herkes şunu bilsin ki; kurulduğu gün olduğu gibi, 31 Mart‘ta olduğu gibi, bugün anketlerde olduğu gibi, kurulacak ilk sandıkta Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin birinci partisidir.”
“GELECEĞİMİZİ TRUMP’A TRAMPA ETTİRMEYECEĞİZ”
“Bir yandan da bizden bu mücadeleyi verirken koltuklarını korumak için Türkiye’de yaz boyu serin salonlarda kendilerini kendi seçtiklerine alkışlatanlar, kış gelince sıcak salonlardan çıkamayanlar, pazara gidemeyen, esnafa varamayan, hatır soramayan, milletvekillerini sahaya yollayamayan parti; hakkı, hukuku ezen ama kendi iktidarını Amerika’da arayan, oradaki otokratdan meşruiyet devşirmeye çalışan bir yere savrulmuştur. O yüzden Amerikan Başkanı Trump’ın kapısında. Gitmeden önce İstanbul’da, Trump’ın oğluyla. Trump’ın oğlu kim? Hangi resmi görevi var? Sen koskoca Türkiye Cumhuriyeti’nin görevdeki Cumhurbaşkanı olarak onunla ne konuşuyorsun? Biliyordum ne konuştuğunu. Ve ilan ettik. İnkar edemediler. Yandan yalanlamaya çalışırken Trump’ın kabul eden açıklamalarıyla irkildiler. Trump oyunu açık oynuyor. Bunlara ‘Sizde olmayan şey bende var’ demiş. Kimden duyuyorum? Barrack‘tan, Amerika’nın Türkiye’deki büyükelçisinden. Ankara’daki büyükelçisinden. Diyor ki, ‘Trump akıllı, benim aklıma gelmemişti. Erdoğan’a olmayanı veriyor, her şeyi alıyor.’ Bu lafları bu kulaklar duydu. Türkiye duydu. ‘Göreceksiniz Erdoğan’la anlaşacak, bizim için her şey iyi olacak’ dedi. O gün ben söyledim, dedim ki; ‘250 tane Boeing alacak’, 225 tane Boeing aldı. O gün ‘Fahiş doğal gaz’ dedik, fahiş fiyatlı doğal gaz anlaşması yaptı. O gün söyledik, ‘Amerikalılarla nadir elementlerin pazarlığını yapıyor, kendi geleceği, siyasi geleceği ile Türkiye’nin geleceğini takas etmeye çalışıyor’ diye. Çok önemli, gençler bunu mutlaka duysun, duyursun. Dünya bundan sonraki çağda büyük mucizelerin küçük elementlerle yaşandığı bir sürece girdi. Teknoloji öyle bir noktada ve doğa öyle şeyler gizlemiş ki aşağıya; kilolarca demire, bir nanogram element tesir edince dünyanın en kuvvetli mıknatısına dönüşebiliyor. Onun küçücük bir parçası çok gelişmiş araçların sistemlerinde kullanılıyor. Yani nanogram, gramın milyarda birinin büyük paralar ettiği, bunu alan ülkelerin geleceğe hükmettiği, elektrikli arabasından cep telefonuna, yarın olacaksa eşyaların ışınlanması o teknolojiye kadar ne lazımsa bunun elinde bulundurduğu 10 küsur ülkeden biriyiz, sıralamada beşinciyiz. Çin en çok bulunduran ülke, kendininkini tüketmeyip dünyadakinin peşinde koşuyor. Amerika o kadar kanın, gözyaşının içinde Ukrayna’ya gidiyor. ‘Seni desteklemem için nadir elementleri bana vermen lazım’ diyor. İşte bu şartlarda Erdoğan, Oval Ofis’e gidip Eskişehir’deki nadir toprak elementlerini verme karşılığında kendisine desteğin taahhüdünün peşindedir. Buradan açıkça söylüyorum. Rahatsız olduğunu biliyorum. Bütün hafta sonu A Haber’e, TRT’ye bunun haberlerini bu yüzden yaptırdığını biliyorum. Buradan Erdoğan’a sesleniyorum: Ey Erdoğan, kendi siyasi ikbalinle Türkiye’nin geleceğini Trump’la trampa ettirmeyeceğiz. Asla buna izin vermeyeceğiz.”
