03.02.2016

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, CNNTÜRK’TE KATILDIĞI "TARAFSIZ BÖLGE" PROGRAMINDA GAZETECİ AHMET HAKAN’IN GÜNDEME İLİŞKİN SORULARINI YANITLADI (3 ŞUBAT 2016)

CHP GENEL BAŞKANI KEMAL KILIÇDAROĞLU, CNN TÜRK’TE “TARAFSIZ BÖLGE” PROGRAMINA KATILDI ( 3 ŞUBAT 2016 )




Ahmet HAKAN- Hepinize iyi akşamlar diliyoruz. Tarafsız Bölge’ye hoş geldiniz. Bu akşam Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi’nden sizlere sesleniyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi’nde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nu bu akşam konuk edeceğiz. Kurultaydan sonraki ilk program. Merhabalar, hoşgeldiniz diyelim Tarafsız Bölge’ye. İlk program değil mi canlı yayın?

Kemal KILIÇDAROĞLU- İlk program.

Ahmet HAKAN- Kurultaydan sonraki durumları değerlendireceğiz. Türkiye gündemini konuşacağız bu akşam Tarafsız Bölge’de. Tekrar hoşgeldiniz. Bizim grubun iki Ankara Temsilcisi bu akşam Kemal Kılıçdaroğlu’na sorular soracaklar. Hande Fırat ve Deniz Zeyrek. Her ikisine de merhaba diyorum, hoşgeldiniz.

Şimdi şöyle bir şey yapalım. Türkiye gündeminde bugün iki konu çok ön plana çıktı. Biri AKP içinde tartışmalara yol açan Bülent Arınç’ın çıkışı. Diğeri de doğrudan Cumhuriyet Halk Partisi’ni ilgilendiren bir konu. Atatürk fotoğrafı, Aylin Nazlıaka ve onun etrafındaki bir süredir devam eden tartışmalar. Bu iki konuyla başlayalım. Daha sonra da gündemde ne varsa her arkadaşımız onu serbest bir şekilde soracaklar.

İlk konu; Bülent Arınç, Bülent Arınç’ın çıkışı. Deniz istersen sen başla.

Deniz ZEYREK- Tartışmayı takip ettiniz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet.

Deniz ZEYREK- Sayın Bülent Arınç özellikle bu Kürt sorununun çözümü konusunda Dolmabahçe meselesine değinirken Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın meseleyi bildiğini, en azından kendisinin böyle bilgilendirildiğini söyledi ve Cumhurbaşkanı da içinde o zat diye hitap ettiği Sayın Arınç’a bir yanıt verdi. Bülent Arınç sonra tekrar yanıt verdi. Siz bu meseleyi çözüm süreci bağlamında nasıl değerlendiriyorsunuz? Yani sadece AKP içindeki bir tartışma olarak mı görüyorsunuz? Yoksa çözüm sürecinde geçmişte yapıldığını iddia ettiğiniz, söylediğiniz hataların bir yansıması mıdır?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Birden fazla açıdan değerlendirilebilir. Birincisi şu; bu tamamen AKP’nin kendi iç tartışmasıdır ve dolayısıyla bizi ilgilendirmez. Kendileri kendi aralarında tartışırlar. Ama ele alınan konu bunun bir iç mesele olmanın çok ötesinde bir konu olduğunu gösteriyor. Dolmabahçe olayını, kendisine bilgiyi aktaranı da bir anlamda Sayın Arınç zaten dile getiriyor ve onun da dolaylı olarak bir anlamda kendi iç vicdan muhasebesi yapmasını da istiyor.

Ahmet HAKAN- Yalçın Akdoğan?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet Yalçın Akdoğan’a bunu da gayet açık ve net bir şekilde ifade ediyor. Bana sorarsanız Erdoğan’ın dediği mi doğrudur? Bülent Arınç’ın dediği mi doğrudur? Bütün samimiyetimle söyleyeyim, ben Bülent Arınç’ın söylediğinin doğru olduğuna inanırım.

Ahmet HAKAN- Neden?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yani ben de geçmişte Sayın Arınç’ı eleştirdim. Çoğu zaman belli konularda açıklamalar yapması için de zorladım. Çünkü sonuçta bir iç vicdan muhasebesi yapabilecek olgunlukta olan bir siyasetçi. Benim gözlemim o, gördüğüm de o. Bazı şeyleri samimi olarak dile getiriyor. Ama eleştirdiğim noktaları da var tabi.

Örneğin işte ‘Ankara’yı parsel parsel sattılar. Şu seçimler bitsin, ben size göstereyim’ gibilerden bir açıklama yapmıştı ve seçimler bitti hiçbir açıklama yok. Bu açıklamada da, son olarak Twitter üzerinden yaptığı açıklamada da aslında ilginç şeyler var. Daha henüz çınarın gölgesinde güneş yüzü görmemiş hakikatlerden söz ediyor.

Şimdi AKP’nin kendi içinde derin bir vicdan sorgulaması var. Yani o çınarın gölgesindeki, çınar olup olmadığı her zaman tartışılabilir, güneş yüzü görmemiş hakikatler nelerdir? Bu acaba İmralı, Oslo, diğer görüşmeler mi? Bizim bilmediğimiz başka ayrıntılar mı? Emin olun belki bunlar rahatlıkla konuşulabilse ve açıklanabilse biz iktidarın gerçek yüzünü görme imkânına kavuşmuş olacağız.

Bu açıdan bakılınca Arınç’ın yaptığı açıklamayı Erdoğan’ın oldukça sert bir üslupla, Arınç’ı rahatsız edici bir üslupla yadsıması, Arınç’ın gene terbiye üslubu içinde ona yanıt vermeye kalkması günlük bir tartışma. Keşke mümkün olsaydı da biz daha farklı bir ortamda bunları tartışabilseydik. Örneğin Sayın Arınç da burada olsaydı, oturup tartışabilseydik ve onun neyi kast ettiğini, neleri anlattığını ya da anlatmak istediklerini bize de anlatabilseydi.

Hande FIRAT- Şimdi aslının ötesinde o iddiaya Cumhurbaşkanı’nın ‘Benim müsaademle yapıldığının iddia edilmesi kesinlikle dürüst bir hareket değildir, doğru da değildir’ ifadesi var. Siz bunu doğru bulmuyorsunuz değil mi? Buna inanmıyorsunuz öncelikle? Bu cümleye inanmıyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Çünkü var bakın, AKP aslında tek parti lideri tarafından yani bir lider tarafından yönetilen bir partidir. Yani içinde farklı unsurlar, farklı düşünceler olsa bile bunların dışa yansımamasına özen gösterilen bir partidir ve o partinin tek söz sahibi olan kişisi vardır, o da Recep Tayyip Erdoğan’dır.

Şimdi bu çerçeveden bakılınca atılan her adım dolayısıyla ondan izin istenildi. Bakın, atılan her adım dolayısıyla. Ne diyordu kendisi? ‘Eğer İstanbul’da kupon bir arazi varsa bana soracaksınız’ diyor. Kupon arazi konusunda bile Erdoğan’ın görüşünü alıp hareket eden bir siyasal parti Türkiye’nin en derinlikli sorununu Dolmabahçe’de çözmek için bir araya gelecekler de onun haberi olmayacak. Kaldı ki, tek kanaldan değil, birden fazla kanaldan Erdoğan’ın haberi olduğu söylendi. HDP kanadından da söylendi, AKP kanadından da söylendi ve hiç yadsımadı. Ta ki Arınç’ın yaptığı açıklamaya kadar.

Hande FIRAT- Şimdi onu da merak ediyor tabi insan siz ne düşünüyorsunuz diye. Şöyle ki, Bülent Arınç uzunca yıldır, yani sacayağı deniyordu, AKP’nin sacayaklarından biri olarak telaffuz edilen isim. Hiç bu kadar belki, ara ara eleştirileri oldu ama tüm bunları bundan işte bir yıl değil, bugün sizce dile getirmesinin sebebi ne? Siyaseten ne görüyorsunuz buradan?

Kemal KILIÇDAROĞLU- O ayrıntıya pek girmek istemem. Aralarında neler var doğrusunu istersen onu hiçte merak etmiyorum.

Ahmet HAKAN- Acaba şundan mı çekindiğiniz için girmek istemiyorsunuz ya da yanlış anlaşılmak istenmediğiniz için, yani AKP içindeki bu kargaşadan muhalefet yararlanmak istiyor ve bunun tadını çıkarıyor izlenimi vermek…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet evet. Doğru değil yani. Sonuçta kendi aralarında tartışıyorlar. O tartışma bize bazı gerçekleri gösteriyor aslında. Bizim zaten geçmişte merak ettiğimiz veya şu veya bu şekilde bildiğimiz ama bir şekliyle kanıtlayamadığımız, ama düşünce olarak arka planda sürekli kapalı kapılar ardında görüştüğümüz bazı gerçekler aslında. Bilinmeyen gerçekler değil. Yani Sayın Arınç hiç kimsenin bilmediği bir gerçeği ortaya koymuş değil. Hepimizin bildiği bir gerçeği bir şekliyle dile getirdi. Ama onun ötesinde çok daha ağırlıklı, daha güneş yüzü görmemiş hakikatlerden bahsediyor ki, asıl tabi hepimizin merakı, şahsen benim de merakım o güneş yüzü görmeyen hakikatler nelerdir? Bu çözüm süreciyle mi ilgili? 17 – 25 Aralık olaylarıyla mı ilgili, partinin içindeki başka aktörler var, onlarla mı ilgili? Bunları bilmiyoruz tabi.

Hande FIRAT- Şimdi Bülent Arınç ismi olunca peş peşe bir takım açıklamalar oldu, ya da Tweetler atıldı. Hüseyin Çelik, Suat Kılıç, Sadullah Ergin gibi. Bununla birlikte de bazı yerlerde özellikle tüm bu isimlerin Abdullah Gül’le bir bağlantısı olduğu iddiası gündeme taşındı eski Cumhurbaşkanıyla, aslında bir önemli de gelişme... Sizin telefonda görüştüğünüzü biliyoruz, öğrendik. Geçirdiği bir operasyon sebebiyle, ama sadece bunu mu konuştunuz? Böyle bir gündem varken acaba siyaset, son gelişmeleri konuştunuz mu diye de merak ediyoruz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır. Ona özellikle girmemeye özen gösterdim. Sayın Gül iç politikayla mutlaka ilgileniyordur, yani ilgilenmemesi mümkün değil ama benim Sayın Gül’le AKP içindeki bir iç politikayı konuşmam ya da oradaki gelişmeleri görüşmem etik değil, doğru da değil zaten. Ben sadece eli dolayısıyla geçirdiği bir operasyon vardı, “Geçmiş olsun” dileklerimi ilettim. Kendisi de yani Türkiye’yi izlediğini, gözlediğini bir şekliyle ifade etti.

Deniz ZEYREK- Efendim şimdi Hande’nin sorusundan alarak soracağım. İki şey var. Birisi biraz önce vicdan muhasebesi gibi algıladığınızı,yani o izlenimi edindim ben, yani Bülent Arınç vicdan muhasebesi yaptığı için böyle bir yaklaşım sergiledi dediğinizi düşünüyorum. Bir tarafta da Hande’nin saydığı isimlerin verdiği bir destek var. Yani o da AKP içinde farklı düşünenlerin artık kendilerini ifade etmeye başladığı şeklinde yorumlanıyor. Yani siz bunların hangisini doğru buluyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Farklı düşünenler zaman zaman çıktı zaten ortaya. Ama bunlar baskıyla söyledikleri sözlerden geri adım attılar. Örneğin 17 – 25 Aralık olayında dönemin bakanı kalktı dedi ki, ‘Ben niye istifa edeceğim istifa edecek olan varsa Erdoğan’dır, o söyledi ben de yaptım.’ Ama aynı bakan bir süre geri adım attı. Yani içerden gelen baskıyla. Ama ben Arınç’ın içerden bir baskıyla geri adım atacağı kanısında değilim. Çünkü özgüveni yüksek ve parti içinde elde ettiği bilgiler de bir şekliyle söylemlerini destekliyor ve daha da önemlisi bana göre Arınç’ın partide bir ağırlığı vardı. Kendi deyimiyle ‘Benim bir özgül ağırlığım var’ diyordu. Diğer siyasilere göre bir farklı ağırlığım var diyor. Doğru bu ağırlığı da var, onu hepimiz de biliyoruz aslında böyle bir ağırlığı olduğunu. Ama öyle bir noktaya geliyor ki, Arınç bile artık patlama noktasına gelmiş durumda. Partinin içindeki gelişmeler kendisini rahatsız ediyor. Sadece kendisini değil, işte bir grup az önce sizin söylediğiniz kişileri de, bir şekliyle rahatsız ediyor. Öyle anlaşılıyor.

Ahmet HAKAN- Bu böyle kişisel, vicdani rahatsızlıkların dışa vurumu mu Bülent Arınç ve diğerleri açısından baktığımızda? Yoksa siz burada bir örgütlü kalkışma görüyor musunuz? Çünkü böyle yorumlayanlar da var?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır ben öyle bir yorumlama yapmıyorum. Bir süre sonra her şey gene eski tas, eski hamam devam eder. Arınç ve arkadaşları, kimler varsa arkasında bilmiyorum, onlar gene bir köşede otururlar. Herhangi bir şey olmaz.

Hande FIRAT- Yeni bir hareket çıkmaz mı, bir siyasi parti?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hiç sanmıyorum.

Ahmet HAKAN- Abdullah Gül’ün arka planda olduğu Arınç, Hüseyin Çelik, Suat Kılıç, Sadullah Ergin?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hiç sanmıyorum. Yani böyle bir yeni hareketin ortaya çıkacağını falan hiç sanmıyorum. Nedeni de şu; AKP bir rant partisidir. Rant dağıttığı sürece, paraları dağıttığı sürece, ihaleleri dağıttığı sürece buradan bir ayrışma falan beklemek mümkün değil. Olabilir, zaman zaman işte belli çıkış yapanlar vardır. Geçmişte dönemin Maliye Bakanı da bir çıkış yaptı, ayrıldı. Şimdi Bülent Arınç bir çıkış yapıyor. O da kendi yandaşları tarafından, AKP’deki troller tarafından oldukça sert şekilde eleştiriliyor. Bir süre sonra bunlar durulur diye düşünüyorum.

Hande FIRAT- Bu koşullarda o zaman Arınç’ı da aslında dürüst bulmuyor musunuz?

Ahmet HAKAN- Neden böyle sordun Hande?

Hande FIRAT- Yani ‘Rant partisi ve genelde işte bu çıkış oluyor ve sonra bir kenarda duruyorlar’ dediği için sordum.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Zaten eleştirdiğim nokta da o. Yani Sayın Arınç çok şey biliyor. O çınarın gölgesinde güneş yüzü görmeyen hakikatleri kendisi biliyor. Ankara Büyükşehir içinde bütün gerçekleri biliyor ve şu vurguyu yapması da çok önemli Sayın Arınç’ın, diyor ki, ‘Ben bakanlık yönettim, elim hiçbir zaman harama uzanmadı, çıkar peşinde koşmadım, görevimi yaptım.’ Bunlara da özel olarak vurgu yapıyor zaten. Şimdi bu vurguyu yapmasının nedeni ne? Sizin etrafınızdaki pek çok insan aslında besleniyor. O gerçeğe dolaylı olarak dikkat çekiyor. Yani biraz ayrıntılı okuduğunuzda bunların hepsini görebiliyorsunuz Arınç’ın mesajında. Yani Arınç’ı vicdanen rahatsız eden pek çok unsur var. Yani yolsuzluklar... Daha önce de buna benzer bazı çıkışları oldu zaten Sayın Arınç’ın. Ama bu çıkışlar bir yerde kalıyor ve duruyor orada. Son çıkışları özellikle, ben ilk çıkışından sonra ikinci bir yanıt vermez diye düşünüyordum şahsen. Ama Erdoğan’ın ‘O zat’ diye özel bir tanımlama yaparak Bülent Arınç’ı hedef alması, ’Ben bunun cevabını vereceğim’ diye önce söylemesi, sonra 17:25’te bir cevap vermesi tabi anlamlı.

Ahmet HAKAN- Peki efendim şimdi güneş altında hakikatler var.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Günyüzü görmemiş hakikatler.

Ahmet HAKAN- Edebi bir gücü de var. Günyüzü görmemiş hakikatler var. Şimdi ben şundan hiç hoşlanmıyorum. Yani ben çok şey biliyorum ama söylemiyorum. Bu mesela biraz hafiften şantaja da giriyor. Varsa elinizde eğer bir bilgi ve bunu kamuoyuyla paylaşmanız gerekiyorsa vicdanen, kamu yararı varsa bunda, açıklayacaksınız. Ama benim elimde bilgiler var demek doğru bir şey değil. Biraz şantaja giriyor yani, ne demek istiyorsun bunları açıklamak için sana ne yapılması gerekiyor?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bizim de eleştirdiğimiz yönü o zaten. Yani Ankara’yla ilgili ‘Ankara’yı parsel parsel sattınız, seçimlerden sonra açıklayacağım’ dedi seçimler bitti hiçbir açıklama olmadı. O zaman neden büyük laflar ediyorsun? Hiç etmeyin. Yani Arınç’ı eleştirdiğim nokta da o zaten. Arınç’a yakışmıyor. Yani Arınç çıkar bir eleştiri yapar durur yerinde tamam.

