19.12.2017

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, NTV’DE “KILIÇDAROĞLU ÖZEL” PROGRAMINDA GÜNDEME İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELERDE BULUNDU (19 ARALIK 2017)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, NTV’DE “KILIÇDAROĞLU ÖZEL” PROGRAMINDA GÜNDEME İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELERDE BULUNDU (19 ARALIK 2017)

 

Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, NTV’de "Kılıçdaroğlu Özel" programında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, Ahmet Arpat’ın sorularını yanıtladı.

Ahmet ARPAT- Ankara’dan merhabalar. Türkiye’de siyaset her daim hareketli, her dönem bazı tartışma başlıkları var ve siyaset o tartışma başlıkları üzerinden bir şekilde gelişiyor. Ama sanki bu dönem biraz farklı, daha sert bir mücadele yaşanmakta. Ana muhalefet ve iktidar partileri bazı belge ve iddialar üzerinden kavgaya tutuşmuş durumda. Adeta birbirlerine girmiş durumda iki parti ve siyasiler. Baktığımızda yurtdışına para transferi, Man Adası belgeleri, diğer tarafta Ataşehir Belediyesine yönelik soruşturma. Bu iki başlık tartışmayı alevlendiren başlıklar. Biz de siyasette sert rüzgarların estiği bu dönemde stüdyomuzu Ankara’ya, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezine taşıdık, Genel Başkan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’yla gündemi konuşacağız, Kılıçdaroğlu ne dedi, ona bakacağız.

Sayın Kılıçdaroğlu hoşgeldiniz NTV yayınına.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Teşekkür ederim efendim siz de hoşgeldiniz.

Ahmet ARPAT- Bizi burada ağırladığınız için çok teşekkür ederim. Şimdi siyasette gerçekten çok sıcak, sert başlıklar var hepsini konuşacağız ama öncesinde hafta sonu tüm Türkiye’yi üzüntüye boğan bir ölüm yaşandı Eski Başbakan Sayın Mesut Yılmaz’ın oğlu hayatını kaybetti. Dün siz cenazedeydiniz, neler söylemek istersiniz bununla başlamak isterim sohbete.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Anadolu’da söylenen bir söz vardır ‘Allah kimseye evlat acısı vermesin’ diye. Evlat acısı acıların en büyüğüdür, o acıyı yaşayan bir baba olarak evlat acısının ne anlama geldiğini de biliyorum. Sıralı ölüme hepimiz tahammül ederiz. Sonuçta "Allah rahmet eylesin" deriz ve toprağa teslim ederiz. Ama sıralı olmayan ölüm her zaman acı getirir. Özellikle anneler, babalar, kardeşler, yakınlar arasında acı getirir. Mesut Yılmaz Türk siyasetine damga vurmuş önemli isimlerden birisidir. Bu memlekete hizmet etmiştir, saygın bir devlet adamı kimliği vardır. Ailesiyle her zaman örnek olmuştur, her zaman saygı duyulan bir kişiliği ve konumu da vardır. Onun böyle bir acıyı yaşaması gerçekten hepimizde büyük bir üzüntü yarattı. Öğrenir öğrenmez hemen o akşam kardeşini aradım, Mesut Bey’in yurtdışında olduğu ifade edilmişti. Sonra amcasıyla görüştüm, daha sonra da Mesut Bey gelince de Mesut Bey’le telefonla görüştük. Dün de cenaze törenine katıldık tabi. Bir kalabalık vardı, sevilen bir insan, saygınlığı olan bir insan. Çocuğun tabi kamuoyunun çok fazla bilmediği bir rahatsızlığından da söz edildi ve o konuda bir açıklama da yapıldı, üniversite bir açıklama yaptı. Böyle bir rahatsızlığın olmasının yol açtığı bir ölüm. Aileye Allah’tan sabır diliyoruz, yapacağımız çok fazla bir şey yok. Aileyi her zaman saygıyla anmak, acılarını paylaşmak hepimizin vatandaş olarak ortak görevi, biz de onların acılarını paylaşıyoruz. Allah kimseye evlat acısı vermesin diyoruz.

Ahmet ARPAT- Dün cenazeden yansıyan bir fotoğraf karesi vardı, onu da madem yeri geldi sorayım. Sizin orada Sayın Cumhurbaşkanına bir bakışınız bir fotoğraf karesi olarak yansıdı, mutlaka görmüşsünüzdür. Bir şey söylemek ister misiniz o kare için?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo hayır, yani sıradan Sayın Erdoğan geliyordu, geldi ve yerine geçti, benim açımdan çok fazla bir şey ifade etmiyor.

Ahmet ARPAT- Peki, gelelim başlıklara, sıcak başlıklar var açılışta da bahsettik. İşte Man Adası iddiaları, belgeler, Ataşehir Belediyesi…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi bir şey ifade etmiyor derken yani Sayın Erdoğan’ın cenaze törenine gelmesi ve Yılmaz ailesinin acısını paylaşması da önemli bir şey, onu da ifade etmek isterim.

Ahmet ARPAT- Hepsini konuşacağız dediğim gibi sıcak başlıklar, ama biraz genel siyasete bakarak başlamak isterim. Erken seçim çok sıkça telaffuz edilir hale geldi. Hatta tarih verenler var, 15 Temmuz 2018’de bir erken seçimden bahsedenler var. Siz erken seçim için şartların olgunlaştığını düşünenlerden misiniz? Bu yönde bir beklentiniz var mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi erken seçim için şartlar olgunlaştı mı? Bence asıl sorulması gereken soru belki şu, erken seçim şartları kimin için olgunlaştı? Erken seçime kim karar verecek? Parlamento karar verecek dersek doğru parlamento sonunda bir oylama yapacak. Ama kararı parlamento vermeyecek bir kişi verecek. Bir kişi karar verecek, "erken seçime gidiyoruz" diyecek, ona göre bakanlık bürokrasisi harekete geçecek, yasa teklifleri hazırlanacak, parlamentoya sunulacak ve erken seçim kararı alınacak. Dolayısıyla erken seçim hani kamuoyunun beklediği ya da kamuoyunun işte erken seçimin koşulları oluştu dolayısıyla artık bir erken seçim kaçınılmazdır diye oturup düşündüğü, tartıştığı bir seçim süreci değil, tek adam rejiminin başlangıcını yaşıyoruz biz. Dolayısıyla bir adam karar verecek sarayda oturan bir kişi erken seçime gidelim diyecek hiç kimse itiraz etmeyecek ve erken seçime gidilecek. Gelinen tablo üzülerek ifade edeyim bu.

Ha, biz erken seçime hazır mıyız? Evet hazırız. Biz daha önce görevden alınan Belediye Başkanları için o Belediye Başkanlıkları için "yeniden seçim yapalım" dedik. Bir demokrasinin namusunu kurtaralım, bir kişi istifa ettiyse seçim yapılsın ve oraya seçimle bir Belediye Başkanı gelsin. Dolayısıyla bütün dünyaya şu mesajı verebiliriz o zaman. Bir kişi istifa etti Belediye Başkanlığından, ama belde halkı tekrar toplandı ve kendi yeni Belediye Başkanını seçti ve Türkiye’de demokrasi vardır algısını daha güçlü olarak biz dünyaya ifade edebilirdik, ama bu fırsat da olmadı. Çünkü yine sarayda oturan bir kişi dedi ki, "hiç gerek yok erken seçime, ben zaten adayı belirledim bu gidecek orada oturacak..." Dolayısıyla demokrasi sürekli kan kaybeden bir kurum haline geldi Türkiye’de.

Ahmet ARPAT- Peki şöyle sorayım, erken seçim emareleri görüyor musunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle yorumlamak lazım, ekonominin daha da kötüye gideceğini düşündükleri an bir erken seçime giderler. Ekonomi pek de parlak değil. Ekonomi kötüye gidiyor. Nasıl kötüye gidiyor? Cari açık artıyor, işsizlik artıyor, bütçe açığı artıyor, enflasyon artıyor. Fatura kime çıkıyor? Fatura garibana çıkıyor, çiftçiye çıkıyor fatura, emekliye çıkıyor, işçiye çıkıyor, memura çıkıyor, esnafa çıkıyor. Kazanan kim? Bir avuç insan. Hatta onları ben "tefeci" diye tanımlıyorum. Eğer siz 15 yılda bir grup insana, bir grup çevreye 620 milyar lira faiz ödüyorsanız, 620 milyar liranın dışındaki eski parayla 620 katrilyon lira ediyor. Sadece yurtdışına 146 milyar dolar faiz ödüyorsanız o ülkenin beli doğrulamaz. Kim alıyor bu faizi, bu geliri kim alıyor? Çiftçi almıyor, emekli almıyor, memur almıyor, sanayici almıyor. Kim alıyor bu parayı? Dolayısıyla sorgulanması gereken çok alan var. Ekonomi daha da kritik noktalara gideceği yönünde bir algı hükümet kanadında oluşursa, yani saray çevresinde oluşursa daha kötü bir tabloyla karşılaşmamak için erken seçim tercihi yapılabilir.

Ahmet ARPAT- Bunun içinde CHP olarak biz hazırız diyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz hazırız. Bütün verilerimiz hazır, seçim sırasında neleri söyleyeceğimiz hazır. Bütün bu konuların hepsinde zaten…

Ahmet ARPAT- Onları konuşacağız ilerleyen dakikalarda. Şimdi tabi MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin gündeme taşıdığı iki başlık vardı, seçim denince hemen akla geliyor, işte seçim barajı ve ittifak mevzu. Bu iki başlığı soracağım ilk olarak seçim barajı. Yaklaşımınızı biliyorum tamamen kalkmasını savunuyorsunuz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Tamamen veya makul bir düzeyde olabilir. Yani yüzde 3 gibi, yüzde 5 gibi.

