CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, HABERTÜRK TV’DE KATILDIĞI "ÖZEL RÖPORTAJ" PROGRAMINDA ALİ CAN TÜRKOĞLU’NUN GÜNDEME İLİŞKİN SORULARINI YANITLADI
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ’erken seçim’ iddialarıyla ilgili yaptığı açıklamada, "Tek başına iktidarken niçin seçime gidiyorsun? İçlerindeki Bylock’çuları elemek için. Bunlar uçaklarla Pensilvanya’ya hacca gider gibi gitmiyor muydu? Bylock kullananların çözülen isimleri seçilerek söyleniyor, kontrollü. Savcılığa bu kişilerin isimleri bildirilmiyor" dedi.
"BİZİM ERDOĞAN’LA SORUNUMUZ YOK"
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Habertürk TV’nin canlı yayınında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Başkanlık sistemi tartışmalarına değinen Kılıçdaroğlu, ’Fiili durum Türkiye’de hangi sorunu çözdü?’ diye sorarak, şu ifadeleri kullandı: "Bizim Erdoğan’la bir sorunumuz yok. Halkın oylarıyla seçilmiştir, tarafsızlığını bozmadığı sürece eleştiri almamıştır. Tarafsızlığını bozunca eleştirdik. Sen Anayasa’da yemin ettin. Ettiği yemine sadık kalmaması son derece tehlikeli bir durumdur. Hukuka örnek olması gereken Sayın Cumhurbaşkanı’dır. Bizim muhatabımız Sayın Başbakan. Bizim muhatabımız Başbakan’dır. O nedenle Sayın Cumhurbaşkanı’nın sorumsuzluğu esastır. O makam sadece bir partiyi temsil etmiyor"
"TÜRKİYE’NİN BÖLÜNMESİ SÖZ KONUSU OLABİLİR"
Başkanlık sistemiyle Türkiye’nin bölünebileceğini savunan CHP lideri Kılıçdaroğlu, "Türkiye’yi ateşe atmak istiyorlarsa, siyaseten de bölünme noktasına taşımak istiyorlarsa ’evet’ oyu verebilirler. Türkiye’nin bölünmesi söz konusu olabilir. Siyasal yapı tamamen değişecek. Sorun Türkiye’nin bekası sorunudur. Sayın Bahçeli de Türkiye’nin bekasını benim kadar savunuyordur. Yarın bir kişi başkan olup, ’Bu bölgeyi size veriyorum’ dese ne olacak? Biz Türkiye’nin birliğini ve bütünlüğünü düşünüyoruz. Bizim rejim sorunumuz yok. Halk bu ülkenin birliğini, bütünlüğünü, geleceğini düşünmez mi? Türkiye’nin geleceğini önemseyen herkes oturup düşünmeli. Halk iç savaştan mı yoksa barıştan mı yana?" diye konuştu.
’ERKEN SEÇİM’ İDDİALARINA YANIT: İÇLERİNDEKİ BYLOCK’ÇULARI ELEMEK İÇİN
Erken seçim tartışmalarına ilişkin açıklamalarda bulunan Kılıçdaroğlu, "Tek başına iktidarken niçin seçime gidiyorsun? İçlerindeki Bylock’çuları elemek için. Haziran’dan sonra bir koalisyon ortamı çıkmıştı, o dönemi anlarım. Şimdi, tek başına iktidarlar ve ’Biz Türkiye’yi yönetemiyoruz’ diyorlar. 550 milletvekili çıkarsalar bile Türkiye’yi yönetemezler. Çünkü yönetme erkini kaybetmişlerdir. Kendi içlerinde de ciddi sorunlar var. FETÖ’cü olan, olmayan var" dedi.
"CHP İÇİNDE 1 KİŞİ İÇİN SÖYLENDİ, ÇIKMADI"
AK Parti içinde Bylock sistemini kullananların olduğunu savunan Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu: "Kesinlikle var. Bunlar uçaklarla Pensilvanya’ya hacca gider gibi gitmiyor muydu? Onlar konuşuyordu. Bylock kullananların çözülen isimleri seçilerek söyleniyor, kontrollü. Savcılığa bu kişilerin isimleri bildirilmiyor. Programı bağımsız bir kuruluş incelesin. CHP içinde 1 kişi için söylendi, araştırıldı çıkmadı"
"SEÇİMLE GELENİN SEÇİMLE GİTMESİ DEMOKRASİ KURALIDIR"
Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gültan Kışanak ve DBP’li Meclis Üyesi Fırat Anlı’nın gözaltına alınmasıyla ilgili de konuşan CHP lideri Kılıçdaroğlu, "Bir seçimle gelenin seçimle gitmesi demokrasi kuralıdır. Seçimle gelenler hukukla verilen görevi yapmaları gerekir" dedi.
CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU’NUN, HABERTÜRK TV "ÖZEL RÖPORTAJ" PROGRAMINDAKİ GÜNDEME İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELERİNİN TAM METNİ (28 EKİM 2016)
Ali Can TÜRKOĞLU- İyi günler değerli izleyiciler. Habertürk televizyonu ekranlarında çok değerli bir konukla birlikteyiz. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’yla Türkiye’nin gündemindeki tüm konuları, iç siyasette sistem tartışmalarını, dış siyasette dış politikayla ilgili Irak’taki, Suriye’deki gelişmeleri, Cumhuriyet Halk Partisinin bundan sonra izleyeceği politikaları, tüm bunları masaya yatıracağız. Sayın Kılıçdaroğlu teşekkür ediyoruz öncelikle. Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz de teşekkür ediyoruz.
Ali Can TÜRKOĞLU- Gündem çok yoğun Türkiye’de hem iç politikada, hem dış politikada her zaman yoğun. Birçok başlık var ama içeriyle başlayalım. Özellikle yaklaşık işte bir ay oluyor Sayın Bahçeli’nin bir kez daha gündeme getirdiği başkanlık sistemi, sistem tartışmaları konusuyla ilgili olarak. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir kez daha şunu sorayım öyle başlayalım. Başkanlık sistemine veya Türkiye’de bir sistem değişikliğine kökten karşı mısınız Sayın Kılıçdaroğlu? Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.
Ali Can TÜRKOĞLU- Peki nedir karşı olduğunuz noktalar? Yani Türkiye Cumhuriyeti parlamenter sistemle yönetilecek, yönetilmeli neden? Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bakın, bir ülkenin yönetimini, yani sistemini ya da rejimini o ülkenin tarihi belirler, o ülkenin kültürü belirler, o ülkenin gelenekleri belirler. Şimdi biz parlamenter sistemi uyguluyoruz, yaşıyoruz. Yaklaşık 140 yıllık bir geleneğimiz var parlamenter sistem konusunda. Yani Osmanlı’dan devraldığımız bir miras aslında bu sistem.
Şimdi biz parlamenter sistemin yaşanan darbeler nedeniyle ciddi sorunlar doğurduğunu da biliyoruz, farkındayız bunun. Eğer parlamenter sistemde bugün ciddi aksaklıklar varsa bu aksaklıkların nedeni geçmişte yapılan darbelerin ve o darbelere dayalı olarak çıkarılan yasaların sonucudur. Bunu artık bilmemiz gerekiyor. Ve biz ısrarla hep şunu söyledik: “Eğer Türkiye’de gerçek anlamda bir demokrasiyi, sağlıklı işleyen bir sistemi istiyorsak Türkiye’yi darbe hukukundan arındıralım” dedik. O zaman sorun kalmaz.
Şimdi Amerika’ya bakın, başkanlık sistemi var. Neye göre belirlenmiş? Amerika’nın yaşadığı tarihsel koşullar içinde başkanlık sistemi çıkmış. Amerikan türü başkanlık sistemi başka bir ülkede var mı? Hayır. Dünyada tek örnek var, bildiğimiz gerçekçi başkanlık sistemi sadece Amerika’da var. Amerika’nın koşulları nedir? Eyaletleri var. Yani ayrı devletlerden oluşuyor, Amerika Birleşik Devletleri zaten adı, bütün devletlerin ortak seçtikleri bir başkan var. Başkan en zayıf halkadır. Çünkü her eyaletin ayrı parlamentosu, her eyaletin ayrı başkanı var, valisi var. Dolayısıyla kendi içinde yönetiyorlar. Kendi yasaları var. Örneğin bir eyalette idam yasakken bir başka eyalette idam serbest olabiliyor.
Ali Can TÜRKOĞLU- Yani eyalet sistemi olmadan başkanlık sistemi olmaz mı? Kemal KILIÇDAROĞLU- Anlatacağım. Dönüyorum Almanya’ya, çok köklü bir tarihsel geçmişi var. Orada da eyaletler var. Her bir eyaletin ayrı bayrağı var. Ama bir de Almanya var. Parlamenter sistem içinde gayet güzel gidiyor. Kendi köklü geleneklerini sürdürüyor.
Dönüyorum diğer başkanlık sistemlerine. Yani adı başkanlık olan ama Amerika’daki başkanlık sistemine benzemeyen ülkelere, bunlar daha çok üçüncü dünya ülkelerinde, yani tek adam rejimine dayalı sistemler.
Şimdi parlamenter sistemi kurduk. Parlamenter sistemden ne şikayetimiz var önce bunu bir ortaya koymamız lazım. Nedir şikayet? Ben mesela bunu hala öğrenmiş değilim. Deniyor ki, ‘efendim bununla parlamentodan istediğimiz tarzda yasaları çıkaramıyoruz.’ Herhalde budur parlamenter sistemde. Yine Sayın Cumhurbaşkanının söylemine göre söyleyeyim, ifade edeyim: Efendim yasama- yani TBMM, yargı- yani mahkemeler benim için ayak bağıdır diyor. O nedenle biz başkanlık sistemine geçelim diyor. Yani güçlerin ayrılığı değil, güçlerin birleşmesi. Bir kişi bütün yetkilere sahip olsun diyor.
Bir kişinin bütün yetkilere sahip olduğu dünya örneğini de izledik. Neresiydi bu? Almanya’daydı. Kimdi Başkan? Hitler’di. Bütün yetkiler onda mıydı? Bütün yetkiler ondaydı. Hatta dönemin Adalet Bakanı, Hitler’in Adalet Bakanı diyor ki hakime, ‘karar verirken Hitler’i düşüneceksiniz. O olayda nasıl karar veriyorsa ona göre karar vereceksiniz.’
Şimdi bu sistem hem Avrupa’yı, hem dünyayı kana boğdu. O nedenle sağlıklı işleyen demokrasilerde, Amerika’daki başkanlık sistemi de dahil, güçler ayrılığı vardır. Almanya da dahil güçler ayrılığı vardır. Yasama, yargı, yürütme; hatta çağdaş demokrasilerde, yani gelişmiş demokrasilerde medya dördüncü güç olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü gazetecilik bir kamu görevidir. Kamuyu aydınlatma görevidir. Siz yargıyı baskılarsanız, parlamentoyu baskılarsanız, yasama organını baskılarsanız, medyayı baskılarsanız, bütün yetkiler bende olsun derseniz bu olmaz. Tek adam rejimi olmaz. Bu nedenle biz karşıyız.
Şimdi parlamenter sistem olmasın da başkanlık sistemi olsun diyenler, örneğin Sayın Binali Yıldırım çıkıp bir Salı konuşmasında neden başkanlık sistemini istediklerini ve parlamenter sistemin nesinden şikayet ettiklerini bir anlatsın. Ben de anlayayım, siz de anlayın. Yani belki öyle bir sorun çıkar ki ortaya parlamenter sistem içinde çözemeyiz, o zaman deriz ki doğru bak bunu çözemiyoruz, bu soruna çözüm üretemiyor bu parlamenter sistem o zaman başkanlık sistemine geçelim.
Ali Can TÜRKOĞLU- Peki aksaklıklar olduğunu siz de söylediniz. Hani parlamenter sistem içinde de aksaklıklar doğuyor darbeden kaynaklı, darbe girişimlerinden kaynaklı. Bu aksaklıklar nasıl düzeltilmeli peki? Cumhuriyet Halk Partisinin görüşü nedir? Kemal KILIÇDAROĞLU- Çok basit. Bakın bir; 12 Eylül döneminde çıkan yasaları tam demokrasi bağlamında yeniden ele alıp düzeltmek zorundayız. Örneğin, şimdi seçim yasası var. Yüzde 10 seçim barajı var. Dünyada örneği var mı? Yok. Niye? Yüzde 10 seçim barajını askerler koydular? HDP parlamentoya girmesin diye değil mi bunun için yaptılar. Parlamentoya girdi mi? Girdi. Parlamentoya girmesi gerekiyor mu? Gerekebilir. Yani vatandaş oy veriyorsa gelip girebilir, madem demokrasiyi savunuyoruz.
