04.03.2019

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, İSTANBUL SANCAKTEPE'DE İŞ İNSANLARI, STK VE MESLEK ODALARI TEMSİLCİLERİYLE BİR ARAYA GELDİ (04 MART 2019)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, İSTANBUL SANCAKTEPE'DE İŞ İNSANLARI, STK VE MESLEK ODALARI TEMSİLCİLERİYLE BİR ARAYA GELDİ
(04 MART 2019)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu: "Özgen Başkan seçilecek, Sancaktepe Belediye Başkanı olacak, asgari ücret net 2 bin 200 lira olacak. 2 bin 20 lira değil 2 bin 200 lira olacak. Sadece bu yeterli mi? Hayır, nasıl bizim belediyelerde 1 Ocak’tan itibaren geçerliyse, 1 Ocak’tan başlayarak Nisan’a kadar 2 bin 20 lirayla 2 bin 200 arasındaki farkı da ödeyecek işçiye..." dedi.
Genel Başkan Kılıçdaroğlu, İstanbul Sancaktepe'de iş insanları, sivil toplum kuruluşları ve meslek odaları temsilcileriyle bir araya geldiği toplantıda yaptığı konuşmada şunları söyledi:


Sayın Bakanım, sivil toplum kuruluşlarının, meslek odalarının saygıdeğer yöneticileri, değerli muhtarlarımız, sevgili Sancaktepeliler, hepinize selamlarımı, saygılarımı sunarak sözlerime başlıyorum.
Efendim üçüncü gelişim, bu otelde üçüncü toplantı, ama bir Belediye Başkanı Adayımızı ilk kez dinliyorum. Daha önce sivil toplum örgütleriyle burada değişik konular sebebiyle bir araya gelmiştik, konuşmuştuk, tartışmıştık Türkiye’nin sorunları nedir, nasıl çözeriz, CHP’ye nasıl bakıyorsunuz, bizden beklentileriniz nedir, CHP’ye yönelik eleştirileriniz varsa onları da öğrenmek isteriz diye. Büyük bir samimiyetle dile getirmişti kanaat önderi arkadaşlarımız ve ben de dinlemiştim ve büyük bir samimiyetle CHP’nin görüşlerini arkadaşlarımızla aktarmıştık.
Genç bir arkadaşımız, heyecanlı bir arkadaşımız Özgen Nama. Belediye Başkanlığı yapmak istiyor, bir cümle kullandı “belediyeyi aldığımız takdirde…” Belediyeyi alacaksın Sayın Başkan, bu senin görevin, belediyeyi alacaksın. Çünkü Sancaktepeliler idealist olan, Sancaktepe’ye hizmet verecek bir Belediye Başkanı arıyorlar. Geçmişinde herhangi bir lekesi olmayan, çalışkan, dürüst görev yapan, kendisini buraya adamış… 37 yıldır siz buradasınız, 37 yıl. Buranın taşını bilirsiniz, toprağını bilirsiniz, çamurunu bilirsiniz, insanını bilirsiniz, Sancaktepe’yi bilirsiniz. Sizden daha iyi kim bilecek?