Ahmet ARPAT- Peki beklentiniz bu yönde mi? Yani ineceğini düşünüyor musunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Sayın Bahçeli’nin bu yöndeki açıklaması bence demokrasi açısından ve milli iradenin parlamentoya yansıması açısından doğru. Ama hükümet bunu tercih etmeyecektir. 12 Eylül darbe hukukunu aynen korumaktan yanadır hükümet. Çünkü saray çevresi yüzde 10 seçim barajının kendileri lehine çalışan bir düzenleme olduğunu gayet iyi biliyorlar. Böylece A partisine oy verilmesine karşın B partisi milletvekili çıkaran bir uygulama var, 80’den bu yana gelen bir uygulama var. Dolayısıyla bu uygulamanın değişmesini istemeyecektir. Bahçeli bir çıkış yaptı acaba seçim barajı düşürülür mü diye, ama iktidarın işine gelmediği için Bahçeli’nin söylemini bir tarafa koydular, "hayır biz yüzde 10 seçim barajını koruyacağız" dediler.

Ahmet ARPAT- İktidar cephesinin sanki biraz yeşil ışık yaktığı diğer konu gibi gözüküyor ittifak konusu. Siz seçim ittifakı oluşturma fikrine nasıl yaklaşırsınız Sayın Kılıçdaroğlu?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Düzenlemeyi görmeden bugünden bir yorum yapmak doğru değil. Ama önümüzdeki süreç zaten bir ittifak süreci olacak. Nasıl bir ittifak süreci? İki tercih olacak. Tek adam rejimi, demokratik parlamenter sistem. Demokrasiden yana olanlar bir ittifak oluşturacaktır, otoriter rejimden yana olanlar da bir ittifak oluşturacaklar. Yani vatandaşlar böyle bir ayrım içinde kalacaklardır. Dolayısıyla açıklıkla ifade edeyim biz demokrasiden yanayız. Bizim gibi düşünmeyen insanlar da düşüncelerini özgürce ifade edebilmeli, yargı bağımsız olmalı, medya özgürlüğü olmalı, hapishanelerinde gazetecilerin olmadığı bir Türkiye olmalı. Herkes rahatlıkla sokaklarda, caddelerde düşüncesini ifade edebilmeli. Biz demokrasiden yanayız. Ama saray çevresi demokrasiden yana değil, otoriter rejimden yana. Yani bir kişi otursun sarayda, elinde bir sopa olsun, kim konuşur ve beğenmezse kafasına sopayla vursun, savcı iddianameyi hazırlasın, hemen yakalayıp hapse atsın. Böyle bir düzen isteniyor. Bu düzeni halkın önüne koyacağız. Zaten seçim de bu noktaya taşıyacak zaten Türkiye’yi.

Ahmet ARPAT- Şimdi ister istemez ittifaklar oluşacak diyorsunuz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Burada şu nokta önemli, kim açık ve net demokrasiden yana tavır koyacak, kim açık ve net otoriter rejimden yana tavır koyacak. Eğer Türkiye’yi 21.yüzyılın yıldızı yapmak istiyorsak demokrasiden yana herkesin tavır koyması lazım. Hayır Türkiye Ortadoğu ülkeleri gibi olmalı, başında bir otoriter rejim olmalı, otoriter bir yönetim olmalı, dolayısıyla bize ne gerek demokrasi bize fazla geliyor, demokrasiden bu ülkeye hayır mı geldi diyorlarsa ve Ortadoğu’ya özeniyorlarsa o çerçevede oturur düşünür ve kararlarını verirler. İttifak zaten doğal olarak bu iki alanda ayrışacak, kendisini gösterecektir.

Ahmet ARPAT- Peki bu yolda kiminle yan yana durursunuz, kimle durmazsınız? Yani şunu sorayım mesela, yani işte partiler üzerinden gidersek şimdi AK Parti, MHP bir taraf, sanki öyle gözüküyor, belki onların yanına bazı…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben hiçbir ülkücünün, hiçbir milliyetçinin otoriter rejimden yana olduğuna inanmıyorum. Altını özenle çiziyorum, her ülkücü, her milliyetçi, her vatansever demokrasiyi savunur, demokrasiden yana tavır alır. Demokrasi benim bildiğim kadarıyla ülkücülerin ve milliyetçilerin olmazsa olmazıdır. Yurt sevgisi kadar, bayrak sevgisi kadar değerlidir demokrasi. Çünkü demokrasinin olmadığı bir ülkenin dünyada gelişmediği görülmüştür. Eğer Türkiye 21.yüzyılın yıldızı olacaksa bunun birinci önceliği hukuk devleti olmasıdır, demokrasi olmasıdır, yargı bağımsızlığı olmasıdır, düşünce özgürlüğü olmasıdır. Geçmişte askeri yönetimlerde, yani darbelerin olduğu dönemlerde en büyük acıyı kim çekmiştir? Bu ülkenin devrimcileri ve ülkücüleri. Şimdi hem devrimcileri, hem ülkücüleri şu noktaya geldiler uzun süre hapiste beraber yattıktan sonra, evet birlikte yaşamaya ve demokrasiyi birlikte savunmaya bizim ihtiyacımız var.

Dolayısıyla ben ülkücüleri ve milliyetçileri demokrasiden yana tavır alan gruplar olarak görüyorum.

Ahmet ARPAT- Peki şunu sormak istiyorum, mesela siz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak mesela İYİ Partiyle ya da HDP’yle birlikte bir ittifak oluşturma fikrine nasıl bakarsınız?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bugün için herhangi bir ittifak sözkonusu değil. Ama söylediğim gibi demokrasiden yana kim tavır alıyorsa biz onlara "evet" deriz yani. Siz demokrasiden yana tavır alıyorsunuz biz size karşıyız demek, biz otoriter rejimden yanayız demektir. Biz de demokrasiyi savunuyoruz. Kim demokrasiyi savunuyorsa başımızın üstünde yeri var. Elbette oturulacak, tartışılacak, konuşulacak, her partinin ayrı programı var, ekonomiye ayrı bakış açısı var, sosyal hayata ayrı bakış açısı olabilir, eğitime ayrı bakış açısı olabilir. Ama hepimizin bir ortak paydasının olması lazım. Nedir? Demokrasi. Demokrasi içinde İYİ Parti de, MHP de, DSP de, diğer partiler de bir araya gelebilirler, oturup konuşabilirler, demokrasiyi savunabilirler.

Şimdi bakın, biz öteden beri şunu ısrarla söyledik. Türkiye’de demokratik kuralların tam anlamıyla yerleşmesi için Türk hukuk sisteminin darbe hukukundan arındırılması lazım. Yani darbe dönemlerinde yapılan yasaların demokratik bir anlayışla değiştirilmesi lazım. Ben Sayın Davutoğlu’na da, Sayın Binali Yıldırım’a da ve Sayın Erdoğan’a da teklif ettim. Biz AB’ye tam üye olmak istiyoruz. Güzel, tam üye olacaksak bize fasıl aç diye bekliyoruz. Efendim şu faslı aç biz oturup konuşalım. Niye fasıl açmalarını bekliyoruz oturalım biz yapalım. Bizim aklımız yok mu, biz dünyayı görmüyor muyuz? Görüyoruz. Oturalım bütün düzenlemeleri yapalım ve dönüp AB’ye diyelim ki kardeşim ne konuşuyorsunuz biz hepsini yaptık zaten. Şimdi bu olgunluğa bizim demokrasi kültürümüz henüz yetişmiş değil. Bu olgunluğu önce yakalamamız lazım. Siyaset kurumu bu olgunluğu yakalamalı. Benim ülkemde, bu ülkenin insanı yani benim insanım neden üçüncü sınıf demokrasiye layık. Niye birinci sınıf demokrasi olmasın, niçin medya üzerinde bu kadar baskı olsun? Bunu hazmedemiyorum.

Ben size bir örnek vereyim medya deyince aklıma geldi. Şimdi tartışmalar oluyor, örneğin bize en ağır eleştiriler yapılıyor hükümetin ve saray çevresinin değişik katlarından. Aynı konu 10 kişi tarafından dillendiriliyor ve ayaküstü bile 45 dakika Grup Başkanvekilinin söylemleri televizyonlarda canlı olarak yayınlanıyor. Aynı olaya bizim Grup Başkanvekilimiz yanıt vermek için basın toplantısı yapıyor televizyonlarda tık yok. Dolayısıyla bu Türkiye’de demokrasinin olmadığını gösterir, medya üzerindeki baskıyı gösterir. Biz anlıyoruz, medya üzerinde baskı var, çok iyi anlıyoruz. Telefonların geldiğini de çok iyi biliyoruz. Ama Türkiye bu baskıya nereye kadar tahammül edecek, nereye kadar gidecek bu. Siyasette gerginlik, ben de biliyorum gerginlik var. Gerginliği yaratan kim, ben miyim?

Ahmet ARPAT- Peki şimdi bu ittifak konusunda belki çıkan manşetlerden biri siz diyorsunuz ki, İYİ Partiyle de işte HDP’yle de, belki MHP yönetimiyle değil ama MHP tabanıyla da ittifak halindeyiz, ittifak halinde olacağız diyorsunuz, anladığım bu.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim kim demokrasiyi savunuyorsa, insan haklarından yanaysa, demokrasiden yanaysa, düşünce özgürlüğünden yanaysa, yargı bağımsızlığından yanaysa, yani demokrasinin temel kurallarından yanaysa elbette, nasıl reddebiliriz?

Ahmet ARPAT- Peki, şimdi gelelim tartışma başlıklarına. Şimdi Ataşehir Belediyesine yönelik İçişleri Bakanlığı bir soruşturma yürütüyor. Bu soruşturma kapsamında da, işte soruşturmanın selameti açısından diyelim, işte Belediye Başkanı Sayın Battal İlgezdi görevden uzaklaştırıldı. Şimdi İçişleri Bakanlığının açıklamasına bakınca da ciddi iddialar var. Siz bunun bir siyasi hamle olduğu görüşündesiniz. Hatta işte Man Adası iddialarına karşı bir rövanş olduğunu düşünüyorsunuz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Kapatmak için.

Ahmet ARPAT- Neden böyle düşünüyorsunuz, neden bir siyasi hamle olduğunu düşünüyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şunun için, şimdi bakın her Belediye Başkanı hakkında inceleme de yapılabilir, soruşturma da yapılabilir. Biz hiçbir zaman İçişleri Bakanlığı müfettişleri veya Sayıştay denetçileri bizim belediyelere gittiler inceleme yaptılar diye özel bir eleştiri getirmedik. Olur yani sonuçta gelirler, evrakları isterler, dosyayı isterler, belediye bürokrasi dosyaları teslim eder, soru sorarlar, sorulara cevap verilir varsa bir şey yargıya intikal edecekse yargıya, idari bir şey varsa idari önlem alınır. Hiç itirazımız yok.