Şimdi eğer siz ama HDP giriyor niye Saadet Partisi girmiyor, niye Vatan Partisi girmiyor, niye BBP girmiyor, niye Özgürlük ve Dayanışma Partisi girmiyor? Onların da girmesi lazım eğer demokrasi diyorsak. Milli irade, milli irade diyoruz. Milli irade diyorsanız milli iradenin parlamentoya birebir yansımasına izin vermeniz lazım. Askerler izin vermedi. Siz de izin vermiyorsunuz. Sizin darbecilerden ne farkınız var? Kaldırın, yüzde 1 oy olan partinin en azından Genel Başkanı parlamentoya gelsin. O da çıksın kürsüde konuşsun. O da kendi düşüncelerini ifade etsin. Niye sokakta bunu anlatsın, niye mitingde, şurada burada anlatsın. Gelsin orada da anlatır parlamentoda da. Otursun, söz alsın, çıksın kendi partisinin görüşlerini aktarsın. Şimdi parlamenter sisteme darbe vuran birinci nokta budur. Baraj noktasıdır.
İki; darbe döneminde çıkan yasalar. O yasalarda Sayın Davutoğlu beni ziyarete geldiğinde ben neden darbe hukukundan Türkiye’nin arındırılması gerektiğine şu örneği verdim. Şimdi anayasa ne diyor? Darbecilerin çıkardığı anayasa diyor ki, ‘basın hürdür sansür edilemez.’ Güzel. Bugün basın hür mü? Ben de biliyorum, siz de biliyorsunuz, sokaktaki vatandaş da biliyor ki, basın hür değil. Her türlü baskı var basının üstünde. İstediğini yazamaz. Yazan insan da kendisini hapiste buluyor zaten. Peki anayasa böyle diyor da basının üzerindeki bu baskı nereden kaynaklanıyor? 12 Eylül döneminde çıkan yasalardan kaynaklanıyor. Bunu değiştirmemiz gerekiyor mu? Gerekiyor. Gelin değiştirelim.
Meclis iç tüzüğü… Siyasi partiler yasasından bir örnek daha vereyim. Şimdi Genel Başkanı düşünün, Genel Başkan oturuyor 550 milletvekili listesini alt alta yazıyor diyor ki, milletin önüne koyuyor bunları diyor seçeceksiniz. Nerede millet iradesi? Ayrıca diyor bunları seçmezseniz ben size ceza keseceğim, ceza yazacağım diyor. Çünkü vatandaş sandığa gitmezse ayrıca ceza yazılıyor. Böyle bir düzen hangi demokraside var? Lider sultası dediğiniz bir kişinin oturup masaya 550 milletvekilini belirlemesi ne demektir? Bu parlamentoda milletvekillerinin iradesinin gasp edilmesi anlamına geliyor. Nasıl gasp ediliyor? O örneği de anlatayım. İktidar partisinin özellikle milletvekilleri hiç yasalarla ilgili çalışmazlar. Yani yasa ne getiriyor, ne götürüyor eleştiri de getirmezler. Sadece hükümet masasına bakarlar. Bakan, bakanın yanında bulunduğu müsteşar, arkasında bürokratik kadrosu vardır. Madde kabul edilir mi, edilmez mi diye oylamaya sunar Meclis Başkanı. Bakan el kaldırıyorsa bütün AKP grubu el kaldırır, bakan el indiriyorsa bütün AKP grubu el indirir. Neden ötürü el kaldırdıklarını, neden ötürü indirdiklerini bilmezler. Bazen biz onları şaşırtırız, onlarınkine biz ‘evet’ deriz. Onlar kendi önergelerini reddederler muhalefet önergesini düşündükleri için. Böyle komik durumlara da parlamento düşüyor. Demek ki bunu nasıl değiştireceğiz? Lider sultasını kaldırarak…
Ali Can TÜRKOĞLU- Yalnız TBMM’de Cumhuriyet Halk Partisinin de içinde olduğu birçok komisyon -yani anayasa değişikliğine ilişkin- partiler oturdu, heyetler kuruldu, birçok kez görüşüldü. Hatta son seçimlerin tamamında neredeyse bütün siyasi partiler Cumhuriyet Halk Partisi de, AKP de, MHP de anayasa değişikliğini, yani bu anayasanın değişmesi gerektiğini vatandaşa sundunuz hedef olarak. Ancak ne olursa olsun TBMM’deki görüşmelerde de partilerin bir türlü uzlaşabildiğini biz görmüyoruz. Seçmen olarak da görmüyoruz. Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz şunu söyledik yalnız, dedik ki… TBMM Başkanına bir mektupla bildirdim ben. Çünkü biz kendi görüşlerimizi hani şimdi böyle söyleyelim, üç gün sonra değiştirelim değil. Ve bize de siz bunu bize bildirmediniz diye bir eleştiri gelmesin diye oturdum Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı olarak TBMM Başkanına bir mektup yazdım: Anayasa değişikliği evet, ama darbe hukukuyla birlikte değişirse bunun bir anlamı olur ve Türkiye’nin tam demokrasiye ihtiyacı vardır diye.
Dolayısıyla bütün bunların hepsini dönemin Başbakanına da anlattım, TBMM Başkanına da anlattım, arkadaşlarım da anlattılar, komisyonlarda da anlatıldı. Bunların hepsi anlatıldı. Dolayısıyla biz bunları ilk kez söylemiş değiliz. Lider sultasının kalkmadığı bir yerde parlamento, milletvekilleri özgür iradelerini kullanamıyorlar. Demek ki, yasama organının bizim anladığımız anlamda ve milletvekillerinin kendi özgür iradelerini dile getirmeleri için vesayetten kurtulmaları, lider vesayetinden kurtulmaları gerekiyor. Nedir? Önseçim zorunluluğu getireceksiniz. Yüzde 5 zaten kontenjan var. Diğerine önseçimle gelecek milletvekilleri. Milletvekili milletin önüne çıkacak, delegeyle mi olur, üyelerle mi olur, önseçim olur gelir parlamentoya ve şu güvenceyi alır: Ben kendi seçmen kitlemin iradesine uygun olarak kendi düşüncelerimi rahatlıkla kürsüye çıkar anlatırım. Çünkü bir daha milletvekili olmak için Genel Başkanın rızasına değil, seçmenin rızasına bakarım.
Ali Can TÜRKOĞLU- Bu anlattıklarınız aynı zamanda Cumhuriyet Halk Partisinin yeni anayasaya ilişkin tırnak içinde söylüyorum taslağı olarak da nitelendirilebilir mi? Evet konuştunuz belki diğer siyasi partilerle ama. Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu dediğim düzenleme Siyasi Partiler Yasası ve Seçim Yasasında yer alan düzenlemeler. Bunların değişmesi gerekiyor. Biz bunları koyduk ortaya.
Ayrıca bir şey daha yaptık biz. Bakın biz, Türkiye’deki bütün sivil toplum örgütlerini davet ettik Ankara’da. Şu anda tarihini net hatırlayamıyorum ama Ankara’da ‘Büyük Buluşma’ dedik adına ve güçlü bir parlamenter sistem için neler yapılmalıdır diye bunları tek tek anlattık 16 madde halinde. Az önce söylediğim yüzde 10 seçim barajı, az önce söylediğim lider sultasına son verilmesi, yargının gerçek anlamda bağımsız olması, yargının başka vesayetlerin altında olmaması gibi, medyanın özgür olması gibi pek çok konuyu açıkladık.
Bakın, bizim kadar açık, bizim kadar net bu konuya yaklaşan ikinci bir parti yoktur. Ben Sayın Bahçeli’ye mesela şu çağrıyı yapmak isterim. Sayın Bahçeli güçlü bir parlamenter sistem için neyi öngörüyor? Sayın Bahçeli de başkanlık sistemine karşı olduğunu ifade ediyor. Neyi öngörüyor? Mesela şunu da Sayın Bahçeli’ye sormak isterim. Bugün yapılan açıklama var, hükümet kanadından açıklama var. Parlamentoya gelecek olan madde, anayasa değişiklikleri yani AKP’nin kendi hazırlayıp getireceği değişiklikler 60 maddeyle 100 madde arasında olacakmış. Nedir bunlar?
Ali Can TÜRKOĞLU- Belki meclise gelmeden önce sizin AKP’yle bir temasınız olabilir mi? Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır. Şimdi bu bir siyasi iradeyi ve halkı kandırma yönünde atılmış bir adımdır. Nedir o? Şimdi başkanlık diyor, başkanlık modelinin içine öyle şeyler koyacak ki, vatandaş ‘ya Allah kahretsin şu madde de iyi bari buna da evet diyeyim’ diyecek. Şimdi siz başkanlık istiyorsanız kardeşim, başkanlıkla ilgili neyi düşünüyorsanız, getirirsiniz anayasa değişiklikleri için öneriyi koyarsınız ortaya. Ama başkanlığın arasına pek çok maddeyi ilave etmek ne demektir?
Ali Can TÜRKOĞLU- Böyle olacağına ilişkin daha henüz resmi açıklama gelmedi ama yani eğer olursa? Kemal KILIÇDAROĞLU- 100 maddelik bir başkanlık değişikliği olmaz zaten. 60 maddelik de olmaz. Önce diyorlardı ki, 13 – 14 madde, bilemediniz 15 – 16 madde, şimdi 60 – 100 madde. Çünkü bunları hükümet hazırlamıyor. Nerede hazırlanıyor bunlar? Sarayda hazırlanıyor. Bir hükümetin iradesi olmazsa olmaz.
Bakın, şu anda Sayın Bahçeli’nin ifadesini gene dillendireyim. “Fiili bir durum var ve bu fiili durum Türkiye’ye zarar veriyor” diyor. Fiili durum ne demek?
Ali Can TÜRKOĞLU- Fiili durum hukuki bir hale getirilmeli yönünde ilk açıklamayı… Kemal KILIÇDAROĞLU- Onu önce Erdoğan söyledi, sonra Davutoğlu söyledi, sonra Binali Yıldırım söyledi, sonra Sayın Bahçeli söyledi. Şimdi fiili durum nedir? Yani şu anda biz fiilen başkanlık sistemini yaşıyoruz demektir değil mi? Türkiye’nin hangi sorununu çözdü bu fiili durum? Bana Allah rızası için çıkıp desinler ki, şu fiili durum Türkiye’nin şu sorununu çözdü. Hangi sorununu çözdü? Tam tersine Türkiye sorunlar yumağının içine itildi. Dış politikada Sayın Cumhurbaşkanı niye konuşur, bu ülkenin Dışişleri Bakanı yok mu, bu ülkenin Başbakanı yok mu? Ekonomi konusunda bu ülkenin Maliye Bakanı, Ekonomiden Sorumlu Bakanı, Hazineden Sorumlu Bakanı yok mu, niye bunlar konuşmuyor da Cumhurbaşkanı konuşuyor? Ve ben şu soruyu gerçekten Binali Bey’e sormak isterim. Sorumsuzluğu anayasayla güvence altına alınmış bir kişi Başbakanın yetkilerini gasp ediyorsa, Başbakan o koltukta huzur içinde nasıl oturuyor? Ve o Başbakan kendi kişiliğini sorgulatıyor topluma aslında.
Ali Can TÜRKOĞLU- AKP’den gelen şu açıklamalar da var tabi özellikle bu tartışmalar başladıktan sonra. Sayın Cumhurbaşkanının anayasal sınırlarını aşmadığı yönünde de açıklamalar geliyor. Dolayısıyla siz aslında Sayın Bahçeli gibi Sayın Cumhurbaşkanının şu anda anayasal sınırları aştığı düşüncesinde misiniz net olarak? Kemal KILIÇDAROĞLU- Binali Bey de bunu gayet iyi biliyor. Fiili durumdan kastedilen nedir? Fiili durumdan kast edilen Cumhurbaşkanının anayasal yetkilerini aşması demektir. Yoksa fiili durum olmaz ki. Yani hem itiraf ediyorlar, hem itiraflarını düzeltmeye çalışıyorlar. Ama gerçekçi olalım. Bugüne kadar pek çok Cumhurbaşkanı geldi gitti. Böyle bir tabloyla biz ilk kez karşılaşıyoruz. Tarafsızlık Cumhurbaşkanının temel kuralı değil midir? Cumhurbaşkanı niye tarafsız olur? Neden tarafsız olur? Çünkü devletin bütün organlarının uyumunu sağlamakla zorunludur. Bir anlaşmazlık çıktığı zaman iktidar, muhalefet arasında diyelim, onları bir araya getirip sorunları çözer. Devletin ciddi kurumları arasında sorun çıktığı zaman Cumhurbaşkanı hakemlik rolünü üstlenir. Ama siz tarafsızlığınızı kaybettiğiniz andan itibaren bu fonksiyonunuzu bir köşeye atmış oluyorsunuz.
