18.02.2022

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, KRT TV Canlı Yayınına Katıldı

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu:

-“Bu masa; bir umut masası, geleceği inşa etme masası. Umut masası olarak da diyebiliriz memleket masası olarak da diyebiliriz. Önemli olan masanın etrafındaki liderlerin ortaya koydukları irade”

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, KRT canlı yayınında, Savaş Kerimoğlu ile Uyanma Vakti Programının konuğu oldu.

Savaş Kerimoğlu- Efendim 18 Şubat 2022 Cuma sabahı uyanma vakti diyoruz, uyananlara selam olsun diyoruz. ‘Diyeceğim Var’ gününde Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’yla bir aradayız. Sayın Genel Başkan hoş geldiniz efendim.

Kemal Kılıçdaroğlu- Teşekkür ederim, sağ olun.

Savaş Kerimoğlu- Nasılsınız her şeyden önce, sağlık sıhhat diliyoruz.

Kemal Kılıçdaroğlu- Gayet iyiyim sağ olun, çok teşekkür ederim.

Savaş Kerimoğlu- Efendim şimdi bizim Cuma günü klasikleşen artık yerleşmiş bir ‘Diyeceğim Var’ günü. CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu gündemin şu başlıklarına, şu yaşananlara, Türkiye’nin durumuna baktığında diyeceğim var dediği ne var acaba?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şunu söyleyebilirim, hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın, sorunları biliyorum, ağır sorunlar var, ciddi sorunlar var, geçinemeyen binlerce aile var, yatağa aç giren çocuklar var. Bütün bunları biliyorum. Ama kimse umutsuzluğa kapılmasın değiştireceğiz.

Savaş Kerimoğlu- Diyeceğim var, umut hep var diyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Var, hep var kesinlikle.

Savaş Kerimoğlu- Peki efendim o zaman çok sıcak başlıklarla konuşacağız. Önce geçtiğimiz haftaya bir gidelim yani tarihi bir zirve olarak adlandırılıyor Ahlatlıbel Zirvesi ve o Ahlatlıbel Zirvesi içinde daha öncesinde değerlendirmeler yapanlar dedi ki, bunlar bir araya gelemezler. Bunlar aynı masa etrafında konuşamazlar ama sizin ev sahipliğinizde o görüşme, o zirve gerçekleşti. Zirveyi siz nasıl tanımlıyorsunuz, zirveden ne beklemeliyiz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Zirveyi önce şöyle tanımlamamız gerekiyor. Ülkenin içinde bulunduğu ağır şartları sadece ben bilmiyorum zirveyi oluşturan bütün liderler bunun farkında. Yine bütün liderler şunun da farkında. Türkiye böyle bir açmaza teslim edilemez. Mutlaka Türkiye’nin buradan çekip çıkarılması lazım. Yine hepimiz şunu fark ediyoruz, bu ülkenin bu noktaya gelmesinin temel nedeni tek adam sisteminin, Türkiye’nin tek kişiye teslim edilmesidir. Buradan da Türkiye’nin çıkması gerekiyor. Bunun içinde demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla Türkiye’ye gelmesi gerekiyor. Ve biz 6 lider bu konuda bir araya geldik.

Savaş Kerimoğlu- Şu gün içerisinde Türkiye’de bir demokrasinin varlığından söz edemez miyiz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır yok. Demokrasi yok. Demokrasi olsa insanlar düşüncelerini özgürce ifade ederler. Demokrasi olsa vatandaş ödediği vergilerin nerelere harcandığını öğrenebilir. Demokrasi olsa parlamento göstermelik olmaktan çıkar. Demokrasi olsa milletvekillerinin bağımsız iradeleri olur. MHP’nin ve AK Partinin milletvekillerine bakın parlamentoda ne yapıyorlar bunlar? Sadece el kaldırıp indiriyorlar. Hiçbir AK Partili veya MHP milletvekilinin kürsüye çıkıp da vatandaşın dertlerini dile getirdiğini gördünüz mü, duydunuz mu? Görmediyseniz, duymadıysanız demokrasi yok demektir. Buna benzer yüzlerce örnek ortaya koyabiliriz. Dolayısıyla 6 liderin bir araya gelmesi gerçek anlamda demokrasinin bu ülkeye gelmesidir. 6 liderinin bir araya gelmesinin bir başka önemi daha var. Aslında o masada Türkiye vardı. Türkiye vardı o masada. Her görüşten insan vardı o masada ve her görüşten insan bu ülkenin iyiliği için mücadele ediyor, bu ülkenin geleceği için mücadele ediyor. Bu ülkenin ekonomik anlamda çok daha güçlü olması için mücadele ediyor. Biz irademizi ortaya koyduk. Her birimiz ayrı partiyiz doğru, her bir liderin ayrı partisi var, her bir lider partisi itibariyle farklı çözüm yolları var. Ama en azından demokrasi konusunda ortaklaşabiliyoruz. Demokrasinin olmazsa olmazımız olduğunu seslendirebiliyoruz. Ve çok güçlü bir bildiride yayınladık o görüşmeden sonra, o masadan çıkan çok güçlü bir bildiride vardı.

Bu çerçevede baktığımız zaman bu masa bir umut masası, bu masa bir geleceği inşa etme masası.

Savaş Kerimoğlu- Siz böyle mi tarif ediyorsunuz masayı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Öyle.

Savaş Kerimoğlu- Neden böyle mi diyorum? Çünkü bir büyük Türkiye masası diyebiliriz diyenler oldu. İşte memleket masası Sayın Meral Akşener’e atıfta bulunarak ifade edildi. 84 milyonun az önce sizin de ifade ettiğiniz bir masa denildi. Siz umut masası olarak mı görüyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Diyebiliriz yani umut masası olarak da diyebiliriz, memleket masası olarak da diyebiliriz.

Savaş Kerimoğlu- Adının bir önemi yok?

Kemal Kılıçdaroğlu- Efendim hiçbir önemi yok yani. Önemli olan ne? Masanın etrafındaki liderlerin ortaya koydukları irade. Bu irade çok önemlidir. Bakın bu irade önümüzdeki yıllarda Türkiye Cumhuriyeti tarihinin siyasi bölümünü yazacak olanlar Ahlatlıbel zirvesine mutlaka yollama yapacaklardır. Aksayan demokrasinin, yok olan demokrasinin tekrar Türkiye’ye getirilmesi için 6 liderin büyük bir özveri içinde nasıl toplandığını, nasıl bir bildiri yayınladıklarını, bildirinin altına nasıl imza koyduklarını tarihçiler yazacaktır. Aslında bugün belki bu sıcak ortamda o Ahlatlıbel zirvesinin önemi yeteri kadar belki kavranamayabilir ama tarih bunu yazacaktır. Bu bizim açımızdan da, Cumhuriyet Halk Partisi açısından da, diğer partiler açısından da son derece önemli ve değerlidir.

Savaş Kerimoğlu- Burada iktidar cephesinin eleştirilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Şimdi masanın ağırlığına, önemine vurgu yaparak devam edecek olursak iktidar cephesi mesela cumhur ittifakından Sayın Bahçeli dedi ki, masanın tek ayağı var kare olsaydı 4 ayağı olurdu, tek ayak var. HDP’yi dışarıda bıraktılar, HDP çıldırıyor diyen Sayın Erdoğan, oradan bir şey olmaz diyen Sayın Erdoğan. Nasıl değerlendirirsiniz tüm bunları?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi Allah aşkına bunlar eleştiri mi? Ne söyleyeceklerini bilmiyorlar. Eleştirecekler ama ne diyecekler? Masanın ayakları. Masanın dört ayağı değil de on dört ayağı olsa ne fark eder? Masa doğru mu, doğru. Masanın etrafında insanlar var mı, var. Ortak talepleri ne, demokrasi. Ortak talepleri ne, bu ülkede hiçbir çocukların yatağa aç girmemesi. Ortak talepleri ne, adalet; adil bir düzen. Hep beraber bunu istiyoruz. Bunları eleştiremiyorlar bakın. Bunlar yanlıştır da söyleyemiyorlar. Bu taleplere biz kulaklarımızı tıkadık diyemiyorlar. Var talepler duyuyorlar ama şimdi eleştirecekler. Ne diyecekler? Efendim masanın ayağı, masanın örtüsü, masa üzerindeki bilmem cam bardak. Allah aşkına bunlarda akıl var mı, akıl var mı bunlarda? Oturursun bildiriyi okursun, bildiride eleştireceğin bir şey varsa dersin ki, şu şu şu noktalara katılmıyoruz. Bu nedenle biz bunu doğru bulmuyoruz diyebilirler. Ben bunu saygıyla karşılarım. Ama tek bir cümlesi dahi eleştirilemiyor tek bir cümlesi dahi.

Savaş Kerimoğlu- O 6 liderin ortak metninden bahsediyorsunuz? Birlikte hazırladığınız metin?

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet, evet.

Savaş Kerimoğlu- O an mı hazırladınız efendim yani mutlaka bir hazırlıkla geldiniz ama?

Kemal Kılıçdaroğlu- Ön hazırlıkla gelindi, o anda son şekli verildi.