Dolayısıyla buraya hizmet etmek için kendisini vakfeden bir arkadaşımız. Sancaktepelilerin de bu gerçeğin farkında olduğunu biliyorum. Dolayısıyla burayı alacaksınız, Sancaktepe’yi gerçekten bölgenin önemli bir merkezi haline dönüştüreceksiniz. Sadece sanayi değil, sadece spor değil, sadece kültür değil, her alanda İstanbul’a yakışan bir merkez haline getireceksiniz. Sorunu var mı buranın? Evet, sorunu var. Çok mu sorunu? Belki İstanbul’un nasıl bazı büyük beldelerinin, belediyelerinin büyük sorunları varsa buranın da büyük sorunları var. Sancaktepe bir anlamda Anadolu’dan göçenlerin yerleştiği ve büyüttüğü bir yer. 80 ilden insanlar Sancaktepe’ye geldiler. Her görüşten, her kimlikten, her inançtan, her bölgeden, hatta bıraktık ili her ilçeden insanların olduğu bir yer Sancaktepe. Dolayısıyla burası küçük bir Anadolu. Anadolu’ya nasıl hizmeti götürmek istiyorsak, Anadolu’yu nasıl büyütmek istiyorsak Sancaktepe’yi de aynı görüş, aynı düşünce, aynı felsefeyle büyüteceğiz ve buranın sorunlarını da çözeceğiz. Sorunları çözmek kimin görevi? Önce Belediye Başkanının ve onun sahip olduğu felsefenin görevidir. Nedir felsefe, nasıl çözeceğiz sorunları? Birincisi şu, Belediye Başkanı seçildiğin andan itibaren efendim şu mahalle bana oy verdi, bu mahalle oy vermedi, oy veren yere hizmet götüreyim, oy vermeyen yere hizmet götürmeyim. Bunu sakın düşünmeyeceksin Sayın Başkan. Oy versin, vermesin Sancaktepe’nin her metresine hizmet götüreceksin. Benim beklediğim birinci kural budur. Çünkü bu bizim felsefemizin, bizim inancımızın, bizim kültürümüzün bize emrettiği bir şeydir. Başkan, artık sen Sancaktepe’nin Belediye Başkanısın. Dolayısıyla sana oy versin vermesin her bölgeye hizmet götüreceksin.


İkinci önemli nokta, her bölgenin olduğu gibi Sancaktepe’nin de bir gelir düzeyi yüksek bölgeleri vardır, bir de yoksul gelir düzeyi düşük bölgeleri vardır. Bir pozitif ayrımcılık yapmak zorundayız. Buralarda eşitlik değil, buralarda yoksul mahallelere, yoksul semtlere biraz daha fazla hizmet götüreceğiz. Onların yaşam standardını yükselteceğiz. Mademki Sancaktepe’de yaşıyorlar bir Sancaktepe kültürü oluşturmak zorundayız. Bakın bu kültür oluşmuş değil. Beşiktaşlı diyor ki ben Beşiktaşlıyım, Kadıköylü diyor ki ben Kadıköylüyüm. Aslında doğum yeri neresi? Kars. Ama ben Kadıköylüyüm diyor. Doğum yeri neresi? Trabzon ama ben diyor Beşiktaşlıyım, ben Bakırköylüyüm. Sancaktepe’de de bir kültürü oluşturacağız. Nereden gelirse gelsin ben Sancaktepe’liyim diyecek. Sinemasıyla, tiyatrosuyla, sanatıyla, kültürüyle, kooperatifleriyle, geliriyle bütün bunlara baktığınız zaman bir Sancaktepe kültürü oluşturacaksınız. Bu kültür aynı zamanda Sancaktepeli olmanın bir ayrıcalığı olacak. İstanbul’da diyecek ki Beşiktaş’a gittiğinde, Kadıköy’e, Bakırköy’e gittiğinde, Avcılar’a gittiğinde, Kartal’a, Maltepe’ye gittiğinde ben Sancaktepeliyim diyecek, Sancaktepe’de yetiştim diyecek, oranın kültürünü aldım diyecek. Orada hep birlikte biz Sancaktepe’yi bölgenin en önemli merkezlerinden birisi haline dönüştürdük diyecek, hep beraber diyeceğiz. Dolayısıyla Sancaktepelilerin böyle bir özelliğinin olması lazım ve bunu yaratacak olan da öncelikle Belediye Başkanıdır.
