17.09.2022
17.09.2022
Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ile birlikte Bakırköy Cem Karaca Kültür Merkezi’nde düzenlenen Hür Düşünce Hareketi Genel Kuruluna katıldı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğu, genel kurulda yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Efendim hepinize yürekten teşekkür ederim. Çok güzel konuşmalar oldu. Konuşmaları yapan değerli hatiplere, Sayın Genel Başkanımıza yürekten teşekkür ederim.
Belki bu tür konuşmalara ihtiyacımız var. Belki değil mutlaka ihtiyacımız var. Ayrışmadan, kamplaşmadan, kavgadan bu millet çok çekti. Artık buna son vermek zorundayız, bundan vazgeçmek zorundayız. Beraber olmak, birlikte olmak, kucaklaşmak, sohbet etmek, farklı düşüncelere saygı duymak çok ama çok önemli. Buna dediğim gibi ihtiyacımız var.
Bilimden söz edildi, demokrasiden söz edildi, tarihimizden söz edildi, insan haklarından söz edildi. Hemen hemen bir kapsayıcı demokraside olması gereken bütün kurallardan söz edildi. Bizi bir araya getiren bütün bu kuralları hayata geçirme iradesidir. Biz artık kavga etmek istemiyoruz. Bu ülkede insanlar farklı düşünebilirler, farklı kimliklere, farklı inançlara, farklı görüşlere sahip olabilirler ama bir şekliyle beraber olmak zorundayız bayrağımızın altında özgürce yaşamak zorundayız. Ve biz bunu sağlayacağız.
Bir ülkeyi ileriye taşıyan temel faktör bilgidir değerli arkadaşlarım. Bilgidir, birikimdir. Üniversiteleri bilgi üretmeyen bir toplumun ileriye gitme şansı yoktur. Eğer bizde üniversitelere değer verilmiyorsa, üniversiteler şuanda ciddi sorunlarla karşı karşıya ise ve biz bu sorunları aşma konusunda bir irade ortaya koymuşsak sizlerden destek isteriz. Türkiye’yi gerçekten çağdaş uygarlığa ulaştırmak için. Bir üniversitemiz vardı şehir üniversitesi kapatıldı. Belki bilmiyorum bizim cumhuriyet tarihinde bir ilk galiba bir üniversiteyi kapatmak. İntikal duygusuyla bir üniversiteyi kapatıyorsunuz. Boğaziçi Üniversitesi var. İlla benim dediğim olacak. Üniversite hocalarının dediği değil, üniversitenin dediği de değil illa benim dediğim olacak. Sadece Türkiye’nin değil dünyanın gözbebeği olan bir üniversite kan kaybediyor hepimizin gözleri önünde. Bilimden korkulmaz, düşünceden korkulmaz, aykırı düşünceden korkulmaz. En değerli şey aykırı düşüncedir. Benim gibi düşünmeyen insanın düşüncesi değerlidir. Katılmayabilirsiniz ama aklınızı kullanacaksanız farklı düşüncelere saygı duyacaksınız. Çok sık örnek veririm bir daha örnek vereyim Sayın Genel Başkanım. Ortaçağda bir kişi dünyanın yuvarlak olduğu söylediğinde kıyamet kopmuş. Bilirsiniz Galilei’i. Ama sonra milyarlarca kişi değil, bir kişinin düşüncesinin ne kadar doğru olduğunu bugün bütün dünya görüyor ve kabul ediyor. Demek ki aykırı düşünce katılmasak bile aykırı düşünceyi dinleriz, saygı duyarız. Ama aykırı düşündü diye insanları hapse atmak, yıllar yılı hapiste tutmak, hatta ayakları üzerinde duramayacak kişileri bile bugün 21.yüzyılın Türkiye’sinde hapiste tutmak bunlar bize yakışmaz. Türkiye’nin buradan çıkması lazım.