Şimdi İçişleri Bakanının saydığı unsurların tamamından- altını çiziyorum özellikle tamamından- Belediye Başkanımız hakkında daha önce soruşturma açılmış ve takipsizlik kararı verilmiş. Şimdi takipsizlik kararı verilmese zaten bir şey demeyiz. Yani oturulmuştur soruşturma yapılıyordur. Şimdi her soruşturma yapılan Belediye Başkanı niye açığa alınır? O zaman hepsini açığa alsınlar. Battal Bey niye açığa alınır? Beraat ettiği bir konu yeniden soruşturuluyor. Olabilir yeniden soruşturabilirsiniz. İtiraz ediyorlar, ta Danıştay’a kadar gidiyor, Danıştay da "soruşturulmasına gerek yoktur" kararı veriyor. Bir değil en az 4 konu orada var. Bütün hepsini ben konuşmadan önce Battal Bey’e sordum nedir bunlar diye. Battal Bey bana getirdi dosyayı olduğu gibi teslim etti. Avukatlarıyla beraber geldi ve dosyadaki mahkeme kararlarını ve iddiaları tek tek koydu. O yüzden ben…

Ahmet ARPAT- İkna oldunuz anladığım kadarıyla?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim mahkeme kararı var, nasıl ikna olmayacağım? Mahkeme kararı olmasa yine kafamda şüpheler olabilir diyelim. Ama mahkeme kararı var, yargı kararı kesinleşmiş herhangi bir sorun yok burada. Şimdi siz Man Adası’nı tartışmadan uzak tutmak ve İçişleri Bakanı olarak da koltuğunuzu sağlamlaştırmak için böyle bir olaya başvuruyorsunuz. "Efendim Kılıçdaroğlu’nu bundan uzak tutun..." Neden uzak tutacaklar beni? Mahkeme kararından mı uzak tutacaklar? Ben bizim Belediye Başkanlarımızın iyi görev yaptıklarını düşünüyorum, bütün Belediye Başkanlarımız. Baskı var mı Belediye Başkanlarımız üzerinde? Baskı var. Bir belediyemize gelen müfettiş sayısı 100’ü geçti. "Olabilir" dedim "gelsinler ne olacak?" "Bir oda ayırın, bütün belgeleri verin, bütün dokümanları verin istediği gibi incelesin."

Şu bir gerçek, bizim Belediye Başkanlarımızı baskılayarak onları iş yapamaz hale getirmek. "Bak görüyorsunuz CHP’li belediyeler hizmet üretemiyor" noktasına taşımak istiyorlar. Asıl amaçları bu. Yoksa Belediye Başkanını cezalandırmak değil. Ama inadına inadına bizim bütün Belediye Başkanlarımız kendi belde halkına her türlü hizmeti vereceklerdir.

Bugüne kadar hangi belediyenin açılışına gittiysem iki mesaj verdim. Bir, harcadığınız her kuruşun hesabını belde halkına vereceksiniz. Bunu çıkarın televizyonlarda veya haberlerde veya Anadolu Ajansının veya diğer haber ajanslarının bültenlerinde görebilirsiniz. Verdiğim birinci mesaj budur. Her kuruşun hesabını vereceksiniz. Çünkü bu para milletin parasıdır.

İki, hiçbir ayrım yapmayacaksınız bana oy verdi, vermedi diye de. Bütün belde halkına eşit hizmet götüreceksiniz. Hatta size oy vermeyen varsa oraya daha fazla hizmet götürün. Sizi anlasın, sizi görsün, sizi tanısın vatandaşla birlikte olun diye. Bu iki mesajı veririm ben. O açıdan hangi yolsuzluk varsa bize söylesinler, en çok biz gideriz zaten yolsuzluğun üstüne niye gitmeyelim. Bir Belediye Başkanı oturacak hizmet verecek, her kuruşun hesabını da verecektir. Budur yani.

Ahmet ARPAT- Sayın Genel Başkan, şimdi iddialara bakıyorum, bazı iddialar bir şekilde sizinle de ilişkilendiriliyor. Özellikle iktidar çevreleri tarafından da sıkça dile getirilen. Bir rezidanstan bahsediliyor Ataşehir’de. O rezidansta sizin Özel Kaleminizin kardeşinin ve sizin kızınızın birer daire sahibi olduğu söyleniyor, iddia bu ve de bu daireler alındıktan bir gün sonra önce işte bir alışveriş yapılıyor, Battal İlgezdi’nin Belediye Başkan adaylığı açıklanıyor ertesi gün. İşte ikinci alışverişten sonrada Battal beyin eşinin milletvekili adaylığı açıklanıyor. İddia bu yönde. Ne diyorsunuz? Kızınızın bu rezidansta bir dairesi var mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Buzz Rezidansta kızımın yanlış hatırlamıyorsam 73 metrekarelik bir dairesi var. Parası ödenmiş mi? Ödenmiş.

Ahmet ARPAT- "Değerinin çok altında bir alışveriş" deniyor.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Baksınlar değeri kaç lira gitsinler baksınlar. O gün aldığım fiyattan bugüne getirsinler fiyatı vereyim kendilerine ne olacak yani. Oradan almaz gider başka yerden alır, başka yerden alır. Eğer bir kuruş, bakın bir kuruş diyorum, bir kuruşluk bir torpil varsa, bir kuruşluk bir çıkar sağlanmışsa ben siyaseti bırakırım. Ben onlara benzemem, ben onlar gibi değilim. Bu iddia üzerine ben sadece kendimin değil, bütün çocuklarımın, yaşı 18’i geçmiş olmalarına rağmen bütün çocuklarımın, dünürlerim dahil hepsinin malvarlığını gelin araştırın dedim. Her şey meydanda. Banka hesaplarım şuyum, buyum her şey meydanda. Ben siyaseti ahlak temelli yaparım. Varsa bir yerde bir ahlaksızlık üzerine gidelim hiç tereddüdüm yok hiç. "Malvarlığımı araştırın" diyorum, araştırmıyorlar. Niye araştırmıyorlar? Parlamentoda söyledim…

Ahmet ARPAT- Siyasi manevra olarak yorumladı AK Partili siyasetçiler.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Nedir siyasi manevrası, onlar da versinler. Bir siyasi manevra da mesela Binali Bey yapsın. Bir siyasi manevra da Erdoğan yapsın. Niye siyasi manevra yapmıyorlar? Benim kadar niye cesur olmuyorlar? Desinler ki, "gelin kardeşim benim çocuklarımın, eniştemin malvarlığını hep beraber araştırın. Kılıçdaroğlu cesaret edemiyor ben cesaret ediyorum" desin, manevra yapsın. Binali Bey de manevra yapsın, niye yapmıyorlar? Neden korkuyorlar? Ben korkmuyorum, onlar korkuyorlar. Sorun da burada zaten.

Şimdi bir şey bulabilir miyiz diye... Kızımın dairesi orada. Hatta bir gün kızıma dedim ki, "kızım ya şu basın mensuplarını çağır şu daireyi bir görsünler." Daireyi aldı kızım, emin olun mobilya almak için iki ay beklendi de para biriktirelim de mobilyasını alalım diye. Küçücük bir daire. Niye oradan alındı onu da söyleyelim. Bekar bir kız, yani girişi çıkışı kontrollü olduğu için oradan alındı. Başka da ne olacak. Belediye otobüsünün gitmediği bir yer. Hani böyle çok lüks olur da efendim 1 milyon dolarlık falan. Ya biz 1 milyon doları hayatımızda yan yana para olarak da görmedik. Ticaret yapmadım ben. Benim bürokratik hayatım bellidir. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim, devlette çalıştığım süre içerisinde Erdoğan’ın aldığı maaşın en az iki katını aldım. Ben Erdoğan’ın aldığı maaşın en az iki katını aldım. Ama o ayrı bir yerde, ben ayrı bir yerdeyim. Benim boğazımdan aşağı haram lokma inmez. Onu bilmem. Benim çocuklarımın malvarlığı da bellidir, onun çocuklarının malvarlığını açıklamıyor. Açıklasınlar. Ben bütün ailemi, dediğim gibi dünürlerim dahil olmak üzere buyurun gelin araştırın neyimiz varsa sorun, edin yani. Neden korkuyorlar?

Ahmet ARPAT- Peki bu alışverişlerle adaylık ilişkisi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim ne ilgisi var? Şimdi Battal Bey’in eşi önseçimle geldi. Ben onun milletvekilliğini ilan etmedim ki, önseçimle geldi. Hani kontenjandan olsa diyelim ki bu iddia doğrudur. Kontenjandan gelmedi ki. Ankara, İstanbul, İzmir’e kadın milletvekillerini birinci sıraya kontenjan koyduk. Neden? Kadınlar siyasete daha fazla girsinler diye. Ben de ikinci sıradan önseçimle geldim. Battal Bey’in eşi de önseçimle geldi. Dolayısıyla hani ben onu özel olarak seçtim, özel olarak getirdim, efendim kontenjan birinci sıraya koydum denseydi dönüp bana şu soru sorulabilirdi. "Neden Battal Bey’in eşini kontenjandan koydunuz" diye.

Ahmet ARPAT- Battal Bey’in Belediye Başkanlığı adaylığı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hiç ilgisi yok. Hiç yakından, uzaktan hiçbir ilgisi yok. İspat etsinler, ne olacak ispat etsinler. Şimdi bu tür iddiaları havuz medyası, bizim havuz medyası olarak tanımladığımız medya yapıyor. Bunlar aynı başlıkları atarlar, mesela kızım tazminat davası açtı kazandı tazminat davasını. Açacak, kendisi avukat zaten, davayı açacak hakkını arayacak. Yani bir insanla bu kadar uğraşılır mı? Üstelik ben kızıma "Kesinlikle ama kesinlikle mesela hiçbir CHP’li Belediyenin davasını almayacaksın kim olursa olsun. Haklı bile olsan haksız konuma düşebilirsin hiç ama. İçeriye dahi gitmeyeceksin. Yani bunlarla bir ticari ilişki, bir bilmem efendim işte nedir avukatlık ilişkisi. Bunlar kesinlikle olmayacak. Normal sen gideceksin sade, sıradan vatandaş gelirse onun davasına bakacaksın o kadar..."