“SABİT GELİRLİYE SEFALET VAAT EDİYORLAR”
“Ekonomi perişan olmuş, millet borç batağına saplanmış, çarşı, pazar, ev kiraları ateş pahası, Meclis’e bütçe gelmiş, sabit gelirliye sefalet vaad ediyor. Tutmuş oradan bana ‘Türkiye’yi dünyaya şikayet etme’ diyor. Hatırlayalım; başörtüsü krizinde, başörtüsü sorunu yaşanırken Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidenler, bu arkadaşlardı. Halen daha o davaları kazanan arkadaşlar, Meclis’te milletvekili. Ben de onların Meclis’te olmasından vallahi de memnunum billahi de memnunum. Ama o gün başörtüsü davası için AİHM’e giderken şikayetçi olmayacaksın. Ya da o gün Avrupa’ya şikayet noktasında, parti kapatma davası için heyet kurup kapı kapı gezerken Avrupa’ya şikayet olmayacak. 15 Temmuz’un ertesi günü ‘Bu darbeyi dünyaya birlikte anlatalım’ diyeceksin, ondan sonra şimdi darbenin muhatabı değil, darbenin faili olunca ‘Susun. Kimseye söylemeyin’ diyeceksin. ‘Kol kırılır yen içinde kalır’ diyeceksin. Ben şunu söylüyorum. Kırılan kol da bizimdir, kırılan kafa da bizimdir, verilen mücadele de bizimdir. Birileri kızılcık şerbetini içerken, kan kusan benim arkadaşlarımsa vallahi de susmayacağım billahi de susmayacağım. Öyle bir kötülükle karşı karşıyayız ki, ısrarla bu kötülük sürdükçe ne kötü olduklarını anlatacağım. Kapı kapı anlatacağım.”
“ERDOĞAN’I İLK SANDIKTA BU MİLLET GÖNDERECEK”
“Öyle bir kötülükle karşı karşıyayız ki hatırlayın açın Google’dan arayın. Ya Bulgaristan’daki Türkler, canlarımız, Naim Süleymanoğlu, arkadaşları gelirken onlara ‘Soy ismini değiştireceksin, Bulgar soyadı alacaksın, dinini değiştireceksin, nüfus cüzdanını değiştireceksin’ dediklerinde, Özal kapıları açtığında, ben evimizin önünde dünya kadar Lada, Moskwitsch arabaların içinde soydaşlarımız duruyordu, rahmetli anneannem günde 12 saat çalıştırıyordu Selanik doğumlu anneannem. ‘Git su yetiştir’ dolaptan soğuk su, komşulardan soğuk su, arabalara su yetiştiriyorduk. Soydaşlarımız gelmiş orada duruyorlar diye. Özal onları aldı, o gün bugün bu memleketteler. O gün Erdoğan ne diyordu? ‘Sen bunları nasıl alırsın? Millet aç. Sen kendi açına bakamıyorsun, millet -özür diliyorum- karısını kızını satıyor yoksulluktan, sen Bulgaristan’dan gelenleri alıyorsun. Kapıda anons yapıyorsun. İşlemleriniz tamamdır, Türkiye’nin dört bir tarafı senindir diye.’ Buna isyan eden adam, buna karşı çıkan adam Bulgaristan’daki soydaşlarımız mezalimden sığındığında ‘Kapıda kalsın’ diyen adam bugün 4,5 milyon Suriyeli getirecek, ‘Barışçıl yollarla gitsin’ dediğimizde bile ‘Ensar, muhacir’ diyecek. ‘Ne anlarsın?’ diyecek. İşte ikiyüzlü Erdoğan, işte kötülüğün timsali, temsilcisi Erdoğan. Şimdi belli bir yaşa gelmiş, gözümün içine bakıyor bir şey diyecek miyim diye. Demeyeceğim. Bizim örfümüzde, kültürümüzde, geleneğimizde, Anadolu irfanında yaşlıya hürmet var. Kötü söz yok. Ama hatırlayalım. Necmettin Erbakan’a Erdoğan diyordu ki ‘Yaş 70, iş bitmiş.’ Şimdi o yaşta kendisi. Ya da rahmetli Bülent Ecevit’e diyordu ki, ‘Ecevit’in sağlık sorunu Türkiye’nin milli güvenlik sorunu olmuştur. Türkiye’nin gelecek sorunu olmuştur. Ne zaman bırakacaksın be adam? Ölünce mi bırakacaksın be adam?’ diyordu. O gün Bülent Ecevit’in sağlık sorunundan medet umanlara söylüyorum. Bülent Ecevit’in yaşını konu edene söylüyorum. Erbakan’ın yaşıyla dalga geçene söylüyorum. O haldesin ama ben yapmayacağım. Seni önümüzdeki ilk sandıkta bu millet gönderecek, bu millet gönderecek.”
