08.10.2020

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, DEVA PARTİSİ GENEL BAŞKANI ALİ BABACAN’I ZİYARET ETTİ

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Demokrasi ve Atılım Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ı ziyaret etti.
CHP lideri Kılıçdaroğlu’na, CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke ile Genel Başkan Yardımcıları Faik Öztrak, Bülent Kuşoğlu ve Oğuz Kaan Salıcı eşlik etti.
Ziyaret sonrası gerçekleştirilen basın toplantısında CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ve DEVA Partisi Genel Başkanı Babacan şu açıklamalarda bulundu:


Ali BABACAN- Değerli basın mensupları, çok değerli konuklar, bugün partimizin Genel Merkezinde çok önemli bir konuğu heyetiyle beraber ağırladık. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na ve değerli çalışma arkadaşlarına bu nazik ziyaretleri için çok teşekkür ediyorum. Hem partimizin Genel Merkezine bir hayırlı olsun ziyareti, hem de bana ve hastalanan arkadaşlarımıza bir geçmiş olsun ziyaretiydi bu. Sayın Genel Başkana çok teşekkür ediyorum ve hemen sözü kendisine veriyorum. Buyurun.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Çok teşekkürler Sayın Genel Başkan. Genel Başkan ve arkadaşları bizi güzel ağırladılar, çayımızı, kahvemizi içtik. Tabii ağırlanmanın ötesinde Türkiye’nin yaşadığı koşullar var. Ekonomi konusunda, sağlık konusunda, dış politikada, eğitimde pek çok sorun görüşüldü, tartışıldı, karşılıklı düşüncelerimizi birbirimize aktardık. Dolayısıyla Sayın Genel Başkana ve çalışma arkadaşlarına Türkiye’nin sorunları konusunda düşüncelerini aktardıkları için, çözümleri aktardıkları için yürekten teşekkür ederim. DEVA Partisi siyaset dünyamızın yeni bir yıldızı, dolayısıyla henüz kuruluş aşamasında, umarım kısa süre içerisinde gerekli kongreleri yapıp siyaset dünyamızda yerini alacaktır. Kendilerine, çalışma arkadaşlarına yürekten başarı dileklerimizi iletiyoruz.
Ali BABACAN- Çok teşekkür ederim, sağ olun. Değerli arkadaşlar, bugünkü görüşmemizde Türkiye’nin genel sorunlarını ele alıp fikir alışverişinde bulunduk. Gerçekten ne açıdan baksak ülkemizin insan hakları konusunda, özgürlükler konusundaki sıkıntıları hızla büyüyor ve ifade özgürlüğü belki de bu sorunların en başında geliyor. Demokrasi dediğimiz de tabi sadece seçimden seçime, sandıktan sandığa yürüyen bir süreç değil; demokrasi aynı zamanda özgür basınla, sivil toplum kuruluşlarıyla, sivil inisiyatifle, meslek örgütleriyle beraber yürüyen bir süreç. Maalesef sivil toplum kuruluşları da başta olmak üzere basının üzerindeki baskılar ülkemizin ifade özgürlüğü üzerinde ciddi bir sıkıntılı ortamı oluşturdu, oluşturuyor. Problemlerini konuşamayan ülke de o problemlere çözüm bulmak konusunda tabi ki güçlük çekiyor. Yargı sistemimiz üzerindeki baskılar malum, hukukun üstünlüğü ilkesi izlenmediği zaman ülkenin anayasası dahi bazen göz ardı edildiği zaman kurallı ve ilkeli bir yönetimden kuşkusuz bahsedemiyoruz, bir hukuk devletinden bahsedemiyoruz.