Ali Can TÜRKOĞLU- Alternatiflerden biri olarak da, tam başkanlık olmaz ise orta yol bulmak veya orta yol bulunabilmesi amacıyla söylüyorum bunu, konuşuluyor daha doğrusu siyaset kulislerinde de. Partili Cumhurbaşkanlığına da bir dönüş olabilir AKP kanadında diye yorumlar yapılıyor. Cumhuriyet Halk Partisi tam başkanlık dışındaki sistemlere de karşı mı? Kemal KILIÇDAROĞLU- Cumhurbaşkanının tarafsız olması lazım. Cumhurbaşkanı taraflıysa muhalefet partileriyle o zaman ne yapacak? Ben oturup Başbakanla mı tartışacağım, Cumhurbaşkanıyla mı tartışacağım? Kim bizim muhatabımız?
Ali Can TÜRKOĞLU- Dolayısıyla sistem değişikliğine karşısınız zaten siz de Cumhuriyet Halk Partisi olarak? Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette. Şimdi bakın ben ne söyledim? 140 yıllık bir geleneğimiz var bizim. Şimdi biz bu geleneği alıp atıyoruz bir kenara. Hep Osmanlı Osmanlı Osmanlı demiyorlar mıydı bunlar? Osmanlı güzel getiriyoruz, cumhuriyeti kurduk, demokrasiyle taçlandırmak istiyoruz. Aksaklıklar var. Evet ben de biliyorum gayet iyi. Ama bu aksaklıklar düzeltilebilecek türde aksaklıklar. Şimdi demokrasiyi içine sindiremeyenler, sadece benim sözüm geçerli olsun diyenler kendilerine özel, kendilerine özgü bir rejim yaratmak istiyorlar. Sistem değil bakın, bir rejim yaratmak istiyorlar. ‘Yargı bana bağımlı olsun’ diyor, bir Cumhurbaşkanı yargıyı nasıl sarayda toplar? Böyle bir anlayış olabilir mi?
Ali Can TÜRKOĞLU- Şu yönde eleştiriler de vardı size. O zaman hani devamında buna da açıklık getirebilirsiniz. Yani Cumhuriyet Halk Partisi sistem değişikliğine mi karşı, yoksa Recep Tayyip Erdoğan ismine mi karşı? Yani Erdoğan ismi olmasa Cumhuriyet Halk Partisi destek verebilir miydi? Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır efendim. Bizim Erdoğan’la bir sorunumuz yok. Erdoğan halkın oylarıyla seçilmiştir, oy almıştır Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Seçildikten sonra da dikkat ediniz tarafsızlığını bozmadığı sürece hiçbir eleştiri de almamıştır. Seçilirken seçilmemesi için çaba harcadık, bizim bir Cumhurbaşkanı adayımız vardı. Halkın iradesidir seçildi. Hiçbir zaman kendisine niye seçildin, hangi gerekçeyle seçildin diye hiçbir eleştiri de yapmadık, ta ki tarafsızlığını bozuncaya kadar. Tarafsızlığını bozduktan sonra da eleştirdik. En sert şekilde eleştirdik. ‘Doğru değildir’ dedik, sen anayasada tarafsız davranacağına dair namusun ve şerefin üzerine yemin ettin. Şimdi bu çok önemli bir olaydır. Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan birisinin ettiği yemine sadık kalmaması son derece vahim bir tablodur. Yarın birisi kalkıp mahkemede cinayet işlerse valla ceza kanununda yazıyor ama kusura bakmayın Cumhurbaşkanı anayasayı çiğniyor ben de ceza kanununu çiğniyorum diyecektir. Şimdi hukuka asıl uyması gereken, topluma örnek olması gereken Sayın Cumhurbaşkanıdır. Örnek olduğu sürece, tarafsızlığını koruduğu sürece bizim hiçbir sorunumuz yok. Bunu çok samimi olarak ifade ediyorum. Ben bazı yerlerde bizim muhatabımız Cumhurbaşkanı değildir dediğim zaman Sayın Cumhurbaşkanı alındı ne demek yani siz beni muhatap kabul etmiyor musunuz? Bizim muhatabımız Başbakan, partinin Genel Başkanı o. Ben de bu partinin Genel Başkanıyım. Sayın Bahçeli başka bir partinin Genel Başkanı. Bir başkası bir başka partinin Genel Başkanı, dolayısıyla bizim muhatabımız demokrasilerde Başbakandır. Çünkü sorumluluk Başbakana aittir, bütçeyi Başbakan getirir, parlamentoya hesabı Başbakan verir, millete hesabı Başbakan verir. Cumhurbaşkanının böyle bir rolü yoktur, böyle bir fonksiyonu da yoktur. O nedenle Sayın Cumhurbaşkanının tarafsızlığı esastır. Neden sorumluluğu yoktur denmiştir vatana ihanet dışında? Çünkü Cumhurbaşkanının suç işleyeceği konusunda bir düşünce asla toplumun aklına gelmemiştir, gelemez de zaten. Çünkü Cumhurbaşkanları suç işlemezler, bulundukları makam gereği olarak da tarafsızlıklarını korurlar. Çünkü o makam yüce bir makamdır. O makam sadece bir partiyi temsil etmiyor ki. O zaman Cumhurbaşkanlığı forsunu kaldırırsınız partili Cumhurbaşkanıysa, oraya bağlı olduğu partinin amblemini koyarsınız.
Ali Can TÜRKOĞLU- Peki yayının başında şöyle başladık. MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli’nin bir grup toplantısındaki -işte yaklaşık 1 ay oldu bu açıklamayı yaptı- bir açıklamayla bu sistem tartışması yeniden başladı. Aslında evet tartışılmıştı, geri planda kalmıştı şu anda iç siyasette, iç politikada özellikle ama o konuşma sonrası tekrar gündeme geldi ve birinci sırada şu anda. Sayın Bahçeli’nin bu çıkışını siz neye bağlıyorsunuz? Yani o konuşmayı siz duyduğunuzda Salı TBMM’de ne düşündünüz, niye acaba Sayın Bahçeli böyle bir çıkış yapmış olabilir dediniz? Kemal KILIÇDAROĞLU- Emin olun Türkiye’nin bu kadar sorunu varken ve başkanlık sistemi tartışmaları bir anlamda ötelenmişken, böyle bir olayın tekrar gündeme getirilmesini ben anlamış değilim. Hangi güdülerle hareket edildiğini de anlamış değilim. Dolayısıyla belki önümüzdeki süreç içinde Sayın Bahçeli çıkıp bu konuda daha ayrıntılı bir bilgiyi kamuoyuna verebilir.
Ali Can TÜRKOĞLU- Yani bu çıkışın arkasında başka bir nokta olabilir mi sizce? Yani bir siyaset hamlesi olabilir mi veya daha önceden AKP’yle? Kemal KILIÇDAROĞLU- Pek çok neden olabilir.
Ali Can TÜRKOĞLU- Sizin kulağınıza gelen bir bilgi var mı? Kemal KILIÇDAROĞLU- Pek çok neden olabilir. Yani Sayın Bahçeli’nin neleri düşündüğünü bilmiyoruz tabi doğal olarak. Kendisiyle herhangi bir görüşmem de olmadı. Neden gündeme geldiği konusunda da, düşüncelerini bilmiyorum, belki hani önümüzdeki süreç içinde Sayın Bahçeli’nin ‘bir paket gelsin görelim’ diye bir açıklaması da oldu. Gelen tabloya göre bakalım nasıl bir karar alacak.
Ali Can TÜRKOĞLU- Sizin bir görüşme öneriniz olacak mı Bahçeli’yle? Cumhuriyet Halk Partisiyle MHP arasında bir görüşme olacak mı bu son gelişmelere ilişkin? Kemal KILIÇDAROĞLU- Şu aşamada hayır, önümüzdeki süreç içinde tabi yani yeri, zamanı gelir, koşullar uygun olur, elbette yani siyasi partilerin Genel Başkanları konuşurlar yani. Bir özel ambargo veya özel olarak görüşmeyeceğiz diye bir düşüncem söz konusu değil.
Ali Can TÜRKOĞLU- Karşılıklı söylemler sertleşti Cumhuriyet Halk Partisiyle MHP arasında tabi bu son gelişmeler sonrası. Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz özellikle, bir demeç oldu, onlardan da bir demeç oldu. Onun dışında olmadı. Çünkü Sayın Bahçeli paketin gelmesini bekliyor. Böyle çok sert aramızda sadece bizim Parti Sözcümüzün yaptığı bir açıklama vardı. Onlardan da bir Genel Başkan Yardımcısının yaptığı bir açıklama vardı. Onun dışında başka da bir şey olmadı.
Ali Can TÜRKOĞLU- Peki son açıklamadan siz ne çıkarımda bulundunuz? Yani ne çıkardınız Sayın Bahçeli’nin son açıklamasından? Yani “TBMM’de ne oy verecekse MHP, halkın karşısında da, eğer halkın karşısına gider ise aynı oyu verecektir” açıklamasından Cumhuriyet Halk Partisinin veya CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun çıkarımı nedir? Sizce MHP AKP’nin sunmuş olduğu teklife destek verecek mi? Yani 330 oyunu bulabilecek mi bu teklif sizin görüşünüze göre? Kemal KILIÇDAROĞLU- Eğer Türkiye’yi ateşe atmak istiyorlarsa, Türkiye’yi siyaseten de bir bölünme noktasına taşımak istiyorlarsa ‘evet’ oyu verebilirler. Bu kadar açık, bu kadar net söylüyorum.
Ali Can TÜRKOĞLU- Siyaseten tamamen bir bölünme mi olacak 330 bulunursa peki? Kemal KILIÇDAROĞLU- Türkiye’nin bölünmesi söz konusu olabilir. Başkanlık sistemine bakın, siyasal yapı tamamen değişecek.
Ali Can TÜRKOĞLU- Siyaseten aslında tartışmalardan biri de işte buna, yani bu sistem değişikliğini halka sormanın sakıncası nedir? Siyasi partiler halka sormaktan mı çekiniyor? Kemal KILIÇDAROĞLU- Sorun Türkiye’nin bekası sorunudur. Eminim Sayın Bahçeli de Türkiye’nin bekasını en az benim savunduğum kadar savunuyordur. Eğer sorun Türkiye’nin bekasıysa, Türkiye’nin bir başka rejimin içine itilmesi, Türkiye’nin bir kişinin iki dudağı arasından çıkacak cümlelere teslim edilmesi asla kabul edilemez. Unutulmasın daha düne kadar bu kişi PKK’yla beraberdi. Peki neden Doğu – Güneydoğu’da bu kadar silahlandı? Kimin desteğiyle silahlandı? Kimin gözetiminde silahlandı, kimin korumasında silahlandı? Yarın kalkıp da bir kişi ‘tamam arkadaşlar başkanlık sistemini kurduk, size bu bölgeyi veriyorum’ dese ne olacak? Bunun vebali kime ait olacak?
Ali Can TÜRKOĞLU- Böyle sonuçlara kadar yol açabileceğini düşünüyorsunuz? Kemal KILIÇDAROĞLU- Kadar değil efendim, niye kadar? Açıkça ifade edeyim, bu sonuçlara açıkça yol açacaktır. Biz Türkiye’nin bekasını düşünüyoruz. Türkiye’nin birliğini ve bütünlüğünü düşünüyoruz. Kimliği ne olursa olsun, inancı ne olursa olsun bütün insanların bir arada huzur içinde, barış içinde yaşamasını istiyoruz biz. Kimsenin ötekileştirilmemesini istiyoruz biz. Bizim bir rejim sorunumuz yok. Bizim rejime uymayan, kendi rejimini kuran insanın dayatmalarına ilişkin sorunlarla karşı karşıyayız. Buna karşıyız, biz bunu istemiyoruz. Bizim sorunumuz bu. Bir kişi için Türkiye’de rejimi değiştireceğiz, bir kişi için! Bir kişinin egosunu tatmin etmek için. Düne kadar ne diyordu Sayın Erdoğan? ‘Bizim güçlü bir parlamenter sistemimiz var tıkır tıkır çalışıyor.’ Dikkatinizi çekerim, bu söz de bana ait değil, tıkır tıkır çalışıyor. Peki ne oldu da Cumhurbaşkanı seçildikten sonra tıkır tıkır çalışmıyor?
