09.06.2023

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Sözcü TV Canlı Yayınına Katıldı (9 Haziran 2023)

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Sözcü TV canlı yayınında Gazeteciler Uğur Dündar, Alişer Delek, İsmail Saymaz ve İpek Özbey’in sorularını yanıtladı.

Alişer Delek- Sözcü televizyondan ‘Liderler Özel Programından’ herkese iyi akşamlar. Tüm Türkiye'nin merak ettiği isim dersem bu sefer abartmış olmayız. Biz televizyoncular genelde böyle konuşuruz. Ama sanırım ilk defa tam karşılığı olacak bu cümlenin. Seçimlerin hemen ardından, iki türlü seçiminin hemen ardından ilk defa merakla bekleyen isim Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu. Kendisi bizi burada Cumhuriyet Halk Partisi'nin Merkez binasında ağırladı ama biz de onu ekranlarımızda sorularımızla ağırlayacağız ve sorularımızın, sizlerin de sorularının yanıtlarını arıyor olacağız. Bu fırsata verdiğiniz için ve yayına da katıldığınız için çok teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu.

Kemal Kılıçdaroğlu- Hoş geldiniz.

Alişer Delek- Beraber programıyapacağımız isimler hepinizin yakından tanıdığı duayen isim Uğur Dündar'la başlayayım sıradan. Hoş geldiniz. Sözcüğü televizyonu moderatörlerinden gazeteci İpek Özbey ve İsmail Saymaz Sözcü gazetesi yazarı ve Sözcü televizyonu yorumcularından İsmail Saymaz’a birlikte onların sorularını ve sizlerin de sosyal medyadan bize ulaştıracağınız soruların hepsine bu akşam yanıt arıyor olacağız. Öyle tahmin ediyorum ki çok izlenecek bir program olacak. Çünkü çok merak edilen soru var. Tekrar teşekkür ederim. Ben kendi kişisel izinlerinizi isteyerek kendimin merak ettiği bir soruyla başlayacağım. Ondan sonra da sorular için tekrar bu tarafa söz hakkını bırakacağım.

Adaylığınızın, Cumhurbaşkanlığına adaylığınızın ilk kamuoyuna duyurulduğu veyahut da masada konuşulduğu akşamdan işte o altılı masaya isminizin geldiği, işte Meral Hanımın kalktığı sonra tekrar masaya döndüğü geceden başlayarak bugüne kadar yaşanan pek çok olay, siz daha iyi biliyorsunuz hepsine hakimsiniz. Geriye dönüp o günden bugüne yani Cumhurbaşkanı adayı olduğunuz günden beri geriye dönüp değiştirmeyi düşündüğünüz hiçbir an var mı? Ya da hiçbir pişmanlığınız oldu mu? Şunu yapsaydım dediğiniz hiçbir anınız var mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yo, pişmanlığım olmadı. Yapıla her şey doğruydu aslında, benim açımdan. Yani diğer liderler için bir şey söylersem doğru olmaz. Benim açımdan yapılan her şey doğruydu. Dolayısıyla herhangi bir pişmanlıkta söz konusu değil.

Uğur Dündar- Efendim bir defa seçim kampanyanız boyunca size gönülden destek verdik. Ben şahsen verdiğim bu destekten dolayı asla pişman değilim. Çok çalıştınız, çok gayret sergilediniz, toplumu kucaklaştırmak için, birleşip bütünleştirmek için elinizden gelen tüm gayretleri sergilediniz. Ancak seçim gecesi, son seçim gecesi ekrana çıkıp seçimi yenilgiyle tamamladığınızı ama yenilginin kaybetmek anlamına gelmediğini ve bu yenilginin nedenlerini izah ederek Türkiye'ye güçlendirilmiş parlamenter sistemi yani gerçek demokrasiyi getirme sözünü veren bir lider olarak batıdaki mevkidaşlarınız gibi o akşam evet böyle oldu ama ben tüm sorumluluğu üzerime alıp istifa ediyorum diyebilirdiniz ve böylece bir ilki Türk siyaset tarihinde başlatabilirdiniz. Gerçi partinizin dinamikleri sizin istifanıza hiçbir zaman geçit vermezdi. Diyebilirlerdi ki efendim Kurultay var kurultaya kadar parti sahipsiz kalmasın. Böylece siz bir güç tazelemesi de yaparak konumunuza devam edebilirdiniz. Ancak hem o gece böyle bir davranışı sergilemediniz ki bence size yakışan o olurdu. Ayrıca 12 gün boyunca size gönülden destek veren ve kazanacağınızı ümit ederek tüm çabalarını sergileyen yurttaşlarımızı, seçmenleri bir iki meslektaşımızla kısa görüşmelerin dışında adeta cami avlusuna terk edilmiş kimsesiz çocuklar gibi yalnız bıraktınız. Niçin bunu yaptınız efendim?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle başlayalım. Bir; sordunuz bir pişmanlık duyuyor musunuz diye. Bugüne kadar yaptığım çalışmalar ki bunu özveriyle yaptığıma inanan birisiyim. Bunlardan herhangi bir pişmanlık duymuyorum. İki; Türk siyasetinde önemli bir aşamayı kaydettik. Demokrasiye taraftar olanlar, demokrasiyi savunanları, CHP bir araya getirdi. Bizim siyaset tarihimizde bir ilktir. Ama bunlar konuşulmuyor. Unutuldu bunlar. Oysa bunların konuşulması lazım. Üç; iktidar olduğumuzda neler yapacağımız konusunda oturup bir yıl çalıştık ve bir Mutabakat Metni hazırladık. Hayatın her alanı, ekonominin her alanı, sosyal yaşamın her alanıyla ilgili neleri yapacağımızı ortaya koyduk. Yeteri kadar anlattık mı? Tartışılabilir. Ve öyle bir noktaya geldi ki toplumun her kesimiyle diyalog kurduk. Yani apartman görevlisinden tutun sanayicisine kadar her şeyi anlatmaya çalıştık. Dolayısıyla sosyal kimlikler üzerinden de giderek toplumun her kesimini kucaklamaya çalıştık. Bunu yaptık mı, yaptık. Yeteri kadar oldu mu, olmadı mı? Bu tartışılabilir. Ama önemli adımlar attığımızı rahatlıkla söyleyebilirim. Tabii biz kazanacağımıza inanıyorduk. Sadece biz değil, neredeyse bütün anket firmaları kazanacağımızı söylüyordu; biz de kazanacağımıza inanıyorduk.

O bağlamda altı lider ve iki büyükşehir belediye başkanı arkadaşlarımızla beraber alanlara çıktık, mitinglerimizi yaptık. Üç mitingimizi bütün adaylar beraber, onun dışında her bir Genel Başkan, büyükşehir belediye başkanları değişik yerlerde mitingler yaptılar ve toplumun her kesimini kucaklamaya özen gösterdik. Doğru, medya da buna inandı, sizler de inandınız. Dediniz ki, artık Türkiye’de bir değişim var ve bu değişimin sonucu ortaya çıkacak diye. Ama beklediğimiz olmadı. Siz, beklediğimizin olmamasının elbette doğal olarak bizim üzerimizde bir üzüntüye yol açtığını herhalde kabul edersiniz. Biz de insanız sonuçta. Yani emek harcadınız, çaba harcadınız. Belli bir yere geldiniz. Üzüldük. Üzüldük ama yine de ben o akşam konuştum. O akşam altı lider bir araya geldi, o akşam bir toplantı yaptık. Daha sonra da bir toplantı yaptık ve yine bu salonda yaptım basın toplantısı. Bu salonda da yine basın mensuplarına seslendim, düşüncelerimi ifade ettim. Arkasından doğal olarak CHP’yi bir sefer çok iyi tanımak lazım. CHP sıradan bir parti değil. CHP bir lider partisi de değil. CHP Kökleri Kuvayı Milliye’ye uzanan, demokrasi konusunda, ülkenin bağımsızlığı konusunda büyük mücadeleler veren bir partidir. CHP liderleri tarihte görülür bakıldığı zaman görülür. En zor sınavları veren Genel Başkanlardır. Suikastlar yapılmıştır, linç girişimleri yapılmıştır. Pek çok olaylar CHP Genel Başkanları bu olumsuz olaylarla karşılaşmışlardır ama asla ve asla geri adım atmamışlardır.

O akşam oturup konuştuk. Yani hem biz liderlerle, hem de biz kendi partili kurmay arkadaşlarımızla oturduk konuştuk nasıl bir yol ve yöntem izleyelim diye. Önce arkadaşlarımız yani Parti Meclisimizi topladık, MYK’mızı topladık, milletvekillerimizi topladık, grubumuzla beraber her bir arkadaşımız Parti Meclisinde oturdu bütün ayrıntılarıyla masaya oturduk ve çalıştık. Meclis grubumu topladık, meclis gurubumuzla oturduk durumu değerlendirdik. Milletvekilleri çünkü gerçekten de kimsenin hakkını yemek istemem, geçen dönem seçilmeyen milletvekilleri dahil yani listelerde yer almayan milletvekilleri dahil sonra listelerde yer alan milletvekilleri olağanüstü çaba harcadılar. Her birimiz; nerede bir sandık, nerede bir boşluk varsa oralara arkadaşlarımız bir şekliyle gittiler. Sonunda oturduk şu karara vardık. Yani evet toplumda bir talep var. Ne yapmamız gerekir? Hukuk kuralları içinde ne yapacağız? Kurultayımızı toplayacağız. Eleştirileri aldık, eleştirilere baktık, eleştirileri değerlendirdik. Kurultay kararını aldık. Dolayısıyla Kurultayın gereği neyse, önünü açtık ve yetkiyi tümüyle yine partililerimize bıraktık. Parti üyelerimize bıraktık. Bu çerçevede bir yol, yöntem çizdik.

Uğur Dündar- Yerel seçimlerden önce mi, yoksa sonra mı efendim Kurultay?

Kemal Kılıçdaroğlu- Kurultay önce.

İsmail Saymaz- Genel Başkanın da seçileceği büyük kurultay o da mı yerel seçimlerden önce?

Kemal Kılıçdaroğlu- Benim düşüncem yerel seçimlerden öne bunun olması ve bitmesi. Biran önce. Bakın İsmail Bey, eğer siz Genel Başkan olarak bir seçime girdin. Bir sefer bu seçim… Şunun da altını özenle çizmek isterim. Bu seçim sıradan bir seçim değildi. Yani Batılı ülkelerde yani Almanya, Fransa, Norveç, İsveç, Kanada, Belçika, Güney Kore buralarda yapılan seçimler gibi bir seçim değildi bu seçim. Bu seçim Türkiye için bir kader seçimiydi, bunu kabul edelim. Bu seçim demokrasi ya olacak ya da otoriter bir yönetim olacak. Ama bu toplumun en az yarısı, yani 25 milyon kişi demokrasiden yana oy kullandı. Bu Türkiye Cumhuriyeti tarihi için son derece değerli bir sonuçtur. Dolayısıyla bunu, evet kazanamadık. Bunu gayet iyi biliyorum. Ama bu bizim umutsuz olmamamızı sağladı. Temel nedeni de şu, birinci ve ikinci tur seçimlerde, ikinci turda eğer 40-60 dengesi olsaydı, o zaman gerçek anlamda bu Türkiye için gerçekten sonu felaket olan bir seçim olurdu. Ama öyle olmadı bakın. 2 puanlık bir fark var. Bu iki puan Türkiye’nin geleceği açısından bu ülkenin insanları evet, bir kader seçimiydi ama biz demokrasiden yana oy aldık. Onu da analiz ettik.

İsmail Saymaz- Özür dilerim. Az önceki soruya dönebilir miyim izninizle müsaadenizle. Yani Genel Başkanın da belirleneceği kongre yerel seçimden önce olacak ve siz aday olacak mısınız?

Kemal Kılıçdaroğlu- Ona da geleceğim. Şimdi, CHP Genel Başkanları için adaylık çok önemli değildir. Bizim birinci önceliğimiz ülkemizdir. İkinci önceliğimiz partimizdir. Üçüncü önceliğimiz ise ondan sonra gelirse Genel Başkanlık gelir. Genel Başkanlık bizde çok önemli bir kurum değildir. CHP’nin kurumsal kimliği içinde Genel Başkanlık üçüncü sırada yer alır. Biz olaya böyle bakarız, parti de böyle bakar. Bizim için kural budur. Şuna gelelim, acaba biz nerede kaybettik? Bu sorunun da yanıtlanması lazım, bunun da iyi analiz edilmesi lazım. Biz bunu da araştırdık. Çünkü toplumun önüne çıkarken en azından verilere hakim olmak gerekiyor, seçime bakmak gerekiyor, milletvekillerimizi dinlemek gerekiyor.

İpek Özbey- Bugün biliyor musunuz neden kaybettiğinizi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet, onu açıklayacağım şimdi. Bakın, 1-2-3 numaralı sandık konulan yerler. Yani köy, kasaba veya belde. Buralarda Kemal Kılıçdaroğlu’nun aldığı oy 3 milyon 580 bin 115. Erdoğan’ın aldığı oy 6 milyon 100 bin 355. 3 milyon, 6 milyon… 1, 2 ve 3 numaralı sandıklar. Yani en fazla bir sandık koyuyorsunuz seçim sandığı veya iki, veya üç. Burada alınan oy bu. Peki 3 ve üstü sandığı olan yani şehir merkezleri, ilçelerde olanlarda Kılıçdaroğlu’nun aldığı oy yüzde 51, Erdoğan’ın aldığı oy yüzde 49. Bu şunu gösteriyor, CHP kırsalda ya da 1 sandık konulan yerde, 2 sandık konulan yerde veya 3 sandık konulan yerlerde gerekli etkiyi yeteri kadar gösteremediğini gösteriyor bize.

İpek Özbey- Etki derken siyaseten bir etkiden mi, sandık korumaktan mı bahsediyorsunuz? Siyaseten bir etkiden mi bahsediyorsunuz yoksa sandıkları koruyamamaktan mı bahsediyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Sandıkları koruyamamaktan değil seçmeni etkilemek açısından. Sandıkları korumaktan yana o soru gelirse onun da yanıtını veririm.

İsmail Saymaz- Kırsalın oyunu alamadınız?

Kemal Kılıçdaroğlu- Burada beklediğimiz oyu alamadık. Dolayısıyla bizim 3 milyon fark, 1, 2 ve 3 numaralı yani 1 sandık veya 2 sandık veya 3 seçim sandığının konduğu yerlerden büyük ölçüde kaynaklanıyor. Aradaki fark 3 milyon. Normalde bu kadar fark yok ama 3 milyonluk bir farkın buradan ortaya çıktığı gerçeği var önümüzde. Bu şunu gösteriyor bize, enerjinin en azından bir bölümünü buraya harcayabilirdik. Buralara daha fazla gidilebilirdi. Ama bu zaman acaba kent merkezlerini, büyük merkezleri ihmal gibi bir sonuç çıkar mıydı, çıkmaz mıydı? Bunun üzerinde de durmak ve düşünmek lazım. Bu şunu gösteriyor, kentlerde oturanların tamamı demokrasiden yana oy kullanmış insanlar. Kent kültürünü bilen, kenti yaşayan, ekonomiyi kendi yaşamının bir parçası olarak gören, komşuluk ilişkileri, özgürlük, medya özgürlüğü, gazeteyi, televizyonu okuyan, tartışan, konuşan, sosyolojik olarak kentli dediğimiz kitle yüzde 51 oranında Kılıçdaroğlu demiş. Rakam bu.