Ekonomimizle ilgili sorunlar büyük, gittikçe de büyüyor. Eğitim, hele hele okullar açıldıktan sonra, sizler de izliyorsunuz, pandemi dönemiyle beraber ciddi sorunlarımız var. Sağlıkta ciddi problemlerimiz var. Bu sağlıkla ilgili kısmı özellikle pandeminin sağlık yönetimi açısından baktığımızda hem güven açısından sorun var, hem yönetim açısından sorun var. Yani nereden baksak ülkemiz her alanda ciddi sıkıntılı bir dönemden geçiyor. Dış politika da bu alanlardan bir tanesi. O konuda da kısa bir değerlendirme yaptık. Ülkenin itibarı güçlü olmayınca ve yalnız kalınca gerçekten ulusal çıkarlarımız her alanda zafiyete uğruyor. Ülkemiz maalesef kaybediyor.
Partimizin kuruluş süreci ve arkasından teşkilatlanma süreciyle ilgili de Sayın Genel Başkana kısa bir bilgi verdim. Biliyorsunuz bugüne kadar 75 ilimizde kurucu heyet görevlendirdik. 300’ün üzerinde ilçede kurucu heyet görevlendirdik. İlçe kongrelerimiz bir aydır devam ediyor, il kongrelerimiz başladı, iki ilimizi tamamladık. Cumartesi günü ben Diyarbakır’da olacağım inşallah Diyarbakır İl Kongremiz için. Arkasından hemen Pazar günü de Batman ve Bitlis kongrelerimiz var. Bu şekilde her hafta iki, üç ille devam edeceğiz ve mümkün olan en kısa zamanda da birinci büyük kongremizi inşallah tamamlayacağız.
Ben tekrar bu nazik ziyaret için çok çok teşekkür ediyorum ve özellikle hastalığım sürecinde Sayın Genel Başkan birkaç kere beni telefonla aradı, durumumu sordu. Bunun için ayrıca teşekkürlerimi sunuyorum.
Sorusu olan varsa basın mensuplarından birkaç soru alabiliriz.
Soru- Muhalefet olarak eleştirinizin ilk başında ekonomi geliyor. Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan da ekonomik sıkıntılar yaşayanlar için “Müminin görevi varlıkta şımarmamak, yoklukta sabretmektir. Gerçek mümin acıyı bal eyleyendir” dedi. Sorum her ikinizi de, o sözleri nasıl değerlendirirsiniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Mümin alçak gönüllüdür, mümin kul hakkı yemez, mümin bu ülkede yatağa aç giren çocuklar varsa sarayda oturmaz. Bir insanın söylemiyle eyleminin örtüşmesi gerekiyor. Söylemi farklı, yaşam tarzı farklıysa orada riya vardır, ikiyüzlülük vardır. Dolayısıyla ben Erdoğan’ın söylemlerinin ciddiye alınacağını düşünmüyorum.
Ali BABACAN- Değerli arkadaşlar, hükümetlerin görevi vatandaşlarımızın yokluk karşısında sabretmesini istemek değil vatandaşlarımıza mümkün olan en yüksek yaşam koşullarını, en yüksek refah seviyesini sunmaktır. Bunu yapamayıp da yokluğa karşı sabredin diye nasihatte bulunmak bir hükümetin görevi değildir diye düşünüyorum.
Soru- Sorum Sayın Kılıçdaroğlu’na olacak. Doğu Türkistan’a yönelik Çin baskısına karşı uluslararası toplum harekete geçti ve çağrı mektubuna imza attı. Bu imzanın içinde 39 ülke var, ancak Müslüman yoğunluğu fazla olan ülkeler arasında yalnızca Arnavutluk ve Bosna Hersek var. Onun dışında Müslüman başkentler yok bu çağrıdaki imzanın altında ve Türkiye de bu çağrıya imza atmayan ülkeler arasında. Bununla ilgili yorumunuzu öğrenmek isterim.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Uygur halkına yapılan zulmü asla kabul etmiyoruz. Türkiye’nin bu konuda duyarlı olması lazım. Ama madem bu soruyu sordunuz özellikle MHP’nin Erdoğan’a çağrı yapması lazım “bu anlaşmanın altına imza at” diye. Eğer kendisi gerçekten de bütün dünyadaki Türklerin hakkını koruma gibi bir işlev yüklenmişse. Bekliyorum ben.
