12.09.2017

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, FOX TV’DE İSMAİL KÜÇÜKKAYA İLE ÇALAR SAAT PROGRAMINDA GÜNDEME İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELERDE BULUNDU, SORULARI YANITLADI (12 EYLÜL 2017)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, FOX TV’DE İSMAİL KÜÇÜKKAYA İLE ÇALAR SAAT PROGRAMINDA GÜNDEME İLİŞKİN DEĞERLENDİRMELERDE BULUNDU, SORULARI YANITLADI (12 EYLÜL 2017)

- "(Almanya Dışişleri Bakanı Gabriel’in Türkiye’ye silah ihracatına ilişkin açıklamaları) Duyarlı bir bölgedeyiz, bu bölgede kendi güvenliğimizi, kendi savunma sistemimizi inşa etmek zorundayız. Dolayısıyla bu tür bir ambargoyu doğru bulmuyoruz. Türkiye’nin yeni arayışlara girmesi, bir anlamda NATO’nun Türkiye’ye çifte standart uygulamasından kaynaklanıyor"
- "ABD’de tutuklu bulunan bu kişilerin itirafçı olmaları halinde olay çok daha farklı bir mecranın içine sürüklenecek. Türk bankaları da var işin içinde. Olabildiğince dikkatli izliyoruz. Samimiyetle söylüyorum, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir bakanının başka ülkede yargılanması bizi üzüyor. Bu doğru değil. Buna ortam hazırlayan hükümetin çıkıp bu milletten özür dilemesi lazım"
- "Danıştay Başkanı tarafsızlığını kaybetmiştir. İktidar partisinin Danıştaydaki sözcüsü konumundadır. Sadece kendisini yaralamamıştır, Danıştaya da gölge düşürmüştür. Artık o makamda oturamaz. O makamdan ayrılması, görevi bırakması lazım"
- "(Terörle mücadele) Gayet açık ve net söylüyorum 4 yıl içinde çözmezsem siyaseti bırakacağım"
- "Böyle kapalı kapılar ardında gizli kapaklı işlerle de bu iş olmaz. Devletin duyarlı organları belki o tür görüşmeler yapabilirler ama sorunu çözmenin temel yeri, adresi TBMM’dir. Orada çözmemiz lazım"
- "Şunu rahatlıkla iddia edebilirim son 10 yılda en büyük değişimi yaşayan parti CHP’dir. 10 yıl öncesine bakın, CHP Doğu, Güneydoğu’ya gidemezdi. Şimdi her tarafına gidiyoruz"
- "(Erken seçim iddiası) Olabilir, biz hazırız. Baskın seçim de olabilir, seçim zamanında da yapılabilir. Önce yerel yönetim veya sonra normal seçimler de olabilir veya normal seçimleri erkene çekebilirler"
- "Asıl milli ve yerli olan biziz, gayri milli olanlar onlar. Eğer siz milliyseniz, bu ülkenin yetiştirdiği en büyük değer Mustafa Kemal Atatürk’tür, ona sahip çıkıyorsanız ben sizi yerli ve milli kabul ederim. Bayrağınıza, vatanınıza sahip çıkıyorsanız yerli ve milli kabul ederim. Bu ülkede huzuru ve barışı getirecekseniz yerli ve milli kabul ederim"




İsmail KÜÇÜKKAYA- Evet efendim hoş geldiniz diyoruz ve saatler 08.00 sizlere söz vermiştim Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu bu sabah bizlerle birlikte yeni güne beraber başlayacağız. Efendim hoş geldiniz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hoş bulduk efendim.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Günaydın.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Günaydın.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Erkenden geldiniz eksik olmayın.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Sağ olun çok teşekkürler. Benim için normal bir saat.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Onu soracaktım efendim kaçta kalkarsınız?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Duruma göre, eğer sabaha karşı saat diyelim 2’de yatıyorsak biraz daha geç kalkıyorum. Ama normalde 07.30, 08.00…

İsmail KÜÇÜKKAYA- Erken kalkıyorsunuz. Kahvaltıyı yapıyor musunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Kahvaltı mutlaka yaparım.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Sabah kahvaltı yapmadan çıkmıyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Önce biraz gazetelere bakıyor musunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Kahvaltıyla beraber gazetelere de bakıyorum tabi.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Hangi gazete gelir evinize efendim?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Aşağı yukarı bütün gazeteler gelir. Doğal olarak gelir zaten.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Hepsine bakarsınız ama özellikle tabi Okan da danışmanınız da bütün herhalde özetler de yapıyordur.

Kemal KILIÇDAROĞLU- O da özetleri yapar, köşe yazılarının önemlilerini bana özetler. Dolayısıyla onların hepsiyle bir şekliyle ilgileniyoruz.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Böyle mesela öteden beri hani sabah, şimdi sabah programı ya efendim, şimdi sabah kalktığınızda bir de keyifle de okuduğunuz mutlaka öteden beri sevdiğiniz, mutlaka okumadan başlamam güne dediğiniz yazar var mı öyle?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Var tabi o yazarlar, ama daha önce burada buna benzer bir şey, bir konuşmamız olmuştu, ben birkaç yazar ismini sayınca diğer yazarlar alınganlık göstermişlerdi.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Beni de sonradan aradılar da onun için sormuştum.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, evet. Aslında tabi doğal olarak işin doğasında tabi izlediğimiz sürekli okuduğumuz yazarlar var. Bu yazarlar benim hem bilgi dağarcığımı zenginleştiriyorlar, hem olaylara daha soğukkanlı bakıyorlar, daha güzel analizler yapıyorlar. Bunlar genellikle sosyoloji eğitimi almış veya o konuda yeni sosyoloji bilimine katkıda bulunmuş insanlar, köşe yazarları.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi efendim gazete manşetlerini şöyle bir özetlemek istiyorum size bugünün gündeminde neler var. Bizi de izleyenler, bütün partililer bizimle. Bizim tabi çok geniş bir kitle olduğu için onların soruları var, sizlere izleyenlerimizin sordukları, biz de sizlere sormak istiyoruz. Bu sabah soruyoruz etiketimiz var bizim mesela. Ben yönetmen kardeşimden rica edeyim Hürriyet’ten şöyle başlayarak arkadaşlar bugün gazetelerde neler var, Sayın Kılıçdaroğlu nasıl yorumlayacak acaba? Bir kere çok üzüldüğüm bir gelişme oldu efendim. Geçmişte biz yurtdışına gittiğimiz zaman ya da Türkiye’de olduğumuzda da bundan çok üzüntü duyardık. “Almanya Türkiye’ye silah satışını durdurdu” filan derlerdi. Fransa böyle açıklamalar. Biz onların geride kaldığını düşünürdük. Bugün sabah maalesef yine biz programımıza böyle bir haberle başladık. Alman Dışişleri Bakanı Gabriel dedi ki, “Biz Türkiye’ye silah sevkiyatını tamamen durdurduk” dedi. Böyle bir haberle başladık. Eş zamanlı olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Kazakistan dönüşünde bir açıklaması oldu. “Biz Rusya’dan S-400 alıyoruz, kaporayı da verdik” dedi. Bunları size sormak istiyorum ama önce Cumhuriyet. Dün bir dava vardı efendim Cumhuriyet Gazetesi davası. Biz de dün burada Kadri Gürsel’in eşini ağırladık, bir anne olarak onun duygularını sormuştuk. Cumhuriyet Gazetesi bu sabah “Adalet Göçüğü” demiş, “Hukuksuzlukta ısrar ediliyor” demiş. Tutuklu gazeteciler, biz de hep şunu hatırlatıyoruz Sayın Genel Başkan, evrensel ilke gazetecilerin tutuksuz yargılanmasıdır. Bu bizim meslektaş olarak ve ülkeyi anlamaya çalışan…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bütün demokrasilerin öngördüğü bir kuraldır aslında bu.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Öyle değil mi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Bu konuyu değerlendirir misiniz efendim? Bu dava ne oldu, ne olacak, ne bekliyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu insanların tamamı suçsuz, hiçbir günahları yok. Hiçbirisinin ama. Sadece Ahmet Şık’ı örnek vermek isterim. Ahmet Şık Ergenekon, Balyoz sürecinde İmamın Ordusu diye bir kitap yazdı, Fethullah Gülen cemaatini eleştirdi. Onlara Türkiye’nin içinde nasıl kol kanat gerildiğini, onların nasıl korunduğunu, siyasal olarak nasıl korunduğunu anlattı. Daha kitap matbaada basılmadan alındı hapse atıldı. Dönem değişti, FETÖ’cüler yakalandı, hapislere atıldı, şimdi Ahmet Şık FETÖ’cü diye gözaltında ve aylardır hapishanede. Yani bunun akılla, mantıkla falan bir ilgisi yok. “Adalet Göçüğü” diye başlık atmış Cumhuriyet. Aslında “Adaletin Çöküşü”demek lazım.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Siz böyle başlık atardınız?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi adalet yok ki zaten, hangi adaletten söz ediyoruz. Yani günahsız bir insanı haksız yere aylarca hapishanede tutmanın adaletle bir ilgisi var mı, hukukla bir ilgisi var mı, hakla bir ilgisi var mı? Hiç bir ilgisi yok.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Mesela efendim Kadri Gürsel, dün eşine de söyledim, şimdi bir zamanlar bu FETÖ kumpaslarını yaparken bizler bir grup gazeteci -ben de mesela- İlker Başbuğ, Dursun Çiçek’i filan çok savunmaya çalışıyorduk o zaman gazetedeydim. Kadri Gürsel’i dikkatle izlerdim ben. Kadri Gürsel’i hayatımda görmedim ama biliyorum bir gazeteci olarak.

Kemal KILIÇDAROĞLU- İyi birikimi olan bir gazeteci aynı zamanda evet.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Televizyonlarda hep şunu savunurdu efendim. Herkes FETÖ’yü o zamanki cemaati savunurken o diyordu ki, ya sızıyorlar devlete yarın başımız derde girecek diyordu şimdi içerde.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Öyle maalesef. Üzülerek ifade edeyim bu tablo Türkiye’nin hak ettiği bir tablo değil ve bu tablo sadece Türkiye’de bizleri üzmüyor aslında. Türkiye’de demokratik standartların gelişmesini isteyen bütün dünyayı üzüyor. Böyle bir tablo olabilir mi? Gazetecileri alıyorsunuz aylarca hapiste tutuyorsunuz, hiçbir günahları yok. Efendim neymiş işte parke yaptırılacakmış telefon etmişler parkeci Fethullahçıymış. Ya nereden bilsin parkecinin Fethullahçı olup olmadığını. Buna benzer daha o kadar çok gariplikler var ki, insanlar boşu boşuna…

İsmail KÜÇÜKKAYA- Mesela efendim Kadri Gürsel’e mesajlar gelmiş. Dün sordum “Ya dedim mesaja yanıt mı vermiş, kendi telefonunda Bylock mu var?”

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır efendim yok.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Ben nereden bileceğim, bana mesaj geldi nereden bileceğim gelen mesajda Bylock varmış, yokmuş nereden bileceğim? Yanıt yazarsam…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Telefonlarında Bylock olsa derim ki, Bylock var dolayısıyla o nedenle bunlar tutuklandı, o nedenle gözaltında, o nedenle aylardır işte mahkemenin önüne çıkarılmıyor vs. bunların hiçbirisi yok.

Bana aylarca önce Sayın Binali Yıldırım gelmişti Genel Merkeze ve Binali Yıldırım Bey’le konuşuyorduk dedim ki, “Cumhuriyet ve Sözcüyle ilgili operasyon yapılacağı söylentileri var.”