Şimdi gelelim bir başka sorun. Bu başarılı mıdır, başarısızlık mıdır? Şunun altını özenle çizmek isterim. Bir sefer ortaya çıkan tabloyu böyle ağır bir yenilgi tablosu olarak görmek o asla ve asla benim kabul edeceğim bir şey değil. Sizin de kabul etmenizi doğru bulmam. Evet, kazanamadık doğrudur. Ama bunu ağır bir yenilgi olarak kamuoyu önüne koymak toplumu umutsuzluğa sevk eder.

Uğur Dündar- Ben soruyu sorarken zaten yenilmek her zaman kaybetmek anlamına gelmez dedim.

Kemal Kılıçdaroğlu- Gelmez doğrudur. Yani gidersiniz…

İpek Özbey- Sizin söylediğinizden benim kafamda bir soru işareti oluştu. Mesela dediniz ki, bazı yerlere ulaşamamışız, gidememişiz. Şimdi altı siyasi parti bir araya gelip Türkiye’nin hala bir yerlerine gidememek mümkün mü onlara ulaşamamak?

Uğur Dündar- Birde sizin Parti Meclisi üyeniz Sayın Gökhan Günaydın 17 bin civarında özellikle ilk tur seçimde bilişim sisteminin iyi çalıştığını ama seçim sonuçlarına etki yapabilecek sayıda sandıkta görevli bulundurulmadığını öne sürdü. Aynı iddia 2018 seçimlerinde Sayın Muharrem İnce tarafından da dile getirilmiş ve 10 bin civarında sandığa yetkili gönderilemediğini söylemişti.

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi. Ama konuları hep atladık. Hepsine cevap vereceğim. Bakın, buradan bizi dinleyenlere de ben özellikle selamlarımı, saygılarımı sunmak istiyorum. Lütfen önlerine çaylarını alsınlar, çaylarını yudumlasınlar, sizler soru soracaksınız bende büyük bir dikkatle, özenle her vatandaşımın sorusunu yanıtlamaya özen göstereceğim. Eksiğim olabilir ama samimiyetimden hiçbir vatandaşımın endişe duymasını istemem. Eksiğimiz varsa eksi, artımız varsa artı bu kadar açık ve net. Çünkü siyaseti siz ya şu topu nasıl çeviriyim falan derseniz bu doğru olmaz. Vatandaş bilir yani kimin doğru söyleyip söylemediğini. O nedenle hep doğrulardan yana oldum, doğruları her yerde, her ortamda savundum. Şimdi de aynı şeyleri söyleyeceğim. O konuda kimsenin endişesi olmasın.

Şimdi bazı yerlere doğru yani diyelim ki, bir örnek daha vereyim size. Mesela sıfır oy çıkan sandıkları da çıkardık. Birinci turda Kılıçdaroğlu için sıfır oy çıkan 382 sandık var Türkiye genelinde. Erdoğan için çıkan 158. 158 sandıkta Erdoğan için sıfır oy çıkmış. İkinci turda Kılıçdaroğlu için 382’den 256’ya düşüyor, Erdoğan için 158’den 70’e düşüyor. Yani 70 sandıkta sıfır oy. Bana da 286 sandıkta sıfır oy çıkıyor.

Şimdi şunun bir sefer altını özenle çizmek isterim. Bu seçime CHP kadar hazırlık yapan ikinci bir partiyi bulamazsınız. Bir daha söyleyeyim, bu seçime sandık açısından söylüyorum. CHP kadar hazırlık yapan ikinci bir partiyi bulamazsınız.

Alişer Delek- Beraber ittifak yaptığınız partileri de bunun içine katıyor musunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi elbette. Onlarda çalıştılar, onlarında var. Ama başat rol oynayan bizdik. Biz çünkü 1,5 yıl buna hazırlandık yaptık. Gidecek kişinin eğitimi vs. falan filan. Bütün bunların hepsini yaptık. Bakın, tutanaklarda geldi. Biz o konuda da elimizde sıcak veriler var. İlk turda, yani ilk seçimde bazı sorunlar çıktı, doğru. Bilgisayar sisteminde birden fazla model vardı. Modeller arasında bir uyumsuzluk çıktı ortaya. Ama bu tutanakların alınmadığı anlamına gelmiyor, onların yüklenmesi lazımdı bilgisayara. Yüklenmede bazı sorunlarımız çıktı. Yoksa tutanaklar var bizde. Bu ikinci turda da yine tutanakların tamamı bir şekliyle elimize geçti. Yani şunu söylemek isterim. Geçen seçimlerde, biz Şanlıurfa’nın bazı ilçelerine giremedik. Yani bırakın sandığa gitmeyi, ilçeye giremedik. Şimdi biz, sıfır oy çıktı mı? Biz oraya milletvekili arkadaşımızı gönderdik. Özellikle burada gönderdik. Ve milletvekili arkadaşlarımız darp edildi. Yani biz bu kadar her şeyi göze alarak arkadaşlarımızı görevlendirdik. Peki darp edilen milletvekili ne yapıyordu? Bu ülkeye demokrasi gelsin diyordu, darp edenin ayağında ayakkabı yoktu. Onun hakkını savunan insana o insan saldırıyordu. Bu trajik durum acaba medyada ne kadar gündeme geldi, bu trajik durum medyada acaba ne kadar eleştirildi. O kişinin hakkını savunmak için oraya giden milletvekiline, ‘Benim hakkımı neden savunuyorsun, ben köleliğe razıyım, ben yalın ayak gezmeye razıyım’ diye ona saldırıyor. Bu trajik tablonun aslında Türkiye’nin önüne konması lazım. Türkiye’nin geldiği noktalardan biriside bu. Bu Şanlıurfa’da yaşadığımız bir olay. Benzer olay Diyarbakır’ın bazı ilçelerinde de yaşandı. Oraya da milletvekillerimizi görevlendirdik. Özellikle milletvekili arkadaşlarımızı görevlendirdik ki bir sorunla karşılaştıklarında güvenlik güçleri en azından orada olsunlar diye. Orada da bazı sıkıntılar çıktı. Tamam bize oy vermiyorlar olabilir. Ama biz kaç kişinin gelip sandıkta oy kullandığını bilmek zorundayız. Tamamı mı geldi yoksa bir kısmı mı geldi? Çünkü oraya oturup hepsinin altına mühür basacaklardı. Buna da engel olmaya çalıştık.

Ha şu var. Efendim, ‘yüzde 100 her şeyi mükemmel bir şekilde yaptınız.’ Hayır arkadaşlar yani kalkıp da doğruları söyleyeceğiz. Sandıkta olup da tutanağı bize gelmeyen çok sınırlı sayıda tutanaklar var. Bunlar da zaten genel seçimi bırakın o ilin seçim sonuçlarını bile, hatta o ilçenin seçim sonuçlarını bile değiştirmiyor.

Bakın, geçen seçimlerden bu seçime bir farkımız daha. Geçen seçimlerde ben şunu gayet iyi hatırlıyorum. 10 bine yakın partinin görevlendirdiği kişiler sandığa gitmemişti. 10 bininin partiyle ilişkisini kestik ve hepsini partiden ihraç ettik. Ama ihraç etmeden önce şunu yaptık. Olur ya o gün bir hastası çıkmıştır veya cenaze olmuştur. Önce onu sorduk var mı böyle bir şey. Yoksa hepsinin partiyle ilişkilerini kestik.

Başka bir şey daha ifade edeyim. Gerçekten de bizim gözlemciler yani müşahitler dediğimiz arkadaşlar yani bunlara hem gözlemcilere, hem milletvekillerimize, hem parti yetkililerine, sandık başında durup büyük bir fedakarlıkla ıslak imzalı tutanakları alan, bize gönderen arkadaşlarımıza gerçekten yürekten teşekkür ederim. Onlar çok büyük fedakarlık yaptılar. Yani biz burada Genel Merkezdeyken onlar sandık başında ve tehditler altında bazen görevlerini özenle yapmaya çalıştılar. Tabi sonuçlar sadece bizim açımızdan üzüntü verici olmadı yani. Tutanak sonucunu gönderirken telefonda ağlayan gençler vardı, kadınlar vardı. Başlangıçta çok büyük, bakın biz her okulun önünde aynı zamanda bize cep telefonu ile sonuçları bize gönderen, cep telefonuyla hemen gönderen. Okul önlerindeki sonuçlar gelince, okul önlerinden gelen sonuçlarda biz yüzde 51 öndeyiz. Hepimiz sevindik. Yüzde 51. İşte ne zaman ki bu en fazla 1, 2 ve 3 sandığın kurulduğu yerlerden sonuçlar gelince, baktık ki tablo bizim düşündüğümüz gibi bir tablo değil.

İsmail Saymaz- Yani herhalde seçimden bu yani 12 gün geçti yani yaklaşık 12 gün geçti. Kuşkusuz dediğiniz nedenler etkili oldu. Yani zorbalıklar oldu, kutuplar oldu, AK Parti sizin aleyhinize manipülasyonu kullandı, montajı kullandı. Ama zaten bunların olacağı öngörülüyordu. Ve siz de herhalde bu böyle zorluklar karşılayacağınızı öngörüyordunuz ve bu nedenle sizin bugünkü MYK üyelerinizden biri Erdoğan'ın karşısında kutu kolayı koysak kazanırız dedi. Başkaları bu seçimin yine sizin partinizde yakın çevrenizdeki insanlar açık ara bu seçimi kazanılacağını söyledi. Yani muhalefetin adayının, bu bahiste sizin bu seçimi kazanacağını söyledi. Günün sonunda bu seçim kaybedildi. Yani bu bir yenilgi değildir yüzde 48 ve 25 milyon iyi oydur demek elbette ki anlamlı ama bu akıbeti değiştirmiyor. Bu seçimi kaybettiniz.

Kemal Kılıçdaroğlu- Zaten demedik arkadaşlar.

İsmail Saymaz- Bu seçimi neden kaybettiğinize dair 12 gün boyunca bir açıklama yapmadınız. Bence şu anda da tam olarak bir açıklama yapmadınız. Gerçekten ben merak ediyorum. Siz bir rapor çıkardınız mı? Siz bu seçimde neden kaybettiniz?  

Kemal Kılıçdaroğlu- Söyledim. Anlatamıyorum galiba…

İsmail Saymaz- Kır ve kent oyları farklılığını mı söylüyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet.

İsmail Saymaz- Bu zaten biliniyordu efendim.

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır efendim. Nereden biliyordunuz?

İsmail Saymaz- Bütün seçimde yani şu 21 yılda bütün seçim sonuçlarına baktığınızda CHP kırda hep az oy aldı.

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır efendim.

İsmail Saymaz- Yani 21 yıldır bütün seçimlere baktığınızda CHP kırda zaten hep az oy almıştır. Yani bu sürpriz bir durum değil ki.

Kemal Kılıçdaroğlu- Güzel. Biz 3 ve daha fazla sandığın konduğu bütün Türkiye genelinde yüzde 51 alıyoruz. Bu ne demektir? En azından partinin kent merkezlerinde, büyük ilçelerde en azından sesini duyurduğu, en azından oyunu yükselttiği, en azından insanlarla yan yana geldiği, en azından esnafından, sanayicisinden, taksi şoföründen, pastacısına kadar hemen hemen herkesle diyalog kurduğu, en azından belli bir güveni verdiğini göstermiyor mu? Gösteriyor. Ben ne söyledim, eksiğimiz var. Tamam güzel eksiğimiz var. Nedir? Biz 1 sandık konulan yerlere gitmemişiz. 2 sandık konulan yere gitmemişiz, 3 sandık konulan yere gitmemişiz. Ben bunu söylüyorum zaten.

Uğur Dündar- Parti olarak gitmemişiz diyorsunuz değil mi efendim. Parti olarak ulaşamamışız diyorsunuz. Sandık görevlisini kastetmiyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır sandık görevlisi değil. Elbette sandık görevlisi var. Ama biz oraya zamanında gidip kendimizi yeteri kadar anlatamamışız. Burayı da inceledik. Buradakilerin büyük bir kısmı sadece TRT izliyor. TRT’nin ne olduğunu da herhalde gazetecisiniz, siz beden daha iyi bilirsiniz.

İsmail Saymaz- Onların propagandası etkili oldu diyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet etkili oluyor. Dolayısıyla yani Sözcü TV, diğerleri veya bağımsız televizyon kanalları oralarda izlenmiyor, sadece TRT izleniyor. Biz bunu da gözlemledik. Üstelik bu gözlemi biz yapmadık bununda altını özenle çiziyim. Yani CHP’liler gidip bu gözlemi yapmadı. Bu gözlemi bağımsız kişiler gidip oralarda yaptılar ve bunu bize gönderdiler. Buralarda TRT izleniyor başka bir şey izlenmiyor diye. Buna benzer pek çok olay var.

Ama işin özü şu; yani ben eğer gerçekten bu ülkeye hizmet verilecekse olaylar sağduyuyla masaya yatırılmalı ve üzerinde düşünülmeli. Ben sizin önünüze çıkmadan önce oturdum, dersimi çalıştım. Çıkardım bütün bu verileri aldım. Bunlar benim ürettiğim veriler değil. Onu da ifade edeyim. YSK’dan bize gelen, bizdeki ıslak imzalı tutanaklarla karşılaştırılan, bizim Parti Meclisinde, MYK’da, TBMM grubunda, arkadaşlarımızın görüşleri, arkadaşlarımızın tartışmaları. Eksiklerimiz ne oldu, artımız ne oldu? Bütün bunları ben öğrenmeden tek başıma çıksaydım ben bunu doğru bulmazdım. Yani arkadaşlarımı dinlemem lazım. Çünkü ben alana sadece mitingler için gittim. Ama benim arkadaşlarım alana mitingler için değil doğrudan doğruya, sandığa, ilçeye, esnafa, çiftçiye, köylüye herkese gittiler ve dolayısıyla onların gözlemleri, onların eleştirileri, sıradan vatandaşın bize yönelik eleştirileri bizim için daha değerli. Biz onları dinlemeden bir şey diyemeyiz.

Uğur Dündar- Şöyle bir özet yapabilir miyiz efendim? SAyın Gökhan Günaydın’ın seçim sonuçlarını etkileyebilecek sayıdaki sandığa görevli gönderemedik değerlendirmesi doğu değil.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet. Görevli gönderdik.

Uğur Dündar- Bazı yerlerde görevlimiz yoktu ama bu hem ülke genelindeki seçim sonuçlarını etkilemeyecek durumdaydı, hem de o ildeki sonuçları bile etkilemeyecek sayıdaydı diyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet. Çok sınırlı sayıda. Yani orada da yine şunu da ifade edeyim. Bizim görevlendirdiklerimizden kim sandığa gitmedi. Bununla ilgili de bir çalışma yapılıyor şuanda. Çünkü net olmak lazım. YSK sandık görevlilerine belli bir bedel ödüyor. Şimdi o bedel kimlere ödendi, ödenmedi onu takip ediyoruz şuanda. O listelerde çıkacak. O zaman gerçek anlamda bizim görevlendirdiklerimizden kaç kişi sandığa gitmedi hem biz öğrenmiş olacağız, hem YSK öğrenmiş olacak. Biz onun da peşindeyiz ve onu da çıkaracağız ortaya.