Soru- Benim sorum Sayın Kılıçdaroğlu’na olacak. Efendim kurultay konuşmanızda çok ses getiren bir ifade kullanmıştınız. “dostlarımızla birlikte iktidar olacağız” ifadesi kullanmıştınız ve bu ifadeniz kamuoyunda ses getirmişti. Çeşitli yorumlar yapıldı bu ifadenize, özellikle Demokrasi ve Atılım Partisiyle yakın gelecekte bir ittifak ihmali üstünde duruldu. Nitekim Parti Meclisini oluştururken DEVA Partisiyle uyumlu çalışacak bir ekip üzerinde durduğunuz yönünde yorumlar yapıldı. Sizin DEVA’ya bakışınız nedir, böyle bir ihtimali nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Teşekkür ederim, öncelikle şunu ifade edeyim, dostlarımızla neyi kastettiğimi daha sonra grup toplantısında açıklamıştım. Bu ülkenin çiftçileri, işçileri, emeklileri, sanayicileri, esnafı, bütün bunlarla birlikte biz iktidar olacağımız vurgusunu yaptık. Elbette DEVA Partisi yeni kuruluyor. Dolayısıyla bugün sadece ziyarete geldik. Herhangi bir ittifak görüşmesi ya da ittifak söz konusu da olmadı. Bugün için de zaten bir ittifak gündemde değil. Ancak seçim sathı mahalline girersek belki oturulur seçim yasasında değişiklik yapılması -ki o konuda da bazı çalışmaların yapıldığını biliyoruz- belki o dönem gündeme gelebilir diğer partilerle oturulur konuşulur. Ama bugün aslolan Türkiye’nin sorunlarına nasıl bakacağımızdır, sorunları nasıl çözeceğimizdir. Dolayısıyla DEVA Partisi ayrı parti, biz ayrı partiyiz. Dolayısıyla iki partinin ekonomiye bakışı, eğitime bakışı, dış politikaya bakışı, tarıma bakışı, sağlık sistemine bakışı farklı olabilir.
Soru- Efendim benim sorum da her ikinize olacak, üç ayrı sorum var. Meclisteki sandalye sayısı 15 azaldı ve yeni milletvekilleriyle ilgili de fezlekeler var. İlerleyen süreçte bir ara seçim ihtimali belirir mi ve aynı zamanda bu bir genel seçime evrilir mi? Bununla ilgili düşüncelerinizi almak istiyorum.
Diğer bir sorum da dolar 8 liraya dayandı. Ocak ayından bu yana yüzde 60 bir artış var. Sayın Bakan “ben dolara bakmıyorum” diyor ama siz doların geldiği bu noktaya nasıl bakıyorsunuz ekonomik gelişmeler ışığında?
Son sorum da, GATA’da Başhekim Yardımcısının sosyal medya paylaşımlarından sonra bir tartışma başladı. Gerçi görevden alındı ama o göreve nasıl getirildi, nasıl yükseldi tartışmaları ışığında bir tarikat yapılanmasından bahsediliyor, özellikle de Sağlık Bakanlığı içinde menzil tarikatının yoğun olarak aktif olduğu. Bu konudaki görüşleriniz?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Son sorudan başlayayım ama diğer soruları unutursam tekrar size soracağım. Önce şunu ifade edeyim; devlette liyakat sistemi çok önemlidir, liyakatin olmadığı bir yerde insanlar bilgileriyle, birikimleriyle, deneyimleriyle değil başka gerekçelerle belli mevkilere gelirler. Şu anda Türkiye’yi yöneten siyasal iktidarın gündeminde liyakat yok yandaşlık var. Dolayısıyla oraya kendisine sürekli destek veren kişileri getirip önemli makamlara oturtabiliyor. Bu devletin saygınlığına da, devletin yurttaşa hizmet etmesine de gölge düşürüyor. Bu tür insanlar aynı zamanda kamudan hizmet alırken bir ayrımcılığa tabi tutulduğunu da görürler. Bunu hep birlikte gördük, birisi de Sağlık Bakanlığına atanan bu zat, kim getirdi, kim götürdü, üç aşağı beş yukarı hepimizin yakından izlediği bir olay.
