15.09.2025
15.09.2025
CHP Sözcüsü Deniz Yücel, MYK toplantısının ardından yaptığı açıklamada, bugün görülen ve 24 Ekim'e ertelenen CHP Kurultayı davasına ilişkin olarak, "Her şeyden önce, bir hukukçu olarak gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki; bugünkü dava, redde mahkûm bir davadır" dedi. Parti Sözcüsü Yücel, "Birileri hep 'Şikâyet eden de edilen de CHP’li' diyorlar ya, bu davayı açan kişi, yani eski Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfi Savaş, davayı açmadan çok önce, işlediği bir parti suçu nedeniyle partimizden ihraç edilmiştir. Davayı açtığı tarihte CHP üyesi değil. Dolayısıyla Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre taraf sıfatı, husumet ehliyeti, yani bu davayı açma hakkı dahi yok. Bu davaları açanlar CHP’li değil, üyemiz değil. Karşımızda CHP’liler yok, iktidarın aparatları var" ifadelerini kullandı. Yücel, şöyle konuştu:
KARŞIMIZDA 24 YILLIK İKTİDARININ SONUNDA MİLLETİ YOKLUĞA VE YOKSULLUĞA MAHKÛM EDEN BİR TEK ADAM VAR
Değerli basın mensupları, bizleri ekranları başından ve sosyal medya hesaplarından takip eden kıymetli yurttaşlarımız, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Demokrasinin ayaklar altına alınıp otokrasinin dayatıldığı, “Hukukun üstünlüğünün” yok sayılıp “üstünlerin hukukunun” egemen kılınmak istendiği, bir avuç azınlığın siyasi hırslarının halk iradesinin üzerinde görüldüğü bir dönemdeyiz.
Hiç şüphesiz 31 Mart yerel seçim sonuçları, AKP'nin 24 yıldır bu ülkede kendine kurduğu saltanatın sonunun geldiğini gösterdi. Cumhuriyet Halk Partisi'ndeki değişimin gücünü sandıkta görenler, hiç vakit kaybetmeden harekete geçti.
Bakın 31 Mart’tan bu yana Cumhuriyet Halk Partisi olarak ne ile mücadele ettiğimizi size şöyle özetleyebiliriz. Karşımızda iktidarda kalabilmek için her türlü haksızlığı, hukuksuzluğu, vicdansızlığı yapan, kaybetmeyi hazmedemeyip sadece saldıran, çamur at izi kalsın deyip akla gelmedik iftiralar atan, devletin erklerini siyasi amaçları doğrultusunda birer araç olarak kullanan bir iktidar var. Karşımızda, her seçimden önce "Bu defa son adaylığım" deyip deyip yeniden aday olan, olamıyorsa yeniden aday olmanın formüllerini arayan, 24 yıllık iktidarının sonunda milleti yokluğa ve yoksulluğa mahkûm eden bir tek adam var.
Bu tek adam ve onun talimatlı yargısı, her yeni güne bir şafak operasyonuyla başlıyor, milli iradeyi gasbediyor, CHP’li Belediyeleri halka hizmet edemez hale getirmeye çalışıyor. Bu tek adam ve onun talimatlı yargısı yüzünden milli irade 178 gündür tutuklu ve ortada hala iddianame yok! 15 buçuk milyon oyla bu ülkenin Cumhurbaşkanı adayı olan Ekrem İmamoğlu, sandıkta karşısına çıkmaya cesaret edemeyenlerin talimatıyla tutuklandı ve 178 gündür haksız ve hukuksuz bir şekilde tutuklu. AKP iktidarı artık İmamoğlu korkularıyla yüzleşmeli ve bir an önce hukuk çizgisine geri dönmelidir. Ve bu ülkede sandıkla gelenin sandıkla gittiği, seçimlerin yargı operasyonlarıyla bertaraf edilmediği, millet iradesinin gasbedilmediği, mühürsüz oy pusulalarıyla değil demokratik bir seçim ortamında, sandığa yansıyan iradeye saygı duyulduğu bir hukuk düzeniyle tekrar hizalanmalıdır.