Dolayısıyla aile olarak bunların hepsine dikkat ediyoruz. O kadar dikkat ediyoruz ki, acaba bir karar alırken ya şu veya bu şekilde bir tartışma konusu olur mu? Benim kızım avukat, daire alıyor kendisine mütevazi bir daire alıyor, emin olun keşke, NTV’ye de söyleyelim yani o da gitsin kızımın evinde çekimler de yapsın, baksın yani bu ev nasıl böyle milyon dolarlık bir ev mi, yoksa mütevazi bir ev mi? Mütevazi bir ev, ya hayret ediyorum gerçekten, bir sefer gittim evine zaten eşimle beraber, bu kadar mütevazi bir ev, bu kadar sıradan bir ev. Yani nasıl olur da böyle milyon dolarlık, versinler 1 milyon doları hemen verelim. Hiç tereddüt bile etmeden tapusunu da verelim. Hatta 1 milyon dolardan da vazgeçtim 500 bin dolar versinler, hatta 100 bin dolar versinler valla hemen veririz,100 bin dolar!

Ahmet ARPAT- Sayın Cumhurbaşkanının geçtiğimiz günlerde yaptığı bir konuşmada sarf ettiği bir cümle vardı işte Ataşehir Belediyesiyle ilgili, işte "İçişleri Bakanlığı, arkadaşlarımız gerekeni yapıyor daha durun neler çıkacak dedi" Sayın Cumhurbaşkanı. Bu minvalde bazı işte CHP Belediyelerine yönelik yine benzer soruşturma iddiaları kulislerde dolaşıyor.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim zaten belediyeler inceleniyor, ama Erdoğan Man Adasından duyduğu rahatsızlığı ve bunun kamuoyuna malolmasından ötürü büyük bir rahatsızlık içinde. Dolayısıyla bunu kapatmak istiyor. Neyle kapatacak? CHP’li belediyelere saldırarak kapatacak. Saldırsınlar, ne var CHP’li belediyelerde? Hiçbir şey yok yani, ne olacak yani. Verilmeyecek hesapları mı var? Hepsinin hesabı veriliyor. Burada ayıp olan şu, Cumhurbaşkanlığı makamını işgal eden zatın doğrudan doğruya yargıya ve bürokrasiye talimat vererek, onları kendi özel intikamını alması için aracı kılması. Yani devletin gücünü özel intikam almak için kullanıyor. Devleti bir şantaj unsuru, bir baskı unsuru olarak kullanıyor. Asıl acı olan bu. Yoksa ne olacak istediğini yapsın. Çünkü kendisi acz içinde, hesabını veremiyor. Vatandaşa hesabını veremiyor. Bir şey de diyemiyor, "sahtedir" diyor, belki ayrıntılara gelirsek sahte midir, değil midir onu da bütün ayrıntılarıyla konuşuruz, tartışırız burada. Ama acz içinde. O makamda oturan zat acziyetini baskı kurarak, baskı inşa ederek gidermeye çalışıyor. Onun baskısı bize vız gelir.

Ahmet ARPAT- Peki, Sayın Kılıçdaroğlu teşekkürler devam edeceğiz. İzin verirseniz kısa bir araya gidelim, aranın ardından siz de bir anlamda konuya girdiniz Man Adası belgeler, iddialar, İçişleri Bakanı Sayın Soylu’yla yaşadığınız tartışmayı konuşmak istiyorum, sormak istiyorum. Kısa bir aradan sonra devam edeceğiz.

Sayın Kılıçdaroğlu, bu bölüme Sayın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yla yaşadığınız tartışmayla başlamak istiyorum. Çünkü görüntü o ki, sanki bir kişisel tartışmaya dönüşmüş gibi. Sayın İçişleri Bakanı doğrudan sizi hedef alıp size "bittiniz artık" ifadesini kullandı. Sizin tarafınızdan sert yanıtlar geldi. İşte Grup Başkanvekilleriniz doğrudan Sayın İçişleri Bakanıyla konuşuyorlar, onlar bazı iddialar dile getiriyorlar. Ne oldu, Sayın İçişleri Bakanıyla kavga neden çıktı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben ona yanıt vermedim. Yanıt vermeye değmez çünkü. Yanıt vereceğim kişi en azından benim muhatabım olmalı. Ama Grup Başkanvekillerimiz, Parti Sözcümüz ağzının payını verdi. İçişleri Bakanlığı koltuğunda oturacak, emrinde yüzbinlerce polis olacak, kalkacak beni tehdit edecek. Şantajla, baskıyla, devletin gücünü kullanarak beni tehdit edecek ve ben de ona pabuç bırakacağım. Kim oluyorsun sen, kimsin sen yani, kimsin beni tehdit ediyorsun! Değmez bile, emin olun değmez. Sırf sarayın gözüne girmek ve koltuğunu sağlamlaştırmak için bu yola başvuruyor. Belediye Başkanımızı açığa alıyor, oradan acaba prim yapabilir miyim, bana bir şeyler gelebilir mi diye. Yargı önünde bunların hepsinin hesabı sorulacak, hepsinin. Hakkında suç duyurusunda da bulunduk zaten. Bir insan bulunduğu koltuğun hakkını vermeli. Evet varsa ciddi bir şey alırsınız açığa ve dersiniz ki şu gerekçeyle aldım. Ve biz de deriz ki, ya bu gerekçe ciddi bir gerekçe, dolayısıyla açığa alınması olabilir. Beraat ettiği konular, yargıda kesinleşmiş konular hakkında siz açığa alıyorsanız birilerinin talimatıyla açığa alıyorsunuz ve belli bir olayı kapatmak için yapıyorsunuz bunları ve biz de buna pabuç bırakmayız. Grup Başkanvekillerimiz İçişleri Bakanlığı bütçesi görüşülürken sorular da sordular, FETÖ’yle irtibatını da sordular. Özgür Bey açıklayacak zaten, neyin ne olduğunu açıklayacak. Bir kişi çok sık parti değiştirirse, hele hele bulunduğu partide bile kendi partisiyle yargı aşamasında davalık olursa, davalarını kurtarmak için iktidar partisine geçip bir bakanlık koltuğuna oturursa, o kişinin kişiliği her zaman tartışma konusu olur. Dolayısıyla cevap vermeye değmez.

Ahmet ARPAT- Özgür Bey açıklayacak dediniz, ne açıklayacak Sayın Özgür Özel?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Açıklayacak, gensoru tarihine kadar süre verdi. Düne kadar Fethullah Gülen’i öven, övgüler düzen ve düne kadar Erdoğan hakkında ağza alınmayacak her şeyi söyleyen bir insan, nasıl 180 derece dönüp de birdenbire gelir ve İçişleri Bakanlığı koltuğuna oturur? Bir insanda kişilik olur değil mi? Bir insanda ahlak olur. Dün söylediğini bugün nasıl yalarsın? Dün söylediğini en ağır laflarla nasıl bugün yalarsın ve gelirsin bakanlık koltuğuna oturursun, bu sefer başlarsın başka türlü konuşmaya? Bu tür insanları aslında siyasette muhatap almak da doğru değil. Bunlar kendi çukurlarında debelenip dururlar. Öyle görmek lazım.

Ahmet ARPAT- Peki, tartışmanın başladığı noktaya dönersek Man Adası iddiaları. Siz bir grup toplantısında önce dile getirdiniz, Sayın Cumhurbaşkanının çevresindeki bazı isimlerin yurtdışına para transferi yaptığını söylediniz, öne sürdünüz. Bazı belgeler gösterdiniz. Sonra o belgeler hemen kamuoyuna dağıtılmadı, gazetelere dağıtılmadı, aradan bir süre geçti işte iş yargıya taşındı. Siz belgeleri dağıttınız, sonra savcıya teslim ettiniz, sonra belgelere bakıldı yurtdışına değil, para gitmiyor işte yurtdışından sanki Türkiye’ye geliyor gibi gözüktü. İki Türk bankası arasında bir para transferi olduğu ortaya çıktı. Yani sanki ilk başta dile getirdiğiniz iddiayla sonrasında ortaya koyduğunuz belge farklı gibi görünüyor. Ortaya çıkan bu. O süreç acaba iyi yönetilemedi mi, ne dersiniz? Yani iyi okunamadı mı? Neden en baştaki iddiayla sonra ortaya çıkanlar birbirinden bu kadar farklı? 

Kemal KILIÇDAROĞLU-
Bir para transferi var mı? Var. Bu Mustafa Erdoğan’la ilgili swift. Swift kayıtları niçin vardır? Yurtdışı para transferi için. Dolar bazında eğer bir para transferi gerçekleştirirseniz bunun yurtdışına önce çıkması gerekiyor, sonra da girmesi. Eğer gelecekse tekrar girmesi gerekiyor. Burada var mı? Var. Gönderici kim? Türkiye Halk Bankası. Alıcı kim? The Bank Of New York Mellon diye çıkıyor mu? Çıkıyor. Sonra bu para kim gönderiyor? Bellway Limited yine burada var İngiltere’de Bellway Limited adresini de veriyor. Paranın miktarı, her şey burada yazılı. Sadece banka dekontları olsaydı bu iddia olurdu yani. Para gelmiştir tamam. Ama swift kayıtları varsa o para aynı zamanda çıkmıştır ve sonra Türkiye’ye gelmiştir. Sorun ne? Sorun şu…

Ahmet ARPAT- Ama şöyle değil mi Sayın Genel Başkan, şimdi oradaki transferde Türkiye’deki Halk Bank’tan Albaraka’ya bir para transferi var, dolar transferi olduğu içinde bir şekilde bir Amerikan bankası aracılığıyla…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ona ne diyoruz? Çıkışı diyoruz. Ne diyor burada? Receiver. Receiver ne demek? Alıcı demek. Ne demek bu? Para çıkıyor mu? Çıkıyor. Gönderici var mı? Gönderici de var.

Ahmet ARPAT- Oradaki bir hesaba mı gidiyor, yoksa o banka arada bir aracılık yapıp doğrudan Albaraka’ya mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hiç önemli değil. Bu para bir şekliyle gidiyor, sonra para geliyor. Burada tereddüt var mı? Hayır. Swift kayıtları var mı? Var. Güzel.