Ali Can TÜRKOĞLU- AKP’den fire bekliyor musunuz mecliste? Kemal KILIÇDAROĞLU- Türkiye’nin bekasını düşünen herkesin oturup düşünmesi lazım, Türkiye’nin geleceğini düşünen herkesin oturup düşünmesi lazım. Bu bir siyasi parti olmanın çok ötesindedir. Kendi ülkesini seven, kendi insanını seven, insanlar arasında ayrım yapmayan, Türkiye’nin üniter yapısını koruyan güçlü bir devlet isteniyorsa, bizim sistemimiz son derece uygun bir sistemdir. Aksayan yönlerimiz var mı? Az önce söyledim var. Geçmişte darbe hukukundan kaynaklanıyor bu sorunlar. Çünkü Evren’e göre yapıldı her şey, Evren başkandı. Bu sistemin değişmesi lazım. Kendi içinde çalışan, saat gibi çalışan, parlamentonun özgür iradesinin olduğu, yargıya kimsenin müdahale etmediği, yani demokrasinin temel kurumları üzerinde vesayetin olmadığı bir sistem. Bunun altyapısını rahatlıkla kurabiliriz. Biz buna her türlü desteği verebiliriz. Hiçbir endişemiz de yok. Benim taşıdığım kaygıları AKP’ye oy veren yurttaşlarında taşıdığına inanıyorum.
Ali Can TÜRKOĞLU- Bu cümlenizden sonra o zaman şunu da çıkartabiliriz biz de o zaman. Eğer mecliste 330 oyun üstüne çıkar ve referanduma gider ise bunun halktan dönebileceğini de düşünüyorsunuz siz? Kemal KILIÇDAROĞLU- Halk bu ülkenin bekasını düşünmez mi? Halk bu ülkenin birliğini, bütünlüğünü düşünmez mi? Halk bu ülkenin geleceğini düşünmez mi? İç savaştan yana mıdır halk, yoksa barıştan yana mıdır halk?
Ali Can TÜRKOĞLU- O zaman şunu anlıyorum Sayın Genel Başkan. Yani sizin eğer 330’u bulursa ve halka giderse, referandum öncesi Cumhuriyet Halk Partisinin halka anlatacağı şey bir iç savaş tehlikesini mi sunacaksınız? Kemal KILIÇDAROĞLU- Zaten iç savaşın içindeyiz. Kim aksini söylüyor? Bir il tümüyle boşaltılıyorsa, birden fazla il, birden fazla ilçe tamamen boşaltılıyorsa, orada TSK operasyon yapıyorsa nedir Allah aşkına bu, bölgesel savaş değil midir? Suriye’de yaşanandan ne farkımız var? Aynı şeyleri yaşıyoruz, peki soru ne? Türkiye’yi bu hale kim getirdi? Ben mi getirdim, kim getirdi bu hale?
Sonra şunu da merak ediyorum. Gerçekten şu sorunun da sorulması lazım: Bu parlamentoda 14 yıldır tek parti var iktidarda. Bana çıkıp bir Allah’ın kulu desin ki, ‘biz şu kanunu getirdik ama bu kanun çıkmadı. Biz şunu yapacaktık ama olmadı. Şu valiyi tayin edecektik engel oldular. Şu kaymakamı tayin edecektik engel oldular. Şu hakimi tayin edecektik engel oldular.’ Çıkıp bir Allah’ın kulu bunu söylesin. 14 yıldır ne istedinizse oldu, gücünüz var zaten çıkarıyorsunuz.
Şimdi Başkanlık sistemi, niçin? Muhalefet olmasın. Ne dersek bizim dediğimiz olsun. Hiç onlar konuşmasınlar. Medya da yazmasın, sadece beni yaz. Dünyada böyle bir sistem yoktur 21.yüzyılda.
Ali Can TÜRKOĞLU- Referandumla beraber tartışılan bir diğer konu var aslında. Yani TBMM’den ne sonuç çıkarsa çıksın veya muhtemel referandumdan evet veya hayır ne sonuç çıkarsa çıksın, Türkiye 2017 yılında bir erken seçime mi gidecek CHP’ye göre? CHP’nin bir erken seçim planı var mı? Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz zaten her koşulda seçime hazırız. Yani seçim bittiği günün ertesi günden itibaren biz çalışıyoruz zaten. Eğitim kurumlarımız çalışıyor, bölgelere milletvekillerimiz gidiyor, düzenli bölgelerden raporlarımızı alıyoruz, sorunlar varsa sorunlar üzerinde çalışıyoruz. Belediye başkan adaylarımız üzerinde söyledik ön çalışmalara başlayın diye. Biz bunları yapıyoruz, biz siyasi partiyiz her an, her zaman, her ortamda seçime hazırız.
Ali Can TÜRKOĞLU- Hükümet seçime götürmek ister mi? Kemal KILIÇDAROĞLU- Merak ettiğim şu; tek başına yönetiyorsun niye seçime gidiyorsun? Niye gidiyorlar? İçlerindeki bylockcuları elimine etmek için. Başka ne olabilir? Niye seçime giderler? Hangi gerekçeyle seçime gidecekler? Şimdi olur da azınlık olur, koalisyon olur denir ki ben tek parti için gideceğim seçime. Tek parti, buyur zaten tek partisin. Şeyi anlarım, Haziran’dan sonra bir koalisyon ortamı ortaya çıkmıştı, tek parti yönetsin diye işte terör olayları arttı vs. her şey yapıldı ve güvenlikçi politikalarla seçime gittiler, geldiler tek başına yine Türkiye’yi yönetiyor. Ben o dönemi anlarım, o dönemin kendi içinde tutarlı bir mantığı vardır. Nedir mantık? Koalisyonla bu iş yürümez. Şimdi tek başına iktidarlar ve biz yönetemiyoruz diyorlar Türkiye’yi. Ben size şunu söyleyeyim, 550 milletvekili çıkarsalar bile Türkiye’yi yönetemezler. Çünkü AKP yönetme erkini, dinamizmini kaybetmiştir. Dışarıya yansımamakla beraber kendi aralarında da ciddi sorunları vardır. Türkiye’yi yönetemiyorlar.
Ali Can TÜRKOĞLU- Ne gibi bir sorun olduğunu biliyorsunuz veya düşünüyorsunuz parti içerisinde? Kemal KILIÇDAROĞLU- FETÖ’cü olanlar ve olmayanlar vardır. Sayın Cumhurbaşkanı ne dedi? “Yakınımda olanlar var” dedi. Bana diyor “Mağduriyet edebiyatı yapmayın” diyor. “Yapanlar haindir” diyor…
Ali Can TÜRKOĞLU- Tam o cümleyi de hatırlatayım. “FETÖ’yle mücadelede yanımda milletimden başka kimseyi bulamadım.” Sayın Cumhurbaşkanının açıklaması. Bu mağdur edebiyatıyla ilgili tırnak içinde söylüyorum Sayın Cumhurbaşkanının sözüne. “Kimse mağdur edebiyatı yapmasın, yakın arkadaşlarımdan da içinde varsa sakın yapmayın” diyor ve “Kim mağdur edebiyatı yapıyorsa ihanet içindedir” diyor. Aslında bu Fethullahçı Terör Örgütü konusunu da geçmiş olduk başkanlık sisteminden. Kemal KILIÇDAROĞLU- “Yanımda kimse yoktu” diyor değil mi? Güzel. Demek ki, Binali Bey de yoktu. O zaman Cumhurbaşkanının gözünde Binali Bey ne? Binali Bey hain. Öyle söylüyor. “Milletimden başka kimse yoktu” diyor. Demek ki, AKP grubu millet değil, Binali Bey de millet değil. Millet olan kim? Sadece kendisine destek verenler. Destek vermeyenler? Tamamı millet değil ve tamamı hain. Bir Cumhurbaşkanı milletin yarısına nasıl hain der? Şimdi ben bunu söylediğim zaman, siz Cumhurbaşkanını niye eleştiriyorsunuz diyorlar. Bir insanın karşı düşüncesini deklare etmesi hainlik midir yani? Bir Cumhurbaşkanı konuşurken kelimeleri dikkatle, özenle seçer. Çünkü hitap ettiği toplum kendi yandaşı değildir. Hitap ettiği toplum koskoca Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarıdır. Öyle olmak gerekir. Yani cumhurun başıdır. Ama cumhurun başında olan kişi cumhuru karpuz gibi ikiye bölüyor, ‘bunlar haindir’ diyor, ‘bunlar benim milletimdir’ diyor, ‘ben bunlardan destek aldım’ diyor ve 2yanımda da kimse yoktu2 diyor. İnsaf yani. 16 Temmuz’da 4 parti geldik Genel Kurula. Beyefendi Marmaris’teyken; top atışları, kurşun yağmurları altında TBMM sabaha kadar çalıştı. Hiçbir şeye saygı duymuyorsan bari Meclisin o onurlu duruşuna saygı duy. Böyle bir anlayış olabilir mi?
Ali Can TÜRKOĞLU- Mağduriyeti aslında siz çok gündeme getirdiniz. Yani Cumhuriyet Halk Partisine de, bu özellikle 15 Temmuz sonrası görevden alınanlar, ihraç edilenlerin şikayetleri geliyor. Siz bunları elden zaten hükümete de teslim ettiniz, Sayın Başbakana da teslim edildi. Bu konuda konuşuldu biliyorum. Sayın Cumhurbaşkanının şu lafı üzerinden buraya bağlayacağım. “17 – 25’ten sonra FETÖ’yle hareket eden ne mağdurdur, ne mazlumdur” diyor Sayın Cumhurbaşkanı da. Ve dolayısıyla kim mağdur edebiyatı yapıyorsa ihanet içindedir lafında da, aslında hani çok dile getirdiğiniz için size de söylüyorum bunu, bir bakıma da Cumhuriyet Halk Partisine ve sizlere de bir eleştiri varmış gibi algılanıyor aslında siyasette de, en azından bizler arasında. Buna ne diyeceksiniz? Yani işten çıkarılanlar veya görevden alınanlar dile getiriyorsunuz ama kim suçlu sorusu soruluyor Sayın Kılıçdaroğlu? Reklama gidelim, reklamdan sonra bu sorunun cevabıyla devam edelim. Sayın Genel Başkan, mağduriyetlerde kalmıştık. Cumhuriyet Halk Partisi olarak siz kimi mağdur olarak görüyorsunuz? Yani mağduriyet tanımı size göre nedir? Görevden alınan veya ihraç edilen herkes mi mağdur? O ayrımı nasıl yapıyor Cumhuriyet Halk Partisi? Kemal KILIÇDAROĞLU- Darbeyle doğrudan ilişkisi olmayan kişilere yönelik yapılan yaptırımları biz mağduriyet kabul ederiz.
İki; gözaltında olanlar, tutuklananlar veya hüküm giymiş, şu ana kadar yok ama hüküm giymiş diyelim ki olanlar varsa hüküm giymiş olanlara bir şey demeyiz, ama oradakilerin tamamına da adil davranılması gerektiğine inanırız. Mağduriyet var mı? Var. Mağdur sayısı 1 milyonu aşkın. Siz bir Kanun Hükmünde Kararname çıkarıyorsunuz, on binlerce kamu görevlisinin işine son veriyorsunuz. Mahkeme kararı var mı? Yok. Hangi gerekçeyle son veriyorsunuz? Belli değil, OHAL! Açığa alıyorsunuz, binlerce kişi, on binlerce kişi açığa alıyorsunuz, hangi gerekçeyle alıyorsunuz? Sonra bir kısmından vazgeçiyorsunuz tekrar göreve iade ediyorsunuz.
Ali Can TÜRKOĞLU- Şüphe yeterli değil diyorsunuz? Kemal KILIÇDAROĞLU- Şüphe üzerine hukuk oluşturulmaz. İdare suçluyu belirlemez. Suçluyu belirleyecek olan hakimdir. Kim suçludur, değildir ben bilemem, siz de bilemezsiniz. Ben karar veremem, siz de karar veremezsiniz. Kararı verecek kim? Hakim. Artı bu süreçte kolektif suç yaratıldı. Eşi mahkumsa, ya da tutukluysa diyelim veya gözaltına alındıysa bütün aileyi suçluyorsunuz. Aileyi niye suçluyorsunuz, ailenin ne günahı var? Örnek, mağdur hiç yok diyorlar, en tipik örneğini vereceğim: Sakarya’da şeker hastası öğretmen tutuklu, ilaçları verilmedi, hapishanede öldü. Bu mağdur değil mi? Böyle bir şey olabilir mi? Başka bir örnek vereyim: Kişi öğretmen, memuriyetten atılmış, hadi diyelim haklı bir gerekçe, biz bilmiyoruz ama diyelim ki haklı bir gerekçe bulundu, atıldı. Çocuklarına bakacak, eşi çalışmıyor, Bursa’nın Kestel pazarında sivri biber satıyor. Belediye zabıta memurları geliyorlar, sen sivri biber satamazsın diye alıyor tezgahı götürüyorlar. Peki bu adamcağız çoluk çocuğuna nasıl bakacak, hadi attın memuriyetten. Bu mağduriyet değil mi? Mağduriyet.