HİÇBİR İKTİDAR MUTLAK DEĞİLDİR, MİLLETTEN BÜYÜK DEĞİLDİR
Cumhuriyet Halk Partisi, 31 Mart Yerel seçimlerinde İstanbul’un 39 ilçesinden 26’sını ve İstanbul Büyükşehir Belediyesini kazandı. Halkın iradesi, Cumhuriyet Halk Partisi’ni, birinci yapmış, halkın belediyeleri, halkın partisine yani Cumhuriyet Halk Partisi’ne emanet edilmiştir. Ve İstanbul’da kazandığımız 26 belediyenin 10’unun belediye başkanı türlü iftiralarla ve kumpaslarla tutuklanmıştır. Son olarak da Bayrampaşa Belediye Başkanımız Hasan Mutlu’nun gözaltına alınmasıyla, İstanbul dışındaki belediyelerimiz de dâhil olmak üzere toplamda 17 Belediye başkanımız özgürlüklerinden mahrum edilmiştir. Hatta ve hatta, uzun ve haksız tutukluluk süresi sonunda kent uzlaşısı dosyasından tahliye ihtimali beliren Şişli Belediye Başkanımız Resul Emrah Şahan ikinci kez tutuklandı. Sulh ceza hâkimliği, cezaevindeki Resul Emrah Şahan’a tutuklama kararı verirken, "kaçacağına yönelik somut olgu var" dedi. Neymiş bu somut olgu merak ediyoruz. Cezaevinden tünel mi kazmış? Tahliye olduğunda yurt dışına kaçmak için sahte kimlik mi yaptırmış? Nedir değerli arkadaşlar bu somut olgu? Bu bir şaka değil, ülkemizde hukukun geldiği son nokta.
Bu tablo bize gösteriyor ki; Türkiye, “halk kime oy verirse versin son kararı biz veririz” diyen bir iktidar tarafından uçuruma sürükleniyor. Sandığa yansıyan irade de halka hizmetin aksaması da umurlarında değil. Bu haksızlıkları, hukuksuzlukları yapanlara buradan bir kez daha sesleniyoruz. O çok güvendiğiniz sarayın iktidarı elbet bir gün, bir sandıkla son bulacak. AKP iktidarının 24 yıldır sürdürdüğü bu kara düzenin yol açtığı zulüm son bulana kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında özgürlüğü ve demokrasiyi yeniden tesis edeceğiz. Hiç kimse unutmasın ki; egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Hiçbir iktidar mutlak değildir, milletten büyük hiç değildir. Bu millet iktidarı verdiği gibi almasını da bilir. Ne kadar meşakkatli olursa olsun, adalet ve hürriyet mücadelemizden asla vazgeçmeyeceğiz, bir milim dahi geri adım atmayacağız.
CHP, BİR KİŞİNİN SİYASİ EMELLERİNE, HIRSLARINA KURBAN EDİLEMEYECEK KADAR KIYMETLİDİR
Cumhuriyet Halk Partisi bu ülkenin kurucu partisidir. Cumhuriyet Halk Partisi 86 milyonun dedesinin, atasının partisidir. Bu ülkenin her bir ferdinin, aile büyüğünün Cumhuriyet Halk Partisi’ne mutlaka oy vermişliği vardır. Cumhuriyet Halk Partisi, milleti ile iç içe geçmiş, birlik olmuş bir partidir, halkın partisidir. Dolayısıyla bir kişinin siyasi emellerine, hırslarına kurban edilemeyecek kadar kıymetlidir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin tarihini bilmeyenlerin, başarısını hazmedemeyenlerin mimarı olduğu, 19 Mart hukuk darbesi ile başlayan bu hukuksuzluk sürecinin bir başka ayağı, geçtiğimiz hafta İstanbul İl Başkanlığımızda yaşandı. CHP’nin bu ülkenin kurucu partisi olduğunu, Atatürk’ün partisi olduğunu, köklerinin Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyetlerinden aldığını ve savaş meydanlarında kurulduğunu idrak edemeyenlerin veya kabul edemeyenlerin, Cumhuriyet Halk Partisini adliye köşelerinde, mahkemelerde, yandaş kanallarda tartıştırarak, itibarsızlaştırmaya çalıştıklarının farkındayız. CHP’de kavga var diyorlar. CHP’de kavga var diyenlere cevabımızdır. CHP’de kavga yok! CHP’de geçmişin yarışan tarafları bugün partimize yönelen saldırılara karşı, partimize yapılmak istenen organize kötülüğe karşı bir olmuşlardır. CHP’de kavga yok! CHP’nin önlenemez, engellenemez yükselişini sekteye uğratmak için CHP’de kavga var görüntüsü vermeye çalışan bir iktidar ve o iktidarın işbirlikçileri ve aparatları var.
