08.12.2021

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU GAZİANTEP’TE

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Gaziantep’te Şanlıurfa Dernekleri Buluşması’na katıldı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, buluşmada yaptığı konuşmada şunları söyledi: Efendim hepinize teşekkür ederim. Sayın Başkan konuşurken büyük bir dikkatle dinledim Sayın Başkanı. Gaziantep’in tarihiyle başladınız. Gaziantep, Şanlıurfa bu bölge görkemli tarihi olan bir bölgedir. Sadece cumhuriyet tarihi değil, cumhuriyetin öncesinde de bu bölge olağanüstü bir bölgedir. Dolayısıyla bölgenin ilk hareketi sanayileşmeyle, ekonomi açısından ifade edeyim sanayileşmeyle bu bölgede Gaziantep önemli bir fark atmıştır. Gazianteplilerin ne kadar çalışkan olduğunu, üretime ne kadar önem verdiklerini, bölgenin yıldızı haline nasıl geldiğini üş aşağı beş yukarı hepimiz biliriz. Milli Kurtuluş Savaşında da Gaziantep’in ve Şanlıurfa’nın ki iki isim TBMM tarafından Urfalılara Şanlıurfa, Anteplilere de gazilik unvanı verilmiştir. Bu bizim cumhuriyet tarihimiz açısından son derece değerlidir.


Gaziantep’te sanayileşme başlayınca tabi doğal olarak Şanlıurfa’dan da insanlar geldi çalıştılar, emek harcadılar, alın teri döktüler. Başkanın dediği gibi sırtında kumu, çimentoyu yukarıya taşıdı, çalıştı, alın teriyle çalıştı, emeğiyle çalıştı, üretti, bir şeyler yapmaya çalıştı ve sonuçta kazandı, işadamı oldu, patron oldu, yanında Gazianteplilerde, Urfalılarda çalışmaya başladılar. Bir insanın emeğiyle, alın teriyle çalışması ve yükselmesi kadar değerli bir şey yoktur. Bir daha ifade edeyim, bir insanın çalışması, alın teri dökmesi, kazanması, tasarruf yapması, büyümesi, patron olması kadar değerli bir şey yoktur. Bu çok önemlidir. Bu ancak dirayetli insanların yapabileceği bir şeydir. Sorumluluk hisseden insanların yapacağı bir şeydir. Kazandığını har vurup harman savurma alışkanlığından değil, kazandığından tasarruf edip büyümeyi nasıl gerçekleştirebilirim onun düşüncesi içinde çaba harcayan insandır. O nedenle Şanlıurfalıların Gaziantep’te önemli bir yere gelmeleri de doğrusunu isterseniz beni son derece mutlu etti.
Efendim Gaziantep’te çalışan Urfalıların ki rakam verdiniz 350 bin Urfalı. Bunların dışlandıkları yönünde bir algının olduğunu ifade etti Sayın Başkan. Tabi ben burada yaşamıyorum, böyle bir algı var mı, yok mu onu bilmem ama bir derneğin başkanı olarak Gaziantep’teki Şanlıurfalıların Dernek Başkanı olarak böyle bir algıyı dile getirmeniz böyle bir gerçekliğin olduğunu gösteriyor bize. Ama bu gerçeklik sadece ekonomide veya diğer alanlarda değil, bu gerçeklik büyük bir ihtimalle siyaset kurumunda da var. Bu konuda bizim çok başarılı olduğumuzu söyleyemem. Eğriye eğri doğruya doğru. Cumhuriyet Halk Partisi burada Şanlıurfalıları biraz görmezden geldi. Biraz değil belki hiç görmezden geldi.