İsmail Saymaz- Kemal Bey benim anladığım iki tespit yapmışsınız. Neden kaybettik sorusuna benim anladığım kadarıyla, kır nüfusunu ikna edemedik, köylüleri ikna edemedik onlar TRT izliyor. Bu iki temel gerekçeye yaslanıyor. Ama benim düşündüğüm şuydu, yani ben şöyle düşünüyorum. AK Parti son 5 yılın en berbat dönemini geçiriyor ve Türkiye’yi krize sürükledi ve Türkiye bir yıkımın eşiğine geldi. Ekonomi kendi liyakatsizliği, beceriksizliği nedeniyle Türkiye’yi uçuruma sürükledi. Tabi bir yandan salgın oldu çok iyi biliyorsunuz takip ettiniz salgında maske dağıtamadılar. Sel oldu, orman yangını oldu. Neredeyse ormanlarımızın önemli bölümü yandı kül oldu. Depremi çok iyi takip ettiniz, deprem bölgesi helak oldu, harap oldu ve onlar enkaz bile kaldıramadılar. Böyle bir tabloda bu iktidar seçimi kaybetmek üzereydi. Bu iktidarın belki de en zayıf girdiği seçimdi, Erdoğan’ın belki de en zayıf girdiği seçimlerden biriydi. Ama bu tabloda bile siz Büyükşehir’i yönettiğiniz Hatay’ı bile ikinci turda alamadınız. Dolayısıyla Erdoğan’ın en zayıf girdiği seçimde bile CHP’nin bu seçimi alamayışının esaslı politik nedenleri ve özeleştirisi olması gerekmez mi? Yani sadece köylüleri ikna edemedik ve onlar TRT izliyor demek yeterli bir gerekçe mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır öyle bir iddia da bulunmadım.

İsmail Saymaz- Bu arada çok özür dilerim. AK Parti aşağı yukarı kendi İç Anadolu’nun tamamına yakınında, Karadeniz’de ve Doğu Anadolu’nun önemli bir bölümünde birinci olmayı sürdürüyor. Yani o tabloda değişmiş değil.

Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle ifade edeyim. Eleştirilerinize ya da yorumlarınıza şunu ifade edeyim. Bir; yüzde 42’den yüzde 36’ya indi. Bu nedir? Yani AK Parti için bir başarı mı?

İsmail Saymaz- Değil tabi.

Kemal Kılıçdaroğlu- Değil güzel. Demek ki, sizin söylediğiniz o yıkımın sonuçları bir şekilde çıkıyor ortaya.

İsmail Saymaz- Ama buna rağmen kazandı seçimleri.

Kemal Kılıçdaroğlu- Biliyorum. Ama eklediğimiz ölçüde bir yıkım oldu mu? Yani AK Parti açısından bir kayıp oldu mu? Beklediğimiz ölçüde olmadı. Ama şunu da düşünün. Şimdi, ben gerekçe üretmeyi şey bulmuyorum. Efendim işte biz kazanacaktık da şu oldu da, bu oldu da. Ben böyle bir şeye girmek istemiyorum. Evet, biz bunu kazanamadık, doğru, nokta. Ama şunu da düşünün. Onu diyorsunuz ama ben asgari ücret artsın dediğim zaman Erdoğan tak diye artırdı mı? Emekli maaşı artsın dediğim zaman tak diye artırdı mı? Biz şunu da araştırdık. Yani aacaba kırsaldaki insan neden bu ekonomik yıkımdan etkilenmedi diye. Çok basit, ayda 500 lira verdiğinizde zaten harcayacak yer yok. Köyde nereye harcayacak parayı. Ekonomik yıkımdan etkilenmiyor o.

Deprem bölgesine gelince. Depremde evet biz de beklemiyorduk. Deprem bölgesine ilk giden benim, depremzedelerin sorunlarının nasıl çözülmesi gerektiğini ilk söyleyen benim. Onlara depremde yıkılan evlerin ruhsatlı…

İsmail Saymaz- Birde bedava vereceğim dediğiniz halde oy vermediler.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet, diyen benim. Ama sonuçta halk orayı tercih etti. Yani şimdi ben kalkıp da vatandaşa ‘Vay sen niye buraya verdin’ benim onu söyleme hakkım yok. Orada dönüp yeniden kendimizi sorgulamalıyız. Yani neden olmadı bu?

İsmail Saymaz- Bende onu soruyorum neden olmadı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Birden fazla nedeni var, dağıtılan paralar var, dağıtılan imkanlar var. Bunları da biz biliyor zaten gözlüyoruz da.

Uğur Dündar- Birde efendim bunlar gerekçe olacaksa yani AK Parti iktidarını…

Kemal Kılıçdaroğlu- Çok özür dilerim. Bugün sizin gazetede vardı zaten ne kadar para dağıttıkları.

Uğur Dündar- Evet çok para dağıttılar. Böyle bir dönemde yani en zayıf olduğu dönemde yenemeyecekseniz, iktidar olamayacaksanız CHP ne zaman iktidar olacak?

Kemal Kılıçdaroğlu- Bu bir yarıştır. Bir Demokrasi yarıştır. Biz çıtamızı yükselttik, iyi bir noktaya geldik. Kazandık mı? Hayır. Onunda altını özenle çizmek isterim. Biz aynı zamanda toplumdaki kutuplaşmayı büyük ölçüde törpüledik ve toplumda yan yana gelmeyen, birbirine selam vermeyen kesimler yan yana geldi ve birbiriyle kucaklaştı. Biz pek çok sorunun çözümü için öncülük ettik. Elbette Millet İttifakı’nı oluşturan diğer partilerle beraber yaptık onların hakkını yemek istemem. Onlarla beraber oturduk, onlarla beraber çalıştık. Onlarla beraber demokrasinin ne kadar değerli olduğunu ve demokrasiyi savunmamız gerektiğini ifade ettik. Bütün bunların hepsi yapıldı zaten.

Bundan sonraki süreç bayrağı teslim alanlar elbette daha ileriye taşıyacaklardır. Yani bizim umutsuz olma gibi bir hakkımız yok. Öyle bir şeyde yok yani. Umutsuz olacak bir sonuçta yok aslında.

İsmail Saymaz- Bayrağı teslim alanlardan kastınız ne?

Kemal Kılıçdaroğlu- Arkadaşlar buraya herhalde bayrağı il başkanları, ilçe başkanları değişecek, örgütler değişecek.

İsmail Saymaz- Kendiniz için söylemediniz değil mi bunu?

Kemal Kılıçdaroğlu- Herkes değişecek. Arkadaşlar yani hiç kimse kazığı çakacak hali yok yani. Bu örgüt yani CHP diğer partiler gibi değildir. CHP bakar, ölçer, duygularıyla değil aklıyla hareket eden. Bakacak, tabloya bakacak. Nedir, ne değildir?

Şunu ben bütün vatandaşlarıma söylemek isterim, AK Partililer dahil. Söylesinler bakayım. Kılıçdaroğlu çalıştı mı, çalışmadı mı? Kılıçdaroğlu söylenmesi gereken her şeyi söyledi mi, söylemedi mi? Kılıçdaroğlu’nun ne eksiği var? Nerede yanlış yaptı? Söylesinler, bunu oturup tartışırız. Dolayısıyla olayı eğer kişi ekseninde düşünürseniz, CHP’de böyle bir şey yoktur. CHP kişi eksenli bir parti değildir. Kurumsal kimliği vardır bu partinin. Bu partinin Parti Meclisi… Bakın bizim Parti Meclislerimiz diğerlerine benzemez. Bizde Parti Meclisinden çıkan arkadaşımız, CHP Genel Başkanını oturur çok rahat bir şekilde eleştirir. Ve ben eleştiren hiçbir arkadaşımın sözünü kesmem, 1 saatte konuşsa sonuna kadar dinlerim. Çünkü onun yaptığı eleştirinin ne kadar değerli olduğunun ben farkındayım.

İpek Özbey- Kişisel olarak ne zaman devam, ne zaman tamam diyeceksiniz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Kişisel olarak kurultayı açtık zaten.

İsmail Saymaz- Kurultayda aday mısınız Kemal Bey?

Kemal Kılıçdaroğlu- Aday olup olmamanın hiçbir önemi yok.

İsmail Saymaz- Aday mısınız ama?

Kemal Kılıçdaroğlu- Gidip de ‘Ben adayım’ demem.

İsmail Saymaz- Aday gösterirlerse?

Kemal Kılıçdaroğlu- Bakın, bu kadar önemli bir olayı konuşuyoruz değil mi. Ama getirdik işi nereye gene? Kişiye getiriyoruz. Niye kişiye getiriyoruz? Hangi gerekçeyle kişiye getiriyoruz?

İsmail Saymaz- Demokratik ülkelerde genelde siyasetçiler yarışı kaybettiğinde istifa yolunu düşünürler.

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi elbette.

İsmail Saymaz- Yani o yüzden kişiye getiriyoruz.

Kemal Kılıçdaroğlu- Elbette. Ama bunu bizim bakın partimizin bir kurumsal kimliği var. Ben ne söyledim? Bizim için önce ülke gelir, Türkiye gelir. Sonra partimiz gelir. Üçüncü sırada Genel Başkanlar gelir. Genel Başkan bugün olur, yarın olur, öbür gün olur, başka gün olur. İşin özü budur zaten. Ama efendim, değişim. Bu da çok sık dillendiriyorsunuz. ‘Değişim olsun, değişim olsun’. Yahu değişim olmayan bir hayat var mı? Hayatın her tarafında değişim var.

İpek Özbey- Biz dillendirmiyoruz efendim İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı dillendiriyor.

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi. Bakın ne yaptık biz? Önce Parti meclisimizi topladık değil mi? MYK’yı topladık, Meclis grubumuzu topladık. Burada değişiklikler yaptık. Değişim gözle görülebilir değişim. Yani kadınların daha fazla olduğu, erkeklerin daha az olduğu. Meclis grubuna bakın. Bizim MYK’da yine değişiklikler oldu. Oraya da genç arkadaşlar, nitelikli arkadalar geldiler. Ama ‘Vay efendim, bu değişim yetersiz’. Elbette yetersiz. Arkasından ne aldık? Arkasından kurultay kararı aldık. Kurultaya gideceğiz. Çünkü evet bir sonuç elde ettik, evet bu sonuç beni tatmin etmiyor. Evet, bu sonuç kazanamadık sonucudur. Gideceğiz kurultaya, kurultaya oturacağız, anlatacağız. Belki benim bilmediğim ama bir başka arkadaşımın gözlediği bir olay vardır. Biz burayı ihmal etmişiz. Biz buraya da bakarız. Biz burayı da alırız, eleştiririz, bakarız. Dediğim gibi CHP diğer partiler gibi değildir, sıradan bir parti değildir burada. CHP’de en sert eleştiriler çok rahat bir şekilde Genel Başkana karşı yapılır, Genel Başkan onları büyük bir dikkatle dinler. Niye bunu eleştirdin, niye sen beni eleştirirsin demez. Beni eleştirdin ben seni hemen ekarte edeceğim, partiden atacağım öyle bir şey asla olmaz. Asla bizde olmaz. Herkes usulü dâhilîsinde sözünü alır, her türlü eleştiriyi gayet yapar, eksiğimiz, artımız varsa. Tabi eksik bilgisi varsa tamamlarız onu, söyleriz. Burada eksik var, işin doğrusu budur diye söyleriz. Onu da aktarırız kendilerine.

Uğur Dündar- Ama efendim milletvekili adaylarının, belediye başkanı adaylarının son değerlendirmede sizin onayınızdan geçmesi gerekiyor. Yani bir anlamda siz de tek adamsınız ve bu son MYK değişikliğinden sonra teşkilatları da kendinize bağladınız. Bu durumda siz lider olarak değişimin önünü açmazsanız… Burada değişimden kastettiğim İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Ekrem imamoğlu'nun liderlik konusunda ki değişim mesajıdır. Bu kaybetme duygusuyla yaşayan seçmeni hangi motivasyonla ve hangi kazanma inancıyla yerel yönetim seçimlerinde sandığa götüreceksiniz?

Kemal Kılıçdaroğlu-  Şöyle ifade edeyim. Değişimin arzusu gayet güzel. Partinin MYK’sı değişti mi? Değişti. Partinin Parti Meclisi değişmiyor çünkü kurultaya bağlı. Kurultayda. Meclis grubunda değişiklik oldu mu? Meclis grubunda değişiklik oldu. Partinin diğer organlarındaki değişim Genel Başkanın iradesine bağlı değil, MYK’nın alacağı karar ve Parti Meclisinin bunu onaylamasına bağlı. Biz kongre kararını aldık mı? Aldık. Ardından ne yapacağız? Parti Meclisine sunacağız. Parti Meclisi nasıl karar verirse o çerçevede hareket edeceğiz. Takvimi yaptık mı? Takvimi yaptık. Bu takvim gerçekten de hani böyle işi zamana yayıp, uyutma falan yok öyle bir şey. Öyle bir şey yok. Tam tersine en fazla 15 gün daha daraltabiliriz ama o da risk oluşturur diye yapamadık. Her şey yasalara uygun olarak yapıldı.

İsmail Saymaz- Genel Başkan seçimli bir kurultay mı olacak? Ben hala o cevabı alamadım Kemal Bey.

Kemal Kılıçdaroğlu- Olacak. Olur mu arkadaşlar 50 sefer söyledim.

İsmail Saymaz- Ne dediniz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Söyledim Genel Başkan da seçilecek. Biz kurultayı niye yapıyoruz?

İsmail Saymaz- Öyle bir tartışma var çünkü günlerdir efendim.

Kemal Kılıçdaroğlu- Arkadaşlar, o tartışmayı yapanlar ya siyasi partiler yasasını bilmiyorlar, ya bizim CHP’yi tanımıyorlar. Önyargıyla siyaset yapılmaz, önyargıyla soru sorulmaz. Soru nasıl sorulur? Kurultayı yapıyorsunuz ve seçimli kurultay bu. Parti Meclisi seçilecek, Genel Başkan seçilecek burada, disiplin kurulu üyeleri seçilecek. Bunların hepsi olacak zaten. Bir de Genel Başkansız seçim var. O da galiba belli bir siyasi partiler yasası onu öngörüyor o çerçevede yapılıyor. Bu seçim, Genel Başkanın da seçileceği bir seçim.