Savaş Kerimoğlu- Ve sonrasında da 28 Şubat’a bir randevu verildi. Onu da konuşacağız ama şimdi masaya vermiş olduğunuz anlam, yüklediğiniz o kıymet, değerle beraber Türkiye dedi ki, böyle fotoğrafı da çok özlemişiz aslına bakarsanız gerçekten hani çok şeyde söyledi böyle bir fotoğrafın ne kadar kıymetli olduğunu. Fakat sizin hedefinizin şu olduğunu da söyledi cumhur ittifakı. Bunların bir hedefi var o da şu, Erdoğan’ı yıkmak, cumhur ittifakını parçalamak. Hedefiniz bu mu?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hayır efendim. Olay Erdoğan olayı değil, olay Türkiye olayı. Biz Türkiye'yi içinde bulunduğu çıkmazdan kurtarmak istiyoruz. Erdoğan bir kişi, bugün var yarın yok; ama Türkiye Cumhuriyeti devleti bakidir. Biz Türkiye Cumhuriyeti devletinin güçlenmesini, bölgesinde güçlenmesini, dünyada güçlenmesini, üretim zincirlerini büyütmesini, katma değeri yüksek ürün üretmesini, bütün bunları demokrasi içinde yapmasını, düşünce özgürlüğünün olmasını, din ve vicdan özgürlüğünün olmasını, adaletin olmasını, yargının bağımsız olmasını, medyanın özgür olmasını, insanların haksız yere hapishanelerde tutulmamasını; biz bunları istiyoruz. Ama bunlardan haberi yok cumhur ittifakının çünkü onlar bunların hiçbirisini yapmıyorlar. Tam tersine bu dönemde insanlar düşüncelerini açıkladı diye hapislere atıldılar, öğrenciler hapislere atıldı, gazeteciler hapislere atıldı, avukatlar hapislere atıldı. Yani o kadar çok büyük haksızlıklar oldu ki, bu ülkenin Ana Muhalefet Partisinin Genel Başkanı olarak Adalet Yürüyüşü yapmak zorunda kaldık 450 kilometrelik. Adalet Yürüyüşü nedir aslında? Adaletin olmadığını gösteriyoruz biz bütün dünyaya duyuyoruz biz bu ülkede adalet yok diye. Evet bu ülkede gerçekten de adalet yok. Adalet olsa böyle bir tablo mu olur? Adaletin olmadığını sadece ben söylemiyorum ki, tüyü bitmemiş yetime gidin sorun o da diyecek bu ülkede adalet yoktur diye. O nedenle bizim masamızın önemi büyüktür.

Savaş Kerimoğlu- Siz bu masayla adaleti mi getireceksiniz her alanda?

Kemal Kılıçdaroğlu- Sadece adalet değil yani bu masanın özü adalettir zaten ama adaletin bütün alanlara yansımasını istiyoruz. Mesela gelir dağılımına da yansımasını istiyoruz, hakça vergi alınmasını da istiyoruz. Fakir fukaranın zamlar altında ezildiğini görüyoruz, gazetelerde, televizyonlarda bunlar yer alıyor. İnsanlar gelip bize anlatıyorlar. Orada da büyük bir zulüm var. Zamlar zulme dönüşüyorsa, zamları zulme dönüştüren kişiye dünyada zalim denir. Zalimler devletleri yönetemezler, zalimler devleti yönetirlerse zulüm olur. Zulüm payidar olmaz. Bizim amacımızda bu. Zulmü payidar etmemek. Zulümden bu ülkeyi kurtarmaktır. Bakın, sade vatandaş herhangi bir yaptırım gücü olmayan vatandaş. Sadece sandığa gidip oy kullanmakla iktidarı değiştirme gücüne sahip olan vatandaş zulümle karşılaşıyorsa bir çare arıyor. O masa bir çaredir aslında. Çare masası.

Savaş Kerimoğlu- Peki bu çarelerden biri de sistemin değişmesine dönük çalışmaların olgunlaşması ve hayata geçmesiyle ilgili bir başlık olabilir mi? Çünkü çıkış noktası parlamenter sisteme dönüş.

Kemal Kılıçdaroğlu- Güçlendirilmiş parlamenter sisteme. Şimdi şöyle, önce hukuku inşa etmek zorundasınız. Bozulan hukuk sistemi var hukuku inşa edeceksiniz. Hukuku nasıl inşa edersiniz? Parlamentoyu güçlendirirsiniz. Milletvekili gerçek anlamda milletin vekili olsun bir kişinin vekili olmasın. Bunu yapmak zorundasınız. Artı vatandaş vergi ödüyor. İktidar yani devleti yönetenler harcadıkları her kuruşu kendi ceplerinden harcamıyorlar. Fakirin, fukaranın, tüyü bitmemiş yetimden aldıkları vergiyi harcıyorlar. Nerelere gidiyor bu paralar, ne kadar harcanıyor buralara? Yollar yapıyorlar, köprüler yapıyorlar, havaalanları yapıyorlar itiraz etmiyoruz yapın. Kaça yaptınız, kime yaptınız, bu zamlar nedir, bu savurganlık nedir, bu israf nedir? İsraf haram değil mi? İsraf haram. Ahlaki olarak da haram, dini olarak da haram. Peki haramdan ne umuyorlar bunlar? Bu israf nedir, bu şaşa nedir bakıldığı zaman. Vatandaş elektrik düğmesine basamıyor, bastığı zaman sadece elektrik faturasını ödemiyor 4 çeşit vergi ödüyor aynı zamanda bu kişi. Yapılan zulüm değil mi? Zulüm. Doğalgaza yapılan hangi noktalara geldi zulüm değil mi? Zulüm. Efendim diyorlar ki, ya gerçekten bunlarda yani halkı kandırmak için başka şeyler söylüyorlar. Efendim Avrupa’ya göre biz çok daha ucuza veriyoruz.

Savaş Kerimoğlu- Üçüncü ülkeymişiz efendim en ucuz.

Kemal Kılıçdaroğlu- Avrupa’da asgari ücret kaç lira, Avrupa’da kişi başına gelir kaç lira? Ödedikleri faturalar gelirinin yüzde kaçını oluşturuyor? Bizde neredeyse yüzde 50’sini, yüzde 60’ını, 70’ini oluşturuyor. Onlarda yüzde 2’si, 3’ü. Bunlar halkı kandırmak için müthiş yalan söylüyorlar. Yani yalan söyleme yetenekleri müthiş gelişmiş. Hani birisi diyor ya bu zamları biz değil devlet yaptı birisi.

Savaş Kerimoğlu- Daha çok siz yapmışsınız.

Kemal Kılıçdaroğlu- Veya birisi de diyor ki, efendim bu zamları CHP yaptı diyor. Devleti kendilerinin yönettiğinin farkında mı değiller, yoksa iftira atarak halkı kandıracaklarını mı sanıyorlar?

Savaş Kerimoğlu- Efendim zamlar başlığına gireceğiz orada size soracağız bu zamları daha durdurmayacak mısınız diye. Siz yaptığınıza göre herhalde durduracak olanlarda sizlersiniz oraya gireceğim ama bu masayla ilgili olarak şimdi herkeste belirli beklentiler var. Mesela aday belirleme durumu bu masadan mı çıkacak? Bu masa daha da genişleyecek, farklı farklı adreslerde bu masaya girebilecek mi? Mesela işte siz dediniz ki, biz HDP’yle işte herhangi bir şekilde yok saymıyoruz. Farklı farklı adreslerden o masaya dönük olarak da olumlu olumsuz mesajlar geldi. Masa daha genişler mi, masa nereye ulaşır?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi masanın genişleyip genişlemeyeceğine ben karar vermem bir başka partinin lideri de tek başına karar vermez. O masanın etrafında oturan kişiler yani yeni aktörlerin masanın etrafına oturup oturmamasına karar verirler. Ama gördüğümüz kadarıyla, benim gördüğüm kadarıyla en azından kendi adıma konuşuyum. Çünkü diğer liderler adına konuşursam çok yanlış olur. Şuanda öyle bir talep yok. HDP zaten ayrı bir ittifak kuruyor. Üçüncü bir ittifak oluşturuyor. HDP’nin demokrasi konusunda özel bir vurgusu var. Demokrasiyle ilgili kararlar alacaksanız bizi gözardı edemezsiniz diyorlar. Bende şunu söyledim zaten yani biz HDP’yi de, masada olmayan diğer siyasi partileri de yok sayamayız. Anayasa diyor ki, siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurları ise her siyasi partiye saygı göstereceksiniz. Bizde her siyasi partiye saygı gösteriyoruz. Masanın o akşam toplanmasının temel nedeni daha önce altyapısı üzerinde çalışılmış güçlendirilmiş parlamenter sistemle ilgili bir metne son şekli vermek ve bunu hangi tarihte biz kamuoyuyla paylaşırız onun kararını vermekti. Elbette ki, bu süre içinde yani o masanın etrafında ekonomide konuşuldu, dış politikada konuşuldu, demokraside konuşuldu, adalette konuşuldu, haksızlıklar konuşuldu. Bütün bunların hepsi doğal olarak konuşulur yani siyasi liderler bir araya gelip herhalde anılarını anlatmıyorlardı.

Dolayısıyla o çerçevede Türkiye’nin temel sorunları görüşüldü. Bundan sonra hangi adımların atılması gerektiği konusunda da düşünceler ifade edildi. Biz gerçek anlamda ülkenin demokrasiye kavuşması, gerçek anlamda insan haklarının tesis edilmesi, gerçek anlamda Türkiye’nin çağdaşlaşması için elimizden gelen çabayı düşünce olarak o masada ifade ettik. Ne zaman eyleme dönüşecek? Allah’ın izniyle iktidar olduğumuzda bunların tamamı eyleme dönüşecek.

Savaş Kerimoğlu- İktidar hedefiniz ve zaten o inancınız var. Çünkü kurultayda da dediniz ki, dostlarımızla iktidar olacağız, bu muhalefetteki son kurultayımız ifadesini de kullandınız. İzniniz olursa bizim de dostlarımız var onları bir hatırlatalım ortak yayında olduğumuz dostlarımız var. Bizi Yön radyodan takip eden sevgili dostlarımız, İstanbul ve Marmara bölgesinde Yön radyoda birlikteyiz. Ankara’da da 103.4 Ankara Halk radyoda dostlarımızla birlikteyiz.