Bu buluşmanın benim açımdan çok büyük bir değeri var. Gaziantep’te yaşayan Şanlıurfalılar açısından da büyük bir değeri var ona da inanıyorum. Yarın Şanlıurfa’ya gideceğim ki benim dördüncü veya beşinci gidişim olacak. Şanlıurfa’da da vatandaşlarla konuşacağım, kanaat önderleriyle buluşacağım. Burada bizi dinleyen çok sayıda muhtarlarımız var, şeyhlerimiz var ifade ettiniz. Kanaat önderlerimiz var diye söylediniz. Kanaat önderi olmak sıradan bir olay değildir. Bir insan ortaya çıkıp ben kanaat önderiyim dediği zaman onun kanaat önderliği tartışılır. Kişiyi kanaat önderi yapan toplumun kendisidir, toplum onu kanaat önderi yapar. Çünkü toplumdan herhangi bir vatandaş bir sorunla karşılaştığında gider kanaat önderine böyle bir derdim var ben bu derdi nasıl çözeyim diye. İşte o kişi kanaat önderidir. O kişi bazen üniversite mezunudur, bazen tahsili de yoktur, bazen ilkokul mezunudur ama herkes bilir ki bir sorun geldiğinde sağduyuyla oturur aklın terazisinde tartar ve kararını verir. O nedenle o kanaat önderidir ve kanaat önderleri bizim toplumumuzda son derece değerlidir. Kanaat önderleriyle bir araya gelmek, kanaat önderleriyle belli sorunları tartışmak aslında Türkiye’nin geleceği açısından da son derece değerlidir. Gittiğim bütün illerde son 3 yıldır özellikle kanaat önderleriyle toplantı yaparım. Onları tek tek dinlerim, bize yönelik eleştirilerini de büyük bir hoşgörüyle karşılarım çünkü bize yönelik eleştirinin yapılması son derece değerlidir. Bizim ufkumuzu açması açısından değerlidir. Bizim yanlışlarımızı görmemiz açısından değerlidir. Olaya böyle bakarım ve böyle çözmeye çalışırım.
Efendim tebaayla yurttaş buna da değindiniz Sayın Başkan. Bu çok önemli bir kavramdır. Tebaa olmak ayrıdır, vatandaş olmak ayrıdır. Tebaa olan kişinin söz hakkı yoktur. Vatandaşın söz hakkı vardır. Tebaa olan hesap soramaz vatandaş hesap sorar. Tebaa vergisini mecburen verir ama paranın nereye harcandığını asla soramaz. Ama vatandaş demokrasilerde ben vergi veriyorsam benim bu vergimi nereye harcadın sorusunu sorma hakkına sahiptir. Demokrasinin çıkışı da zaten bu soruyla başlamıştır. O nedenle hepimiz vatandaş olarak bu güzel ülkede yaşıyorsak hem soru soracağız, siyasi kurumlara soru soracağız yani bizim ödediğimiz vergiyi harcama yetkisine sahip olanlara ve onu denetleyenlere soru soracağız ve hakkımızı arayacağız. Hak aramak değerli bir kavramdır. Bir vatandaş hakkını arıyorsa hak arayanın arkasında saf tutmakta her birimizin tek tek görevi olmalıdır. Bir kişi haksızlığa uğradıysa haksızlığa karşı susmayacağız, kim haksızlık yaptıysa haklının yanında saf tutup haksızlığı yapana karşı bu haksızlığı yapma diyeceğiz. Eğer haksızlık karşısında susan dilsiz şeytansa şeytan olmayacağız. Haksızlığa karşı direneceğiz. Haksızlığa karşı direnmek adaleti savunmak demektir. İki kavram çok önemlidir. Eğer haksızlığa karşı duruyorsanız, haksızlık karşısında susmuyorsanız, haksızlığa uğrayanın yanında saf tutuyorsanız siz aynı zamanda adaleti savunuyorsunuz demektir. Adalet nedir? Adalet devletin temelidir, devletin özüdür, devletin dinidir adalet. Hazreti Ali öyle söyler. Devletin dini adalettir der. Adaletin olmadığı yerde insan hakkı olmaz, adaletin olmadığı yerde haklıyla haksızı ayıramazsınız, adaletin olmadığı yerde güçlünün sesi çıkar güçsüzün sesi çıkamaz. Fakirin, fukaranın sesi çıkamaz, garibanın sesi çıkamaz. O nedenle adaleti savunuyoruz. Ama adalet sadece bir sözden de ibaret değildir adalet. Adalet vatandaşa saygı duymaktır, adalet haksızlığa karşı olmaktır, adalet tüyü bitmemiş yetimin hakkını yememektir. Adalet her birimizin üzerinde titremesi gereken bir kavramdır ve adalet kavramının içinin boşaltılmasına izin vermememiz lazım. Ben haksızlığa uğradıysam nerede arayacağım adaleti? Mahkemelerde arayacağım. Mahkemelerin bağımsız olması lazım.
