30.03.2020

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI VE PARTİ SÖZCÜSÜ ÖZTRAK'IN BASIN TOPLANTISI (30 MART 2020)

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün Genel Merkez’de MYK gündemine dair düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:


Merkez Yönetim Kurulu toplantımız devam ediyor. Ankara dışındaki arkadaşlarımız da toplantıya video konferans yoluyla katılıyorlar. Kurulumuzun gündeminde Korona salgınında gelinen son durum var. Bu salgına karşı ülkemizde alınan ve alınması gereken önlemleri bir kez daha gözden geçiriyoruz. Türkiye ve dünya ekonomisinde bu çerçevede ortaya çıkan son gelişmeleri ve Suriye’deki güncel durumu değerlendiriyoruz. Yine Korona Virüsü kapsamında düzenlenen infaz hükümleriyle ilgili değerlendirme yaptık.
Bu kapsamda özellikle bir MİT mensubunun cenazesiyle ilgili yaptıkları haberler nedeniyle halen bir iddianame hazırlanmadan tutuklu bulunan Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan ve Hülya Kılıç’ın durumunu arkadaşlarımız yakından takip ediyorlar. Bu konuyla ilgili olarak da Merkez Yönetim Kurulumuzda bilgi aldık.
Korona Virüsü nedeniyle kaybettiğimiz yurttaşlarımızın sayısı maalesef 131’e yükseldi. Kayıplarımız için çok üzgünüz. Biliyoruz ki kaybettiklerimiz, ana, baba, dede, nine, eş, evlat, kardeş, dost veya arkadaş… Kaybettiklerimiz, kalanlarımızın hayatında doldurulması güç boşluklar bırakıyor. Kaybettiğimiz hastalarımıza Allah’tan rahmet, kayıplarımızın ailelerine ve sevenlerine, sabır ve başsağlığı diliyoruz. Yine hastalığa yakalananların biran evvel sağlıklarına kavuşmalarını temenni ediyoruz. Yine sağlıklarına kavuşan hasta sayısındaki artışta bizleri çok mutlu ediyor.
ZOR GÜNLERDEN GEÇİYORUZ
Gerçekten zor günlerden geçiyoruz. Bu zorlukları da ancak milletçe göğüsleyebileceğimiz açık. Biz, zor zamanlarda birbirine destek olmayı, dayanışmayı bilen bir milletiz. Bunu geçmişte defalarca kanıtladık. Bugün de başka insanların hayatını korumak ve kolaylaştırmak için pek çok yurttaşımız, gençlerimiz canla başla çalışıyor. En başta tabi fedakâr sağlıkçılarımız var doktorlarımızdan ambulans şoförlerine kadar, yine hastane çalışanlarına kadar. Market raflarını dolduran ve kasalarda bekleyen emekçilerimize, kuryelere, PTT çalışanlarına, yurttaşlarımızın yardımına koşan gençlere, polisimize, jandarmamıza, şehir içi otobüs ve taksi şoförlerine ve daha isimi sayamadığım pek çok kahramana teşekkür borçluyuz.