HİÇBİR CHP’Lİ, BABAEVİNE POLİS EŞLİĞİNDE GİRMEZ
Özgür Çelik, delegelerimizin özgür ve hür iradesiyle 8 Ekim 2023’te gerçekleştirilen 38. İstanbul Olağan İl Kongresi’nde Cumhuriyet Halk Partisi’nin İstanbul İl Başkanı seçilmiştir. İtiraz süreçleri tüketilmiş, kongre sonucu kesinleşmiş, aradan 2 sene geçtikten sonra 9 mahkemeden çıkaramadıkları kayyum kararını yetkisiz bir mahkemeden çıkararak, Türkiye’nin 1. Partisi CHP’nin İstanbul İl Başkanlığına polis marifetiyle girme ayıbını bu ülkeye yaşattılar. Bu mudur CHP içerisindeki kavga değerli arkadaşlar? Yetkisiz bir mahkemeden alınan hukuk dışı bir karar, 5 bin polisin yığıldığı İstanbul İl Başkanlığımız, milletvekillerimize, üyelerimize, partimizin evlatlarına karşı kullanılan orantısız güç, sıkılan biber gazı ve kötü muamele. Kendine “Abilik” rolü biçen ama aslında AKP yargısının elinde oyuncak olmuş bir zavallı. Ne AKP’nin kanunsuz emirleri ne bu emirlere yerine getirenler ne de talimatlı yargı kararlarına boyun eğmedik eğmeyeceğiz. Hiçbir Cumhuriyet Halk Partili, babaevine polis eşliğinde girmez. Hiçbir Cumhuriyet Halk Partili, partisinin il başkanlığına, kendi evine, emniyet güçlerinin orantısız güç kullanarak müdahale etmesine izin vermez. Hiçbir Cumhuriyet Halk Partili, adeta işgal görüntüleri niteliğindeki bu antidemokratik müdahalelere, polis direnciyle milletvekillerinin darp edilmesine izin vermez. Verene de Cumhuriyet Halk Partili denmez! Bu hukuksuzluğun bir parçası olup da, iktidarın seçilmişlere zulmetmesine çanak tutanlar da, elleri boş bir şekilde geldikleri gibi gidecekler, ama Türk siyasi tarihinde bir kara leke olarak kalacaktır. Anlayamadıkları, hesaplayamadıkları bir şey var; bu mesele Cumhuriyet Halk Partisi meselesi değildir, bu mesele memleket meselesidir, bu mesele demokrasi meselesidir, bu mesele beka meselesidir.
İÇİŞLERİ BAKANI'NIN TALİMATINI EMİR TELAKKİ EDENLER DEVLETİN DEĞİL İKTİDARIN VALİSİDİR
Bir iktidarın kamuda liyakati kaldırıp, kadrolaşmaya başladığı, devletin varlığını kendisinden ibaret gördüğü nokta aslında o iktidarın tükendiği noktadır. İşte o noktada hukuk ve adalet yoktur. Alınan kararlarda toplum yararı gözetilmez. Tıpkı İstanbul İl Kongresi ile ilgili yetkisiz ve hukuksuz “kayyum kararını” uygulama telaşına düşen İstanbul Valisi gibi. Devletin valileri halkın hizmetindedir iktidarın değil. Devletin valileri kamunun üstün yararını gözetir iktidarın koltuk sevdasını değil. Devletin valileri hukukun üstünlüğüne uygun davranır iktidarın hukuksuz emirlerine değil. Oturduğu koltuk altından çekilecek kaygısında olanlar, İçişleri Bakanı'nın talimatını emir telakki edenler devletin değil iktidarın valisidir. İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin, hukuk tarihinde utançla anılacak "kayyum" garabeti sonrasında İstanbul İl Başkanlığımızın yeni adresi Bahçelievler olarak belirlenmiş, eski il başkanlığımız ise Genel Merkezimizce "Genel Başkan İstanbul Çalışma Ofisi" olmasına karar verilmiştir. Bununla birlikte İstanbul İl Kongremiz hakkında, Ankara 3. Asliye Hukuk Mahkemesi İstanbul İl Başkanlığımıza kayyum atanması talebiyle açılan davayı "esastan" reddetmiştir. Her iki davanın da tarafları ve konusu aynıdır. İstanbul'daki yetkisiz mahkemenin "tedbiren" verdiği karar hükümsüzdür. Bu karara rağmen İçişleri Bakanlığı hala daha binlerce polisimizi, İstanbul Çalışma Ofisimizde hukuksuz şekilde tutmaktadır. Cumhuriyet Halk Partisi'nin mücadelesini sekteye uğratmaya yemin etmiş olan İçişleri Bakanı ile AKP'nin valisinin basit bir adres değişikliğini yapmaktan imtina etmesinin tek sebebi elbette Cumhuriyet Halk Partisi korkusudur.