Geliyorum ikinci noktaya. Bunun bir şirket satışı olduğu söylendi. Kim söyledi? Erdoğan söyledi. Şirket satışı nedeniyle bu para geldi. Şu soruyu sorduk, bu şirket satışı kime ve hangi şirket? Bu ana kadar cevabını almış değiliz. Niye cevabını vermiyorlar?

İki; Bellway Limited’in sermayesi ne kadar? 1 sterlin. Para transferi ne kadar? 15 milyon dolar. Nasıl oluyor bu 1 sterlinlik şirket 15 milyon dolarlık bir şirketi satın alıyor? Bu ticarete benim aklım ermedi. Bir açıklasınlar.

Üç; daha belgeleri açıklamadan önce "belgeler sahtedir" dediler. Sahte diyenlerden birisi de sarayın avukatı. O sarayın avukatını da baroya şikayet ettik. Belgeyi görmeden nasıl bir avukat sahtedir der? Önce bir görmesi lazım. Önce inkar etmediler, yani bu şirket satışıdır dediler. Peki kardeşim hangi şirket? Niye cevap vermiyorlar?

Ben mi geriyorum ortalığı? Her türlü hakareti yapıyorlar. Ben bunu niye soruyorum? Neden Bellway, neden Man Adası? Man Adasında niye şirket kurarsınız siz ve o şirketle sizin bağınız ne? 1 sterlinlik şirketle 15 milyon dolarlık para transferini niçin yapıyorsunuz siz? Man Adası nedir? Vergi cenneti, yani verginin olmadığı ada. Burası nedir? Açın ister MASAK’ın kayıtlarına bakın, isterseniz Sermaye Piyasası Kurulunun kayıtlarına bakın, internet sitesinde bunların tamamını görürsünüz, "Bir vergi kaçırmak için, iki vergiden kaçınmak için, üç kara parayı aklamak için." Kadın musluğu açarken beş çeşit vergi ödeyecek, yeni doğan çocuğa emzik alırken vergi ödeyeceksiniz, mama alırken vergi ödeyeceksiniz, beyler vergi ödememek için Türkiye’den gidecekler Man Adasıyla ticari ilişkiye girecekler. Nedir bu olay Allah aşkına? Ben bunu sormayacak mıyım? Ben bunu sorunca kıyamet kopuyor. Kılıçdaroğlu böyle, Kılıçdaroğlu şöyle. Kılıçdaroğlu tüyü bitmemiş yetimin hakkını sormak zorundadır. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını sormak zorundadır. Şirketin adını bana söylemek zorundalar. Soruyorum bu şirket hangi şirkettir, kime sattınız bu şirketi?

Ahmet ARPAT- Peki şunu sormak istiyorum, şimdi şöyle iddialar dillendiriliyor. Mesela bu belgelerin, bu dekontların daha önce FETÖ’yle irtibatlı bazı sosyal medya hesapları ya da internet siteleri aracılığıyla dolaşıma sokulduğu iddia ediliyor. Şunu merak ediyorum, şimdi Sayın Cumhurbaşkanının da kullandığı bir ifade dedi ki, bir belge veriyorlar Sayın Kılıçdaroğlu’nu yanıltıyorlar. Şimdi size bu belgeler nasıl geliyor? Siz bu belgelerin gerçekliğinden nasıl emin oluyorsunuz? Genel Merkezde bir komisyon mu kuruyorsunuz, nasıl inceliyorsunuz, ne zaman evet bu belge tamam doğrudur deyip kamuoyuna sunuyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bize çok belge gelir. Bazen postayla gelir, bazen doğrudan doğruya elden verilir ama hiçbir belgeyi çek etmeden kullanmayız. Önce dekontlar geldi, dekontlar yetmedi bize swift kayıtları da gerekiyordu onlar da geldi. Çünkü içerde dekontlar üzerinde oynama şansları var. Açacaklar bankaya telefonu "bunların tamamını imha edin" diyecekler. Arayacaklar, savcı da arayacak, polis de arayacak böyle bir kayıt bulamayacak, böyle bir dekont da yok diyecekler. Ama bize swift kayıtları lazım. Niçin? Uluslararası... Para yurtdışına çıkış gösterildiği andan itibaren artık bunun sahteliğini kimse iddia edemez bu artık yüzde 100 doğrudur. Çünkü para hareketi uluslararası alana yayılmıştır. Buradan gitmiştir, oradan üç gün sonra mı gelir, aynı gün mü gelir, başka gün mü gelir o ayrı bir şey. O verilen talimata bağlı. Demek ki, uluslararası kayıtlara da intikal edince bu doğru, artık bunun aksini kimse ispat edemez. Yüzde yüz doğru. Bu da yetmedi bize, acaba gerçekten yani bunlar da sahte olabilir, başka kanallardan da çek ettik, evet bunlar doğru. Doğru olunca tamam. Sadece bu mu? Hayır. Bir de Bellway Limitedin internet sitesine girdik. Man Adasından, 15 sterlin ödediğiniz zaman, siz de bu belgelerin büyük bir kısmına ulaşabiliyorsunuz. Biz de girdik olur ya bir yerde başka bir şey olabilir. Oradan da çek ettik. Ondan sonra da kamuoyuyla paylaştık.

Şimdi bunlara "sahte" diyorlar. Hiçbirisi sahte değil. Benim adım nasıl Kemal’se bunların tamamı da öyle, yüzde yüz doğru. Dekontların da orijinallerine de ulaştık. Şimdi araya devletin istihbarat kuruluşlarını sokuyorlar, Kılıçdaroğlu’na bu belgeler nasıl geliyor diye araştırıyorlar. İstediğiniz kadar araştırın. Bu ülkede namuslu, yolsuzluklardan şikayet eden, hak arayan, Türkiye’nin hakkını arayan onbinlerce bürokrat var. Bu ülkede namuslu insanlar var. Hırsızlığa, yolsuzluğa tahammül edemeyen insanlar var ve bu insanlar neden bize belge getiriyorlar? Bizim dışımızda seslendirecek başka kimse kalmadı da onun için.

Ahmet ARPAT- Peki şunu sormak isterim. Önünüze gelip de ya bu belge sahte deyip bir kenara ayırdığınız belgeler de oluyor mu?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Var tabi.

Ahmet ARPAT- Yani sizi yanlış yönlendirmeye çalışanlar da var mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bilmiyoruz tabi, ama biz bunu doğrulatıyoruz başka yerlerden, sahteyse ya da güven duyulmuyorsa alıp bir tarafa onu rahatlıkla bırakıyoruz.

Bir şey daha söyleyeyim, bir açıklama yapıldı. Dendi ki, "Efendim bu kişilerin, yani Erdoğan’ın yakın akrabalarının Man Adasında şirketleri yoktur." Buyurun Bumerz Limited. Kime ait? Ziya İlgen’e ait, enişteye ait. Hani bu darbeyi öğrendiği enişteye ait şirket! Biz bir şey söylüyorsak kılı kırk yararak söylüyoruz. İstedikleri kadar, bakın ben bütün bunları gayet sakin anlatıyorum. Ben kimin hakkını savunuyorum? Ben tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunuyorum. Açlıktan ölen Kübra bebeğin hakkını savunuyorum. Ben bu ülkede doğru dürüst aylık alamayan işçinin hakkını savunuyorum. Sen kalkacaksın "ben yerliyim, milliyim" diyeceksin gideceksin vergi cennetlerinde şirket kuracaksın, şirket kurdurtacaksın, oralarla ticari ilişkiye girip para transferi yapacaksın. Şimdi MASAK’ı göreve çağırıyoruz, MASAK’ı. Emniyet, istihbaratı göreve çağırıyoruz. Sermaye Piyasası Kurulunu göreve çağırıyoruz. El koyun bu işe buradaki kirliliği, pisliği temizleyin.

Ahmet ARPAT- Kısa bir araya gidelim aranın ardından daha konuşulacak çok başlık var Sayın Kılıçdaroğlu.

Sayın Kılıçdaroğlu, ben programın en başında kısaca girip çıktığımız şu erken seçim konusuna bir kez daha değinmek istiyorum. Zira siz de altını çizmiştiniz, "biz hazırız" demiştiniz Cumhuriyet Halk Partisi olarak. Stratejiniz ne olacak, ne söyleyeceksiniz seçmene?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Demokrasiyi savunun, demokrasiden yana tavır alın diyeceğiz. Kim demokrasiyi savunuyorsa biz onların yanında yer alacağız, onlar da bizim yanımızda yer alsınlar. Bu ülkede en çok ihtiyaç duyduğumuz şey şu anda demokrasi. Gazeteciler hapiste, gazetecilerin hapiste olduğu bir Türkiye’de demokrasi yoktur. Yargı bağımsız değil, yargı bağımsızlığının olmadığı yerde demokrasi yoktur. Üniversiteler özerk değil. Üniversitelerin konuşmadığı bir yerde demokrasi yoktur. Bütün bunları yan yana getirdiğimizde Türkiye hala olağanüstü halle yönetiliyor, niçin? Sayın Binali Yıldırım demişti ki, "OHAL’i sadece çok kısa bir süre, yani üç aydan daha kısa süre uygulayacağız." OHAL günlük yaşamımızın bir parçası haline geldi. Bütün bunların üstüne, OHAL’le yönetiyorlar parlamento büyük ölçüde devre dışı bırakıldı. Parlamentonun itibarıyla oynandı. Anayasa Mahkemesi üstüne düşen görevi yapmadı, milletvekilleri hapiste. Milletvekillerinin hapiste olduğu yani seçimle gelen, milletin oyuyla gelen milletvekilleri hapse atılır mı, böyle bir anlayış olabilir mi? Defalarca söyledik milletvekilleri yargılanabilir tabi ama bırakın parlamentoda gelip görevini yapsın. Ortada bir mahkumiyet kararı yok ama siz insanları alıyorsunuz hapse atıyorsunuz, hapiste tutuyorsunuz. Sonra da dönüp dünyaya diyorsunuz ki Türkiye’de demokrasi var. Hangi demokrasiden söz ediyorsunuz? Medya özgürlüğü efendim batı merkezliymiş. Ne demek yani? Ortadoğu’yu mu ölçü alalım biz, Mısır’ı mı ölçü alalım biz, Suriye’yi mi ölçü alalım, Irak’ı mı, İran’ı mı, Rusya’yı mı ölçü alalım? Nereyi ölçü alacağız biz? Elbette ki, demokrasisi gelişmiş ülkeleri ölçü alacağız. Neden biz çağdaş uygarlık dedik, çağdaş uygarlığı aşma dedik? Bunun için söyledik.