Efendim fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür. Evet fikri hür, sizin düşünce hareketinin fikrinizin hür olması lazım, düşüncenizin özgürce ifade edilmesi lazım. Böyle bir ortamın yaratılması lazım. Böyle bir ortam yaratılmazsa sorun çıkar. Demokrasi dediğimiz kavramdan büyük ölçüde uzaklaşmış oluruz.
Altılı masayla ilgili olarak Sayın Genel Başkan aşağı yukarı bütün görüşlerimizi yansıttı. Evet her birimiz farklı partiyiz doğru. Her birimiz yeri geldiğinde birbirimizin rakibiyiz bu da doğru. Demokrasi içinde bunun da olması lazım. Ama bizler Türkiye’nin üretmesini istiyoruz, Türkiye’nin büyümesini istiyoruz, Türkiye’nin kalkınmasını istiyoruz. Adalet istiyoruz, demokrasi istiyoruz, özgürlük istiyoruz, din ve vicdan özgürlüğü istiyoruz. Yani olağanüstü güzel bir paydanın üstünde bir aradayız. O paydada farklılığımız yok o payda da biriz. O payda da bir olduğumuz sürece de göreceksiniz Türkiye geleceğe güvenle bakacak ve 85 milyon insanımızın da umutsuzluğa kapılma hakkı yok. Beraber mücadeleyi vereceğiz ve beraber kazanacağız. Demokratik yollarla otoriter bir yönetimi değiştireceğiz. Demokratik yollarla değiştirdiğimiz zaman değeri çok daha güzel olacak. Darbelerin bu ülkeye getirdiği büyük acılar var. Mısır’da darbe olduğunda Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı olarak Mısır’a iki değerli milletvekili büyükelçimizi gönderdim. Sayın Faruk Loğoğlu ve Sayın Osman Korutürk’ü. Gidin Mısır’a Mısır’daki yöneticilerle görüşün sakın ola ki siyasi idamlar yapmasınlar diye. Siyasi idam yapmanın faturasını öğrenmek istiyorlarsa Türkiye Cumhuriyeti devletinin tarihine baksınlar. Biz Başbakanları idam ettik, bakanlar idam edildi. Gencecik filiz gibi evlatlarımızı idam ettik. Ve şimdi onların isimlerini üniversitelere veriyoruz, onların isimlerini yollara veriyoruz, hastanelere veriyoruz, havaalanlarına veriyoruz kendi vicdanımızı rahatlatmak için. Dolayısıyla siyasi idam yapmanın asla doğru olmadığını ifade ettim. Bakın bunu iktidarın yapması gerekirdi ama iktidar yapmadı. Yeri geldiğinde o alanların tamamını istismar etti. Ama biz istismar değil, biz Türkiye’nin bu cendereden çıkmasını istiyoruz. Biz Mısır’la da kavga etmek istemeyiz. Niye kavga edelim. Tam tersine Mısır’a eğer siyasi idamlar yaparsanız bunun faturası ilerde çok daha ağır olur bunu söylemek için oraya değerli milletvekili arkadaşlarımı gönderdim. Keşke hükümet gönderseydi, keşke hükümet sıcak ilişkiler kursaydı, keşke hükümet kavga etmeseydi. Demokrasinin ne kadar değerli bir kavram olduğunu, demokrasinin erdemlerini keşke anlatabilseydi. Ama bunlar olmadı.