BU DAVALARI AÇANLAR CHP’Lİ DEĞİL, ÜYEMİZ DEĞİL; KARŞIMIZDA CHP’LİLER YOK, İKTİDARIN APARATLARI VAR
İstanbul İl Başkanlığımızda yaşanan hukuk dışı görüntülerle, AKP iktidarının hukuksuzlukta sınır tanımama hali, bir kez daha ete kemiğe bürünmüştür. Partimize yönelik kuşatmaya ve hukuk dışı hamleler karşısında iradesine sahip çıkan delegelerimizin imzasıyla 21 Eylül 2025 tarihinde olağanüstü kurultayımızı, 24 Eylül 2025 tarihinde ise İstanbul Olağanüstü İl Kongremizi gerçekleştireceğiz. Delegemizin Olağanüstü Kurultay kararı tamamen teknik, hukuki ve tedbir niteliğinde bir hamledir. Delegelerimizin iradesiyle alınan bu karar, iktidarın tüm müdahalelerine karşı CHP'nin dimdik ayakta olduğunun en güçlü kanıtıdır. Bildiğiniz gibi bugün Ankara 42. Asliye Hukuk Mahkemesinde 38. Olağan kurultayımızın iptal edilmesi, hukuki ve kamuoyunda bilinen ismiyle mutlak butlan istemiyle açılmış bir dava görüldü. Bu dava ve bu tarz davalar partimizi tartıştırmaya yönelik davalardır. Biz aynı saatlerde MYK toplantımıza başladık. MYK toplantımızda olağan gündem maddelerimizi yani parti program çalışmalarımızı, ekonomiyi, dış politikayı ve güvenlik konusunu görüştük. Her şeyden önce, bir hukukçu olarak gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki; bugünkü dava redde mahkûm bir davadır. Mahkeme bir takım usulü eksiklikler nedeniyle duruşmayı 24.10.2025 tarihine ertelemiş ve bu eksiklerin giderilmesi konusunda ara karar oluşturmuştur. Davacıların, kurultayımızı erteleme talebi reddedilmiştir. Davacıların tedbir talepleri, daha önce 9 kez reddedildiği gibi bugün 10. kez reddedilmiştir. Mahkemece hem 21.09.2025 tarihinde gerçekleştirilecek olan olağanüstü kurultayımız, hem de 24.09.2025 tarihinde gerçekleştirilecek olan olağanüstü İstanbul İl Kongresine ilişkin kurultay ve kongre gerçekleştirildikten sonra ilgili seçim kurullarına yazı yazılarak oy kullanan ve kullanmayan delege listelerinin ve birleştirme tutanaklarını istenmesine karar verilmiştir. Burada şunun özellikle altını çizmek isterim. Birileri hep “şikayet eden de edilen de CHP’li” diyorlar ya, bu davayı açan kişi, yani Hatay eski Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfi Savaş davayı açmadan çok önce, işlediği bir parti suçu nedeniyle partimizden ihraç edilmiştir. Davayı açtığı tarihte CHP üyesi değil. Dolayısıyla Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre taraf sıfatı, husumet ehliyeti, yani bu davayı açma hakkı dahi yok. Bu davaları Açanlar CHP’li değil, üyemiz değil, karşımızda CHP’liler yok, iktidarın aparatları var. Son olarak şunu belirteyim; partimize yapılan tüm bu saldırılar CHP’lileri partisine sahip çıkmaya sevk ederek konsolide ettiği gibi vicdan sahibi, adalet duygusu sahibi olan herkesi CHP’ye yapılan haksızlığa tepki vermeye sevk ediyor.