Kemal Kılıçdaroğlu- Onlara da selam gönderelim.

Savaş Kerimoğlu- Sağ olasınız efendim. Şimdi dostlarımızla birlikte vurgusu o günde çok konuşulmuştu, bu masa belli ki dostlarımızla birlikte masası diye de adlandırılabilir. İktidar vurgusu. Bu masadan iktidar çıkacak inancınız çok net herhalde?

Kemal Kılıçdaroğlu- Elbette. Sadece bakın inancın olmasının ötesinde bizi iktidara taşıyacak olan halktır. Sandığa gidip oyunu kullanacak ve bizi iktidara taşıyacak ben buna inanıyorum. Bütün mesele bizim samimi olmamız.

Savaş Kerimoğlu- O samimiyeti nasıl aktaracaksınız?

Kemal Kılıçdaroğlu- O samimiyeti şöyle aktaracağız. Aktarıyoruz zaten. 6 parti bir araya gelip Türkiye’nin sorunlarını masaya yatırıp o sorunların nasıl çözülmesi gerektiği konusunda bir düşünce, ortak irade ortaya koyuyorsak bu demokrasi açısından son derece değerlidir ve bizim samimiyetimizin en önemli anahtarıdır. Hiçbirimizin önyargısı yok, hiçbirimizin arka planda başka bir şeyler düşündüğümüz yok. Hep beraber Türkiye’yi nasıl daha iyi bir yere taşıyabiliriz. Hep beraber bunu düşünüyoruz. Bu bizim samimiyetimizi gösteriyor. Bu samimi ortamın halka yansıtılması lazım. Bunu yansıtacak olanlarda bizleriz onu da söyleyeyim. Düne kadar diyorlardı ki, ne olursunuz tamam konuşuyorsunuz, güzel şeyler söylüyorsunuz ama niçin bir araya gelmiyorsunuz? Bir araya gelin bir ortak fotoğraf verin biz de sizin samimi olduğunuza inanalım. Doğru geldik bir araya ortak bir fotoğraf verdik. Fotoğraf vermenin ötesinde bir de bir sayfalık güçlü bir metni kamuoyuyla paylaştık. O metnin her cümlesi bana göre çok değerlidir.

Savaş Kerimoğlu- 28 Şubat’ta ne anlatacaksınız efendim? Birde neden 28 Şubat ona da takılanlar var.

Kemal Kılıçdaroğlu- Takılsınlar. Geçmiş 28 Şubat’ta ne oldu? Demokrasi rafa kaldırılmıştı. Bu 28 Şubat’ta ne olacak? Raftan demokrasiyi indireceğiz.

Savaş Kerimoğlu- Post modern darbeye vurgu yaparak böyle bir çıkarım yapmak istiyorlar.

Kemal Kılıçdaroğlu- Kim ne düşünürse düşünsün biz bu 28 Şubat gerçek anlamda Türkiye’ye demokrasinin gelmesi için atılan temel adımlardan birisi olacaktır. Güçlendirilmiş parlamenter sistem diyoruz. Bir kişinin idaresine teslim edilmeyen bir Türkiye diyoruz. Yürütme, yasama ve yargı organlarının birbirini denetlediği bir mekanizma diyoruz.

Savaş Kerimoğlu- Bugün denetlenmiyor mu?

Kemal Kılıçdaroğlu- Denetlenmiyor bugün. Her şey bir kişi ne talimatı verirse herkes ona uyuyor. Bana dünyada bırakın hani Türkiye komşularımız, Arap ülkeleri efendim şu bu, bana dünyada bir ülkenin bir kişinin iradesine teslim edildiği bir yer gösterin. Yok öyle bir şey. Hele 21.yüzyılda. Osmanlı da yoktu bile. Osmanlı da veziri azam vardı yani başbakan vardı. Şeyhülislam vardı. 

Savaş Kerimoğlu- Bugünde kabine var ama.

Kemal Kılıçdaroğlu- Hangi kabine? Bugünkü hiçbirisinin iradesi yok ki. Eski müsteşarlıkları kaldırdılar. Bunlar aslında birer devlet memuru. Yani bakan falan yasada bakan yazdığı için adına bakan diyoruz. Eski bakan değil bunlar. Eski bakanların iradesi olur, bakanlar kurulu olur. Bakın, bakanlar kurulu demiyorlar mesela kabine diyorlar. Çünkü adı bakan ama bakan değiller. Ne diyor bakan? Çıkıyor efendim orman yangınlarını Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla söndürmeye başladık. Yani Sayın Cumhurbaşkanı talimat vermese bunlar orman yangınlarını söndürmeyecekler. Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla aşıyı yapmaya başladık. Yani talimat almasa bunlar aşıda yapmayacaklar. Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatıyla efendim şu davada şu kararı verecekler. O kararı veriyorlar. Bunlar olmaz. Yani bunlar belki bir mizah gibi geliyor ama gerçek zaten. Biz bu gerçeği değiştirmek istiyoruz. Bir talimat alınabilir. Bakın, devlet memurları kanununda der ki, üsteki makam bir talimat verebilir. Talimat yasalara aykırıysa bildirir bu yasalara aykırıdır ben bunu imzalamıyorum diyor memur için.

Savaş Kerimoğlu- Sizde tam buna işaret ettiniz bürokratlara çağrı yaparak.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet. Burada ise talimat alınır, talimat hiç tartışılmaz. İstifa etme hakkı dahi yoktur, bir bakanın istifa etme hakkı dahi yoktur. Beyefendi kabul ederse ancak istifa edebiliyor. Türk Hava Kurumu yöneticisi kayyum olarak atanmış istifa etti adam istifası kabul edilmedi. Sonunda mahkemeye gitti ya ben istifa ettim ne olur benim istifamı kabul edin dedi. Böyle bir iradesizlik olabilir mi? Böyle bir anlayışla bir devlet yönetilebilir mi hele Türkiye Cumhuriyeti devletinde?

Savaş Kerimoğlu- Bunca yoğun sorun, bunca yoğun sıkıntılı başlık, CHP Genel Başkanı olarak tespitler tamam. Herkes diyor ki, çok iyi tespit yapıyorlar. Peki bu tespitler yapıldı, sorunlar, sıkıntılar ifade edildi çözüm?

Kemal Kılıçdaroğlu- Çözüm var. Şimdi çözümü nasıl yapacaksınız onu da söyleyeyim. Bir, parlamento yani yasama organını bağımsız kılacaksınız. Bir kişinin ipoteği altında olmayacak. Bununla ilgili yasaları düzelteceksiniz. İki, yürütme organının yani bakanların, gerçek anlamda bakanların olduğu kabinenin yani parayı harcama yetkisi verilen yürütme organının yaptığı her harcamanın denetlenmesi lazım. Türkiye’nin en çok şikayet ettiği ne? Yolsuzluklar. Nasıl önlenir? Bakın burada o da var. Yürütme organının kesin hesap kanunu yani harcanan paraları gösteren kanunu meclise getirince kesin hesap komisyonunda başkan ana muhalefet partisinden olacak. Yani yürütme organı yasama organına yani muhalefete hesap verecek. Biz kendimize o kadar güveniyoruz ki harcadığımız her kuruşu iktidar olduğumuzda Erdoğan’da diyelim ki ana muhalefet oldu, ana muhalefet olarak komisyonun başında olacak ve biz gidip ona hesap vereceğiz. O zaman bütün bürokrasi diyecek ki, kesin hesap kanunu meclise gidince hesap vereceğiz sakın ola ki bir hata yapmayın diyecek. Bakın biz kendimize bu kadar güveniyoruz. Türkiye’nin kaderini değiştireceğiz, Türkiye’ye yeni bir yol haritası çiziyoruz aslında. Güçlü bir yol haritası çiziyoruz. Yargı tamamen bağımsız olacak. Öyle telefon açtık efendim şunu mahkum et, şunu tutukla, şunu hapse at Erdoğan talimat verdi. Erdoğan’ın avukatları ortalıkta gezemeyecek artık böyle. Savcıya getir bakıyım şu kül tablasını da sigaramın külünü oraya dökeyim demeyecek, diyemeyecek bunu. Şimdi Erdoğan’ın avukatları yargının üzerine adeta çullanmışlar. Biz bunu da çok iyi biliyoruz. Söyledim, o avukatların servet beyanında bulunmaları lazım. Milyon dolar almadan davalara bakmıyorlar bunlar. Niye servet beyannamelerini açıklamıyorlar? Kimden ne kadar para aldılar? Hiçbirisi yasal kayıtlarda yer almıyor. Küçük rakamlar yer alıyor. Biz bunlara da baktık. Bütün bunları düzelteceğiz. Başka? Yargı bağımsız olacak, yürütme organı gerçek anlamda, cumhurbaşkanı tarafsız olacak. Partili cumhurbaşkanı olmaz. Cumhurbaşkanının tarafsız olması lazım. Ne diyor? Tarafsız olacağıma dair namusum ve şerefim üzerine ant içerim.

Savaş Kerimoğlu- Anayasadaki metin.

Kemal Kılıçdaroğlu- Namus ve şeref kavramı önemli mi? Önemlidir. Bu toprak için önemli mi? Önemlidir. İnsan için önemli midir? Önemlidir. Kainat için önemli midir namus ve şeref? Önemlidir. Nasıl olurda siz namusunuz ve şerefiniz üzerine yemin edeceksiniz sonra tarafsız olmayacaksınız?