İsmail KÜÇÜKKAYA- Daha bunlar yokken?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hiçbirisi yokken. “Duyumları var...” “Böyle bir şey olabilir mi? Olamaz Kemal Bey” dedi. Hepsi gerçekleşti.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Siz Sayın Başbakana dediniz ki daha bu davalar olmadan Sözcü’den önce…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Olmadan önce evet CHP Genel Merkezinde.

İsmail KÜÇÜKKAYA- CHP Genel Merkezinde dediniz ki, Cumhuriyet ve Sözcü’ye…

Kemal KILIÇDAROĞLU- “Cumhuriyet ve Sözcü’yle ilgili operasyonların yapılacağı yönünde duyumlar var” diye söyledim. “Yok öyle bir şey” dedi.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Size bir duyum mu gelmişti?

Kemal KILIÇDAROĞLU- O zaman duyum gelmişti tabi. O zaman şu veya bu şekilde diğer gazeteci arkadaşlar da duymuşlardı bir operasyon hazırlığı yapılıyor diye. Şimdi Cumhuriyetin FETÖ’yle ne ilgisi var? Sözcü gazetesinin FETÖ’yle ne ilgisi var?

İsmail KÜÇÜKKAYA- Nabi Avcı bugün söyledi efendim “Cumhuriyet’le FETÖ’yü bir arada anmak doğru değil” dedi.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Doğru değil ama buyurun adalete bakın. Şimdi bu hakimler, bu hakimler hakim değil zaten, bunlar talimatı başka bir yerden alıyorlar oradan gelen telkinler üzerine karar veriyorlar. “Tutuklayın” diyorlar tutuklanıyor. “Gözaltında tutun”, gözaltında tutuluyorlar. Hakimin karşısına ne zaman çıkarılacağına bile yukarıdaki bazı organlar, bazı kişiler karar veriyorlar. Dolayısıyla sonuçta kabak kimin başına patlıyor? Demokrasinin başına patlıyor kabak. Şimdi bu ülkede demokrasi var diyebilir misiniz? 150’nin üstünde gazeteci hapiste. Hangi ülkeye diyeceksiniz bizim ülkemizde demokrasi var?

İsmail KÜÇÜKKAYA- Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 161 rakamını veriyor.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Hürriyet’e geçtiğimiz zaman efendim o konuyu da yorumlamanızı kısaca isteyeceğim. Alman Dışişleri Bakanının “Türkiye’ye silah sevkiyatını durdurduk” demesi bugünün bir numaralı haberidir ve Sayın Cumhurbaşkanının “Rusya’dan S-400’ü alıyoruz, kararlıyız, kaporasını bile verdik”demesi. Bunu bir değerlendirir misiniz bu ikisini, Hürriyet’in manşetini.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir ülkenin silah sistemleri arasında uyum olması lazım, birbirini tamamlayan sistemler olması lazım. Değişik ülkelerden farklı ve birbiriyle uyumsuz silahlar alırsanız bu Türkiye açısından, gelecek açısından da çok olumlu sonuçlar doğurmaz. S-400 füzelerine hangi gerekçelerle ihtiyaç duyulmuş bakmak lazım. Ama burada Türkiye’nin şu talebini de doğru kabul etmemiz lazım. Yani Türkiye’nin bu tür savunma sistemlerine ihtiyacı var ve NATO’nun bunları şu veya bu şekilde karşılaması lazım. Türkiye’nin bu yöndeki taleplerinin de NATO ülkeleri tarafından karşılanması ve bunların verilmesi lazım.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Almanlar açıklama yapıyor.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu değil. Yani bizim ihtiyacımız var doğru, çok duyarlı bir bölgedeyiz ve bu duyarlı bölgede biz kendi ihtiyaçlarımızı, kendi güvenliğimizi, kendi savunma sistemimizi inşa etmek zorundayız. Ve dolayısıyla biz NATO silah süreci içinde diyelim ya da onların ürettiği silahlarla kendi silahlarımızın bir uyum içinde hem konuşlanması, hem bunların kullanılması ilerde- tabi arzu ederiz hiç kullanılmasın-kullanılması halinde de bu uyumun sağlanması gerekiyor. Dolayısıyla bu tür bir ambargoyu biz doğru bulmuyoruz ve doğru karşılamıyoruz.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Almanya’nın bize yönelik açıklamasını?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Dolayısıyla Türkiye’nin yeni arayışlara girmesi bir anlamda NATO’nun Türkiye’ye karşı çifte standart uygulamasından kaynaklanıyor.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Bu önemli bir açıklama oldu. Sabah’a geçtiğimiz zaman efendim Sayın Cumhurbaşkanı sizden bir izahat bekliyor. Daha doğrusu sizden bir beklentisi varmış, Sezgin Tanrıkulu tartışması. Şimdi Sezgin Tanrıkulu’nun yapmış olduğu bir açıklama ve özellikle SİHA’ların kullanımı, acaba sivillere bir şey oldu mu, olmadı mı? Evrensel Gazetesi’nde de diyor ki araştırın bunu diyor. Sayın Cumhurbaşkanı bu kadar şehit veriyoruz Sezgin Tanrıkulu’nun yaptığına bakın. Ben isterdim ki Ana Muhalefet Partisi lideri diyor bir şey söylesin buna diyor. Ne söylersiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Söyledim ama ona söylememişler öyle anlaşılıyor. Ne diyor Sezgin Tanrıkulu? “Bu insanlar öldürüldü SİHA’larla bunları araştırın” diyor. “Gerçekten terörist mi, değil mi araştırın” diyor. Neden bunu söylüyor? Şunun için söylüyor. “Bu 4 kişi oraya gitmeden önce güvenlik sınırından geçiyorlar, güvenlik kontrolünden geçiyorlar. Yani güvenlik elemanları alıyor bunları kontrol ediyor, gidebilirsiniz diyorlar. Eğer bunlar teröristse niye bunlar hazır ayaklarına gelmiş niye tutuklamıyorlar, niye serbest bırakıyorlar? Bu olayı araştırın” diyor bu kadar. Onun üzerinden giderek, Sezgin Bey üzerinden giderek işte “PKK’ya destek veriyor CHP” vs. falan filan. Biz açık ve net her yerde, her ortamda söyledik. Terör kimden gelirse gelsin, nasıl gelirse gelsin, hangi gerekçeyle gelirse gelsin hepsine karşıyız. Biz terör örgütüyle masaya oturmadık. Ben o zata soru sordum, “Sen PKK terör örgütüyle niye masaya oturdun? Bu ülkenin hakimlerini, savcılarını onun ayağına niye götürdün?”

İsmail KÜÇÜKKAYA- Barış sürecini söylüyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır barıştan da önce Habur’da Habur süreci. İmralı’da masayı bile onlar hazırladılar, tezgahı onlar hazırladı, ölçülerini bile onlar belirlediler. İmralı’da gidip oturmadılar mı? Oturdular. Peki ben bu kadar soru sordum benim bu sorularıma cevap verdi mi? Vermedi, veremiyor. Sezgin Bey üzerinden bize saldıracak. Sezgin Bey söylüyor, kardeşim sen bunları vurdun, güzel vurdun hadi diyelim ya peki bu insanlar daha birkaç saat önce güvenlik kontrolünden geçtiler. Hazır teröristler ayağına gelmiş, demek ki biliyorsun, havadan bildiğine göre yüz yüze daha iyi tanıman lazım. Yakalarsın doğru götürürsün. Niye yakalamadın arkadaş sen? Niye yakalayıp götürüp teslim etmedi?

İsmail KÜÇÜKKAYA- Sezgin Bey’le konuştunuz mu efendim?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Konuştum tabi, sordum nedir bu. Olayın olduğu yerin yakınındaki bir muhtar telefon ediyor diyor ki, böyle böyle bu insanların hiçbirisi terörist değil, bunlar öldürüldü diyor. Ne olursunuz buradaki bu masum insanlara sahip çıkın diyor.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Bir muhtar bunu söylüyor?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Muhtar söylüyor. O da açıyor soruyor bazı yerlere evet diyor bunlardan bazıları işadamı zaten. Kimisi Van’da çalışıyor, kimisi bir başka yerde. Yani böyle gizli, kapaklı bir yere kaçan insanlarda değil piknik yapıyorlar. Ha şu olabilir, terör örgütüne destek vermiş olabilirler, terörü desteklemiş olabilirler, başka bir şey yapmış olabilirler.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Terörist de olabilirler.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Terörist de olabilirler ama orada silah olması lazım o zaman. O da yok. Bizim itirazımız şu, güvenlik kontrolünden bu insanlar geçerken mademki teröristlerdi neden yakalamadınız?

İsmail KÜÇÜKKAYA- Bu da sizin işte Sayın Cumhurbaşkanına yönelttiğiniz soru.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bitti.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Sabah’tan Sözcü’ye geçiyoruz efendim biz. Fakat Sözcü’yü yanıtladınız nasılsa. “Muhalif olduğumuz için hedef olduk”diyor, Kadri Gürsel’in açıklaması.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Kesinlikle öyle.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Öyle mi görüyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Kesinlikle öyle. Bunların FETÖ’yle falan hiçbir ilgisi yok. Bu insanlar sadece ve sadece, muhalif demek de doğru değil aslında. Doğruları söyledikleri için, doğruları savundukları için, düşüncelerini dile getirdikleri için…

İsmail KÜÇÜKKAYA- Bize de söylüyorlar mesela hani eleştirileri de okuyoruz ya, işte tarafsızlık, bağımsızlık, bakın en önemli şey şu, muhalif bile kabul etmiyoruz biz. Bağımsız ve tarafsız gazeteci olmak.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Aynen öyle. Kadri Gürsel de bağımsız ve tarafsız bir gazeteci.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Bence de öyle. 

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ahmet Şık bağımsız ve tarafsız bir gazeteci. Yeri geldiği zaman Ahmet Şık da, yeri geldiği zaman Kadri Gürsel de, diğerleri de bizi de eleştirmişlerdi, bizi eleştiren yazıları da vardır.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Ben biliyorum Kadri Gürsel’in çok sert eleştirileri bile vardır. Ama demokrasi tahammüldür, eleştiriye açıklık…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette, her eleştiri aslında bizim için bir kazançtır. Bakarız eğer düzeyli bir eleştiriyse, haklı bir eleştiriyse bakarsınız. Haksız bir eleştiriyse açar telefonu söylersiniz gerçek budur diye.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi efendim size bir haber göstermek istiyorum. Dün izledim çok etkilendim. Çünkü neden? Biz her sabah burada diyoruz ki efendim, bilimsel ve çağdaş eğitim. Bunun yolu da Atatürk’ün aydınlık ışığının, ilkelerinin müfredatta olması. Bizi kurtaracak olan budur. Bizi 15 Temmuz benzeri musibetlerden, FETÖ benzeri meselelerden kurtaracak olan da budur. Bakın bir haber. Vekilden müdüre milli değer dersi. Dün bir okulda bir olay yaşanmış. Yıkılacak okulda bırakılan bayrağımız ve Atatürk için vekilden müdüre milli değer dersi. Çok ilginç bir olay CHP Burdur milletvekili Mehmet Göker, bir okulda görüyor izleyelim mi beraber efendim?