İpek Özbey- Adayları üyelerin katılacağı önseçimle belirleyeceksiniz? Önseçimle belirlenecek değil mi adaylar?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi bakın şunu da ifade edeyim. Eğriye eğri, doğruya doğru. Halkıma her zaman doğruları söyledim. Tüzükten rahatsız mısınız? Evet, tüzükten rahatsızım. Ben daha önce kurultay yaptık, tüzük kurultayı yaptık. Tüzük kurultayında dedim ki, iki şey yapalım. Aktif üye, pasif üye diye ayıralım üyelerimizi. Aktif üye her ay düzenli partiye aidatını ödeyen üye olsun. Pasif üye partimizin üyesi, partimizin sempatizanı ama aidatını ödemiyor. Dolayısıyla partinin milletvekilini seçecek olan kişi aktif üye olsun. Benim bu partiyle bir aidiyetim var, her ay gidiyorum aidatımı ödüyorum, o zaman milletvekilini de seçiyorsan kardeşim bana danışacaksın. Bunu kurultaya kabul ettiremedim, kurultay bunu reddetti. Kurultay reddettiği için ön seçim her zaman bizim anladığımız anlamda sağlıklı bir seçim olmuyor. Niye olmuyor? Bir yere bakıyoruz, il başkanı gitmiş bütün akrabalarını partiye üye kaydettirmiş. Bağırıyor, illa ön seçim olsun. Yapıyorsunuz, zaten onun dışında başka birinin çıkma şansı yok. Benim yapmak istediğim neydi? Benim yapmak istediğim partiye aidiyeti, bağlılığı olan, düzenli aidatını ödeyen kişi o zaman o milletvekilini gelsin seçsin. Desin ki, bir dakika bu parti benim partimdir ve ben bu partiye milletvekilini seçerken dikkatli bakacağım. Bir; özgeçmişine bir bakacağım parlamentoda ne kadar, seviliyor mu sevilmiyor mu ona bakacağım. Artı toplumdaki konumu nedir bakacağım ve ona gidip oyumu vereceğim. Bu geçmedi. Üzülerek ifade edeyim geçmedi. Hala bunu inşallah geçireceğiz. Çünkü o dönem bunu reddedenler, bugün diyorlar ki ‘Keşke biz onu geçirseydik’. Şimdi bunu inşallah eğer kurultayda tüzüğe bunu da getireceğiz yine toplumun yani partinin önüne koyacağız, delegelerin önüne koyacağız. Diyeceğiz ki ‘Gelin buna oy verin’. Dolayısıyla aktif üye, ama düzenli aidat ödeyen, onunda altını özenle çiziyim. Çünkü bizi dinleyen şuanda CHP’li yol arkadaşlarımda var. Düzenli her ay aidat ödeyen ön seçimde oy kullanacak. Yoksa hani böyle milletvekili tam seçimi sırasında gel bütün aidatlarımı ben şimdi ödeyim 3 senelik aidatı gel oy kullan. Hayır. Düzenli her ay… Ben nasıl ödüyorum, bankaya talimat verdim. Kredi kartımdan her ay banka CHP’nin hesabına yatırıyor parayı. Hani böyle gidip makbuz kesme dönemi de bitti.

Alişer Delek- Bu açıklıkla tekrar bir yineler misiniz? Siz aday olacak mısınız, olmayacak mısınız? Yani bu sonuçta sizin vereceğiniz bir karar.

Kemal Kılıçdaroğlu- Ben çıkıp ben adayım demem.

Alişer Delek- Aday gösterirlerse?

Kemal Kılıçdaroğlu- Anlatamıyorum galiba. Ben bugüne kadar hiç çıkıp ben adayım demedim. Bu partinin yetkili organları kimin aday olup olmayacağı, kimin seçilip seçilmeyeceğine, onlar karar verecektir değerli arkadaşlarım. Bu parti bir kişinin partisi değildir. Bu partide bir kişinin hegemonyası söz konusu değildir. Bu partide herkes gelip Genel Başkanlığa aday olabilir. Parti üyesi olmak kaydıyla.

Uğur Dündar- Ama efendim Sayın Muharrem İnce aday oldu ama bu delege yapısıyla herhangi bir başarı gösteremedi ve siz seçildiniz tekrar. Yani bu delege yapısıyla siz değişimin önünü liderlik konusunda değişimin önünü açmazsanız, yani sizden sonra gelecek kişiye el vermezseniz…

Kemal Kılıçdaroğlu- Niye vermeyim.

Uğur Dündar- Kurultay yine sizi seçer efendim bu delege yapısıyla.

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır efendim.

Uğur Dündar- Sayın Muharrem İnce’nin katıldığı seçimde bunu gördük.

Kemal Kılıçdaroğlu- Bakın, bu partinin bir sağduyusu vardır. Bu parti sıradan bir kişiyi gelip Genel Başkan seçmez. Bunun altını bir sefer özenle çizmek gerekiyor. Delege dediğimiz kişi de sıradan bir insan değildir, partinin kültürünü bilen, partinin tarihini bilen bir kişidir. Böyle ben çıktım, ben aday oldum, gel bana oy ver. Hayır öyle bir kural yoktur burada. Öyle bir kural da geçerli değildir. Parti 100 yıllık geleneği olan bir partidir sıradan bir parti değildir.

Uğur Dündar- Siz işaret ederseniz o delege seçer ama efendim.

Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle, bakın ben Meclis Gurubuna seçimlerde vardı bana sordular kime oy verelim diye. Bana sorarsanız o zaman bu seçim olmaktan çıkar. O zaman ben tercihimi koyuyum siz oy verin dedim. Ben bu kadar da duyarlı davrandım. Siz kalkıp da bütün delegelere efendim gel bana oy ver şunu var. Hayatımda şuana kadar hiçbir delegeye telefon edip gel bana oy ver demedim ve dememde zaten. Benim ne kitabımda yazar bu, ne benim ahlakımda, ne erdemimde yazar. Delege gelir kimi arzu ediyorsa seçer. Şimdi ben eski delegelerle yani şuanda var olan delegelerle seçim yapsaydım, diyeceklerdi ki ‘Bak işte bunlar zaten Kılıçdaroğlu’nun delegeleri geldi zaten o seçilecek. Ben kurultay kararı aldım, buyurun herkes çalışsın. Aday olanlar çalışsınlar.

İsmail Saymaz- Siz çalışmayacaksınız ama tabi öyle anlıyorum?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır efendim. Gitsinler çalışsınlar. Muharrem Beyde çalıştı, diğerleri de çalıştı. Giderler, çalışırlar, anlatırlar neyi nasıl yapacaklarını anlatırlar, söylerler, olur kurultay. İnsanlar çıkarlar bir yarış olur, yarış içinde birileri kazanacak.

Uğur Dündar- El vermeniz sizin açınızdan daha erdemli bir davranış olmaz mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Ben el veririm, niye el vermeyeyim? Yani ben şimdi şöyle bir şeye kapılmayalım. Efendim illa ben olacağım, diğerlerinin tamamını reddedeceğim. Benim kitabımda o yok. Yok öyle bir şey. Benim geleneğimde de, örfümde de yoktur öyle bir şey. Birisi çıkar, gerçekten de bütün delegelerin önüne çıkar, delegeleri gider ziyaret eder, kendisini anlatır, ondan sonra neler yapacağını anlatır, partide hangi değişimleri, dönüşümleri yapacağını anlatır, kazanır.

İpek Özbey- Ben şöyle bir soruyla aslında başka bir türlü sormak istiyorum bu soruyu…

Kemal Kılıçdaroğlu- Bir şey istiyorum yalnız. Kişiye endeksli, altını özenle çiziyorum kişiye endeksli bir siyaset CHP’nin tarihinde yoktur. Kurumsal yapımızı unutmayalım.

İpek Özbey- Ben başka türlü soracağım. Şimdi bir yola çıktınız ve yapmaya çalıştığınız şeyi de hepimiz biliyoruz. İdeolojik partilerin büyük bir sıkıntısıdır bu aslında. Bir yandan kendi çelik çekirdeğini korumaya çalışır ama o çelik çekirdek iktidar olmaya yetmez. Daha fazla açılmak ister. Siz aynı şeyi yaptınız daha fazla açılmak için altı partili ittifak yaptınız. Bir yola çıktınız, bir demokrasi koşusuna çıktınız olmadı, kazanılmadı. Büyük oranda bir oy alında ama kazanamadınız. Siz şöyle mi düşünürsünüz acaba? Yani bunu bir arzu, bir istek olarak soruyorum. Sadece karar olarak sormuyorum. Ya ben bu yolu tamamlayacağım, ben bu yolu başaracağım. Yani bu yola baş koydunuz mu onu öğrenmek istiyorum.

Kemal Kılıçdaroğlu- Türkiye’nin içinde bulunduğu tablo CHP’ye tarihsel bir görev yüklemişti. Demokratik yollarla demokrasiyi yeniden inşa etmek. Eğer siz bu inşaatı yapamazsanız, hem kendi tarihinize, hem Türkiye tarihine kayıtsız kalmış olursunuz. Altı lider ile buluşmamız, bir araya gelmemiz. Pek çok sivil toplum örgütü ile buluşmamız ve bir araya gelmemiz. Diyarbakır’dan tutun, Trabzon’a kadar. Hemen hemen bütün coğrafyada bütün kanaat önderleriyle, altını özenle çizeyim CHP’liler hariç. Bütün kanaat önderleriyle bir araya gelerek, Türkiye’nin içinde bulunduğu durumu ve bu durumdan niçin çıkması gerektiğini anlatan, yaklaşık 3- 3,5 yıldır bir çaba var.

İpek Özbey- Bu çabayı kenara mı atacaksınız, devam mı ettireceksiniz onu soruyorum.

Kemal Kılıçdaroğlu- Bu çabalar bize yüzde 48’lik bir sonuç doğurdu. Yeterli mi, yeterli değil. Siz demokrasiyi inşa etmek zorundasınız, siz bunu yapmazsanız olmaz. Altı liderle yaptığımız ilk toplantıda, şunu söylemiştim: Bizi bir araya getiren temel unsur, demokrasi özlemidir. Kendi ülkemizde farklı görüşlerin bir arada özgürce tartışılabildiği…

İpek Özbey- Seçimden sonraki ilk toplantı mı yoksa ilk toplantı mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- İlk toplantıda söyledim. Ve tarihin bize yüklediği bir misyondur bu demiştim. Aynı misyon devam ediyor. Tarihin yüklediği bir misyon var hepimiz demokrasiyi istiyoruz kendi ülkemizde. Bunu istiyoruz ve bunu savunuyoruz zaten. Ve biz bunu yapmak zorundayız.

Umutsuzluğa kapılmama nedenim de şu, bütün olumsuz koşullara rağmen yüzde 48 aldık. Valisinin, kaymakamının ne yaptığını ben gayet iyi biliyorum. Jandarmanın neler yaptığını gayet iyi biliyorum. Kimleri nasıl tehdit ettiğini gayet iyi biliyorum. Oy pusulasından fotoğrafı çekeceksiniz göndereceksiniz, yetmez çocuklarınız, eşiniz de fotoğrafını çekip gönderecek dediklerini de gayet iyi biliyorum. Ama bunlar bizim için gerekçe olmamalı. Ben bunları gerekçe kabul etmiyorum. Çünkü biz bütün bunlara rağmen mücadele verip sonuç almak zorundayız. Ve biz bunu yapacağız. O nedenle öyle umutsuzluk falan filan değil. Bunu ben mi yapacağım? Bunu biz yapacağız diyorum. Biz yapacağız, beraber yapacağız ve birlikte yapacağız. Biz bunu beraber ve birlikte yaptığımız zaman zaten Türkiye için olumlu bir tablo ortaya çıkacak. Öbür türlü karamsar bir tablo var.

Derin bir hayal kırıklığı yaratıldı, derin bir hüzün yaratıldığının ben de farkındayım. Sadece ben telefon edip, telefonda ağlayan değil gelip beni kucaklayan anneden değil, eşimden de biliyorum, çocuklarımdan da biliyorum, komşularımdan da biliyorum, arkadaşlarımdan da biliyorum. Şimdi öyle bir atmosfer çıktı ki artık kazanıyoruz ve artık bu ülkeye huzur gelecek.

İpek Özbey- İkinci turda da değil birinci turda kazanıyoruz diye bir algı yaratıldı.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet birinci turda. İkinci turda da aynı beklenti içine girdik. Tabi bu beklentinin karşılanmamasının yarattığı bir olumsuz tablo var yani. Biz bunu anlayışla karşılıyoruz zaten. Ama bu bizi umutsuzluğa sevk etmemeli. Biz yenilenmeliyiz, biz değişmeliyiz. Biz güçlenmeliyiz ve biz yolumuza devam etmeliyiz. Biz bunu yaptığımız taktirde sağlıklı ve tutarlı sonuçlar elde edeceğiz. Ve bunu yaparken de olayı bir kişiye endekslersek son derece yanlış bir sürece hem partiyi hem süreci sokmuş oluruz. Kişi endeksli değil. Bu bir inançtır. Bu inancın etrafından kitleler olmalı ve o kitleler bu hedefe yönelmeli.

İsmail Saymaz- Kemal Bey, yüzde 48 gerçekten büyük bir oy ama bu Erdoğan’ın 2014’te, 2018’de, 2023’te yüzde 52 aldığı gerçeğini değiştirmiyor.

Kemal Kılıçdaroğlu- Ben zaten değiştirdi demedim ki.

İsmail Saymaz- Evet. Yani yerinden kıpırdamadı ve bu seçimi aldı.

Kemal Kılıçdaroğlu- Birinci turda kaybetti yalnız. İlk kez katıldığı bir şeyde birinci turda kaybetti. Şimdi bakın, onun açsından da ciddi bir travma. Çünkü bugüne kadar hep birinci turda kazandı ama ilk kez kaybetti.

İsmail Saymaz- Ama günün sonunda Kemal Bey bu muhalefet yani o birinci siz ikinci olmuyorsunuz. Yani ona altın, buna bronz vermiyorlar. Erdoğan bu seçimin sonunda Türkiye’yi 5 yıl daha yönetecek. Bu tablo hiçbir zaman değişmeyecek.

Kemal Kılıçdaroğlu- Niye tablo değişmeyecek?

İsmail Saymaz- Çünkü iktidarda kalacak. Bakanları o atadı. Yani Türkiye açısından muhaliflerin umudu 5 yıl daha ertelenecek.

Kemal Kılıçdaroğlu- Demokrasilerde, sağlıklı işleyen rejimlerde her an.

İsmail Saymaz- Erken seçim?

Kemal Kılıçdaroğlu- O da gündeme gelebilir, 5 yıl da olabilir. Ama ülkeyi yönetme iddiasında olan siyasi partiler, yani bizler biz yarın değişim olacakmış gibi, yarın yeni bir şey çıkacakmış gibi her zaman hazırlıklı olmak zorundayız. Yani şimdiden 5 yıl olacak, biz şimdi yatalım 5’inci yılın sonunda uyanırız. Yok öyle bir şey.

İsmail Saymaz- Yok hayır. Görev süresi 5 yıl daha erken biterse ona bir şey demiyorum ama benim sorum şuydu aslında. Seçimden önce bazı araştırmalar ve anketler yapılıyordu ve orada deniyordu ki işte iki tane CHP’li belediye başkanı aday olduğu takdirde önde bitiriyor. İşte bazısı birisi ilk turda bitiriyor, öbürü ikinci turda bitiriyor. Ve siz bu araştırmalarda aslında kazanması daha az ihtimal dahilinde gösteriliyordunuz. Sonuçta siz dediniz ki ben kazanırım. Yani anketlerin ya da kamuoyu araştırmacıların söylediği olmadı sizin dediğiniz oldu. Sizinle beraber hareket eden masa üyelerinin oldu ve siz aday oldunuz. Şimdi günün sonunda araştırmacıların dediği çıktı. Yani en azından daha güçlü, kazanması muhtemel görülen adaylar kenara çekildi ve siz aday oldunuz ve siz kaybettiniz. Bu kararı alırken sonuca bakarak söylüyorum. Hata etmediniz mi yani kendinizin sizin kazanması daha muhtemel olanların değil de sizin aday olmanız, aday olmayı istemeniz günün sonunda sonuca baktığımızda bir hata değil mi? Bir hata etmediniz mi?