“ÇOCUK YOKSULLUĞU”, “VELİ ÇARESİZLİĞİ”
Halkın gerçek gündemini perdelemeye çalışan iktidara inat ekonomiyi, yoksulluğu, eğitimi konuşmaya devam edeceğiz. Geçtiğimiz hafta okullar açıldı. Dolayısıyla beslenme çantaları, öğrencilerin kırtasiye masrafları, astronomik rakamlardaki özel okul ücretleri, okul servisi ücretleri, velilerin omuzlarına bir yük gibi bindi. Asgari ücretle çocuğunu okutmaya çalışan veliler çaresizce, bomboş beslenme çantalarıyla çocuklarını okula yolluyor. “Çocuk yoksulluğu” bu ülkenin bir gerçeği haline gelirken, “veli çaresizliği” de bir başka gerçek olarak karşımızda duruyor. Beslenme çantaları bomboş diye boşuna demiyoruz, Türkiye öğrenci başına en düşük harcama yapan OECD ülkelerinden biri. Yükseköğretim öncesi okullarda öğrenci başına yapılan yıllık harcama Türkiye’de 4 bin 32 dolar. OECD ortalaması ise 13 bin 527 dolar. Bu uçurum bile eğitimin ne denli ikinci plana atılan, hatta ve hatta gözden çıkarılan bir kalem olduğunun adeta kanıtı.
ZORUNLU EĞİTİM SÜRESİYLE KAFAYI BOZAN İKTİDARA BİR BAŞKA TEMEL SORUNU HATIRLATALIM: BARINMA SORUNU!
Eğitim her geçen gün daha da geriye giderken; öğretmen düşmanı, tarikat sevdalısı, karma eğitim karşıtı Yusuf Tekin, 12 yıllık zorunlu eğitim süresini çok uzun bulmuş! Adeta bir esnaf edasıyla da “duruma göre bakacağız” yorumunda bulunmuş! 12 yıllık zorunlu eğitimin AKP’nin bakanı tarafından 'dayatma' olarak tanımlanması, çocukların kabiliyetleri, meslek edinmeleri ve yuva kurmaları önünde engel olarak gösterilmesi, AKP’nin eğitimsiz gerici nesiller projesinin bir parçasıdır. Çocukları sadece yuva kurması gereken bireyler olarak gören bu zihniyet, eğitimsiz gençlerin kurduğu yuvaların toplumu ne hale getirdiğiyle ilgilenmiyor. Hangi parayla yuva kuracaklarına dair en ufak bir fikirleri dahi yok! AKP bu eğitim politikalarıyla, eğitimi temel hak olmaktan çıkarıp bir lüks haline getiriyor ve yoksul kesimleri eğitimden uzaklaştırarak eğitim hakkını gasp ediyor. Zorunlu eğitim anayasada tanımlanmış bir haktır. Ancak AKP iktidarı bu hakkı bir yük olarak gördüğü için eğitimi özelleştirerek, zorunlu eğitimin süresini kısaltarak bu yükten kurtulmanın yollarını arıyor. Oysa önceliğimiz okul süreleri değil, liyakatli yöneticiler, kız çocuklarının eğitime erişebilmesi, eğitimde fırsat eşitliği, laik, çağdaş ve bilimsel temelli eğitim olmalıdır. Olması gerekenler diye sıraladığımız maddelerin her biri ise, bu ülkenin milli eğitim bakanlığı koltuğunu işgal eden kişinin korkulu rüyası. Kendisine tavsiyemiz, bu korkuyla yaşamayı öğrenmesi. Çünkü korktuğu başına gelecek. Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde, geleceğimizin aydınlığa açılan kapısı çocuklarımız ve velileri, Atatürk ilkelerinin ışığında, laik, çağdaş ve bilimsel temelli eğitimden asla vazgeçmeyecek.