Ahmet HAKAN- Çünkü rant partisi dediniz, halbuki Arınç için hani tırnak içinde ‘Ranta bulaşmamış isim’ olarak temayüz etmiştir Arınç. Böyle denir. Eğer rant beklentisi de yoksa, bir rantı da yoksa ve elinde eğer güneşe çıkmamış hakikatler, güneş yüzü görmemiş hakikatler varsa niye susuyor?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir de onların dilinden konuşalım. Yani kul hakkı yemenin en ağır suç olduğunu hepimiz biliyoruz. O zaman kul hakkı yiyeni siz biliyorsunuz, görüyorsunuz, tanıyorsunuz ses çıkarmıyorsunuz. O zaman o suça ortak oluyorsunuz demektir. Arınç da eğer gerçekten çınarın gölgesinde gün yüzü görmemiş hakikatlerden söz ediyorsa ve bu gerçekleri kamuoyuyla paylaşacaksa çıkıp konuşsun. Ama ben konuşmayım, sesimi de çıkarmayım. O zaman bu kadar büyük laflar etmesin. Yani benim kısaca söyleyeceğim bunlar. Sayın Arınç’ın keşke mümkün olsaydı da, tabi Arınç’ın söylemlerinin önemi de bir de şuradan kaynaklanıyor: Bir parti içi kavganın ötesindeki bir gerçeği tartışıyorlar aslında. Bir çözüm sürecini tartışıyorlar aslında. Yani Arınç orada belli konulara vurgu yapıyor. Olay bir Cumhurbaşkanı ve geçmiş bir bakan arasındaki sıradan bir tartışmanın ötesinde hepimizi ilgilendiren bir tartışma aslında. Belki de bu tartışmamızın, ya da belki de bu programa ilk böyle bir tartışmadan başlamamızın temel nedenlerinden birisi de bu. Yani klasik iki kişi arasındaki özel bir tartışma değil bu. Tamamen; devletin 30 yıldır, hükümetin de, AKP’nin de 13 yıldır çözmek için, 14 yıldır çözmek için çaba harcayıp da çözemediği ve sonunda bir çıkmaz noktaya Türkiye’yi getirdiği bir sorun tabi. Bunu da Arınç bir şekliyle dile getiriyor.

Ahmet HAKAN- Makam ve mevkiler gidince, biraz böyle dışlanınca mı acaba konuşuyor? Çünkü öyle eleştiriler de var AKP içinden Arınç’a ve diğerlerine.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Haklılar, o eleştiriler tamamen haklı. TRT kendisine bağlıyken muhalefete ne kadar yer verip vermediğini kendisinin önüne dosya konduğu halde, bakın dosyayı koyduğumuz halde, kendisine yazıyla gönderdiğimiz halde…

Ahmet HAKAN- Arınç’a mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Arınç’a. Dönemin bakanıydı. Sessizliğini tamamen korudu. Onun için bu tür tartışmalar, hani böyle çok samimi tartışmaların ötesinde, hani az önce siz de söylediniz, yani acaba böyle bir koltuk gitti, madem ki koltuk gitti o zaman da ben üstü örtülü bir şeyler söyleyeyim de sakın ola ki bir daha bana cevap vermesinler, bu işi kapatalım gibi bir anlayış. Doğru bulmuyorum yani.

Hande FIRAT- Diğer üç isim için de benzer eleştiriler parti içinden yöneltiliyor.

Ahmet HAKAN- Arınç özellikle ben parti içinde en yetkili makamdayken de eleştirilerimi dile getiriyordum diyerek buna cevap veriyor, ama hani ben Sayın Kılıçdaroğlu’nun bakış açısını…

Kemal KILIÇDAROĞLU- İçerde dile getiriliyordu büyük bir ihtimalle. İçerde, yani kapalı kapılar ardında Arınç’ın eleştiriler yaptığı düşünülebilir.

Ahmet HAKAN- Kamuoyu önünde de yaptığı oldu zaman zaman.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Zaman zaman oldu ama bunlar yani çok doyurucu şeyler değil. Yani belki Arınç kamuoyu önünde ‘Arınç düzgün adamdır’ imgesini güçlendirmek için arada bir böyle, bu tür çıkışlar yapıyordu. Yapılabilir yani bunlar. Sadece Arınç değil tabi, yani her partinin kendi içinde saygıdeğer insanları vardır. Arınç da belki bunlardan birisidir, ama Arınç bakanlık yaptığı dönemde TRT kendisine bağlıyken, TRT’yi AKP’nin yayın organı olarak kullanmıştır. Şimdi bağlı olan bakan da aynı süreci devam ettirmektedir.

Dolayısıyla böyle dürüstlükten söz ederken, ahlaktan söz ederken, tarafsızlıktan söz ederken, yasaların objektif uygulanmasından söz ederken o cenahta Arınç yoktur. Arınç sadece belki birebir tanık olduğu ve vicdanen de rahatsız olduğu, kendi inanç dünyası açısından da rahatsız olduğu bazı konuları belki artık tahammül edilemez noktaya geldi, şu cümleyi kullanayım demiştir. Belki patlama noktası odur yani.

Ahmet HAKAN- Türkiye’nin en çok konuştuğu konuyu, Bülent Arınç’ın Cumhurbaşkanı’yla arasındaki polemiği tartıştık birinci bölümde, ele aldık. Benim için en dikkat çekici Kılıçdaroğlu’nun yaklaşımı. Bu örgütlü bir kalkışma değildir, bu bireysel bir çıkıştır şeklinde yorumluyor. Oysa her iki Ankara temsilcisi de biliyorlar ki Ankara’da bunun böyle bir ayrı hareket, ayrı bir parti, ayrı bir partileşme sürecinin başlangıcı olarak değerlendirenler de var. Sayın Kılıçdaroğlu bu değerlendirmelere katılmadığını ifade etti. Burası enteresandı. Şimdi kısa bir ara vereceğiz.

İkinci bölümde, birkaç haftadır devam eden bir tartışma var Atatürk posteri indirildi, indirilmedi, çöpe atıldı. Aylin Nazlıaka öyle dedi, yok bir isim var, şuydu buydu. O konularda bugün enteresan kararlar alındı Cumhuriyet Halk Partisi’nde. O kararları ve Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu tartışmalara yaklaşımını ele alacağız. Kısa bir aradan sonra karşınızdayız.

Bu arada Melih Gökçek bana cevap hakkı doğdu demiş Twitter’dan. Gökçek’i eleştirdiniz mi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yani Gökçek’i muhatap almamız doğru mu acaba?

Ahmet HAKAN- Bilmiyorum siz bilirsiniz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz Bülent Arınç’ı konuşuyoruz, ama o kendisini böyle muhatap alınacak kişi sanıyor ama o kişi değil.

Hande FIRAT- Tabi ki, Aylin Nazlıaka konusu. Şimdi Parti Meclisi değerlendirecek durumunu ama şunu merak ediyoruz: Bir defa bugün bir açıklama yaptı kendisi. Hala bir isim söylemedi ama resmin indirildiğini ama sonra asıldığını da söyledi. Bu gerçekte nedir? Gerçekten böyle bir resim indirildi mi? Çöpe atılmadığı ortaya çıktı en azından bu açıklamayla ve daha da önemlisi bugün bu açıklama yapıldı ama suçlu Aylin Nazlıaka mı? Diğer taraftan da Aylin Hanım’ın sizinle konuşup o ismi söylediği iddia ediliyor kulislerde. Sizinle konuşup bu açıklamaları daha evvel yaptı mı? Özellikle ismi söyledi mi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi önce şunu söyleyeyim. Bu olay ortaya çıktıktan sonra işte kamuoyunda yazıldı, çizildi vs. ama biz bütün bunların hepsini bir taraftan sessiz sakin izlerken olayı araştırmak istedik tabi. Görevlendirdik arkadaşlarımızı. Duyarlılık gösteren milletvekillerimiz vardı, kamuoyundan duyarlılık gösterenler var.

Önce bir sefer baştan herkesin hakkını teslim edeyim. CHP ve Atatürk bağlamında, böyle bir olay dolayısıyla kamuoyunun gösterdiği duyarlılığa teşekkür ediyoruz. Buradan hiçbir endişemiz yok. Ama biz olayı kamuoyuyla beraber çözmek değil; olayı sessiz, sakin, hukukun gerekleri içinde, kendi iç hukukumuzun, Cumhuriyet Halk Partisi’nin tüzüğü ve diğer yönetmelikler var, bu çerçevede olayı çözmek istedik. Arkadaşlarımızı görevlendirdik, olay duyulduktan sonra gidildi ilgili arkadaşlarla konuşuldu. Onlara baştan şu söylendi, ‘Bakın, sizin söylemleriniz banda alınıyor, bundan da haberiniz olsun’ dendi. Yani bu kadar dürüst, bu kadar kendi iç dünyamız açısından şeffaf bir araştırma yapıldı. Sonuçta üç arkadaşımızın bir raporu çıktı ortaya. O raporu bugün MYK’da görüştük ve Aylin Hanım Parti Meclisi üyesi olduğu için, yine iç tüzüğümüze göre Parti Meclisi üyelerinin YDK’ya sevki için Parti Meclisinin kararı gerekiyor, Parti Meclisini de Pazar günü toplayacağız. Dolayısıyla bizim kendi talebimizi, MYK’nın talebini Parti Meclisi’ne aktaracağız, Parti Meclisi karar verecek.

Şimdi bu saatten sonra benim yapacağım herhangi bir yorum, disiplin kurulunun alanına girmek olur. Onlar, çünkü asıl işi bundan sonra onlar götürecekler, belki yeniden çağıracaklar, Aylin Hanım gelecek, ona soracaklar, nasıl oldu bu olay, diğerlerini dinleyecekler ve kararı ondan sonra onlar verecekler. Biz, bize gelen ön raporu aldık, oradaki kanaati de değerlendirdik ve Parti Meclisi’ne indirdik.

Deniz ZEYREK- Belki Parti Meclisi’nden geçmeyecek.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi onu bilmiyoruz. Yani Parti Meclisi’nde bu görüşülecek. Biz MYK olarak böyle önerdik, ama Parti Meclisi ‘Hayır buna gerek yoktur’ diyebilir.

Hande FIRAT- Gerek yoktur derse siz bir şey yapacak mısınız?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır, bakın Parti Meclisi önemli bir karar organıdır. Parti Meclisi gerek yoktur derse o zaman onu da gerekçelendirmek zorundadır. Yani oturup da biz buna yok dedik olmaz yani. Onun gerekçesini ortaya koymak zorunda. Hangi gerekçeyle yok diyor. Oturacak kendisi değerlendirecek, tartışacağız yine kendi aramızda. Dolayısıyla onlar yine oylanacak tabi orada. Eğer disiplin kuruluna sevki gerekiyorsa, hangi gerekçeyle disiplin kuruluna sevki gerekiyorsa o gerekçeyi de yazacaktır disiplin kuruluna sevk edecektir veya gerek duymayacaktır.

Deniz ZEYREK- İki sorum var. Bir; bu olay doğru olsaydı CHP’de Atatürk resmini duvarına asmayan bir siyasetçinin varlığını kabul eder miydiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Asla.

Deniz ZEYREK- Dolayısıyla böyle bir şey yapan biri varsa…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bakın, şunu da söyleyeyim ben. Bir sefer Atatürk’ü sadece CHP’yle özdeşleştirmek doğru değil. Atatürk sadece CHP’nin değil, sadece Türkiye’nin de değil, dünyanın sayılı liderlerinden birisidir. Atatürk bizim, bu coğrafyanın ortak değerlerinden birisidir. Onun fotoğrafını niye indirelim? Kaldı ki, indirildiği söylenen çerçeve meclisin demirbaşı zaten. Yani bütün milletvekillerinin odasında aynı tablo var zaten. Yani oradan sökülmesi, tekrar takılması bir ustalık işi. Dediğim gibi olayın ayrıntıları oturulur, konuşulur, ilgili arkadaşlar konuşurlar nedir ne değildir.

Bizi rahatsız eden şu bakın, onun da altını özenle çizeyim. Efendim fotoğraf indirildi ya da büyük çerçeve. Bugüne kadar indirildi mi? Evet birkaç kez indirildi. Bazı CHP milletvekillerinin odasında böcek araması yapılıyordu o böcek araması dolayısıyla yine çağrıldı kişiler. Çünkü onun monte edilmesi lazım. Yani çağrıldı, indirildi, kontrol edildi. Bazılarında böcek bulundu, o da medyayla paylaşıldı. Sonra asıldı duvara.

Yani dolayısıyla bir CHP milletvekilinin…

Deniz ZEYREK- Atatürk resimleriyle CHP milletvekillerinin odasına yani böcekler Atatürk resimlerinde mi konuluyor?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Arkasına çok küçük böcekler monte ediliyor.

Deniz ZEYREK- Atatürk resimleri yani CHP’lilerin vazgeçemeyeceği…

Hande FIRAT- Bu yakın bir zamanda mı?

Deniz ZEYREK- Böceği duyduk, onu haber de yaptık.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Haber yapıldı gazetelerde. Belki de iki ay falan oluyor ya da 2,5 ay falan.

Ahmet HAKAN- Sadece Atatürk resmini kastetmediniz herhalde?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır. Odanın her tarafı tarandı tabi tablo da indirildi. Yani o çerçeve de indirildi o çerçevenin arkasında…

Deniz ZEYREK- Yani o çerçevede?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Arkasında evet. Nasıl olsa bu inmez belki herhalde öyle düşünmüş olabilirler. Ama tabi taramayı yapan biz değiliz, yani uzmanlar gelip tarıyorlar nerede böcek var. Onların aletleri var, onlar tarıyorlar.

Ama şunu herkesin çok iyi bilmesini isterim. Yani az önce Mustafa Kemal Atatürk için söyledim. Bizim için ayrı bir önemi, ayrı bir değeri vardır. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk bu partinin kurucusudur. Dolayısıyla bir CHP milletvekilinin Atatürk posterini indirmesi hiç kimsenin asla düşünemeyeceği bir şeydir. Böyle bir şey asla düşünülemez. Mümkün değil yani.

Hande FIRAT- Yani böyle bir şey olmadı, Aylin Nazlıaka bunu mu yanlış mı aksettirdi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır onu bilmiyorum.

Deniz ZEYREK- Peki Aylin Hanım’ın suçu ne? Yani neden sevk ettiniz disipline? MYK bir savcıysa, bir iddia ortaya atıyorsa?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Arkadaşlar şimdi gazetelerde yazdı, bizde gazetelerden okuduk. Atatürk resminin indirildiğinin, niye indiriyorsun dendiği zaman da işte yeni şeyler söylemek lazım gibi ifadeler vardı tabi orada. Biz de onun üzerine zaten başlattık. Bakın bakalım nedir bu yani? Kim Atatürk’ün resmini indirmeye cesaret eder?

Ahmet HAKAN- Ne çıktı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir şey çıkmadı.

Ahmet HAKAN- Kimse değil miymiş?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi onu bilmiyoruz.

Deniz ZEYREK- Aylin Hanım’ı neyle suçluyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şu ana kadar bilmiyoruz. Bizi rahatsız eden nokta şu bakın onu da çok açık, net söyleyeyim. Şu anda bütün milletvekilleri töhmet altında.

Ahmet HAKAN- Aylin Nazlıaka’nın problemi bu mu? Bütün milletvekillerini töhmet altında bırakmak mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir anlamda öyle. Ya çıkar Aylin Hanım der ki, ‘Şu kişi indirdi’, biz de o kişiyi çağırırız kardeşim sen niye indirdin...

Hande FIRAT- Size söyledi mi bu ismi? Öyle bir iddia var da...

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bakın, ben çok ayrıntıya girmek istemiyorum. Çok ayrıntıya girmeyi doğru bulmuyorum. Etkileyebilir. Ama bana söyleyip söylememenin çok daha ötesinde bunu ilgili komisyona gelip deklare etmesi lazım. Şu kişidir diye tanımlaması lazım. Eğer onu yapabilirse zaten bizim açımızdan sorun yok. O zaman çağıracağız o arkadaşımızı.

Ahmet HAKAN- Bu yapılmadı o zaman?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu yapılmadığı içindir ki, bütün milletvekilleri töhmet altında. Hatta iki milletvekili arkadaşımızın isimleri gazetelerde günlerce neredeyse tefrika edildi. Yani yazık, günah.

Ahmet HAKAN- Kemal Bey, çok affedersiniz ama hayatımda benim gördüğüm, yani Türk siyasi tarihinde gördüğüm çok ender, hani vardır mutlaka buna benzer, ama bu kadar saçma bir tartışma görmedim. Kusura bakmayın ama sizin partinizden neşet etmiş çok saçma bir tartışma. İki milletvekili kendi aralarında konuşuyormuş da, Aylin Hanım da oradaymış da, birisi almış Atatürk posterini de, çöpe atmış da, onun kim olduğu belli değilmiş de, bir kadın olabilirmiş de, erkek olabilirmiş de… İşte bugün diyor yok çöpe atma yok da, indirme var da, kim olduğu belli değil. Türkiye yani ateş çemberinin içinde, yanı başımızda terör var, Suriye’nin hali ortada, demokratikleşmeyle, özgürlüklerle ilgili büyük tartışmalar varken bu, İstanbul’un fethinde Bizanslı rahiplerin melekleri tartışması gibi, Cumhuriyet Halk Partisi de oturmuş hayali, böyle doğru olup olmadığı belli olmayan bir tartışma günlerdir memleketin gündeminde.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ahmet Bey, biz tartışmıyoruz bakın. Siyaset alanını dar bulan ya da siyaset yapmakta zorlanan bir çevre, sadece CHP’nin bu olayını alıyor manşetlere çekiyorlar. Siz de yazdınız. Niye yazıyorsunuz ki?

Ahmet HAKAN- Ama ben saçma olduğunu yazdım. Saçmalık diye yazdım.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Gerçekten son derece saçma bir şey. Bir CHP milletvekili Atatürk’ün fotoğrafını niye indirsin Allah aşkına? Başka derdi mi yok bu adamın? Varsa öyle bir şey, gerçekten varsa, onun CHP’de yeri yoktur.

Hande FIRAT- Ama açıklama sizin partinizden gelince…

Ahmet HAKAN- Aylin Hanım bugün diyor ki, ‘Çöpe atma diye bir şey yok.’ Madem yoktu, niye günlerdir bu konu tartışılıyor, çıkıp söylemiyorsun?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Zaten sıkıntımız da oradan. Bakın biz bunu, hiç benim ağzımdan bir şey duydunuz mu? Ben bunu günlük bir tartışma konusu asla yapmadım. Doğru da bulmadım. Ama böyle bir şey var arkadaşlara görev verdik bakın bakalım gerçekten böyle bir şey var mı? Gazeteler yazıyor. Şimdi Atatürk üzerinden bize saldırmak isteyen çevreler var. Vay efendim işte bu böyle oldu, şu şöyle oldu, işte allıyorlar, pulluyorlar, yazıyorlar. Birinci sayfalardan manşetler kocaman kocaman. Yani başka bir şey yapamadıkları için acaba CHP’ye Atatürk üzerinden vurup buradan bir şeyler çıkarabilir miyiz diye. Bu arayış var. Yoksa hiç umurumda değil. Çünkü ben inanmıyorum. Mustafa Kemal’e sevgi asla tartışılamaz. Bu bizim zaten dokumuzda olan bir şey, genlerimizde olan bir şey. Yani bizim bunu özel bir tartışma alanı yapmak kadar gerçekten dediğiniz gibi saçma bir şey olamaz. Ama biz yapmıyoruz bunu. Tartışanlar onlar.