Bir başka önemli nokta değerli arkadaşlarım. Özellikle AK Partiye oy veren vatandaşlarıma seslenmek isterim. Hiçbir zaman hiçbir vatandaşıma neden şu partiye oy verdin diye bir suçlama getirmiş değilim ve bunu demokrasiye de uygun bulmam. Vatandaşımız hangi partiyi isterse gider ona oyunu kullanır. Bizim görevimiz nedir? Vatandaşın verdiği oya saygı duymaktır. Şimdi Türkiye yeni bir sürecin içine girdi, ciddi sorunlarla karşı karşıya ve bu sorunları Türkiye aşmak zorundadır. Dışarıdan adam ithal edemeyeceğimize göre içerde kendi gücümüzle, birikimimizle bu sorunu aşmak zorundayız. Bu sorunu neyle aşacağız, nasıl aşacağız? Demokrasiyle aşacağız, demokrasi kültürümüzle aşacağız ve dolayısıyla sandığa giderken 17 yıllık bir iktidar dönemini oturup sorgulamamız lazım. İnsanız, akıl akıldan üstündür. Destek verildi 17 yıl. Niçin destek verdiniz diye kimseye özel bir suçlama getirme hakkımız yok. Ama 17 yılın sonunda eğer insanlar soğan kuyruğuna muhtaç hale geliyorsa vatandaşlarımızın oturup düşünmesi lazım. AK Partili kardeşlerimizin de oturup düşünmesi lazım. Ne oldu? Çoğunluk dendi verdiler, parlamentoda çoğunluğumuz olsun verdiler. Kanun çıkaracağız, her türlü kanun çıktı. Kararname çıkaracağız, her türlü kararname çıktı. Valileri değiştireceğiz, zaten ellerinde istedikleri valiyi atadılar. Efendim bu anayasa olmaz başka bir anayasa olsun, o anayasada gerçekleşti. Vergi, vatandaş vergiyi de verdi. Efendim özelleştirme, fabrikalar şunlar bunlar hepsi satıldı. Şimdi sıra silah fabrikalarına geldi. Sakarya’daki Tank Palet Fabrikası da Katarlılara satıldı. Borçlanma, bırakın devletin borçlanmasını vatandaşta borç batağı içinde. O zaman şu soruyu sormamız lazım, AK Partili kardeşlerimin bu soruyu kendilerine sormaları lazım. Ne oldu da 17 yılda biz soğan kuyruğuna muhtaç hale geldik? Dolayısıyla sandığa giderken düşünerek ve elimizi vicdanımıza koyarak sandığa gitmeliyiz. Benim istediğim bu başka bir şey istemiyorum. Çünkü başarısızlığa ortak olma gibi bir gelenekten gelmiyoruz biz. Başarıya ortak olmalıyız, yeniye ortak almalıyız, güç dediğimiz adil güce ortak olmalıyız, adaletli güce ortak olmalıyız, adaletsiz güce değil. Güç adaletsiz olduğu zaman zulüm doğar. Zulme karşı çıkmak da her halde hepimizin görevidir. Birlikte o güce karşı çıkmak zorundayız. Zalime karşı durmak bizim kültürümüzde yok mu? Var. İnancımızda yok mu? Var. Felsefemizde yok mu? Var. İnsan olmanın doğasında yok mu? İnsan olmanın doğasında da var. Adaletli davranmak zorundayız.
O nedenle sandığa giderken, oyumuzu kullanırken AK Partili kardeşlerimiz elinizi vicdanınıza koyun ve oyunuzu öyle kullanın. Doğrusu neyse o çerçevede kullanın.
Yeni bir arkadaşımız Özgen Nama, genç bir arkadaşımız, heyecanlı bir arkadaşımız, bir şeyler yapmak isteyen arkadaşımız, 37 yıldır burada yetişen sizlerin çocuğu, sizlerin kardeşi, sizlerin yeğeni olan bir arkadaşımız. Bir fırsat verelim, bakalım. Devasa bir Sancaktepe düşünün, belediyeye ait Allah rızası için bir tane kreş olmaz mı? Yani bir anne çocuğunu getirip bir kreşe niye bırakmasın? Bu kadıncağızın da gidip alışveriş yapmaya hakkı yok mu, pazara gidip alışveriş yapmaya hakkı yok mu? Bir alışveriş merkezine gidip de, ya bu dünyada ne oluyor bir göreyim deme hakkı yok mu? Efendim para yok diyeceklerdir. Var efendim para var, yerinde ve zamanında kullanırsanız para var niye para olmasın? Yerinde ve zamanında kullanacaksınız.