Dolar tırmanıyor, ondan söz ettiniz; ben bu konudaki açıklamayı Sayın Babacan’a bırakarak şunu ifade edeyim, büyük bir ihtimalle Erdoğan’ın söylediği “faiz düşürse dolar da düşer” demişti. Merkez Bankası Başkanını da görevden aldılar. Demek ki bu Merkez Bankası Başkanını da görevden almak lazım faizi sıfırlamadı. Faizi sıfırlasaydı belki dolar hiç bu kadar yükselmezdi Erdoğan’ın düşüncesine göre. Dolayısıyla bakalım dolar nereye gidecek, ekonomi nereye gidecek, sanayi nereye gidecek, fiyatlar nereye uçacak? Doğru bir şey, pik yapıyor ama gördüğümüz kadarıyla döviz pik yapıyor. Ülke yönetilmiyor, işin gerçeği ülke yönetilmiyor. Yönetilmeyen bir ülkeyle karşı karşıyayız. Fakirin, fukaranın ne çektiğini Erdoğan bilmiyor. Erdoğan sarayında oturuyor; bir eli yağda, bir eli balda. Efendim esnaf perişan vaziyette, çiftçi perişan vaziyette, sanayici geleceği göremiyor, sanayici yatırım yapamıyor. Türkiye yönetilemez konumda. Bakın bugün Karar gazetesinde bir fotoğraf var, Erdoğan’la yurtdışından gelen bir yöneticinin ya da bir iktidar temsilcisinin fotoğrafı var. Erdoğan’ın onun önünde nasıl eğildiğini görüyorsunuz. Niye eğiliyor? Para için. Bu benim ağırıma gidiyor. Bir siyasi rakibim Erdoğan ama o bir başka devlet adamının önünde para için bu kadar eğilmemeli. Bu benim ağırıma gidiyor.
Üçüncü soru neydi?
Soru- Meclisteki sandalye sayısındaki?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Seçim, zaten bir süre sonra Türkiye seçim gündemini konuşmak zorunda. Yönetilemeyen bir Türkiye var, gittikçe ağırlaşan bir fatura var, bu faturanın altından kalkmak bu iktidarın yapabileceği bir şey değil. Dolayısıyla topluma daha ağır bir fatura çıkmasın diye aslında normalde aklı başında bir siyasi yönetim bir süre sonra seçime gitmek durumunda kalabilir.
Ali BABACAN- Değerli arkadaşlar, ben de Sayın Genel Başkanın cevaplama sırasıyla gideyim. Eğer konu devlet yönetimiyse, devlette personel işe alma, üst düzey atama, terfiiyse buradaki kriterin sadece ve sadece ehliyet ve liyakat olması lazım. Zaten biz biliyorsunuz, mülakat sisteminin tamamen kalkması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü mülakat sistemi referansı, eşi, dostu, ahbabı olmayı ya da iktidar partisinin referansıyla işe girmeyi maalesef sıradanlaştıran bir uygulamayı şu anda karşımıza getirmiş durumda ve ehliyet ve liyakate dayanmayan bir kamu personel sisteminin bu ülkeyi her alanda daha da çıkmaza sokacağı, daha kötüye götüreceği çok açık. Birincisi bu.