Ahmet HAKAN- Ama siz bu tartışmayı bitirecek daha radikal adım atabilirdiniz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Nasıl yapacaksınız bu tartışmayı bitirmek için? Var mı böyle bir şey yani? Şimdi biz nasıl radikal adım atacağız? Alacağız neden bunu yaptınız seni atıyoruz. Seni atıyoruz demek için bizim elimizde veri olması lazım. Bir arkadaşın gitmesi lazım, bu taraflarla konuşması lazım nedir ne değildir bu olay.

Ahmet HAKAN- Taraflar yok ki. Bir milletvekiliniz, iki milletvekilinizin yanında bir şey söylemiş.

Kemal KILIÇDAROĞLU- İşte sadece o değil. Orada bir iki kişi de değil, yani o kişilerin tamamının görüşlerinin alınması lazım. Alındı o görüşler. Oturuldu, yazıldı, çizildi, geldi. Tabi biz her gün sabah, öğle, akşam Merkez Yönetim… Merkez Yönetimi topladık, kararımızı aldık. Arkadan Parti Meclisi.

Bakın, biz bunları yaparken hiçbir zaman şunu yapıyoruz, bunu yapıyoruz diye bir özel çaba da göstermedik.

Hande FIRAT- Yani bu isimlerle görüşüldüğüne göre bunların hiçbiri Atatürk’ün resmini indirmemiş o zaman?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır bilmiyoruz ki. Yani görüşülen Aylin Hanım’ın söyledikleri, tartışılan Aylin Hanım’ın söyledikleri. Aylin Hanım eğer gerçekten… Şimdi bakın, bir milletvekili indirmiş ve Aylin Hanım onu söylemiyorsa diğer bütün milletvekillerini töhmet altında bırakıyor demektir. Ben kendisinden bakın bu programda yine kendisinden rica ediyorum. Gelsin disiplin kuruluna eğer bir milletvekili indirmişse hangi milletvekiliyse disiplin kuruluna. Çünkü onu açıklaması lazım, söylemesi lazım. Gereğini biz yaparız. Gerisi kolaydır yani hiç, dediğim biz…

Hande FIRAT- Böyle bir milletvekili varsa siz o vekille çalışır mısınız?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Efendim çalışılır mı? Asla. Bu kapıdan içeri giremez.

Ahmet HAKAN- Böyle bir vekilin var olduğuna inanıyor musunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır inanmıyorum.

Ahmet HAKAN- O zaman niye tartışıyoruz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- İşte ben de onu söylüyorum. Son derece, yani gerçekten de hani derler ya incir çekirdeğini doldurmayacak bir olay diye, incir çekirdeğini doldurmayacak bir olay. Dedikodudan beslenen bir siyaset anlayışı. Böyle garip bir şey yani.

Deniz ZEYREK- Efendim siz bunun için bir komisyon kurmuşsunuz, insanların ifadesi. Yani bu deli saçması bir şey, ciddiye almıyorum diye konuyu pekala kapatabilirdiniz.

Ahmet HAKAN- Radikal tutum bu olabilirdi mesela.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bakın değerli arkadaşlar. Arkası kesilmezdi o zaman.

Ahmet HAKAN- Üstünü kapatmaya çalışıyor derlerdi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi. Vay efendim işte siz Atatürk’e ihanet ettiniz, Atatürk düşmanısınız siz diye bir sürü şey söylenirdi. Biz de buyurun gelin bakalım nedir yani.

Ahmet HAKAN- Peki sizde üzüntü, sıkıntı yaratmadı mı bu tartışma? Çünkü memlekette başka sorun mu kalmadı? Bir sürü sorunumuz var.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bakın, bu tartışma aslında siyasallaşan medya dünyasının, belli bir siyasal partiye endekslenen medya dünyasının içine düştüğü acizliği gösterir. Biz özel bir tartışma alanı hiç yapmadık bunu. Bazı arkadaşlar özel tartışma alanı haline getirmek istediler onlara da söyledik nedir bu olay. Dedikodu yapılır mı?

Deniz ZEYREK- Efendim bir milletvekiliniz tweet attı ‘Atatürk resmi indiriliyorsa bu iş bitmiştir, nokta’ diye.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Biliyorum, onlara da baktık.

Şimdi bakın, siyasette eğer bir şey söylüyor ve arkasını dolduramıyorsanız onu söylemeyeceksiniz. Az önce Bülent Arınç’ı eleştirdik işte çınarın gölgesinde vs., hakikatler var vs. Şimdi bu söylemler de biraz ona benzeyen söylemler baktığınız zaman. Dedikodudan üretilen şeyler. Bir milletvekili dedikodunun arkasından gider mi? Bir dedikoduyu alıp bu kadar büyütebilir mi? Ülkenin bu kadar derdi, sorunu vs. varken o sorunları bir tarafa bırakıp da partinin içinde yok şu şöyle oldu, bu böyle oldu... Dedikodudan beslenen bir siyaset. Bunlar da doğru değil. Bunların tamamını temizleyeceğim. Ülkenin bu kadar derdi var, siz kalkmış neyle uğraşıyorsunuz.

Hande FIRAT- Temizleme derken neyle temizleyeceksiniz? Yani bu isimlerle çalışmayacak mısınız? Yoksa bir yaptırımınız mı olacak?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bunların, dedikodudan beslenen bir siyaset anlayışının CHP’nin çatısı altında yeri yoktur nokta. Bu kadar açık.

Deniz ZEYREK- Efendim şimdi bir kurultay geçirdiniz ve o kurultayda MYK’ya almayı düşündüğünüz isimlerin bazıları Parti Meclisi’ne bile giremedi. Böyle bir gerçeklikle de karşı karşıyayız. Ben bu Atatürk resmi tartışmasını biraz kurultayla bağlayarak aslında sormak istiyorum. Sanki size muhalif olanlar, kurultayda da kendilerini gösterenler bu meseleyi size karşı bir koz olarak kullanıyorlar algısı ortaya çıktı. Yani işte Tweet atan milletvekili sizin Genel Başkanlık meselesinde rakibiniz olan bir isimle birlikte hareket ediyor vs. gibi Ankara kulislerinde konuşuluyor.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir kişi Genel Başkanlığa aday oluyorsa ucuz politikalarla ve o ucuz politikaların tutsağı olarak bir yere, bir hedefe kilitlenmemeli. Bilgisiyle, birikimiyle, dünya görüşüyle, ağırbaşlılığıyla oralara ulaşabilmeli. Dedikoduyla ulaştığınız bir yer size ne getirecek, ne götürecek size? Böyle bir olay en azından konuşulduğu zaman, böyle bir olay diyelim ki Aylin Hanım gidip konuştuğu zaman Aylin Hanım’a şu sorulabilir: Kim bu isim? Vermiyorsa Aylin Hanım orada hemen suçlanabilirdi. Dedikodu yapıyorsun denebilirdi. Bu çok ağır bir iftiradır denebilirdi.

Ahmet HAKAN- Bence de öyle. Buydu bence en baştan itibaren konulacak. Yani sen bir iddia mı ortaya atıyorsun, kim kardeşim bu? Söylemiyorum. O zaman sensin bunun sorumlusu diyeceksin.

Hande FIRAT- Yani şunu mu algılamalıyız bütün konuşmalarınızdan. Beslenenin dedikodudan yeri yok dediniz. Parti Meclisi farklı bir karar verirse ve bunun dedikodu olduğu da ortaya çıkarsa, netleşirse siz Aylin hanımın istifasını mı istersiniz? Yeri yok dediğiniz için soruyorum.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Siyasette dedikodunun yeri yoktur. Hele dedikoduyu bu noktalara getirme, hele dedikodu dediğiniz şeyler yani Atatürk üzerinden dedikodu yapılır mı? Falan arkadaş bunu söyledi diyebilirsiniz. Yani kendi aranızda tartışabilirsiniz. Bunu gidip üçüncü bir kişiyle bölüşebilirsiniz. Atatürk gibi bizim en hassas olduğumuz noktada, en hassas, en duyarlı olduğumuz noktada siz Mustafa Kemal’in fotoğrafını dedikodu malzemesi yapabilir misiniz? Böyle bir şey olabilir mi? Doğru bulmuyoruz bunu. Bunu ifade ettim.

Ahmet HAKAN- Siz medyadan şikayet ettiniz ama bu konuyu ortaya koyan, takipçisi olan medyanın yapısına baktığınızda hükümet yanlısı medya yapmadı bunu.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hükümet yanlısı medya da, onlar da bir numaralı Atatürkçü kesildiler canım. Diğer kanat da var.

Ahmet HAKAN- Atatürk konusunda hassas olan bir medya var, onlar mı biraz hani?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ben onların Atatürk konusunda hassas olduklarına inanmıyorum. Benim anladığım Atatürk’le onların anladığı Atatürk arasında dağlar kadar fark var. Benim anladığım Atatürk; bağımsızlık savaşını veren, üretime dayalı ekonomiyi güçlendiren, bu ülkenin parası yokken parasını basacak bankayı kuran Atatürk’tür. Osmanlı Osmanlı diyorlar da Osmanlı’nın parayı basacak matbaası yoktu , Osmanlı Bankası basıyordu. Merkez Bankası 1930’larda kurulabildi. Demiryolu yoktu doğru dürüst. 1 km demiryolu yoktu. Mustafa Kemal’i farklı anlamak lazım. Çağdaş uygarlık hedefini, eğitime verdiği önemi, üretime verdiği önemi farklı anlamak lazım. 1925’te o yoksulluk içerisinde Kayseri’de uçak fabrikasının temelini atmasını, Haliç’te denizaltı yapmasını, Mustafa Kemal’i böyle anlamak lazım. Uçak ihraç ediyor Türkiye düşünebiliyor musunuz? Mustafa Kemal budur. Çağdaş uygarlığı göstermiştir. Bakın Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda cepheden kalkmıştır öğretmenlerin toplantısına katılmıştır. Eğitime bu kadar önem vermiştir. Okuma yazma oranının %4’le 8 arasında değiştiği, kadınlardaki okuma yazma oranının binde 4 olduğu bir Türkiye’den söz ediyoruz ve Mustafa Kemal bu Türkiye’yi alıp ‘10 yılda 10 milyon genç yarattık’ diye gerçekten de eğitim seferliği başlatan bir insandır. Mustafa Kemal budur. Mustafa Kemal’i biz kendi kuşaklarımıza, çocuklarımıza doğru anlatmıyoruz. Yanlış anlatıyoruz Mustafa Kemal’i. Neye göre anlatıyoruz? Kenan Evren’in baktığı gözle Mustafa Kemal Atatürk’ü anlatıyoruz. O Mustafa Kemal Atatürk algısı yanlıştır. Mustafa Kemal devrimcidir, halkçıdır. Mustafa Kemal laiktir. Mustafa Kemal çağdaş uygarlığı hedef göstermiştir. Bütün dünyası çağdaş uygarlığı yakalamaktır. Büyük devrimlerin altına imza atmıştır. Batının 100 yılda yaptıklarını Mustafa Kemal 20 yıla sığdırmak zorunda kalmıştır. Bunların hepsini bilmek lazım yani.

Ahmet HAKAN- Peki yine de o tartışmaya dönersek son kez bir şey sormak istiyorum eğer arkadaşların soracak bir sorusu yoksa. Bir de işin şu tarafı var. Yani bu poster Atatürkçülüğü. İşte posteri indi, kalktı, tekrar kondu filan. Bir şekilcilik de var bu tartışmanın içinde. Yani beni rahatsız eden bir şey…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Ahmet Bey, bu bir poster de değil, bu TBMM’nin demirbaşı, kocaman bir şey. Orada sadece CHP milletvekillerinin değil 550 milletvekilinin de arkada demirbaşıdır bu. Oradan sizin kalkıp da böyle söküp ertesi gün ya da 10 dakika sonra takacağız bir şey değil. Usta gelecek, sökecek onu, sonra takacak. Bu farklı bir şey yani. Gerçekten son derece komik, yani düşünün bu tartışmaya ayırdığımız zaman bile aslında yazık. Yani ülkenin bu kadar sorunu varken CHP’nin böyle bir olayla meşgul edilmesi ne kadar ama… Gerçi doğrusunu isterseniz ben hiçbir zaman nedir ne değildir diye böyle bütün günümü, saatimi bu işe vermiş değilim yani. Dünyanın bu kadar sorunu varken arkadaşları görevlendirdik gidin bakın diye. Ama bu belli medyada, belli çevrelerde özellikle, ‘CHP’yi nasıl vurabiliriz?’, o çerçevede ele alınıp değerlendirilen bir durum.

Ahmet HAKAN- Şimdi iki önemli konuyla başladık. Birincisi Bülent Arınç tartışmaları, ikincisi de bu son CHP içindeki Atatürk posteri, meclisin demirbaşı Kemal Bey’in tabiriyle, o tartışmalara değindik. Şimdi biraz gündemdeki konulara geçebiliriz.

Hande FIRAT- Kurultaydan sonraki ilk yayın olduğu için biraz kurultay sorabiliyoruz herhalde. Şimdi Değişim Kurultayı’ydı. Anahtar listenizde yanılmıyorsam 20 isim fire verdi ve şu yorumlar yapıldı, ne diyeceksiniz diye merak ediyorum. Değişime siz değil delege sebep oldu. Nasıl buluyorsunuz? Bunu yorumlarken de özellikle örneğin Atilla Taş gibi bir ismin yüksek oy almasını, Gürsel Tekin gibi bir ismin girememesini, tüm bunları bu değişim açısından nasıl yorumluyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi, bir sefer yanlışlık şurada. Benim anahtar listem 104 kişiden oluşuyordu. Üstüne de kocaman yazdık Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun Anahtar Listesi diye. Üstelik bütün milletvekillerine, delegelere cep telefonuyla mesaj da gönderdim benim listem 104 kişiliktir diye. 104 kişiden 52 kişiyi seçin. Değişimi siz yapacaksınız. Sonra başka anahtar listeler çıktı, o anahtar listeler de bana mal edildi. Bunlar doğru değil. Söyledim doğru değil. Ha, liste denilirse ne olur? Hiçbir şey olmaz. Yani gelen, seçilen bizim partilimiz değil mi? Başka bir partiden mi? Hayır. Atilla Bey oy aldı. Keşke kazanabilseydi, Parti Meclisi’ne gelseydi. Son derece mutlu olurdum yani. Yani bir kişi delegenin onayını alıyor ve Parti Meclisi’ne geliyorsa, vay efendim benim listemde yer almadı…

Hande FIRAT- Partili olmayan bir isim olduğu için yanılmıyorum herhalde. Yani o oy alırken…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Sempati duyulur, parti tabanı sever, delegeler severler, onu seçerler. Son derece mutlu olurum. Yani gelen arkadaşların tamamıyla da çalışırız.

Ahmet HAKAN- Üye değil miymiş Atilla Taş?

Hande FIRAT- Yanılmıyorsam öyle, üye değil, partili değil diye biliyorum ben. Atilla Taş partili değil.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır partili olmazsa giremez arkadaşlar. Üye.

Ahmet HAKAN- Teknik olarak imkansız.

Deniz ZEYREK- Bu Atilla Taş meselesi, Atilla Taş’ın son dönemde sosyal medya popülaritesi çok yüksek. Özellikle de muhalif duruşu nedeniyle bir popülaritesi var. Bu olay başka bir şeyi ortaya çıkardı ve benim en çok duyduğum Ankara’da ve CHP tabanında en çok duyduğum eleştiri, ‘CHP’nin yönetimini bir televizyon ekranı, iki Alevilik unsuru, üç belediyelerin maddi gücü belirledi’ diye.

Ahmet HAKAN- Dört sosyal medya.

Deniz ZEYREK- Onu birinciye katıyorum, yani medya. Yani medyada popüler olan, yani partinizde 20 senedir emek veren işte Gürsel Tekin’i söyledim dışarıda kaldı. Ama iki sene önce gelen CHP’nin C’si ile geçmişte barışıklığı olmayan bir isim ilk 10’a girdi. Bütün bunları bu şekilde analiz edenlerin sayısı hayli fazla. Sizce bu CHP açısından sağlıklı bir durum mudur?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şöyle söyleyeyim, bizim tabanımız okuyan, okuduğundan etkilenen, yorum yapan bir taban. Sosyal medyada, gazetelerde veya televizyonlarda toplantılara katılırlar, işte sizler sorarsınız onlar yanıtlarlar veya onlar kendi aralarında oturur belli konuları tartışırlar. Taban bunu okuyor, görüyor vs. onu parti yönetiminde görmek istiyor. Dolayısıyla burada bizim yapacağımız özel bir şey yok. Yani eğer görüyorsa, beğeniyorsa, parlamentoda görmek istiyorsa, ki önseçimde de medyatik olan çoğu arkadaşımız ön sıralara geldi ve bunlar da seçildiler geldiler. Şu anda bir şikayetimiz var mı bu arkadaşlardan? Hayır, herhangi bir şikayetimiz yok. Hepsi çalışıyorlar, bölgelere gidiyorlar, toplantılara katılıyorlar hem yurtiçinde, hem yurtdışında. Parlamentoda komisyonlarda çalışıyorlar. Bir şikayetimiz yok yani sonuçta. Medyanın şöyle bir etkin unsur olduğunu kabul etmemiz lazım. Eğer önseçim yapıyorsanız İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin gibi yerlerde medyatik olanların avantajları var. Olmayanlarında dezavantajları var. Şimdi bu gerçeği bilmemiz lazım. Kontenjanın varlık nedeni de zaten çok gerçekten partiye yararı olan ama medyatik olmayan isimler var onlar da kontenjanlar yoluyla gelsinler diye. Böyle bir tablo sadece bizim ülkemizde değil, dünyanın her tarafında böyledir tablo.

