27.07.2019

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, GAZETECİLERİN SORULARINI YANITLADI (27 TEMMUZ 2019)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, GAZETECİLERİN SORULARINI YANITLADI
(27 TEMMUZ 2019)
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Afyonkarahisar’ın Sandıklı ilçesinde düzenlenen CHP Belediye Başkanları Çalıştayı’nda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Eski Halk Bankası Genel Müdür Yardımcısı Atilla'nın tahliyesini değerlendiren Kılıçdaroğlu, “Hakan Atilla Amerika’da boşu boşuna yattı. Yazık günahtı. Ne suçu var Hakan Atilla’nın? Reza Zerrab’ı niye istemediler? Niye istemiyorlar Reza Zerrab’ı? Asıl fail o, rüşveti dağıtan o, rüşveti yiyen, yolsuzluk yapan o. El üstünde tuttular. Reza Zerrab için iki kez nota verdiler Amerika’ya. ‘Ona dokunmayın’ diye. Kabak kimin başına patladı, bir devlet memurunun, bir bankacının başına patladı. Boşu boşuna hapse girdi.”
Kılıçdaroğlu, bir gazetecinin “Hakan Atilla’nın İstanbul’da havalimanında karşılanmasına" ilişkin sorusuna, “Tamamen şov. Ne yapabilirler yani? Karşılıyorlar da ne yaptılar yani hapisten mi kurtardılar? Erdoğan, Trump’a telefon açıp ‘Derhal serbest bırakın’ diyebilirdi. Bırakmadı. Ama Trump telefon etti ‘Papazı derhal serbest bırakın’, ‘Emredersiniz’ dedi. Talimatı aldı ve papazı hemen serbest bıraktı. Merkel telefon etti, hemen serbest bıraktılar. Dolayısıyla yöneticiler açısından söylüyorum, kimsenin ayaklarının yere basmadığı bir Türkiye’de yaşıyoruz. Ayakları yere basmıyor ve gerçekleri görmüyorlar. Hakan Atilla konusunda ne yaptılar bunlar? Trump’ın papaz için yaptığının en azından 10’da birini yapsalardı. Boşu boşuna hapse girdi o. Hiçbir günahı olmayan birisi.” yanıtını verdi.
Anayasa Mahkemesi'nin, "barış bildirisi" olarak adlandırılan metne imza atan 9 akademisyen için verdiği hak ihlali kararını değerlendiren Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
"Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı doğru. Üniversitede çocuklarımıza ders veren hocalar bir görüş dile getirdiler, hapse mi atılır? Üniversitelerden mi atılır bu insanlar? Yanlıştı bu. Anayasa Mahkemesi’nin kararı bu bağlamda doğru bir karar. Beni üzen, kararın 1 oy farkla cıkmış olması. Normalde oy birliğiyle çıkması lazımdı. Eğer demokrasiyi insan haklarını, düşünce özgürlüğünü savunuyorsak, Barış Bildirisi’ne imza attı diye adam üniversiteden mi atılır? Hangi çağda yaşıyoruz? Bu, Orta Çağ kafası, emin olun. O nedenle alınan karar doğru ama bu kararın bir oy farkla alınması demokrasimiz açısından kaygı verici."
Kılıçdaroğlu, ülkede yeni siyasi parti oluşumuna ilişkin de şöyle konuştu:
"Siz gazeteciler, haberciler olarak yeni siyasal oluşumları nasıl büyük bir dikkatle izliyorsanız biz de siyasetçi olarak dikkatle izliyoruz. Elbette insanlar ayrılabilirler, yeni bir parti kurabilirler. Yeni parti kuruyorlar diye insanları suçlamanın bir mantığı yok. Elbette onlar da parti kurarsa bir program açıklayacaklardır, neyi, nasıl yapacaklarını açıklayacaklardır. Vatandaş da bakacaktır. Eğer teveccüh edecekse gidip oy verecektir, kabul etmiyorsa da zaten oy vermeyecektir. Dolayısıyla ayrılan kişileri baştan düşman gibi görüp onları ötekileştirmek, bütün dünyada demokratik geleneklere aykırıdır. Eğer demokrasiyi savunuyorsanız herkesin parti kurma hakkı vardır. Buna da sessiz kalacaksınız. Eğer parti kurulur, partinin programı bir başka parti tarafından eleştirilirse, oturulur eleştirilir. ‘Bu parti programı Türkiye’nin sorunlarını çözmez vesaire bir sürü laf söyleyebilirsiniz. Ama ortada bir şey yokken neden Erdoğan böyle bir sürecin içerisine kendisini sürükledi. Ben gayet iyi anlıyorum tabii. Çekiniyor, tahtının sallanmasından korkuyor. Tahtı sallanmaya başladı Erdoğan’ın. Onu görüyor."