AK Parti'ye oy veren kardeşlerime seslenmek isterim. Namus ve şeref kavramının sizin için ne kadar önemli olduğunu biliyorum. O zaman siz tarafsız davranmayanı, objektif davranmayanı, garibanın hakkını hukukunu korumayanı, alın terinin değerini korumayan insanı cumhurbaşkanlığı makamına oturtmayacaksınız. Oturtursanız, sizin de sorumluluğunuz var. Oturtursanız sizin de vicdanınız kanar. Vicdanınızın sesini dinleyerek sandığa gidin, öyle oy kullanın diyorum ben.

Savaş Kerimoğlu- Peki buradan belki ilerleyen dakikalarda bir cumhurbaşkanı adayı tarifi nasıl olmalıyı da konuşacağız ama şimdi bir 28 Şubat diye bir başlık var önümüzde artık bunu böyle hafifçe geçmek mümkün değil çünkü iktidarında odaklandığı aslına bakarsanız tarih. 28 Şubat 1997 diye şöyle bir baktığımızda siz dediniz ki, demokrasinin rafa kaldırıldığı. Şimdi de diyorsunuz ki, raftan geri indireceğiz. Aslında 28 Şubat dediğimizde sizin de mağduriyetinizin sözkonusu olduğu dönemler diyebiliriz. Hakkınızda dava var, 27 Şubat’ta 28 Şubat mağdurlarıyla önümüzdeki hafta buluşacaksınız önemli aslında.

Kemal Kılıçdaroğlu- O dönem bir batı çalışma grubu vardı başbakanlıkta. Ben genel müdürdüm benim de aleyhime o dönemde oraya raporlar, şunlar bunlar geldi. Ben o raporları sonradan milletvekili olunca o raporların orada olduğunu öğrendim. O dönem Gülen cemaatinin bir gazetesi vardı o gazetede 8 sütuna manşet bende gördüm nedir bu diye. Bir sürü haksız iddia vardı ve dava açtım. Dava açınca haberi yapan gazeteci dedi ki, başbakanlığın bu konuda raporu var dedi. Bende mahkemeye başvurdum avukatım aracılığıyla raporu istettik. Rapor geldi. Gazeteciyi dava dışı bıraktım. O raporu yazmış çünkü. Ama başbakanlık aleyhine dava açtım.

Savaş Kerimoğlu- Bugün o dava devam ediyor.

Kemal Kılıçdaroğlu- O dava uzun yıllar devam etti. Erdoğan Başbakandı, 28 Şubat batı çalışma grubunun hazırladığı rapora destek verdi. Yani 28 Şubat sürecine avukatları aracılığıyla destek verdi. Başbakanlık avukatları gittiler benim haksız olduğumu, bu raporun doğru olduğunu söylediler.

Savaş Kerimoğlu- Sizde mağdursunuz o zaman?

Kemal Kılıçdaroğlu- Elbette. Elbette ki mağdurum. O dava geçen aylarda sonuçlandı benim lehime sonuçlandı. Sonra cumhurbaşkanı oldu, bu sefer onların avukatları bu davalara sahip çıktılar. Mağdurların yanında değil, zulmün yanında yer aldılar. Bende onun mağduruyum. Sonuçta ne oldu? Davayı kazandım. Demek ki, mücadele ederseniz kazanırsınız.

28 Şubat mağdurları var mı? Var efendim. Niye helalleşme diyoruz? Bunun için diyoruz helalleşme. Hepimizin oturup helalleşmesi lazım.

İntikam duygusuyla devlet yönetilmez ben bunu söyledim. Devlet akılla yönetilir, bilgiyle yönetilir, birikimle yönetilir. Bir insan benim gibi düşünmez, düşünmeyebilir de ona saygı göstereceksiniz. Akıl akıldan üstündür. Benim gibi düşünmeyen, beni eleştiren insanın hangi gerekçeyle eleştirdiğini bilmem lazım. O zaman ben yaptığım hatayı öğrenebilirim. Medya özgürlüğünün önemi de zaten oradan kaynaklanıyor. Medya özgürce, haberi yapar ve biz görürüz o haberi, yanlışımızı görürüz. Doğru nedir onu en azından kendi aramızda oturur tartışırız. Haber yanlışsa tekzip göndeririz bunun mekanizmaları var. Ama siz doğru haber yazanı cezalandırıyorsunuz. Olmaz. Doğru habere erişim engeli getiriyorsunuz. Olmaz. Demokrasilerde bunlar yoktur yani.

Savaş Kerimoğlu- 28 Şubat’taki bu mağdur oldum dediniz, bende mağduruyum dediğinizde şöyle bir şey geldi aklıma. Peki ne hissettiniz o zaman? Yani milletvekili olduğumda karşıma çıktı dediniz. Türkiye’nin en önemli böyle kamu alanında makamlardan birinde genel müdürsünüz ve sizinle ilgili böyle bir rapor var, hazırlık var ve hiç beklemediğiniz bir anda karşınızda. Ne hissettiniz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Üzüldüm. Bu kadar yalan, bu kadar iftira nasıl oluyor?

Savaş Kerimoğlu- Ne yazılmıştı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yani şimdi söylemekten gerçekten hicap duyuyorum bir sürü şeyler yazılmış. Yani ailemin kökeni anlatılmış, bilmem bunlar şöyledir, bunlar böyledir.

Savaş Kerimoğlu- Bir fişleme diyebilir miyiz buna?

Kemal Kılıçdaroğlu- Fişleme zaten yani.

Savaş Kerimoğlu- Yani Sayın Kemal Kılıçdaroğlu o dönem fişlenmiş?

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi tabi bunlar vardı. Dediğim gibi başbakanlıkta yani. Mahkemeye sonra bu rapor geldi, raporu hakim bana verdi dedi ki, bu raporu ben dava dosyasına koyamam ama siz inceleyin bakın dedi. Aldım bir oda verildi bana oda da baktım raporu görünce ürperdim. Yani bu kadar yalan, bu kadar yanlış nasıl söylenebilir ayni. Sonra dediğim gibi o raporu dava konusu yaptım bu sefer. Erdoğan 28 Şubatçıları destekledi, avukatlarını gönderdi ama bu kardeşiniz tam tersine mücadele etti.

Savaş Kerimoğlu- Şimdi mağdurlarla bir araya geldiğinizde aslında aynı duygu ve düşüncelere sahip insanlar bir araya gelir diyebilir miyiz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi elbette.

Savaş Kerimoğlu- 27’sinde görüşeceksiniz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Görüşeceğiz evet. Geçen yine bir 28 Şubat mağduru bir kadın geldi, o dönem öğretmenmiş şimdi öğretmenlik yapmıyor. Gözleri dolarak anlattı bana. Dedi ki, sizin açıklamanızı gördüğümde sonuna kadar hakkımı helal ediyorum dedi. Ama bende o mağdurlardan birisiyim. Sonra bizim için bir af kanunu çıkardılar tekrar dönmek için kabul etmedim. Ben suç işlemedim ki beni affediyorsunuz dedi. Affedilecek benim bir şeyim yok ki dedi. Öğretmendim çocuklarıma en iyi eğitimi ben veriyordum dedi. En başarılı öğretmenlerden birisi bendim dedi. Haklı mı? Haklı. Devletin bunlarla helalleşmesi gerekir mi? Helalleşmesi gerekiyor. Biz o nedenle biz toplumu kucaklamak istiyoruz aslında. Toplumun yani yaşam tarzıyla, insanların kimliğiyle, insanların inancıyla onların üzerinden siyaset yapılmaz. İnsan insandır. Her insanın bir değeri vardır, her ailenin bir değeri vardır ve insanlar belli bir değerler bütünü içinde doğarlar, büyürler, gelişirler. Var olan dar çemberi kırarlar, çember daha da büyür, evrenselleşir, dünyanın kuralını öğrenirsiniz, dünyanın bilgisini öğrenirsiniz. Dolayısıyla insanları düşünceleri dolayısıyla yargılayamazsınız, hapsedemezsiniz, tutuklayamazsınız. Eğer bunları yapıyorsanız o ülkede demokrasi yoktur. O nedenle biz söyledik, söylemeye de devam ediyoruz insanları düşünceleri dolayısıyla, insanları inançları, kimlikleri dolayısıyla, yaşam tarzları dolayısıyla suçlayamazsınız. Eğer suçlarsanız o ülkede demokrasi yoktur, o ülkede insan hakları yoktur. İnsanın kimliği kendi şerefidir efendim.

Savaş Kerimoğlu- Siz öyle bir suçlamanın mı hedefi oldunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Buna benzer pek çok bir tane de değil. Önlerine ne gelmişse yazmışlar o dönem benim görevden aldığımı, haksız yere yani haksızlık yapıldığı, yolsuzluklar yapıldığı. Görevden aldığım kişilerin ihbarları değerlendiriliyor bilmem şunlar yapılıyor, bunlar yapılıyor vs. vs. Ama bütün bunları aslında mücadele ederek haklı olduğumuzu Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulunda onu da söyleyeyim o kadar çok dayattılar ki, yapılan iddialarda o kadar çok dayattılar ki Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu kararıyla evet benim haklılığım ortaya çıktı. Ama o mücadele ne mücadelesiydi? Bir hak mücadelesiydi. Yoksa rapor şöyle yazmış, böyle yazmış umurumda bile değil ben kendimi biliyorum, ne olduğumu da biliyorum. Yunus diyor ya ‘İlim ilim bilmektir ilim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen nice okumaktır’ diye. Ben kendimi biliyorum. Ne olduğumu da biliyorum ben. Ne yaptığımı da gayet iyi biliyorum. Hayatımı da çok iyi biliyorum. Hatalarımı, yanlışlarımı, eksikliklerimi de biliyorum. Ama hatadan dönüyorsanız bu bir erdemdir, yanlıştan dönüyorsanız bu bir erdemdir. Ben bunu da gayet iyi biliyorum.