O nedenle Belediye Başkanlarına söylediğim bir şey daha var. Hizmeti eşit götüreceksiniz, bu mahalle bana oy vermedi diye o mahalleyi cezalandırma diye bir şey asla kabul etmiyorum ama bir şey daha var. Belediye Başkanı para harcar bu hizmetleri yapmak için. Kimin parasını harcar? Sizin paranızı harcıyor, vatandaşın parasını harcıyorlar. Belediye gelir elde ediyor, merkezden de geliyor İller Bankasından. O da kimin parası? O da bizim paramız. O zaman eğer kul hakkı yeme geleneği yoksa her belediye başkanı yaptığı her harcamanın hesabını millete vermek zorundadır. Ben bunu istiyorum. Özgen Nama’dan da bunu istiyorum, o da hesabını vermek zorunda. Gelecek kreş mi yaptın kardeşim, kaça yaptın bir kreşi? Şu fiyattan, ihale yapacaksın, saydam olacak ihale, düzgün olacak ihale. Pazarın üstünü mü örteceksin ihaleyi yapacaksın, kaça yaptığını anlatacaksın. Bir mahalleyle ilgili bir düzenleme yapacaksın diyelim, o mahallenin muhtarını belediye başkanı çağırıp dinlemek zorundadır veya onun görüşünü almak zorundadır. Muhtar kardeşim ben şu mahallede şu yatırımı yapmak istiyorum, ne diyorsun? Mahallenin muhtarını kim seçti? Mahalleli seçti. Hangi yollardan seçti? Demokratik yollardan seçti. Belediyeyi efendim beraber yöneteceğiz. Ne demek beraber yöneteceğiz? Mahalledeki muhtarın görüşünü alırsan beraber yönetirsiniz. Mahalle muhtarını görmezsen, ne demek ben artık Belediye Başkanı seçildim, hiçbir mahalle muhtarını dinlemem 5 yıl rahatım derseniz olmaz. Verdiğiniz sözün arkasında durmamış olursunuz.
Muhtarlık kurumuna her zaman önem verdim ve önem vermeye de devam edeceğim. En temiz, en sade, en demokratik yollarla seçilen kişi muhtardır. Çıkar ben adayım der, ben muhtarım der, vatandaş gelir muhtarına oy verir. O nedenle yerel yönetimlerde Belediye Başkanının gücü olmakla beraber, muhtarlarla işbirliği yaptığında gücüne güç katmış olur. Muhtarın bütçesi yoktur, mali gücü yoktur ama Belediye Başkanlığının bütçesi vardır ve bu bütçe sıradan bir bütçe değildir.
Efendim bir başka konu buranın tabi tapu sorunu var, kentleşme sorunu var. Onun da çözülmesi lazım. Özgen Nama’ya oy veren her kardeşimin Ekrem İmamoğlu’na da oy vermesi lazım. İstanbul’un da kaderini değiştirmemiz lazım. İstanbul’un imar sorunu çözülemiyor. Niye çözülemiyor? Tapu sorunu çözülemiyor. Niye çözülemiyor? Bizim Kartal Belediyemiz çözüyor, Maltepe Belediyemiz çözüyor, ama diğer belediyeler çözemiyorlar niye çözemiyorlar? El ele verecekler bütün tapu sorunlarını, imar sorunlarının tamamını çözecekler. Kentleşme yapıyorlar, kentsel dönüşüm diyorlar adına güzel. Bakıyorsunuz yer gayet güzel oradakilerin arazilerini, arsalarını alıyorlar onları şehrin varoşlarına sürüyorlar, oraya lüks villalar yapıyorlar, efendim kentsel dönüşüm yaptık. Rant? Rant her yerde vardır değerli arkadaşlarım, önce onun üzerinde durayım rant her yerde vardır. Bir yerde insan varsa, bir yerde planlama yapılıyorsa, orada rant olur. Kimse ranta karşı değil. Sorun nerede peki? Sorun şurada, rantı kim hak ediyor? Rantı doğuran kim? O mahallede yaşayanlar. Ranttan yararlanan kim? O mahallede yaşamayanlar, daha varlıklılar. Olur mu bu? Olmaz! Adalet neyi öngörüyor, adil olan uygulama ne? O mahallede yaşayanlar o rantı yaratmışsa, rant onların hakkıdır ve orada doğan rantı onlara vereceksin. Olay budur. Bizim kentsel dönüşümden kastettiğimiz de budur. Kentsel dönüşüme karşı değiliz, insanlar daha güzel yerde yaşamalı, daha iyi evlerde yaşamalı, evlerinin etrafında parklar olmalı, ağaçlar olmalı, caddede oynayan çocuk mu olur, çocuğun parkta olması lazım, kreşte olması lazım, okulda olması lazım.