Dört aşamalı bir mücadeleyi vermek zorundayız. Birinci aşama; demokrasidir. Din ve vicdan özgürlüğüdür, adalettir, hukuktur, hukukun üstünlüğüdür. Bunların olmadığı yerde can ve mal güvenliği olmaz. Bunların olmadığı yerde düşünce özgürlüğü olmaz. Bunların olmadığı yerlerde inanç özgürlüğü olmaz. Bunların olmadığı yerlerde etnik kimlik üzerinden ya da kimlikler üzerinden ayrışma olur. Önce biz gerçek anlamda demokrasiyi inşa etmek zorundayız. Arkasından ikinci büyük adımı atmak zorundayız. Üreten Türkiye. Türkiye’nin üretmesi lazım. Demokrasi içinde üretmesi lazım. Üretmenin her aşamada değiştiğini, yeni üretim araçlarının ve yeni ürünlerin piyasaya girdiğini biliyoruz. O zaman yapmamız gereken katma değeri yüksek ürünler üretmektir. Katma değeri yüksek ürün üretmek için üniversitelerin bilgi üretmesi lazım. Üniversite bilgi üretmezse katma değeri yüksek ürün üretemezsiniz. Bugün yasakçı zihniyette, yasakçı anlayışla üniversite hocalarını cezalandırarak, üniversiteden atarak, farklı düşündü diye bilim insanlarını kanun hükmünde kararnamelerle üniversitelerden atarak siz katma değeri yüksek ürün üretemezsiniz. Eğer bugün İran üniversitelerinin ürettiği bilgi sayısı Türk üniversitelerini geçmişse bir sorunumuz var demektir. Demek ki, Türkiye’nin demokrasi içinde üretmesi lazım, özgürlükler içinde üretmesi lazım, düşünce özgürlüğü içinde üretmesi lazım. O zaman katma değeri yüksek ürün üretiriz. Yeter mi? Hayır. Bir önemli ayağı daha gerçekleştirmemiz lazım. Güçlü bir sosyal devlet inşa etmek zorundayız. Bizde var ya biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar. Güçlü bir sosyal devleti inşa edemezseniz Türkiye’de huzuru ve barışı sağlayamazsınız. Herkesin işinin, aşının olması lazım, herkesin sağlıklı geçinmesi lazım. Bu her evde huzurun ve bereketin olması demektir. Güçlü bir sosyal devlet bizi bir arada tutan temel bir kavramdır. Dolayısıyla toplumda yaşayan her kesime iyi bir sağlık, iyi bir gelir, iyi bir eğitim vermek zorundasınız. Bu sosyal devletin gereğidir.
Bu kapsamda inşallah iktidar olduğumuzda Allah nasip ederse uluslararası çalışma örgütünün uygulamaya koymadığı, Türkiye’nin uygulamaya koymadığı 1971 yılında kabul edip bugüne kadar hayata geçirmediği Aile Destekleri Sigortasını hayata geçireceğiz inşallah. Hiçbir aile, hiçbir kişi ben açım demeyecek. Sosyal yardımları insan onurunu koruyarak yapmak zorundasınız. Kişinin yoksulluğu teşhir edilemez. Bu çerçevede hareket edeceğiz. Demokrasiyi getirdik, üretmeye başladık, din ve vicdan özgürlüğünü getirdik. Her şey tamam, güçlü bir sosyal devlet oluşturduk ama dünya hızla değişiyor ve bu değişime ayak uydurmak gerekiyor. Onun için sürdürülebilirlik önemlidir. Üniversiteleri sürekli bilgi üretecek, sürekli katma değeri yüksek ürün üreteceksiniz. İnsanoğlu tekerleği 1 milyon yılda keşfediyor. Şimdi her saniyede bir buluş var ve Türkiye bunun neresinde? Altılı masanın işi kolay değil ama altılı masa bu konuda çok kararlı ve çok azimli. Türkiye’yi aydınlığa, Türkiye’yi düzlüğe ya çıkaracağız ya çıkaracağız. Bu işin ortası yoktur. Beraber omuz omuza. Hiçbirimizin bireysel bir talebi, bireysel bir beklentisi de yok. Onun da altını özenle çizmek isterim. Sorun bir parti sorunu