Bakın, kanaat önderleri kardeşlerime ve muhtarlarıma özellikle sesleneyim. Adalet dediğiniz kavram kanun değildir. Anayasa der ki, dünyadaki bütün hukuk kitapları der ki, hakim hukukun üstünlüğüne ve vicdani kanaatine göre karar verir der. Hukukun üstünlüğüne ve vicdani kanaatine göre karar verir der. Kanuna göre karar verir demiyor. Çünkü hayatta olan her şey kanunda yazılı değildir. Hukukun üstünlüğü ne demektir? TBMM yerine koyar aynı zamanda hakim kendisini. Yasa koyucu yerine koyar eğer kanunda hüküm yoksa. İki, vicdani kanaatine göre karar verir. Bazı alimler derler ki, vicdan Allah’ın yüreğimizdeki sesidir derler. O nedenle kararı verirken hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre karar verir. Ve siyasetçi bunları bilmek zorundadır. Bir siyasetçi bunları bilmiyorsa ve bu çerçevede hareket etmiyorsa o siyasetçiyi her birimizin tek tek sorgulaması lazım.
Sayın Başkanım, izin verirseniz kendimden söz edeyim. Kim bu Kemal Kılıçdaroğlu, öyle ya kim? Televizyonlarda görüyorsunuz bağırıyor, çağırıyor, konuşuyor ediyor bir şeyler söylüyor ama kim bu adam? Kendimi anlatıyım size. 7 çocuklu bir aileden geliyorum, babam küçük bir memurdu. Rahmetli annem okuma yazma bilmezdi. Büyük ablamda okuma yazma bilmez. 7 kardeşten üniversiteye giden sadece benim. Diğer kardeşlerimin bazıları işçi, bazıları memur olarak emekli oldular. Kimin ne yaptığını kimse bilmez. Üç evladım var iki kız bir oğlan, onlarda elleri ekmek tutuyor, bir şeylerle çalışıyorlar. Birisi İstanbul’da avukatlık yapıyor, bir CHP’li belediye binasından içeri girmeyeceksin dedim. Yarın dedikodusu olur niye olsun.
Değerli arkadaşlarım, siyasete girdiğim gün malvarlığımın tamamını internet siteme koydum. Benim malvarlığım budur dedim gayet açık. Vicdanen rahat mıyım? Vicdanen rahatım. Ne kazandıysam alın teriyle kazandım. Ve ben isterim ki, bütün siyasetçiler böyle yapsın. Devleti yöneten siyasetçinin temiz olması lazım. Temiz olacak ki herhangi bir olay karşısında geri adım atmayacak. Temiz olacak ki tehdit edilmeyecek. Hata mı? Hepimizin hatası var benim de hatalarım var ben demem ki benim hiçbir hatam olmamıştır diye. Hata insana mahsus bir kavramdır. Her birimizin hataları olabilir, eksiklikleri olabilir, kusurları olabilir. Önemli olan hatayı tekrar etmemektir. Hatayı tekrar etmezseniz tarihi tekerrür ettirmezsiniz zaten. Çok sık söylerim, çok sık ifade ederim yüce Yaradan’ın bize verdiği en değerli şey akıldır. Kainatta canlılar içinde aklını kullanan tek canlı biziz insanoğludur. O nedenle kutsal kitabımız aklınızı kullanmıyor musunuz niye sorar yüce yaradan. Eğriyle doğruyu ayırmak akılla olur, bilgiyle olur, birikimle olur ve biz aklımızı kullandığımız süre içinde yüce Yaradan’ın kainattaki bütün sırlarına vakıf olmaya çalışırız. Cep telefonuyla konuşuyoruz değil mi? Kablo var mı? Hayır yok. Buradan sesimiz nereye gidiyor? Uzaya gidiyor, uzaydan başka bir yere ister Singapur, ister komşunuz, ister bir başka yer. Ne kuralları? Fizik kuralları. Fizik kurallarını koyan kim? Yüce yaradan. Keşfeden kim? İnsanoğlu. Demek ki bunları keşfederseniz insanlığın hizmetine nelerin sunulduğunu göreceksiniz. Eğer aklımızı kullanmazsak başkasına kiraya verirsek doğruyu yapmamış oluruz. Aklımızı kullanacağız. Kainatın sırlarını çözmek kadar güzel