Deniz ZEYREK- Şöyle bir sonuç ortaya çıkmadı mı? Siz en azından kurultaydan önce bir MYK tasarladınız, yani Parti Meclisi’nin tamamı olmasa bile kurultaydan sonra şu ekiple CHP’yi büyüteceğim diye bir tasarlamayla gittiniz. Ama bugün mesela bizim bu program dolayısıyla birçok CHP’li bizi arayıp işte gönüllerinden geçen soruları aktardılar. Genel olarak ben o soruları böyle değişik kategorilerde toparladım. En çok gelen soru şuydu; mesela dış politika konusunda geçmişte Türkiye’nin en önemli diplomatlarının Genel Başkan Yardımcılığı yaptığı bir partide bir konsolos ve işte kısa süreli büyükelçi olmuş bir isime mecbur kalındı eleştirilerini duydum.

İkincisi mesela sendikalar. CHP bir sol parti, işçi sınıfıyla çok yakın dirsek temasında olmak zorunda. Ama şu anda sendikalar muhalefetin yanında değil, iktidarın yanında ve CHP böyle bir zamanda bir sendikacı bulup bu konuyla sorumlu Genel Başkan Yardımcısı yapamadı.

Tarım meselesi; et ithal ediyoruz. Artık karkas et dondurulmuş getiriliyor. Böyle bir ortamda işte Genel Başkan Tarımdan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı yapmak istediği ismi Parti Meclisi’ne taşıyamadı danışman yapmak zorunda kaldı. Yani bunların altında somut veriler var ve bu tür eleştiriler yöneltiliyor. Bu sonuç sizi nasıl etkiledi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi 104 kişilik liste, benim evet Parti Meclisi artı MYK oluşturacağım bir listeydi. 104 kişilik listede öyle benim bildiğim fire hemen hemen hiç olmadı. Olmuşsa da belki bir iki kişidir. Ama onun dışında zaten oradan seçilenlerden biz MYK’yı oluşturduk. MYK’da çok popüler isimler belki olmayabilir ama son derece yetkin isimler var. Yani ekonomi konusunda da, sosyal politika konusunda da, sivil toplum konusunda da, iş dünyası alanında da son derece yetkin isimler. Ama bu isimler çok fazla tanınmıyor. Belki çok medyatik değiller ama bir süre sonra göreceksiniz bu arkadaşları.

Dış politikaya gelince, şimdi bakın, buradaki hatamız şuradan kaynaklanıyor. Eğer olayları sadece kişilere endeksler, o kişi olursa ancak bu olay çok daha sağlıklı bir zemine oturur veya daha sağlıklı politikalar üretilir diye bir algının peşinde gidersek en büyük yanlışı yapmış oluruz. Dış politika bir kişiye endekslenmeyecek kadar önemli bir olaydır. Dış politika konusunda biz sadece MYK’dan bir üyeden değil, pek çok çevreden bilgi alıyoruz. Bu çevrede eski diplomatlar dahil, artı belli konularda üniversitelerde yetkin isimler var. Örneğin İsrail konusunda çok önemli isim var Türkiye’de. Örneğin Ortadoğu konusunda uzmanlaşmış isimler var. Örneğin AB konusunda uzmanlaşmış isimler var ve bunlar belli aralıklarla o bölgelere gidip geliyorlar ve unutmayın biz o arkadaşlarla da belli aralıklarla görüşüyoruz. Onlardan bilgi alıyoruz. Nitekim bugün biz CHP’nin dış politikasını oluştururken bir kişiye endeksli dış politika oluşturmuyoruz. Yani oturuyoruz, tartışıyoruz kendi aramızda. O isimleri davet ediyoruz. O isimlerle beraber bize bazı ayrıntılar veriyorlar. Belli ayrıntıları biz kamuoyuyla paylaşmıyoruz ama sonuçta dış politikamızı oluşturuyoruz ve bugün rahatlıkla şunu söyleyebilirim. CHP’nin dış politikası Türkiye’yi aydınlığa çıkaracak olan tek politikadır ve bugün Türkiye pek çok sorun yaşıyorsa bu sorunun nedeni yanlış dış politikadan kaynaklanıyor. İhracat düşüyorsa yanlış dış politikadan. Türkiye itibar kaybediyorsa yanlış dış politikadan. Kurtaracak olan da biziz. Bakın bunu gayet açık, gayet net ve büyük bir özgüvenle söylüyorum. Biz Ortadoğu’ya da barışı getirecek olan tek partiyiz. AB sürecini en rahat ve en samimi götürecek partiyiz. Rusya’yla ilişkileri düzeltecek olan tek parti yine biziz. Bizim dış politikamız gayet açık, gayet net. Ve bunu biz bir kişiye asla endekslemedik. AB konusunda en yetkin ismi, Ortadoğu konusundaki en yetkin ismi, Rusya konusundaki en yetkin isimleri davet ettik, oturduk, konuştuk, tartıştık. Bunların hepsini yaptık. Mesela anayasa konusunda da dün akşam Türkiye’nin en yetkin anayasa hukukçularını davet ettik, onların da görüşlerini aldık. Yani biz politikayı bir kişiyi getirelim o kişi politikayı benimsesin ve CHP onu dillendirsin. Hayır o arkadaşımız vardır, o arkadaşımızın altında pek çok arkadaşımız vardır. Beraber dinlediğimiz pek çok insan var. Geçmişte partiye hizmet eden, dış politikada önemli isimler var. O isimler zaman zaman mail ortamında da bize bilgi aktarıyorlar. Biz o bilgileri de paylaşıyoruz.

Tarım konusunda da aynı şekilde. Evet yani Sayın Gaytancıoğlu eğer olsaydı biz MYK’ya taşıyacaktık ama MYK’da değildir diye yani bize bilgi aktarmıyor değil. Enerji konusunda da, tarım konusunda da pek çok kaynaktan bilgiler geliyor bize.

Dolayısıyla eleştiriyi kişiye endeksleyerek olayları yorumlayıp ve o kişi olursa bu sorun çözülür, okişi olmazsa sorun çözülmez gibi bir alana, bir düşünceye kendimizi hapsetmek CHP’yi tanımamak anlamına gelir. CHP daha geniş bir pencereden, üstelik CHP’li olmayanları da dinleyerek, onun da altını özenle çizeyim, diyelim dış politika konusunda bir kişi vardır ki CHP’li değildir, ama biz onu da davet ederiz. Onu da oturuyoruz, konuşuyoruz, dinliyoruz. Onun bize aktaracağı bilgileri de önemsiyoruz tabi.

Bir başka konu daha Alevi konusuna da değindiniz. Şimdi CHP’ye özel olarak şöyle bir suçlama yapılıyor. İşte CHP Alevi partisi oldu diye. Asla öyle bir şey yok. Biz sosyal demokrat bir partiyiz. Eğer birisi Alevi kimliği nedeniyle veya bir başka etnik kimlik nedeniyle, veya bir başka inanç göstergesi nedeniyle ben işte CHP’li olayım diyorsa o kişi CHP’li değildir. Biz herkesin kimliğine, herkesin inancına eşit bakarız. O bizi ilgilendirmez, o onun kendi alanı. Ama ben onun sosyal demokrat olup olmadığına bakarım. Düşüncelerinin sosyal demokrat olup olmadığına bakarım. Eğer öyle bakıyorsa biz onu sosyal demokrat olarak kabul ederiz. Ne olursa olsun bizi ne ilgilendirir, yani onun inancı veya kimliği benim alanımın tamamen dışında olan bir şey.

Artı, keşke bütün Aleviler CHP’ye oy verse. Bir de o var yani. Bunu da söyleyelim yani. Pek çok yani bildiğim, gördüğüm, sandıklara baktığımız zaman da önemli bir Alevi vatandaşımızın bize oy vermediğini de gayet iyi biliyoruz. Ben isterim keşke onlar da, diğerleri de bize oy verseler, biz memnun oluruz tabi niye memnun olmayalım.

Ahmet HAKAN- Peki efendim siz partinizde, yani diyelim ki MYK’ya seçilen, Parti Meclisi’ne seçilen isimlerin hangi mezhepten olduklarını bilir misiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır.

Ahmet HAKAN- Size böyle bir bilgi verilir mi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır asla.

Ahmet HAKAN- Bilmezsiniz yani kim Alevi’dir, kim Sünni’dir.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Onu sormak bile ayıptır. Yani senin kimliğin nedir? Bu çok ayıp bir şey yani. İnsanı dışlamak insana hakaret etmek gibi bir şeydir yani.

Deniz ZEYREK- Efendim getirilen eleştiri öyle bir eleştiri değil ama. Getirilen eleştiri şu; örneğin siz yani yanlışsa lütfen yanlış olduğunu söyleyin. Bunlar bize gelen kulis bilgileri. Siz 104 kişilik listenin yanında bir de 3 il başkanı, 3 büyük şehirin il başkanına dediniz ki, ben şunları yönetimime almak istiyorum. Bunları mutlaka destekleyin dediniz. Buna rağmen o illerin delegeleri o isimleri desteklemediler. Hatta meclis grubunuzdan dahi milletvekillerinizden destek alamadılar ve bu delegelerin böyle bir dayanışması olduğuna dair eleştirilerin kaynağı o.

Kemal KILIÇDAROĞLU- O kulis bilgileri de bize geldi. Yani işte kendi aralarında oturdular, başkalarını seçtiler. Bunlar kulis bilgisi yani ne kadar doğrudur, ne kadar yanlıştır emin olun bilemiyorum. Yani sonuçta benim 104 kişilik anahtar listeyi delegelerin önüne koymamın nedeni şuydu: Delege değişim istiyordu, biz de dedik ki, ‘104 kişilik liste var önünüzde buyurun bunların içinden 52 kişiyi seçin. Bilim Yönetim Kültür Platformu’ndan da şunlar var bunların içinden de seçin’ dedik yani.

Deniz ZEYREK- Belki zor bir soru olacak ama bu 3 il başkanına sizin ricanızı yerine getirmedikleri için kırgın mısınız? İstanbul, İzmir ve Ankara?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır. Yani onlara illa şu vazgeçilmezdir veya şu mutlaka olmalıdır diye, yani bana sordular. Tabi ben bizim geçmiş dönemin MYK üyelerinin Parti Meclisi’nde olmasını mesela söyledim onlara. İsterim dedim ama bir kısmı seçilemedi. Yani şimdi il başkanı bütün delegelere hakimdir. O da yanlış bir görüş aslında. Yani sonuçta isteyen istediğine oy verir. Yani bu demokrasi değil mi? Yani sonuçta isteyen istediğine oy verecek ve siz onu kabul edeceksiniz.

Hande FIRAT- Yani şu aslında, hani deriz ya liderlerin kurmayları vardır, A takımı vardır. Sanki şöyle bir algı var. Kemal Kılıçdaroğlu MYK’da A takımıyla ya da kurmaylarıyla çalışamıyor. Bir sürü de kendine başdanışman atadı. Bu yeni bir yönetim şekli sanki CHP’de. Böyle bir şey var mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yo hayır öyle bir şey yok. Eskiden de vardı danışmanlar. Yani yeni arkadaşlar diyelim ki gerçekten tarım konusunda bir arkadaşımız, enerji konusunda bir arkadaşımız. Üstelik bu sadece Türkiye’de bilinen değil, dünyada da bilinen bu tür isimler var. Ben bunların bilgilerinden yararlanmak istiyorum. Yani bunlar zaten milletvekili, şu anda parlamentoda görev yapıyorlar, komisyonlarda görev yapıyorlar yani.

Ahmet HAKAN- Şimdi bundan sonra zaten yeni anayasa, başkanlık sistemiyle ilgili başlatılan bir kampanya var. O kampanyayı konuşmamız lazım. Terör var, Suriye meselesi var, Türkmenler var falan. Çok konu var. Kısaca bir konuyu biz çok programlarımızda tartıştık, basında da çok yer aldı. Size onu da sormak istiyorum hiç konuşmadınız onun üzerinde çünkü. Şimdi kurultay konuşmanızda Cumhurbaşkanını hedef aldınız ve çok sert sözlerle eleştirdiniz. O kadar sert sözler söylediniz ki, AKP camiası, çevreleri bunu Cumhurbaşkanına edilmiş çok ağır hakaret olarak nitelendirdi, değerlendirdi.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Mesela neydi hakaret sözcüğü orada? Bana şu kullandığınız sözcük hakaret içeriyor...

Ahmet HAKAN- ‘Diktatör bozuntusu’ dediniz mesela. Ben nitelendirmiyorum, yani AKP çevrelerinin bunu böyle, hakaret olarak algıladıklarını söylüyorum. Ben sadece değerlendirme yapıyorum. Benim esas sormak istediğim şey şu; siz benim bildiğim kadarıyla Cumhurbaşkanıyla doğrudan polemiğe girmeyecektiniz, Başbakan Davutoğlu’nu hedef alacaktınız. Böyle bir prensip kararı geliştirmiş gibi görünüyordunuz. Partinizin kurultay konuşmasında niye bu prensibinizi çiğnediniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Nedeni şu; kurultay konuşması en çok izlenen konuşmalardan birisi olmak durumundaydı. Ve benim bu ülkede namus ve şeref kavramının ne kadar önemli olduğunu vurgulamam gerekiyordu. Eğer bu ülkenin değerlerinde namus ve şeref varsa ve bir insan namusu ve şerefi üzerine yemin etmişse tarafsızlığı konusunda ve onu tutmuyorsa onu benim dillendirmem gerekiyor. Mecburdum ben buna. Neden mecburdum? Kimse dillendirmiyor, kimse bir şey söyleyemiyor korkudan. Birisinin söylemesi lazım. Benim söylemem gerekiyordu ve ben orada söyledim. Neden söyledim? Bakın şimdi AKP il, ilçe başkanları da işte benim hakkımda suç duyurusunda falan bulunuyorlar. Hiç önemli değil. Ama ben o arkadaşlarımdan sadece şunu rica ediyorum. Lütfen en yakın kahveye girsinler desinler ki, sevgili arkadaşlar, ben şu konuda size namusum ve şerefim üzerine söz veriyorum desinler. Ertesi gün gidip de arkadaşlar söz verdim ama ben bu sözü yerine getirmiyorum dediklerinde kahvedeki vatandaşın tepkisi ne olur? Ben bunu merak ediyorum.

Eğer vatandaşın tepkisi şöyle olursa, olur mu kardeşim sen namusun ve şerefin üzerine söz verdin, namus ve şerefin bu ülkede ne kadar önemli bir değer olduğunu biliyorsun niye o zaman bu sözü verdin bize. Bu tepki gelirse benim haklı olduğum anlaşılır. Bu tepki gelmezse, önemli değil namus ve şeref kardeşim ya bugün söylersin yarın da vazgeçersin derlerse, o zaman ben haksızım demektir. Ama ben adım gibi biliyorum bu ülkede namus ve şeref kavramı önemlidir.

Erdoğan bir konuştu ses çıkarmadım. İki konuştu ses çıkarmadım. Üç konuştu ses çıkarmadım. Artık buraya geldi. Davutoğlu’yla benim aramda bir sorun yok. Davutoğlu beni eleştirebilir. Ama o tarafsızlığı konusunda yemin edip ettiği yemine sadık kalmazsa,bu ülkenin değerleriyle alay ederse ve o değerleri ayaklar altına alırsa, bu ülkede her şey baştan bozulmuş olur.

Ahmet HAKAN- Peki siz kendisini eleştirdiğinizde size cevap vermeyecek mi? O tarafsızlığını zedelemek mi oluyor? Siz kendisini eleştiriyorsunuz.  

Kemal KILIÇDAROĞLU- Zaten cevap veriyor. Ben muhatap almıyorum. Daha önce şunu söyledim. Ben Sayın Erdoğan’ı muhatap almayacağım derken ben hani bir Cumhurbaşkanını kim oluyormuş anlamında değil. Yani benim muhatabım başka birisi.

Ahmet HAKAN- Küçümsemek anlamında söylemediniz mi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır efendim. Seçilmiş bir Cumhurbaşkanı, hepimizin saygı göstermesi lazım. Kendisine hiçbir zaman saygısızlık da yapmadım, bakın onun da altını özenle çizeyim, ama kalkıp kendisi muhalefeti doğrudan hedef alıp suçlarsa…

Ahmet HAKAN- Durup dururken?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yani ortada bir şey yok. Kendisine bir şey söylemedik. Ama o kalkıyor ‘Muhalefet bunu yaptı…’ Sana ne kardeşim ya sen Başbakan mısın?

Hande FIRAT- Şöyle bir iddia var da efendim. Hani kurultay ve CHP tartışılmasın diye bu tartışmayı kurultayda açtı Kemal Kılıçdaroğlu iddiası var.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hiç ilgisi yok.

Ahmet HAKAN- Gündemi değiştirmek için. Liste delindi dikkat çekmek için.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Zaten orada Erdoğan’la ilgili yaptığım konuşma, son bölümünde yaptım o konuşmayı zaten.

Deniz ZEYREK- Bir de konuşmada oraya başlarken dediniz ki, bunu burada söylemek istemiyordum ama bir önceki günkü açıklamasından dolayı öyle bir detay vardı.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. Ama nasıl olmasın o detay? Yani sadece o konuda eleştirmedim tabi yani. Başka eleştirilerim de vardı ama bakın, eğer bu ülkenin değerlerine bir kişi uymazsa yani siyasetçi topluma örnek olmak zorundadır. Kanaat önderi konumundadır siyasetçi. Hele Cumhurbaşkanı bütün herkesi kucaklamak zorundadır ve ettiği yemine sadık kalmak zorundadır. Bir Cumhurbaşkanı ettiği yemine sadık kalmazsa o bu ülkede Cumhurbaşkanlığı yapamaz. Yani Cumhurun başkanı olamaz. Üstelik üstüne yemin ettiği kavramlar, namus ve  şeref kavramı bu toplumun en duyarlı olduğu kavramlar. Şimdi bu neyi doğuruyor biliyor musunuz Ahmet Bey? Bu ülkede erdemi, ahlakı, namusu, şerefi ayaklar altına indiriyor. Ve bunları içi boş kavramlar olarak toplumun önüne koyuyor ve toplumda bir yozlaşma kültürüne yol açıyor. Şu anda geldiğimiz noktada o kadar derin bir yozlaşma var ki bu ülkede. Bakın, yozlaşmanın en tipik örneği il başkanlarının tavrıdır. İl başkanlarının şunu yapması lazım eğer beni eleştireceklerse. Benden önce dönüp Sayın Cumhurbaşkanına şunu söylemeleri lazım; ‘Seni biz seçtik kardeşim, %52 oy verdik, Cumhurbaşkanı seçtik, sen meclise geldin, tarafsız olacağına dair namusun ve şerefin üzerine yemin ettin. Neden durmuyorsun sözünde?’ Sayın Abdullah Gül’e seçilirken biz karşıydık değil mi? Aleyhte oy kullandık, ama seçildi. Tarafsızlığını olabildiğince korudu. Bir şey söyledik mi? Hayır. Bir kusurumuz oldu mu? Hayır. Neden? Tarafsızlığını koruduğu sürece bir sorunumuz yok.