Ali Can TÜRKOĞLU- Ne yapılmalı Sayın Kılıçdaroğlu? Öneriniz ne? Kemal KILIÇDAROĞLU- Önerim şu; süratli bir şekilde bu Meclisi kim bombaladıysa, Akıncılar Üssü’nde kim darbe için talimatlar verdiyse, onları süratle çıkarın yargının önüne hepsini yakalayın hapse atın. Bitti bu kadar basit. Yargılayın ve bitirin bu işi. Er, erbaşlar, uzman çavuşlar, bunlar ne yaptılar? Komutanı emretti, emre uydular. Askerliğin evrensel kuralıdır, emre uymamak suçtur zaten. Öğrenciyi, eri, erbaşı, uzman çavuşu alıyorsunuz hapse atıyorsunuz. Hapse atacağın adam ona o talimatı veren adamdır. Bu ayrımı dahi bilmiyorsanız, siz devlet olarak kinle, öfkeyle yönetiyorsunuz devleti demektir.
Bakın bir örnek vereyim size. Türkiye Cumhuriyeti hükümeti kendisini Birleşmiş Milletlere şikayet eden bir hükümettir. Nasıl diyeceksiniz kendisini şikayet ediyor, bir hükümet kendisini şikayet mi eder? Birleşmiş Milletlerin Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi var. Türkiye de bu sözleşmeyi imzalamış. OHAL’den sonra Birleşmiş Milletlere Türkiye Temsilcisi Büyükelçi gitti bir dilekçe verdi. Biz dedik ki, ‘bu sözleşmedeki 13 maddeyi askıya alıyoruz, çekince koyuyoruz.’ Fransa 3 maddesine çekince koymuştu. Bizim çekince koyduğumuz maddelerin 13’ünün 2’si şu: Adil yargılamaya diyor ben çekince koyuyorum. Ne demektir bu? Türkiye Cumhuriyeti hükümeti diyor ki Birleşmiş Milletlere, ben OHAL sonrası adil yargılama yapmayacağım. Adaletin olmadığı yerde devlet mi olur? Ne demek adil yargılama yapmayacağım? Başka bir madde; tutulanlara iyi muamele yapmak; yani hapiste, gözaltında, hükümlü kim olursa olsun devletin koruması altına girdiği andan itibaren bunlara iyi muamele yapılıyor. Yani işkence yapılması, kötü muamele yapılması vs. uluslararası hukuktur bu, diyor ki Türkiye Cumhuriyeti hükümeti; ben tutulanlara iyi muamele yapmayacağım. Yani işkence yapacağım diyor. Yaptı da, görüntüleri kim yayınladı? Devletin resmi haber ajansı Anadolu Ajansı yayınladı. Şimdi bana diyorlar ki, mağdur edebiyatı yapma. İnsana işkence yapmak ve işkenceye maruz kalanın haklarını savunmak benim görevim değil de Allah aşkına ben neyi savunacağım? Zalimi mi savunacağım, mazlumu mu savunacağım? Haksızlıklar karşısında susan dilsiz şeytandır diyoruz değil mi? Haksızlık var mı? Var. Siz kalkıyorsunuz Anadolu’nun gariban bir ailesisiniz diyelim, çocuğunuz üniversiteyi kazandı, yurt yok, çocuğunuzu nereye gönderdiniz? Cemaatin yurduna. Üniversiteyi kazandı, devlet memuriyetini kazandı, gitti bir yerde üç beş kuruş para kazanıyor, çalışıyor. Çalışırken de hiçbir suçu yok. Sonra ne yaptınız bunu? Cemaatin yurdunda kaldınız diye kapının önüne koydunuz, attınız devlet memuriyetinden. Eğer devlet memuriyetinden atacaksanız cemaatin yurdunda kalanı değil, o yurda izin verene ve devlete yurt yaptırmayan adama ceza vereceksiniz.
Ali Can TÜRKOĞLU- 17 – 25 sanki bir milatmış gibi açıklamalar yapılıyor hükümet tarafından. Yani 17 – 25’ten sonra bu örgütle FETÖ’yle bağı olan. Kemal KILIÇDAROĞLU- Niye 17 -25? 17 – 25’te terör örgütü dediğimiz Fethullah Gülen Örgütünün elinde silah mı vardı? Yoktu 17 – 25’te. Niye 17 – 25? Peki ne vardı 17 – 25’te? Ayakkabı kutularında paralar vardı, evet. Rıza Zarraf vardı, evet. Bankaların birilerine neler yaptıkları vardı. Bakanların çocuklarının evlerinde para kasaları vardı. Çikolata kutularında giden rüşvetler vardı. 700 bin liralık kol saati vardı. Ne vardı 17 – 25’te? 17 – 25’le kendi yolsuzluklarını örtme çabası içindeler.
Ha milat olarak ne alacaksınız? Milli Güvenlik Kurulunun kararı yayınlandı. Fethullah Gülen Terör Örgütüyle ilgili önlem alın diye. Hilmi Özkök açıklama yaptı, biz hükümeti uyardık dedi. Yine eski Genelkurmay Başkanı, o da açıklama yaptı biz hükümeti uyardık diye. Milli Güvenlik Kurulunda sunulan raporda gösterilen yansıda Fethullah Gülen Örgütüne himmet parası ödendiği de var orada. Bunlar da seyrediyorlar, Erdoğan ve bakanları da seyrediyorlar onu ve karar alıyorlar.
Şimdi hükümet uyarıyor, yapmayın diyor. Devlet uyarıyor yapmayın diyor. Bakın devletin raporları var. Önlem alın diyor. Önlem alınmazsa ileride sorunlar doğurabilir. Büyük bir güce ulaşıyor diyor. Hiçbir önlem alınmıyor. Tam tersi yapılıyor. Fatura kime çıkıyor? Kendilerine değil, ere çıkıyor, erbaşa çıkıyor, hakime çıkıyor, savcıya çıkıyor. İşte herkese çıkıyor. Akademisyene çıkıyor, Barış Bildirisini imzalayanlar, niye üniversitelerden atıldı bunlar? Bunların Fethullah Gülen Terör Örgütüyle ne ilgisi var? Gazeteciler hapse atıldı. Bunların Fethullah Gülen terör örgütüyle ne ilgisi var? Efendim Gülen Hareketini övmüşler. En çok öven sizsiniz kardeşim. Türkçe Olimpiyatları yapan sizsiniz. Merkez Bankasının bastığı paranın üzerine Türkçe Olimpiyatlarını yazdıran da sizsiniz kardeşim. Şimdi bunlar pirüpak tertemiz!
Sorun nedir biliyor musunuz? Benim yolsuzluklarımı neden ortaya çıkardın? Sorun budur. İki paralel yapı var. Doğrudur, paralel sözcüğü de doğrudur. Biri Fethullah Gülen, diğeri Erdoğan’ın başkanlık ettiği paralel devlet yapılanması. İkisi de paralel yapı. İkisi birbirinden besleniyor, simbiyotik ilişki var. Biri olmadan diğeri olmuyor. Valiyi tayin etmek… Sen bana aday göster, ben valiyi tayin edeceğim diyor. Sen bana dekan göster, ben dekan tayin edeceğim. Sen bana rektör göster, ben rektör göstereceğim sana. O nedenle zaten Sayın Erdoğan’ın herhalde burasına kadar geldi ki, ya kardeşim ne istediniz de vermedik size deme noktasına geldi. Siz niye benim yolsuzluklarımı ortaya çıkardınız? Olay bu.
Ali Can TÜRKOĞLU- Az önce size erken seçimle ilgili soruyu yönelttiğimde şöyle bir cevap verdiniz. AKP içerisindeki bylockcuları temizlemek için giderse seçime gider gibi bir cevap verdiniz. Eğer yanlış söylediysem düzeltin lütfen. Elinizde somut bir bilgi mi var AKP içerisinde bylock kullanan? Dolayısıyla bylock kullananların Fethullahçı Terör Örgütü mensubu olduğunu da düşünürsek? En azından öyle bir kabul var şu anda. AKP içerisinde FETÖ’cü olduğunu mu düşünüyorsunuz? Kemal KILIÇDAROĞLU- Kesinlikle var. Vardı da zaten. Bunlar uçaklarla Pennsylvania’ya hacca gider gibi gitmiyorlar mıydı? Biz mi gidiyorduk, onlar gidiyordu! Onlar konuşuyorlardı, onlar haberleşiyorlardı. O dönemde yayınlanan Fethullah Gülen’in gazete ilanı vardı, tam sayfa ilan bütün gazetelerde, baksınlar Fethullah Gülen kimlere teşekkür etmiş orada. Biz bunların hepsini biliyoruz. Bylock kullananların çözülen isimleri seçilerek savcılığa gönderiliyor. Bunu da açık ve net söylüyorum.
Ali Can TÜRKOĞLU- Gizlenen isimler mi var? Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette, kontrollü…
Ali Can TÜRKOĞLU- Yani AKP içerisinden bir takım isimlerin bylock kullandığı bilinmesine rağmen savcılığa bu kişilerin bildirilmediği… Kemal KILIÇDAROĞLU- İsimleri bildirilmiyor evet. MİT çıkarsın, programı çıkarsın, yazılımı çıkarsın, bağımsız bir kuruluşa versin, bağımsız bir kuruluş yayınlasın. Bakın, bu kadar açık ve net söylüyorum. Bağımsız bir kuruluş o bylockta kullanılan. Hatta uluslararası saygınlığı olan bir kuruluşa da teslim edebilirler.
Ali Can TÜRKOĞLU- Peki, hani sizin bakan, milletvekili, size gelen somut bilgiler var mı? Yoksa duyum üzerine mi sizde bir açıklama yapıyorsunuz şu anda? Yani şunu kastediyorum aslında. O kadar ciddi bir iddia var ki şu anda ortada. Kemal KILIÇDAROĞLU- Elimizde net, yani net şöyle elle tutacağımız bir kağıt yok tabi. Ama biz bunu biliyoruz.
Ali Can TÜRKOĞLU- Cumhuriyet Halk Partisi içerisinde var mı Sayın Genel Başkan? Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir kişi için bize söylendi ama onu da araştırdık öyle bir şey yok.
Ali Can TÜRKOĞLU- Dolayısıyla bu bylock işi anladığım kadarıyla daha çok isim geçecek, geçmeyecek, nasıl açıklamalar yapılacak bilmiyorum ama ben son en azından Afyonkarahisar kampında Sayın Başbakanın şöyle bir söylemi var, açıklaması var: AKP içerisinde ne bakan, ne milletvekili, teşkilatlarda temizliğin zaten olduğunu ve devam ettiğini söyledi ki, 17 – 25’ten itibaren zaten AKP içerisindeki bu temizliğin devam ettiği yönünde bilgileri zaten veriliyordu AKP kaynakları tarafından. AKP içerisinde FETÖ’cü yoktur, olmamıştır. Bu parti içerisinde terör örgütü mensupları bulanamaz cümlesi geldi.
Kemal KILIÇDAROĞLU- FETÖ’cü vardır, FETÖ’cülerle kan kardeşidir bunlar. Aynı paralel yolda yürüyorlar. Her istediklerini verdiler. Bir dönem PKK’ya nasıl her istediklerini verdilerse şimdi de FETÖ’ye her istediklerini verdiler ve Türkiye’yi bu noktaya taşıdılar. Eskiden sadece bir terör örgütü vardı PKK. Şimdi IŞİD var, 70 ilden militan devşiriyor. FETÖ var. Kim bunları ortaya çıkardı? Kim bunları besledi? Kim bunların sırtını sıvazladı?
Ali Can TÜRKOĞLU- Adil Öksüz’le ilgili ilk dile getiren de sizdiniz açıklama yapmıştınız. Daha sonra hükümetten birçok kez MİT mensubu olmadığına ilişkin açıklamalar geldi. Adil Öksüz’le ilgili sizin elinizde var mı acaba yeni güncel herhangi bir somut bilgi veya duyduğunuz? Çünkü halen bulunamadığını… Kemal KILIÇDAROĞLU- Adil Öksüz sıradan bir insan değil. İki konuyu Sayın Abdülkadir Selvi açıklığa kavuşturdu. Bunlardan birincisi şu; ben Adil Öksüz’ün gözaltında bulunduğu sırada ellerinin kelepçelendiğini önden, diğerlerinin tamamı arkadan kelepçeleniyor Adil Öksüz önden kelepçeleniyor diye biliyordum, meğer kelepçelenmemiş hiç, bu çok önemli bir şey.
İki; Adil Öksüz’ün Akıncılar Üssü dışındaki alanda yakalandığını düşünüyordum meğer Adil Öksüz Akıncılar Üssü’ndeymiş. Ve bir pilotun yaptığı açıklama, biz talimatı Adil Öksüz’den alıyorduk. Şimdi soru şu; efendim biz de arsa almaya geldik diyen iki kişi daha var Adil Öksüz dışında. Ama o iki kişi tutuklanıyor, Adil Öksüz’e sıra gelince kelepçelenmiyor. Tutanaklar tutuluyor üç tane tutanak, dosyanın içi boşaltılıyor, Adil Öksüz serbest bırakılıyor.