bir şey yoktur. O geleceğimiz açısından, çocuklarımız açısından da son derece değerlidir. Hep söyledim, camiye, kışlaya, adliyeye siyaseti sokmayın. Sokmayın buralara. Buralara siyaseti sokarsanız toplumu ayrıştırırsınız, toplumu bölersiniz. Ayrıştırdılar mı? Toplumu ayrıştırdılar. Böldüler mi? Böldüler gerçekçi olalım. Soruyoruz komşumuza bir bak bakalım bunun inancı nedir, bak bakalım kimliği nedir, bak bakalım yaşam tarzı nedir? Demiyoruz ya bu Allah’ın yarattığı bir insan kardeşim. İnancını senin ölçme yetkin var mı, böyle bir terazi sana verildi mi? Verilmedi. Böyle bir yetki peygambere verilmeyen bir yetkiyi bir başkası kullanabilir mi? Kimin daha inançlı, kimin daha az inançsız olduğunu kim bilebilir yüce Yaradan’dan başka? Şimdi inancı sorguluyoruz. Yazıktır günahtır ayrıştırmayalım toplumu. Kimliği sorguluyoruz. Hangimiz anne babamızı seçme özgürlüğüne sahibiz hangimiz? Bir anneyle, bir babayla sonunda bizler oluyoruz, her birimizin kimliği kendi şerefimizdir, her birimiz kendi kimliğimizle şeref duyarız, onur duyarız. Ama bu siyasete malzeme olmaz, siyasetin konusu olmaz. Kimlik siyasetin konusu olur mu? Benim elimde olmayan bir şey nasıl siyasetin konusu olur? Başkan, eşit yurttaşlık… Evet bu ülkede 84 milyon yaşıyorsak 84 milyonda aynı şekilde vatanseverdir, aynı şekilde yurtseverdir, aynı şekilde hepimiz eşit vatandaşız, öyle olmak zorundayız. Benim inancımdan ötürü, kimliğimden ötürü, yaşam tarzımdan ötürü beni ötekileştirirsen o zaman eşitlik kaybolur. Ben ikinci sınıf vatandaş olurum. Bizim ne anayasamızda, ne yasalarda, ne evrensel hukukta ne de inancımızda ikinci sınıf vatandaş yoktur herkes vatandaştır. Allah’ın yarattığı bütün canlılara, hatta bütün kainata saygı duymak zorundayız. Her yaratılanın bir sırrı vardır onu keşfetmek zorundayız. Buna bakmak zorundayız.
Efendim helalleşmeden söz etti Sayın Başkan. Evet artık bizim helalleşmemiz lazım. Çok bölündük, çok ayrıştık, çok kavga ettik. Bu ülkede Başbakanlar idam edildi, bakanlar idam edildi, gencecik filiz gibi çocuklarımız idam edildi. Kimimiz alkışladık, kimimiz öfke duyduk. Başkası idam edildi, başkası alkışladı, kimisi öfke duydu. Bunları bir tarafa bırakmak zorundayız ve oturup helalleşmek zorundayız. Eski yaraları politikacılar kaşırlar. Kaşıyalım da oradan oy alalım diye. Buradan da çıkmak zorundayız. Eski eskide kaldı cancağazım diyor yüce Mevlana değil mi? Yeni şeyler söylemek lazım diyor. Kendi tarihimizi bile bilmiyoruz. Dolayısıyla bu topraklar bereketli topraklardır, ilim irfan topraklarıdır bu topraklar. Bu topraklarda Mevlanalar, bu topraklarda Hacı Bektaşlar, bu topraklarda Yunus Emreler, bu topraklarda Ahi Evranlar yaşadı arkadaşlar. Ve bunların tamamı bize sevgiyi öğrettiler, aşkı öğrettiler, beraber yaşamayı öğrettiler. Ahlakı, edebi, irfanı öğrettiler, bilgiyi öğrettiler bize, okumayı öğrettiler, okumanın ne kadar değerli olduğunu öğrettiler. Sevgili peygamberimiz ne diyor? İlim Çin’de de olsa gidin öğrenin diyor. Hazreti Ali ne diyor? Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum diyor. Bilgiye, bilime, ilime İslamiyet kadar önem veren vallahi ikinci din bilmiyorum. Ama biz gerçekten de bilime bu kadar önem veriyor muyuz acaba hakkını yerine getiriyor muyuz? Orada şüphelerim var yeteri kadar getirmiyoruz.