Sancaktepe’ye bakıyorsunuz 50 kişilik sınıflar. Normali kaç? 26 kişi. Sancaktepe İstanbul’un üçüncü sınıf ilçesi mi? Öyle bir şey yok, burası da İstanbul. Niçin Sancaktepelilerin çocukları 26 kişilik sınıflarda okumasınlar, ne eksiği var bu çocukların? Bizim Tekirdağ Büyükşehir Belediye Başkanımız böyle bir tabloyla karşılaştı, Tekirdağ’ın bütün ilçelerine okul yaptı. Bakın Milli Eğitim Bakanlığı yapmadı, Tekirdağ’ın bütün ilçelerine okul yaptı, gayet güzel modern okullar yaptı, Milli Eğitim Bakanlığına da bağışladı. Niçin? Tekirdağ’da yaşayan çocuklar daha iyi eğitilsinler diye 26 kişilik sınıflarda okusunlar diye onlara yatırım yaptı. Peki yatırım ne yatırımı? Bizim çocuklarımıza yatırım. Ekrem İmamoğlu İstanbul’u, Özgen Nama burayı aldığında göreceksiniz okul sorunu da çözülecek. Milli Eğitim Bakanlığı yapamıyorsa belediye yapacak okulu. Bizim çocuklarımız yazık günah değil mi? Niye iyi şartlarda okumasınlar, ne eksikleri var bu çocukların? Yani bunların şanssızlığı ya da kadersizliği Sancaktepe’de olmak mı? Bunu değiştirmek zorundayız, birlikte değiştirmek zorundayız.


Bakın dikkat ederseniz ben A Partisi, B Partisi, C Partisi diye kimseyi suçlamıyorum. Neleri yapacağız? Bir sorun var mı? Var. Sorun çözülür mü? Evet sorun çözülebilir. Peki biz bu sorunu çözeceğiz diye yola çıkanlar bu sorunları çözdüler mi? Çözmediler. O zaman demek ki, bir yeniyi denemek zorundayız. Bakalım, arkadaşımız çözecek. Bir araya geldiklerinde çözecekler mi, bir araya geldiklerinde bu meseleyi halledecekler mi?
Bakın bir şey daha anlatayım. Bütçe görüşmeleri sırasında çıktım şu konuşmayı yaptım, o zaman bu zamların büyük bir kısmı yoktu daha “2019’da asgari ücret net 2 bin 200 lira olmalı” dedim. Ve şunu da söyledim, “Bizim belediyelerde asgari ücret net 2 bin 200 lira olacak.” Onlar toplandılar, 2 bin 200 lira yerine madem Kılıçdaroğlu iki tane iki kullandı, iki tane de sıfır kullandı biz de 2 bin 20 lira yapalım dediler. Ama bizim belediyelerde 1 Ocak 2019’dan bu yana asgari ücret net 2 bin 200 liradır.