Şimdi MİT açıklama yapıyor bizim elemanımız değildir diye. Hiçbir istihbarat örgütü bu bizim elemanımızdır zaten demez, diyemez de zaten. Biz şuna bakıyoruz, Adil Öksüz’ü hangi güç serbest bıraktı? Ve şunu da merak ediyoruz. GPS cihazı vardı Adil Öksüz’de, onu saklamak istedi, jandarma gitti buldu saklandığı yerden. Adil Öksüz serbest bırakılırken GPS cihazını da beraber götürmesine izin verildi. Peki Adil Öksüz’ün kullandığı GPS cihazlarını Türkiye’ye hangi kurum ithal etmiştir? Biz bunları merak ediyoruz. Herhalde benim merak ettiğim kadar Sayın Binali Yıldırım’ın da merak etmesi lazım.
Ali Can TÜRKOĞLU- Peki nerede sizce? Yani yaşıyor yaşamıyor, öldürüldüğü yönünde açıklama yok tabi iddialar kamuoyuyla paylaşılıyor ama. Kemal KILIÇDAROĞLU- Adil Öksüz birilerinin koruması altında şu anda, nerede olabilir?
Ali Can TÜRKOĞLU- Türkiye içinde olduğunu mu düşünüyorsunuz? Kemal KILIÇDAROĞLU- Onu bilmiyorum. Bir ara Batum’da olduğu şeklinde bir haber bazı internet sitelerinde yer aldı. Adil Öksüz Batum’da görüldü vs. diye. Fakat haber veriliyor sonra Batum’dan da kaybolduğu şeklinde yine o internet sitesindeki haberde yer alıyor. Bilmiyoruz yani. Ben bilmiyorum en azından onu ifade edeyim. Ama şu soruyu ben sormak zorundayım. Oradaki herkesi tutukluyorsun Adil Öksüz’ü serbest bırakıyorsun. Üstelik cihazıyla beraber serbest bırakıyorsun. Mahkemeye götürülürken Adil Öksüz’e kadar olanlar götürülüyor, sıra Adil Öksüz’e gelince orada kesiliyor. Neden?
Ali Can TÜRKOĞLU- Bu arada bir son dakika gelişmesi var Sayın Genel Başkan sizinle de paylaşayım. Kara ve Deniz Kuvvetleri’nden 195 personelin ihraç edildiğine yönelik. TSK’da FETÖ ihraçları devam ediyor. Sabah saatlerinde İçişleri Bakanlığından bir açıklama yapılmıştı. Jandarma ve Sahil Güvenlikten toplam 265 yanlış hatırlamıyorsam yine ihraç vardı. Bu bilgiyi de aktarayım. Türkiye dışında olduğu bilinen bir terör örgütü mensubu var. Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir şey daha söyleyeyim. Mehmet Dişli, bakın Türkiye bilinerek ve bilinçli şekilde darbe ortamına hazırlanmıştır. Bir daha söylüyorum, bilinerek ve bilinçli bir şekilde darbe ortamına hazırlanmıştır. Neden diyeceksiniz? Mehmet Dişli, yani olayı yöneten adam Mehmet Dişli; TSK’da görevini, kara görevini, kıta görevini tamamlamadan Genelkurmay Merkeze getirilir. Kimin iradesiyle? Siyasi iradeyle. Özel bir daire oluşturulur orada kalması için, sonra terfi eder. Terfi edince o daireden ayrılması ve kıtaya gitmesi lazım. Tekrar değiştirilir, terfiine uygun daire tekrar orada tutulur. Sırf Genelkurmay Karargahı’nda kalsın diye ve Mehmet Dişli bu darbeyi yöneten kişidir.
Şimdi; Mehmet Dişli’yi Genelkurmay Karargahında tutan siyasi irade, Türkiye’yi darbeye bilinçli olarak hazırlayan iradedir. Bu kadar açık! Bana çıkıp şunu söylesinler, bu söylediğimde şu kelime, bakın cümleyi de demiyorum, ‘şu kelime yanlış arkadaş’ desinler. O nedenle bu darbenin çok ama çok karanlık noktaları vardır.
O nedenle yine şunu söylüyoruz. Darbe yargılamalarının kamuya açık yapılması lazım, yani bu yargılamaların televizyondan canlı verilmesi lazım. Darbe mağdurları var. Darbe mağdurlarını kim ne derse desin sonuna kadar savunacağım. Eğer siz bir öğretmeni alıp 5 gün tutarsanız, 16 günlük çocuğu anneden ayırırsanız, çocuğunu anneden ayırırsanız bu mağdurdur. En azından 16 günlük çocuk mağdurdur. Bende vicdan var, ahlak var, inanç var, din var, iman var. 16 günlük çocuk anneden ayrılır mı? Babası geldi hüngür hüngür ağlıyor, bari kızımı hapse koysunlar da çocuğunu da verelim bari orada çocuğu emzirsin diye.
Şehit, kocasını yakalamışsınız diyelim. Terör Örgütü Fethullah mensubu tamam diyelim, suçladınız hapse attınız tamam. Eşi? Abisi şehit olmuş, şehit yakını olmaktan devlet memuriyetine girmiş, onu da işinden atıyorsunuz. Hangi akılda, mantıkta, vicdanda, dinde, imanda böyle bir şey var. O kadının günahı nedir? Hadi kocayı aldınız, hapse attınız. Onun günahı nedir?
Ali Can TÜRKOĞLU- Dolayısıyla anladığım kadarıyla bu mağdur, siyasetteki mağdur tartışması devam edecek. Kemal KILIÇDAROĞLU- Bakın şimdi, benim verdiğim olayların tamamı gerçek.
Ali Can TÜRKOĞLU- Siz bunları hükümetle paylaşıyorsunuz, paylaştınız en azından. Kemal KILIÇDAROĞLU- Söylüyoruz, açıkça da söylüyoruz.
Ali Can TÜRKOĞLU- Cevap nasıl geldi? Kemal KILIÇDAROĞLU- Mağdur edebiyatı yapmayın diyorlar. Hangi mağdur edebiyatından söz ediyorsunuz siz? Ben kalkıp da Meclisi bombalayanları savundum mu? Hayır. Akıncılar Üssünde talimat verenleri savundum mu? Hayır.
Ali Can TÜRKOĞLU- Yeni Kanun Hükmünde Kararnameyle yakın zamanda çıkması bekleniyordu, işe iadelerin, işe dönüşlerin de olacağını söylemişti Sayın Canikli. Kemal KILIÇDAROĞLU- Kalktınız binlerce öğretmenin işine son verdiniz, açığa aldınız binlerce öğretmen, 10 binin üstünde öğretmen. Sadece 9 bin küsur Hatay’da, bunların FETÖ’yle yakından uzaktan hiçbir ilgisi yok.
Bakın şöyle bir olay anlatayım. İskenderun Payas’ta bir öğretmen açığa alınmış. Sordurduk niye açığa aldınız bu öğretmeni? Efendim Şanlıurfa’da Eğitim-Sen’in toplantısına katılmış diye. Biz de kendisine dedik ki, Şanlıurfa’ya Eğitim-Sen’in toplantısına katılmışsın. Bize verdiği cevap, hayatım boyunca hiç Şanlıurfa’ya gitmedim. Türkiye Cumhuriyetini hukuk devleti olmaktan çıkardılar berbat bir istihbarat devleti haline dönüştürdüler. Böyle bir şey olabilir mi? Sen devletin raporlarına güvenmiyorsun, seni zamanında uyarıyorlar, güvenmiyorsun devletin raporlarına, onları alıp çöp sepetine atıyorsun, yok hükmündedir diyorsun bugün gelmişsin Şanlıurfa’ya hayatı boyunca hiç gitmemiş birisini Şanlıurfa’ya gittin diye alıyorsun kapının önüne koyuyorsun. Devlet böyle yönetilmez. Böyle bir şey yoktur.
27,5 yılını devlete veren bir kişi olarak söylüyorum ben bunları. Bunlardan çok daha iyi tanırım ben devleti. Devlet saygın bir kuruluştur, olmak zorundadır. Yani önüne gelen ihbara göre insanları alıyorsunuz. İşadamları, işadamlarının ne günahı var? Falan üniversiteye, isim de veriyim Melikşah Üniversitesine niye yardım yaptınız diye fabrikasına el kondu, adamlar alındı hapse atıldı, Kayseri’de Melikşah Üniversitesi. Benzer bir olay Bursa’da yaşandı. Bursa’da bir işadamına yurt yap demişler. Yap diyen kim? Vali. Yap diyen kim? Büyükşehir Belediye Başkanı. Yap diyen kim? Bizzat Cumhurbaşkanı açıp telefonu bu hayırlı işi de sen yap diyor. Cemaate öğrenci yurdu yaptıralım. Şimdi bu işadamı Cumhurbaşkanının, valinin, Büyükşehir Belediye Başkanının telefon edip de yap dediği yurdu yapmazsa ne olur, başına ne gelir Allah aşkına? Bunu gözaltına aldılar. Melikşah Üniversitesi geldi rakamlara baktık. Bakın dedi ben işadamıyım, kiliseye de yardım yaptım, cemevine de yaptım, camiye de yaptım, Erciyes Üniversitesine de yaptım, Abdullah Gül Üniversitesine, Melikşah Üniversitesine yaptım, bütün kayıtlarım var. Üniversite, siz bu üniversitenin kuruluşuna ben izin vermedim ki. Kanunu çıkaran sizsiniz. Gülen Örgütüne ait 17 üniversiteye izin veren, getiren sizsiniz, onaylayan sizsiniz.
Ali Can TÜRKOĞLU- Zamanla bunların yanlış gördüğünüz noktalarının düzeleceğini düşünmüyor musunuz Sayın Genel Başkan? Kemal KILIÇDAROĞLU- Nasıl düzelecek bu kadar mağdur? Emin olun açlıkla uğraşanlar var. Ve bunun üzerine çıkıp ne diyorlar? Ağaç kökünü yesinler bunlar deniyor. Bir insanın onuruyla bu kadar oynanmaz. Bakın ben hayatımda görmedim böyle bir şey. Mustafa Kemal Atatürk’e suikast düzenleyenlerin çocuklarına bakın. O çocuklar yetişmiştir ve devletin en önemli makamlarına gelmiştir. Neden? Suç bireyseldir. Kolektif suç olmaz. Birisi suç işleyebilir, potansiyel olarak her insan suç işleyebilir. Hepimiz yapabiliriz. Ama ben suç işledim veya siz suç işlediniz diye benim ailem, çoluk çocuğum olmaz.
Bir örnek daha vereyim. Adamı işten atıyorsunuz THY’deki oğlunu da işten atıyorsunuz. 15 yaşında çocuk Tokat Turhal’da örnek veriyorum Tokat Turhal’da. Emniyet müdürü alıyorsunuz içeri, tamam aldınız. Lojmandan çıkarıyorlar hadi çıkardınız. İki küçük çocuk var banka hesaplarına el konmuş tamam el koydunuz. Kadının iki bileziği var satıp onunla çoluk çocuğunu geçindirmek istiyor ve bu 15 yaşındaki çocuğun çalışması lazım. Hiçbir işadamı korkudan iş vermiyor. Peki bu aile nasıl geçinecek? Hani Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir devletti, hani insan hakları vardı bizde? Şimdi ben bunları savunuyorum, bakın bunların hiçbirisi de CHP’ye oy vermiş de değil onu da söyleyeyim. Ama ben insan haklarını savunuyorum, ben demokrasiyi savunuyorum. Ben insanların inançlarına saygılıyım. Ben insanların kimliğine saygılıyım. Allah’ın yarattığı en değerli varlık insandır diyorum. Ama devlet dediğiniz kurumun insana işkence etmesi değil, insanı yüceltmesi lazım. Şimdi siz eşi suç işledi, abisi suç işledi veya abisi veya dedesi suç işledi diye aile boyu bütün aileyi yok edeceksiniz. Ben Taksim’de de söyledim, Yenikapı’da da söyledim, İzmir’de de söyledim. Devlet kinle yönetilmez, intikamla yönetilmez, nefretle yönetilmez. Devlet hukukun üstünlüğü kuralı içinde yönetilir. Her insanın hukukun üstünlüğü kuralı içinde yargılanma hakkı vardır.
Bakın, bizim çıkardığımız kanunlardan birisi de şudur; bir kişi suç işledi diyelim, yargılanacak ama avukat tutacak parası yok. Devlet ona avukat tutuyor. Parasını da devlet veriyor bunun hakkını savun diye. Şimdi siz yargılama olmadan otomatikman çıktınız şu kişiler suçludur dediniz. Siz hakim misiniz? Hakim değilsiniz. Hukuk eğitimi gördünüz mü? Hayır onu da görmediniz. Size böyle bir yetki? OHAL bize Kanun Hükmünde Kararname yetkisi verdi. Ama siz insan hakları, hukukun üstünlüğü çerçevesinde bakmak zorundasınız ona. OHAL dönemiyle ilgili yaparsanız ben bunu anlarım. Ama siz OHAL döneminin ötesine taşan düzenlemeler yapıyorsunuz. Bunlar doğru değil.