Uğur Dündar- Efendim İsmail'in sorusunu tamamlar mahiyette ilavede bulunmak istiyorum. Siz toplam oyları yüzde 2'yi bile bulmayan 4 partiyi listelerinizden milletvekili seçtirerek 38 milletvekili çıkarmalarını sağladınız. Örneğin İzmir'den Demokrat Parti 2, DEVA 1, bir parti daha yani millet ittifakı bileşenleri 4 milletvekili çıkardı. Bunların 3’ü İzmir’le alakası olmayan kişiler. Dolayısıyla sizin bu partileri böylesine çok sayıda milletvekili çıkartabilecek şekilde desteklemenizin bir bakıma Cumhurbaşkanlığı adaylığınızı desteklemeleri için bir ikram şeklinde değerlendiriliyor kamuoyunda. Buna ne diyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Güzel önce şuradan başlayalım. Şöyle ifade edeyim, sonuçta bizler, iki büyükşehir belediye başkanımız ile Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak sisteme katıldılar mı, katıldılar. Mitinglere katıldılar mı, katıldılar. Beraber yaptık mı, beraber yaptık. Çalışmalar yürüdü mü, çalışmalar yürüdü. Eğer onlar olmasaydı, biz kaybetseydik belki dediğinizin bir haklı gerekçesi olabilirdi. Ama onlar vardı zaten. Burada bir şey, siz neden aday oldunuz diye bana soruyorsunuz. Her zaman söyledim. Ben hiçbir zaman ben adayım diye demedim, masada da demedim. Ama adaylığın altyapısı şöyle oluştu. Bir, bir yıldır altı lider çalışıyor ve bir yıldır biz birbirimizi tanıyoruz. Ve bir yıldır bir Ortak Mutabakat Metni hazırladık. Ve bir yıldır hangi liderin hangi konuda duyarlı olduğunu da biliyoruz. Yeni gelecek birisinin o duyarlılığı ne kadar kavrayacağı konusunda masada da sorun çıktı. İçimizden birisi olsun dendi. Olur içimizden birisi olsun. Hiçbir zaman arkadaşlarımı ne reddettim, ne bunlar yapamaz dedim. Tam tersine masanın iradesine her zaman saygı gösterdim.

İsmail Saymaz- Toplamda oyları yüzde 2 ila 3’ü bulan 4 liderin onayla aday olmak demokratik bir şey midir Kemal Bey?

Kemal Kılıçdaroğlu- Demokrasi dediğiniz olayı anlatacağım şimdi. Demokrasi dediğiniz, siz yüzde 2-3 diyorsunuz. Onlara bir sorun bakalım onlar kaç diyorlar?

İsmail Saymaz- Onlar zaten CHP’nin yarısını biz aldık diyorlar. Yüzde 25’in 5’i bizim diyorlar onlara sorarsanız.

Kemal Kılıçdaroğlu- Öyle demiyorlar. Şimdi bakın, soru soruyorsunuz, eyvallah. Ama yani abartarak sormayın yani. Onlara göre 5 olabilir, 7’de olabilir, 1 de olabilir. Sonuçta şuanda elimizde böyle bir ölçü yok. Öyle bir veri yok elimizde. Sonuçta geldiğimiz nokta şudur. İlk toplantıda söyledim, altı liderin ilk toplantısında bizi bir araya getirenin demokrasi olduğunu söylemiştim ve yine pek çok yerde ifade ettim, arkadaşlarımla konuşurken de ifade ettim. Eğer Türkiye bu konumdaysa ve Türkiye bir otoriter rejimden çıkıp bir demokratik yol yakalayacaksa olay artık bir parti olayı olmaktan çıkmıştır olay artık bir Türkiye olayıdır. Eğer olayı bir Türkiye olayı olarak görmezseniz, o toplumsal birlikteliği sağlayamazsınız. Yüzde 1 bile olsa o toplumsal birlikteliğin içinde olmak zorundadır. Olayı eğer siz demokrasi ekseninden bir Türkiye ekseninden çıkarıp, bu olay bir parti olayıdır derseniz, zaten böyle bir masaya ihtiyaç yok. Her parti zaten gider seçime katılır şöyle veya yol açar yolunu yürür gider. Biz olayı az önce ifade ettim. CHP bu ülkenin temel taşlarından birisidir, Cumhuriyeti kuran, demokrasiyi getiren, her türlü özveride bulunan bir partidir. Bu özverinin temel kaynağı CHP olmak zorundadır zaten. Eğer bu özveriyi vermiyorsanız siz, özveride bulunmuyorsanız siz zaten demokrasiye inanmıyorsunuz demektir. Yani sadece benim demektir. Oysa öyle bir noktaya geldik ki sadece benim demek yetmiyor. Biziz demek gerekiyor ve beraber olmamız gerekiyor. Benim Saadet Partisiyle, DEVA’yla, Gelecek’le, Demokrat Partiyle, İYİ Partiyle beraber olmam, İYİ Partiyle oturup konuşmam ve var olan sorunları masaya yatırmam. İç politikada, dış politikada, ekonomide, eğitimde, diğer alanlarda neler yapacağımız konusunda bir görüş birliğini sağlama demokrasimiz açısından olağanüstü bir şey. Bizim siyaset tarihimizde bir ilktir. Biz bunu neden küçümsüyoruz.

Dolayısıyla milletvekili evet, milletvekilleri verdik. Onlar da çalıştılar, biz de çalıştık. Sonuçta. Ben şimdi onların ayrıca parlamentoda grup kurmalarını istiyorum.

İsmail Saymaz- Nasıl olacak?

Kemal Kılıçdaroğlu- Gelsinler bir araya grup kursunlar. İstiyorum bir grup kursunlar. Hatta mümkünse 2 grup kursunlar. Çünkü parlamentoda onların varlığının olması, söz hakkı istemeleri, grup olarak meclis kürsüsüne çıkmaları. Komisyonlarda temsil edilmeleri demokrasi için son derece önemlidir.

Uğur Dündar- İzmir’le ilgili bir özeleştiri yapıyor musunuz efendim? Çünkü ben 6 yıl yaşadım İzmir’de biliyorum ki İzmir cumhuriyetin kalesi bir kentimiz ve orada CHP’nin oyları yüzde 2 oranında azaldı. Oysa bu seçimde bir patlama yapılması bekleniyordu. Ama dışarıdan sizin listenizde de iki kişi örneğin İstanbul’dan geldiler adeta paraşütle İzmir listelerine girdiler ve İzmirliler buna tepki gösterdiler.

Kemal Kılıçdaroğlu- Birisi zaten İzmirli ama İstanbul’da yaşıyordu. Bizim Gökçe Hanım İzmirli zaten.

Uğur Dündar- 4 milletvekili de İzmir’de yine CHP listesinden ama millet ittifakının diğer bileşenlerinden çıktı. Bu bir özeleştiri gerektirmiyor mu?

Kemal Kılıçdaroğlu- Az önce baktığımız çerçevede yani buradan İzmirlilere bir sefer şükran borçluyum. Gerçekten İzmirliler partiye de sahip çıktılar ve bizim beklediğimizin üstünde olmasa dahi güzel bir sonuç elde ettiğimizi ifade etmek isterim. Milletvekili listeleri olmasa bile Cumhurbaşkanlığı seçiminde güzel bir sonuç ortaya çıktığını ifade etmek isterim.

Şöyle ifade edeyim. Biz şimdi elbette ki var olan talep çerçevesinde ya da anlaştığımız çerçevede milletvekillerini biz önce 3 parti acaba kendi aralarında anlaşıp tek bir listeyle girebilirler mi bunun da çalışması yapıldı ama orada bir sonuç alınamayınca biz kendi listelerimizi alalım buradan seçime girelim diye düşündük ve demokrasi için bunun ne kadar önemli olduğunu da ifade ettik. Demokrasiyi kuran bir partinin demokratik talepleri göz ardı etmesi veya onları görmezden gelmesini asla doğru bulmadım. Ve biz onları aldık, evet onlar şimdi parlamentodan seçildikten sonra da Genel Başkanlara telefon ettim. Dedim ki ‘Seçildiler bizim CHP listelerinden. Arzu ederlerse kendi partilerinin isimleri okunsun yemin töreninde. Partimizden ayrılabilirler’. Dilekçe örneğini de gönderdik kendilerine. Partimizden ayrılıp kendi partilerinin isimleriyle kürsüye çıkıp yemin etsinler. Bu demokratik gelenek açısından da son derece değerlidir ve önemlidir diye.

Bakın Uğur Bey, siz duayen bir gazetecisiniz dolayısıyla olaylara yaklaştığınızda bütün eleştirel bakıyorsunuz ama bizde bunlara yanıt vermeye çalışıyoruz. Ama gerçekten demokrasiyi içselleştiren bir parti olarak biz bu tür olaylara olumsuz bakamayız. Olumlu bakmak zorundayız. Çünkü demokrasi güçlendikçe, farklı düşünceler parlamentoda ifade edildikçe o zaman Türkiye’ye, geleceğe çok daha güvenle ve daha güçlü bakabiliyor. Bütün bakış açım bunun üzerine inşa edildi. Ben az öncede söyledim. Biz Türkiye’ye gerçek anlamda demokrasiyi getirinceye kadar mücadele edeceğiz ve bu mücadeleden asla vazgeçmeyeceğiz. En küçük, yeni üye olandan Genel Başkanına kadar bütün parti bu çerçevede bakar demokrasiye CHP’de.

İsmail Saymaz- Kemal Bey, 2018 seçimlerinde Saadet Partisine de kontenjan vermiştiniz. 2 kontenjan vermiştiniz. Sonuçta o zamanda bir ittifak olmuştu. Biri ayrılmıştı. Şimdi bu seçimde siz seçilebilecek yerden yani toplamda 71, seçilebilecek yerlerden 39 civarında milletvekili verdiniz ve sonuçta 2018’de siz 22,5 oy alıp 146 vekil çıkarırken bu kez yüzde 25 oy alıp kontenjanlar gittikten sonra 131 vekil aldınız. Oyunuzu arttırıp milletvekilinizi azaltmak bir başarı olabilir mi gerçekten?

Kemal Kılıçdaroğlu- Demokrasi açısından bu zorunluydu. Az önce söyledim, ya demokrasi. Farz edelim ki parlamentoda 200 milletvekiliniz var. CHP’nin 200 milletvekili ve diğerleri de 10 milletvekili, 5 milletvekili, 7 milletvekili çıkardı. Parlamentoda çoğunluğunuz var mı? Yok. Siz olaya salt milletvekili penceresinden bakarsanız zaten demokratik açısından bakmıyorsunuz demektir. Bir parti penceresinden bakıyorsunuz. Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlar olaylara bir parti penceresinden bakmayı zorunlu kılmıyor. Tam tersine daha geniş bir perspektiften bakmak zorundasınız. Ben neden DEVA da orada olsun diyorum, demokrasi için orada olsun diyorum. İYİ Partiyi bunlar parlamentoya girmeyi engellemediler mi, engellemek istemediler mi? Ama CHP ne yaptı? Tarihi bir misyon üstlendi. Hayır dedi siz bir partiyi parlamentoya gelmeme yönünde yargıya baskı kurdunuz siz, YSK’yı ele geçirdiniz siz. Aşan kimdi? CHP’ydi. Bu misyon tarihin bize yüklediği bir misyondur. Biz olaya eğer böyle bakmazsak CHP’nin tarihini reddetmiş oluruz.

İsmail Saymaz- Daha fazla milletvekili vermeyi hesap edip bu kadarını mı aldınız? Yoksa gerçekten hesapladığınız bu muydu da tablo böyle oldu?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır. Biz parlamentoda bir sefer çoğunluğu istiyoruz yani. Hedef zaten bu değil mi? Hedef bu parlamentoda çoğunluğu yakalamak. Parlamentoda çoğunluğunuz olursa daha güzel bir süreç elde edersiniz. Cumhurbaşkanlığını da o zaman daha rahat kazanabilirdiniz. Parlamentoda beklediğimiz çoğunluk olmadı.

İsmail Saymaz- Ölçebildiniz mi bu partilerin size oy katması ne kadar? Yüzde 25’in ne kadarı bu partilere ait?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi bakın, bazı yerlerde Parti'nin logosuyla girdik. Yani oradaki bütün CHP'liler İYİ Parti'ye verdiler. Bazı yerlerde de İYİ Partiler CHP'ye verdiler orada da. Dolayısıyla bunu ölçme şu anda hani sağlıklı bir ölçme şansımız yok. Belki şu olabilir, bir önceki seçimde CHP'ye ne kadar çıkmıştı onlar üzerinden yorum yapıp belki bir sonuç elde edebiliriz. Onun dışında şu var; yani oyumuzu kaybetmedik onu ifade edeyim. Oyumuz bir parça arttı. Ama yeterli mi? Hayır yeterli değil. Bunun üstüne çıkmak. Evet, bunun üstüne çıkmak gerekiyor. Daha fazla. Evet daha fazla çalışmak gerekiyor. Ha oyumuzun artmama nedenleri nedir? Bunu da biz oturuyoruz arkadaşlar yıllardır konuşuyoruz. CHP'ye yönelik bir algı var algıyı değiştirmek istiyoruz. Benim elim gitmiyor 6 okun altına mühür basmaya. Biz bütün bu gerçekleri biliyoruz. Bütün bu gerçekleri bildiğimiz için biz toplumun her kesimiyle kucaklaşmak, toplumun her kesimine Cumhuriyet Halk Partisini anlatmak, toplumun her kesimine sorunlarını nasıl çözeceğimizi aktarmak istiyoruz. Ve biz bunları aktardığımız zaman aramızda sıcak bir bağ kuruluyor. Bu sıcak bağ hemen birdenbire ben gittim ziyaret ettim koşa koşa gelip CHP'ye oy verdi demek anlamına gelmiyor. Bugüne kadar hep kendi mahallemizde gezdik. Şimdi diğer yerlere gidiyoruz, diğer insanlarla oturuyoruz onlarla konuşuyoruz, onlarla dertleşiyoruz. Var olan sorunları nasıl çözüleceğini anlatıyoruz onlara.

Bakın, eğer gerçekten deprem bölgesiyle ilgili ne yapıldı? Hiçbir şey. Hiçbir şey yapılmadı. Oysa deprem bölgesinde yapılması gereken neydi? Deprem bölgesinin aynı zamanda bir üretim üssüne dönüşmesi lazım. Bunun planlaması lazım.

Alişer Delek- Kısa bir reklam arasından sonra kaldığımız yerden devam edeceğiz.

İpek Özbey- Şimdi Kemal Bey biz hep sizi konuştuk sizin adaylığınız, Cumhuriyet Halk Partisinin seçimi kazanamaması falan ama burada bir ittifak var altı partiden bahsediyoruz aslında. Ben biraz sürece dair sormak istiyorum. Mesela Sayın Akşener'in masadan kalkması, o süreçte yaşanan kazanamayacak adayı tartışması ve kazanamayacak aday algısı, yerleşen kazanamayacak aday algısı bu seçim sonuçlarında etkili olmuş olabilir mi sizce?  

Kemal Kılıçdaroğlu- Samimi söylemek gerekirse tabi 6 liderden söz ediyorum ama tabi Zafer Partisi de var daha sonra gidip görüştüğümüz. Onlara da teşekkür etmem lazım. Sayın Vecdet Öz’ün partisi var, ona da teşekkür etmem lazım. Onlar da destek verdiler. Kimsenin hakkını yemek istemem. Demokrasiyi savunan herkese, sivil toplum kuruluşları, meslek kuruluşları hepsine gerçekten yürekten teşekkür ederiz. Onların varlığı bizim açımızdan son derece değerli.

Sayın Akşener’in, tabi belli tartışmalar oldu. Kamuoyunda o tartışmaları sizler de biliyorsunuz ama benim geriye dönüp o tartışmaları gerekçelendirmem çok doğru değil, ahlaki de değil bana göre, masanın saygınlığına da gölge düşürür. Ama şu var tabi, masada liderler olarak zaman zaman oturduk, tartıştık, konuştuk ama sonuçta belli bir sonuca vardık. Yani sonuçta tartışma da gayet doğaldır. Tartışmaları yadırgamamak lazım. Hem birbirimizi daha iyi tanıma açısından hem tanımanın da ötesinde düşüncelerimizi özgürce ifade açısından, sonra ortaya koyduğumuz metinler, imzaladığımız metinler… Bizim açımızdan son derece değerli, geriye dönüp tartışmayı pek yararlı bulmuyorum.