Özgen Başkan seçilecek, Sancaktepe Belediye Başkanı olacak, asgari ücret net 2 bin 200 lira olacak. 2 bin 20 lira değil 2 bin 200 lira olacak. Sadece bu yeterli mi? Hayır, nasıl bizim belediyelerde 1 Ocak’tan itibaren geçerliyse, 1 Ocak’tan başlayarak Nisan’a kadar 2 bin 20 lirayla 2 bin 200 arasındaki farkı da ödeyecek işçiye. Bunu yapacak. Ama bir şey daha istiyorum. Hiçbir işçiyi işinden atmayacak. Efendim bu işçi AK Parti döneminde belediyeye girdi AK Partili, bu işçi MHP’li, bu işçi Saadet Partili bunları atalım. Yok arkadaş. Bizim kitabımızda da, inancımızda da, felsefemizde de, dünya görüşümüzde de hiç kimsenin aşıyla, işiyle, ekmeğiyle oynamak yoktur. Herkesin aşı, işi, ekmeği olsun. Çalıştığı sürece, ürettiği sürece başımızın üstünde yeri vardır. Amaç ne? Bu memlekette işsiz olmasın. 2 bin 200 liraya biliyorum fazla diyecekler, onun için vermiyoruz diyecekler. 2 bin 200 liraya beyler otursunlar bir ay idare etsinler bakalım. Genel müdürleri var, müsteşarları var, bakanları var, otursunlar bir ay sadece 2 bin 200 lira alsınlar. Altlarındaki makam arabaları da olsun tamam. 2 bin 200 lirayla geçinsinler bakayım bir ay geçinsinler.
Hayat pahalılığı almış başını gidiyor. Ve kriz… Bakın değerli kardeşlerim, reel sektörü yeni vurmaya başladı kriz. İşsizlik daha da artacak göreceksiniz, hep beraber tanık olacağız. Ne yapacak patron? Dün bir fabrikayı ziyaret ettim, şunu anlattım bana da bir işveren anlatmıştı:  “Biz işçilerle bir araya geliyoruz benim fabrikamda çalışıyorlar. Biz onlarla bir anlamda bir aile oluyoruz. İşçinin çocuğu evleniyor evlilik yardımı yapıyoruz, çiçek gönderiyoruz, onlara yardımlarda bulunuyoruz veya askere gittiği zaman ona diyoruz ‘git askerliği yap gel, askerlik dönüşü tekrar fabrikada işin hazır’ vs. bütün bunları diyoruz, bir aile gibiyiz. Bir işveren için bir işçinin işine son vermenin ne kadar zor olduğunu siz biliyor musunuz? Aynı işyerinde 20 yıldır çalışıyor, 10 yıldır çalışıyor, 7 yıldır çalışıyor, aylığını alıyor, alın teri döküyor; bir sabah geliyor kusura bakma senin işine son vereceğiz. Niçin? Ben batmak üzereyim.” Yani olay sadece işçi penceresinden düşünülmesi gereken bir olay değil, işveren penceresinden de düşünülmesi gereken bir olay. Bıçağın kemiğe dayandığı bir yerde diyor ki, kusura bakma kardeşim 50 işçinin işine son vermek zorundayım, yoksa ben ayakta duramam. Peki, sandığa giderken bu tabloyu düşünecek miyiz? Evet, düşüneceğiz, aklımızı kullanacağız.  
Bize yönelik suçlamalar yapılır çoğu zaman. Her gün, günde 7 – 8 sefer dinlersiniz zaten. Bunların hiçbir önemi yoktur değerli kardeşlerim. İnsan kendisini bilmeli. Biz kendimizi biliyorsak, ne olduğumuzu biliyorsak ne söylerlerse söylesinler. Yunus söylüyor değil mi, kendini bilme üzerine deyiş Yunus’undur. Biz kendimizi biliyoruz, ne olduğumuzu da biliyoruz, mütevazı bir hayat sürüyoruz, lüks bir hayatımız yok bizim, har vurup harman savurmuyoruz, 'israf haramdır' diye bir anlayışımız var. Düşünün Türkiye’de binlerce makam aracı var, bütün Almanya’da 9 bin, bizde 100 bini aşkın. Ne oluyor Allah aşkına?


Biz sandıkta ittifak yapmak zorundayız, demokrasi ittifakını sandıkta yapmak zorundayız. Her partiden kardeşime sesleniyorum, buranın yani Sancaktepe’nin güzel bir kent, yaşanabilir bir kent, çocuklarımızın iyi okullarda okuduğu, annelerin güven içinde çocuklarını kreşi bıraktığı bir Sancaktepe’yi görmek istiyorsanız, önümüzde ayın 31’i var, sandığa gideceğiz ve sorumluluğu yerine getireceğiz. Özgen Nama’yı da sizlerin oyları Allah’ın izniyle de onu Belediye Başkanı olarak makamında göreceğiz.