İkincisi, piyasalardaki gelişmeler. Biliyorsunuz Merkez Bankası 1 Ocak’tan itibaren -ki veriler eskisi kadar şeffaf değil, eskisi kadar böyle herkesin anlayacağı şekilde yayınlanmıyor- Merkez Bankası doğrudan müdahale yerine kamu bankaları devreye sokuluyor ama piyasa analizlerine şöyle baktığımız zaman 1 Ocak’tan itibaren yaklaşık 120 milyar dolarlık bir döviz müdahalesi var. Yani Merkez Bankasının rezervlerinden 120 milyar dolarlık bir müdahaleden bahsediyoruz. Ne için? Kuru belli seviyelerde tutmak için ve para politikası yanlış bir yerde dururken, kur odaklı bir uygulama ve politika bile diyemiyorum adına kusura bakmayın, çünkü ekonomi politikasından söz etmek mümkün değil, günlük adımlar, rastgele adımlardan ancak bahsedebiliyoruz burada. Böyle bir tabloda Türk lirasının değer kaybetmesi mukadder. Yani paramızın değer kaybetmesi kötü yönetimin sonucunda gayet işin doğal akışında var ve biliyorsunuz yıllarca faiz enflasyonun sebebi dendi, faiz düşsün ki enflasyon düşsün dendi. Bu Merkez Bankası faizi için bu söylendi yıllarca. Şimdi baktık ki iki hafta önce Merkez Bankası iki puan faiz artırdı. Aynı teoriden gelirsek, Sayın Cumhurbaşkanının teorisinden gelirsek Merkez Bankası iki puan faizi artırınca enflasyon artacak. Peki madem enflasyon artacak, zaten hayat pahalılığı var, niye siz bu faizi artırdınız?
Dolayısıyla tamamen çelişkilerle dolu, tutarsız bir ekonomi ve finans uygulamasından burada bahsediyoruz. Ehliyet, liyakat orada da önemli. Maalesef kurumlar itibarını kaybetmiş durumda, ekonomiyle ilgili kurumlar. Bağımsız olması gereken kurumlar artık bağımsız çalışmıyor, direk hükümetin talimatıyla yanlış işler yapıyorlar ve sonucunda da orta direk yıkılıyor. Şu anda orta direk yıkılıyor arkadaşlar maalesef. Esnaf, çiftçi, küçük işletmeler. Bir de bu pandemi döneminin de kötü yönetilmesini eklediğinizde gerçekten işsizlik şu anda ülkenin en önemli sorunu, bir numaralı sorun. Geniş tanımlı olarak işsizliğe baktığımızda üçte bire yaklaşan yani tam arkadaşlarımızın hesaplaması yüzde 34.8 bir geniş tanımlı işsizlik söz konusu ve hayat pahalılığı. Yani yeni enflasyon açıklandı artık bu enflasyon rakamlarını inanın ben takip etmiyorum. Hiçbir anlamı yok açıklanan rakamların. Ve bir ülkenin, bir devletin açıklanan resmi rakamlarına güven olmaması felaket bir tablo. Güven olmayınca ekonomi olmaz, güven olmayınca istihdam oluşmaz, güven olmayınca yatırım olmaz.
Son konu, zaten daha önce de biz açıkladık yani 2023 yılına kadar anayasada öngörülen seçim tarihine kadar ülkenin ne ekonomik sisteminin, ne finansal altyapısının, ne siyasi meşruiyetinin, mevcut yönetimin siyasi meşruiyetinin devam etmesi, dayanması mümkün değil. Yani er ya da geç vaktinden önce bir seçim söz konusu olacak. Biliyorsunuz ara seçimin kuralları var, mecliste belli aritmetik oluştuğunda zaten ara seçim gerekiyor, gerekebilir, tercih edilebilir. Bunları biz sadece şu anda 7 ay önce kurulmuş bir siyasi parti olarak biz izliyoruz. Hızlı bir şekilde kendi teşkilatlanmamızı tamamlayıp seçimlere girmeyi hak eden bir siyasi parti olmak için çalışıyoruz.