Siyaseti bir ayrışma aracı, vatandaşı bölme aracı değil. Siyaseti iyilikte yarışma aracı olarak görmemiz lazım. İyilikte yarışmalıyız, güzellikle yarışmalıyız, ahlakta yarışmalıyız, bilimde yarışmalıyız, irfanda yarışmalıyız, ferasette yarışmalıyız. Yarışlar buralarda olmalı. Biz buraları bırakmışız başka şeylerde birbirimize o onu söyledi, bu bunu söyledi şunu yaptı, bunu yaptı diye bir sürü şeyler yapıyoruz ve söylüyoruz. Bunlar yanlış bunlardan çıkmamız gerekiyor. Eğer destek verirseniz çıkacağız bundan eminim. Söz verdik milleti barıştıracağız. Barış kadar güzel bir şey var mı Allah aşkına niye barışmıyoruz biz ve niye kavga ediyoruz biz? Barışacağız, bir araya geleceğiz. Hatamız mı var evet diyeceğiz hatamız var ne var yani hatamızı kabul etmek erdemdir arkadaşlar. Bir insanın kendi hatasını kabul etmesi kadar değerli bir şey yok mudur? Vardır değerli bir şey. Hatan varsa evet burada bir hata var yanlış yapmışız bunu düzeltelim diyeceksin, oturup helalleşeceksin. Bunu yapmamız lazım ve biz bunu yapacağız beraber yapacağız, birlikte yapacağız. Birlikte yapmazsak olmaz. Biz çocuklarımıza, evlatlarımıza güzel bir Türkiye bırakmak zorundayız, kavgasız bir Türkiye bırakmak zorundayız.
Bakın şimdi biz İYİ Partiyle, Demokrat Partiyle, Saadet Partisiyle bir ittifak kurduk. Halbuki geçmişte bu partiler neredeyse birbirinin düşmanıydı değil mi? Yani bu felsefeyi oluşturan partiler. Ama her bir liderin olgunlaştığını, her bir liderin ne kadar güzel hareket ettiğini, davrandığını ve bu davranışları demokrasi üzerine inşa ettiğini, insan hakları üzerine inşa ettiğini, saygı üzerine inşa ettiğini görüyoruz, tanığı oluyoruz. Demek ki, bir araya gelebiliyoruz, demek ki oturup konuşabiliyoruz, demek ki oturup sorunlarımızı çözebiliyoruz. O zaman niye kavga ediyoruz? Seçim yapıyoruz milletvekilleri gönderiyoruz meclislere. Onlarda çalışsınlar, onlarda çaba harcasınlar, onlarda millete hesap versinler. Adı milletin vekiliyse aslolan milletin kendisidir, o vekildir. Aslolan milletin kendisidir. Millete güvenmiyorsanız olmaz bu işler millete güveneceksiniz. İradesine de güveneceksiniz ve saygıda duyacaksınız. Bu işin özü budur. Böyle yapmak zorundayız.