Kısaca ifade etmek istediklerim bunlar. Biz bir yola çıktık, çıktığımız yol hak yoludur, hakkı savunma yoludur, adaleti savunma yoludur, birlikte yaşama yoludur, hiç kimseyi ötekileştirmeme yoludur. Herkesi kendimiz gibi bilmek gibi bir geleneğimiz, bir anlayışımızın olması lazım. Herkese güvenmeliyiz, inanmalıyız, doğruların arkasından gitmeliyiz. Bunu yaptığımız takdirde emin olun Türkiye’nin çözülemeyecek hiçbir sorunu yoktur. Türkiye’nin her sorunu çözülür.
Ekonomik kriz var biliyoruz, nasıl çözüleceğini de biliyoruz. 13 madde halinde açıkladık. Çıkıp şunu diyebilirlerdi “Ey Kılıçdaroğlu, 13 madde açıkladın ama ayrıca 3 tane madde eksik” diyebilirlerdi veya “şunlar lüzumsuz” diyebilirlerdi, veya “eksik” diyebilirlerdi. Ama biz 13 maddeyi krizden nasıl çıkarız diye açıkladık “vay sen bunu nasıl açıklarsın?” Niye açıklamayayım? Bu memleketin bir sorunu varsa bu soruna çare bulmak hepimizin görevi. İşçinin de, işverenin de, emeklinin de, öğretmenin de, memurun da herkesin görevi. Siyasetçinin de görevi. Ufkun bittiği yerde durağanlık başlar. Hedeflerin bittiği yerde gerileme başlar. Yenileşmenin bittiği yerde gerileme başlar. Bizim ufkumuz Mustafa Kemal Atatürk’ün gösterdiği ufuktur, çağdaş uygarlık düzeyine bu ülkeyi taşımak zorundayız.
Bizim ülkemiz cennet gibi. Emin olun cennet gibi. Her şeyimiz var ya. Denizimiz var; deniz deseniz en güzel deniz, hava deseniz en güzel hava, dağlar deseniz en güzel dağlar, yaylalar deseniz en güzel yaylalar, ovalar deseniz en güzel ovalar. Peki, bu cennet gibi ülkeyi niye cehenneme çevirdik? Allah aşkına niye cehenneme çevirdik? İnsanlar sokakta birbirlerine selam veremez hale geldiler. A Partisi, B Partisi kavga edelim. Niye kavga edelim, milleti niye birbirine düşürelim? Hizmet yarışı varsa ben de açıklarım, sen de açıklarsın bir hizmet yarışı olur eyvallah. Siyaset hizmet yarışıdır, siyaset kavga alanı değil ki. Vatandaş neredeyse sokakta, kahvede birbirini boğazlayacak ve bundan da memnuniyet duyuyorlar. Bizim kültürümüz dünyanın en zengin kültürüdür. Dünyanın en zengin kültürü bu topraklarda var ve bu toprakların hamurunda barış var. Yunus Emre’yi unutmak mümkün mü, Mevlana’yı unutmak mümkün mü, Erzurumlu Emrah’ı unutmak mümkün mü, Karacaoğlan’ı unutmak mümkün mü? Bize bunları unutturdular. Kavga edeceğiz. Niye kavga edelim?
Aklımızı kullanarak sandığa gideceğiz. Ayın 31’inde inşallah yeni bir başlangıcı, yeni bir ufku Türkiye’nin gündemine getireceğiz. Huzur istiyoruz, beraber yaşamak istiyoruz, birlikte yaşamak istiyoruz, kavgasız bir ortamda yaşamak istiyoruz. Ben size bunun sözünü veriyorum ve hepinize en içten selamlarımı, saygılarımı sunuyorum, sağ olun, var olun diyorum.