Dolayısıyla her düşünce sağlıklı zeminde tartışılabilir. Önemli olan insanlığı ileriye taşıyabilmektir. Taşıyabiliyorsanız zaten bir sorununuz yoktur. İnsanları kucaklayabilmektir önemli olan odur yani. Faruk Erem der ya, ceza hukukçusudur önemli bir. Suçluyu biraz kazırsanız altından insan çıkar diye. İnsanı insan olarak değerlendireceksiniz, insanı en değerli varlık olarak değerlendireceksiniz. İnsanların hatası yok mudur? Elbette vardır. Hata insana özgü bir kavramdır zaten. Diğer canlılarda hata yaptı diye kimse söylemez. Ama hata bize ait bir kavramdır, insanlığa ait bir kavramdır. Çünkü biz aklımızı kullanacağız. Aklınızı kullanırsanız hata yapma şansınız azalmış olur. Deneme sınamanın nedeni de odur zaten. Bakarsınız, edersiniz hangisi doğru, hangisi yanlış vs. falan filan işte budur. Aklınızı kullanırsınız, doğruları yakalamaya çalışırsınız. Ama dediğim gibi bu yapı içinde farklı şeyler söyleyen hapse atılıyorsa, farklı şeyler söyleyen tutuklanıyorsa, gözaltına alınıyorsa, insanlar düşüncelerinden, kimliklerinden ötürü ya da yaşam tarzlarından ötürü ötekileştiriliyorsa o zaman bir sorunumuz var demektir. Onu aşacağız.

Savaş Kerimoğlu- Nasıl helalleşeceksiniz o zaman onu size soruyum ben çünkü sizde mağdursunuz yani vurguladığınız üzere gerçekten önemli bir noktaya işaret ediyorsunuz. Sizinle ilgili tırnak içerisinde ya da açıkça ifade edebileceğimiz bir fişleme var. Sizin de helalleşmeniz gerekiyor o zaman. Nasıl helalleşeceksiniz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle, şimdi şunu kabul etmemiz lazım. Yani helalleşmek illa hesaplaşmak anlamına gelmiyor. Hatayı kabul etmektir aslında. Helalleşmenin özü odur yani. Evet bir hata yaptık kusura bakma bu bile yeterlidir yani. Roboski’de gidildi ne oldu? Gencecik fidan gibi çocuklar öldürüldü değil mi? Hata mı? Evet hata. Yanlış mı? Evet yanlış. Kusur mu? Evet ciddi bir kusur. Ne oldu? Dosya kapatıldı. Ne deniyordu? Ankara’nın dehlizlerinde bu olay kaybolmayacak deniyordu. Ne oldu? Kayboldu gitti. Ama biz onların haklarını teslim edeceğiz. Haklarını teslim etmek lazım devlet olarak. Ölenleri elbette geri getiremezsiniz bunu herkes biliyor zaten. Diyarbakır anneleriyle de helalleşeceksiniz, Cumartesi anneleriyle de helalleşeceksiniz. Hata kime aitse, hatayı kim yaptıysa onların helalleşmesi lazım. Evet burada bir eksiğimiz var, evet burada bir yanlışımız var, evet burada bir hatamız var biz bunu telafi edelim. Çağırırsınız oturursunuz konuşursunuz. Kimsenin bir şey istediği falan yok zaten. Bizden bir özür dileyin mesele bitti diyor zaten. Dediğim gibi yani Cumartesi annesi ne diyor? Ya evladımın mezarını gösterin bana başka bir şey istemiyorum diyor yani. Gidip başında bir Fatiha okuyacağım diyor. Biz ne yapıyoruz? Copluyoruz o anneleri. Copluyoruz, dövüyoruz. Bu anneler birisine el mi kaldırdı? Hayır. Copluyoruz, dövüyoruz bu anneleri. Gözyaşlarına engel oluyoruz. Bırakın kardeşim ya. 21.yüzyılın Türkiye’sinde oluyor bütün bunlar. Ve Cumartesi anneleri Erdoğan’la da bir dönem görüştüler. Sözde verildi. Peki ne oldu yani? Verilen sözün tutulması lazım. Tutulamıyorsa hani öyle bir olay olur ki verdiğiniz sözü yerine getiremezsiniz. Çağırırsınız anneleri, ben bunu yapacaktım ama şöyle bir olay çıktı bunu gerçekleştiremiyorum. Emin olun aileler engin hoşgörüleriyle bunu da evet haklısın diyebilirler yani. Bütün mesele toplumu kucaklamak. Bütün mesele budur yani.

Savaş Kerimoğlu- Diyarbakır’a gideceksiniz. Bir program hava koşullarından dolayı iptal olmuştu şimdi önümüzdeki günlerde gideceksiniz. Orada da herhalde benzer şekilde bir vurgu ve buluşma sözkonusu olacak?

Kemal Kılıçdaroğlu- Olacak evet. Bakın, Diyarbakır hapishanesi işkencelerin doruğa çıktığı bir hapishanedir. İnsanlara dışkı yedirilir mi Allah aşkına? Aklı olan birisi bunu kabul eder mi? O hapishanelerde işkence görenlerle devlet helalleşti mi acaba? Bir yanlışlık yaptık, bir hata oldu dediler mi acaba? Demediler. Dememiz lazım, söylememiz lazım. O insanlar hayatı boyunca ben onlarla hiç yan yana da gelmedim, gelebilirim de yan yana. Oturup konuşmadım, konuşabilirim de ama bir haksızlık olduğunu biliyoruz. Bu haksızlığın telafi edilmesi gerektiğini biliyoruz. Devlet saygın bir kurumdur. Saygın kurum yeri geldiğinde hatalarını kabul eden kurumdur. Kızılderililere beyazların ne yaptığını biliyoruz değil mi? Şimdi beyazlarla ilgili en acımasız filmleri çekenler gene beyazlar. Kızılderilileri Amerika’da nasıl yok ettiklerini, nasıl acımasız davrandıklarını gene onların filmleriyle öğreniyoruz. Bu da bir helalleşmedir. Geçmişte büyük hatalar yapıldı bu hataları telafi etmek istiyoruz diye. Şimdi biz dediğim gibi o noktaya devleti taşımamız lazım. O zaman bu memlekete huzur gelir, o zaman bu memleketin sofrasında bereket olur. Kavga olmaz. Biz bunu yapmak istiyoruz. Bunu yaptığımız zaman zaten sorun büyük ölçüde çözülecek. Emin olun bu masanın hedefi de o. Yani bizim Ahlatlıbel masasının hedefi de bu zaten.

Savaş Kerimoğlu- Bir anlamda toplumla helalleşelim demek?

Kemal Kılıçdaroğlu- Toplumla helalleşeceğiz.

Savaş Kerimoğlu- Herkes o noktada mı efendim yani 6 lider? Diğer liderlerde benzer bir duruşu gösteriyorlar?

Kemal Kılıçdaroğlu- Elbette efendim. Yani hepimiz bu memlekete huzurun gelmesini istiyoruz yeter artık yani. Kavga, kavga, kavga. Kavga Türkiye’yi nereye getirdi? Buradan Türkiye’nin çıkması lazım. Türkiye’nin çevresine bakması lazım, dünyaya bakması lazım, üniversitelerine bakması lazım. Yönetilmeyen bir Türkiye gerçeği var. Yönetilmiyor Türkiye. Yönetilmesi için Türkiye’nin akıl olması lazım, yani istişare olması lazım. Arkadaş birisinin demesi lazım şurada bir eksiklik var demesi lazım. Şurada bir eksiklik var, şurada bir yanlışlık var diyecek makam yok şuanda. Yanlışlıkta oradan başlıyor zaten. Hakim karar veriyor eleştirilebilir. Elbette ki, ama ben hakimin kararına uymuyorum diyemezsiniz. Gitmişsiniz anayasayı değiştirmişsiniz ben AİHM kararına uyacağım diye. Kendileri yapmışlar.

Savaş Kerimoğlu- 2004’te.

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi. Bizde destek vermişiz evet. Çünkü biz yargı sürecine saygı gösteririz. Ben mahkemenin kararına saygı duymuyorum demek ne demektir, uymuyorum demek ne demektir, gereğini yapmıyorum demek ne demektir? Üst mahkemenin verdiği kararı alt mahkeme uygulamıyor. Anayasa Mahkemesi kararını en alttaki mahkeme uygulamıyor.

Savaş Kerimoğlu- Herhalde Anayasa Mahkemesi başkanı da tam bu anlamda böyle biraz dolaylı yollardan ona da serzenişte bulunuyor bu aralar. Siz hatta üye katılım törenine de gittiğinizde yine vurguladı bireysel başvurulara.

Kemal Kılıçdaroğlu- Tabi konuşmasında söyledi. Mahkeme kararının uygulanmaması demek yargılamanın olmaması demektir. Yani hakim yok orada. Ben hakim yok mahkemeyi de tanımıyorum demektir. Ve bu 21.yüzyılın Türkiye’sinde oluyor ve kimse buna ses çıkarmıyor biz ses çıkarıyoruz. Yönetenler nasıl uymazsın nasıl uymazsın kardeşim sen buna demesi lazım. Hakimler Savcılar Kurulunun bunu söylemesi lazım. O yargıcı siz alıyorsunuz karara uymadı diye terfi ettiriyorsunuz. Olmaz. Devletin temelini sarsarsınız. Çünkü devletin temeli adalettir. Adalet üzerine. Devletin dini adaletse adaleti yeniden inşa etmemiz lazım. Adaleti yeniden inşa etmek devleti hukuk zemininde yeniden inşa etmek demektir.