“PARTİYİ SARAY OYUNLARINA ALET ETMEDİLER, SAYGIYLA EĞİLİYORUM”
“Sözlerimin sonuna gelirken her birinize ayrı ayrı teşekkür edeceğim ancak delegelere teşekküre bir önceki kongreden başlayacağım. Bir önceki kongrede 600 delege ile bu salona geldik. Bu salonda doğal delegelerle birlikte 630, 40 oy kullanıldı. Az sayıda farkla, yanılmıyorsam 14 - 15 oy farkla seçimi Özgür Çelik kazandı. Bu AK Parti yargısı, AK Parti anlayışı bu süreçte ‘Cumhuriyet Halk Partisi’ne ne kötülük yaparız?’ diye düşündüklerinde şöyle dediler, delegenin yenisi seçilmeden, -eski delegeye, kuvvetli ihtimal kırgın delegeye, yerel seçim geçti bazı beklentileri karşılanamamış delegeye… ‘Büyük ihtimalle seçimi kaybettiler, ortadan ikiye bölündüler bu delegeye bir hamle yapalım.’ Ve dokuz kapıya başvurdular, reddedildiler. 45’inci Asliye Hukuk Mahkemesi’nde AK Parti gençlik kollarından gelen, eşi AK Parti zamanında İBB’de avukat, kendisi Karayolları’nda sözleşmede avukat bir AK Partiliye düşürdükleri dosyayla bu kurultaya, bundan önceki kurultayın tüm sonuçlarına müdahale ettiler. İl başkanını aldılar, il yönetimini aldılar. Ardından Yüksek Disiplin Kurulu’nu aldılar, bütün yetkileri bir kayyıma verdiler. Ama delegeleri ellemediler. Çünkü dediler ki ‘Şimdi yetkiyi bunlardan alınca, bir kayyıma verince o delege harekete geçecek ve CHP’de kızılca kıyamet kopacak.’ Evet arkadaşlar, tarih önünde bir sorumluluğu yerine getirerek söylüyorum. O delege, bir önceki delege harekete geçti. Ne yaptı biliyor musunuz; ertesi sabah İstanbul’un 39 ilçesindeki noterlere koştu. Cebinden parasını verdi ve oradan fotoğraflar attılar hepimize. Dediler ki ‘Partimizin arkasındayız, başkanın arkasındayız. Kayyımın ve sarayın tam karşısındayız.’ Bu duruşu gösteren İstanbul’un, geçen seçimin bir önceki delegelerinin, partinin Genel Başkanı sıfatıyla dededen ve babadan partili, her kademesinde görev yapmış bir Cumhuriyet Halk Partili olarak önünde bu partiyi saray oyunlarına alet etmedikleri için saygıyla eğiliyorum. Hepsinin ellerinden öpüyorum. Bugün delege değişiyor. Evet, değişiyor. Kalanı var, gideni var. Ama o delegeyi AK Parti değiştiremiyor. O delegeyi ‘Yargı Kolları Başkanı Akın Gürlek’ değiştiremiyor. 430 bin CHP üyesi İstanbul’da 39 ilçede sandık başına giderek değiştiriyor. Bugün onun taçlandığı gündür. Bugün birilerinin yaptığı hesaplar bir yana Cumhuriyet Halk Partisi‘ne dışarıdan operasyon yapılamayacağını, AK Parti eliyle ameliyat masasına yatırılamayacağının ispatının günüdür. Cumhuriyet Halk Partisi’nde parti içi demokrasi bayrağını elinde tutan, taşıyan, bırakmayan, günü gelince arkasındakine veren, verdiğinin arkasına geçen her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız. Dediğimiz gibi bu ülkede artık değişim zamanı gelmiştir.”
“EKREM BAŞKAN VE 16 ARKADAŞIMIZ ÖZGÜRLÜKLERİYLE ÖDÜYOR”
“Ben bugün Manisa’da memleketimden çıkarken dedim ki ‘İstanbul’a gidiyorum. Bir çağın kapanıp bir çağın açıldığı, bir devrin kapanıp bir devrin başladığı kente gidiyorum.’ Hemşerilerime dedim ki ‘Evet, kolay olmayacak. Acı çekeceğiz. Hayatlarımızdan, ailelerimizden, sağlığımızdan, özgürlüğümüzden olacağız. Ekrem Başkan özgürlüğüyle ödüyor, 16 arkadaşımız özgürlüğüyle ödüyorlar. Kimimiz sağlığımızla ödüyoruz, kimimiz yeni doğmuş çocuklarımız, torunlarımızın yüzünü görmeden sokak sokak mücadele ediyoruz. Kimimiz anamızın, babamızın elini iki ayda bir öpüyoruz. Evladımıza hasret günler geçiriyoruz. Daha da kötü olacak. Ben size güzel günler değil, mücadele vaat ediyorum. Ben size acı çekmemeyi değil, acıya katlanmayı, teslim olmamayı, hep birlikte kötülerden daha cesur olmayı vaat ediyorum. 100 yıl önce olduğu gibi gerekirse ölümü göze almayı, ama işgale teslim olmamayı vaat ediyorum. Ben size bırakırlarsa bırakırlar, bırakmazlarsa onların yerine seçim kazanmayı, hak ettikleri yere onları getirmeyi vaat ediyorum. Ben size sadece iktidar değil; onur, haysiyet ve cesaret vaat ediyorum. Ben sizin gözlerinizde o kararlılığı, o inancı, o cesareti görüyorum. Hep beraber bu iktidar yürüyüşüne, bu dikenli yollara, acıya katlanmaya ama teslim olmamaya var mısınız? Haydi o zaman iktidara gidiyoruz, yürüyelim arkadaşlar. Yürüyelim hep beraber.”
20.10.2025
20.10.2025
19.10.2025
19.10.2025