Kemal KILIÇDAROĞLU- İzleyelim.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Bir izleyelim sonra yorumu yapalım. Ne dersiniz efendim bu olaya?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Normalde Milli Eğitim Bakanının o Milli Eğitim Müdürünü görevden alması lazım. Kendi bayrağına ve hepimizin ortak değeri olan Atatürk’e saygısızlığı hiç kimsenin kabul etmemesi lazım. Üstelik bu kişi çocuklarımıza ders veriyor, çocuklarımızı yetiştiriyor, bir okulun müdürü.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi şöyle diyebilirdim efendim, münferit bir olay mı, bir dikkatsizlik, özensizlik, bir hoyratlık mı diyebilirdim, ama son zamanlarda o kadar çok benzeri olaylar yaşamaya başladık ki.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Giderek yoğunlaşıyor. Atatürk’e ve bayrağa karşı saygısızlık giderek yoğunlaşıyor. Zaten sorun da orada. Olabilir yani bir yerde bir olay olur, dersiniz ki ya unutulmuştur veya bir yanlışlıktır. Yani insanlık halidir diye yorumlayabilirsiniz ama giderek artıyor. İzlenen politika bu tür olayların öne çıkmasına yol açıyor. İnsanlar cesaret buluyorlar izlenen politikadan, iktidarın izlediği politikadan cesaret alıyorlar. Kendi iç dünyalarındaki kini bu şekilde dışarıya yansıtıyorlar.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Bir başka tartışma var efendim ders kitapları. Bu arada uyum sınıfları da başladı. Pazartesi’den itibaren okula gidiyorlar miniklerimiz. Önümüzdeki Pazartesi de bütün okullar açılacak. Biz de tabi büyük bir hassasiyet içerisinde müfredata bakıyoruz acaba orada çağdaş Türkiye konusunda, bilimsel eğitim, laik eğitim konusunda bir gelişme var mı, bir ilerleme var mı diye. Fakat haberlere bakıyoruz, sendikaların açıklamalarına bakıyoruz müfredattan Atatürk’e dair, Atatürkçülük ilkelerine dair azaltmalara gidildiği baktınız mı ona?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, bölümler azaltılıyor. O konuda gerçekten son derece ciddi çalışmalar da yapıldı. Bütün okullarda okutulan ders kitaplarına şu veya bu şekilde bütün arkadaşlarımız yine baktılar, paylaşıldı ders kitapları. Müfredattan, yani eğitim programından Atatürk’le ilgili bölümler azaltılıyor. Şimdi eğitimin başarılı olması için çocuğun sorgulama yeteneğinin güçlendirilmesi lazım, merak yeteneğinin güçlendirilmesi lazım ve çocuk dünyayı keşfetmeli, merakla, sorarak, sorgulayarak bütün bunlara bakmalı ve dünyayı keşfetmeli. Ve nedir, okuldaki sorunlar nedir, çevresindeki sorunlar nedir, arkadaşlarıyla sorunlar nedir, bir şeyi nasıl daha iyi yapabilir, eksiği nedir? Bütün bunları merak çerçevesinde çocuğa aktarmak gerekiyor. Mukayese yeteneğini çocuğa vermek gerekiyor.

Şimdi siz bütün bunları kaldırıyorsunuz çocuğu ezberci, sorgulamayan, merak yeteneğini sıfırlayan bir eğitim veriyorsunuz. Bakın, eğitimin özelliği milli olmasında yatıyor. Eğer bir eğitim milliyse-ki bizim bakanlığın adı da Milli Eğitim Bakanlığı-milliyse bunu bir partinin eğitim programı şeklinde düşünmemek gerekir. Bu eğitimin hepimizin, 80 milyonun şu veya bu şekilde çocuklarının eğitildiği bir okul. Dolayısıyla A partisinin, B partisinin mensuplarının çocukları okumuyor. Burada hepimizin çocukları okuyor. Dolayısıyla okutulacak kitaplarında çağdaş olması lazım. Dünyayı, tanıyan, bilen çocuklar yetiştirmemiz lazım. Okuduğunu anlayan, matematiği yapan, fiziği, kimyayı yapan, dünyayı sorgulayan çocuklarımız olması lazım.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Öyle olmuyor ama şu anda.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Eğitimin böyle verilmesi lazım. Şimdi her bakana göre eğitim politikası değişti. Bakın parti demiyorum her bakana göre. En çok Milli Eğitim Bakanları değişti, her bakan yeni bir program…

İsmail KÜÇÜKKAYA- Sayın Genel Başkan, 15 yılda 7 Milli Eğitim Bakanı değişti.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ve size şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim; dünyada kendi çocuklarını eğitim konusunda denek olarak kullanan tek ülke Türkiye’dir.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Bugün Ahmet Taşgetiren Star Gazetesi’ndeki -vicdanlı bir yazardır benim çok dikkatle takip ettiğim- o da eğitim konusuna değinmiş. Zaman zaman da uyarıyor.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hiçbir anne ve baba çocuğunu rahat okula göndermiyor, gönderemiyor. Daha dramatik bir şey var. Yoksul ailelerin çocuklarının eğitim harcamalarıyla varsıl ailelerin çocuklarının eğitim harcamaları arasında 78 kat fark var. Tam bir uçurum var. Durumu iyi olan çocuğunu alıyor özel okullara gönderiyor. Ya garibanın çocuğu? Ne olacak o çocuklar?

İsmail KÜÇÜKKAYA- Zorla efendim yönlendirme yapıyorlar imam hatibe.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Zorla diyorlar. Bakın ben imam hatiplere karşı değilim. Bu ülkede iyi yetişmiş imama da, hatibe de, müftüye de bizim ihtiyacımız var. Kim reddedebilir bunu. Ama bütün okulları imam hatip yaparsanız olmaz. Bütün okulları fen lisesi yaparsanız olmaz. Bütün okulları sanat okulları yaparsanız olmaz. Bir planlama yapılır, bu Türkiye Cumhuriyeti güçlü bir devlettir, bu devletin gelecekte çok iyi yetişmiş nitelikli elemanlara ihtiyacı vardır her alanında. Fiziğinde, kimyasında, sosyolojisinde, resminde, edebiyatında her alanında, din görevlilerine ihtiyacımız var. Planlama yaparsınız buna göre bir eğitim verirsiniz. Şimdi bütün okulları imam hatip yaparsanız olmaz. Ben bunu hükümet yetkililerine de söyledim yanlış yapıyorsunuz diye. Bir yerde 8 tane imam hatip var bir tane de normal lise var. Şimdi o normal liseyi de kapatmak istiyorlar. Yanlış yapıyorsunuz.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Hatta efendim bakın, en iyi okulları, başarılı okulları özellikle böyle zorla imam hatibe çeviriyorlar. O kadar çok örnek var ki biriktirdik.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Çok. Yani bütün bunlar eğitime zarar veriyor.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Bakın, Birgün Gazetesi, hani her gazeteyi ben yorumlamaya çalışıyorum efendim eski de bir gazeteci olduğum için, her gazetenin kendine göre bir yayın politikası… Şimdi Birgün Gazetesi hemen hemen haftada birkaç gün “Bilimsel eğitim, çağdaş eğitim, Atatürkçü eğitim” diye manşet atar. Bugün de şöyle bir haberleri var, “Bir yılda 1002 imam hatip. Milli Eğitim Bakanlığı 2016 – 2017 örgün eğitim yılsonu istatistiklerini yayımladı. Buna göre ilkokullarda okullaşma oranı son 10 yılın en düşük seviyesine indi. Bir yılda 1002 imam hatip lisesi ve ortaokul açıldı” deniliyor.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Yıllar evvel efendim size gelmiştik, ben eski çalıştığım kurumdan işte o zaman size gelmişlerdi, siz Grup Başkanvekiliydiniz, ben burada iki kere anlattım onu çok etkilendi izleyenlerimiz. Onu bir kere daha sizin huzurunuzda söylemek isterim. Size sordular, bir sosyal sorumluluk yapmak istiyoruz, iktidara da gittik siz ne önerirsiniz demişti bizim işadamı. Siz demiştiniz ki, “Kız çocukları için yurt yapın. Gidin Anadolu’ya yurt yapın” demiştiniz. Şimdi ben efendim her sabah burada diyorum ki, çocuklarımızı devlet okutsun, devlet yurtlarına alalım, onları tarikatlara, cemaatlere, bakın FETÖ’den kurtulurken filanca tarikatın kucağına atmayalım demiştim. Bugün yurt meselesi de had safhada biliyor musunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bakın, düşünebiliyor musunuz 15 yılda yurt sorununu çözemiyorsunuz. Oysa bir yılda çözebilirsiniz bir yılda. TOKİ’ye görev verirsiniz Toplu Konut İdaresine kardeşim sen her üniversitenin kampüsüne kız ve erkek öğrenciler için yurt yapacaksın. Bu kadar basit. Yurt inşaatı öyle çok karmaşık bir inşaat değil. Birer, ikişer kişilik oda, sıcak suyu olacak, soğuk suyu olacak, tuvaleti olacak. Bitti bu kadar basit. Ve siz bunları yapmıyorsunuz, bilinçli olarak yapmıyorsunuz.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Neden bilinçli?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Çocukları başka yere teslim etmek istiyorlar.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Tarikatlara…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yoksa devlet kendi çocuğuna sahip çıkmaz mı, hükümet kendi çocuğuna sahip çıkmaz mı? Anne, baba üniversiteyi çocuk kazanınca seviniyor, bir süre sonra sevinci kursağında kalıyor, benim bu çocuğum tamam kızım kazandı, nereyi? İstanbul’u. Nereyi? Ankara’yı. Nereyi? Adana’yı. Peki kazandı, peki benim bu kızım nerede kalacak? Yurt yok, yer yok. Böyle bir rezalet olabilir mi? Defalarca söyledik rahatlıkla çözülebilir.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Efendim inşaat ülkesi haline geldik.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Yapalım o zaman yurtlarımızı da yapalım.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ama bir şey söyleyeyim, onlar yapmıyorlar ama bizim belediyelere ben talimat verdim bizim belediyeler kız ve erkek öğrenci yurtları yapıyorlar, çok sayıda özellikle yoksul ailelerin kızları bizim yurtlarımızda kalıyorlar.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Belediye Başkanlarınıza söylediniz mi yurt yapın dediniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yurt yapın diye, eğer bölgenizde gecekondu varsa oralarda da kreş yapın, anneler, babalar getirip çocuklarını rahatlıkla bıraksınlar.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Efendim Sol, Birgün bir de merkez muhafazakar bir medya, iktidara çok yakın isimlerden oluşan Karar Gazetesi’nde önemli bir haber var. Çok önemsiyorum çünkü efendim ülkemizin çıkarlarını da ilgilendiriyor, Amerika – Türkiye ilişkisini, ülkemizin pozisyonunu da ilgilendiriyor. Bakın Karar gazetesi diyor ki, “Gizli dosya mayını” çok çarpıcı bir cümle var. Ankara’yla Washington arasında kriz yaratan Sarraf davasında 126, 200 ve 289 sıra numaralı dosyalarda gizlilik kararı var. Ve bu gizlilik kararı kaldırılmadı. Klasörlerin içeriği bilinmediği için Amerikan yargısının beklenmedik bir hamleyle herhangi bir Türk yetkiliye yönelik işlem başlatması mümkün olabilecek. Dün sizin milletvekillerinizden Gürsel Tekin 60’a yakın önemli isimden bahsediyordu bu dosyalarda. Bu ne diyor efendim bu cümle, ne anlayacağız?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi İran’a ambargo kararı aldı. Dedi ki, 5 ülke bir araya geldiler İran’ın nükleer silah üretimi dolayısıyla ya da o girişimde bulunması dolayısıyla İran’a karşı ambargo uygulayacağız. Birleşmiş Milletler Üyesi bütün ülkeler bu ambargo kararına uymak zorundalar. Öyle anlaşılıyor ki bu ambargo deliniyor. Türkiye bu ambargoya uymuyor. Kim söylüyor bunu? Bu ülkenin iktidar partisinin Genel Başkanı söylüyor. Biz diyor “İran’a ambargo uygulamadık” diyor. İtiraf ediyor bunu. Bu çok tehlikeli bir cümle ama söylendi, ağızdan çıktı gazetelerde de yer aldı bu cümle.