Ahmet ARPAT- Peki, strateji demokrasi olacak dediniz. Peki meydanlarda oyu kim isteyecek, yani aday kim olacak?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Sadece demokrasi değil tabi, bu ülkenin insanı fakirleşti, çiftçi fakirleşti. Emin olun perişan vaziyette. İşçi öyle, emekli öyle, memur öyle, enflasyon yükseldi, fatura bunlara çıktı ama birilerinin cebi şişti. Özellikle bu Man Adasına gidip vergi cennetlerinde şirket kuranlar, oralarla para transferi yapanlar, kara paralarını aklayanlar, Türkiye’de vergi ödememek için vergi cennetlerine paralarını götürenler, oralardan parayı akladıktan sonra Türkiye’ye getirenler, bu ülkeye ihanet içindedirler. 2006’dan bu yana çıkması gereken bir bakanlar kurulu kararı çıkmıyor. Çünkü saray izin vermiyor. Yakınları vergi cennetleriyle bağlantı içinde. Başbakan da, onun da işine gelmiyor, onun da çocukları bu işin içinde. Biz bütün bunların tamamını biliyoruz.

Bakın ben size bir tane belge göstereyim. Şu Sosyal Güvenlik Kurumunun terörden mağdur olan birisine bağladı aylık 2016’da. Aylık ne kadar biliyor musun? 221 lira 49 kuruş. Şimdi sarayda oturan zata da, Başbakanlık yapan Sayın Binali Yıldırım’a da sormak istiyorum 221 lirayla ayda kim nasıl geçinecek? 221 lira 49 kuruş. Bunlarda vicdan var mı Allah aşkına, vicdan var mı? Kalkacaksınız bir avuç faiz lobisine 146 milyar dolar ödeyeceksiniz, Suriyelilere de diyorlardı 30 milyar dolar harcadık. Ne 30 milyar doları, nereye harcamışlar Allah aşkına. O da çok komik bir şey. Size bir belge göstereceğim o da gerçekten yani bakın, bunu gündeme getirince…

Ahmet ARPAT- Gündeme getirdiniz sonra iktidardan yanıt da geldi aslında. Bir döküm ortaya koydu.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Niye dökümü daha önce ortaya koymadı? Ben söyledikten sonra. Bakın dökümün altında ne yazıyor? "Yardım olarak dağıtıldığı düşünülen miktar..." Bir devlette düşünülen miktar olur mu? Parayı dağıtmışsanız dağıtmışsınızdır, dağıtmamışsanız dağıtmamışsınızdır! Yardım yapıldığı düşünülen miktar ne kadar biliyor musunuz? 11 milyar 649 milyon 434 bin 741 lira 82 kuruş. Ne demek yardım yapıldığı düşünülen miktar? 11 katrilyon yardım yaptık ama öyle düşünüyoruz biz bunu. Devlet gayriciddi. Şimdi "30 milyar doları nereye harcadınız" diye sorunca telaşa kapıldılar, hata üstüne hata yapıyorlar. Konuştukça batıyorlar, battıkça konuşuyorlar. Benden de korkuyorlar ve çekiniyorlar, üstüme geliyorlar Kılıçdaroğlu niye konuşuyor diye, niye baskı kuruyor diye. Kardeşim ben sana soruyorum, sen soruma yanıt vermiyorsun bir de yanıt vermeye kalkarken hata üstüne hata yapıyorsun. Ne diyor? Yardım olarak dağıtıldığı düşünülen miktar. Düşünür mü devlet? Yardım yapmışsan yapmışsın, yapmamışsan yapmamışsın bu kadar basit! Parayı vermişsin veya vermemişsin. Bu olması lazım.

Yine aynı şekilde, çok özür dilerim onu da söylemek zorundayım. Binali Yıldırım’ın Mecliste yaptığı konuşma, "Sayın Cumhurbaşkanımızın yakınlarının hiçbirinin o adada bir şirketi yok" diye. Binali Yıldırım’ı da kandırdılar, ona da yalan söylettiler Mecliste. Az önce söyledim Bumerz. Hani yoktu? Şimdi ne diyecek Binali Yıldırım? "Beni kandırdılar" diyecek. Sarayın her söylediğine inanma Sayın Binali Yıldırım. Saray seni de kandırır, seni de yanıltır.

Ahmet ARPAT- Peki şimdi o zaman soruyu şöyle güncelleyim. Seçim stratejiniz demokrasi ve ekonomi üzerine kurulu. Peki seçim meydanında bana oy verin diyecek olan isim kim olacak yani adayınız? Biz her röportajda sizle her sohbette soruyoruz. Bir kez daha soralım.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Çok güzel bir adayımız olacak.

Ahmet ARPAT- Aday olacak mısınız, siz kendi adınıza düşünüyor musunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz diğer partiler gibi değiliz. Biz otururuz, konuşuruz, kendi aramızda tartışırız, demokrasiden yana olan, demokrasiyi savunan herkesle, her partiyle ilişki kurarız. Bizim adayımıza oy verip vermeyecekleri konusunda nabzını tutarız, ondan sonra bir karar veririz.

Ahmet ARPAT- Var mı belirlediğiniz isimler ya da aklınızdan geçen isimler?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Birden fazla isim var tabi, sonuçta oturup bunu arkadaşlarla değerlendireceğiz. Yetki organlarda konuşacağız bunu.

Ahmet ARPAT- Peki bir başka seçim, yerel seçim. Yerel seçim için tabi Belediye Başkan adayları, Büyükşehir Belediye Başkan adayları onlar da çok konuşuluyor. Öncelikle şunu sorayım, Belediye Başkan adayı için sizin kriteriniz nedir, neye bakarsınız Belediye Başkan adayı olarak halkın önüne koyarken?

Kemal KILIÇDAROĞLU- İki kriter. Bir, her kuruşun hesabını vatandaşa verecek. İki, kazandığı andan itibaren partili değil belde halkına hizmet eden bir Belediye Başkanı kimliğiyle herkese eşit hizmet götürecek. Biz bunu savunuyoruz. Eşit hizmet derken de şunun altını da özenle çizmek isterim. Eğer Belediye Başkanının bulunduğu bölgede örneğin gecekondu varsa gecekondular, oraya kesinlikle kreş yapacak, anne getirecek çocuğunu güven içinde kreşe bırakacak. Yine pek çok sosyal yardımı orada yapacak. Bütün ibadet yerleri temizlenecek, ki biz bunu şu anda yapıyoruz. Hiçbir ayrım yapılmadan insanlar tertemiz mekanlarda gidecekler ibadetlerini yapacaklar. Üç, ayrım yapılmayacak. A partisi, B partisinden yana bu mahalleden bana az oy çıktı ben bunu yapmayım veya şu köy bana oy vermedi ben yolunu yapmayım diye düşünmeyecek, herkese eşit programlı hizmet götürecek. Biz bunu yapan kişileri Belediye Başkanı seçiyoruz. Herhangi bir sorun yok.

Battal Bey’i, Ataşehir’i niçin ayırdılar Kadıköy’den? Ataşehir’i biz alabiliriz, orada çok büyük rant alanı vardı dolayısıyla o rant alanını biz alıp kullanalım diye. Ama tam aksi oldu Ataşehir’i Cumhuriyet Halk Partisi kazandı. Sonra Ataşehir’i tekrar böldüler, efendim finans merkezini Ataşehir’den alıp Ümraniye’ye bağladılar çünkü oradaki rantı yine kendileri yemek istiyorlar. Ranta karşı kim direniyordu? Bizim Belediye Başkanımız direniyordu, izin vermiyordu. En çok yeşil alanı açan kişidir. Bakın, İstanbul’da en çok yeşil alan açan kişidir. Modern bir kent yarattı orada, buna tahammül edemiyorlar.

Ahmet ARPAT- Peki şunu sorayım, Cumhuriyet Halk Partisinde bazı öne çıkan milletvekillerinin de işte Büyükşehir Belediye Başkan adaylıkları için nabız yokladığı şeklinde. Kulislere yansıyan bazı bilgiler var isim vermek istemiyorum ama siz nasıl bakarsınız, nasıl yaklaşırsınız bu duruma?

Kemal KILIÇDAROĞLU- İlke olarak milletvekillerinin kendi görevlerini yapmalarını isteriz. Ama tabi sonuçta bulunulan il kimi istiyor, bir anket yapacağız, tabi yani sonuçta halkın nabzını tutmamız gerekiyor. Kimi Belediye Başkanı olarak görmek istiyorsunuz? Çünkü biz sonuç da almak istiyoruz. Biz Bursa’yı da, biz Balıkesir’i de, biz Denizli’yi de, biz Adana’yı da, biz Mersin’i de, biz Antalya’yı da alacağız yani hiç kimsenin endişesi olmasın. Buraları alacağız. İstanbul’u da, Ankara’yı da alacağız, buralar göreceksiniz öyle bir kent kültürü yaratacağız ki burada kırsalla kent arasında gelir dağılımını bir sefer dengeleyeceğiz.

Bakın, bizim Büyükşehir Belediye Başkanlarımızın olduğu yerde kırsaldan çok fazla şikayet gelmez. Niçin? Sütü oradan alırız, oradaki kooperatiften alırız. Herkes kazanır. Peynir yaparız herkes kazanır. Mera alanlarının tamamını ıslah çalışmalarını yaptık. Bizim Belediye Başkanlarımız kırsalda yaptı, mera alanları. Bütün bunların hepsini yapıyoruz.

Dolayısıyla biz az önce saydığım büyük kentteki büyükşehir belediyelerinin bulunduğu yerlerdeki bunların büyük bir kısmı iktidar partisinin elinde. Kırsaldan büyük şikayet geliyor. Bizim belediyelerimize kırsaldan çok fazla şikayet gelmez. Biz göreceksiniz kent kültürünü öyle bir yerleştireceğiz ki, bizim Belediye Başkanlarımızın olduğu yerlerde suç oranının en düşük olduğu yerlerdir. Çünkü gençlik evi yapıyoruz, kültür sarayları, kültür merkezleri yapıyoruz, gençler geliyorlar, orada eğleniyorlar, orada okuyorlar, orada yazıyorlar, orada film izliyorlar, orada sohbet ediyorlar ve kötü alışkanlıklardan gençler büyük ölçüde arındırılmış oluyor. Biz bunları yapıyoruz.