Savaş Kerimoğlu- Adalet dediniz Adalet Yürüyüşü bir anda aklıma geldi. Sizde işaret ettiniz. Adalet Yürüyüşünde şöyle demiştiniz efendim. Bir korku duvarı inşa edildi. Bu yürüyüşle korku duvarının önüne geleceğiz. Sonra onu aşacağız, sonra korku duvarını yıkacağız. Peki yıkılıyor mu, önünde miyiz, aşıldı mı?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yok yıkılıyor şuanda. Parça parça yıkılıyor. Korku duvarı da yıkılıyor parça parça. İnsanlığın tarihinde ya da devletlerin tarihinde bir şeyi söyleyip ertesi gün gerçekleştirmek mümkün değil. Bu belli bir zaman dilimi içinde olur. O zaman dilimi içinde bütün bu aşamalar aşama aşama hepsi yerine geliyor. Duvarı yıktık. Şimdi duvarın ötesine geçeceğiz. Duvarın ötesine geçmek ne demektir? Güçlendirilmiş parlamenter sistemi getirmek demektir. Onun için iktidar olmamız lazım. Onun için vatandaşların bize güven duyması lazım. Biz vatandaşlarımıza güveniyoruz. Onlar bize güvensinler. Biz güzel şeyler yapmak istiyoruz. Biz her evde huzurun olmasını istiyoruz. Her evde bereketin olmasını istiyoruz. Babayla oğlun ikisi de işsizse, birbirinin yüzüne bakamayacak bir ortamdalarsa, böyle bir ortamı yok etmek istiyoruz. Babanın da çalıştığı, oğlunun da çalıştığı, kızının da çalıştığı, herkesin ürettiği, herkesin kazandığı, herkesin huzur içinde yaşadığı, herkesin hayat standardının yükseldiği bir Türkiye inşa etmek istiyoruz. Olabilir, herkesin görüşü farklı olabilir. Biz buna saygı göstereceğiz. Kimliği farklı olabilir. Bunlar bizim kavga nedenimiz değil. Bunlar bizim zenginliğimiz. Şimdi biz zenginliğimizi kavga nedeni yapıyoruz, siyaset yapıyor bunu. Buradan da Türkiye’yi arındıracağız. Tam tersine herkesi kucaklayacağız. Gel kardeşim diyeceğiz.

Savaş Kerimoğlu- Kazanımlar diyeceğim araya girip. Çünkü bu masayla birlikte bazı çevreler diyor ki, kazanımlar diyor elimizden alınacak. İşte başörtüsüyle ilgili vurgu yapılıyor. Ya da sosyal yardımlarla ilgili diyor ki, bak biz gidersek o zaman alamazsınız, kazanımlardan olursunuz. Bu masa ne diyor kazanımlarla ilgili? CHP sosyal yardımlarla ilgili ne diyor? Bu Aile Destekleri Sigortası özellikle vurguluyorsunuz çünkü.

Kemal Kılıçdaroğlu- Şöyle; bir, demokrasi kazanımları kaybetme rejimi değildir. Kazanımların üzerine yeni kazanımlar ilave etme rejimidir. Demokrasi budur zaten. Kişinin kazandığı hakkı elinden alırsanız orada demokrasi olmaz. Biz kazanımları koruyacağız. Üstüne vatandaş ek istiyorsa ona yeni kazanımlar, yeni imkanlar, yeni özgürlük alanları vereceğiz ona. Daha rahat konuşacak, daha rahat yazacak, daha rahat söyleyebilecek, daha rahat gösteri yapacak. Siyaset kurumunu daha rahat eleştirebilecek. Budur. Onun yaşam tarzına, onun kimliğine, onun inancına saygı göstereceğiz.

Bakın bizim CHP'li belediyelerin olduğu yerlerde belediye başkanı arkadaşlarıma şunu söyledim. Bulunduğunuz beldede, ilde, ilçede neyse cami, kilise, havra, cemevi varsa hepsini tertemiz yapacaksınız. İnsanlar gitsinler orada Allah’a ibadetlerini yapsınlar. Sizin göreviniz onlara en iyi imkanı sağlamaktır. Yapıyorlar mı? Evet yapıyorlar. Bir aksaklık var mı? Aksaklık yok. Talep geldiği zaman hemen koşar, bu talepleri yerine getirirler. Demek ki herkesin inancına saygı gösterdiğiniz zaman, herkes o zaman rahatlıkla gidip ibadetini yapabilir. Kimse ya benim inancımı sorgulamadı. Evet, niye sorgulayalım? Allah'la kulun arasına benim girme hakkım var mı? Yok. Kimsenin girme hakkı var mı? Hiç kimsenin yok. O zaman görevimiz ne? Onun ibadetini yapabileceği ortamı hazırlamak. Artı sosyal haklar. Evet bir sürü sosyal haklar var biz bunu da biliyoruz zaten. İnsanların sosyal hakları vardır. Sosyal devlet dediğiniz zaten fakirin, fukaranın hakkını koruyan devlet demektir. Biz sosyal devleti yeniden inşa edeceğiz.

Şimdi deniyor ki, geçmişte de Ankara örneğini veriyim. Mansur Bey adayken dediler ki, Mansur Bey aday olursa elektrik paralarını, doğalgaz paralarını bölücü terör örgütünün elemanları toplayacak diye. Yani bu kadar iftira. Siyaset tamam ben anlarım da eleştiriyi de anlarım da ya iftira atmak olmaz. İnsana yakışmaz. İftira atan insan, insan değildir yani. Şimdi ne oldu? Seçimler oldu bir şey var mı? Hayır yok. Doğalgaz, elektrik faturalarını kim topluyor? İlgililer topluyor. Eskiden neyse yine aynı şekilde. Bir haksızlık varsa üzerine gidiliyor mu? Gidiliyor zaten. Dolayısıyla aynı şekilde dediler ki bakın ha sakın ha CHP’li belediyelere oy vermeyin. Gelirlerse sosyal yardımlar kesilir. Kesildi mi? Hayır kesilmedi. Tam tersine sosyal yardımlar arttırıldı. Tam tersine. Asgari ücret? Hükümetin belirlediği asgari ücretten daha yüksek bizim belediyelerde. Biz daha fazla veriyoruz. Neden? Kaynağı çok verimli kullanıyoruz. Yolsuzluklara izin vermiyoruz. Yolsuzluk yapanları tutmuyoruz. Dolayısıyla belediye başkanlarımızda bu konuda son derece hassa, son derece dikkatli. Her kaynağın doğru yere harcanmasını istiyorlar ve savunuyorlar. Onu yapıyorlar. Dolayısıyla siz sosyal yardımları artıracaksınız, imkanı sağlayacaksınız.

Bir şey daha. Biz sosyal yardımları fakirin fukaralığını kamuoyuna yansıtarak yapmıyoruz. İnsan onuru denen bir kavram var. İnsan onurunu koruyacaksınız. Yoksulluk kader değildir. Bir ülkede bir insan fakirse onun sorumlusu devleti yönetenlerdir. Çocuklar yatağa aç giriyorsa, çocuğun kabahati kusuru yoktur. Devleti yönetenlerdir o çocuğu yatağa aç yatıranlar. Dolayısıyla biz bu tabloya da son vermek istiyoruz. Öyle çağır fakirleri, sıraya diz, onlara yardım yap, televizyonlar çeksin, sen işte ben fakirlere yardım yaptım diye otur, kendi kendine övün. Bu insan haklarına aykırı bir uygulamadır. Biz bunu da kaldıracağız. Aile Destekleri Sigortasını getireceğiz. Bunun sözünü verdik biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak. Geliri asgari ücretin altında olan veya hiç geliri olmayan her aileye asgari gelir güvencesi verilecek. Kadının banka hesabına yatacak. Kadın gidecek memur gibi, işçi gibi, emekli gibi hakkını alacak, çoluk çocuğun rızkını sağlayacak.

Savaş Kerimoğlu- İçimdeki iktidar ya da içimdeki Erdoğan sesiyle sorayım o zaman. Kaynak?

Kemal Kılıçdaroğlu- Kaynak var. Bu bir siyasi tercihtir. Kaynak var Türkiye çok zengin bir ülkedir. Bakın ye ye bitiremediler hala. Dağıta dağıta bitiremediler, vere vere bitiremediler. Londra’daki tefecilere ödedikleri para 189 milyar dolar faiz ödediler. Bakın bütün bunlara rağmen geldiğimizde bunların hepsi olacak. Ne diyorlardı belediyeler olursa yönetemezsiniz, belediyeler şu olur, bu olur işte. Ne oldu belediyelerde? Gayet güzel yönetiliyor. Demek ki kaynak var. Belediyelerde asgari ücret hükümetin verdiği asgari ücretten fazla mı? Daha fazla. Demek ki kaynak var. Demek ki iyi yönetilirse Türkiye'de hepsi var. Zaten dağıtıyorsunuz bunu ama haksız dağıtıyorsunuz. Adaletsiz dağıtıyorsunuz. Savurarak, dağıtıyorsunuz, savurganlık yapıyorsunuz, israf var. Bunların hepsini önlediğinizde bunların tamamı gerçekleşir. Yapacağız.

Kaynak? Şunu söyleyeyim, 27,5 yılımı devlette kaynak nedir, nasıl sağlanır? İsraf nedir, nasıl önlenir? Bütçe nedir, nasıl yapılır? Harcama nedir, nasıl yapılır, tasarruf nasıl yapılır? 27,5 yılımı buna verdim. Çok şükür bir Allah'ın kulu da çıkıp arkadaş sen şurada şu parayı, şunu haksız yere verdin demedi. Diyemez de zaten. Hakkı neyse verdik. Yanlışımız olmuş mudur? Olabilir. Bilmiyorum ama olabilirde yani. Ama önemli olan iyi niyettir, iyi niyetle yola çıkmaktır. Çünkü harcadığımız para bizim paramız değil 84 milyondan toplanan paradır. O parayı doğru yerde kullanırsan enflasyonu da kontrol edersin, üretimi de yaparsın.