Efendim Sayın Başkanım, benim konuşma sürem ne kadar bilmiyorum. Politikacıya söz verirseniz bu sabaha kadar sürer. Ben bildiğiniz politikacılardan değilim arkadaşlar. İçim neyse dışımda odur. Neyi düşünüyorsam rahatlıkla söylerim. Vatandaşımı severim, helal ekmek kazanan, evine helal ekmek götüren her kişinin benim başımın üstünde yeri vardır. Türkiye Cumhuriyeti, bu devlet çok zengin topraklar üzerindeyiz biz. Bu zengin toprakların kadrini, kıymetini yeteri kadar bilmiyoruz. Harran ovasını düşünün arkadaşlar. Harran ovası ve oranın tarihini düşünün. Urfa’nın hoyratını söyleyip de duygulanmayan bir adam var mı Allah aşkına? Urfa’nın hoyratını dinleyip de gözyaşı dökmeyen bir adam var mıdır? O kadar zengin bir kültürümüz var ki kültürü de kavga konusu yaptık. Urfa’nın hoyratını Rizeli dinlese benim taşıdığım duyguyu taşımaz mı? Rize’nin türküsünü Urfalı dinlese onun taşıdığı zevki dinlemez mi, duymaz mı? Bu kadar zengin bir kültürümüz var. Köyden köye geleneklerimiz var. Değişiyor geleneklerimiz, oyun havalarımız değişiyor, türkülerimiz değişiyor, masallarımız değişiyor. Biz bunları kavga nedeni yaptık. Bunlar bizim zenginliğimiz arkadaşlar. Ne kadar çok türkümüz olursa, ne kadar çok dengbejimiz olursa ne kadar çok güzel uzun havalarımız olursa, hoyratlarımız olursa ya bunlar bizim zenginliğimizdir ve biz bu zenginliğimizle övünmeliyiz. Yemeklerimizde öyle. Antep, Urfa kebapları bile farklı. Gidin öbür tarafa Antakya orada da farklı. Bu bizim zenginliğimiz arkadaşlar. Zenginliğimizdir ve biz zenginliğimizi dünyaya tanıtmak zorundayız. Gelecek buraya, Türkiye’ye gelecek. Size şunu da söyleyeyim, yabancılar bizi bizden daha iyi biliyorlar. Bizim tarihimizi de bizden daha iyi biliyorlar. Nerede hangi eser var onu biliyorlar, hangi uygarlık nerede yaşamış onu biliyorlar. Kitaplar yazıyorlar, ciltlerle kitaplar yazıyorlar. İlk arkeologlar dışarıdan geldi. Uygarlıklar arasında bir köprüdür Anadolu. Bütün uygarlıklar var burada, bütün uygarlıklar geçmiştir. Buradan Avrupa’ya gitmişler çoğu ya da Karadeniz’in üst tarafından. Ve dolayısıyla biz bütün bu zenginliği dünyaya duyurmak zorundayız.
Bir şey anlatıyım size. Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi vardı Çorum’da bir miting vardı özelleştirmeye karşıydık Çorum’a gittik miting yapıyoruz Şeker-İş’ten sendikacılarda var. Oradan Ankara’ya dönüyorum. Dediler ki, burada Eti’ler döneminde yapılmış bir baraj var hala su tutuyor. Ben inanmadım tabi yok canım dedim ya milattan önce Eti’ler döneminde baraj mı? Var dediler. O zaman oraya bir gidelim dedim. Gittik baraj var evet, hala su tutuyor evet. Milattan önce bu topraklarda baraj yapılmış ve o baraj hala duruyor ve hala su tutuyor ve biz bunu bırakın dünyayı biz kendimize bile tanıtamamışız. Bu bağlamda yerel yönetimlerin çok önemli rolü vardır. 21.yüzyılın dünyasında ülkelerin dışında metropoller yarışırlar. Mesela diyelim ki, İstanbul Londra’yla yarışmak zorundadır. İzmir Paris’le yarışmak zorundadır. Antalya Kahire’yle yarışmak zorundadır. Burası yani Gaziantep Milano’yla yarışmak zorundadır. Yani artık metropoller yarışıyorlar. Benim bulunduğum metropolün tarihi, kültürü, zenginliği, yemeği, gastronomisi her şeyiyle yarışıyorlar ve dolayısıyla ülkeler kardeş oluyor, halklar yaklaşıyor, birbirleriyle kardeş oluyorlar, kardeş belediyeler çıkıyor, dostluklar, ahbaplıklar çıkıyor ve birbirimizi tanımaya başlıyoruz. Dünya düşman olmaktan çıkıp dünya dost olmaya başlıyor aslında. Biz bunu yapabiliriz. Beraber yapacağız inşallah. Allah’ın izniyle göreceksiniz bütün bunları tereyağından kıl çeker gibi yapacağız hepsini. Ama destek sizden gelecek.