Eğitimde sorunlar bitmezken zorunlu eğitim süresiyle kafayı bozan iktidara bir başka temel sorunu daha hatırlatalım; barınma sorunu! Türkiye’de üniversite öğrencileri, yeni eğitim yılına, her yıl olduğu gibi bu yıl da bir barınma kriziyle başladı. KYK yurtlarının kapasitesi yetersiz, özel yurt ve evlerin kira ücretleri karşılanabilirlikten uzak. Gençler ya okullarına çok uzak olan yurtlarda kalmak zorunda kalıyor, ya da eğitimlerini yarıda bırakıp memleketlerine dönüyor. Sırf CHP’li Belediyeler yurt açmasın diye belediyelerin yurt açma yetkisini kaldırıp, yurt açma iznini bakanlıklara veren teklifi haziran ayında Meclisten geçirenler, öğrencilerin mağduriyetlerine, barınma sorunlarına çözüm üretemiyorlar. Siyasi kaygılarla hareket etmenin sonuçlarına da öğrencilerimiz katlanıyor. Olan yine gencecik evlatlarımıza ve zor şartlarda onları okutmaya çalışan ailelerine oluyor. Bu ülkede bir öğrenci yurdu yetersizliği sorunu vardır, çözümü de yurt yapmaktır. Bunu bilmek ve anlamak için ekstra bir zekâya ihtiyaç yoktur. Dolayısıyla öğrencinin barınma sorunu yıllardır çözülmüyorsa bunu sebebi, iktidarın bu sorunu çözmek istememesidir. İlk sandıkta gelecek Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, CHP’li Belediyelerimizin yurt açma konusunda göstermiş olduğu büyük çaba bütün Türkiye’ye yayılacak, tek bir öğrencimizin dahi barınma sorunu olmayacaktır.
YERİN ALTINDAKİ VE ÜSTÜNDEKİ HER TÜRLÜ KAYNAĞIN RANTA KURBAN EDİLMESİ, YANDAŞA PEŞKEŞ ÇEKİLMESİ TAM BİR AKP KLASİĞİ
Geçtiğimiz günlerde, büyüme, enflasyon, işsizlik ve dış ticaret açığı gibi ekonomik göstergeler üzerine, iktidarın ekonomi politikalarını ortaya koyan Orta Vadeli Program açıklandı. Ülke ekonomisinin gerçekliğinden uzak, süslü sözler ve vaatlerle dolu bu metin, Orta Vadeli Programdan daha çok bir siyasi partinin seçim broşürü gibi. Sanki bu ülkede 24 yıldır iktidarda olan kendileri değil. Sanki bugün vatandaşın yoksulluğu iliklerine kadar hissettiği ekonomik buhranın sorumlusu kendileri değil. Sanki bu ülkede hukuku ayaklar altına alıp, tarafsız ve bağımsız yargıyı siyasal amaçları için araçsallaştıran ve bu ekonomik istikrarsızlığa sebep olan kendileri değil. Kimsenin kendisini ekonomik, sosyal ve hukuki açıdan güvende hissetmediği bu ülkede, Merkez Bankası rezervlerini, hukuksuz kararların piyasalardaki etkisini ortadan kaldırmak için kullanan yönetim anlayışı, ekonomide adeta bir yap boz oyunu oynamaktadır. İktidar siyaseti içine soktuğu kaotik ortamın sonuçlarını, kâğıt üzerinde açıkladığı sanal hedef ve tablolarla kapatma derdindedir. Bu ülkede, uyguladıkları politikalarla, devletin şefkatli elini vatandaşın üzerinden çekenlerin yüzde 5’in altındaki büyüme öngörüsü de yüzde 8’ler dolayındaki işsizlik hedefi de tek haneli rakamların havada uçuştuğu enflasyon oranları da inandırıcı değildir. Kamunun faiz yükünü arttıracağını itiraf eden bir programın bu ülkeye ekonomik olarak doğru bir yol çizmesi mümkün değildir. Büyüme hedefini düşüren bir iktidarın işsizlik sorununu çözmesi mümkün değildir. Artan vergilerle gelir adaletsizliğini derinleştiren bir iktidarın, kamunun üstün yararını gözetmesi mümkün değildir. Fakat konu rant olunca AKP için mümkün olmayan hiçbir şey yok. “Köprü yaptık, otoyol yaptık” naraları atarak, 24 yıldır aynı örnek üzerinde dönen AKP iktidarı görüyoruz ki kendini güncelleme kararı almış! Bu güncelleme elbette rant odaklı bir güncelleme olacak! Anlaşılan artık “köprü yaptık” değil “köprü sattık” diyecekler. Daha doğrusu onu da diyemedikleri için, “köprüyü değil köprünün işletme hakkını sattık, köprüyü özelleştirdik” diyecekler. Yerin altındaki ve üstündeki her türlü kaynağın ranta kurban edilmesi, yandaşa peşkeş çekilmesi tam bir AKP klasiği. Utanmasalar dağı, taşı, denizleri bile satacak noktaya geldiler. Ellerinin değdiği, gözlerinin gördüğü ne varsa satılacak, özelleştirilecek, kamunun, halkın elinden alınacak varlıklar olarak gören AKP’nin ekonomiyi getirdiği son nokta budur. Yarın ne olacağını kimsenin bilmediği bu ülkenin gerçeği; son 4 yılda açlık ve yoksulluk sınırının yaklaşık 7 kat arttığı, toplumda bir avuç azınlık dışındakilerin temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandığı, vatandaşın borcu borçla kapatmaya çalıştığı karanlık düzendir. Demokratik bir düzende duyulmayacak endişeleri bu ülkenin çocuklarına yaşatan AKP iktidarının hiçbir ekonomi planı, ülkemizi refaha erdirecek bir vizyona sahip değildir.