Soru- Siz de konuşmanızın başında hukuk devleti vurgusu yapmıştınız. Benim de sorum her iki Genel Başkana. Adalet Bakanının bugün bir açıklaması oldu Bahçeli’nin AYM çağrısıyla ilgili, “demokrasi üstünlüğü için her türlü değişiklik yapılabilir” dedi. Hem bu konuda yorumunuz ne olacak, hem de konunun Meclise gelmesi durumunda tavrınız ne olacak?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Allah aşkına Türkiye’nin gündemi ne? Milyonlarca işsiz var, devleti yönetemiyorlar, kime dokunsan ah işitiyorsun, bunların derdi Anayasa Mahkemesi. Niçin? Gündem değiştirecekler. İstiyorsanız değiştirin, getirin Meclise. Getirsinler Meclise bakalım. Bahçeli Anayasa Mahkemesiyle uğraşacağına niye Uygur Türklerinin hakkını savunmuyor? Neden Erdoğan’a diyor ki, şu anlaşmayı imzalamazsan ben bir daha sana destek vermem, niye diyemiyor? Körü körüne bağlılık olmaz, deneme, sınama yöntemiyle de devlet yönetilmez. Devlet bilgiyle yönetilir, birikimle yönetilir, hukukun üstünlüğüyle yönetilir, insana saygıyla yönetilir. Herkesin işi var mı, herkesin aşı var mı bu anlayışla yönetilir. Her kuruşun hesabı vatandaşa verilir. Bunları tamamen bir tarafa atacaksınız Anayasa Mahkemesi benim istediğim şekilde karar vermedi e ne yapalım Anayasa Mahkemesini değiştirelim. Değiştirin. Zaten bir darbe sürecini yaşıyoruz biz. 20 Temmuz sivil darbe sürecini yaşıyoruz zaten. Değiştiriyorlarsa, güçleri varsa değiştirsinler zaten.
Ali BABACAN- Belki kısa bir ekleme yapmam gerekirse, bu son süreçte yani hükümet tarafından Anayasa Mahkemesi Başkanına da biliyorsunuz şahsen hedef alınarak bir tehdit vardı. Kendi şahsi güvenliğiyle ilgili bir tehdit vardı. Yani bir yüce mahkeme hükümetin işine gelmeyen, istemediği bir kararı aldı diye güvenlikle ilgili o mahkeme başkanının hele hele o konudan sorumlu hükümet üyesi tarafından tehdit edilmesi bu kabul edilecek bir şey değil arkadaşlar. Dolayısıyla bizim yargımız, üst yargı dahil işini yapacak, hükümette kendi işini yapacak. Bir sürü problemi var memleketin gitsinler o problemleri çözmekle uğraşsınlar Anayasa Mahkemesinin yapısıyla uğraşacaklarına. Dünyada bir sürü problem var. Bugün işte Uygur Türklerinin yaşadıkları insan hakları ihlalleri bütün dünya biliyor. Ama bugünkü hükümet niye hiç konuşmuyor, o konu niye gündemlerinde değil bunu özellikle bir incelemenizi, sorgulamanızı ben tavsiye ederim medya mensupları olarak.
Soru- Efendim İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in Basın Müşaviri Murat İde gözaltına alındı 2015’te yazdığı bir yazı nedeniyle. Gerçi siz kendisini arayarak telefonla geçmiş olsun mesajlarınızı ilettiniz ama siz nasıl değerlendiriyorsunuz bu gözaltını?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Asla doğru bulmuyorum, asla. Hukuk devletinin olmadığı yerde bu tür olaylarla karşılaşmak doğal ama biz doğal görmüyoruz. Çünkü hukuk devletinin askıya alındığı bir süreci yaşıyoruz. Yargı baskı altında, devletin bürokrasisi baskı altında. Eğer birisi iktidarın hoşuna gitmeyen bir yazı yazmışsa sabahın köründe evi basılır, gözaltına alınır, içerde tutulur, ister gazeteci olsun bu, ister sıradan vatandaş olsun. Bu tür tablolarla maalesef karşılaşıyoruz ve bundan sonra da karşılaşacağız. Murat İde’ye de geçmiş olsun dileklerimi bir kez daha ifade etmek isterim.
Soru- Benim sorum da her iki Genel Başkana olacak. Bugün Kapalı Maraş’ın sahil kısmı 46 yıl sonra yeniden açıldı. Bu konuya ilişkin bir değerlendirmeniz olacak mı?