Efendim STK’lar demokrasinin temel taşıdır dedi Sayın Başkan. Sayın Başkan, siyaset bilimciler şöyle diyorlar, diyorlar ki önümüzdeki 100 yıl içinde siyasi partiler bitecek, yerini sivil toplum kuruluşları alacak diyorlar. Çünkü sivil toplum kuruluşları belli bir konuya odaklanıyorlar ve hepsi gönüllü çalışıyor. Sağcı, solcu, ortacı ayrımı da yok diyorlar. Hedef ne? Daha güzel bir Urfa, daha güzel bir Gaziantep, daha güzel bir yeşil, oramın korumak, iklimi korumak, kuşları korumak, doğayı korumak, Urfa’nın ceylanlarını korumak. Sivil toplum örgütü bir araya geliyorlar bunlar. Dolayısıyla sivil toplum örgütlerinin siyasi partilerden daha güçlü olarak ortaya çıkacaklarını düşünüyorlar önümüzdeki yüzyılda. Siyasi partiler önem kaybedecek, katılımcı demokrasi dediğimiz çerçevede sivil toplum örgütleri güçlü olacak. Bu çok önemli bir vurgu sivil toplum örgütlerinin katılımcı demokrasinin önemli unsurlarından birisi olması önemlidir. Şu açıdan önemlidir, diyelim ki esnafla ilgili bir kanun çıkarıyorsunuz. Esnafla ilgili kanunu çıkarırken esnaf temsilcisinin görüşünü almazsanız çıkaracağınız kanun onun ihtiyacını karşılıyor mu, karşılamıyor mu belli olmaz. Biz sorun var mı? Diyelim var sorunu nasıl öğrenirsiniz? Yaşayandan öğrenirsiniz. Sorunu yaşayan kim? Ali, Veli sorunu yaşamış veya çiftçi veya sanayici sorunu yaşıyor, bir sorunu var, bir derdi var yani. Kanunla çözülecek bir derdi var. Siyasetçi önce sorunu yaşayanı dinlemek zorundadır gel kardeşim nedir derdin, nedir şikayetin. Ya yönetmelikle çözülür, ya tüzükle çözülür, ya genelgeyle ya kanunla çözülür. Kanunla çözülüyorsa o sorunu çözecek düzenlemeyi yaparsın ve bir daha sorarsın bak bu kanuni düzenleme senin ihtiyacını gideriyor mu gidermiyor mu? Gideriyorsa mesele yok, mesele yasalaşır herkes memnun olur. Bizde siyasetçiler böyle yapmıyor. Ne yapıyorlar? Bir kanun çıkıyor kimsenin haberi olmuyor çıkmış bir kanun. Bir de şimdi torba kanun çıkarıyoruz 50 kanun bir kanun içinde. Hakimin bile haberi yok, avukatın da haberi yok ama gece yarısı bir kanun çıkmış. Demokrasilerde bunlar olmamalı, olmayacak. İnşallah bundan sonra da olmaz.
Efendim hepinize en içten sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum. Ben bu akşam Gaziantep’ten Şanlıurfa’ya gideceğim. Helalleşme lafımı unutmayın. Bu toplumun helalleşmesi lazım, bu toplumun beraber olması lazım, bu toplumun birlikte olması lazım, bu toplumun kaynaşması lazım, bu toplumun kardeş olması lazım. Ayrımcılığında olmaması lazım.
Hepinize en içten sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum, sağ olun, var olun diyorum.

Tüm Fotoğraflar İçin Tıklayınız...

Gündem'den Öne Çıkan Haberler