Şunu söylüyor Erdoğan. Efendim diyor, ‘Beni millet seçti, ben istediğimi yaparım.’ Hayır efendim. Seni millet seçti, anayasaya bağlı kalacaksın. Çünkü sen o anayasaya bağlı kalacağına tarafsızlık sözü verdin, yemin içtin. Biz de yemin ettik bakın. Ben de yemin ettim. Ama tarafsızlık üzerine değil. Cumhuriyetin değerlerine bağlı kalacağımıza, laik düzeni savunacağımıza, sosyal devleti savunacağımıza dair yemin ettik. Ben bunları tutuyor muyum? Evet tutuyorum. Ama sen tutmuyorsun, tarafsız olmuyorsun, tarafsızlığını korumuyorsun.

Bakın giderken gene söz veriyor, konuşuyor. Efendim diyor işte ‘330’u buluruz’ diyor ‘Referanduma gideriz.’ Bu, parlamentodaki 550 milletvekiline açıkça hakaret etmek demektir.

Ahmet HAKAN- Neden?

Kemal KILIÇDAROĞLU- ‘Ben milletvekili transfer ederim’ diyor. ‘Satın alırım’ diyor milletvekillerini. Nereden bulacaksın?

Ahmet HAKAN- Belki ikna eder milletvekillerini.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Nasıl ikna edecek?

Hande FIRAT- Bir siyasi partiyle anlaşamaz mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Nasıl anlaşacak?

Hande FIRAT- Yani soruyoruz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bunu söylemek, bunu bakın Sayın Davutoğlu söylese bir şey demem, oturur eleştiririz. Ama Cumhurbaşkanının görevleri arasında politika oluşturmak yoktur 104. madde. Cumhurbaşkanı politika oluşturamaz. Politikayı Başbakan oluşturur, biz oluştururuz, başkaları oluşturur. Budur. Cumhurbaşkanı politika oluşturmaya başladığı andan itibaren olay bitmiştir, o Cumhurbaşkanı değildir.

Şimdi ‘Diktatör bozuntusu’na geleyim. Evet bir diktatör bozuntusu. Aslında bozuntu lafı fazla,  açıkça dikta yönetiminde yani. Açıkça diktatör. Yargı emrindeymiş gibi talimat veriyor. Bunun belgesini ben açıkladım grup toplantısında. Savcıya açıkça yazı yazıyor Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri, ‘Şunu şöyle yap, sonucundan da bana bilgi ver’ diyor. Yargıya hiç kimse emir ve talimat veremez. Tam tersine geçmişte Adalet Bakanlığının savcılara talimat veriyor hükmü AB ile uyum sürecinde yasadan çıkarıldı ve gerekçe de öyle ve Adalet Bakanlığı bunu resmi yazıyla bütün savcılıklara bildirdi ‘Artık size kimse talimat veremez’ diye. Hangi çağda yaşıyoruz biz, nerede yaşıyoruz biz? Kalkacaksınız günlük sıcak siyasetin bir unsuru haline geleceksiniz. Siz Cumhurbaşkanlığı yapamazsınız ve ben bunu eleştirmek zorundayım. Ben eleştirmezsem görevimi yapmamış olurum. Cumhuriyete bağlı kalmamış olurum, demokrasiye bağlı kalmamış olurum.

Ahmet HAKAN- Başkanlık sistemi için Cumhurbaşkanı bir kampanya başlattı geçtiğimiz günlerde ve başkanlık sistemini halka anlatmak istiyorlar. İşte bu sistemin bilinmesini, tanınmasını sağlamaya çalışıyorlar ve tabi bunun yanı sıra yeni bir anayasa gerekliliği, yeni bir anayasanın gerekliliği üzerinde…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Oradaki temel soru şu Ahmet Bey, bu kampanyayı kimin parasıyla yapacak? TÜRGEV’in parasıyla mı yapacak?

Ahmet HAKAN- Böyle bir kampanya yapabilir mi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır yapamaz.

Deniz ZEYREK- Yani Anayasa Platformu diye bazı sivil toplum kuruluşlarının bir araya geldiği bir yapı var.

Ahmet HAKAN- Cumhurbaşkanı destek veriyor mu bu kampanyaya?

Deniz ZEYREK- Cumhurbaşkanı gidip konuştu orada Perşembe günü.

Ahmet HAKAN- Cumhurbaşkanı bu kampanyanın dışında mı?

Deniz ZEYREK- Resmi olarak dışında.

Ahmet HAKAN- Ben onu sormuyorum. Ben diyorum ki, bir cumhurbaşkanı sivil toplum kuruluşlarının işte anayasa, bilmem platformunun diyelim ki böyle bir kampanyasının açılışını yapabilir mi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır.

Ahmet HAKAN- Belki de yapabilir.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır yapamaz, yapmamalı.

Ahmet HAKAN- Neden yapmasın?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yapmamalı da ama ona…

Ahmet HAKAN- Bu tarafsızlığa aykırı bir şey değil ki. Sonuçta ülkenin Cumhurbaşkanı memleket için kafasındaki, gönlünden geçen sistemi halka anlatmaya çalışıyor. Bunun neresi sakıncalı? Yani diğerini hani diyorsunuz ki, bizimle polemiğe giriyor bu yanlış bir şey çünkü tarafsızlığını zedeliyor. Burada neyi zedeliyor?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi anayasada bir yemin metni var. O yemin metnini okudu. Başkanlık sistemiyle ilgili ben başkan olacağım. Kendisiyle ilgili bir şey yaratmak istiyor. Kendisinin konumuyla ilgili bir şey…

Hande FIRAT- Bunu söylemiyor yani?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır efendim yani bunu…

Hande FIRAT- ‘Bu Recep Tayyip Erdoğan’la ilgili değildir’ diyor tırnak içi ben size söyleyeyim de o yüzden.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Tam anlamıyla onunla ilgili bir şey. Niye birbirimizi kandırıyoruz? Yani biz bilmiyor muyuz? Kafasında yatanın ne olduğunu bilmiyor muyuz? Sabah, öğle, akşam başkanlıkla yatıp başkanlıkla kalkan bir insan efendim bu benimle ilgili değildir. Sen Başbakan iken niye dillendirmiyordun o zaman? Neden Cumhurbaşkanı olduktan sonra dillendirdin? Neden gittin Başbakanlık için yapılan bir yere, Cumhurbaşkanlığı sarayı haline getirdin orayı? Biz bunları bilmiyor muyuz? Şimdi toplumu kandırmaya çalışıyor. Bu doğru değil yani. Şu olabilir, bakın ona da ben açık yüreklilikle söyleyeyim. Yani gerçekten de rejimle ilgili yani bu sistemle sorunumuz diyebilir. Bu sistemdeki sorunların çözümü için aydınlar bir araya gelmeli, oturmalı, konuşmalı vs. diyebilir. Bakın burada benim bir tereddüdüm yok. Niye böyle konuştun da demem zaten. Ama kendisine özgü bir post arayışı içine bir Cumhurbaşkanı girerse bu doğru değil. Onun için söylüyorum. Yoksa…

Ahmet HAKAN- Siz bunu böyle yorumluyorsunuz yani?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır zaten fiili durum o. Yorumluyor diyorsun ama fiili durum o yani, gerçek durum bu.

Deniz ZEYREK- Türkiye başkanlık sistemine geçerse de bir seçim olacak, başkanlık seçimi. Belki siz rakip olacaksınız Türkiye’de halk sizi seçecek. Yani bunu neden Tayyip Erdoğan gireceği her seçimi kazanacak gibi bir varsayımla itiraz…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz gereksiz bir tartışmanın içine Türkiye’yi sokuyoruz. Dünya kadar zam yapıldı, ses seda yok. Doğalgaza zam yapıldı, ses seda yok. Dünyada gıda fiyatları düşer Türkiye’de gıda fiyatları artar, ses seda yok. Dışarıdan et ithal ediyorsun ülkede doğru dürüst şey kalmadı. Tarım politikası, hayvancılık politikası bitti. Dış politikada gelmişiz duvara dayanmışız. İhracatımız sürekli geriliyor. Kişi başına gelir düştü, işsizlik aldı başını gidiyor 8 milyon, 6 milyon işsiz. Büyük tanımıyla baktığınız zaman 8 milyona yakın işsiz var. 17 milyon yoksulumuz var. Terör almış başını gidiyor. Her gün şehitlerimiz geliyor. Biz bunların tamamını bırakmışız. Bakın bunlar tartışılmıyor. Ne tartışılıyor? Başkanlık, başkanlık… Niye başkanlık tartışılıyor? Asıl tartışılması gereken konular bunlar değil mi?

Ahmet HAKAN- Başkanlıkla bu sorunlar da çözülecek deniyor.

Kemal KILIÇDAROĞLU- O zaman niye çözmediler şu ana kadar?

Ahmet HAKAN- Sistem izin vermiyor.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır efendim hiç ilgisi yok.

Hande FIRAT- Sizce bir yetki karmaşası, sistemde bir sorun, halk tarafından seçilen bir Cumhurbaşkanı, diğer tarafta partiler falan öyle bir şey yok mu Türkiye’de? İsimleri önemli değil kim olursa olsun Cumhurbaşkanı, Başbakan. Mesela siz de olabilirsiniz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Kurultayda yaptığım konuşmayı eleştirdiler. Sayın Hakan da eleştirdi. Efendim hiç yeni bir şey söylenmedi sanki Salı konuşmasıymış gibi vs. Kurultayın bir bölümü ve özelikle ağırlıklı bölümü parlamenter sistemin, kullandığım cümle aynen şu; parlamenter sistem 200 yıldır Türkiye’de yaklaşık uygulanıyor, Osmanlı’da da parlamenter sistem vardı. Bir ülkenin rejimini tarihi sosyolojisi belirler. Bizim tarihimiz ve sosyolojimiz de parlamenter sistem getirmiştir. Peki bugün parlamenter sistem sağlıklı işlemekte midir? Kullandığım cümle aynen şu; samimi olarak söyleyeyim bu parlamenter sistem iyi çalışmıyor. Ama neden iyi çalışmıyor ve nasıl düzeltilir? Bütün bunları tek tek saydım. 12 Eylül darbe yasaları bu sistemi bu hale getirdi. Yasama organını, yürütme organının arka bahçesi haline getirdi. Yargı çalışmıyor, tarafsızlığını yitirdi. Biz eğer yasamayı, yargıyı, yürütmeyi eski konumuna getirebilirsek, sağlıklı çalışan bir sürecin içine sokabilirsek ve bununla ilgili olarak siyasi partiler yasası, seçim yasası, yargının yeniden bağımsızlığına kavuşması yasası, medya özgürlüğünün sağlanması ve bununla ilgili yasanın getirilmesi, siyasi ahlakın çok önemli olduğunu ve siyasi ahlak yasasının çıkması gerektiğini, bununla ancak parlamenter sistemin batıda olduğu gibi... Bakın bugün hiçbir AB ülkesinde başkanlık sistemi yok. Hepsinde parlamenter sistem var. Hepsinin sistemi tarihten kaynaklanıyor. İngiltere’de öyle. Bakın, Hollanda’da öyle, Almanya’da da öyle, Fransa’da da öyle. Orada yarı başkanlık var. Biz neden bunları yapmıyoruz, düzeltmiyoruz? Yani 12 Eylül darbe hukukunun getirdiği bunları neden düzeltmiyoruz? Bunlar çok şükür bizim medyada tek cümle bile yer almadı, tek cümle.

Sonra şu oldu. Salı konuşmasına benziyor. Evet Salı konuşmasına benziyor. Evet orada da söyledim. Evet yine söylüyorum, yine söyleyeceğim. Bu parlamenter sistemi işlemez hale getiren darbe hukukudur. Nokta. O halde yapmamız gereken darbe hukukunu değiştirmek, özgürlükçü demokrasiyi getirmek. Özgürlükçü demokrasiyi nasıl getiririz? Güçler ayrılığı ilkesini tam işler hale getirdiğimizde... Bakın, bizde bir mahkeme daha eksik, Organ Mahkemesi Türkiye’de yok. Bir dönem Anayasa Mahkemesi de yoktu. Onu da ilk seslendiren CHP’ydi ‘Anayasa Mahkemesi gerekiyor’ diye. Bakın Organ Mahkemesi yok, bunu da ilk kez biz seslendiriyoruz. Nedir Organ Mahkemesi? Güçler arasında uyumsuzluk çıktığı zaman kim çözecek? Yasama, yargı, yürütme arasında uyumsuzluk çıktığı zaman kim çözecek? Demokrasilerde bunu Organ Mahkemesi çözüyor. Oraya gidiyor. Niye bizde yok?

Ahmet HAKAN- Bizde üçü arasında sorun çıkmıyor. Ayrı olmadıkları için kuvvetler bizde. Uyum içinde olduğu için.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi. Ama bu sistemi tamamen tıkıyor. Bizim bu sistemi düzeltmemiz lazım. Sistemi tıkayan kimdi? Darbecilerdi. Şimdi darbeci kim? Bakın, Perşembe günü yarın arkadaşlarımız komisyona girecekler.

Hande FIRAT- O zaman siz anayasayı baştan yazamayacaksınız zaten yani?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Böyle bir laf yok efendim, ne yeni anayasası?

Hande FIRAT- Kapsamlı, geniş anayasa değişikliği?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır efendim. Bakın bir mektup yazdım Meclis Başkanı’na. Siz mektubu gördünüz mü?

Ahmet HAKAN- Evet.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir tek satır bir köşe yazarı yazmadı. Tek satır bakın. Orada yazdım, hangi gerekçeyle? Türkiye’yi eğer darbe hukukundan arındırırsak komisyonun adı da Türkiye’yi Darbe Hukukundan Arındırma Komisyonu olsun. Çünkü anayasa, darbe hukukunun bir parçası. Eğer bir bütün olarak ele almazsanız bunu çözemezsiniz. Ben Sayın Davutoğlu’na şu soruyu sordum, ‘Siz görev yaparken sizin görevinizi engelleyen anayasada bir hüküm var mı?’ Önce birbirlerine baktılar yok dediler. Yok tabi. Peki medya özgür mü? Dedim ki bakın, anayasada yazıyor basın hürdür sansür edilemez. Şimdi ben size soruyorum Allah aşkına basın hürdür ve sansür edilemez maddesi anayasada varken, üstelik darbe anayasasında bu varken biz hadi toplandık ne yazacağız? Aynı şeyi yazacağız. Peki basın hür mü? Hayır. İçerde gazeteciler, haber yaptı diye hapis.

Ahmet HAKAN- O zaman anayasayı istediğin kadar değiştir eğer uymayacaksan.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi Ahmet Bey, uymanın ötesinde basın hürdür sansür edilemez maddesini işlevsiz hale getiren alt hukuk normu var. O alt hukuk normunu değiştirip anayasaya uygun hale getir. Onu yapmazsanız zaten olmaz. Biz bu komisyonda diyeceğiz ki, siz daha düne kadar bize CHP darbeci, CHP darbecileri savunuyor diyordunuz. Şimdi gelin kim darbeci kim darbeci değil samimi olarak masaya yatıralım. Darbeden en çok biz zarar gördük. Bizim Genel Başkanlarımız hapse girdi. Bizim il, ilçe başkanlarımız öldürüldü. Şimdi gelin darbe hukukunu değiştirelim. Anayasa ne diyor? Basın hürdür sansür edilemez. Engelleyen kanun hangileri? Şunlar. Getirin kardeşim kanunları değiştirelim.

Ahmet HAKAN- Böyle bir çalışma mı önereceksiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz bunu önereceğiz.

Hande FIRAT- Yani yeni anayasadan ya da anayasadan önce önce bu?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Eş zamanlı ele alınacak.

Hande FIRAT- Başbakan’la bir daha görüşecek misiniz bu konuyu?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Sayın Başbakan arzu ederse görüşürüz. Ama olay Başbakan’dan çıktı, şimdi Meclis Başkanı’nda.

Hande FIRAT- Tavrını nasıl buluyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Erdoğan giderken, Şili’ye gitmişti galiba, Şili’ye giderken yaptığı konuşma… Yasama organını hiç saymıyor bile. Asıl tepki vermesi gereken yasama organının başındaki kişi. Sesini bile çıkarmıyor. Sesini çıkarmıyorsan kardeşim sen o koltukta niye oturuyorsun? Senin hakkını da mı ben savunacağım? Kendi hakkını savunamıyorsun, bir anlamda bir başka gücün altında olmayı kendi açından güvence sayıyorsun…

Hande FIRAT- Anayasa yapımı konusundaki süreçten bahsediyorsunuz değil mi? Daha açık olsun diye…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet. O nedenle biz komisyonun adına Türkiye’yi Darbe Hukukundan Arındırma Komisyonu diyeceğiz. Önce bunu kabul ettirmeye çalışacağız. Kardeşim siz gelin, darbe hukukundan şu Türkiye’yi kurtaralım.