İpek Özbey- Peki şunu soruyum. Yerel seçimlerde yine aynı ittifak modeliyle hareket eder misiniz?

İsmail Saymaz- Ya da bugün hala ittifak sürüyor mu?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle, bu ittifak biliyorsunuz, demokrasi ittifakıydı ve seçimle sonuçlandı. Dolayısıyla bundan sonraki artık bir seçim ittifakı, bir sonraki seçimler olduğunda yine oturulur, konuşulur.

İsmail Saymaz- Seçime kadar bir ittifak yok. Seçimde bir daha gündeme gelecek?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle, parlamentoda stratejik olarak birbirimize destek verebiliriz. Belli yasalar geldiğinde ortak hareket edebiliriz. Bazen farklı da düşünebiliyoruz. Örneğin, biz herhangi bir şeye ‘evet’ derken İYİ Parti ‘hayır’ diyebiliyor. Onlara da saygı gösteriyoruz çünkü her parti ayrı. Ama bizi ortaklaştıran demokrasi talebimiz. Bu çerçevede bakıyoruz olaya ama demokrasi ekseninde beraberliğimiz her zaman sürüyor zaten. Bugün de belli konular olduğunda telefonla konuşuyoruz. Telefonla düşüncelerimizi birbirimize aktarıyoruz. Bir ayrışma, bir kopma, birbirimize sırtımızı dönme diye bir şey söz konusu değil.

İsmail Saymaz- Ekrem İmamoğlu’nun değişim çağrısını sizde takip ettiniz ve önünüze geldi. Ekrem İmamoğlu’nun değişim çağrısını nasıl yorumladınız? Onun partide de bir değişim arzuladığı anlaşılıyor. Buna dair yorumunuz nedir?

Kemal Kılıçdaroğlu- Gayet güzel bir çağrı, değişim çağrısı. Şimdi siz ben değişime karşıyım diyebilir misiniz? Tam tersine.

İsmail Saymaz- Genel Başkanlıkta buna dahil tabi.

Kemal Kılıçdaroğlu- Efendim her şey. Hayatın kendisi zaten değişim üzerine inşa edilmiştir. Değişmeyen tek şey değişimdir zaten. İşin kuralı budur zaten. Şimdi siz değişim talebinde bulunuyorsunuz, gayet güzel. Bu değişim olacak zaten. Yani bugün olmazsa yarın, yarın olmazsa öbür gün zaten olacak. Partilerin kendi kurultaylarını yapmaları, grup başkanvekillerini seçmeleri, başkanlık divanını seçmeleri, merkez yönetim kurulu üyelerini seçmeleri, parti meclisini seçmeleri bunlar hayatın değişiminin bir gereğidir zaten. Biz tabi bir şey daha yaptık örneğin. Bizim bir cinsiyet kotamız var. Yani Parti Meclisinde ve diğer alanlarda uygulamaya çalıştığımız. Gençlik kotamız var, gençler Parti Meclisinde. Bu çerçevede de bakıyoruz biz. Yani bu değişim belli bir zaman dilimi içinde oluyor. İnsanlar ayrıldığı zaman yedekler hemen devreye giriyor yedekler geliyor. Değişimin de kendi içinde evreleri var. İşte ya kurultay olur, ya başka şeyler olur. Değişim kendi içinde oluyor.

Alişer Delek- Ekrem İmamoğlu’nun 29 Mayıs’ta sabahki videosunu biliyor muydunuz ya da bekliyor muydunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Bilmiyordum ama yani bir değişim talebi olabilir tabi.

İsmail Saymaz- Siz onu nereye uygun görüyorsunuz? Büyükşehir Belediye Başkanlığına mı yoksa CHP’de…

İpek Özbey- Orada bir araya girip bende bu soruyu sormak istiyorum. Çünkü sizinle defalarca röportaj yaptık, defalarca da Ekrem İmamoğlu sorusuyla karşılaştınız ve hep aynı cevabı verdiniz Sayın Kılıçdaroğlu. Dediniz ki, Mansur Yavaş’ta, Ekrem İmamoğlu’da çok başarılı metropollerimizin belediye başkanlarıdır dediniz ve orada bıraktınız. Sanki benim yorumum bu yanılıyorsam lütfen hayır öyle değil deyin. Sanki o iki belediye başkanını oraya sıkıştırıyorsunuz bu tavrınızla gibi geliyor bana. Acaba yani onlar belediye başkanı işini yapsın gibi algılanıyor her seferinde.

İsmail Saymaz- Çoğu zaman öyle dedi zaten Kemal Bey. Şimdi bugün ne düşünüyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi bakın, buradaki düşüncemi gayet açık söyleyeyim. Belediye Başkanları seçildiği beldeye hizmet etmek zorundalar. Birinci öncelikleri odur. Çünkü halk onları kendilerine hizmet etsin diye seçti. Benim bunu dillendirmem kadar doğal ne olabilir? Halk sizi seçti, İstanbul’a, sizi seçti Ankara’ya, sizi seçti Adana’ya, Mersin’e, İzmir’e… Siz buraları bırakın başka işlerle uğraşın. Olmaz. Siyasetin temeline aykırıdır bu… Bu şu anlama gelmesin, bunlar siyaset yapmasın anlamına gelmiyor ama öncelik budur. Çünkü İstanbullu seni seçti. Ankaralı seni seçti. İzmir’i, Manisa’yı, Aydın’ı seçti. Buralara hizmet edin, vaatleriniz var, taahhütleriniz var bunları yapacaksınız. İşin kuralı budur, işin doğası gereği de budur zaten.

Bu şu anlama gelmez, ‘siz sadece orada kalın, başka hiçbir şey yapmayın’ hayır efendim onu söylemedim ben. Oradan genel siyasete de girebilirler. Genel siyasetin içinde de yer alabilirler ama şunu herkesin çok iyi bilmesi lazım. Ben CHP Genel Başkan’ı olarak, İstanbul Büyükşehir’in gelecekte ne olması gerektiğini de düşünmek zorundayım.

İsmail Saymaz- Ne olması gerekir Kemal Bey?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yine bir CHP’li tarafından yönetilmesi gerekir.

İsmail Saymaz- Bu durumda?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şu anda eğer CHP tarafından yönetilmezse bu bizim açımızdan ciddi bir sorun olur.

İsmail Saymaz- Dolayısıyla seçimden önce orası terk edilmemeli görüşündesiniz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Başka ne olabilir?

İsmail Saymaz- Ben sadece sordum.

Kemal Kılıçdaroğlu- Bende cevap verdim. İşin kuralı budur. Yani biz kazandığımız bir büyükşehir belediyesini başka bir partiye neden verelim? Bana bunun bir haklı gerekçesi önüme konursa bir sorun yok.

Alişer Delek- Olağan kurultayda Ekrem İmamoğlu size ben aday olmak istiyorum CHP’nin başına diye bir fikrinizi almak isterse hayır belediyeye devam et mi diye düşünüyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır aday olabilir.

İsmail Saymaz- Ama sizin gönlünüzden geçen belediyede kalmasıdır.

Kemal Kılıçdaroğlu- Efendim ben akılcı düşünüyorum.

İpek Özbey- Belediyeyi kaybetmek istemiyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Efendim İstanbul gibi… Erdoğan ne dedi? ‘İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder’ dedi değil mi? Kazandığı gün ne dedi? ‘İstanbul’u alacağım’ dedi. Niye İstanbul’u veriyoruz? Bana akılcı bir gerekçe sunmaları lazım. Bir gerekçe sunmaları lazım. Ben de Genel Başkan olarak diyeyim ki, ‘çok iyi hemen bunu yapalım’ benim istediğim bu… Ben partinin sadece bugününü değil geleceğini de düşünmek zorundayım. Bakın, bu arkadaşlarımızın hepsi çok değerli. Belediye Başkanlarımız hepsi çok değerli. Başarılı hizmetler veriyorlar. Bu çerçevede bakmak lazım olaya, bu çerçevede düşünmek lazım. Arkadaşlarımız Genel Başkan olabilirler. Ben niye Genel Başkanlığa adaysın demem. Tam tersine olmak istiyorsa gelir…

İsmail Saymaz- Ama tercih etmem.

Alişer Delek- Bu konu hiç konuşuldu mu aranızda?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yo hayır.

İsmail Saymaz- Yani Ekrem Bey böyle bir taleple gelse hayır demezsiniz ama tercih etmezsiniz öyle anlıyorum.

Kemal Kılıçdaroğlu- Ben İstanbul sorununun çözülmesini isterim. Benim birinci önceliğim o, İstanbul. İstanbul bir başka Türkiye demek. 80 il İstanbul’da ve Avrupa’nın en büyük metropolü, 16 milyon insan yaşıyor orada. Yunanistan’dan büyük. Yani bir devletten büyük bir metropolü yönetiyorsunuz.

İsmail Saymaz- Ve öndesiniz birinci bitirdiniz burayı.

Kemal Kılıçdaroğlu- Elbette.Biz, az önce verdim zaten. 3’ten fazla sandığı olan bütün yerlerin oylarına baktığınızda bizim oyumuz yüzde 51, Erdoğan’ın oyu yüzde 49… Yani kentli, yani ekonomik zorluklarla birebir yüz yüze gelen yerlerde bir sorunumuz yok zaten. Oralarda oyumuz artıyor zaten, oyumuz düşmedi ama beklediğimiz oranda artmadı. O ayrı bir şey. Buradan memnun muyuz? Artıştan memnunuz ama yeterli? Yeterlilikten memnun değiliz. Yeterli düzeyde artmadı. Biz bütün bu hayatın gerçeklerini bilerek kendimize bir yol yöntem çizmek zorundayız. Benim söylediğim bu.

Uğur Dündar- Sayın Kılıçdaroğlu, sizin her türlü soruya açık bir yapıya sahip bulunduğunuzu biliyorum ve bu nedenle şimdi bu soruyu size yönelteceğim. Meslektaşımız Fatih Altaylı, CHP'de milletvekilliği yapmış duayen olarak kabul edilen bir diplomat ağabeyle konuştuğunu ve onun kendisine aynen şunları söylediğini yazdı. ‘Kemal Kılıçdaroğlu bir dış projedir. Kazanmamak için kendisini aday gösterdi. İstifa etmez çünkü işi bitmedi. Yerel seçimleri kaybettirmeden bırakmaz’. Aynen böyle yazdı. Ayrıca bir başka meslektaşımız da sizin AKP'yi iktidarda tutmak, Atatürkçüleri, yurtseverleri, ulusalcıları yuvadan dışarıya atıp ikinci cumhuriyetçileri, siyasal İslamcıları, Kürt milliyetçilerini, liboşları, cemaatçileri, soykırımcıları ve tescilli ajanları, Sorosçuları monte etmek için Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığını sürdürdüğünüzü öne sürdü.

Kemal Kılıçdaroğlu- İkinci eleştiriye yani çok ciddi alınacak bir şey değil önce onu ifade edeyim. Ama Sayın Altaylı duayen bir gazetecidir. Dolayısıyla onun söylemini izin verirseniz ciddiye alarak ifade edeyim. Asla ve asla CHP’de hiçbir Genel Başkan bir dış proje olamaz. Parti buna asla izin vermez. Erdoğan kazandığında kim memnun oldu? Macar lideri değil mi? Bütün Avrupalılar memnun, neden? Ben geri kabul anlaşmasını yürürlükten kaldıracağım dedim. Yani, siz Suriyelileri getirdiniz başımıza bela ettiniz. Beyler siz rahat edin diye Suriyelilerin bütün cefasını biz çekeceğiz, siz de oturacaksınız Avrupa’da sefasını çekeceksiniz. Erdoğan’ın kazanmasına en çok onlar memnun oldu. Ben nereden dış güçlerin adamı oluyorum. Akıl var mantık var. Ayrıca biz Kuvayı Milliye geleneğinden gelen bir partiyiz. Öyle dış güçlerin adamı olmak, dış güçlerle falan bir araya gelmek, oturmak, konuşmak… Dış güçlere teslim olan kişinin adı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Papazı götürüp teslim eden odur, ben değilim. Süleyman Şah Türbesi’ni kaçıran odur ben değilim. Burada Suudi Arabistan konsolosluğunda öldürülen kişi gazetecinin davasını bizim yargıyı ayaklar altına alarak, Türkiye’nin itibarını ayaklar altına alarak, Türkiye’nin egemenlik gücünü ayaklar altına alıp götürüp teslim eden odur.

Uğur Dündar- Atatürkçüleri tasfiye ettiğiniz konusunda sizi eleştirenler bu dönemde ağır bedeller ödemiş ve Atatürkçü kişilikleriyle ön plana çıkan Sedef Kabaş ve Canan Güllü’yü de listelere dahil etmemenizi bir örnek olarak söylüyorlar.

Kemal Kılıçdaroğlu- Bu eleştirilebilir. Ama Atatürkçülük konusunda hiç kimse bize bir şey söyleyemez. Bu ülkenin Genelkurmay Başkanı tutuklanıp hapse atıldığında onu gidip ziyaret eden kişi CHP’nin Genel Başkanıdır. Niçin? Bu ordu da, bizim ordumuzda, şanlı ordumuzda, üstüne toz kondurmadığımız bir orduda, Genelkurmay Başkanını kumpasla alır içeri atarsanız ona sahip çıkan kişidir CHP… Biz böyleyiz. Bizim Atatürk’ten, Atatürkçülükten kopmak gibi bir şeyimiz zaten olamaz. Ne tarihimizde, ne dokularımızda böyle bir şey yoktur. Ama günün 24 saati Atatürkçülük demek de doğru değil.

Atatürkçülüğü şöyle anlarım. İki temel ilkesi vardır Atatürkçülüğün. Bir; Mustafa Kemal Atatürk der ki, ‘Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir’ bitti. Yani bu siyasal özgürlüktür. Siyasal bağımsızlıktır. Ben bayrağımın altında hiçbir gücü tanımam, önünde eğilmem ve ben bağımsızlığımı sağlarım. İkincisi de yine Gazi Mustafa Kemal’in çok önemli o da yine kendi sözüdür. ‘Savaş meydanlarında kazanılan zaferler, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa siyasi bağımsızlığınızı koruyamazsınız.’ Bugün enerji konusunda siz bir başka ülkeye yüzde 40-60 arasında bağımlıysanız sizin ekonomik bağımsızlığınız yoktur. Siz eğer 5 – 10 bin dolar, bilmem kaç milyon dolar para almak için gidip de yabancıların kapısını çalıp dilencilik yaparsanız sizin ekonomik bağımsızlığınız yoktur. Bunu savunan ve bunu eleştiren tek parti de CHP’dir. Kim söylemişse onun gerçek anlamda bir diplomat olduğuna da ben inanmıyorum. Bir diplomat asla bunu söyleyemez asla. Hele CHP’li asla söyleyemez.

İsmail Saymaz- Önceki gün eski grup başkanvekiliniz Engin Altay bana verdiği demeçte şöyle demişti. Bu seçim sonuçlarına başarılı diyenin aklına şaşarım demiş. Ardından kendisi için ve MYK üyelerini kastederek çekilmesini bilmek lazım demişti. Bu Altay’ın sözlerine dair bir yorumunuz olacak mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- MYK üyelerini?