DEVLET İÇİN DE MİLLET İÇİN DE BİR SINAV
Felaket ve salgın dönemleri millet için de, devlet için de bir sınavdır. Yaşanan sıkıntılar; karakterliyi, karaktersizden, fedakârı, bencillerden, diğerkâmları, kriz fırsatçılarından ayrıştırır. İşte bugün, böyle bir sınavdan geçiyoruz. Bir yanda; fakir fukaraya yardım kolileri hazırlamak için, toplayabilmek için sosyal medyadan örgütlenen fedakâr, cefakâr asil insanları, diğer yanda; evinde kutularla test kitleri stoklayıp, bunu sosyal medyadan paylaşan saray beslemelerini ve artıklarını görüyoruz. Bir yanda; sağlık çalışanları için, evinde maske ve siperlik yapmaya çalışan tertemiz yürekleri, diğer yanda; bunları stoklayan, sahtelerini üreten, karaborsa ticaretini yapan kriz fırsatçılarını görüyoruz. Bir yanda; işçilerini korumak için onları evlerine ücretli izinle gönderen sorumlu işverenleri, diğer yanda; üç kuruş uğruna hiçbir önlem almadan çalışanlarının canını riske atan açgözlü bezirgânları veya işçisini acımadan kapıya koyan vicdansızları görüyoruz. Ve yine; bir yandan millete, “cemaatle Cuma namazı kılmayın hastalığa yakalanırsanız, başkasına bulaştırırsanız kul hakkı yemiş olursunuz” deyip, diğer yandan saray camiinde seçkinlerden cemaat toplayan ve VIP cuma namazı kıldıranları görüyoruz. Bir yanda; hastaneler test kiti, doktorlar kendilerini koruyacak maske bulamazken, binlerce esnaf, küçük ve orta boy işletme kepenk indirirken, diğer yanda; rant için Kanal İstanbul ihaleleri açanları, millet salgından kırılırken ne idüğü belirsiz vizyon projeleri peşinde koşanları görüyoruz.
VİCDAN TERAZİSİNDE TARTILIYOR
Bu süreç öyle kritik bir süreç ki süfliliği hiçbir şekilde kaldırmıyor. Felaketler karşısında herkesin nasıl davrandığını milletin vicdan terazisi tartıyor. Cumhuriyet Halk Partisi olarak krizin başından bu yana sorumlu ve yapıcı bir siyaset izliyoruz. Bu musibeti bir an önce ve en az hasarla atlatmak için elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Sayın Genel Başkanımızın talimatıyla, bir yandan Genel Merkezimiz, diğer yandan belediyelerimiz, milletimizin hayatını kolaylaştıracak adımları atmak için geceli gündüzlü çalışıyorlar. Belediyelerimiz bu krizde, ellerinden geleni yapıyor. Çok şükür, başarılı bir sınav da veriyorlar. Tüm belediyelerimiz borcu nedeniyle suyu kesilen ailelerimizin sularını yeniden açtılar. Kimseyi susuz bırakmadılar. 65 yaş ve üzerindeki yurttaşlarımızın günlük ihtiyaçlarını karşılamak için seferber oldular. Belediyelerimize ait dükkânlarda kiracı olan esnaflarımızın kiralarını ertelediler. İhtiyaç sahibi ailelerimizin evlerinde sağlıklı kalabilmeleri için gıda yardımlarına ve ayni yardımlara başladılar. Bunun gibi hayata dokunan nice adımlar atıldı, atılmaya da devam ediyor. Ama tabi ellerindeki imkanlar ölçüsünde.
ÖNERİLERİNİ KAMUOYUNA İLK AÇIKLAYAN CHP OLDU
Yine krizin başından bu yana, milletin aşı, işi üzerinde salgının olumsuz etkilerini hafifletecek ciddi tedbir önerilerini Genel Merkezimizde hazırladık. Millet sağlığı için evinde otururken geçimini düşünmesin diye, asgari bir geliri garanti edecek, ülkemizin işçi ve işvereniyle oluşturduğu “üretim tabanını koruyacak” önerileri kamuoyuna ilk parti olarak biz açıkladık.
ASIL KARAR YİNE ERTELENDİ
Sayın Genel Başkanımız, önerilen bu tedbirleri, çeşitli zamanlarda kamuoyuyla paylaşmaya devam ediyor. Yine tüm siyasi liderlere bir mektup yazarak, partimizde hazırlanan kapsamlı bir salgın raporunu siyasi partilerin dikkatine sundu. Kriz sürecinde proaktif olduk. Değişen koşullara göre iktidara yol göstermeye çalıştık. Geçtiğimiz Cuma, İl İdare Kanunu ve Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’na dikkat çekerek, OHAL ilan edilmeden sokağa çıkma yasağı tedbirinin düşünülebileceğine dikkat çekmiştik. İktidar bu açıklamaların akşamında 7 maddelik bir ilave tedbir listesi açıkladı. Şehirlerde belli mekanizmaları oluşturdu, ama sokağa çıkma yasağı konusunda bir karar almadı. Alınması gereken asıl kararı yine erteledi.