Hande FIRAT- Olmazsa?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bakın, Sayın Davutoğlu’na yargı bağımsızlığını da örnek verdim. Bakın diyor ki anayasa, sizin darbe anayasası dediğiniz, ‘Yargı bağımsızdır, tarafsızdır, hiçbir makam, organ vs. yargıya talimat, emir veremez.’ Veriliyor mu şimdi emir? Veriliyor. Kim, neye göre veriliyor? Getirin değiştirelim arkadaş. Bu kanunu kim çıkardıysa getirin değiştirelim. Şimdi siz bunları yapmayıp da ve şu örneği verdim dedim ki, ‘Bakın İngiltere’nin yazılı anayasası yok Sayın Davutoğlu ama hiç kimse dönüp de İngiltere’de demokrasi yoktur demiyor.’ Anayasa bir üst hukuk normu aslında. Önemli olan onun altındaki. Yani bu anayasa bir de darbe anayasası demek de çok artık yanlış. Çünkü 65 maddesi bile sadece Ecevit hükümeti döneminde işte ondan önce değişenler de var. Sayın Davutoğlu dedi ki, sordum ‘Bu anayasada sizin görev yapmanızı engelleyen bir maddesi var mı?’ diye. ‘Yok’ dedi. Ama dedi ‘Ruhuna karşıyız’ dedi. Dedim ki; ‘DGM’ler vardı değiştirdik, Özel Yetkili Mahkeme haline kadar bir zincir haline getirdik şimdi de Sulh Ceza Mahkemeleri oldu. Aynı işlevi yapıyor, aynı ruha sahip. Bunu yapan sizsiniz. Biz de diyoruz ki gelin değiştirelim. O darbe hukukundan, darbe anlayışından bunun ne farkı var? Hiçbir farkı yok. Gelin değiştirelim.’

Ahmet HAKAN- Peki Sayın Başbakan size başkanlık sisteminden söz etti mi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Söz etti.

Ahmet HAKAN- Yani istiyor mu?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Sayın Başbakan ‘Başkanlık sistemi de tartışılabilir’ dedi.

Deniz ZEYREK- Bugün bir toplantıda ‘Biz başkanlık istiyoruz’ ifadesini net bir şekilde kullandı. Yani biz başkanlıktan yanayız diye bir…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Kendi sonunu getiren ilk Başbakan. Herhalde öyle bir ünvanı elde etmek istiyor Sayın Davutoğlu. Hangi gerekçeyle istiyor onu bilmiyorum tabi. Ama biz masaya otururken Sayın Davutoğlu’na söyledim, bu söylediklerimi Sayın Davutoğlu’na üç kişinin önünde, üç kişi daha vardı onların önünde söyledim ve Sayın Davutoğlu bana şu sözü verdi,  ‘Biz de bir darbe hukuku taraması yapacağız’ diye…

Bakın, yarın bizim arkadaşlarımız masaya otururken darbe hukukunun taranmış metinleriyle oturacaklar. Yani biz öyle gözü kapalı gidiyor değiliz. Neyi nasıl yapacağımızı santimine kadar düşündük. Neyi nasıl yapacağımızı gittik bu işin uzmanlarına da sorduk. Onlardan da görüş aldık. Ve şunu da çok rahatlıkla söyleyebilirim. Özgürlükçü demokrasiyi savunan tek parti,  altını çok net ve açık çiziyorum, bizim dışımızda hiçbir parti de yok. Biz bunu savunuyoruz.

Deniz ZEYREK- Yarın şöyle bir şeyle karşılaşacaksınız. AKP başkanlık istiyor. Dolayısıyla anayasa yazılırken en azından yürütmeye dair maddeler bir sisteme göre yazılmalı. Yani ya başkanlık yazılacak ya parlamenter sistem yazılacak. Yani Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetim biçimi cumhuriyettir. O sizin kırmızı çizginiz olan maddeler bitince Cumhurbaşkanından bahsedilecek, başkanlık denilecek. Sonra Başbakan kavramı ortadan kalkacak. Atamalar, işte yargıdaki bazı atamalar vs. her şey bir zincirleme düzen içinde değişecek.

Şimdi böyle bir teklif önünüze geldiğinde, biz başkanlığa göre bir anayasa yazmak istiyoruz, Tepkiniz ne olacak? O masada kalmaya…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz kendi tarihimizden, kendi kültürümüzden, kendi birikimimizden yararlanarak 12 Eylül ve 12 Mart dönemlerinde çıkan ve Türkiye’de parlamenter sistemi işlevsiz hale getiren uygulamaları düzelttiğimiz andan itibaren Türkiye, birinci sınıf demokrasiyi görür. Parlamenter sistem gayet iyi çalışır. Bir kişinin sultasından Türkiye kurtulmuş olur. Kendi partisinin sultanı olan kişi şimdi Türkiye’nin sultanı olmak istiyor. Ben Sayın Davutoğlu’na şu örneği de verdim. Dedim ki, seçim yapıyoruz dedim, lider sultası var dedim. Milletin önüne liste koyuyoruz, şunlara oy vereceksin. Vatandaş milletvekili mi seçiyor? Hayır. Önüne listeyi dayatıyoruz, bunlara oy vereceksin diye. Ben dedim ki bakın biz gayet açık ve net size bir cümle kurayım. Milletin vekilini millet seçsin kardeşim, getirin bunun düzenlemesini yapalım. Örnek mi? Kıbrıs. Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin seçim yasası bizden çok daha demokratik. Yasama organı neden yürütmenin arka bahçesi haline geliyor? Bakın o örneği de verdim, kurultayda o örneği de verdim sistemi anlatırken. Bir akademisyen, AKP’li bir akademisyen, Samsun Milletvekili diyor ki, ‘Parlamentoya gelen yasaların ne olduğunu bilmiyorum ve ben katkı vermek istiyorum bunlara. Sadece el kaldırıp indiriyorum.’ Bunu söyledi diye bir sonraki seçime üstü çizildi ve gelemedi bu akademisyen, AKP’li bayan milletvekili. Şimdi böyle bir parlamento işlev yapar mı? Yapmaz. Nedir? Yürütmenin arka bahçesi haline gelmiş vaziyette. Milletvekili kendi özgür iradesini nasıl kullanacak? Önseçimden gelirse kullanacak. Ben gücümü delegeden alıyorum, gücümü liderden alıyorum demeyecek. Gücümü vatandaştan alıyorum diyecek. Şimdi sizi öyle bir hale getirmiş ki 12 Eylül darbe hukuku, seçim yasası, siyasi partiler yasasıyla lider sultası yani bir Kenan Evren başkanlığı vardı, bir de onun altında siyasi partilerin kendi başkanlıkları var. Her dediği olacak, olmazsa senin üstünü çizerim. Doğru değil ki bu.

Hande FIRAT- Yani şu mudur, geçen seferki gibi eğer iktidar partisi başkanlık ki çalışmaları var, revize edildiğini biliyoruz, o tasarıyı ya da taslağı getirirse, işte 60 maddede uzlaşılmıştı o sefer, hadi bu sefer 65 olsun, orada nokta konulup kalkılacak mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Parlamenter sistemin bütün ayrıntılarını getireceğiz. Nasıl çalışacağını... Sayın Davutoğlu söz verdi, bir tarama yapacak, onlarda bir tarama yapacaklar. Ondan sonra görecekler ki parlamenter sistem Batı’da nasıl çalışıyor, bizde de aynı şekilde çalışacak. Ben kendi tarihimi, 200 yıllık birikimimi reddedemem. Orada aksaklıklar varsa oturup insan gibi hepimiz sağduyuyla… Bu ülkenin birinci sınıf demokrasiye ihtiyacı var. Birinci sınıf demokrasiyi Batı nasıl sağlamış, örnekler var, bizim kendi tarihimizden de örnekler var. Onları alalım, harmanlayalım, gayet güzel bir sistemi oluşturalım ve geçsin.

Hande FIRAT- O zaman şu mu, çok konuşuluyor diye söylüyorum. Bir yeni anayasayı baştan…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yeni anayasayı kullanmıyoruz. 4 madde duruyor. Ne yeni anayasası?  

Hande FIRAT- Geniş kapsamlı bir anayasa değişikliği. MHP de bunu artık telaffuz ediyor, anladığım kadarıyla siz de söylüyorsunuz. Artık gündem bu mu muhalefet açısından?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır, bakın az önce söyledim. Bizim açımızdan gündem çok açık, çok net. Türkiye’yi Darbe Hukukundan Arındırma Komisyonu olacak bu komisyonun adı. Darbe hukukundan bir ülkeyi eğer arındırmazsanız, o ülkeye ister başkanlık, ister parlamenter, ister diktatörlük çözüm değildir, çözümü yoktur bu işin. Darbe hukukundan arındıracaksınız. Birinci sınıf demokrasiyi bu ülkeye getireceksin. Bu ülkenin insanı şunu düşünmeli, ben birinci sınıf demokrasiyi mi hak ediyorum, üçüncü sınıf demokrasiyi mi? Ben onlara birinci sınıf demokrasiyi hak ediyorsun diyorum. Birinci sınıf demokrasi bu ülkeye gelmeli. Japonya’da ne varsa, Almanya’da ne varsa, İngiltere’de, Amerika’da ne varsa, demokratik kriterler, ölçüler neyse, parlamenter sistem içinde bizim ülkemizde de olsun, neyimiz eksik?

Ahmet HAKAN- Peki efendim, çift başlılık diye bir sorun var mı Türkiye’de? Cumhurbaşkanı halkın oylarıyla seçiliyor. Başbakan da halkın oylarıyla seçiliyor.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır, çift başlılık yok. Birisi, yani Sayın Davutoğlu, koltuğunun hakkını veremiyor. Kendi alanına Cumhurbaşkanı müdahale ediyor, korkudan ses çıkaramıyor. Bu yanlış bir şey. Ben söyledim, Sayın Davutoğlu’na da söyledim. Ben sizi muhatap almak istiyorum. Diyor ki Erdoğan, hayır onu alma diyor, beni muhatap al diyor.

Deniz ZEYREK- Efendim ama rahmetli Ecevit’le, Ahmet Necdet Sezer’in o meşhur atışması hep örnek veriliyor, yani şimdikinin bir öncesine gidildiğinde böyle bir kriz yaşandı.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır, bakın orada da, onu da, ekonomi zaten bir çıkmazdaydı, önemli kararlar alınmıştı ve ekonomiyi düzeltmek için acı reçeteyi Türkiye’ye içirmişlerdi. Böyle bir süreçteydi bu. Dolayısıyla hani orada bir anayasa fırlattı diye kriz çıkma falan yok. Onun temelinde yatan aslında ekonomidir. Halka içirilen acı reçetedir ya da giydirilen acı reçetedir. Kaldı ki Ahmet Necdet Sezer de, bakın size bir örnek daha vereyim. Fahri Korutürk, eski Cumhurbaşkanı. Ali Baransel’in yanlış hatırlamıyorsam anılarında yazar. Fahri Korutürk her sabah Cumhurbaşkanlığı makamına otururken sümenini açıyor, kendi yemin metnini okuyor ve ondan sonra kapatıyor, her gün. Hangi konularda ben namusum ve şerefim üzerine söz verdim, Cumhurbaşkanı bu. Sayın Abdullah Gül, Sayın Turgut Özal, Süleyman Bey, Allah rahmet eylesin Süleyman Demirel. Baktığınız zaman yani bunlar Cumhurbaşkanlığının pozisyonunu, anayasada öngörülen pozisyonu korudular. Halk tarafından seçilmesi 2 başlılık yaratmaz ki, çünkü onun yetkileri genişletilmedi ki. Yetki belli, görevi de belli, görev alanı da belli.

Deniz ZEYREK- Anayasasında yetkiler yeterince geniş. Ben şunu somut bir şekilde sormak istiyorum. 103. Madde, 104. Madde. O diyelim anayasa komisyonu tarafından görüşülmeye başlandı. Şimdi parlamenter sistemde…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Cumhurbaşkanı’nın yetkilerinin kısılması lazım. Bunlar fazla. Sayın Davutoğlu’na da söyledim, bir üniversitelinin kendisi rektör seçemiyor mu Allah aşkına dedim. Bırakın kendi rektörünü kendisi seçsin, olursa da 2 dönem dersiniz ki, bir rektör 2 dönemden fazla görev yapamaz. Bir üniversite kendi rektörünü seçemez mi? Koskoca adamlar, akademisyenler otursunlar, kendi rektörlerini seçsinler. 2 dönemden de fazla seçilmez denir, yaparlar. Cumhurbaşkanı’nda ne işi var?

Hande FIRAT- Halk tarafından seçilmeye devam edilmeli mi yoksa bu da değiştirilmeli, eskisi gibi meclise mi bırakılmalı?

Kemal KILIÇDAROĞLU-  Meclise bırakılabilir. Bizim öyle bir önyargımız yok. Halk da seçebilir, meclise de bırakılabilir. Başka ülkelerde Cumhurbaşkanı’nı halkın seçmesi var zaten yani, bir ülkede var yanlış hatırlamıyorsam.

Ahmet HAKAN- Avusturya’da galiba.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Avusturya’da var, dolayısıyla halk beni seçiyor diye kalkıp Başbakan’ın görev alanına falan müdahale etmiyor. Onun anayasada görevi var, o görevi yerine getiriyor, o kadar.

Deniz ZEYREK- Efendim şimdi ben biraz önce 103-104’ü örnek verirken şunun için veriyorum, AKP bu maddeyi, şimdi mevcutta deniliyor ki Cumhurbaşkanı seçimden birinci çıkan partiden bir milletvekilini çağırır, görev verir vesaire. Yani yürütmenin sembolik başı olarak seçimden çıkan partinin genel başkanı… Mevcut parlamenter sistemdeki düzen bu ama, AKP sizin önünüzde Cumhurbaşkanı seçildikten sonra işte devlet başkanı ya da hükümetini kurar gibi bir düzenleme yapılması gerekecek eğer başkanlık sistemine göre bir anayasa yazılacaksa, yürütme maddelerinde bu tür çok keskin değişiklikler olması lazım. AKP şimdi sizin önünüze AKP’li 3 komisyon üyesi bu tür maddeler koymaya başladığında ne yapacaksınız? Orada kalıp onu tartışmaya devam mı edeceksiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yok, biz tartışmayız.

Ahmet HAKAN- Bir dostum sorar mısın diyor Ahmet Necdet Sezer tarafsız mıydı? O dönem hükümetle ilgili tavrını ve konuşmalarını bütün ülke biliyor.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Şimdi bir Cumhurbaşkanı onayladığı belgeler dolayısıyla ya da yaptığı atamalar dolayısıyla eleştirilebilir. Ahmet Necdet Sezer Bey diyelim ki rektör olarak x’i atadı, bir başka cepheden eleştiri gelir. Abdullah Bey de başkasını atadı, ona da eleştiri gelir. Bunları olağan karşılamamız lazım. Bu, onların tarafsızlıklarını yitirdikleri anlamına gelmez. Kendi dünya görüşlerine göre atama yapıyorlar. Siz beğenirsiniz veya beğenmezsiniz, ama kalkıp da Ahmet Necdet Sezer x partisini doğrudan hedef alıp eleştirirse, tarafsızlığını kaybetmiş demektir. Veya Sayın Abdullah Gül, bir partiyi doğrudan hedef alıp eleştiriyorsa, tarafsızlığını kaybetmiş demektir. Yoksa Süleyman Bey’in yaptığı atamalarda da, hakim atamalarında da…

Ahmet HAKAN- Uygulamalarda eleştirilecek yönler olabilir diyorsunuz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Tabi, kendi görev alanına girdiği alanlarda yaptığı tasarruflarda eleştirebiliriz ama o eleştiriyi her zaman dikkat ederseniz Ahmet Necdet Sezer de, Sayın Abdullah Gül de, Sayın Sezer de yaptığı atamalarda eleştirilmiştir, ama o eleştiriler belli bir sınır içinde kalmıştır.

Ahmet HAKAN- Efendim, şimdi Türkiye’nin şu anda en önemli sorunu terör. Dün sanıyorum 24 saatte 8 şehit geldi. Çatışmalar sürüyor. Diyarbakır Sur’da, Cizre’de problemler hala var. Çözülememiş durumda sorun. Ne görüyorsunuz? Yani o konuyla ilgili sizin yaklaşımınız nedir? Hükümetin bu bölgelerdeki hendeklere, barikatlara müdahalesini doğru buluyor musunuz? Destekliyor musunuz? Arkasında mısınız? Eleştirdiğiniz yön var mı? Varsa nedir?

Kemal KILIÇDAROĞLU- 1- Ahmet Bey, teröre karşı bütün siyasi partilerin önyargısız, yani amasız- fakatsız- lakinsiz karşı çıkması lazım. Bunu bir sefer bir tarafa koyuyoruz. Bugüne kadar bizim ağzımızdan teröre ya da terör örgütüne veya terör taraftarlarına, onların lehine çıkmış tek cümle yoktur. Ama sarayda oturan zat bizi suçlamıştır. Onlar diyor destek verdiler. Bir cümle bakın, bir cümle. Bir insan o koltukta oturup da nasıl böyle bir cümle kullanabiliyor gerçekten hayret ediyorum.

2- Terörle mücadele, evet yapılmalı. Efendim Silahlı Kuvvetler silah bıraksın, asla! Adı Silahlı Kuvvetler, nasıl silah bırakacak? Zaten elinde silah olmazsa silahlı kuvvetler olmaz ki. Ama sen yasaların sana vermediği bir görev olmadan veya böyle bir yetkin olmadan kalkıp silah alır ve devletin silahlı güçleriyle mücadele edersen bu doğru değil, biz bunu kabul etmeyiz. Mücadele, evet mücadele sonuna kadar yapılmalı. Hendek, bakın sorun şu, o hendekler kazılırken bu ülkeyi yönetenler neredeydi? O hendeklerin içine bombalar konulurken bu hükümetin yetkileri neredeydi? Bunların hiçbirisini biz sorgulamadık. Hendeklere karşıyız. Orada terör örgütü mensupları bize anlattılar, Sur içinde hiç kimse kapısını kapatmayacak diye talimat verilmiş. Kimse korkudan kapısını kapatmıyor. İstediği eve giriyorlar, istediklerini yapıyorlar, duvarları yıkıyorlar, bunların fotoğrafları bize gösterildi ve biz yapılan mücadeleye, yani terörle yapılan mücadeleye hiçbir zaman siz yanlış yapıyorsunuz demedik. Ama şunun altını özenle çizmemiz gerekiyor, sivil kayıpların olmaması lazım. Terörden,  masum insanların zarar görmemesi lazım. Bunun için devlet, hukukun üstünlüğü çerçevesinde her türlü mücadeleyi yapabilir.

Ahmet HAKAN- Bu yönde problemler tespit ediyor musunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU-  Bu yönde problemler var. Üzülerek söyleyeyim, ifade eden var. Küçük çocukların öldürülmesi veya yaşlı insanların ölmesi veya Sur’un dışında başka insanların evinde otururken seken bir kurşunla hayatını kaybetmesi, biz bunları doğru bulmuyoruz.