İsmail Saymaz- Kendisi şöyle dedi. Yani bu sonuçları, başarısızlık var ortada buna başarı diyemem. Dolayısıyla çekilmesini bilmek lazım demişti. Sizi dışta tutarak.

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi ben parti içinde, yani doğru beni dışarıda tutarak diğer MYK üyeleriyle ilgili olarak öyle bir… Parti içi meselelerin burada konuşulmasını doğru bulmam. Şunun için doğru bulmam, MYK üyeleri bizim geleneksel bir yapımız var. Seçimden sonra gelirler, istifa dilekçelerini verirler. Bu geleneğe uydu bütün MYK üyelerine teşekkür etmemiz lazım. Sayın Altay, MYK üyesi değil, kendisi grup başkanvekiliydi. Benim Genel Başkanlığımdan sonra ben grup başkanvekillerinin, kadın kolları ve gençlik kolları genel başkanlarının da MYK toplantılarına katılmalarını istedim. Çünkü partinin politikalarını, gençlik kollarının, kadın kollarının artı meclis grubunun da yakından bilmesi gerekiyor. Neyi tartışıyoruz, neyi tartışmıyoruz, bunun bilinmesi lazımdı. Dolayısıyla MYK üyeleri yeni arkadaşlar geldiler, eskileri ayrıldılar. Kendi iradeleriyle ayrıldılar, yeni arkadaşlar geldi. Her birisi kendi alanında uzmanlığı var. Her birisi milletvekilliği yaptığı dönemde de başarılı. Partide de uzun süre çalışan arkadaşlar var, genç arkadaşlar da var. Onlar da başarılılar. Belki eskileri kadar isimleri bilinmiyor ama benim görevlerimden birisi de yeni isimleri siyasete kazandırmaktır. Yeni isimler gelmeli. Hep ‘değişim değişim’ diyoruz. Hep eskiler olsun. Biraz da yeni isimler gelsin, yenileri çıksın.

İpek Özbey- Önümde liste var. 7 dönemdir milletvekilleri, 6 dönemdir milletvekilleri, 5 dönemdir. Çok fazla değil mi efendim?

Kemal Kılıçdaroğlu- Var. İşte o eleştiriyi yapan arkadaşlarımızdan birisi…

İsmail Saymaz- Bunlardan biri benim aslında Kemal Bey. Yani yayında söyledim uzun uzunda söyleyeyim. Şöyle ki, AK Parti'de 3 dönem kuralı var. HDP'deki 2 dönem kuralı var. Sizde böyle bir kural yok ama merkezden iki dönem üst üste atanmama kuralı var ama ona da pek riayet edilmiyor. CHP'de 7 dönem, 6 dönem, 5 dönem, 4 dönem vekil olan var.

Kemal Kılıçdaroğlu- Gayet güzel. Tüzük değişikliğinde getirsinler tüzüğe koysunlar ben istiyorum.

İsmail Saymaz- Siz talep edip yapabilirsiniz.

Kemal Kılıçdaroğlu- Yani benim talebimle olmuyor. Bunu kurultayın kabul etmesi lazım. Versinler önerge, ‘2 dönem desinler’ 2 dönem, 1 dönem desinler 1 dönem, 3 dönem desinler 3 dönem. Ben bunları reddetmiyorum. Ben az önce söyledim ‘Aktif, pasif üye getireyim’ dedim. Olmadı, reddedildi. Şimdi bu şunu da gösterir. Bizim partide Genel Başkanın her dediği olmaz. Bizim partide oturulur, karar verilir. Ben bunu kabul etmiyorum der. Ben ısrar ettim, ‘hayır’ dediler biz bunu kabul etmiyoruz.

İpek Özbey- Mesela 7. dönem milletvekili olmasına bir kişinin nasıl karar veriliyor?

İsmail Saymaz- İstemeseniz olamayabilirdi Kemal Bey.

Kemal Kılıçdaroğlu- O şöyle tabi. Şöyle; sanıyorum Uğur Bey sormuştu milletvekilleriyle ilgili. Şimdi Uğur Bey, 600 Milletvekilini benim zaten belirleme şansım yok.

Uğur Dündar- Ama son söz sizde efendim.

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır efendim son sözde yok.

Uğur Dündar- Yok mu?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yok. Şimdi bakın, önce bir komisyonumuz var. Milletvekillerinden oluşan bir komisyon, bu komisyonda duayen milletvekillerimiz yer alırlar. Yani partiyi daha iyi bilen, örgütleri daha iyi tanıyan arkadaşlar. Bunlar diyelim ki, 3 bin kişi mi başvurdu, 600’ünü seçecekler. Bu 600’ü onlar önce belirler. Benim buraya girme şansım zaten yoktur. Sonra bunlar gelir, yine bu en son yanlış hatırlamıyorsam 8 arkadaşımız beraber benim başkanlığımda oturuldu. Hangi gerekçeyle hangi milletvekilinin burada olması gerektiğine onlar karar vermişler. Ben şöyle ifade edeyim, milletvekili listelerine hani ‘şunu çıkarın, yerine şunu koyun’ diye bir tercih zorunlu olmadıkça söylemem. Çünkü o arkadaşlar o mülakat aşamasından başlıyor. Yani arkadaşlar gelip milletvekilliği için başvururken o arkadaşlar önce ilk konuşmaları, ilk görüşmeleri onlar yapıyorlar. Dolayısıyla ben yapmıyorum onu çünkü benim öyle bir zamanımda yok zaten buna imkanda yok. Onlar yapıyorlar. Dolayısıyla milletvekili arkadaşlarımız bir araya geliyorlar evet benim başkanlığımda toplanıyor, sonunda buna karar veriliyor ve bu karar sonunda götürülüyor YSK’ya veriliyor. Tek tek milletvekillerinin şu çıksın, şu şu sıraya gelsin, şu şu sıradan aşağı insin diye böyle bir şeyim yok yani. Olmadı. Olamazda zaten.

Uğur Dündar- Efendim önemli CHP’lilerden Bedri Baykam geçmişte Genel Başkanlığa adayda olmuştu. Kendisi dijital çağında gereklerini düşünerek adeta bir tüzük devrimi niteliğinde bir tüzük taslağını size teslim etmiş.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet.

Uğur Dündar- Bu klasik parti yapılanması, klasik delege yapılanmasının dışına taşılarak hem üye sayısını çoğaltabilecek, hem de dijital teknolojiden yararlanılarak halkın, seçmenin CHP’ye gönül verenlerin genel iradesiyle delegelerin, milletvekili adaylarının, belediye başkanı adaylarının belirlenmesi daha demokratik olmaz mı efendim?

Kemal Kılıçdaroğlu- Olabilir. Keşke yapabilsek. Hatta mesela geçen bir arkadaşımız…

Uğur Dündar- Nedir elinizi bağlayan?

Kemal Kılıçdaroğlu- Parti tüzüğünden geçirmeniz lazım. Partinin bunu kabul etmesi lazım. Dediğim gibi şöyle bir algı var, ‘Erdoğan ne diyorsa oluyor’. Ama orası tek adam partisi, orada parti yok aslında bir kişi var. Ama CHP öyle değil. Ben söylerim kabul edilmez.

Uğur Dündar- Demokratikleşmeye kimsenin hayır dememesi lazım.

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi bakın, bir başka gerçeği daha söyleyeyim. İnternet üzerinden üyeliği tam 3 yılda bu partiye kabul ettirebildim. Tam 3 yılda. İnternet üzerinden üye olsun partiye. 3 yılda. Efendim olmaz, bu gerekçe, o gerekçe…

İpek Özbey- Nasıl bir dirençle karşılaştınız?

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi bende sadece buna odaklanmıyorum. Bir sürü iş var tabi. Ama söylüyoruz. Gerekçeler söyleniyor, sakıncalar söyleniyor, şu söyleniyor. Sonunda, ‘evet internet üzerinden üye olunabilir’ ve bu kabul edildi.

Uğur Dündar- Hem genç üyelerin sayısı artar.

Kemal Kılıçdaroğlu- Genç üyeler, çünkü gençler internet üzerinden üye oluyorlar, biz onlara kart gönderiyoruz. Şimdi belli alışkanlıkları değiştirmek, burası kurumsal dediğim gibi köklü kurumsal gelenekleri olan bir parti. Yani burası böyle AK Parti gibi, ‘Erdoğan şunu söyledi, öğleden sonra bu oldu’ değil. Oturulur, tartışılır, konuşulur artısı, eksisi. Zaman alır mı? Evet zaman alır. Ama sonuçta bu partinin bir kurumsal yapısı var. Ve biz o kurumsal yapıyı tahrip etmeden. Çünkü sizin her dediğiniz olursa parti, parti olmaktan çıkar. Az öncede ifade ettim. PM’de veya milletvekili grubunda eleştirenlerin sözünü asla kesmem. Bunlar zaman dilimine de bakmam, rahatlıkla eleştirilerini yaparlar. Niçin? Herhalde bir şey var yani eleştiri yapıyorsa, haklı tarafı vardır yani. Sonuçta dinleriz, dinlemek zorundayız. Böyle bakarım olaylara.

Alişer Delek- Kısa bir ara verelim.

Ben demokrasi ayıbı olduğunu düşündüğüm için arkadaşlarımdan da izin isteyerek onunla ilgili yorumlarınızı almak istiyorum. Parlamento seçimi de yapıldı. Adil bir şekilde yarışa girdi, seçildi Türkiye İşçi Partisi milletvekili adaylarından Can Atalay ama hala 410 gün yanlış değilsem bugün cezaevinde. Seçildi odası var, odasına ismi yazıldı, yemin için çağırıldı ama cezaevinden

çıkabilmiş değil ve üzülerek görüyoruz ki; sanki önümüzdeki dönemde bu demokrasi benzer yaraları daha çok Türkiye’de göreceğiz. Can Atalay özelinde ve bu demokrasi ayıbı için sizin söyleyecek bir şeyiniz var mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Bu iktidarın, tek kişilik iktidarın demokrasiye inanmadığını ve millet iradesine saygı göstermediğini gösteriyor bize. YSK’ye gidiyor başvuruyor, YSK alıyor ‘Evet milletvekili adayı olabilirsin’ diyor, yani oradaki yargıçlar buna karar veriyorlar, bu da adaylığını koyuyor ve kazanıyor. Şimdi seni cezaevinden bırakmayacağız. Adalet Bakanı hükümlü diyor yani ceza aldı. Oysa ceza almış falan değil tam tersine tutuklu orada. Yani serbest kalması için hiçbir neden yok. Ama içeride tutuyorlar. Demokrasi bu noktaya geldiyse, eğer anlayışı iktidar sahiplerinin demokrasi anlayışı bu noktaya geldiyse artık Türkiye’de bizim anladığımız anlamda bir demokrasinin olmadığını hepimiz bir sefer kabul etmek zorundayız. Hangi partiden olursa olsun. Milletin verdiği oya, bir kişi seçilmiş parlamentoya gelmişse hepimizin saygı göstermesi lazım. Ama seçime girebilirsin diyor seçime giriyor. Halk oyunu veriyor, milletin oyu kazanıyor, geliyor parlamentoya hayır sen içerde kalacaksın ben seni serbest bırakmayacağım diye. Hangi gerekçeyle? Bana akıl sahibi biri çıkıp desin, hangi gerekçeyle siz onu içeride tutuyorsunuz? Sözcü televizyonu da hapishanelerde izin vermiyorlar anladığım kadarıyla. Onlarda izlenmiyor. Biz yine de Vera’ya buradan selamlarımızı, ailesine selamlarımızı gönderelim.

Ben TBMM Başkanvekili Gülizar Biçer Karaca’yı hapishaneye gönderdim. TBMM Başkanvekili. Git ziyaret et, çıkışta da bu ülkede demokrasinin olmadığını söyle. Milletin oyuyla seçilmiş olan bir milletvekili içeride tutulamaz ve onun derhal serbest bırakılması, parlamentoya gelmesi ve yemin etmesi lazım. Özellikle TBMM Başkanvekilini gönderdim ki parlamentonun bir ayıbını, normalde bunu Meclis Başkanının yapması lazım. Siz bir milletvekilini içerde tutamazsınız demesi lazım. İsyan etmesi lazım. Parlamentonun iradesine ve onuruna sahip çıkması lazım. Bunu da meclis başkanından bekliyorum. Parlamentonun iradesine sahip çıkıyorsan, onuruna sahip çıkıyorsan, haysiyetine sahip çıkıyorsan içerde milletvekili kalamaz. O meclise gelmeli. Ona her şeyden önce CHP Genel Başkanı olarak benim değil onun sahip çıkması lazım. Çünkü parlamentonun iradesini temsil ediyor o. Bekleyeceğiz, göreceğiz.

İpek Özbey- Şimdi hiçbir Genel Başkan meclise giremedi. Altı Genel Başkanda milletvekili değil. Ama çok enteresan bir meclis yapısı da oluştu. Yani Yeniden Refah Partisi girdi, HÜDAPAR girdi. Daha çok sağ bir meclis oluştu. Solun çok az olduğu, temsil edildiği ve önümüzdeki dönemde anlaşılan o ki biz çok fazla laikliği, çok fazla kadın haklarını, kadına şiddeti falan konuşacağız. Bunun için nasıl bir aksiyon almayı düşünüyorsunuz bunu sormak istiyorum. Bir de Salı günleri Grup toplantısına alışkanlık edecek misiniz mecliste?

Kemal Kılıçdaroğlu- Salı günleri tabi yani grubumuz var. Geçen Salı aslında yapacaktık fakat Meclis Başkanı seçilmediği için grupların toplanması mümkün olmadı. Bundan sonra normal yapacağız. Milletvekili olup olmamanın hiçbir önemi yok. Dokunulmazlıklar konusunda ‘Vay işte Kılıçdaroğlu’nun dosyaları var…’ Dosyaları incelemezseniz namertsiniz. Biz hırsızlık yapmadık. Biz yolsuzluk yapmadık, biz kul hakkı yemedik. Eleştirdik, hala eleştiriyorum. Bakın hala şu ülkede yeteri kadar bu siyasetin ahlaki yapısı sorgulanmadı. Erdoğan’ın ahlaki meşruiyeti var. Meşru değildir orada. Ahlaki olarak o koltukta oturması meşru değildir ama bu sorgulanmıyor. Bir Cumhurbaşkanı adayı nasıl olur da sahte videolar yapar? Nasıl olur da bunu meydanlarda gösterir? Sahte olduğunu da kendisi itiraf eder ve o koltukta oturur. Yalancıdan Cumhurbaşkanı olmaz. Sahte video düzenleyen bir kişi ve onu kullanan kişiye sahtekar denir. Kime sorarsanız sorun. Böyle bir kişi Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil edemez. Ahlaki meşruiyeti olmayan birisinin sorgulanması lazım. Hiç kimse sorgulamıyor, herkes ‘CHP ne olacak diye…’ Allah aşkına CHP burada. Bakın ekonomiyle ilgili hiç soru gelmedi. Niçin? Çünkü ekonomi kimsenin umurunda değil. Başka şeyleri tartışıyoruz. Hep CHP’yi tartışıyoruz. Niye ekonomiyi tartışmıyoruz?