Şimdi İran’a ambargoyu delmek için yasadışı işlemlere başvuruyorsunuz. Kim üzerinden? Rıza Zarraf üzerinden yapıyorsunuz. Bunu aslında Türkiye Cumhuriyetinin duyarlı kurumları biliyorlar.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Kim biliyor, kim duyarlı kurumlar?

Kemal KILIÇDAROĞLU- En duyarlı kurum kimdir Türkiye’de?

İsmail KÜÇÜKKAYA- Yargıdır, MİT’tir, MASAK’tır.

Kemal KILIÇDAROĞLU- MİT’tir, MASAK’tır, devletin derinliklerini bilen, Türkiye Cumhuriyetinin bekası için çalışan kurumlar bunun farkında aslında. Ve hükümeti uyarıyorlar bu konuda.

İsmail KÜÇÜKKAYA- MASAK raporları var. MİT’in raporu da var.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, evet. Bakın, raporun bir bölümünü aynen okuyayım: “İran’a yönelik ekonomik ambargoya rağmen İranlı şahısların para transferleri gerçekleştirmesi bağlamında Rıza Zarraf’ın yakın gelecekte ABD tarafından yasaklı kişiler listesine dahil edilebileceği, şahsın Türkiye’deki faaliyetleri nedeniyle başta magazin medyası olmak üzere kamuoyunun dikkatlerini üzerine çeken, Rıza Zarraf’ın Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ve İçişleri Bakanı Muammer Güler ile mevcut ilişkisinin ortaya çıkması halinde sözkonusu hususların hükümet aleyhinde kullanılabileceği değerlendirilmiştir.” Ne zaman söylüyor bunu?

İsmail KÜÇÜKKAYA- Nitekim oldu.

Kemal KILIÇDAROĞLU- 2013... 17 – 25’ten çok önce.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Türkiye aleyhine kullanılıyor şimdi.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Hatta efendim muhafazakar basındaki pek çok yazar diyor ki, bu Sarraf dosyası karanlık bir dosya, bizim aleyhimize, Sayın Cumhurbaşkanının aleyhine şantaj unsuru oldu diye yazıyorlar, bugün bile var.

Kemal KILIÇDAROĞLU- En büyük sıkıntı şu; şantaj unsuru olarak kullanılırsa ve şantaja boyun eğenler birilerine büyük ödünler verirse, asıl Türkiye’nin beka sorunu o zaman çıkar ortaya.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Bunu kullanarak Sayın Cumhurbaşkanına ve bize bir şey mi yaptırırlar?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Her şeyi yapabilirler. Eğer siz kendinizi kurtarmak için taviz verme süreci içine girerseniz Türkiye asıl o zaman kaybeder.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Bunu mu kastediyorsunuz? Şimdi bugün de Ortadoğu, tabi MHP hani bazı konularda eleştiri konusu yapılıyor, seven var, sevmeyen var, hükümeti destekliyor.

Fakat bu konuda çok net bir duruşu var Devlet Bahçeli’nin ve MHP’nin, “Barzani ateşle oynuyor” diyor. Bunu mu kastediyorsunuz efendim, referandumu mu?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Sadece bu değil. Onların çıkarları neredeyse o çıkarları kazanmak ya da o çıkarları elde etmek için her yola başvurabilirler. Şu konuda ses çıkarmayacaksın, şu konuda taviz vereceksin diyebilirler. Aksi halde biz bütün bu dosyaları, bilgileri, belgeleri, dokümanları dünyanın önüne koyarız ve gerekirse biz başka yollara da başvurabiliriz diyebilirler. Bizi endişelendiren de bu. Neden bu insanlar Türkiye’de yargılanmadı, neden? Senin mahkemelerin var, hakimin var, dosya var, belgeler var, yolsuzluk yapıldığı kesin. Herkes bunları biliyor, yargılamadın dosyayı kapattın. Dosya başka bir yerde açıldı neden?

İsmail KÜÇÜKKAYA- İktidar bunu FETÖ’ye bağlıyor efendim. Yani FETÖ’nün buradaki uzantıları, oradaki uzantıları. Bugün mesela yine bazı yazarlar da şunu söylüyorlar. Burada kullanılmamış ses kayıtları, telefon kayıtları bile var diyorlar. Yani bunu sanki Amerika’nın hatta CIA’in yaptığına dair bir takım imalarda bulunuyorlar. Bugünde pek çok yazar buna değinmiş. Bunda da bir FETÖ?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Sorun şu efendim, bu olaylar oldu mu, olmadı mı?

İsmail KÜÇÜKKAYA- Oldu mu?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Oldu. Kimse inkar etmiyor ki zaten oldu bunlar.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Oldu dediğiniz ne efendim sizin?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi Zafer Çağlayan’ın rüşvet aldığı kesin değil mi? Kesin. Muammer Güler’in oğluyla beraber rüşvet aldığı kesin mi? Kesin. Egemen Bağış’ın rüşvet aldığı kesin mi? Kesin. Belgeler var mı? Var. Ses kayıtları var mı? Var. Dokümanlar var mı? Var. Bu dosya kapatıldı mı? Kapatıldı.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Yani mahkeme kararı olmamasına karşın siz yüzde 100 böyledir diyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Öyle. Mahkemeye vermiyorlar, veremiyorlar. Verseler deliller konacak ortaya zaten. Onlar da biliyorlar. Şimdi bizim bildiğimizi herhalde bütün dünya biliyordur. Sorun bu olayın üzerine Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin kararlılıkla gitmemesi, tam tersine olayı kapatması. Niçin olayı kapattı? Şimdi olay, bir yerde cinayet işlenmişse, yani bir adam yerde yatıyor ve öldürülmüşse, şimdi siz öldürülen adamı ya niye öldürüldü bu adam demeniz lazım değil mi? Siz tam tersine kapatıyorsunuz olayı. Cinayet var ortada.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Bunu bir izleyelim efendim. Çünkü dün akşam Türkiye saatiyle 19.00’da Sarraf hakim karşısına çıkarıldı. Hani bırakılmış mıydı, itirafçımı oldu diye konuşuluyordu,  ayaklarında prangalarla getirildi. Onu bir izleyelim.

Şimdi en son gelişmeler böyle. Murat Yetkin de bugün diyor ki, Trump’la Erdoğan arasında bir yakınlaşma olabilir mi, bu kadar sorunlar var acaba çözebilirler mi? Aslında belki de evet derdik ama diyor Trump’ın da başı çok dertte. O da Amerika’da, hatta her an azledilebilir. Böyle iddialarda sözkonusu. Ne diyorsunuz efendim şimdi bu olup bitenleri nasıl yorumlayacağız, nasıl çıkacağız buradan?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Buradan çıkmak çok zor. Nasıl çıkacağız kimse bilmiyor. Amerika’da yargılama devam ediyor.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Eski bakanlar var.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Eski bakanlar var, Rıza Zarraf var, Halkbank’ın Genel Müdür Yardımcısı var. Bunların eğer itirafçı olmaları halinde olay çok daha farklı bir mecranın içine sürüklenmiş olacak. Türk bankaları var, bunlar söyleniyor. Biz de olabildiğince dikkatli bir şekilde izliyoruz. Bizi üzen nokta şu bakın, onu da çok büyük bir samimiyetle söyleyeyim. Bizi üzen nokta şu; Türkiye Cumhuriyetinin bir bakanının başka bir ülkede yargılanması bizi üzüyor, bu doğru değil. Buna ortam hazırlayan hükümetin çıkıp bu milletten özür dilemesi lazım. Dosyalar geldi, bütün belgeler, dokümanlar orada ve bu dosya kapatıldı. Olması gereken neydi biliyor musunuz? Bu arkadaşların Yüce Divana gönderilmesiydi, gideceklerdi bunlar. Belki aklanacaklardı. O zaman ne olacaktı? Zafer Çağlayan diyecekti ki, Ey Amerika ben gittim, yargılandım, aklandım siz beni nasıl yargılarsınız deme hakkı olacaktı. Bu hak bile onların ellerinden alındı. Soru şu; bunları Yüce Divana yani Anayasa Mahkemesinde yargılanmak üzere kim göndermedi? Ben eminim ve adım gibi de çok iyi biliyorum-çünkü bazı arkadaşlarla da konuştum Adalet ve Kalkınma Partisinin içinden-çok sayıda milletvekili bunların parlamentoda oylanırken Yüce Divana gidip gitmemeleri konusunda ellerini vicdanlarının üzerine koyarak oy kullanmadılar ve büyük bir üzüntü duydular. Gitmeleri gerekiyordu bunların. Aklanması gerekiyorsa gider orada aklanırlardı. Dosyayı niye kapatıyorsunuz? Bu Türkiye’yle Amerika arasındaki ilişkilerin daha farklı boyutlara taşınmasına yol açabilir. Türkiye’den ödünler istenebilir. Eğer siz zayıf bir noktayı yakalamışsanız…

İsmail KÜÇÜKKAYA- Bunu şantaj olarak kullanırlar.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Her şey. Niye Türkiye’yi bu duruma düşürüyorsunuz? Sizin ne hakkınız var? Bu ülkeyi yönetenler insanlar tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunmak zorunda değiller mi? 700 milyar liralık kol saatini veriyorsunuz 700 milyar lira kol saati. Ya hiç değilse bunu sor. Düşünün bir bankanın Genel Müdürü Allah aşkına bankanın Genel Müdürü evinde ayakkabı kutusunda döviz saklıyor.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Hayır için saklıyormuş efendim.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim bankaya yatırırsın, sen bankanın Genel Müdürüsün bankaya yatırırsın, hayır içinse gönderirsin. Kimse buna itiraz edebilir mi? Hayır. Evinde kasa olsa hadi kasaya saklasa onu da biraz anlayışla karşılarım. Ayakkabı kutusunda sen döviz saklıyorsan bu para haram paradır, bu para rüşvet parasıdır. Birde üstelik o rüşvet parasına bu ülkenin insanlarının ödediği vergilerle 60 bin lira faiz ödendi. Rüşvete faiz ödeyen bir devlet olur mu Allah aşkına?

İsmail KÜÇÜKKAYA- Yani orada ele geçirilen paralar daha sonra iade edildi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- İade edildi, üstüne bir de faiz ödendi 60 bin lira. Hırsızın ödüllendirildiği bir süreci yaşadık.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Efendim size sormak istediğim çok soru var, dün akşamdan itibaren gelen sorular var meslektaşlarımın, Fatih kardeşimin de soruları var. Bu arada önemli bir bilgi erken saatlerde İlhan Taşçı bana yazmıştı İsmail diye Cumhuriyet’ten arkadaşım, CHP Danıştay Başkanı Güngör hakkında başvurdu. Bugün başvuru yapıyorsunuz. Çünkü Nagihan Alçı’ya yaptığı açıklamalarda CHP’yi eleştiriyordu. Bunu soracağım size ama izin verirseniz bir şöyle soluklanalım, ben size bir sade kahve ikram edeyim. Ama önce bir türkü dinleyelim. Bizim programımızın içerisinde efendim biz türkülerimizi…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Biliyorum.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Biliyorsunuz. Bir şöyle Munzur’a doğru gidelim beraber ondan sonra kahvemizi içelim, sonra devam edelim.