Hande FIRAT- Pardon, bunu devletin yürüttüğü mücadele açısından mı söylüyorsunuz? TSK’nın ateş açması neticesinde böyle bir şeyler yaşanıyor diye söylüyorsunuz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır, onu söylemiyorum. Ama sivil kaybı... Şimdi o kayıplara neden olan kim onu da bilmiyoruz. Bakın bu konuda da bize yeterli bir bilgi gelmiyor. Yani gidiyoruz devletin yetkililerini dinliyoruz, onlar bize bilgi veriyorlar. Biz bunları dinliyoruz ama sokağa çıkma yasağı, uzun süreli sokağa çıkma yasağı, biz bunu doğru bulmuyoruz, bunu söyledik zaten. Hatta bir PM toplantısında şunu söyledim: Mesela Ankara’yı düşünün veya İstanbul’u düşünün. Size Vali kalkıp dedi ki 10 gün sokağa çıkma yasağı getiriyorum arkadaş, 10 gün. 10 gün sokağa çıkma yasağı nasıl olacak bu? Sorun bunun çok daha ötesinde. Sorun şu, PKK, 17 ilçeyi silah deposu haline getirirken bu ülkeyi kim yönetiyordu? Ağır silahlar bakın, Doçka’ların olduğu söyleniyor, Kanas’lar zaten var onu biliyoruz, zırh delici roketatarlar ele geçirildi, onları da biliyoruz. Ben şunu gayet iyi biliyorum, bana aktarıldı bu bilgi. Sur içine silah depolanırken en az 400’ün üstünde ihbarın emniyete gittiğini biliyorum, bunlar buralara silah depoluyorlar diye. Dokunmayın denmiş. Bu ülkenin, dönemin Başbakan’ı, şimdi Cumhurbaşkanı…

Hande FIRAT- Dokunmayın kim demiş? Yani onu biraz açar mısınız bize? Ve bu size nasıl…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Vali. Dokunmayacaksınız.

Hande FIRAT- Siz bunu hükümetle paylaştınız mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hükümet biliyor zaten, paylaşmaya gerek yok. Dönemin Başbakan’ı Erdoğan bir televizyon programında, ‘Biz onlara dokunmayın dedik, onlar da silahlandılar, kötü kullandılar bizim iyi niyetimizi’ dedi zaten. Bu depolandığını gayet iyi biliyorum. Şunu da çok iyi biliyorum bakın, silahlı kuvvetlerin terör örgütlerini şurada konuşlandığını, operasyon yapmak istediklerini, valiye yazdıklarını, valinin de dokunmayın onlara dediğini ve bu yazıların da olduğunu gayet iyi biliyoruz. Yani bugün  yaşadığımız terörün tek sorumlusu var, mevcut hükümet ve sarayda oturan zat.

Deniz ZEYREK- Efendim böyle dediğiniz zaman PKK’nın hiç mi suçu yok sorusu doğal olarak geliyor.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Hayır, PKK’nın suçu olmaz olur mu? Suç örgütüne senin suçun yok ya da suçlusun veya suçun yoktur demeye, böyle bir şey olamaz. Zaten suç örgütü. Siz bir suç örgütünün konuşlanmasına hizmet ediyorsunuz ve ona olanak tanıyorsunuz. Benim eleştirdiğim nokta o. Suç örgütü bu. Yani kapıyı açıyorsunuz, hırsızı da dışarda bekliyorsunuz, dışarı çıkıyorsunuz ben uzağa gideyim, sen içerde istediğini yap diyorsunuz. Onun hırsız olduğunu zaten biliyoruz. İyi de sen niye kapını açıyorsun? Veya niye tutuklamıyorsun? Niye gözaltına almıyorsun? Bunların hiçbirisi olmadı. Sorun o.

Hande FIRAT- Bu Cizre’yle ilgili yanılmıyorsam siz çok net bir açıklama bu süreçte yapmadınız. Evet, hepsi konuşuluyor ama Cizre özel olarak konuşuluyor. En son dün İçişleri Bakanı’nın ifadesi, 2 tane olduğu biliniyor zaten ama üst düzey 2 teröristin de o 80-100 haneden bahsedilen bölümde olduğu ve onları kaçırmak için aslında böyle bir işin hala devam ettiği yönünde, ama tabi HDP’lilerin de çok farklı açıklamaları var. Bu Cizre konusunu, bu noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Size gelen, bu konuyla ilgili başka bilgiler var mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Benzer duyum bize siyasi kanattan değil ama bürokratik kanattan geldi. Biz siyasi kanadın yaptığı açıklamaları çok fazla umursamıyoruz. Ama bürokratik kanaldan gelen açıklamaları biz önemsiyoruz.

Hande FIRAT- Yani 2 üst düzey teröristin olduğu ve bunları kaçırmak için uğraşıldığı…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, öyle bir bilgi geldi. Yani bakın, yine altını özenle çiziyorum. Biz hukukun üstünlüğü çerçevesinde terörle mücadele edilmesini elbette savunuruz. Terörün bir insanlık suçu olduğunu hepimiz biliyoruz zaten. Ama şu sorunun cevabını mutlaka vatandaşlarımız kendi vicdanlarına sorsunlar ve cevabını arasınlar. Ülkeyi bu hale kim getirdi? 2002’de sıfır terörle devraldılar, bugün her gün şehitlerimiz geliyor. Üstelik biz bu yaptığınız yöntem yanlıştır dememize karşın, yazılı metni götürüp onları vermemize karşın, size kredi açıyoruz dememize karşın, yanlıştır bak bunu yaparsanız bu böyle yürümez dememize karşın, biz bunu böyle yaparız dediler. Faturayı kim ödüyor? Bakın gazetelerde şehitlerin evleri var. Nerede gariban vatandaş varsa onlar. Geçen mecliste beni ziyarete geldiler şehit yakınları, anneler geldi. Emin olun bildiğiniz işte gariban, yoksul Anadolu çocukları. Hangi Ankara’daki beyin, bakanın çocuğu gidip oralarda mücadele ediyor? Hepsi verdiler paraları, askerlikten muaf oldular. Gariban vatandaşın çocuğunu gönderiyoruz, arkasından da kahramansın, aslansın, kaplansın diyoruz, annesi gözyaşı döküyor. Bir anne şunu söyledi, şehit annesi, televizyonlara bakamıyorum diyor, yeni şehit haberleri gelince benim bütün eski acılarım depreşiyor diyor.

Hande FIRAT- Bugün de gelmeden arayanlar oldu, onu da iletmiş olalım bu arada. Bizim çocuklarımız nasıl geri gelecek diye. Santralden de arayan oldu. Peki, şunu da merak ediyoruz, sonuçta bir master plan açıklamaya hazırlanıyor hükümet.

Kemal KILIÇDAROĞLU- O silahlar oralara nasıl konuldu, kimin izniyle konuldu? Bu hükümet bunun hesabını vermek zorundadır. O şehitlerin sorumlusu bunlardır. PKK’yı dağdan şehrin içine indirdiler. Konuşlandılar, hiçbir ihbarı dikkate almadılar. Hiçbir talebi, öneriyi dikkate almadılar. Açıkça söyleyeyim, hükümet PKK’ya hizmet etti, gel şehrin ortasına konuşlan, istediğin silahı getir dedi ve getirdiler. Hepimizin gözü önünde getirdiler. Uyardık, yanlış yapıyorsunuz diye… Şimdi oturmuşlar kahramanlık edebiyatı yapıyorlar. Kimin sırtından? Anadolu’daki gariban vatandaşın sırtından kahramanlık edebiyatı yapıyorlar. Bu hale ülkeyi getireceksin, kan gölüne döndüreceksin, pazarlıklar yapacaksın, 50 sefer söyledik, bu işin çözümü İmralı’da değil kardeşim, sorunu çözeceksen gel meclise orada çöz, muhatabın orada olmalı senin. Hayır, sen kalktın koskoca Türkiye Cumhuriyeti’ni Apo’ya sorgulattın. Beşir Atalay’ın açıklamasıdır bu, Türkiye Cumhuriyet’ini hesaplaştırdık diyor. Ne demektir bu? Kendisi de burada. Bu haberi veren de TRT kanalı, yani hükümetin kanalı. Düne kadar yere göğe sığdıramıyorlardı. Şimdi kalkmışlar kendileri dışındaki herkesi terörist ilan ediyorlar. Ülkeyi bu hale bunlar getirmedi mi? Sanki bu ülkeyi başka birisi yönetiyor, bunlar ilk kez gelmişler ve ülke kan gölünde ve bunu kurtarmaya çalışıyorlar. 14 yıldır yönetiyorsun sen bu ülkeyi, 14 yıl! 1 yıl değil, 2 yıl değil, 10 yıl değil, 14 yıldır. Üstelik devraldığın zaman hiçbir şey yoktu ortada.

Ahmet HAKAN- Peki efendim, bir Suriye meselesine dönelim isterseniz. Ondan önce bu Rusya krizi. Siz diyorsunuz ki terörle mücadelede biz güvenlik güçlerini, devletin terörle mücadelesini destekleriz diyorsunuz. Aynı şey dış politika için geçerli mi? Mesela Rusya krizinde siz hükümeti, Türkiye Cumhuriyeti’ni, devletin tezlerini savunuyor musunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Rusya krizinde partimizin adına mecliste konuşmayı yapan, grubumuz adına konuşan Sayın İlhan Kesici’ydi. Angajman kurallarının ihlali nedeniyle hükümetin yaptığı hareketin doğru olduğunu söyledik.

Ahmet HAKAN- Şimdi bu son krizde de yine aynı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Brüksel’e gittiğimde, Strazburg’a gittiğimde, göçmenler konusunda, Suriye’li mülteciler konusunda Türkiye’nin üstüne düşen bütün görevleri yaptığını, bu konuda hiç kimsenin Türkiye’yi suçlayamayacağını da yine söyledim gayet açık ve net. Ama onun dışında yanlış politikalarını da eleştirdim.

Ahmet HAKAN- Peki, şu son Rusya krizinde yine aynı pozisyonunuzu koruyor musunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Aynı pozisyonumuzu koruyoruz. Kim olursa olsun-bakın sadece Rusya değil ama-bizim havaalanımızı, hava sahamızı başka bir ülkenin uçakları ihlal ederse, Türkiye’nin kendi alanını koruma yükümlülüğü vardır zaten, bu evrensel bir kuraldır. Bu kurala kimsenin karşı çıkması söz konusu değil.

Deniz ZEYREK- Ama az önce yaptığınız değerlendirmelerde, sayarken CHP iktidara gelirse şunları yapar derken, Rusya’yla olan gerginliği de biz gideririz dediniz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Sadece Rusya değil. Rusya, Suriye.

Deniz ZEYREK- Orada Rusya dikkatimi çekti. Şu anda hükümet de Rusya’yla krizi dindirmek istiyor. Siz hükümetin uygulamasını doğru buluyorsunuz. Ne yapacaksınız da kriz…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Biz, dış politikamızı tamamen değiştireceğiz. Sayın Davutoğlu’na şu cümleyi kullandım. Dış politikayı 180 derece değiştireceğiz. Üstelik bunu koalisyon görüşmeleri sırasında arkadaşlarıma söyledim. Bunu bilsinler yani, bu dış politika böyle gidemez. Türkiye buradan zarar görüyor. Ve nitekim hepimiz yaşıyoruz zaten. IŞİD’i, PKK’yı aldık, daha başka terör örgütü mensupları DHKP-C bir sürü var yani, bunların hepsi yeniden canlandılar ve dış politika bu terör örgütlerine şu veya bu şekilde destek vermeye başladı. Davutoğlu’na şunu da söyledim: :Eğer bu sorunu, 30-35 yıldır çözülemeyen bu sorunu biz kendi özgür irademizle çözemezsek ve bu uluslararası arenaya sıçrarsa, korkarım ki daha farklı bir boyut kazanır ve Türkiye daha tehlikeli bir sürecin içine girmiş olur. Bunu söylemek benim görevim. Ama ben bu tabloyu da görüyorum. Bu tabloyu görüp benim ülkenin Başbakan’ına söylememem yanlış olur. Onu söylemek, onu hatırlatmak benim görevim. Yapılan yanlışlar, dış politikadaki yanlışlar, artık ekonomiye de, sosyal yaşamımıza da, günlük yaşamımıza da zarar verir boyutlara taşındı. Türkiye artık bunu çekemiyor. Batı’da Türkiye’nin görünüşü, otoriter bir yapı, demokrasi olmayan bir yapı, özgürlüğü olmayan bir yapı, Türkiye’nin baskıcı bir yönetimin altında kaldığı şeklindeki bir algı var. Ve bu algı sadece yöneticilerde değil bütün uluslararası istatistiklerde de veya verilerde de bu açık ve net görünüyor.

Ahmet HAKAN- Kamuoyunda da.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Kamuoyu evet. Yolsuzluktan tutun, medya üzerindeki baskıya kadar bütün bu alanların tamamında görülüyor. Ve şu söyleniyor: Türkiye’de artık demokrasi yok. Benim kurultayda özellikle altını çize çize, ölümüne özgürlükçü demokrasiyi savunacağız dememin gerekçesi de bu. Yani 4. Devrimi yapmamız gerekiyor bu ülkede, o da özgürlükçü demokrasiyi getirmektir. Cumhuriyetimizi kurduk hep beraber, çok partili hayata geçtik, bu ülkeye sosyal demokrasiyi getirdik, şimdi özgürlükçü demokrasiyi getirmek zorundayız. Birinci sınıf demokrasi bu ülkeye gelmek zorunda. Biz bunu yaptığımız zaman siyasetçi olarak görevimizi yapmış olacağız diye düşünüyoruz.

Deniz ZEYREK- Efendim, siz öyle bir tablo çizdiniz ama hükümet tarafı da bambaşka bir tablo çiziyor. Birincisi bu 17 ilçede başlamıştı, şu anda 2 ilçede devam ediyor. Bunu bütün Türkiye’de yaşanıyormuş gibi yansıtmakla suçlanıyorsunuz muhalefet olarak. İkincisi mesela, ekonomiyle ilgili sizin de desteğiniz hatta sizin parti söylemi olarak ilk sizden çıkan bazı şeyler var, asgari ücret 1300 lira oldu, emeklilere zam, doğum yapan kadınlara bir takım avantajlar, gençlere avantajlar. Bunlar meclisten geçmeye başladı. 21 Mart’a kadar hükümetin ciddi anlamda sosyal politikalar açısından birtakım yasal çalışmaları var, onlar meclisten geçiyor, siz de bunu destekliyorsunuz. 3. Köprü bu yaz açılacak vesaire gibi birçok, 3. Havalimanı’nda birtakım gelişmeler yaşanıyor. Bu pozitif gündeme geçmesi gerekiyor Türkiye’nin diye bir şey var, ama muhalefet işte 2 ilçede yaşanan şeyi bütün bu pozitif gündemin üstünde göstermeye çalışıyor diye bir eleştiri var.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Neresinde pozitif gündem var? Asgari ücreti 1300 lira yaptılar, yüzlerine gözlerine bulaştırdılar, işverenler işçi çıkarıyor. Artı, emekliye 100 lira verdiler, o da hepsine değil bir kısmına verdiler ve arkadan zamları bindirdiler. Ekmekten tutun elektriğe, doğalgaza, akaryakıta, gıdaya, her şeye zam geldi. Neresi pozitif gündem? Bir de şu var, 7 Haziran’dan sonra Türkiye’yi bu noktaya taşıyan bunların politikaları değil mi? Güvenlik politikalarını öne çıkaran bunlar değiller mi? Viranşehir’de iki polis öldürüldü. O iki polisin nasıl, hangi gerekçelerle öldürüldüğü konusunda şu ana kadar kamuoyuna sağlıklı bir bilgi aktarılmış değil.

Deniz ZEYREK- PKK’nın öldürdüğü açıklandı.

Kemal KILIÇDAROĞLU- PKK’nın eylemi değil. Önce üstlendiler bakın. Sonra biz bunu kabul etmiyoruz dediler. Niçin üstlendiler, niçin vazgeçtiler? Arkasında hangi güçler var?

Deniz ZEYREK- Karanlık bir taraf mı var?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette karanlık tarafı var. PKK’nın eylemi, bizim bildiğimiz eylem, kapının önünde bekler, polis çıkınca da tarar, kaçar. Çıkacaksınız 2. Kata, enselerinden vuracaksınız, hiçbir kavga olmayacak, oradan çıkıp gideceksiniz. Üstelik kapıda hiçbir zorlama da olmayacak. Burada başka bir şey var. Çok karanlık olaylar var. Aslında bakın, Doğu-Güneydoğu şu anda bizi sevsin, sevmesin, bütün ülkelerin ajanlarının cirit attığı bir yer, bir alan haline geldi şu anda. Doğu-Güneydoğu böyle. Orada kimin ne söylediği belli değil, neyin nasıl olduğu da tam belli değil. Bize bilgiler geliyor, ne kadarı doğru ne kadarı doğru değil, onu da emin olun bilemiyoruz. Vatandaşa gidiyorsunuz başka şey anlatıyor, güvenlik güçlerine gidiyorsunuz başka şey anlatıyor, politikacıya gidiyorsunuz başka şey anlatıyor. Hangisi doğru bilmiyoruz. Sadece Doğu-Güneydoğu’da 2 yer oldu diyorlar, peki Sultanahmet’te patlayan canlı bomba neydi? IŞİD konusunda bunları defalarca uyardık, yapmayın etmeyin dedik. Bakın Deniz Bey, 70 ilden Türkiye’den IŞİD’e katılan var, 70 ilden. 70 ilden IŞİD’e katılan varsa demek ki IŞİD’in burada bir tabanı var. Bugün diyorlar ki fazla büyütmeyin. Nasıl fazla büyütmeyin? 70 ilden gidecek, sınırı geçecek, üstelik kadın çocuğuyla beraber gidiyor. Bu nasıl bir anlayıştır? Ben Diyanet İşleri Başkanı’nı da göreve çağırdım. Bu IŞİD’in yaptığı Müslümanlık değil, sizin anlatmanız lazım. 1 değil, 5 değil, 10 değil, her Cuma vaazda anlatın. Bunların Müslümanlıkla ilgisi yok. Türbeyi bombalıyorlar, camiyi bombalıyorlar, masum insanları öldürüyorlar, kadınları öldürüyorlar, kadınları satıyorlar, bunun adına da Müslümanlık diyorlar. Bizim böyle bir Müslümanlık anlayışımız yok. Bunun anlatılması lazım. İşi serbest bırakırsanız sonuç buraya gelir. Şimdi diyorlar ki, efendim biz olumlu şeyler yapıyoruz. Olumlu şeyler yaptın da, arkadan zamlarla zaten perişan ettin milleti. Etin kilosu olmuş 50 lira. 100 lira vermişsin ne olacak yani? Etin kilosu 50 lira olduktan sonra nasıl geçinecek bu adam? Ekmeğe zam yapıyorsun, TRT haber yapıyor, ekmeğe zam yapmadık da ekmeğin fiyatı arttı. Ne demek yani? Vatandaşla dalga mı geçiyorsunuz siz? Elektriğe bakın, bütün dünyada gıda fiyatları düşüyor, bizde gıda fiyatlarına zam. Karamsar bir tablo var Türkiye’de. Ben şunu söyledim, bakın 7 Haziran sonrası da şu cümleyi kullandım: AKP tek başına iktidar olsa dahi ülkeyi yönetemez.