Ahmet ARPAT- Dış politikaya geçeceğim ama geçmeden şunu da sormak isterim. Şimdi siyasette iktidar ve ana muhalefet partisi arasında tartışma evet doğaldır yaşanır. Ana muhalefetle bir diğer muhalefet partisi arasında sıkı bir tartışma da var. MHP’yle sizin aranızdaki tartışmadan bahsediyorum. Sayın Devlet Bahçeli’nin partinize yönelik sert ifadeleri oluyor, grup toplantılarında olsun, attığı mesajlarda olsun. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben muhalefet partilerinin birbirlerini eleştirmelerini çok doğru bulmam, şık da bulmam. Sayın Bahçeli evet ben de görüyorum arada bir oldukça sert açıklamalar yapıyor. Ama cevap vermiyoruz. Çünkü Sayın Bahçeli ülkeyi yönetmiyor ki biz ona eleştiri getirelim. Asıl eleştirilmesi gereken ülkeyi yönetenler. Yani bu 21.yüzyılda hala bu kadar yoksulluk varken ben kimi eleştireceğim, Bahçeli’yi mi eleştireceğim? Onları eleştirmem lazım. Demokrasiden yana tavır takınıyorsa Sayın Bahçeli başımın üstünde yeri var. Ama hayır ben demokrasiyi değil de ben tek adam rejimini savunuyorum, başımızda da sarayda bir adam var, elinde de bir sopa var zaten milleti kafasına vurarak dizayn etmeye, onlara yön vermeye çalışıyor, onları susturmaya çalışıyor bu çok güzel bir şeydir diyorsa, kendisinin bileceği bir şey.

Ahmet ARPAT- Yerli ve milli olmamakla itham ediyor Sayın Bahçeli.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz yerliyiz, biz milliyiz. Biz milliyetçiliğimizi Kıbrıs’ın Beşparmak Dağlarına yazmışız. Biz milliyetçiliğimizi afyon tarlalarına yazmışız. Bizimki öyle lafla falan olmaz, lafla peynir gemisi olmaz. Biz ülkemizin çıkarı neredeyse oradayız. Niye Man Adasını gündeme getiriyoruz? Yerli ve milli olan adam bu ülkede kazanır, bu ülkede vergisini verir. Dışarıda kazanmışsa gene gelir vergisini bu ülkede öder. Çünkü ben yerliyim, ben milliyim, ben vergimi kazandım, bu vergiyi bana kazandıran Türkiye Cumhuriyeti devletidir, ben burada vergimi öderim. Gidip vergi cennetlerinde şirket kuracaksınız, oralara para transferleri yaptıracaksınız, sonra geleceksiniz "ben yerliyim ve milliyim" diyeceksiniz. Onlar ne yerlidir, ne de millidir. Onlar gayri millidir.

Ahmet ARPAT- Dış politikaya da değinmek isterim, zira orada da çok önemli, çok sıcak başlıklar var. Şimdi Kudüs’le başlayalım. Amerikan Başkanı Trump’ın Kudüs hamlesi sonrası tabi tepkiler tüm dünyadan tepkiler geldi. Ankara’nın pozisyonunu nasıl değerlendirirsiniz? İslam İşbirliği Teşkilatı toplandı, Kudüs Filistin’in başkenti ilan edildi. Sayın Cumhurbaşkanı "atılacak adımlar da daha var, onlar da hayata geçecek" diyor. Siz Ankara’nın pozisyonunu nasıl değerlendirirsiniz? Başka atılması gereken adımlar olduğunu düşünüyor musunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi şöyle ifade edeyim, Trump’ın bütün dünyada yalnız kalması Birleşmiş Milletlerde yalnız kalması çok değerli bir olay. Yani dünya Filistin’den yana tavır aldı çok güzel. Türkiye’nin İslam İşbirliği Örgütünü Türkiye’de olağanüstü toplantıya çağırması ve Kudüs konusunda bir karar alması saygıdeğer bir karardır. Biz de bu kararı zaten destekliyoruz. Ama orada sorulması gereken soru şu; bu karar 1969’lardan beri hep alınır. 2017 gene aldık aynı kararı. Gereğini yapmak, biz bunu istiyoruz. Gereğini yapın. Sayın Binali Yıldırım çıktı bütçe görüşmelerinde bana yanıt verirken bir hata daha yaptı, bir yanlış daha yaptı. "Efendim, Doğu Kudüs’te bizim büyükelçiliğimiz var" dedi. Yanlıştı. Bizim büyükelçiliğimiz yoktu Doğu Kudüs’te, bir konsolosluğumuz vardı Başkonsolosluğumuz vardı. Ben yine kibar bir dille, ki bu hatasını da öne çıkarmadan, "gidin Büyükelçiliği kurun" dedim o zaman. Cevap veriyorlar işte Büyükelçilik şöyledir, biz kuracağız bilmem ne. Kurun kardeşim ya! Yani siz kurdunuz da biz engel mi olduk?

Bakın orada da söyledim, şimdi de söyleyeyim size, bu Dışişleri Bakanlığının internet sitesi. Hala, sabah aldık internet sitesi. Ülke neresi? İsrail, bayrağı da var burada. Başkenti neresi? Boş. Niye boş, niye Tel Aviv yazmıyorlar? Altına not düşmüşler efendim diyor "işte 1980’de böyle oldu Kudüs’e geldi bilmem ne oldu." Ya kardeşim senin Büyükelçiliğin Tel Aviv’de değil mi? Evet. Sen Tel Aviv’i İsrail’in başkenti olarak kabul ediyor musun? Evet. Niye buraya Tel Aviv yazmıyorsun, niye yazmıyorsun? Yazman lazım. Daha başka bir şey, İsrail’i "terör devleti" diye tanımlıyor değil mi? Terör devletiyle Türkiye Cumhuriyetinin bir ilişkisi olabilir mi? Niye büyükelçini çekmiyorsun, madem terör devletiyse niye çekmiyorsun? Daha acı bir şey söyleyeyim, İsrailliler Türkiye’ye vizesiz gelirler. Biz İsrail’e vizeyle gideriz. Daha acı bir şey söyleyeyim, 1969’lu yıllardan beri Doğu Kudüs’ün Filistin’in olması gerektiği söylenir. Ama bugüne kadar o bildirilere imza atanlardan hiçbirisi gidip de orada büyükelçilik açmış değil. Oturuyorlar, konuşuyorlar, toplumun gazını alıyorlar sonra dağılıp gidiyorlar. Tıpkı Mavi Marmara’da öldürülen vatandaşlarımız gibi. Ne oldu sonunda? 20 milyon dolara Türkiye’nin itibarını sattılar 20 milyon dolara! Hani terör devletiydi? Niye gittin 20 milyon dolara Türkiye’nin itibarını sattın? "Türkiye dava açmayacak" diye taahhüt ettin dava açmayacak. "Gazze’de ablukayı kaldırmadın, abluka kalkmadan ben bunu kabul etmem" demiştin, özür dilerim ama tükürdüklerini yaladılar gittiler altına bastılar imzayı. Gece sabaha karşı birde meclisten sözleşmeyi geçirdiler ki, ki orada da Kudüs ve Ankara diyor, sözleşme Kudüs ve Ankara’da imzalandı, yani dolaylı olarak Kudüs’ü de kabul etmiş oluyorlar. Her tarafı sahtekarlık, hangisini düzelteyim ben?

Dolayısıyla biz samimi olmasını istiyoruz. Sen orayı "terör devleti" ilan ediyorsan derhal diyeceksin ki kusura bakma ben geri çekiliyorum. Oturdular İslam İşbirliği Örgütü olarak bildiri yayınladılar. Bildiriye Türkçe metninde bir ilave yaptılar "derhal" sözcüğünü koydular. Uluslararası sözleşmede "derhal" sözcüğü yok. Niye "derhal" koydular? Türkiye’nin itibarı bu kadar ayaklar altına alınabilir mi? Niye bunu yapıyorlar?

Ahmet ARPAT- Neden olduğunu düşünüyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Emin olun bilmiyorum. Yani bunu yapmak için devlet deneyimi olmaması lazım. Ya Dışişlerindeki bürokrasi çok bozuldu veya bakan ısrarla "buraya derhal sözcüğünü ilave edin" dedi. Hiçbir ülkenin kabul etmediği bir metin. Niye bu metni böyle Türkçeye çeviriyorsunuz kendi internet sitenize koyuyorsunuz?

Ahmet ARPAT- Peki bir diğer başlık Suriye. Şimdi gelinen süreçte artık bir siyasi çözümden bahsediliyor ve de o süreçte sanki sağlıklı işliyor öyle gözüküyor. Evet konu var…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir şey daha söyleyeyim Kudüs’le ilgili ve İsrail’le ilgili. Erdoğan 5 Ocak 2016’da bir açıklama yaptı, "İsrail’e ihtiyacımız var." Koskoca Türkiye Cumhuriyeti devletinin "terör devleti" olarak tanımladığı bir İsrail’e ne ihtiyacı var, niye muhtaç Türkiye? Niye muhtaç? Ben bunu eleştirdim. Şu ana kadar yanıtını da almış değilim. Şimdi o sarayda oturan zata soruyorum sen neden İsrail’e muhtaçsın ve koskoca Türkiye Cumhuriyeti devletini İsrail’e muhtaç hale getirdin? Bir daha soruyorum, neden koskoca Türkiye Cumhuriyeti devletini İsrail’e muhtaç hale getirdin ve gittin 20 milyon dolara Türkiye’nin itibarını sattın? 20 milyon dolara. Doğalgaz buradan geçecek. 20 milyon doları da tazminat olarak ödemedi İsrail. "Bir vakıf gösterin oraya başlayacağım" dedi. Bağış olarak. Türkiye bağış kabul edecek bir ülke mi? Bu kadar mı düştük biz? 20 milyon dolara muhtaçsın onun için mi gittin bu anlaşmayı imzaladın? Oturacaksın adam gibi ya Filistin’in yanında yer alacaksın ve İsrail’i dışlayacaksın. Kalkıp milletin gazını alıyor, "Şunu yaptık, bunu yaptık, ettik", üç gün sonra gidiyorlar el etek öpüyorlar, "biz ettik sen etme" diyorlar. "Tamam" diyorlar "seninle anlaştık" diyorlar. Türkiye’nin itibarıyla bu kadar oynanmaz.