Muazzam sorular geliyor efendim.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Umarım çok zor sorular yoktur.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Müthiş sorular var, zor sorular da olduğunu söylemeliyim. Sizi eleştirenler de var, destekleyenler de var. Fatih Portakal kardeşimin de bir sorusu var terörle mücadele bağlamında. Dün Bekir Bozdağ da “Varsa bir formülü açıklasın” diyordu. Ama önce günün gelişmesi. Bugün 12 Eylül, biraz sonra Levent Gök partiniz adına sizin talimatınızla bir girişimde bulunacak. Bir süre önce Nagihan Alçı’ya yaptığı açıklamayla partinizi suçlamıştı. Siz de Danıştay Başkanına çok sert tepki göstermiştiniz. Bugün ne olacak?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Danıştay Başkanı tarafsızlığını kaybetmiştir. İktidar partisinin Danıştay’daki sözcüsü konumundadır. Sadece kendisini Yargıç olarak yaralamamıştır, Danıştay’a da gölge düşürmüştür. Artık o makamda oturamaz, o makamdan ayrılması lazım. Çünkü hakimlerin görüş beyan etmeleri ihsası rey anlamına gelir. Yarın benimle ilgili bir dava Danıştay’a gittiğinde ne olacak? Ben şundan eminim benim aleyhime sonuçlanacak. Niçin? Çünkü Danıştay Başkanı bizi beğenmiyor.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Sizi beğenmiyor?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Beğenmiyor, politikalarımızı beğenmiyor, söylemlerimizi eleştiriyor…

İsmail KÜÇÜKKAYA- Sizin için diyor ki efendim izleyenlerimizin bazıları kaçırmış olabilirler. Sevgili izleyenler Danıştay Başkanı 30 Ağustos resepsiyonunda Nagihan Alçı’nın sorusu üzerine CHP için şöyle bir ifadede bulunuyor: “CHP etkili muhalefet yapamadığı için eskiden CHP’nin imdadına yargı yetişiyordu, şimdi yargı yetişmiyor” diyerek sizi eleştiriyor ve başka cümleleri de var aslında.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yani şunu söylemek istiyor, eskiden yargı CHP’nin kontrolündeydi şimdi iktidarın kontrolünde. Biz yargının hiçbir siyasi partinin kontrolünde olmasını istemeyiz hiçbir şekilde. Yargı tarafsız olmalı, yargı bağımsız olmalı, yargı adalet dağıtmalı, yargı iktidarın sopası görevini üstleniyorsa yargı olmaktan çıkmıştır.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Şöyle bir durum da var efendim, biz de tabi işimiz gereği sürekli adliyelere de gidiyoruz ve ifade veriyoruz. Mesela telefonlarımız yasadışı dinlendi FETÖ’den gidiyoruz filan. Oralarda savcılar da şunu söylüyorlar, kimisi şimdiki dönemin önemli savcıları,  “Ya diyorlar Kemal Bey’i gördüğünüzde söyleyin de bütün yargıyı böyle topyekun suçlarken bizi de rencide ediyor. Yargının altında kalacağız” diyorlar.  

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yargının içinde şu anda namusuyla görev yapan, gerçekten adalet dağıtan…

İsmail KÜÇÜKKAYA- Cumhuriyet savcıları?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi. Hem savcı, hem hakim var tabi. Yani bu binlerce, on binlerce hakim ve savcı var. Şimdi siz kalkıp da tamamını suçlayamazsınız. Biz kamuoyu önüne çıkıp politik mesaj veren ve politikacılardan aldığı talimat uyarınca karar veren, bunları tutuklayın dediği zaman tutuklayan, serbest bırakın dediği zaman serbest bırakan, yani kendi bağımsız iradesi olmayan, iradesini siyasete ipotek etmiş olan kişilere karşıyız. Ve biz bunları ne hakim, ne savcı sayıyoruz.

Danıştay Başkanı, Danıştay’ın bütün üyelerine saygı gösteriyoruz. Siyasi görüşü farklı olabilir, kimlikleri farklı olabilir, hepsine saygı gösteriyoruz. Yargıtay’a da saygı gösteriyoruz, Anayasa Mahkemesine de saygı gösteriyoruz. Devletin kurumlarına saygı göstermek bizim görevimizdir zaten. Devleti devlet yapan devletin kurumlarıdır.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Peki Danıştay Başkanı için ne isteyeceksiniz bugün, ne olsun?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Tarafsızlığını kaybetmiştir ayrılması lazım.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Bırakması mı lazım?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bırakması lazım. Tarafsız değildir.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi izleyenlerimizden gelen, çünkü burası da bir demokrasi meydanı sorular var, bunlardan bir tanesi, bir izleyenimiz, iyi bir insan olabilir, davasında haklı da olabilir ama insanların sempatisini kazanamıyorsa niçin koltuğu başka birine bırakmıyor? Şimdi şöyle efendim, bana itimat ederseniz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Gelen mesajlarda şöyle çok soru geliyor. Çok iyi bir insan, belli ki dürüst bir insan, sempatik ama keşke Belçika gibi, İsviçre gibi bir ülkede olsa Başbakanlık yapsa diyorlar. Yani sizi yeterince karizmatik bulmuyorlar. Siz kendinizi karizmatik bulur musunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Karizmatik bulmak benim elimde olan bir şey değil o. Toplum ona karar verecek. Yani diyebilirler karizmatik, diyebilirler değildir. Bütün mesele şudur aslında, koltuğu bırakmanın da tabi yolları, yöntemleri vardır. Kurultayınız vardır toplanırlar, adaylar çıkarlar orada yarışırız, demokratik ölçüler içinde yarışırız. Kazanırsanız devam edersiniz, kazanmazsanız zaten ayrılırsınız. Böyle bakmak lazım.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Bir başka soruya geçelim, bu soruya da yanıt verdiğiniz için teşekkür ederim. Mehmet Köse de sizi çok eleştiriyor. Diyor ki, çok seçim kaybetti hala duruyor. 2019 seçimlerinde neden aday değil? Bir kere efendim şunu bir sormak istiyorum. 2019’da kesinlikle aday değil misiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi 2019 seçimlerine daha epey zamanımız var. Yani bugünden adayım veya aday değilim diye ortaya çıkmanın hiçbir anlamı yok. Önümüzdeki süreçte ne olacaktır, gelişmeler ne olacaktır, Türkiye sürekli bir siyasal çalkantı içinde. Dolayısıyla benim kalkıp bugünden ben adayım dememle, ben aday değilim demem arasında hiçbir fark yok. Dolayısıyla biz önce geleceğe bakmamız lazım, oturup düşünmemiz lazım. Süreç başladığı zaman tabi oturacağız konuşacağız. Biz diğer partiler gibi değiliz yalnız. Bizi diğer partilerle eş tutuyorlar. Bizim yetkili organlarımız var, biz yetkili organlarımızda oturup konuşuruz kim aday olacak, kim olmayacak, hangi gerekçeyle olmayacak, hangi gerekçeyle olmayacak.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Peki yetkili organlar derse ki, MYK Sayın Genel Başkan işte siz bizim Ana Muhalefet Partisinin liderisiniz, bizim Genel Başkanımız siz aday olun derse bu da bir ihtimal dahilinde midir?

Kemal KILIÇDAROĞLU- İhtimal dahilinde olabilir tabi. Yani bu yetkili organlar hep beraber oturup karar vereceğiz. Amaç ne burada? Amaç kazanmak. Türkiye’ye gerçek anlamda demokrasiyi getirmek, gerçek anlamda yargı bağımsızlığını getirmek, gerçek anlamda medya özgürlüğünü getirmek, gerçek anlamda parlamenter demokratik sistemi getirmek.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Efendim tam yeri geldi de, Uğur Dündar’ın meslek büyüğümüz çok sayarım, CHP yine hüsrana uğramak istemiyorsa diye bir yazı yazdı.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Okudum.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Okudunuz. Seçim güvenliğini çok önemsiyor.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Sandıklara sahip olmayı…

İsmail KÜÇÜKKAYA- Efendim izleyenlerin soruları şu; biz diyorlar tamam iktidar seçimle değişir, demokrasiyle değişir, ama işte en son referandumda yaşananlar, soru işaretleri ortada. Siz seçim güvenliğini, yani bizim kullandığımız oyları nasıl teminat altına alacaksınız? Yani onların çalınmayacağından, başına bir şey gelmeyeceğinden, trafolara kedi girmeyeceğinden, çalışıyor musunuz, her sandığa temsilci gönderebilecek misiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi şöyle söyleyeyim, son referandumda sandıkların en az yüzde 90’ına sahip çıktık. Diyelim ki, normalde bir kişinin ulaşamayacağı yerler vardı, özellikle doğu, güneydoğuda kırsal alanlarda. Buralarda dersem ki oradaki bütün sandıklara biz temsilci gönderdik, doğruyu söylememiş oluruz. Oralarda sorun vardı, güvenlik açısından da sorun vardı. Dolayısıyla oradaki sandıkların yüzde 90’nından da zaten hep evet çıktı. Yani onu da biz gayet iyi biliyoruz, hangi gerekçelerle nasıl çıktığına dair onu da üç aşağı beş yukarı tahmin etmek mümkün.

Biz bütün sandıklara, onun dışındaki bütün sandıklara içerde, dışarıda sahip olmaya çalıştık ve bu konuda referandumun olduğu akşam ıslak imzalı tutanakların yüzde 74’ü Genel Merkeze geldi. Bizim o süreçte tahmin etmediğimiz bir olay vardı Yüksek Seçim Kurulu. Biz Yüksek Seçim Kurulunun yasalara aykırı bir karar vereceğini hiç düşünmedik, aklımıza bile gelmedi.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Mühürsüz oyların kabul edilmesi yasada açık hüküm olmasına rağmen.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hüküm var evet, diyor ki bunlar geçersizdir. Onlar geçerlidir dediler. O nedenle biz dedik ki, Yüksek Seçim Kurulu içinde bir yargıç çetesi vardı. Bir kişi hariç çete bunlar. Söyledim bunu. Mahkemeye verdiler nasıl çete dersin diye. Bu da gayet basit. Çete ne demektir? Birden fazla kişinin bir araya gelip yasaya aykırı işlem yapması demektir.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Çok ağır değil mi efendim YSK adına?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ağır olduğunu ben de biliyorum ve bilinçli olarak kullanıyorum bunu. Niçin? Siz bir ülkede rejimin değişikliğine yasadışı evet oyu çıkartıyorsunuz. Rejimi değiştiriyorsunuz, yani çocuklarımızın geleceğini dinamitliyorsunuz. Yazık günah değil mi bu çocuklarımıza? Ülkede demokrasi, demokrasi, demokrasi diyoruz oturuyorsunuz orada bir grup yasalara aykırı karar veriyorsunuz. Onun görevi yasalara uymak. Parlamentonun yetkileri gasp ediliyor. Çete değil de nedir bu?

İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi bu konu maalesef bir vatandaş olarak üzüntüm şudur ki efendim, ne hazin ki bu konu bizim demokrasi meselemiz AİHM’e gitmek zorunda kaldı. AİHM karar verecek şimdi.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Dolayısıyla yani geldiğimiz nokta budur. Dolayısıyla hani eleştiri sert. Bana göre hafif bile olmuş.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Bir başka soruya geçelim. Kılıçdaroğlu’na soruyoruz, Fatih Portakal Ana Haberimizin Anchormani, İsmailciğim sorar mısın terörü 4 yıl içinde hangi stratejiyle çözmeyi düşünüyor basitçe anlatabilir mi? Dün Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ da bunu sordu. Varsa dedi Kemal Bey’in elinde bir reçete, bir sihirli formül bize söylesin dedi. Nasıl çözeceksiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Önce ona şunu söyleyeyim, Başbakanlık arşivlerine girsin. Başbakanlık arşivlerinde benim dönemin Başbakanına verdiğim bir mektup var terör nasıl çözülür diye.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Hatırlıyorum.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Eve, gittim kendim bizzat Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Merkezinde dönemin Başbakanına takdim ettim, dedim ki terör ancak böyle çözülür. Ve orada şunu söyledim, terör örgütüyle masaya oturmayacaksınız. Terör örgütüyle masaya oturursanız bu sorunu çözemezsiniz. Türkiye Cumhuriyeti devletini, Türkiye Cumhuriyeti hükümetini, Türkiye Cumhuriyetinin bürokrasisini terör örgütüyle muhatap kılmayın dedim.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi bu Bekir Bozdağ’a ve hükümete olsun. Fatih’e ne diyeceksiniz? Yanı nasıl çözersiniz? Diyelim efendim Başkan oldunuz…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Önce zemin nerede çözülecek bu, zemin neresi?