Bakın, çiftçiye desteklemeyi fazla verin diyoruz değil mi? Hakkını verin çiftçiye. Çiftçiye hakkı verilse ne olacak? Bir, çiftçi daha fazla üretecek. İki, sen dışarıdan buğday ithal etmeyeceksin, Türkiye üretecek. Pamuk ithal etmeyeceksin, Türkiye üretecek. Mercimek ithal etmeyeceksin, Türkiye üretecek. Para cepte kalacak, çiftçi kazanacak, ben kazanacağım. Fazla ürün varsa ihraç edeceksin. Hadi ihraç etmiyorsun. Ya gönderirsin Afrika'daki yoksul insanlara gönderirsin. Dünyada açlıkla mücadele eden kurumlar var. Türkiye'nin itibarını arttırırsın. Türkiye’de çiftçiye ürettirmiyorsun, perişan ediyorsun. Gübresiydi, elektriğiydi, suyuydu perişan ediyorsun ondan sonra kalkıyorsun çiftçiye vermediğin parayı yurt dışındaki çiftçiye verip daha yüksek fiyatla buğday ithal ediyorsun. Ya bunun akıllı bir politika olduğuna kim inanır? Akıl var mı burada? Akıl yok. Emin olun akıl yok. İki Trakya büyüklüğünde alan ekilmiyorsa siyaset kurumunun düşünmesi lazım. Ya niye ekilmiyor arkadaş? Nerede bir hatamız var? Nerede bir yanlışımız var? Ama bunların tamamını düzelteceğiz. O çiftçiye hakkını vereceğiz. Çiftçi üretecek, çiftçi düğününü, derneğini güzelce yapacak, çiftçinin sofrası zengin olacak ve çiftçi kırsalda kalacak. Çiftçi kente eğlenmek için gelecek. Çiftçinin hayatını da zenginleştireceğiz, kültürel anlamda da zenginleştireceğiz. Gençler kırsalda kalacak, kırsalda kaldığı zaman kazanacak. Büyük kentlerin varoşlarında asgari ücrete mahkum edilmeyecek. Çalışacak, üretecek, kazanacak krallar gibi yaşayacak. Biz bunu sağlayacağız yani.

Pandemi süreci tarımın ne kadar önemli bir stratejik alan olduğunu bütün dünyaya gösterdi.

Savaş Kerimoğlu- Gıda ne kadar kıymetli, üretim ne kadar kıymetli gördük.

Kemal Kılıçdaroğlu- Hala farkında değiller. Bütün bu şeylere rağmen olan bitene hala farkında değiller.

Savaş Kerimoğlu- Peki efendim şimdi buradan asgari ücret başlığına bir geçecek olursak hesap uzmanısınız ve işte az öncede dediniz 27,5 yıl boyunca bunları yaptım. Asgari ücretli ilgili tespit sırasında Sayın Erdoğan size de dedi ki, Türk lirasına alışacaksınız. Alıştınız mı diye bir soruyum. Sonra Sayın Erdoğan faturalarla ilgili hesap yaparken Euro Euro dedi. Hesap uzmanısınız yani hesaplar böyle günbegün değişebiliyor mu liradan Euro’ya geçebiliyor mu? Asgari ücret dediğimizde de sizi sanki takip eder gibi hükümet asgari ücret dediniz arttırıldı. Emekli ikramiyesi dediniz iki ikramiye oldu. Taşeron dediniz oldu. Pek çok başlıkta bunları sıralayabiliriz.

Kemal Kılıçdaroğlu- Yönetemiyorlar çok iyi niyetlerle söylüyorum. Bunu yap diyorum. Önce direniyor yapmıyor. Sonra bir süre sonra yapmak zorunda kalıyor. 3600 dedim ver. Haksızlık yapıyorsun. Çalışırken aldığı parayla emekli olurken aldığı para arasında yüzde elliye yakın fark var. Yapmayın etmeyin bunu arttırın dedik. Direndiler, yapmayız, etmeyiz, para yok, para yok. Sonunda demek ki para var. Parayı iyi kullanırsan var. Her şeyin hesabını yapıyoruz. Bir şeyi kamuoyunda dillendirirken önce oturuyoruz, kendi kurmaylarımızla beraber. Sadece ben yokum tabii. İyi bir ekonomi ekibimiz var. Onu da ifade etmek isterim. Yıllarını devlete vermiş veya özel sektörde çalışmış önemli bir ekonomi kurmayımız var. Masaya yatırıyoruz. Bunu söylersek ne olur? Bütçe de var zaten. Rakamlar da var. Hazinenin rakamları var. Muhasebat Genel Müdürlüğünün rakamları var. Yatırıyoruz masaya ne olur, biz buradan nereden hangi tasarrufu yaparsak bunu sağlarız. Buluyoruz ve bunu dillendiriyoruz. Bunu yapın diyoruz. Gerçekleştirin bunu diyoruz. Önce direniyorlar. Anladığım kadarıyla sonra bunlar, ya direndik ama galiba Kılıçdaroğlu'nun söylediği doğru. Sonra yapıyorlar. Yapacaklar da, yol gösteriyoruz aslında. Biz onlar yapsın diye değil aslında ülkemizi sevdiğimiz için, yanlış yapıyorsunuz, doğruyu yapın yani insanlar mutlu olsunlar. Bunun için biz söylüyoruz. Ve biz çok şey yapacağız. Yani gerçekten kısa süre içerisinde bakın hep söylüyorum, Allah nasip eder iktidar olursak millet ittifakı olarak altı ayda bu ülke çarkları dönecek altı ay da. Böyle altı yıl, beş yıl falan, 20 yıl değil altı ayda çarklar dönecek. Altı ayda Türkiye’nin itibarı olacak. Altı ayda bu ülkeye biz demokrasinin bütün kurallarını yazılı olarak yani parlamentodan geçiremesek bile çünkü anayasa değişikliği için belli bir zaman dilimine ihtiyacımız var. Bütün kuralları geçireceğiz, yapacağız yani. Dolayısıyla Türkiye'de huzuru Türkiye'de bereketi sağlayacağız.

Bakın, ilk yapacağımız iş Stratejik Planlama Teşkilatını kurmaktır.

Savaş Kerimoğlu- Ne yapacak efendim o?

Kemal Kılıçdaroğlu- Şimdi bakın, ben devleti bıraktım, belediyeyi de bıraktım bir aileyi düşünün, 4 kişilik bir aileyi düşünü, asgari ücretli bir aileyi düşünün. Bu aile asgari ücretini aldı. Dört bin iki yüz elli lira. Dört bin iki yüz elli lirayla ay sonunu nasıl getireceğini planlar değil mi? Şu kadar taksitim var. Şu kadar şunu yapacağız, şu kadar bunu yapacağız. Ev kirası, elektrik, doğalgaz vs. bir planlama yapar. Planlamaya göre aybaşını nasıl getirecek onu görür. Daha durumu orta halli olan birisi. Bir daire almışsa taksiti nasıl ödeyecek veya buzdolabı veya çamaşır makinesi neyse o da bir planlama yapar. Planlama yapmayan aklı başında olan hiç kimse yoktur. Herkes mutlaka bir planlama yapar. Geleceğini planlar. Ya koskoca devletin, Devlet Planlama Teşkilatını kapattılar. Ya akıl alacak şey değil ya. Akıl alacak şey değil. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin, Devlet Planlama Teşkilatını niye kapatırsınız? Biz ne yapacağız? Söyledim, ilk çıkaracağımız kararname Stratejik Planlama Teşkilatını kurmak. Niye kuracağız Stratejik Planlama Teşkilatını? Bu devletin geliri nedir, bu devletin gideri nedir? Bu devletin borcu nedir? Bu devletin yükümlülükleri nedir? Bu devlet çetelere beşli çetelere ne kadar taahhütte bulundu? Bu taahhütlerin vadesi nedir? Süresi nedir? Avro mudur? Dolar mıdır? Türk lirası mıdır? Nedir? Biz bilmiyoruz. Türkiye’de bilen hiç kimse yok. Emin olun Erdoğan’da bilmiyor. Öyle dağıttılar ki devleti toparlamamız lazım. Stratejik Planlama Teşkilatını kuracağız ilk talimat şu olacak; bir numaralı kararname kurulacak. 50 tane sağlam, işini bilen, liyakat sahibi planlamacıyı atayacağız. 40 tane, 30 tane, 50 tane neyse atayacağız. Başına da çok düzgün birisini atayacağız. Bunu da söyledim. Bu atamayı yaparken yok bizim partili, yok A partili, yok C partili, yok efendim AK Partili bunları yapmayacağız. Kim o işi en iyi biliyorsa getireceğiz ve şunu söyleyeceğiz, kardeşim bana 10 gün içinde devletin bütün verilerini getirir. Ben karar vereceğim. Karar neye göre verilir? Bilgiye göre verilir. Bilgim olmasa ben neye göre karar vereceğim? Bakın bunlar yapamıyorlar. Biz böyle yapacağız. Gelecek ben bunları göreceğim. Bir yerde büyük harcamalar varsa o harcamalar nedir, kaynağı nedir, niye biz bu harcamayı yapıyoruz, nasıl tasarruf yapacağız? Bir sürü bakanlık binası boş gittiler yeni binalar tuttular kiraladılar dünyanın kirasını ödüyorlar. Niye kardeşim dünyanın kirasını ödüyorsun niye? Yazık günah değil mi? Savurganlıktan devleti kurtardığınız zaman büyük tasarruflar elde edersiniz. Bütün bunların hepsi kafamın içinde böyle santim santim oluşmuş vaziyette.