Şu anda ülkeyi yönetemiyorlar. AKP’nin ülkeyi yönetme şansı yoktur, o şansı kaçırmıştır AKP. Demokrasi kavramı yoktur AKP’nin kafasında. O, iktidarda kalmak için bütün yolları deniyor. Baskı kuruyor, terör estiriyor, gazetecileri hapse atıyor, her şeyi yapıyor, bunu göze almış vaziyette. Gitmemek için her şeyi yapıyor ama gidecek. Bu işin başka çaresi yok. Dış politikada buraya geldiysek, demokraside buraya geldiysek, AKP’nin bu ülkeyi yönetme şansı yok. Hele 3. sınıf kadrolarla Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetmek mümkün değil.

Hande FIRAT- Pardon, gidecek derken, 2019’a kadar normalde bir seçim görünmüyor. Sizin öngörünüz erken bir seçim yapılacağı konusunda mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bu hükümet Türkiye’yi yönetemez, yönetme gücünü kaybetmiştir. Yapılar farklı,  bakın ben size daha garip bir şey anlatayım. Aşağıdaki bürokrat; bakanını, Başbakan’ı atlayarak doğrudan Cumhurbaşkanı’na bilgi veriyor. Böyle bir devlet yönetimi olamaz. Liyakat kalmadı. Şimdi liyakat dediğiniz şey, istişare dediğiniz şey, hem inanç bağlamında, hem bilgi bağlamında, hem geleneksel bağlamda bir devlette olması gereken kaçınılmaz bir şeydir. Liyakat, işi ehline vereceksin. Bu işi en iyi bu adam yapar. Türkiye’de bu bitti, liyakat sistemi bitti. Benim partiliysen, getirtirim buraya oturturum, ne olursa olsun diyor. Dış politika boşuna bu hale gelmedi. İçerde boşuna bu hale gelmedik. Bürokraside çalıştığım yıllarda ben doğrudan doğruya bakın, bakanın yanında ben Başbakan’a yanlış olduğunu söyleme gücüne sahiptim. Yanlıştır bu derdim. Sonuçta karar ona ait ama ben ona yanlış olduğunu söylemeliydim, söyleyebiliyorduk biz. Şimdi böyle bir bürokrasi kalmadı. Biri geliyor, emredersiniz diyor. Emredersin de kardeşim bu ne kadarı doğru, ne kadarı yanlış, bunun artısı eksisi ne? Siyaset değişik seçenekler içinde kendi politikasına en uygununu tercih eder, ben buna itiraz etmem. Ama dayatmayla sadece bunu yapacaksınız dediği andan itibaren her şey bitiyor. Yok böyle bir şey.

Ahmet HAKAN- Efendim peki Hande’nin sorduğu sorudan devamla, şimdi 2019’a kadar bir seçim yok, AKP hükümeti var, tek parti hükümeti var. Bütün bu saydığınız sorunların aşılması açısından.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Sorunlar derinleşerek devam edip gidecek. Bu anlayış, demokrasi kültüründen gelmeyen birisi ülkeye demokrasiyi getiremez. Demokrasiden ürken birisi demokrasiyi getiremez. Darbe dönemlerine bakın, siz darbe dönemlerinden demokrasiyi beklediniz mi? Hayır. Şimdi resmen sivil bir darbe yapılmış durumda, zaten bir darbe dönemi yaşıyoruz.

Deniz ZEYREK- Efendim ben şuraya bağlamak istiyordum. Böyle zamanlarda halkın, bu tür sorunlar karşısında çaresizliğinin arttığı dönemlerde, muhalefet bir umut olarak öne çıkar ve muhalefetin söylemleri, muhalefetin yol göstermesi, liderliği vesaire, destek bulur ve bir şekilde siyasi tablo değişir ama şu anda karşılaştığımız şöyle bir tablo var 7 Haziran’la.  5 ay içinde AKP,  yeniden %49,5 oy aldı ve bugünlerde de anket şirketleri sürekli AKP’nin oylarının arttığını, muhalefetin kan kaybettiğini vesaire açıklıyorlar.

Hande FIRAT- Hatta bir ek, baraj sorunu olan partiler de araştırmalara konu oluyorlar.

Deniz ZEYREK- Şimdi bu bağlamda, dış politikayı eleştirdiniz, biz düzelteceğiz diyorsunuz ama nasıl düzelteceğinizi söylemiyorsunuz. Güneydoğu’da yaşananları hükümeti geçmişteki hatalarından dolayı suçluyorsunuz ama geleceğe ilişkin, bu işten insanların kurtulmasını sağlayacak bir yöntemi öne çıkarmıyorsunuz. Ekonomik sorunlarda, ben en azından bu program açısından söylüyorum. Şu ana kadar hep hükümeti eleştirdiniz. Yani bugünden sonra ne yapılacak? Bu çaresizlik karşısında bir muhalefet partisi olarak, halkın sizin peşinize takılması için neyi göstereceksiniz? Neyi gösteriyorsunuz? Mesela Kürt sorunu, biraz önce dediniz ki güvenlikçi politikalar yeniden ortaya çıktı, bu da bir sonuçtur. Güvenlikçi politikalar dışında bir çözüm öneriyor musunuz?

Hande FIRAT- Ya da çok pardon, ona geçmeden çok kısa da yani yönetilemiyor derken Türkiye siz, anketler de iktidar partisinin oylarını artırdığını gösteriyor, hali hazırda hala artırdığını gösteriyor, burada bir çelişki yok mu?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Anketler tabi gösteriyor olabilir, doğru da olabilir bakın. Ama benim görevim halka doğruları söylemek. Benim görevim neyi nasıl yapacağımı söylemek. Siz dediniz ki, bu programda en azından bana, biz bakın, seçim bildirgesi bütün siyasi partiler tarafından kopya edilen bir partiyiz. Demek ki doğruları biz biliyoruz. Çıkardıkları yasalar bizim taahhüt ettiğimiz yasalar ama onu da kör topal çıkardılar, eksik çıkardılar çünkü bilmiyorlar. Hata yapa yapa yollarına devam ediyorlar. Şimdi başarılı diyorsunuz, hangi başarı? Bana bir başarı gösterin. Kişi başına gelirin düştüğü bir ortamda başarı olur mu? Etin 50 liraya çıktığı bir ortamda başarı olur mu? 100 lira vereceksin, öbür taraftan 50 lira zam yapacaksın, 300 lira zam yapacaksın, gıda maddesinden tut, ekmeğinden tut, elektriğine kadar… Bu mudur devleti yönetmek? Devleti yönetmek bu değil. Bakın bazen belli gerçekleri toplumun algılaması, öğrenmesi, belli olaylara bağlıdır, belli zaman dilimine bağlıdır. Birdenbire bu olmaz. Namık Kemal de bunu böyle anlatmıştır. Sosyolojik olarak bakmak lazım, artı başka şeyler var. Bizim siyasetimiz Batı’daki gibi bir siyaset değil, maalesef üzülerek söylüyorum. Etnik kimlik üzerinden ve inanç üzerinden yürütülen bir siyaset var. İnsanlar bir şekliyle siyasal tutsak haline dönüştürülmüş vaziyette. Bu çemberin kırılması lazım. Bu çemberi kıracak olan sadece biz değiliz. Bu çemberi kıracak olan sivil toplum, bu çemberi kıracak olan sendikalar, bu çemberi kıracak olan aydınlar. Düşünün, aydınlar kalktı bir bildiri yayınladılar, kıyamet koptu. Sabahın köründe polisler bastı hepsinin evlerini. 12 Eylül’den ne farkı var, askeri dönemlerden? Aynı şeyleri yaşıyoruz. Biz halka gidip bunları anlatacağız, anlatmak zorundayız, umut vermek zorundayız. Bütün bunlara karşın biz diyoruz, biz bunu çözeriz. Çözmek zorundayız. Neden biz çözeriz? Onu da gayet net söylüyorum, çünkü biz uygarlığı savunuyoruz, biz özgürlüğü savunuyoruz, biz din vicdan özgürlüğünü savunuyoruz, biz medya özgürlüğünü savunuyoruz, biz adaletin olmasını istiyoruz, yargının bağımsız olmasını istiyoruz. Bizim savunduğumuz değerler bunlar. Uygar dünyanın savunduğu değerler. Toplumun üzerinde öyle güçlü bir algı var ki, bakın şimdi televizyon kanallarını açın, ben D Smart’ın üyesiyim, bir sürü kanal var… Bütün kanalları açın. İster yaygın medya olsun, ister bölgesel, ister il bazında, ister ilçe bazında. %99.9’unda sabah, öğle, akşam AKP propagandası yapılıyor. Hangi medya özgürlüğünden söz ediyoruz biz? Diyelim ki bir hata yaptık, olur ya hepimiz insanız, bende bir hata yaparım veya bir partilimiz veya birisi bir hata yaptı. Türkiye’nin gündemi o hataya kilitleniyor, nasıl bitirebiliriz partiyi diye. İşimizin kolay olmadığını söyleyeyim ama bu bizim şikâyet edeceğimiz anlamında değil. Biz bunların hepsini aşmak zorundayız, aşacağız. Başka çaremiz yok bizim. Hani ‘Ya bu deveyi güdeceğiz, ya da bu diyardan gideceğiz’ var ya? Bu diyardan gitmeyeceğiz, biz diyarımızı seviyoruz, yerimizi, toprağımızı, insanımızı seviyoruz. Ama bu davayı götüreceğiz. Türkiye çağdaş uygarlığı yakalamalı. Ve bu ülkeye 1. sınıf demokrasiyi getirme güvencesini bizim vermemiz gerekiyor bu halka. Bir umutsuzluk var mı? Ben onu gözlemliyorum, umutsuzluğu. Siz de gözlemliyorsunuz doğal olarak. Eğer bir insanı ölümle burun buruna getirirseniz o insan başka bir şey düşünmez. Şu anda halkın getirildiği nokta ölümle burun buruna getirilmesidir. Siz eğer ölümle burun buruna gelirseniz, karnınız aç mı tok mu onu düşünmezsiniz. Bugün gazete okuyayım mı okumayayım mı, onu düşünmezsiniz. Türkiye farklı bir kulvarın içine sokulmuş durumda. Bunu bilinçli olarak yapıyorlar. Ama biz toplumu ne kadar aydınlatabiliriz, ne kadar uyarabiliriz, ne kadar bilgilendirebiliriz, ne kadar bizim söylemlerimize vatandaş güven duyabilir, o da bizim görevimiz. Biz bunu yapmak zorundayız. Bizim şikâyet etme hakkımız yok bakın. Bizim daha fazla çalışma gibi bir görevimiz var.

Deniz ZEYREK- Bilinçli olarak yapıyorlar derken neyi kastettiniz? Yani Türkiye’deki bu gerilimi bilinçli olarak mı birileri yapıyor?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, PKK’nın getirip silah depolamasına ses çıkarmadılar. 7 Haziran sonrası da böyle bir tablo çıkardılar ortaya. Ve vatandaş dedi ki, ne oluyor bunlara dedi. Tabi muhalefete de kızdı vatandaş, haklı. Size oy verdik, siz hükümet bile kuramadınız dediler. Nasıl vatandaşı suçlayacaksınız? Doğru. Muhalefet partileri bir araya gelemediler, bir koalisyon kuramadılar. Şimdi biz kalkıp da ne diyelim vatandaşa?

Ahmet HAKAN- Peki çok teşekkürler Sayın Kılıçdaroğlu. CHP Genel Merkezi’nden çok uzun bir süredir yayın yapıyoruz.

Ahmet HAKAN- Yarın ki programınız nedir? Ankara’da mısınız, İstanbul’da mısınız?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Yarın İstanbul’dayım. İbrahim Arıkan Bey’in cenazesine katılıp döneceğim. Bir de Sarıyer’de bir şehit ailesi vardı, onları ziyaret edeceğim. Daha önce gidecektim ama mümkün olamamıştı. Onları ziyaret edeceğim.

Ahmet HAKAN- Şehit ailelerini ziyaret etmeye özen gösteriyorsunuz herhalde.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet özen gösteriyoruz. Onlar bazen geliyorlar, onların talepleri var, onları da parlamentoda mümkün olduğu kadar dillendiriyoruz tabi.

Ahmet HAKAN- Bu arada İbrahim Arıkan’a da Allah’tan rahmet diliyoruz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, gerçekten eğitime çok değer veren birisiydi,  hayattayken kendisiyle birkaç kez beraber olma imkânım olmuştu.

Ahmet HAKAN- Yozgatlı’dır. Yani, hemşerimiz.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Öyle mi?

Ahmet HAKAN- Şimdi buraya kadar birçok konuyu konuştuk, sizin ilave sormak istediğiniz bir şey var mı Deniz?

Deniz ZEYREK- Yok, artık.

Hande FIRAT- Vakit varsa bir soru sorabilirim. Bu HDP’li vekillerle ilgili olarak siz özellikle terör konusundaki tavrınızı çok net partiler açısından da söylediniz ama yine Cumhurbaşkanı’nın son bir açıklaması vardı, ‘Dokunulmazlık dosyaları konusunda partilerin gereğini yapması gerektiğini düşünüyorum’ dedi. Bu çerçevede partinizin tavrı ne olacaktır, eğer meclis gündeminde konu ele alınırsa?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bizim dokunulmazlık konusundaki tavrımız çok açık ve net. Kürsü dokunulmazlığı hariç bütün dokunulmazlıkların kalkması lazım. Düşüncemiz o. Bunu seçim bildirgemize de koyduk, parti programımıza da koyduk, düşüncelerimizi her yerde açıkladık. Dokunulmazlığın arkasına saklanıp, toplumun kabul etmediği eylemlerde ya da söylemlerde bulunmayı çok doğru bulmuyoruz.

Hande FIRAT- Teşekkür ediyorum.

Ahmet HAKAN- Parti olarak, Parti Meclisi’ne seçilemeyen yakın arkadaşlarınız oldu, çalışma arkadaşlarınız, siz istediniz gelmelerini, onlarla irtibatınız sürüyor mu? Nasıl bir iletişim içerisindesiniz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Elbette. Telefonla konuşuyoruz. Tabi şimdi teknoloji de ilerledi, mail atıyorlar, düşüncelerini aktarıyorlar.

Ahmet HAKAN- Doğrudan kullandığınız bir mail adresi var mı?

Kemal KILIÇDAROĞLU-  Doğrudan evet, özel bir mail adresim var, kendileriyle oradan yazışıyoruz.

Ahmet HAKAN- Yani teknolojiyi kullanıyorsunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU-  Kullanıyorum evet.

Ahmet HAKAN- Cep telefonu? Direk açtığınız bir telefon var mı? Yani sizin taşıdığınız…

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bir cep telefonu var ama onu çok fazla kullanmıyorum. Cep telefonu genelde koruma arkadaşta oluyor. Ama ben sabah veya akşam bana gelen maillere bakıyorum, olabildiğince de hepsine yanıt vermeye çalışıyorum.

Ahmet HAKAN- Peki gazete tercihiniz, bunu hep merak ediyorum liderlerde. Çünkü son zamanlarda hep İpad’den gazete okuma gibi bir alışkanlık ortaya çıktı. Kağıttan mı İpad’den mi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Kâğıttan okumayı daha seviyorum. Gazeteyi elimle tutup bakmak, okumak daha güzel.

Ahmet HAKAN- Kahvaltıda mı yaparsınız onu?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Genelde kahvaltı sonrası, bazen kahvaltıdan önce. Değişiyor, evet.

Ahmet HAKAN- Bütün gazetelere bakar mısınız?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Bütün gazetelere bakmıyorum. Belli gazetelere bakıyorum, okuyorum, ama hepsine gene sonuçta bakıyoruz yani hepsine. Ama hepsini okuyorum dersem doğru değil. O açıdan söyledim.

Deniz ZEYREK- Çok hakaret davası açıyor musunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Eğer küfür ve buna benzer bir şeyler yoksa açmıyorum yani sonuçta bir genç kızımız vardı, o bana hakaret etmiş. Savcılık harekete geçip dava açmış. Fakat bana soruyorlar sen şikâyetçi misin diye, kendisine de çok güzel bir mektup yazdım kıza ve davamdan da vazgeçtiğimi kendisine söyledim. Bu tür şeylerim var.

Ahmet HAKAN- Özür diledi mi?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Evet, yani yaşı küçükse herhangi bir dava açmıyoruz. Savcı dava açmışsa vazgeçiyoruz ondan, ama kendilerine mektup yazıyorum böyle bir davranışın doğru olmadığına dair.

Ahmet HAKAN- Şaşırıyorlardır o mektubu görünce.

Kemal KILIÇDAROĞLU- Kesinlikle, evet.

Ahmet HAKAN- Arıyorlar mı sizi? Hani böyle bir temas da kuruyor musunuz?

Kemal KILIÇDAROĞLU- Arayan da var, aramayan da var. Şaşırıyorlar tabi. Şaşıran da var. Nasıl olur diyen de var, ama bunun yanında sessiz kalan da var.

Ahmet HAKAN- Peki çok teşekkür ediyorum. Çok teşekkürler, sağ olun. Yorduk sizi.