İsmail KÜÇÜKKAYA- Mecliste.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Niçin mecliste? Milli irade orada. Oturacağız bu sorunu çözeceğiz.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Siz halen parlamenter demokratik sisteme inanıyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette. Orada bütün milletvekilleri vatandaşların oylarıyla geldi mi oraya? Geldi. Oturup orada çözeceğiz, birlikte çözeceğiz, neyi, nasıl yapacağımızı. Böyle kapalı kapılar ardında gizli, kapaklı işlerle de bu iş olmaz. Devletin duyarlı organları belki o tür görüşmeler yapabilirler ama sorunu çözmenin temel yeri, adresi Türkiye Büyük Millet Meclisidir orada çözmemiz lazım.

Şunu da söyledim, bakın 15 yılda çözemediler hala konuşturuyor ediyorlar işte bilmem terör geldi, şehitlerimiz geldi, gazilerimiz var. Ben gayet açık ve net söylüyorum 4 yıl içinde çözmezsem, bakın 5 yılda demiyorum normalde 5 yıl. 4 yıl içinde çözmezsem siyaseti bırakacağım. Bakın ben bir bedel ödemeyi göze alıyorum.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Bu çözmekten kastınız ne efendim sizin?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Terör olayını bitireceğim.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Tamamen bitecek?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bitireceğim ben evet. Kendi ülkemde bitireceğim. Onlar 15 yılda çözemediler, ama koltuklarında oturuyorlar. Demiyorlar çözmezsem gideceğim demiyorlar. Ben aynı şeyi yurt için de söylüyorum. Bu ülkede yurt sorununu 1 yıl içinde çözmezsem siyaseti bırakırım.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Onu çözersiniz, çünkü efendim inşaat zaten yapılıyor öncelik belirleyeceksiniz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- 15 yılda çözemediler 1 yıl içinde çözmezsem giderim.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Bir başka soru gelsin. Hüseyin Bozkurt diyor ki, İsmail Bey ben partinin 1986 tarihli üyesi olarak soruyorum. Hedefim yüzde 40 başarısız olursam giderim demişti. Şimdi bunun üstüne ne düşünüyor? Şimdi tabi kritik bir döneme doğru gidiyoruz. Herkes efendim şunu istiyor, bunun psikolojisini de şöyle anladım ben. Diyorlar ki, bir şeyler değişsin, bir umudumuz olsun diyorlar.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Çok şey değişti. Cumhuriyet Halk Partisi açısından çok şey değişti. Şunu rahatlıkla iddia edebilirim. Son 10 yılda en büyük değişimi yaşayan parti Cumhuriyet Halk Partisidir. 10 yıl öncesine bakın, Cumhuriyet Halk Partisi doğu, güneydoğuya gidemezdi. Şimdi her tarafına gidiyoruz. Her kahveye girme imkanımız var giriyoruz. Her köye gidiyoruz, her ile, ilçeye gidiyoruz, her yerde konuşuyoruz, halkın sorunlarını dinliyoruz. Sorunlara çözüm üretiyoruz ve şu arkadaşıma şunu söylemek isterim, mademki 1986’dan beri üyesi partinin, Türkiye Cumhuriyetinde hangi sorun varsa o sorunun çözümünü en sağlıklı şekilde ortaya koyan parti Cumhuriyet Halk Partisidir. Sorun nedir? Bunu yeteri kadar vatandaşlara anlatamıyoruz. Neden anlatamıyoruz onu da söyleyeyim. Yani biz bunları söylüyoruz da sanki ağzımıza bant çektik gidip değil. Medya büyük ölçüde iktidar partisinin kontrolünde. Biz bir şey söylüyoruz bir iki kanal veriyor veriyor veya işte bir şey söylüyoruz birkaç saniye ayıp olmasın diye veriliyor. Ama onlar bir şey söylediği zaman günün 24 saatinde yayınlanıyor. Dolayısıyla bizim böyle bir sıkıntımız var.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Barış Karadeniz partinizin genç milletvekillerinden. O, Barış Yarkadaş. Mesela bunlar böyle çok çalışkan da tipler, görüyorum halka da yakın. Bizlerin çalışmalarını da görmezden gelmeyin medya olarak diyor. Bize de düşen galiba burada değil mi halka yakın, en azından çalışılıyor. Hangi partiden olursa olsun efendim halka yakın siyaset.

Bir soru, Güzin Işıldar. Çanakkale Kurultayı boyunca çalıştaylardan çıkan sonuçların ne zaman yayınlanacağını ve eğitim çalıştayında konuşulanları da sorar mısınız diyor. Özellikle efendim mesela ben şunu söylemeliyim bir yurttaş olarak. Bütün partilere eşit mesafedeyim ama bir yurttaş olarak şunu söyleyeyim, sizin belki de bütün hayatınız boyunca ama politik hayatınızı kastediyorum. Yaptığınız en doğru iş Adalet Yürüyüşü’ydü. Barışçıl bir yürüyüştü. Bir vatandaş olarak ülkemin bu olup biteninden çok memnun olduğumu söylemeliyim.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Güzel, teşekkür ederim.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi bunu nasıl taşıyacaksınız bu adaleti. Çünkü adalet benim en çok ihtiyaç duyduğum kavram efendim. Bakın Güzin Hanım’ın da sorusu, ne yapacağız şimdi? Bir yürüdünüz, kurultay yaptınız, bundan sonrası?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bir kurultay yaptık. Bu kurultayın bir özelliği var. Cumhuriyet tarihinde yapılan adalet yürüyüşü gibi ilk kurultay. Toplumun çok farklı kesimleri, farklı siyasal görüşte, farklı kimliklerde olan insanlar belli hem kurultayın kendi içinde ana panel bölümünde, hem de küçük çalıştaylarda bir araya geldiler. Herkes kendi düşüncesini söyledi ve şu ortamı Türkiye’de yakaladık. Dedik ki, bir araya gelelim, farklı görüşlerde olabiliriz ama oturalım bir sorunu çözmek için oturup konuşalım. Bu yapıldı. Karşılıklı diyalog yapıldı ve bu yapıldı ve bu konuşuldu. Eğitim çalıştayında da çok güzel sonuçlar çıktı. Bütün bunların tamamını şu anda bantlar çözülüyor, kitap haline getireceğiz, arzu eden herkese göndereceğiz. Bizim parti programının hazırlanmasında, yeni programın hazırlanmasında, seçim bildirgesinin hazırlanmasında bütün bunların hepsinden yararlanacağız.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Önceki gün Çankaya’da bir açılış yaptınız. O açılışta bir ses var, biz dün yayınladık ama bugün size de sormak için bir kere daha vermek istiyorum. Kemal Kılıçdaroğlu zaman zaman tabi eleştiri alıyor işte niye vurmuyor yumruğunu diye. Şimdi dün Çankaya’da park açılışında bir konuşma yaptınız onu bir izleyelim. Ne demek istediğinizi sonra bize anlatın efendim.

Bu ne demek Sayın Kılıçdaroğlu? Yani yürümekse yürümek, kavgaysa kavga ne demek?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Demokrasi kavgası, Nazım’ın söylediği gibi demokrasi kavgası. Bu ülkede herkesin demokrasiye ihtiyacı var baskıya değil. Demokrasiye ihtiyacı var. Herkesin özgürce konuşmaya ihtiyacı var. Herkesin medya özgürlüğünü isteme hakkı var. Herkesin çocuklarını huzur içinde okula gönderme hakkı var. Şimdi siz kısıtlarsanız, düşünceyi kısıtlarsanız, yargıyı siyasi otoritenin emrine verirseniz demokrasi nerede olacak? Konuşacağım korkuyorum. Bana söyler misiniz İsmail Bey bu ülkenin işadamı konuşabiliyor mu? Hayır. Sivil toplum örgütleri? Hayır. Sendikalar? Hayır. Kim konuşacak? Cumhuriyet Halk Partisi dışında doğru dürüst konuşan başka bir kurum var mı? Hayır, hepsi susturulmuş vaziyette.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Çünkü medya da bağımsız değil, tarafsız değil. Çünkü medya patronlarının işi var, ticari bağlantıları var konuşamıyorlar.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Aynen öyle, konuşamıyor. Konuştuğu zaman da başına gelenleri hep beraber görüyoruz. Gazetecileri görüyorsunuz işte hapisteler. Peki kavgayı kim yapacak, mücadeleyi kim yapacak? Biz yapacağız.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Ama siz demokrasi mücadelesi diyorsunuz, barışçıl mücadele.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Demokrasi mücadelesi elbette. Yani elimize silah alıp gidip bir yeri basacak halimiz yok, kavga demokrasi kavgası.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Biraz önce yanıt verdiniz ama çok sorulduğu için bunu gündemde çok tutuyorum efendim. Yeni müfredat neredeyse artık milli güvenlik sorunu haline geldi. Milli kimliğe pusu mu kuruluyor? Millet yerine ümmet mi inşa ediliyor? Cemil Kılıç’ın sorusu. Kısacık bir daha bir değinin çünkü çok hassas bir konu.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şunu söylemiştim, okullar bir partiye militan yetiştirmek için eğitim vermez. Okulların eğitim gerekçesi çağdaş uygarlığı yakalayacak, onu aşacak kuşaklar yetiştirmektir. Şimdi burada yapılan çocuklarımızı çağdaş uygarlığı aşma değil de, tam tersine ortaçağa götürme yönünde bir eğilim. O nedenle bilinçli yapılıyor bu. Bakın bu neden bilinçli yapılıyor? Vatandaşın aydınlanmasını istemiyorlar, hayatı sorgulamasını istemiyorlar. Bir üniversite rektörü çıktı şunu söyledi. Ben bu ülkede okuma yazma bilmeyen, keşke mümkün olsa da hiç kimse okula gitmese, ilkokulu bitirmese diye…

İsmail KÜÇÜKKAYA- O zaman kolay yönetirsin.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi, insanları daha rahat kandırırsın. Bir şey söylersin insanları kandırırsın.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Oysa milleti bilinçlendireceğiz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette. Hayatı sorgulayacak. Bu kararı aldığı zaman bu kararın artısı nedir, eksisi nedir sorgulayacak insan bunu. Eğitimli insana ihtiyacımız var.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Yeri gelmişken efendim bakın burada da diyor ya millet yerine ümmet mi inşa ediliyor. Sayın Cumhurbaşkanı defaatle sizi milli ve yerli olmamakla itham ediyor. Siz milli ve yerli değil misiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Asıl milli ve yerli olan biziz. Gayri milli olanlar onlar. Ben 50 örneğini de gösterdim gayri milli olanlar onlar diye. Eğer siz milliyseniz bu ülkenin yetiştirdiği en büyük değer Mustafa Kemal Atatürk’tür. Ona sahip çıkıyorsanız ben sizi yerli ve milli kabul ederim. Bayrağınıza sahip çıkıyorsanız yerli ve milli kabul ederim. Vatanınıza sahip çıkıyorsanız milli ve yerli kabul ederim. Bu ülkede huzuru ve barışı getirecekseniz yerli ve milli kabul ederim. Siz kalkıp da efeleniyorsunuz, üç gün sonra efelendiğiniz yerden geri adım atıyorsunuz. Nerede yerli, nerede milli?

İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi bir başka mesaj. Eren Erdem diyor ki, İsmail bey haksızlık yapılmasın. Sonuç itibariyle ben tek başıma 2 yılda 48 il gezdim, köy köy gezdim bütün arkadaşlarım aynı şekildi. Şunu da unutmayın ki, Türkiye’de sizin dışınızda bağımsız ve tarafsız kanal kalmadığı için göstermiyorlar diyor. Bakın, bu aslında Türkiye’nin demokrasi sorunu.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Geziyoruz. Bütün mesele şu; bütün arkadaşlarım, Parti Meclisi ve milletvekilleri arasında iller bazında zaten biz bir görev tanımı yapmışız.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Gidin diyorsunuz değil mi, Anadolu’ya gidin sürekli.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Sadece gitmeleri değil, gidip belli aralıklarla Genel Merkeze rapor vermeleri lazım. Yani gittiler ne oldu? O raporları da alıyoruz tabi. Yani çalışmıyoruz değil çalışıyoruz, gerçekten çalışıyoruz.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Bir başka soru gelsin. Bu da vatandaşın gündemi, sağlık bedava olmalı diyor. Sosyal devletten bahsediyor. Eğitim bedava olmalı. Bütün sağlık ve eğitim kurumları kamulaştırılmalı. Bütün lüks makam otoları satılmalı. Ne der acep diyor? Yani aslında bir israf içinde olduğumuzu da bütün toplum yapısal olarak…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Kesinlikle haklı.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Siz mesela iktidar olsanız ne yaparsınız eğitim ve sağlık konusunda?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Eğitim konusunda mesela çağdaş eğitim vermek zorundayız. Bakın biz eğitim reformunu gerçekleştiren Finlandiya’nın Eğitimden Sorumlu Bakan Yardımcısını Türkiye’ye davet ettik. Eğitim reformunu nasıl yaptıklarını, nasıl gerçekleştirdiklerini bize anlattılar. Biz oraya eğitimle ilgili bütün tarafları davet ettik. Finlandiya neden çok önemli biliyor musunuz? Finlandiya bakıyorlar bütün Avrupa’da kişi başına gelir artıyor ama Finlandiya’da artmıyor. Oturuyorlar iktidar, muhalefet hep beraber sivil toplum neden acaba Finlandiya’da kişi başına gelir artmıyor? Bakıyorlar eğitim sistemi bozuk. Oturup hep birlikte eğitimde bir reform gerçekleştiriyorlar ve bugün Finlandiya’da kişi başına gelir Avrupa’nın en yüksek ülkelerinden birisi.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Müthiş bir örnek. Hemen bir bilgi vereyim. Sevgili Çalar Saat ailesi siz çok iyi bilmektesiniz ki, burada her yıl aktardık, ülkemizin kurucusu, rol modelimiz büyük Atatürk eğitim vizyonuna aslında nasıl başlamıştır biliyorsunuz Finlandiya modelini, Sayın Kılıçdaroğlu’nun işaret ettiği modeli “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” diye bir kitapla onu Türkçeye çevirtmiş ve o zaman aydınlık bakış açılı Milli Eğitim Bakanlığına Hasan Ali Yücel’ler döneminde vermiş ve bütün okullarda okutulmasını emretmiştir. Vizyona bakar mısınız efendim? Finlandiya modeli.

Bir başka soru Hülya Sarıoğlu. Kılıçdaroğlu’na sorar mısınız bir tarih öğretmeni olarak eğitim sisteminin gidişatı konusunda herkes kadar derin kaygılar taşıyorum. Mevcut eğitim sistemimizin ne kadar bilimsel, objektif ve yeterli olduğu eleştirisi bir yana bugün her yıl yapıldığı gibi içi tahrip edilen ve değişen bir müfredat var. Atatürkçülük dersleri başta olmak üzere azaltılan konular diye devam ediyor.

Şimdi buradan buna yanıt verdik. Bir de efendim siyasetin geleceği. Şimdi Meral Akşener MHP’den ta eskiden Doğruyol Partisi’ndeydi ben de o tarihlerden tanırım. Yeni bir parti kurma hazırlığında. Devlet Bahçeli de tepki gösteriyor. Onu bir izleyelim sonra tabi siz de bir Ana Muhalefet Partisi lideri olduğunuz için ülkedeki herhangi bir siyasi gelişme sizi de ilgilendirir ve etkiler. Onu da merak ediyorum yorumunuzu.

Ne dersiniz efendim, Meral Akşener’i iyi tanır mısınız, nasıl biri sizce?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Meral Hanım, bakanlık yapmış siyasette uzun yıllar hizmet vermiş birisi. Dolayısıyla diğer siyasi partilere nasıl saygı gösteriyorsak, siyasi partilerin liderlerine nasıl saygı gösteriyorsak Meral Hanım’a da saygı gösteriyoruz.

İsmail KÜÇÜKKAYA- İktidar partisinde de sanki ona doğru böyle bir yükleniyorlar, FETÖ’cü filan diyorlar mesela gazetelere bakarsak. FETÖ’cü olabilir mi sizce?

Kemal KILIÇDAROĞLU- FETÖ’cüyü sağda, solda iktidarın aramasına gerek yok ki kendileri FETÖ’cü zaten.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Kimin?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hükümet. Devleti FETÖ’ye teslim eden kimdi? Aynı menzile yürüyenler kimdi? Bunlar değil miydi? “Ne istediniz de vermedik” diyenler bunlar değil miydi? FETÖ’cüyü başka bir yerde aramaya gerek yok ki. Kendileri zaten. Sırtı kalın olanlar, iktidara yakın olanlar, parası pulu olanlar bütün FETÖ’cüler dışarıda. Gariban olanların tamamı içerde. Bu mudur FETÖ’cülükle mücadele etmek? Geçenlerde birisi açıklıyor işte Kayseri’de ne kadar sırtı kalın varsa hepsine gitmiş bir milletvekili oturmuş hepsini dışarı çıkarmış. Garibanlar hepsi içerde.

Dolayısıyla şunu veya bunu FETÖ’cülükle suçlamanın hiçbir mantığı yok. Yakalarsınız varsa FETÖ’yle bir ilişkisi yakalarsınız adliyeye teslim edersiniz. Yargı bakar bağımsız yargı.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Bir zamanlar vardı ya efendim Ergenekon döneminde. Bir çuval yapıyorlar o çuvalın içine herkesi atıyorlar.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet herkes Ergenekoncu. O dönemi ben de gayet iyi hatırlıyorum. Bizi de darbeci, Ergenekoncu diye suçluyorlardı.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Bizi de. Gazete manşetlerini, telefonlar dinlendi.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Sonra ne oldu? Kumpas olduğu çıktı ortaya. İsmail Bey asıl üzerinde düşünmemiz gereken nokta bu. İdam kalkmamış olsaydı…

İsmail KÜÇÜKKAYA- O paşaları asarlardı efendim.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi, hepsi asılacaktı. Sonra ne oldu? Kumpas olduğu çıktı ortaya. Peki o idam edilenler geri gelecek miydi?

Şimdi AK Parti’ye oy veren bütün vatandaşlarıma sesleniyorum. Bu kadar büyük adaletsizliklerin altına imza atan, ben o davaların savcısıyım diyen kişiye hesap sormak bir insanlık görevi değil midir? Nasıl oldu da siz o davaların savcısı oldunuz, nasıl oldu da Türkiye Cumhuriyeti ordusunu darmadağın ettiniz? Orduyu FETÖ’ye teslim ettiler.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Asgari okullar kapatıldı bir taraftan.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Çok sayıda anne evlatları okuldan atıldı, damgalandık diyorlar ve bakın o kadar çok mesaj var ki burada.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Yazık günah değil mi?

İsmail KÜÇÜKKAYA- Öbür taraftan Ahmet Taşgetiren gibi Aydın Ünal da yazdı eski konuşma yazarı. Öyle iddialar var ki sizin ifade ettiğiniz. Rahatsız olmaya başladı iktidarın vicdanlı kalemleri de. Çünkü çok sayıda mağdur da var.

Kemal KILIÇDAROĞLU- 1 milyonun üzerinde mağdur insan var. Bakın açık söylüyorum 1 milyonun üzerinde mağdur insan var. Bank Asya’nın önünden geçeni içeri atıyorsun, Bank Asya’nın kuruluşuna izin verene sesini çıkarmıyorsun. Kayınpeder varsa, damat varsa, başka bir şey varsa dışarıdasın, garibansan doğru içerdesin.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Tabi bunu söylerken biz FETÖ’yle mücadeleyi destekliyoruz. Mesela ben şahsen gazeteci olarak.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim FETÖ’yle mücadeleyi parti olarak, sadece benim değil bizim partinin bütün üyeleri, bütün milletvekilleri bütün hayatları boyunca FETÖ örgütüyle zaten mücadele etmişlerdir. Meclise araştırma önergeleri vermişiz, yapmayın, etmeyin demişiz. Bakın bu çok tehlikeli bir örgüttür demişiz. Ama bizi asla dinlemediler. Onlar bildiklerini okudular, bildiklerini yaptılar ve sonunda kalkmışlar şunu veya bunu FETÖ’yle suçluyorlar. Birde şu var İsmail Bey, iktidar partisinin birisini suçlamaya hakkı yoktur. Varsa bir şey yargı harekete geçer. Yakalar, gider, sorgular, dürüst bir yargıysa ya beraat ettirir veya mahkum eder. Sizin kalkıp da iktidarın gücünü kullanarak birilerini FETÖ’cü diye suçlamanın hiçbir mantığı yok, inandırıcılığı da yok zaten.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Şimdi Deniz Baykal bir açıklama yaptı. Geçen haftalarda da Temel Karamollaoğlu Saadet Partisinin Genel Başkanı söylemişti, “Bu iktidar bunu böyle 2019’a kadar taşıyamaz, baskın bir seçim olabilir” diyorlardı. Deniz beyin o sözlerini dinleyelim sonra sizin yorumunuzu alalım.

Ne dersiniz efendim bir baskın seçim olabilir mi bu sene veya 2018’de?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Olabilir biz hazırlıklıyız. Hazırız. Baskın seçim de olabilir, seçim zamanında da yapılabilir. Önce yerel yönetim, sonra normal seçimler olabilir veya normal seçimleri erkene çekebilirler.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Yerel seçimi önce yapmaz diyorlar efendim ben uzmanlara sorduğumda. Şöyle diyorlar, çünkü yerel seçimlerde iktidarın oyu her zaman bir 4 – 5 puan düşer. Dolayısıyla önce seçime gidip İstanbul, Ankara’yı kaybetme riskini göğüslemez diyorlar.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Göze alamazlar diye öyle bir…