Ve daha tehlikeli bir şey… Doğu- Güneydoğu’dan açıldı da hani silah deposu haline getirdiler bunlar, göz yumdular vs. falan. 200 ton patlayıcı patlatıldı. İşte dün de çok sayıda şehidimiz geldi Allahtan rahmet diliyoruz onlara. Silahlanma yarışı başladı.
Ali Can TÜRKOĞLU- İşte bu yarışı başlatanların da mesela FETÖ’cü olduğu yönünde iddialar var Sayın Genel Başkan. Kemal KILIÇDAROĞLU- İyi de silahlanma iznini veren kim? Rize valisi ne diyor açıklamasında? En çok talep buradan geldi. Bugüne kadar hiç ben bu kadar silah tutma ruhsatı vermemiştim diyor. Birisinden izin alıyorlar. Yani adım adım Türkiye bir iç savaşa mı hazırlanıyor acaba? Ve siz özendiriyorsunuz bunu. Silahlandırmayı özendiriyorsunuz. TRT’ye gidenler vardı 15 Temmuz akşamı. Ellerinde uzun namlulu silahlar vardı, vatandaştı bunlar ve tüfekler vardı. Kim bu insanlar? Siz devletin güvenlik güçlerine güvenmiyor musunuz? Devletin güvenlik güçleri görevlerini yapamıyorlar mı? Vatandaşa silahlanın dediğiniz andan itibaren biz polisi takmıyoruz demektir, polise güvenmiyoruz demektir. Polis güvenliği sağlayamıyor demektir. Her vatandaş kendi güvenliğini sağlasın demektir. Bunlar doğru değil.
Ali Can TÜRKOĞLU- Sayın Genel Başkan, bu FETÖ’yle ilgili olarak bir soru daha sorayım sonra dış politikaya da gireyim orada da çok önemli gelişmeler var. Yurtdışında olduğu kesin olarak bilinen bir isim Fethullahçı Terör Örgütünün başındaki isim Fethullah Gülen. İadesi için temaslar devam ediyor, Adalet Bakanı Amerika’daydı. Hatta partinizden milletvekili de o heyette bulunuyordu. Siz Gülen’in iadesi sürecine nasıl bakıyorsunuz? Edilecek mi sizin şahsi görüşünüze göre ve farklı ülkelere de kaçabileceği yönünde Sayın Bozdağ’ın da açıklamaları var. Bunları nasıl değerlendireceksiniz? Kemal KILIÇDAROĞLU- İade edilmesi lazım, dosyalar gönderilmiş. Bir sefer dosya sayısı çok fazla, 180’e yakın dosya gönderilmiş. 180 dosya göndermek Fethullah Gülen’i bize iade etmeyin anlamına gelir. Kardeşim darbe birinci baş sorumluysa darbeyle ilgili bilgileri, dökümanları alırsın bir, bilemedin iki dosya halinde götürürsün iadesini istersin, bu kadar basit. Eğer siz ona yüzlerce dosya gönderiyorsanız bu göndermeyin demektir. Çünkü o dosyaların önce oturulup İngilizceye tercüme edilmesi lazım, bakılması lazım vs. uzun bir süreçtir o. Ayrıca tabi Amerika bir hukuk devleti. Bakacak ona hakim karar verecek. Türkiye gibi değil yani. Türkiye’de açarsınız telefonu hakim istediği gibi karar verir. Nasıl istiyorsunuz diye belki sorabilir hakim. Beyefendi nasıl bir karar istiyorsanız söyleyin ben kararı öyle vereyim diyebilir Türkiye. Türkiye’de yargı bağımsızlığı yok ki zaten. Yargı bağımsızlığını yok eden de yargının bizatihi kendisidir üzülerek ifade edeyim.
Bakın, Yargıtay’a 160 Fethullahçı atandığı zaman isyan eden tek kişi benim bakın. Grup toplantısında çıktım dedim ki, siz Yargıtay’a 160 militan atadınız hakim değil. Dönemin Başbakanı, Adalet Bakanı, Grup Başkanvekili hepsi beni suçladılar, şimdi 160’ı da hapiste. Ben mi haklıyım onlar mı haklı? Gülen kendi iradesiyle Türkiye’ye gelmeli. Ben suçsuzum diyorsa, ki o zaman Amerika bırakmak zorundadır, ben Türkiye’ye dönmek istiyorum demeli, gelmeli burada yargılanmalı.
Ali Can TÜRKOĞLU- Suriye, Irak aslında sadece Türkiye’nin değil dünyanın da ana gündeminde olan iki ülke şu anda. Tek tek devam edelim isterseniz. Suriye, Fırat Kalkanı operasyonu işte 60 günün üzerindedir operasyonlar devam ediyor. Özgür Suriye Ordusuna TSK’nın desteğiyle bir ilerleme var. Kemal KILIÇDAROĞLU- Çok sayıda da şehidimiz var.
Ali Can TÜRKOĞLU- Çok sayıda da şehidimiz var Allah rahmet eylesin tekrar. Ancak orada gözüken o ki bir takım da anlaşmazlıklar var. Mesela önce şunu soralım. Özgür Suriye ordusu evet ilerliyor, bir El-Bab operasyonu bekleniyor yakın zaman içerisinde. Ancak bu arada da PYD, YPG’nin de topraklarını genişletmeye çalıştığı, dolayısıyla da TSK’nin PYD’yi de vurduğunu görüyoruz. ABD ile Türkiye arasındaki sıkıntıların başında geliyor anlaşılan o ki PYD konusu. Siz nasıl değerlendireceksiniz Türkiye’nin PYD’ye bakışını? Terör örgütü olarak nitelendiriyoruz ve ABD – Türkiye ilişkilerinin PYD konusunda bu kadar sıkışmasını? Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi birinci nokta şu; Türkiye’nin kendi güvenliğini sağlamak açısından Cerablus operasyonu IŞİD’e karşı mücadelede normaldir, olması gerekir. Biz de buna destek verdik.
İki; Amerikalıların anlamadığı ya da bizim anlatmakta zorluk çektiğimiz nokta şu; siz PYD’ye terör örgütü diyorsunuz. Güzel de kardeşim o zaman Salih Müslim’i niye Ankara’ya davet ettiniz? Buraya geldiyse niye tutuklamadınız terör örgütünün başındaki bir kişiyse?
İki; kardeşim siz kalktınız PYD terör örgütüne kendi kapılarınızı, sınırlarınızı açtınız, adamlar silahlarıyla, cipleriyle, askeri güçleriyle geldiler, Suriye topraklarına girdiler. Niye buna izin verdiniz? Ve şimdi niye terör örgütü diyorsunuz? Bunları da anlatamıyorlar tabi. Anlatmakta zorluk çekiyorlar. Türkiye kendi güvenliğini sağlamak zorundadır. IŞİD’e karşı mücadele edilmesi lazım. Yapılmadı. 70 ilden militan devşirildi ve oraya gönderildi Türkiye’den. Ayrıca dışarıdan gelen çok sayıda IŞİD militanı Türkiye’den sınırlardan geçti. Adamlar hastane açtılar Gaziantep’te. Adamlar Suriye’de yaralanıyordu Türkiye’de tedavi ediliyorlardı, tekrar tedavi edildikten sonra bunlar Suriye’ye gönderiliyordu. Türkiye’den bunlara tırlarla silah yardımı yapılıyordu.
Daha tehlikeli olanı şu; El Nusra’yı bütün dünya terör örgütü kabul ediyor, BM dahil. El Nusra’yı terör örgütü kabul etmeyen sadece Türkiye. Ama Türkiye’de de şöyle bir tablo var. Dışişleri Bakanı El Nusra’yı terör örgütü olarak kabul ediyor, Cenevre’de diyor ki, terör örgütü El Nusra çıkmalı diyor Halep’ten. Cumhurbaşkanı diyor ki, El Nusra terör örgütü değildir. Kim doğruyu söylüyor? Ve ilginç olanı şu; Putin Erdoğan’ı arıyor, Erdoğan da bunu muhtarlar toplantısında anlatıyor. Putin beni aradı, Halep’ten El Nusra çıksın, ben de arkadaşlarıma talimat verdim diyor. Türkiye’yi, bir terör örgütüyle bir Cumhurbaşkanını ilişkilendiriyor. Ondan daha ağır bir hakaret Türkiye Cumhuriyetine olamaz. Yapıyorsan bari bunu gizli kapaklı yap kardeşim. Bu kadar açık, şimdi bütün dünya Türkiye’nin artık El Nusra’ya destek verdiğini, silah yardımı yaptığını, IŞİD’a destek verdiğini artık bütün dünya biliyor. Zaten başlangıçta IŞİD’a terör örgütü demiyorlardı. Çok gecikerek yaptılar bunu. Artık bütün dünya baktı ki olmuyor IŞİD Türkiye’de eylemler yaptı, onu da gizlediler hatırlarsanız Ankara’daki patlamayı efendim bu kolektif bir terör eylemi dediler, PKK var, IŞİD var, El Nusra herkesi kattılar onu içine. Oysa yapanlar IŞİD militanlarıydı, herkes bunu biliyordu. Dış politikada Türkiye Cumhuriyeti Suriye ve Irak değil sadece bütün dış politikada tarihinin en ağır yenilgisini almış bir ülkedir.
Ali Can TÜRKOĞLU- Şu andaki süreci nasıl değerlendiriyorsunuz peki? Yani hem Suriye’de şu anda operasyon devam ediyor, artı Sayın Cumhurbaşkanının geçtiğimiz gün yapmış olduğu açıklama yani Kırıkhan’dan Kilis’e kadar olan bölge ki, Afrin’i kast ettiği algısı oldu bizlerde de, dolayısıyla hani PYD’yle hem Menbiç’te, hem Afrin’de, aynı zamanda DEAŞ’ta işte BAB ve Rakka’da muhtemelen… Kemal KILIÇDAROĞLU- Söyledim Türkiye kendi güvenliğini sağlamak zorundadır. Bu güvenliği sağlarken uluslararası hukukun kendisine verdiği meşru yetkilerin de dışına çıkmaması lazım. Çünkü Türkiye meşruiyetini kaybetmemelidir. Biz oraya girerken haklı nedenlerle giriyoruz. Efendim şurayı da temizleyeceğiz, burayı da temizleyeceğiz diye dış politika iç politikaya da malzeme edilmemelidir. Ben şu soruyu sormak isterim. Niye Kandil’i yok edemiyorsunuz? Neden? Terörse terör, Türkiye için tehditse tehdit. Neden yok edemiyorsunuz?
Ali Can TÜRKOĞLU- Sizin cevabınız? Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir cevap versinler merak ediyorum ben de. Ben nedenini biliyorum da bir bakayım bayım neden böyle bir tablo var ortada neden?
Ali Can TÜRKOĞLU- Sincar’ın ikinci Kandil olmaması için mücadele edilecek açıklaması geldi. Kemal KILIÇDAROĞLU- Güzel, birinci Kandil’i de hallet o zaman. Üstelik birinci Kandil yani 35 yıldır bir önlem aldılar da biz engel mi olduk? Parlamenter sistem mi buna engeldi? Hangi sistem buna engeldi? Kim engeldi buna? İçerde esebilirsiniz, gürleyebilirsiniz içerde. Ama Türkiye’nin saygınlığını Ortadoğu’da sıfırladılar. Şu hale bakın Allah aşkına Musul’la ilgili. Musul’a efendim biz Musul Başika dolayısıyla Başika’da askerimiz olmalı mı? Olmalı. Kalktınız mezhep endeksli bir politika güttünüz ve Irak merkezi yönetiminin ihtarlarına, ağır açıklamalarına maruz kaldınız. Oysa şu açıklama yapılabilirdi. Başika’da bizim askerimiz IŞİD’a karşı mücadele ediyor. Irak’ın toprak bütünlüğünü sağlamak, Musul’dan IŞİD unsurlarını temizlemek ve Irak merkezi yönetimini rahatlatmak için varız. Bitti nokta bu. Siz bu açıklamayı yapmayıp da mezhep endeksli bir açıklama yapınca Irak’ın Başbakanı dedi ki, bizim topraklarımızdan çıkın. İzin verdiniz diyorlar. Merkezi hükümet vermedi ki oradaki vali verdi Nuceyfi. Şimdi valiyi arıyor merkezi hükümet. Sen merkezi hükümetten bağımsız nasıl Irak topraklarında bir başka ülkeye gel buraya yerleş diye izin verirsin. Geldiğimiz hale bakın.