Savaş Kerimoğlu- Hesap tamam diyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu- Hepsi tamam. İttifak, yani bizim Ahlatlıbel masası, sadece benim kafamın içinde oluşmuş değil, masada oturan bütün liderlerin kafasında böyle santim santim oluşmuş vaziyette. Neyi nasıl yapacağımızı, hangi zaman dilimi içinde neyi gerçekleştireceğimizi… Elbette nasıl güçlendirilmiş parlamenter sistemle ilgili olarak bir çalışma yapıp sonuçlandı kamuoyuyla 28 Şubat’ta paylaşacaksak ekonomi konusunda da, sosyal politikalar konusunda da aynı çalışmalar şuanda yapılıyor. O çalışmalarda belli bir olgunluğa ulaştıktan sonra onlarda kamuoyuyla paylaşılacak. Yani devleti akılla yöneteceğiz.

Savaş Kerimoğlu- Devlet akılla yönetilmiyor mu şuan?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yok efendim. Ve devleti adaletle yöneteceğiz. Akıl ve adalet iki zaten kardeş kavramlar. Bunlarla yöneteceğiz devleti.

Savaş Kerimoğlu- Faturalarda adalet olacak mı diye sorayım.

Kemal Kılıçdaroğlu- Evet evet hepsinde adalet olacak. Faturalarda da adalet olacak. Alın terine değer verirseniz, emeğe değer verirseniz, emek en yüce değerdir derseniz faturalarda adalet doğal olarak olacaktır.

Savaş Kerimoğlu- Şimdi bir, önce üzerimde kalmasın şunu bir söyleyeyim. Geçtiğimiz grup toplantısında Basın İlan Kurumuyla ilgili olarak bir değerlendirme yaptınız yani toplanmıyor, işte sıkıntı var. Orası kıymetli çünkü orada tarife belirlenmesi gerekiyor ki bu basın organları da ayakta kalabilsin, nefes alabilsin. Sizin o mesajlarınızdan sonra toplanma kararı…

Kemal Kılıçdaroğlu- Atama yaptı. Ben söylemeseydim gene yapamıyordu, yapmıyordu. Çünkü bilmiyor. Etrafındaki birisi gelip de demiyor ya, Sayın Cumhurbaşkanı böyle bir şey var sizin 12 kişi atamanız lazım, bir yıldan fazladır bu atama yapılmıyor, atama yapılmadığı için Basın İlan Kurumu kanuna göre 3 ayda bir genel kurulunu yapacak, 3 ayda bir değil uzun süredir toplanmıyor. Haksızlık var burada, bir adaletsizlik var burada. Kılıçdaroğlu böyle diyor. Ha öyle mi diyor o zaman getir biz yapalım. Yaptılar.

Savaş Kerimoğlu- Psikolojik üstünlüğü zaman zaman siz almış olarak hissediyor musunuz? Çünkü öyle bir değerlendirme yapılıyor.

Kemal Kılıçdaroğlu- Yo zaman zaman değil sürekli alıyoruz. Çünkü sürekli doğruları söylüyoruz. Sadece ben değil diğer liderlerde sürekli doğruları söylüyoruz. Psikolojik üstünlük, ahlaki üstünlük, adaleti söyleme üstünlüğü her şey bizde.

Savaş Kerimoğlu- Sandıkta üstünlük?

Kemal Kılıçdaroğlu- O da olacak inşallah.

Savaş Kerimoğlu- Peki efendim şuraya bir girmek istiyorum. Bir, hükümet cephesi belediyelerine çağrı yaptı MHP’de dahil olmak üzere. Su da indirim yüzde 7. Üstelik o indirim çağrısını yaparken de elektrik zamlarında bir indirim mesajı öne çıkarılarak CHP belediyeleri de suya zam yapıyor. Niye zam yapıyorsunuz efendim?

Kemal Kılıçdaroğlu- Zam yapılmadı ki. İSKİ zam yapacaktı geçinemiyoruz diye, alamıyoruz diye. Tam tersi oldu İSKİ’de. İzin vermedi. Çünkü belediye meclisinde AK Partiler çoğunluktaydı. Kaldı ki o indirim dediği zaten yüzde 8’den yüzde 1’e indirildi KDV temel gıda maddelerinde. Onu da biz söyledik. ‘Sıfır yap’ dedim, Kılıçdaroğlu’nun dediği tam olmasın diye sıfır yapmadı, bir yaptı. Suda da yediden bire inecek yani. Bu yaptığı çağrı hangi çağrı?

Savaş Kerimoğlu- CHP belediyelerinde de zaten doğal olarak inecek.

Kemal Kılıçdaroğlu- Zaten siz vergiyi yüzde 8’den yüzde 1’e indirirseniz, bütün belediyelerde yüzde 8’den yüzde 1’e iniyor zaten.

Savaş Kerimoğlu- Ama elektrik herhalde pek inecek gibi gözükmüyor. Birde belediye başkanları dedi ki, biz o suyu böyle taşıma suyu olarak kullanmıyoruz bir pompayla basıyoruz o pompada elektrik harcıyor.

Kemal Kılıçdaroğlu- Aynen öyle. Maliyetler çok yükseldi. Biz bunu da gayet iyi biliyoruz. Belediyelerde biliyor. Şimdi kendi belediyelerine baksın ne kadar indirecekler bende merak ediyorum. Bizde takip edeceğiz. Baksın bakalım.

Savaş Kerimoğlu- Elektrik kesildi mi diye soracağım. Kesilmedi henüz herhalde. Derhal kesilsin diye çağrılar oldu ama.

Kemal Kılıçdaroğlu- Olsun. Kendileri bilirler. İndirim yapılıncaya kadar ödemeyeceğim. Bakın ödeyemiyorum demiyorum. İmkanım var ben onu öderim. Zaten evde sadece eşimleyiz öderim ben onu.

Savaş Kerimoğlu- Hanımefendi bir şey demedi mi?

Kemal Kılıçdaroğlu- Yo hayır. Ama zamlı elektrik faturasını ödeyemeyecek durumda olan yüzbinler var. Onların sesini benim duyurmam lazım, onların sesini benim haykırmam lazım, onların sesini kamuoyunun duyması lazım. Çünkü bu insanların sesi söylese dahi yankısı çok dar bir alanda kalıyor. Mazlumların sesini siz eğer yükseltebilirseniz belki sarayda oturanlar duyar diye. Yazıktır, günahtır. Sen orada oturuyorsun kardeşim bir kuruş elektrik parası vermiyorsun ama adam gecekonduda oturuyor elektrik parası. Kasabı düşünün birde pastaneyi düşünün. Kasabın buzdolabını düşünün. Etler orada kalacak değil mi? Dükkan kapalıyken de o çalışmak zorunda. O fatura ne olacak? Ete zam gelecek. Devleti nasıl yönettiklerini bilmiyorlar.

Elektrik aslında bu hale gelmemeliydi. Elektrik kaça üretiliyor? Devlet kaça üretiyor, özel sektör kaça üretiyor? Daha doğrusu şöyle söyleyeyim, doğalgazla elektrik üretenlerin maliyeti, kömürle üretenlerin maliyeti, barajla üretenlerin maliyeti nedir? Bunlar kaçtan, iletim şirketleri kaçtan dağıtım şirketlerine veriyorlar? Dağıtım şirketleri bunu kaçtan satıyorlar? Bu konuda kamuoyuna bilgi verilmesi lazım. Sağlıklı, tutarlı bilgiler verilmesi lazım.

Savaş Kerimoğlu- Elektriği kamulaştıracak mısınız diye nokta koyuyum o zaman.

Kemal Kılıçdaroğlu- Elektrik bir kamu hakkıdır. Haksızlık, hukuksuzluk varsa, kesinlikle onu kamulaştıracağız.

Savaş Kerimoğlu- Efendim çok teşekkür ediyorum. Çok sayıda soru vardı. Atanamayan öğretmenler var onlarda bizim sesimiz olsun Kılıçdaroğlu bize sahip çıksın dediler.

Kemal Kılıçdaroğlu- Atama bekleyen öğretmenler var, atama bekleyen sağlıkçılar var, atama bekleyen ziraatçılar var, atama bekleyen ziraat teknisyenleri var. Kadrolu olmak isteyen taşeron olarak çalışan devlet hastanelerinde çalışan teknisyenler var. Bakın bunlar mesela hala taşeron kadrosunda. Bütün hastanelerin bilgisi, donanımını bu kişiler yapıyorlar. Bunlar olmadan hastane olmaz. Ama bunlar hala taşeron işçisi olarak görev yapıyor. Oysa bunlarında kamu görevlisi olması lazım. Hepsini yapacağız.

Savaş Kerimoğlu- Peki çok teşekkür ediyorum efendim. Diyeceğim var dediğimiz günde demediğimizi bırakmadık aslına bakarsanız. Çok teşekkür ediyorum, ağzınıza, ayağınıza sağlık.

Kemal Kılıçdaroğlu- Sağ olun.

Savaş Kerimoğlu- Efendim Ahlatlıbel zirvesinden 28 Şubat randevusuna, atanamayan öğretmenlerden elektrik faturalarına kadar CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu diyeceğim var gününde değerlendirdi. Pazartesi gününe kadar bir mola, Pazartesi günü tezgahı tekrar açacağız. O saate kadar her şey gönlünüzce olsun, tezgahı kapatma zamanı efendim görüşmek üzere.