olmaktan çıkmış değerli arkadaşlarım. Sorun bir Türkiye sorunudur, sorun bir gelecek sorunudur. Sorun evlatlarımıza güzel bir Türkiye bırakmaktır. Sorun onurlu bir yönetimi bırakmaktır. Bu olmadığı takdirde olmaz. Sürdürülebilirliğin anahtarı da devlette liyakattir değerli arkadaşlarım. Devlette liyakat olmak zorundadır. En iyi yönetici kendisine en az ihtiyaç hissettiren kişidir. Bir daha ifade edeyim, en iyi yönetici kendisine en az ihtiyaç hissettiren kişidir. Devletteki liyakatin özü de budur zaten. Devlette herkesin görevi bellidir ve bu görev yasalarla belirlenmiştir. Dışişleri Bakanının görevi bellidir, büyükelçilerin görevi bellidir, orman genel müdürlüğünün görevi bellidir, valinin, kaymakamın, emniyet müdürünün, tapu müdürünün herkesin görevi bellidir, kanunlarla belirlenmiştir. Sorun herkes görevini liyakat içinde yaparsa bir sorun çıkmaz. Ama liyakati dışlarsak, amcamın oğlu gelsin, dayımın oğlu gelsin Merkez Bankasının başına getirelim arkeologmuş önemli değil. Olursa bu işler olmaz. Biz altı lider bu konuda kararlıyız devlette liyakati de sağlayacağız. Liyakat olacak. Liyakat olacak ki işi ehline teslim edelim. İşi ehline teslim etmezseniz bu işler yürümez değerli arkadaşlarım. Bunun büyük acılarını çektik ve bu acılardan artık Türkiye’yi kurtarmamız gerekiyor. Devlette liyakati sağladığınızda sürdürülebilirlik olur. Örnek mi istiyorsunuz? Galiba Belçika’daydı 6 – 7 ay mı ya da 2 – 3 yıl mı hükümet kurulamadı. 2 yıl hükümet kurulmadı Belçika’da. Hiç kimse çıkıp eyvah Belçika mahvoldu demedi. Herkes çalışıyor zaten, herkes görevini yapıyor. Yasalarla görev neyse herkes görevini yapıyor. Hiçbir vatandaş bir devlet dairesine gidip de vay efendim burada bakan yok benim işimi yapan yok demiyor. Herkes işini yapıyor. İşte sürdürülebilirlik budur, devlette liyakat budur. Almanya’da 4 ay, 5 ay hükümet kurulmadı orada da koalisyon protokolünün hazırlanması uzun sürdü ve orada da birisi çıkıp da mahvolduk, hükümet yok, nereye gidiyoruz, ne oluyoruz diye bir şey söylemedi. Bunu Allah’ın izniyle yapacağız. Sizlerin desteğiyle, Allah’ın izniyle bu ülkede liyakati de, demokrasiyi de, inanç özgürlüğünü de, din ve vicdan özgürlüğünü de, demokrasiyi de, adaleti de bu ülkede sağlayacağız. Devletin dininin adalet olduğunu da biliyoruz. Adaletin olmadığı yerde devletinde olmayacağını biliyoruz.
Kararlıyız. Tek isteğim var bize güvenin. Biz beraberiz, biz birlikteyiz. Biz önyargılardan uzağız ve biz Türkiye’nin içinde yaşadığı tabloyu biliyoruz. Zaman zaman gazetelerde görürsünüz, okursunuz efendim altılı masanın altında ne var, üstünde bilmem ne var, yanında ne var, sonunda ne var? Bunların hepsi hikaye. Biz kararlıyız ve bu ülkeyi aydınlığa çıkarma konusunda da kararlılığımızı toplumla paylaşıyoruz.
Bakın Sayın Genel Başkan söyledi. Biz ne yaptığımızı her toplantıdan sonra kamuoyuyla paylaşıyoruz. Altı lider altına imza atıyor ve bunu kamuoyuyla paylaşıyoruz. Sanmayın ki biz sadece ayda bir kez toplanıyoruz. Her partinin Genel Başkan Yardımcıları kendi alanıyla ilgili zaten çalışmalar yapıyorlar ve onlar sürekli toplantı halindeler. Ve onlar olayı belli bir olgunluğa bir ay içinde oluşturduktan sonra masaya geliyor ve biz ondan sonra karar veriyoruz.