Ali Can TÜRKOĞLU- 1 Mart tezkeresi geçseydi bölge bu durumda olmazdı. Sayın Cumhurbaşkanının bir açıklaması geçtiğimiz günlerde. 1 Mart tezkeresi geçseydi ne olurdu bölgede sizin görüşünüze göre? Kemal KILIÇDAROĞLU- Eğer biz 1 Mart tezkeresine döneceksek tartışılacak çok şey var. Ben şunu sormak isterim. Mardin’e kadar giden askerler, yabancı unsurlar TBMM’den karar çıkmadan önce gittiler. Buna kim izin verdi? 1 Mart tezkeresi Türkiye Cumhuriyeti tarihinde parlamentonun kendi özgür iradesiyle aldığı bir karardır. Siz bu karara saygı duymak zorundasınız.
Ali Can TÜRKOĞLU- Cumhuriyet Halk Partisi olarak bölgeyle, Irak’la, Suriye’yle, Rusya’yla, ABD’yle yani şu anda bu Ortadoğu’daki krizin içerisindeki ülkelerin herhangi birisiyle bir temasınız oldu mu, olacak mı? Kemal KILIÇDAROĞLU- Bütün ülkelerle üç aşağı beş yukarı temasımız var. Yani bazen Genel Başkan Yardımcısı düzeyinde, bazen eski milletvekillerimiz, büyükelçilik yapan milletvekillerimiz bölgeye gidiyorlar, görüşmeler yapılıyor, bize bilgiler geliyor. Biz Irak’ın da, Suriye’nin de… Bakın, şu soruyu her vatandaşımın kendisine sormasını isterim. Türkiye’nin dış politikasının Suriye’yle, Irak’la, Mısır’la, Rusya’yla, Libya’yla, AB’yle ilişkilerini kim düzeltir? Herkes kendisine sorsun. Akla tek cevap gelir Cumhuriyet Halk Partisi düzeltir. Çünkü biz kendi bölgemizde de barışı savunuyoruz. Dünyada da barışı savunuyoruz. Biz hiçbir komşumuzun iç işine asla karışmayız. Kendi tarihinden yoksun insanların topluma tarih dersi vermeleri kadar yanlış bir şey yoktur.
Dolayısıyla biz kendi tarihimizi bilmeyen insanlar tarafından yönetiliyoruz. İşin garip tarafı budur. Ortadoğu coğrafyasını, Ortadoğu denklemini bilmeyen, çünkü Ortadoğu tarihini bilmeyen insanlar tarafından yönetiliyoruz. Arapların bir özelliği vardır. Araplar kendi içinde kavga ederler ama dışarıdan bir unsur müdahale ettiği takdirde bütün Arap dünyası size karşı çıkar. Arap Birliğine bakın. Türkiye aleyhinde defalarca yayın yaptılar.
Dış politikada hamasete yer yoktur. Dış politikada az konuşursunuz, dış politikada arka kapı diplomasisi çok önemlidir. Ben asarım, ben keserim. Buyur as, kes bakalım. Buyur git bakalım as kes. Elinden tutan mı var buyur git bakalım.
Ali Can TÜRKOĞLU- Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gülten Kışanak’la ilgili gözaltı kararı Mecliste de tartışıldı. Darbe Komisyonunu terk etti HDP’li vekiller. Sizin görüşünüz nedir? Hem Gülten Kışanak, hem Fırat Anlı gözaltına alındı. Kemal KILIÇDAROĞLU- Bizim görüşümüz şu; iki cümle. Bir; seçimle gelenin seçimle gitmesi demokrasilerin temel kuralıdır. İkinci cümle; seçimle gelenler hukukun öngördüğü kurallar içinde kendilerine verilen görevi yapmaları gerekir. Hiç kimsenin hukuk dışına çıkmaya hakkı da yoktur, yetkisi de yoktur. Ben hukuk dışına çıktığı için yasaları ihlal ettiğim için nasıl Cumhurbaşkanını eleştiriyorsam birisi kalkıp da seçimle geldiği halde eğer hukuku çiğniyorsa, yasaların dışına çıkıyorsa, yasalara aykırı işlem yapıyorsa onunda yargılanması gayet doğaldır.
Ali Can TÜRKOĞLU- Yarın 29 Ekim. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bir yürüyüş yapacağınızı açıkladınız. Siz bu yürüyüşte olacak mısınız, bir konuşmanız olacak mı? Ve şöyle bir çekince vardı işte 30 Kasım’a kadar yürüyüşlerin yasaklanmasıyla ilgili her ne kadar 29 Ekim ve 10 Kasım bunun içinde değil dense bile bir çekinceniz var mı? Bir terör eylemi olacağı düşüncesi veya öyle bir istihbarat var mı size ulaşan? Kemal KILIÇDAROĞLU- Bize ulaşan bir şey yok tabi. Ama mutlaka güvenlik güçlerinin elinde buna benzer uygulamalar olmuş olabilir. Yani bilgi akışı açısından ifade ediyorum. Olabilir. Biz kendi güvenliğimizi olabildiğince kendimiz sağlamaya çalışıyoruz. Ulus’ta toplanacağız 29 Ekim’de. Bütün vatandaşlarımızı da davet ediyoruz oraya. Oradan Anıtkabir’e kadar yürüyeceğiz. Cumhuriyetimizi seviyoruz. Cumhuriyet bilhassa kimsesizlerin kimsesidir diyoruz. Cumhuriyetin özelliği çok önemli ve temel bir özelliği vardır. Cumhuriyette birey birisinin kulu, kölesi falan değildir artık. Türkiye Cumhuriyetinin özgür, bağımsız vatandaşıdır. Vatandaşlık haklarına kavuşmuştur. Padişahın emrini, padişahın kulu olmaktan çıkmıştır. Kendi yöneticilerini seçme, kendi demokrasisini geliştirme, özgürce düşüncelerini ifade etme, fikri hür, irfanı hür insanlar, kuşaklar yetiştirme gibi idealleri vardır.
Dolayısıyla bu ülkü çerçevesinde biz bir yürüyüş yapacağız Anıtkabir’e kadar. Bizim belediyelerimizin olduğu bütün bölgelerde gene coşkulu bayram kutlamaları olacak. Bütün vatandaşlarımın cumhuriyete inanmalarını, cumhuriyeti güçlendirmelerini, cumhuriyetten yana tavır koymalarını. Siyasi görüşlerimiz farklı olabilir ama cumhuriyet bizim bir ortak paydamızdır ve güçlü bir ortak paydamızdır. Cumhuriyeti demokrasiyle taçlandırdığımız zaman daha büyük bir anlam kazanmış oluyor.
Ali Can TÜRKOĞLU- Resepsiyona katılacak mısınız bu arada akşam külliyede? Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır, başka bir resepsiyon var Atatürkçü Düşünce Derneği’nin düzenlediği bir resepsiyon var. Büyük bir olasılıkla oraya katılacağım.
Ali Can TÜRKOĞLU- Sayın Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz öncesi Cumhuriyet Halk Partisinde bir tüzük kurultayı bekleniyordu. Bu tüzük kurultayı olacak mı önce onu sorayım. Kemal KILIÇDAROĞLU- Yapacağız.
Ali Can TÜRKOĞLU- Erteleme var mı yoksa yakın zamanda bekliyor muyuz? Kemal KILIÇDAROĞLU- Tarih olarak şu anda bilemiyorum. Geçen arkadaşlarla tekrar oturduk konuştuk tüzük kurultayını bir an önce yapalım ve bitirelim. Seyircisiz yapacağız. Çünkü bizim iç işimiz bu.
Ali Can TÜRKOĞLU- Yani bir seçimli kurultaya dönme gibi bir ihtimal olabilir mi? Şundan söylüyorum bunu, 15 Temmuz öncesinde bir takım muhalif isimlerin hani bir seçimli kurultay olabilir mi yönünde, hatta mitingler gerçekleşti. Kemal KILIÇDAROĞLU- Tüzük kurultayını yapacağız ama delegeler isterlerse illa seçimli olsun seçimli de yaparız yani. Sonuçta biz demokrasiye inanan bir partiyiz. Demokrasiyi kendi içinde güçlendiren bir partiyiz. Bizim dışımızda önseçim yapan yok. Biz önseçim yapıyoruz büyük ölçüde. Milletvekillerimiz önseçimle geliyor. Bizim kullandığımız kontenjanda Siyasi Partiler Yasasının öngördüğü yüzde 5’le kaldı. Hatta yüzde 5’in bile altında kaldığı yerler oldu. Dolayısıyla bakıldığı zaman demokrasi kuralları bizde işler, ne gerekiyorsa o yapılır.
Ali Can TÜRKOĞLU- MYK’da bir değişiklik var mı yakın zamanda? Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo hayır.
Ali Can TÜRKOĞLU- Öyle de iddialar ortaya atılmıştı daha doğrusu. Kemal KILIÇDAROĞLU- Zaman zaman oluyor bunlar. Bu tür talepte bulunanlar da olabilir, dilekte bulunanlar da olabilir, dilekte bulunanlar da olabilir. Ama yo, Merkez Yönetim Kurulumuz son derece iyi, çalışıyor. Her arkadaşımız kendi görevinde, kendi alanında çalışıyor. Belki çok medyatik değiliz bu konuda. Medya malum biraz CHP’ye kısıt uyguluyor. Ama sonuçta biz Türkiye’nin bütün illerinde, bütün ilçelerinde çalışmalarımızı yürütüyoruz. Aynı zamanda Anadolu’ya da açılıyoruz, Anadolu’da da toplantılar yapıyoruz. Örgüt toplantılarını yapılma bağlamında ifade ediyorum. İşte Kahramanmaraş’ta il başkanları toplantımızı yaptık, başka bir ilde yaptık. Önümüzdeki günlerde Trabzon’da il başkanları toplantımızı yapacağız. Yine önümüzdeki günlerde güçlü bir parlamenter sistem için neler gerekiyor diye bir çalıştay yapacağız.
Ali Can TÜRKOĞLU- 13 – 14 Kasım’daki çalıştay? Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet bir çalıştay yapacağız. Oraya anayasa hukukçularını davet edeceğiz. Biz sadece dinleyici olacağız.
Ali Can TÜRKOĞLU- Parlamenter sistem üzerine? Kemal KILIÇDAROĞLU- Parlamenter sistem üzerine. Nasıl daha güçlü, daha tutarlı, sağlıklı işleyen bir parlamenter sistem ve parlamenter sistemin gerekliliği, patronlu başkanlık sisteminin Türkiye’yi felakete sürükleyeceğini. Çünkü Latin Amerika ülkelerinde uygulanan başkanlık sistemi patronlu başkanlık sistemidir. Patron ne derse o olur. Bu yapı bizim demokrasimiz için en tehlikeli yapıdır. Dolayısıyla halk ne derse o olur. Bir kişi ne derse o olmaz, olmamalı.
Ali Can TÜRKOĞLU- Artvin’deki saldırı. Kişisel olarak şunu merak ediyorum. O an Kemal Kılıçdaroğlu olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu bir tarafa bırakalım, Kemal Kılıçdaroğlu olarak ne hissettiniz? Yani aklınıza ne geldi? Mesela torununuz aklınıza geldi mi? Ne geldi o anda ilk aklınıza? Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle; önce arabalar durduğu zaman yani niye arabalar durdu, yani bir vadinin içindeyiz diye birbirimize sorduk arabada. Sonra yoğun bir silah sesi. Benim korumalar dahil arabalardan kalaşnikoflar çıktı ki hiç görmemiştim yani seyahat sırasında. Genelde dışarıda bizi izleyen güvenlik güçlerinin elinde olurdu. Arabanın içinde tabi, sonra araba dağın kenarına çekildi. Tabi düşünüyorsunuz yani torununuzu da düşünüyorsunuz, ailenizi ve çocuklarınızı da, düşünüyorsunuz. Yani hepimiz insanız sonuçta. Yani hepimizin bir canı var. Ama şunu hissedebiliyorsunuz. Bizim çalışmamız ülkenin yararı için, bireysel bir çalışma yok, bireysel bir çıkar yok, bireysel bir avantaj sağlama yok. Bu ülkenin işsizine iş bulmak, yoksulunun karnını doyurmak, kişi başına geliri artırmak gibi bir görevimiz var. Hep bu söylemlerle yola çıkmışız. Demokrasimizi güçlendirelim, kimlik, inanç ayrımı yapmayalım, bütün vatandaşları kucaklayalım diye. Ve diyorsunuz ki, yolun başındayız yani daha güzel şeyler bu Türkiye’de gerçekleşmeli. Acaba bu terör ortamında siz de hayatınızı verir ve Türkiye daha büyük bir felaketin içine sürüklenir mi diye kaygılanıyorsunuz tabi.
Ali Can TÜRKOĞLU- Tekrar geçmiş olsun. Çok teşekkür ediyoruz sorularımızı cevapladınız, vakit ayırdınız teşekkürler.