İpek Özbey- Ama Sayın Kılıçdaroğlu, ekonomi kimsenin gerçekten umurumda değilmiş sanki. Yani seçim sonuçlarına baktığımızda da biz tencerenin seçim sonucunu belirleyeceğini düşünüyorduk ama öyle olmadı. Yani sonuçta ortaya çıkan tabloda ne kadar milliyetçilik seslendirilirse, ne kadar…

Kemal Kılıçdaroğlu- Rakamı verdim. Kırsal kesim ekonomiden en az etkilenen kişi. 250 lira ayda verdiğiniz zaman köyde birisine 250 lira parayı harcayacak yer yok zaten. Ancak şehre indiği zaman hayat bağlılığıyla karşı karşıya kalıyor. Ama büyük kentlerde yaşayanlar bu sıkıntıyı yaşıyorlar. Görüyoruz biz bunların tamamını yaşıyorlar bunu. Dolayısıyla dolar oldu kaç lira? Buyurun bakın. Merkez Bankasının başkanını getirdi BDDK’ya. Yani Bankacılık Düzenleme Denetleme yani sizin patronunuz bak asıl BDDK’da duruyor, seni getirdim oraya ama hikaye.

Uğur Dündar- Siz öyle mi yorumladınız efendim?

Kemal Kılıçdaroğlu- Öyle zaten başka nasıl olabilir. Asıl ben buradayım diyor, bütün bankacılık sistemini ben denetliyorum diyor. Dolayısıyla ekonominin içinde… Ne yaptılar? Kur Korumalı Mevduat, şimdi doların fırlamasının topluma getirdiği maliyet bütün bunların hepsi görülecek. Fazla değil yani 15-20 gün içerisinde bütün bu acı tablo görülecek. Ahlaki meşruiyetin olmadığı bir yerde, sahte videolarla, toplumun dikkatini başka bir yere çekerek ve bütün medyayı da kullanarak başta TRT olmak üzere, 42 saat vereceksiniz iktidara, CHP’ye 32 dakika. Bunu mahkemeye verdik, TRT’yi, dava açtık. O davayı sonuna kadar da takip edeceğiz. Orası da ayrıca tartışılması gereken bir alandır. Yani halka yalan söylediler, yalan üzerine bir politika gittiler bu tablo çıktı ortaya. Bu tablo bizi mutlu eden bir tablo mu? Hayır değil tabi. Ama sahtekarlık yapılamaz. Siyasetinde bir ahlakı olması lazım. Eleştirebilirsiniz. Diyebilirsiniz Kılıçdaroğlu şöyledir, böyledir vs. Hatta abartabilirsiniz ben bunu da anlarım. Ama yalan olmaz. Yalan üzerine siyaset yapılmaz. Bunu yaptılar. Yalan üzerine yaptılar. Ahlaki meşruiyeti yoktur. Altını bir daha çiziyim Erdoğan’ın ahlaki meşruiyeti yoktur. Dolayısıyla siyasi meşruiyeti de yoktur.

Uğur Dündar- Efendim sorularımıza samimi olarak cevap verdiniz. Sizinle çok röportaj yaptım. Hiçbir zaman bu söyleşiler başlamadan önce soruları öğrenmek gibi bir gayret içinde olmadınız. O nedenle size teşekkür ediyorum. Biraz gülümseterek ben şahsen sorumu bitirmek istiyorum. Müjdat Gezen’den geliyor bu soru çünkü. Ne olacak CHP'nin hali?

Kemal Kılıçdaroğlu- Bu soru her zaman sorulur. Buradan Müjdat Bey'e de gerçekten bizim sanat dünyamızın abidelerinden birisidir hakkını yememek lazım. Olağanüstü bir insan. CHP'nin hali her zaman iyiye doğru gidecektir. Zaman zaman aksaklıklar olmuştur, bu parti kapatılmıştır, mal varlıklarına el konulmuştur, genel başkanlarına linç girişimlerinde bulunulmuştur. Rahmetli İsmet İnönü, taş atılarak kafası yarılmıştır, bütün bunların hepsi olmuştur. Ama sonuçta haktan yana, hukuktan yana yoluna devam etmiştir.

Bu şu anlama gelmesin. Yani her şeyi mutlaka biz yüzde 100 doğru yaptık, hayır. Yanlışlarımız da eksikliklerimiz de olmuştur. Sonuçta insanların hataları olabilir, eksikleri olabilir, kusurları olabilir. Dolayısıyla bu kusurlar yönetime de yansıyabilir. Eksiklikler yönetime de yansıyabilir. Bütün mesele bunları olgunluk içinde kabul etmek ve yola devam etmektir. CHP’nin kurumsal kimliği zaten sizin fazla yanlış yapmanıza da izin vermez. Hemen gelirler, eleştirirler, yerden yere vururlar, sakın bunu bir daha yapma derler. Biz de ona uyarız.

İpek Özbey- HÜDAPAR soruma cevap vermediniz. HÜDAPAR ve Yeniden Refah Partisiyle ilgili önümüzdeki dönemde herhangi bir kaygınız var mı mecliste yaşanacak?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle, ben siyasal yani yasalara göre kurulmuş olan siyasal partilere saygı duyarım ama siyasal partilerin görüşlerini eleştiririm. HÜDAPAR’ın anayasanın ilk 4 maddesini değiştirme konusundaki iradesini ortaya koyması, benzer bir iradenin Yeniden Refah Partisi tarafından ortaya konmasını biz siyaseten eleştiririz ve doğru bulmayız. Asıl bunun muhatabı bizden çok Bahçeli’nin olması lazım. Çünkü Bahçeli ısrarla ilk 4 madde olmaz bunlar değişemez diyordu. Şimdi merak ediyorum, bu 180 derecelik olay ne zaman değişecek. Yani Bahçeli ‘Bu olmaz’ ne zaman diyecek? Onu merak ediyorum.

İsmail Saymaz- Seçimden önce, daha çok aslında Meral Hanım söyledi ama sizden de CHP’den de söyleyenler oldu. Bu seçim son seçim yani parlamenter sisteme dönüş için köprüden önceki son çıkış gibi bir söylem tutturuldu ve eğer bu seçimi kaybedersek yani 14 Mayıs’ı kaybedersek Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denilen bu despotik yapı kalıcılaşır. Genelde söylem buydu. Seçim kaybedildi. Bu durumda parlamenter demokratik sisteme dönüşün önü kapandı mı? Ne olacak bundan sonra?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yok kapanmadı. Kapanmadı, bu mücadele devam edecek. Yani bir dönem geçti onun yarattığı tahribatı toplum gördü ama yalan üzerine bir siyaset oluşturuldu, toplumun algısı başka bir yere çekildi özellikle milliyetçi duygusu yüksek olan Orta Anadolu ve Karadeniz gibi yörelerde yalan üzerine inşa edilen bir siyaset üzerine kaldı orada. O yüzden ahlaki meşruiyetin sorgulanması lazım. Şimdi yine geldik bu sürece. Hayat devam ediyor, pahalılık devam ediyor. Dolayısıyla var olan sistemin değişmesinin ne kadar doğru ve ne kadar güçlü olduğu, yani bu iradenin ne kadar güçlü telaffuz edilmesi gerektiği gerçeği de ortaya çıkmış oluyor.

İsmail Saymaz- Yer yer ahlaksızca saldırılara maruz kaldınız. İşte özellikle PKK’nın hedef aldığı bir siyasetçiyken Kandil’le yan yana konuldunuz. Ama acıdır ki, bu söylemin toplumun bir kesiminde karşılık bulduğu anlaşılıyor.

Kemal Kılıçdaroğlu- Erdoğan’ı iktidar yapan Kandil’dir. Bakın bunun altını bir daha çiziyim.

İsmail Saymaz- Bu propagandayı neden bozamadınız aslında onu sormak istiyorum. Yani neden bu propaganda tuttu? Aslında hiç hak etmediğiniz halde ağır bir saldırıya uğradınız.

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır. Yeteri kadar sesimizi duyuramadık. Bakın ben bu olay daha olmadan önce çıktım İletişim Başkanlığı’nın bunu yapacağını söyledim. Genel müdür yardımcısının adını verdim, iki daire başkanının adını verdim. Bunlar Deepfake uygulamasıyla sahte videolar çekecekler ve bunu yayınlayacaklar dedim. Sonunda benim dediğim oldu mu? Oldu. Yaptılar mı? Yaptılar. Sahte mi? Sahte. Fakat Allah büyüktür çıktı, ‘Evet bunlar montaj’ dedi. Kendisi itiraf etti. Şimdi itiraftan sonra tabi zaman dilimi biz bir taraftan bu yanlıştır, bu sahtedir, böyle bir şey yoktur derken, öbür taraftan başta TRT olmak üzere Türkiye’nin bütün coğrafyasına, onların güçlü medya dünyasıyla her tarafta bunu yaydılar. Olmayan bir şey. Olmayan bir şey bir yalan üzerine inşa edildi. O yüzden ahlaki meşruiyeti yoktur dedim bu seçimin. Ahlaki meşruiyet nedir? Evet mücadele edersiniz, boksta olur, güreşte olur, diğer yarışmalarda olur. Siyasette bir yarıştır ama bunun bir ahlakı olması lazım. Siyasi ahlak kanunu çıkaracağız diye bizim öngördüğümüz düzenlemelerden biriside siyasi ahlak kanunu. Siyasette ahlakı bırakmadılar. Ahlaksızlık yapan birisinin siyasette ne işi var? Bunu özellikle mütedeyyin kesime sormak isterim. Yalan söyleyen bir insana oy vermek nedir Allah aşkına. Yalan yapan, sahtekarlık yapan, sahte videolardan medet uman bir insan Türkiye Cumhuriyeti devletini nasıl yönetir? Bunun sorgulanması lazım. Bu sorgulanmıyor, bunun üzerinde durulmuyor. Asıl bunun üzerinde durulması lazım. Yalan üzerine sen orada oturuyorsun, yalan söyledin. Yalan videolar çektirdiler. Sen çıktın bunu miting meydanlarında söyledin. O yüzden diyorum yani Erdoğan’ı iktidar yapan Kandil’dir çünkü orada konuşturdular onları. Ben konuşturmadım herhalde onlarla irtibatı olanlar konuşturdu. Yani devletin derinliklerinde olan, iktidardan yana olan adamlar konuşturdular onları ben bilmiyor muyum? Kandil’in konuşması kimin işine gelir? Herhalde onun işine gelir. Bütün bunların sorgulanması lazım. Ama bütün bunlara rağmen asla umutsuzluğa bizim kitabımızda yer yoktur. Biz bu ülkeye gerçek anlamda demokrasiyi kesinlikle getireceğiz. Bugün olur, yarın olur.

Bakın bir şey daha var. Bu ülkenin gençleri ve kadınları, bu sefer gerçekten de demokrasiye bağlılık yönünde bu seçimlerde güzel bir sınav verdiler. Gençler özellikle, her alanda pırıl pırıl gençler. O gençlerin boynuma sarılıp nasıl ağladıklarını siz düşünemezsiniz. Dolayısıyla o gençlere yeniden ama yeniden umutsuzluğa kapılmamaları için, böyle kısır tartışmaların tamamen dışında, bu ülke güçlü bir ülke ve bu ülke gerçekten çok kısa süre içinde toparlanabilir ve bütün bu soruları aşabilir bu ülke. Gençlere her zaman söyledim yine söylüyorum umudunuzu kaybetmeyin diyorum asla. Umutsuzluğa bizim kitabımızda yer yoktur. Gazi Mustafa Kemal’i hiç kimse unutmasın. En karanlık ortamda bile bu ülke aydınlığı getirmiştir. İnatla, dirençle, kararlılıkla bunu yapmıştır. Biz onun yolundan yürüyeceğiz. Kararlılıkla yürüyeceğiz, azimle yürüyeceğiz, beraber yürüyeceğiz. Kadını, erkeği, yaşlısı, genci hep beraber yürüyeceğiz ve bu ülkeye gerçek anlamda demokrasiyi getireceğiz. Benim bu konuda en ufak bir endişem yok.

İpek Özbey- 28 Mayıs akşamı sonuç belli olduktan sonra eve gittiniz ve ne yaptınız?

Kemal Kılıçdaroğlu- Çok geç saatte eve gittim. Tabi ailemin üzüntüsünü gözlerinden okudum. Akrabalarımız da vardı onlarda İstanbul’dan gelmişlerdi. Aynı acıyı orada da gördüm. Sıradan bir olay değil tabi. Verdiğiniz mücadele sıradan bir mücadele değil ve bireysel bir mücadele değil. Milyonlarca insanın umut bağladığı bir olayı gerçekleştirmek üzere yola çıktık ama işte sonuçta kazanamadık. Hani bir spor karşılaşması olsa dersiniz ki ne yapalım işte maç oldu, birisi galip geldi, birisi sevindi, birisi sevinemedi diye. Ama bu bir ülke meselesi, bu bir gelecek meselesi.

Uğur Dündar- Uyuyabildiniz mi o akşam?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır efendim, kim uyuyabilir. Dolayısıyla hani o derin hüznü hissediyorsunuz, zaten konuşmuyorsunuz. Konuşabilsek zaten bir sorun kalmayacak. Konuşmuyorsunuz da zaten. Dolayısıyla onu belli bir şey içinde atlatıyorsunuz yani sonuçta. Evet bir sınav verdik ama bu sınavda arzu ettiğimiz başarıyı elde edemedik.

Ama dediğim gibi ben hemen ertesi gün arkadaşlarla bir araya geldik, oturduk masaya bunu değerlendirelim diye. Diğer parti liderleriyle de telefonla konuştum, onlarla da ne yapacağımız konusunda. İşte bizim MYK’nın eski, sonra yeni MYK’nın, sonra Meclis grubunu onları çağırdık, Parti Meclisimizi hemen topladık. Onlarla da oturduk. Çünkü aynı tablo sadece insan olarak bende değil onlarda da aynı tablo vardı. Onlarda büyük beklenti içindelerdi. Onlarla da oturduk, değerlendirdik. Artımız, eksimiz nedir? Seçim sonuçlarını aldık, sandık sandık incelemeye başladık. Ne kadar tutanak gelmiş, sonuçlar nedir? Şimdi tabi burada bizim zayıf olduğumuz bir şey var onu da ifade edeyim. O da seçmen listeleri. Seçmen listelerini bizim denetleme şansımız pek fazla yok. Sandığı denetliyoruz ama seçmen listesi doğru mudur yanlış mıdır, burada ne var, ne yok? Orada ancak böyle toplu yerler var bazen belli yerde. Toplu diyelim ki 30 kişi, 40 kişi görünüyor. Oralara gönderiyoruz. Bakın diyoruz ya işte öğrenci yurdu çıkıyor, başka bir şey çıkıyor. Buralara gönderiyoruz. Ancak böyle denetleyebiliyoruz. Buna benzer zaman zaman açmazlar çıkıyor ortaya ama sonuçta…

Alişer Delek- Sonuçta seçimin sonucuna etki edebilecek bir şey yakalayabildiniz mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yok, yakalayamadık. Bazı işte toplu oy kullanılan yerler var onu imzalardan da fark ediyorsunuz bunu ama o seçimin sonucunu, hatta o, o ildeki seçimin sonucunu bile etkilemiyor.

Alişer Delek- Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, çok teşekkür ediyorum. Tüm sorularımıza yanıt verdiniz, izleyicilerinde sorularına yanıt verdiniz. Önemli bir röportajda seçim sonucundan sonra verdiğiniz için. Tekrar teşekkür ediyorum Sözcü ailesi adına. Sözcü ailesinden Uğur Dündar, İpek Özbey ve İsmail Saymaz’a da teşekkür ediyorum ve tabii ki siz izleyenlere de. Sorularınızı mümkün olduğunca buradan ulaştırmaya çalıştık. İzlediğiniz için çok teşekkür ediyorum. Sözü de biz buradan Ankara'dan Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezinden İstanbul'a bırakalım.