İsmail KÜÇÜKKAYA- Dolayısıyla önce başkanlık seçimi olabilir mi mesela 2018’de?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Olabilir, yapabilirler, biz hazırız ona. Ama Deniz Bey’in söylediği şu söz çok doğru. Yani Türkiye halkı kendi kaderini çizmek zorundadır. Ya demokrasiden yana tavır alacağız ya tek adam rejiminden yana tavır alacağız.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Aslında efendim 50’ye 50’lik bir denge var. Referandumda böyle çıktı.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bakın şu anda emin olun referandumda evet oyu verenlerin büyük bir kısmı pişman. Çünkü o dönem medya malum emirlerindeydi. Bizim söylediklerimizin tamamını efendim Kılıçdaroğlu doğruları söylemiyor diyorlardı. Bugün bizim söylediklerimizin tamamının doğru olduğu çıktı ortaya. Ve Türkiye gerginliklerden kurtulamadı. Bu ülkenin huzura ihtiyacı var, birlikte yaşamaya ihtiyacımız var. Kavgasız bir Türkiye, güçlü bir Türkiye’ye ihtiyacımız var. Bunun yolu da demokrasiden geçer. Bütün yetkileri bir kişiye teslim ederseniz Türkiye’nin geleceğini, bekasını tehlikeye atarsınız. Bunu defalarca söyledik. Devlet yönetiminde denge olmak zorundadır. Devlet yönetiminde denge yoksa, bir insan her dilediğini yaparsa bu ülkeyi felakete sürükleyebilir. Demokrasi insanlık tarihinin geldiği noktadır. Bütün o acı deneyimleri yaşayarak insanlık gelip bugün demokrasinin vazgeçilmez olduğunu, tam tersine demokrasinin giderek güçlendirilmesi gerektiğini görmüştür.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Sayın Kılıçdaroğlu, şimdi yeni sistemde tabi seçime giderken ittifaklık ilişkileri önemli. Mesela adı konulmasa da AKP – MHP arasında bir ittifaklık ilişkisi var. Sizi de şöyle suçluyorlar. Onlar da diyorlar HDP’yle ittifaklık ilişkisi kuruyor. Kuruyor musunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır. Tamamen onlar kendilerine göre bir şeyler üretiyorlar. Bizim ittifakımız şu çok açık ve çok net söyleyeyim; kim demokrasiden yanaysa, kim tek adam rejimine karşıysa, kim yargı bağımsızlığından yanaysa, kim parlamenter demokratik sistemden yanaysa, kim darbe hukukuna karşıysa gelsin hep beraber mücadele edelim. Bu kadar basit.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Bir önemli konu daha var efendim. Bizim bu seneki temel işlediğimiz konulardan, felsefelerimizden bir tanesi çevre haberleri. Kaz Dağlarından size çok yoğun mesajlar geliyor. Biz de duyuruyoruz Kaz Dağlarına termik santral yapılmasıyla ilgili bu hafta yine kritik bir toplantı var. Diyoruz ki, kıymayın. Mesela ODTÜ’deki gelişmeye dair yorumunuzu merak ediyorum. ODTÜ haberini bir izleyelim efendim. Çünkü ODTÜ de bizim çok sevdiğimiz bir yerdir ve işte nefes alırız. Bir zamanlar ODTÜ 1950’li yıllarda böyle bir bozkırdan, böyle idi, ağaçlandırıldı bakın rektörlük binasının arkası uçsuz bucaksız. Sonra Melih Gökçek biz bir gecede o yolları yaptık dedi. Ne dersiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Orta Doğu Teknik Üniversitesinin bulunduğu alan Ankara’nın nefes aldığı alanlardan birisidir. Oradaki bütün ağaçlar oradaki hocaların, öğrencilerin, Ankaralıların kendi elleriyle diktikleri ağaçlardır. Onları yok etmek gerçekten çok acı. Hangi gerekçeyle yok ediyor? Yol yapacağız diye. Niçin planlamayı zamanında yapmadınız? Neden ağaçları yok ediyorsunuz?

İsmail KÜÇÜKKAYA- Dün mesela Bekir Bozdağ efendim bakanlar kurulundan sonra bu soruyu yanıtlarken sizi şöyle suçladı. Dedi ki, biz ne yapsak karşı çıkıyorlar, köprü yapıyoruz, Avrasya Tüneli yapıyoruz, yol yapıyoruz, Akay Kavşağı yapıyoruz. Her şeye karşı çıkıyorlar diyor. Öyle misiniz, her şeye karşı mı çıkıyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır. Tam aksine şu anda her şeye karşı çıkan bir kişi var o da Sayın Erdoğan. Her şeye karşı çıkıyor.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Neye karşı çıkıyor?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Kendi partisine bile karşı çıkıyor. Kendi partisinin il başkanlarına, ilçe başkanlarına bile karşı çıktı, muhalefet ediyor. Biz doğru yapılan her şeye evet diyoruz. Mesela doğru yapılan şu yanlıştır dediğimiz zaman mutlaka gerekçesini söylüyoruz.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Mesela ne var efendim doğru yaptıkları ne var bu iktidarın, böyle desteklediğiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yol yaptılar diye biz karşı çıktık mı?

İsmail KÜÇÜKKAYA- Bu duble yollara?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Karşı çıktık mı? Ne sormuşuz? Bu yolu kaça yapıyor?

İsmail KÜÇÜKKAYA- Maliyetini soruyorsunuz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bunu da sormak benim hakkım. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını ben korumak zorunda değil miyim? Sen yol yapıyorsun yap kardeşim. Kaça yapıyorsun? Ben bunu soracağım. Bana kaça yapıyorsun sorusunu sorma diyorlar. O zaman demokrasi nerede? Köprü yapıyorsun, güzel yap kardeşim ben seni niye köprü yaptın diye kızdım mı? Hayır. Köprüyü kaça yaptın diyorum. Garanti veriyorsun. Kaç araçlık garanti verdin ve bu firmaya kaç lira para ödedin? Ben bunu sormak zorundayım.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Yani yolsuzluk yapılıyor mu ona bakıyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Projeye karşı değilsiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yok efendim niye karşı olalım. Tam tersine dedik ki, ya bakın tüp geçit yapın, iki tane yapın, üç tane yapın tüp geçit biz karşı değiliz. Ama kaça yapıyorsunuz biz bunu öğrenmek zorundayız, bilmek zorundayız.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Gazeteleri verdik hepsini bir tek Korkusuz kaldı. Ortadoğu’yu filan bakmıştık ya efendim. Çok çarpıcı bir fotoğraf var, çok üzülüyoruz tabi biz aynı zamanda çevre konularına duyarlı olmamız gerekiyor. Bakın sözün bittiği yer diyor. Cennet gibi doğa, Karadeniz tabi muhteşemdir. Yeşili yeşil, mavisi mavi…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yeşilin bütün tonlarını Karadeniz’de görmek mümkün.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Ama bakar mısınız efendim şu ucubeye bu nedir? Sözün bittiği yer.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Bunu nasıl yorumluyorsunuz efendim? Böyle bir hoyratlık var. Yani ben iktidar meselesi olarak görmüyorum, bir hoyratlık, bir özensizlik, kendi çevremize karşı bir duyarsızlık.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi onun ötesinde buna izni kim veriyor? Asıl sorun o. Çünkü her yerin bir yönetimi var. Yani köyde muhtar var, ilçede belediye başkanı, ilde belediye başkanı var, valisi var, kaymakamı var, çevreden sorumlu bakanlık var. İzni kim veriyor? Vatandaş yapabilir ama siz izin vermeyeceksiniz. Diyeceksiniz ki, bir dakika ya burası bir hukuk devletidir. Yeşili korumak sadece benim görevim değil hepimizin ortak görevi olması lazım. Doğayı korumak hepimizin ortak görevi olması lazım. Eğer böyle bir yapıya izin veriyorsa vatandaştan önce o izni vereni suçlayacaksınız.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Efendim Sayın Cumhurbaşkanı da dile getirdi. Diyor ki, adalet arıyor dedi o zat diye sizden ötürü. Ama dedi önce bir belediyelerine baksın paralar ödenmiyor, grev yapıyorlar diyor, Şişli örneğini veriyor, Beşiktaş Belediyesindeki o korkunç artışları söylüyor, özellikle emlak fiyatlarıyla ilgili. Ne diyeceksiniz belediyelerde durum nasıl gidiyor?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bizim İzmir ve Şişli Belediyelerinde, ücret sendikayla belediye arasında toplu sözleşme görüşmeleri sırasında bazı tartışmalar çıktı. Doğru yani işçiler hak arayabilirler. Demokratik mi? Demokratik. Yasal mı? Yasal. Ne oldu sonuçta? Oturdular masaya anlaştılar, protokolü yaptılar herkes görevinin başında. Bunu adaletsizlik olarak yorumluyor. Aklın, mantığın alacağı şey değil. Kalktı bir de hatırlar mısınız biz kanun hükmünde kararnameleri işçiler grev yapmasınlar diye işveren lehine kullanıyoruz diye bir de açıklama yaptı. Yani işçinin hakkını elinden almayı marifet saydı. Biz ne yapıyoruz? İşçiyle işveren oturuyorlar, toplu sözleşme görüşmeleri yapılıyor, imzalıyorlar ve olay bitiyor.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Bunu yani normal demokratik örgütlü bir toplumun gereği olarak görüyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim bütün çağdaş demokrasilerde olan bir yöntem zaten.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Peki efendim bu mesela Sarıyer’de de var bu artışlarla ilgili tartışmalar. Beşiktaş çok konuşuluyor. Baktınız mı, onu sordunuz mu?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Onlara bakıyoruz, soruyoruz. Tabi elbette soruyoruz, bakıyoruz hangi gerekçeyle? Çünkü eğer artış gerçekten insafsız ölçülerdeyse vatandaşın yargıya başvurma hakkı var. Dolayısıyla onların tamamı değerlendiriliyor, inceleniyor, bakılıyor tabi.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Efendim şimdi bir türkü daha dinleyeceğiz, ben size bir de çay ikram edeceğim günü beraber kapatacağız. Son bir soru sakladım çünkü en çok gelen sorulardan birisini izin verirseniz bir çay içerken. Şimdi bir de Diyarbakır türküsüyle, benim en sevdiğim yorumlardan birisiyle “ağlama yar” diyeceğiz ve daha sonra günü beraber kapatacağız.

Evet sevgili Çalar Saat ailesi İsmail Küçükkaya’yla bir sabaha daha böyle uyandınız ve 12 Eylül 2017 gününde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu bizlerle birlikte oldu. Kendisine çok sorular geliyor. Ama efendim tabi biz annelerle dayanışan bir platformuz burada. Annelerin fedakarlığını hiç unutmuyoruz. Annelerden de mesajlar geliyor. İki mesaj yoğunlaşıyor. Anneler çocuklarının iş sahibi olmasını istiyor ve anneler çocuklarının teröre kurban gitmemesini, şehit olmamasını istiyor. Son bir cümlenizi alabilir miyim bununla ilgili?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Her anne evinde huzur ister, çoluk çoğuyla beraber huzur içinde yaşamak ister. Eğer bir anne boğazından kesip çocuğunu okula gönderiyor, üniversiteye gönderiyor, mezun ediyor, askere gönderiyor, askerlik dönüşü ve bu çocuğun iş güç sahibi olmasını istiyor. Çocuğu işsizse evinde huzur yok demektir. O nedenle işsizlik en temel sorunlardan birisidir.

Ve terör; terörün her türüne kimden gelirse gelsin hep birlikte karşı çıkmak zorundayız. Terör bizim başımızın belasıdır.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Bir son soru efendim. Siz de tabi biz sizi Ana Muhalefet Partisi lideri siyasetçi olarak tanıyoruz ama siz de bir babasınız ve yarın oğlunuz askere gidiyor. Ve ilk defa ben söyleyeyim siz biliyor musunuz bilmiyorum, ama ben açıklamak durumundayım, Sivas’a gidiyor yarın. Doğru mu?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Ne düşünüyorsunuz hislerinizi bir alabilirsem onunla ilgili?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Çocuğuma paralı askerlik yaptırtabilirdim, yani bedelini ödeyerek askere göndermeyebilirdim. Ama ben eğer bu ülkede siyaset yapıyorsam, teröre karşı duruyorsam, garibanın çocuğu nasıl askere gidiyorsa benim oğlum da askere gitmeli. O da yarın Sivas’a gidecek, vatani görevini yapacak. İnşallah huzur içinde o da evine dönecek.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Ona da, bütün askerlerimize hayırlı tezkereler diliyoruz şimdiden.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Sağ olun efendim, çok teşekkür ederim.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Size de katıldığınız için, demokrasi meydanına katıldığınız için çok teşekkür ediyorum.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Sağ olun.

İsmail KÜÇÜKKAYA- Sevgili izleyenler işte Türkiye’nin bağımsız ve tarafsız kanalındasınız. Biz buraya AK Partiden, CHP’den, MHP’den, HDP’den, bütün siyasi görüşlerden konuklarımızı almaya devam edeceğiz. Çok teşekkürler efendim sağ olun.

Gündem'den Öne Çıkan Haberler