Sık sık şu soru da gelir veya şu eleştiride. Efendim neden cumhurbaşkanı adayınızı belirlemiyorsunuz altı lider olarak bir araya geldiniz. Önce altı lider olarak biz neyi nasıl yapacağımızı bütün ayrıntılarıyla görüşüp önce karara bağlamak zorundayız. Sonra milletin önüne çıkmak zorundayız. O kararlılığımız aynı zamanda ittifakın güçlü olması, sürekli olması, Türkiye’nin aydınlığa kavuşması için son derece değerlidir. Neyi nasıl yapacağımızı oturuyoruz, konuşuyoruz, tartışıyoruz uygar insanlar gibi karara varıyoruz, imzalıyoruz ve yayınlıyoruz. Dolayısıyla Türkiye’nin geleceği için endişe etmeyin. Biz bütün zorlukları aşmasını bilen bir ulusuz, bir milletiz. Nasıl milli kurtuluş savaşını verdiysek inşallah bu süreçten de yüzümüzün akıyla çıkacağız.
Bir şey daha. Cumhuriyetin ikinci yüzyılına giriyoruz ve biz artık cumhuriyetimizi gerçek anlamda demokrasiyle taçlandırmak istiyoruz. Aydınlık, güzel bir demokrasiyle taçlandırmak istiyoruz. Bunu yaptığımız zaman göreceksiniz Türkiye’nin ne kadar güzel olduğunu. Bir ara bir küçük anekdotta ifade edeyim. Bir ara Saidi Nursi’nin kitapları yasaklandı. Biz Anayasa Mahkemesine başvurduk kitapları yasaklayamazsınız diye. İsteyen gider kitabı alır okur. Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti. Sonra bana geldiler dediler ki, neden bunu kamuoyuyla paylaşmadın diye. Dedim ki, kamuoyuyla paylaşırsak sanki biz oy için bunu yapıyoruz algısı çıkar. Biz oy için değil bunu demokrasi için yapıyoruz. Kitap yasaklanmaz değerli arkadaşlar, 21.yüzyıldayız. Kitap yasaklanır mı, insanların inançlarına müdahale edilir mi? Allah’la kul arasına girmeye kimin hakkı var, kime bu yetki verildi? O nedenle insanların kimlikleri kendi onurudur, inançları kendi değerleridir. Yaşam tarzları bizim saygı duyacağımız ve asla o yaşam tarzını özel olarak eleştirmeyeceğimiz bir alandır. Bizim görevimiz nedir? Bu ülkede yaşayan herkesin huzur içinde yaşamasıdır. İnanç mı istediğine inanır.
Bakın bütün belediye başkanı arkadaşlarıma şu talimatı verdim. Kişiler nerede ibadet etmek istiyorlarsa orayı tertemiz yapacaksınız. Cami mi, kilise mi, cemevi mi, havra mı tertemiz yapın. Bunlar bizim insanlarımız. Gidecek orada Allah’a dua edecek. Tertemiz bir mekanı yaratmak bizim görevimizdir ve ayrımcılık yapmadan biz bunu yapmak zorundayız. Yeni bir iklimi Türkiye’ye getireceğiz. Yeni bir iklim, yeni bir atmosfer. Birbirimize caddede, sokakta, parkta, lokantada birbirimize selam vermekten vazgeçtik. Selam vereceğiz, kucaklaşacağız, fıkra anlatacağız, oturup sohbet edeceğiz. Bunları özledik. Bunları Türkiye’ye yaşatacağız. Dediğim gibi bize inanın ve biz bunu yapacağız ve kararlıyız.
Hepinize teşekkür ederim.
29.11.2024
29.11.2024
29.11.2024
29.11.2024