Ahmet ARPAT- Peki, Sayın Genel Başkan Suriye konusuna da gelmek istiyorum. Şimdi PYD -YPG varlığı evet orada sorun siyasi sürecin önünde de bir bariyer gibi duruyor. Sizin yaklaşımınız tabi PYD – YPG derken bir Afrin konusu da var, Dışişleri Bakanından da, Sayın Başbakandan da, Sayın Cumhurbaşkanından da defaatle yapılmış bir açıklama. Yani eğer bir tehdit gelirse biz o tehdidi yerinde ortadan kaldırırız, yani bir olası Afrin operasyonu olur mu olmaz mı? Tabi şu an için bilinmiyor ama nedir yaklaşımınız?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Eğer Türkiye için tehdit oluşturuyorsa yapılır tabi yani. Türkiye’nin güvenliği çok önemli. Terör örgütleri eğer oralarda yuvalanıyorlarsa Türkiye’nin de terör örgütlerine karşı önlem almasını biz de arzu ederiz. Böyle bir şeyin olması lazım. Yani Türkiye’nin sınırında terör örgütleri yuvalanacak ve Türkiye bunlara ses etmeyecek. Hayır, Türkiye gerekli güvenlik önlemlerini almalı, bu konularda ne gerekiyorsa tamamını yapmalı. Burada bizim üzerinde durduğumuz noktalardan birisi de şu, Türkiye her alanda kendi güvenliğini ve haklarını ve çıkarlarını korumak zorundadır. Süleyman Şah türbesini sordum bütçe görüşmelerinde. Neden kaçırdınız? Sayın Binali Yıldırım "Efendim şartlar bizi zorladı sonra şartlar düzelirse biz tekrar Süleyman Şah Türbesini oraya taşıyacağız." Kendi topraklarından kaçan bir devlete ne denir? Orası benim toprağım değil mi? Şu anda teröristlerin elinde. Ve bunu da çıkıyor Binali Bey bütçe görüşmelerinde itiraf ediyor. Kendi topraklarını terk eden, 18 ada, sordum 18 ada, 18 ada bir kayalık. Nasıl oluyor da siz kendi haklarınızı savunmuyorsunuz? Ne Osmanlı devleti döneminde, ne de Lozan’da 18 adanın ve bir kayalığın mülkiyeti Yunanistan’a teslim edilmiş değil. Evet diyorlar değil. Orada şu anda Yunan askerleri var, şu anda işgal altında. Ses? Ses yok. Bunlar ne yerlidir, ne millidir. Bunlar gayri millidir. Ben bu ülkenin bırakın adasını, bırakın kayalığını kumunu bile teslim etmem bir başka devlete, kumunu!Bir damla kumunu bile teslim etmem. Bunlar Süleyman Şah’ı teslim ettiler, 18 adayı teslim ettiler! Yunanistan askerleri geliyor orada konuçlanıyorlar, bayraklarını dikiyorlar, askeri birliklerini koyuyorlar, 5 bine yakın Yunan askeri var 13 yerde, 13 ada da tık yok beyefendilerden tık yok. Bir de bize diyorlar ki, siz gayri millisiniz, siz efendim milli değilsiniz, yerli değilsiniz. Asıl yerli olmayan, asıl gayri milli olan sizlersiniz. Sizler ülkenin her tarafını peşkeş çektiniz.

Ahmet ARPAT- Peki, hızlıca ABD ile ilişkileri de sormak isterim. Orada da Başkan Trump’a yönelik ilk başta işte Trump değil ama çevresi…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir soru sormak isterim.

Ahmet ARPAT- Bana mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo saraydaki zata sormak isterim. Rıza Sarraf gibi bir sahtekar var, bakanlarına rüşvet dağıttı. Gitti rüşveti orada itiraf etti, Halkbank’ın avukatı da "evet rüşvet dağıttı genel müdür rüşvet aldı" dedi. Ben merak ediyorum sarayda oturan zat Rıza Sarraf aleyhine niye tek cümle kurmaz? Tek cümle. "Bu Rıza Sarraf doğru adam değildir" diye mesela bir cümle kursun. "Bu sahtekardır, bu şarlatandır" diye bir cümle kursun. Neden bir cümle kurmuyor? Rıza Sarraf verilsin diye iki kez nota verildi, Atilla için tek nota bile verilmedi Genel Müdür Yardımcısı için. Niçin? Saraydaki zat duyuyor mu beni bilmiyorum. Ama duysun. Şimdi bunları söyleyince Kılıçdaroğlu gerginlik yapıyor. Ben gerginlik yapmıyorum efendim. Ben bu milletin hakkını, hukukunu ve adaletini savunuyorum. Ben niye gerginlik yapayım, benim kimseyle kavga edecek halim yok ki. Ama bu ülkenin çıkarlarını birisinin oturup savunması lazım, söylemesi lazım. Ben bunu söyleyince kıyameti koparıyorlar. "Kılıçdaroğlu efendim Bahçeli gibi olsun, hiç ses çıkarmasın, hükümete destek versin biz onu savunuruz. O zaman rahat eder. Yoksa Kılıçdaroğlu’nun başı belaya girer, en çok zarar kendisine olur." Yani bunları söylemeyecek miyiz, yani biz korkacak mıyız? Sarayda oturan zata bir daha soruyorum, Rıza Sarraf denilen sahtekar adam, senin bakanlarına rüşvet dağıtan sahtekar adam, uçak gelip havaalanında 292 kilo altını çalanlara neden bir tek cümle, bir cümle Rıza Sarraf sahtekardır diye bir cümle niye kullanmıyor? Kullansın bunu bekliyorum.

Ahmet ARPAT- ABD ile ilişkiler, Sarraf davasından girdiniz ama başka başlıklarda var. Kısaca bir değerlendirme alayım.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Kudüs konusunda oturdular bildiri hazırladılar İslam İşbirliği Teşkilatı. Kararı alan kim? İsrail’e söylemediklerini bırakmadılar. Kararı alan Trump. Trump’la ilgili ne söylediler? Ne diyeyim ben başka, ne söylememi istersiniz? İkiyüzlülük bir devlete hayır getirmez ikiyüzlülük. Riyakarlık yakışmaz. Açık ve net olacaksınız ve kararlarınızı öyle vereceksiniz. Çok konuştuğunuz zaman batarsınız. Çok konuşuyorlar hiçbir şey yapmıyorlar. Arka kapıdan da dolaşıp ya biz böyle söylüyoruz, milletin gazını alıyoruz sen idare et, zaten bir süre sonra biz geleceğiz senin elini, ayağını öpeceğiz ne dersen de hepsini yapacağız diyorlar. Bakın bunu söylüyorum, orada oturan zat da duysun, Dışişleri bürokrasisi de duysun. Dışişleri bürokrasisini tamamen devre dışı bıraktılar. Dış politikaya kararı kim veriyor? Yukarıdaki veriyor. Peki bu dışişleri bürokrasisi ne olacak? Eskiden bir şey olunca Dışişleri Sözcüsü kalkar basın toplantısı yapardı. Şimdi basın toplantısını kim yapıyor? Sayın İbrahim Kalın yapıyor. Hangi birikimle yapıyor, nasıl yapıyor? Devlet denen kurumu yok ettiler. Devlet şu anda yok. Devletin liyakat sistemi çöktü. Düne kadar büyükelçilere "monşer" diyorlardı dalga geçiyorlardı. Buyurun sizin yaptıklarınıza, ilk kez Türkiye dünyadan soyutlanmış vaziyette. Biz her ülkeyle huzur ve barış içinde yaşamak isteriz onu da söyleyeyim. Bu Amerika olur, Rusya olur, İran olur, Suriye olur, her ülkeyle komşularımızla iyi ilişki kurmak isteriz. Bu ilişkiyi kuracak olan tek parti de biziz onu da söyleyeyim. Çünkü biz her şeyi Türkiye’nin çıkarları üzerine inşa ederiz, devletleri kandırmak diye bir politikamız yoktur, düşüncelerimizi gayet açık ve net söyleriz. Bu düşüncelerle biz yola geliyoruz. Bu düşüncelerle biz ilişkiler kuruyoruz diye ifade ederiz.

Ahmet ARPAT- Yayın öncesi burada arkadaşlarla sohbet ederken sizin önümüzdeki günlerde Sayın Deniz Baykal’ı ziyarete gideceğinizi öğrendim. Sayın Baykal’ın sağlık durumuna ilişkin sizdeki son bilgileri, son durumu da öğrenmek isterim.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Durumu iyiye gidiyor, bu bizi mutlu ediyor. Bir Almanya seyahatim olacak, Türklerin Almanya’ya göçünün yanlış hatırlamıyorsam 50. yılıyla ilgili bir özel program yapılıyor. Sayın Nebil Özgentürk’ün bir aynı zamanda çalışması var. Oraya katılacağım, oradan tabi Deniz Bey’i de ziyaret etmek isterim. Deniz Bey’i ziyaret edeceğim. Umarım kısa süre içinde sağlığına kavuşur.

Ahmet ARPAT- Güzel haberlerle, iyi haberlerle gelirsiniz siz de.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hem geliriz, hem de Deniz Bey parlamentodaki görevlerine başlar. Çünkü Deniz Bey, hayatını siyasete adamış bir kişi aynı zamanda. Bilgisiyle birikimiyle bizim demokrasimizin duayenleri arasında yer alıyor. Onun bilgisi, birikimi ve tecrübesi elbette ki, sadece bizim açımızdan değil, Türk siyaseti açısından da çok değerlidir ve önemlidir.

Ahmet ARPAT- Sayın Kılıçdaroğlu çok teşekkür ederim NTV yayınına katıldığınız ve sorularımızı yanıtladığınız için. Ankara’da CHP Genel Merkezinde Sayın Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’yla siyasetin sıcak başlıklarını konuştuk. Nokta koyma zamanı, görüşmek üzere hoşçakalın.