KENDİSİ ZENGİNLEŞİP, VATANDAŞINI YOKSULLUĞA MAHKÛM EDENLERİN GİTME VAKTİ ÇOKTAN GELMİŞTİR
Ülke yangın yeri... Adaletin olmadığı, ekonomik krizin vatandaşı tükettiği, sosyal olarak da baskının günden güne arttığı bu ortamda, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz iktidarın sanal gündemi ile değil halkın gerçek gündemi ile ilgileniyoruz. Emeklisinden işçisine, memurundan esnafına, öğrencisinden sanatçısına, gencinden yaşlısına herkes çaresizlik ve mutsuzluk içindeyken tek ve gerçek gündemimiz halkın gündemidir. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, 4-9 Eylül Kuruluş Haftası boyunca geniş bir katılım ile yaptığımız toplantı ve çalışmalar sonucunda olgunlaştırdığımız parti politikalarımızla partimiz İkinci Yüzyılda ülkemize yepyeni bir vizyon çizmektedir. İçinde bulunduğu çağı anlayıp, gereklerini yerine getiremeyen, kendisi zenginleşip, vatandaşını yoksulluğa mahkûm edenlerin gitme vakti çoktan gelmiştir. Her türlü engel, baskı ve sindirme operasyonuna inançla direnen partimizde, kuruluş haftasının ardından yaptığımız bu ilk Merkez Yönetim Kurulu toplantısında ana gündemimiz somutlaşan parti programımız ve bu programın vatandaşa anlatılacağı takvim ve bu doğrultuda yapılacak çalışmalar olmuştur. Şekillenen programımızla; millet iradesini önceleyen, demokrasiden ödün vermeyen, Anayasa ile güvence altına alınmış temel hak ve hürriyetlere saygılı bir Türkiye’yi hedefliyoruz. Odağı insan olan, toplumsal refah ve kalkınmayı sağlayacak, hızla hayat geçirilecek reformlarla ülkemizde ekonomik kalkınmanın mümkün olduğunu biliyoruz. Eğitimden, istihdama fırsat eşitliği ile liyakati birleştirecek, herkesin insan onuruna yaraşır bir hayat sürmesini sağlayacak adımları atacağız. Üretimin önündeki engelleri kaldıracak, bütüncül bir kalkınmayı hayata geçireceğiz. Toplumsal cinsiyet eşitliğini her alanda sağlayacak, toplumsal adalet ve eşitlik için sosyal devleti güçlendireceğiz. En büyük ve en önemli adımlarımız ise bu ülkenin gözlerinin için gülen çocukları için olacak. Cumhuriyetin en büyük kazanımlarından biri olan parasız, bilimsel, nitelikli ve laik eğitim evrensel standartlar gözetilerek hayata geçirilecek ve her aile çocuğunu evine en yakın devlet okuluna büyük bir güvenle gönderebilecek. Gençlerimiz bilimsel, akademik ve özgür bir ortamda üniversite eğitimi alabilecek. İktidar yolunda inancımız ilk günkü kadar yüksek, mücadele azmimiz ise ilk günden çok daha fazla.
15.09.2025
14.09.2025
14.09.2025
14.09.2025