Bir gazetecinin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti bizim dönemimizde asla ve kat'a emir alan bir hükümet olmamıştır.” ifadelerine ilişkin sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
"Hiçbir CHP’li genel başkan veya hiçbir CHP’li Batı’nın egemen güçlerinden talimat almamıştır. Asla. Ama Erdoğan’ın talimat aldığını bütün dünya biliyor. Papazın serbest bırakılması talimatını kimden aldı? Trump’tan aldı. Bıraktı mı? Bıraktı. Talimat mıydı, talimattı. Talimatın yerine getirilmesinden sonra Trump, Erdoğan’a teşekkür etti. Dikkatinizi çekiyorum, yargıya teşekkür etmiyor, doğrudan Erdoğan’a teşekkür ediyor. Bir başka gazeteci vardı, Türkiye’de hapisteydi. Merkel’den talimat geldi. Bir gecede, hiç hazırlanmayan, aylardır hazırlanmayan iddianame bir gecede hazırlandı. Ertesi gün davası görüldü, tahliye edildi. Tahliye edilirken eline bir başka mahkemenin tutuklama kararı verildi, havaalanında uçak bekliyordu, uçağa bindi ve Almanya’ya gitti. Talimat nereden geldi? Merkel’den geldi. Ne konuşuyor Erdoğan, neyi anlatıyor yani?. Bütün bunları toplumun bilmediğini, toplumun hafızasının bu kadar kör olduğunu mu sanıyor? Her türlü talimatı alıyor. Talimatın gereğini de yerine getiriyor. Ne için? Çünkü o talimatı almazsa burada rahat oturamayacak. Onu da gayet iyi biliyor. Talimat alanlar bizi suçlayamazlar. Talimat alanlar Türkiye’nin bağımsızlığını savunamazlar."
Çalıştayın partisi için verimli geçtiğini belirten Kemal Kılıçdaroğlu, belediye başkanlarının ilk 100 günde yaptığı faaliyetleri değerlendirdiklerini, bundan sonra yapılacak projelere ilişkin planlamalar yaptıklarını söyledi.
Çalıştay kapsamında büyükşehir belediye başkanlarınca özel bir toplantı da yapıldığını dile getiren Kılıçdaroğlu, "Büyükşehir belediyeleri başkanlarımız belli aralıklarla toplanmayı kararlaştırdılar. Böylece ortak projelerin Cumhuriyet Halk Partili bütün belediyelerde uygulanmasının yolunu açacağız. Belde halkına bizim kabul ettiğimiz 7 ilke çerçevesinde hizmet verilecek. Ana hedefimiz; Hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği bir beldeyi inşa etmek. Bu bağlamda arkadaşlar üzerlerine düşen bütün görevi yapacaklar." ifadelerini kullandı.
Belediye başkanlarına verdiği tavsiyeleri anlatan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, şöyle konuştu:
"Muhtarları mutlaka alacağınız kararlara dahil edin dedim. Çünkü muhtarlar bulundukları beldede yani ilçe, il ya da köyde demokratik yollarla seçilmiştir. Kendi beldesini en iyi tanıyan kişidir. Dolayısıyla mahalleyle ilgili bir karar alırken mutlaka muhtarın bilgisi olmalı. 'Muhtarı, alacağınız kararlara dahil edin' dedim. Çünkü bütün belediye başkanlarımız 'Kenti birlikte yöneteceğiz' diye bir söz vermişti. Kenti birlikte yöneteceksek, birlikte yönetmenin en önemli aktörü muhtar. Dolayısıyla 'Muhtarlarla ilgili mutlaka özel bir çalışma yapın. Sizin muhtarlarla sürekli yan yana gelmeniz ya da muhattap olmanız yoğunluk nedeniyle zor olabilir ama bir arkadaşınız, bir belediye başkan yardımcısı mutlaka muhtarlardan gelen talepleri almalı, hayata geçirmeli. Geçiremiyorsa da bunu belediye başkanı arkadaşımıza aktarsın' dedim."
Kılıçdaroğlu, CHP'li belediye başkanları için 7 ortak ilke belirlediklerini hatırlatarak, "Bizim açımızdan son derece değerli ilkeler. 7 ilkenin ana teması, halkla belediye başkanı arasında güven oluşturmaktır. Herkese yansız, eşit davranması, herkesi kucaklaması, yoksul mahallelere, ailelere pozitif ayrımcılık yapması, yaptığı her harcamanın hesabını belde halkına yani millete vermiş olması bizim için son derece değerli. Böylece belediye başkanı bugüne kadar siyasal iktidarın 'Ben sadece harcama yaparım ve hesabını vermem' anlayışının tam aksine harcamayı yapacak ama bu para halkın parası olduğu için hesabını verecek. Neyi ne kadar, ne için yaptığını ve ne harcadığını belirtecek, halka bunun hesabını verecek." değerlendirmesini yaptı.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun Belediye Meclisi toplantılarını Youtube üzerinde yayınlatmaya başlamasının önemli bir hareketin başlangıcı olduğuna değinen Kemal Kılıçdaroğlu, diğer belediye başkanlarına da şeffaflığı sağlamaları için bunu önerdiğini belirtti.