Kemal KILIÇDAROĞLU- Maraş’ın tamamının açılması lazım, niye sahili açıyorlar, niye tamamını açmıyorlar? Maraş’ın tamamını açacaklar. İki, KKTC’nin tanınması için Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bütün ülkeler nezdinde girişimde bulunması lazım bunu yapacaklar. Madem Katar’la bu kadar dostsun Katar KKTC’yi tanısın. Diğer dost olan ülkeler var, onlar da tanısınlar. Tanıyan bildiğim kadarıyla sadece Pakistan. Niye diğerleriyle ilgili bir girişim yapılmıyor? Yapılsın.
Dolayısıyla ben Maraş’ın tümüyle hizmete açılmasını isterim. Ayrıca Dışişleri Bakanlığının yeni bir bakış açısıyla KKTC’nin dünya çapında tanınması için bütün dost ülkelerle ilişki kurmasını isterim, girişimde bulunmasını isterim.
Ali BABACAN- Değerli arkadaşlar, KKTC bizim son derece önem verdiğimiz ve yavru vatan diye tarif ettiğimiz, ilişkilerimizin son derece iyi olduğu ve aynı zamanda uluslararası camiada da sürekli desteklediğimiz, arkasında durduğumuz kardeş ülke ve biz onları tam ülke olarak biliyorsunuz tanıyoruz, ilişkilerimiz tam. Ancak KKTC’nin daha çok ülke tarafından tanınması ve nihayetinde bu Kıbrıs sorununa çözüm üretilmesi ancak ve ancak itibarlı bir Türkiye’yle mümkün. Yani Türkiye itibarlı olacak, diplomasi gücü olacak, uluslararası ilişkilerde, siyasi ilişkilerde etkili olacak, güvenilir bir muhatap olacak ki Kıbrıs’la ilgili sorunlar masaya yatırılsın, çözülsün ve uluslararası kabul edilmiş nihai bir çözüme Kıbrıs kavuşabilsin. Ancak şu andaki yönetimin genel yaklaşımı tamamen düşmanlıklar üzerinden, taraflaşmak üzerinden. Yani bizim yıllarca dış politikadaki düsturumuz yurtta sulh, cihanda sulh idi. Şimdi yurtta ayrıştır, kutuplaştır taraf ol, bölgede ayrıştır, kutuplaştır taraf ol, dünyada ayrıştır kutuplaştır taraf ol. Şimdi atılan bazı adımları da bu perspektiften görmek lazım. Ama ben Kapalı Maraş bölgesini bundan iki sene önce ziyaret ettim ailemle beraber, gezdim, dolaştım, gerçekten orada çözümsüzlüğün getirdiği tamamen harap olmuş bir tablo söz konusu. Kıbrıs Adasının çok güzel bir sahili, güzel bir bölümü. Zaten bir zamanlar biliyorsunuz Beyrut ve Maraş yani iki önemli turizm merkeziydi Doğu Akdeniz’de. Çok güzel zamanındaki o yıllarda yapılmış, 60’lı yıllarda yapılmış, 70’li yıllarda yapılmış muhteşem konaklama tesisleri var, altyapı var. Hiç girilmemiş ama o altyapı tamamen adeta şu anda çökmüş durumda. Dolayısıyla Kapalı Maraş Bölgesinin bir şekilde ekonomik olarak da, siyasi olarak da kazandırılması ve aktif hale getirilmesi lazım. Tabi keşke bu topyekûn bir çözüm içerisinde, adayla ilgili topyekûn bir çözüm çerçevesinde yapılabilse. Ama kısa vadede de böyle bir şey olmayacağı için biz de şu anda gelişmeleri yakından izlemekle yetiniyoruz.
Çok teşekkür ediyoruz tekrar. Hem Sayın Genel Başkana değerli konuğumuza ve beraberinde ona eşlik eden değerli arkadaşlarına, Genel Başkan Yardımcılarına da bu ziyaretleri için tekrar teşekkür ediyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Teşekkürler.
Ali BABACAN- Sizlere de başarılar diliyorum, iyi çalışmalar diliyorum.
Kemal KILIÇDAROĞLU- Sağ olun. 
Tüm Fotoğraflar İçin Tıklayınız...