Bütün çalışmalarının yerel seçimlerde elde ettikleri başarıyı genel seçimlere taşımak üzerine olduğunu anlatan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye bir buhran dönemi yaşıyor, krizi de aştık aslında. Bir buhrandayız. Çünkü işsiz sayımız sürekli artıyor. Bırakın iş bulamayanları, işi olanların işine son veriliyor. İstisnasız bütün mutfaklarda, parantez içerisinde sarayın mutfağı hariç her yerde yangın var. Aileler geçinemiyor, tüketimlerini kıstılar, et alamıyorlar, yiyecek alamıyorlar. Böyle bir tablo içerisinde vatandaş dönüp Cumhuriyet Halk Partisine bakacak. Cumhuriyet Halk Partisi eleştiri yapıyor mu? Evet, yapıyor. Eleştiriler doğru mu? Evet, doğru ama vatandaş 'Ben zaten bunu yaşıyorum, mutfağımda zaten yangın var. Benim sorunumu nasıl çözeceksiniz' diyor. Biz CHP olarak bu krizden nasıl çıkılacağını, krizi nasıl aşacağımızı, işsize nasıl iş bulacağımızı, üreten Türkiye dediğimiz ve geliştirdiğimiz bir kavramı nasıl hayata geçireceğimizi halka anlatmak zorundayız. Bunu belediyelerden başlayarak halkımıza anlatacağız."
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Türkiye'nin bilimde, tarımda, sanayide daha fazla üretim yapması gerektiğini vurgulayarak, "Bugün yaşadığımız koşullardan Türkiye'yi çekip çıkarmamız lazım. Bunun iki ana ekseni var. Bunlardan birincisi israftan kaçınmaktır. Birileri israfı itibar olarak görüyor, biz israfı haram olarak görüyoruz. Aramızda derin bir uçurum var. İkinci ana ekseni de üretmektir. Çiftçi toprakta üretecek, fabrikada sanayici, işçi üretecek. Üniversitelerde bilim üretilecek, sanatçılar sanat eserlerini üretecek. Toplumun her kesimi üretecek ve her kesim ürettiğini bir şekilde pazarlara sunacak. Türkiye bugün et, mercimek, saman ithal ediyor, canlı hayvan ithal ediyor. Aslında bunları bizim ihraç etmemiz lazım. Vatandaş haklı olarak soruyor; 'Neden bunları ithal ediyoruz, neden biz üretmiyoruz?' Bereketli topraklarımız var, çiftçimiz de çalışkan. Her şey ateş pahası. Bu nasıl oluyor? Biz bu tabloyu değiştirme sözü veriyoruz." şeklinde konuştu.
Kılıçdaroğlu, bir gazetecinin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ekonomiye ilişkin olumlu ifadelerine ilişkin yönelttiği soru üzerine ise şunları kaydetti:
"Gerçekleri ısrarla görmek istemiyor. Görmediği için de sorunu kavrayamıyor, çözüm üretemiyor. AK Parti'nin bugün geldiği nokta artık topluma yük olan bir parti konumundadır. Gerçekleri görmeyen, sorunları kavramayan, sorunlara çözüm üretemeyen bir parti. 'AK Parti hükümetleri birbirleriyle yarıştı', doğru. İşsizlikte yarıştılar. 15 paket açıkladılar. Her açıkladıkları pakette işsizlik oranı da işsiz sayısı da arttı. Demek ki yarış işsizlik üzerine oldu. Bu lafı doğrudur. İşsizlik belki onların düşünemediği kadar arttı. Üstelik 'işsizliği azaltacağız' diye paket açıkladılar, açıkladıkları her paketten sonra işsizlik arttı. 'Enflasyonu düşüreceğiz, hayat pahalılığını düşüreceğiz' dediler, her paketten sonra, ki üstelik buna TOBB'u, sanayi odalarını, pek çok kuruluşu dahil ettiler. 'Hep birlikte enflasyona karşı milli mücadele' dediler. Hayat pahalılığı tam tersine arttı. Dolayısıyla geriye doğru yarışıyorlar galiba. Erdoğan bunu fark etse çok iyi olacak. Millet perişan vaziyette. Saraydan bakıp halkın yaşadığı dramı göremiyorlar. Sarayda birbirlerine bakıyorlar, saraydaki mutfağa bakıyorlar çünkü. Her şey var orada. Sanıyorlar ki milletin mutfağı da öyle. Eti gramla alacak noktaya getirdiler. Et tüketimi düştü. Diğer tüketimde de ciddi bir düşüş var. Ekonomide ciddi bir sorun var ve bunu görmek istemiyorlar."