ÖNCE İŞ VE GELİR GÜVENCESİ, ARDINDAN SOKAĞA ÇIKMA YASAĞI
Sayın Genel Başkanımız, bunun üzerine hafta sonu, mücadelede görülen aksaklıklara bir kez daha dikkati çekti. İktidara vatandaşı “evde tut” çağrısında bulundu. Bunun için İl İdare Kanunu ve Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun yeterli olduğunu, OHAL ilan etmeye gerek olmadığını anlattı. İl İdare Kanunu ve Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun verdiği yetkilerin, iktidar tarafından zamanında ve yeterince kullanılamadığının da altını çizdi. Evde tutulanlara iş ve gelir güvencesi sağlandıktan sonra geniş ve etkili bir sokağa çıkma yasağının ilan edilmesinin gerektiğini, bunun gerekli olduğunu vurguladı. Tekrar söylüyorum, evde tutulanların gelirlerini, işlerini, aşlarını güvence altına aldıktan sonra.
YARIN ÇOK DAHA AĞIR TEDBİRLER GEREKİR
Bilim Kurulu üyeleri bu haftanın çok kritik olduğunu ifade ediyorlar. Bu nedenle tedbir alınmadan geçen her dakika son derece önemli. Kimse yurttaşlarımızın sağlığıyla, canıyla asla kumar oynamamalıdır. Bugün ertelediğimiz her tedbirin, yarın çok daha ağır tedbirlerle telafi edilmek zorunda kalınacağı unutulmamalıdır. Bu musibeti ne kadar hızla bitirirsek, tahribatı, öncelikle ekonomideki tahribat olmak üzere, her alanda o kadar azaltmamız mümkün olacaktır.  
SALGININ SEYRİ KAYGI VERİCİ
Ülkemizde salgının seyriyle ilgili açıklanan sayılar kaygı vericidir... İlk hastanın raporlandığı günden bugüne 20 gün geçti. Bu sürede hasta sayısı 9 bin 217’ye ulaştı. Oysa 9 binli sayılara İtalya 24 günde, İspanya 31 günde, Almanya ise 32 günde gelmişti. Türkiye’de yapılan test sayısı Almanya ve İtalya’nın halen gerisinde... “Kümülatif tanı-test oranlarına” bakıldığında, durum pek de iyi gözükmüyor. 23 Mart’ta yapılan her 100 test için hasta sayısı 6 iken, 29 Mart’ta her 100 test için hasta sayısı 14’e çıkmış vaziyette. Rakamlar ve salgının yayılma eğilimi ortada. İktidar sorumluluktan kaçabilir. Ancak sorumluluktan kaçmanın sonuçlarından kaçamayacaktır.
SOKAĞA ÇIKMA YASAĞINDAN ÇEKİNİLMEMELİ
Acı gelişmeleri engellemek bizlerin elinde… Biz buradan iktidara bir kez daha çağrı yapıyoruz. İnsan hayatı en önemli önceliğimiz olmalıdır. Madem bir bilim kurulu oluşturuldu ve bilim kurulunun üyeleri bu haftanın çok kritik olduğunu söylüyor, o halde ülke genelinde veya kritik illerde, en azından bu hafta, sokağa çıkma yasağı uygulamaktan çekinilmemeliydi. Bu arada kamuoyuna yansıyan “Bilim Kurulu’nun saraya sokağa çıkma yasağı ilan edilmesini önerdiği yönündeki” iddiaları geçtiğimiz hafta sormuştum… Hala bir cevap gelmedi.
YILLARDIR SURİYELİLERE BAKAN DEVLET, BİR HAFTA MİLLETİNE BAKSIN
Devlet neden var? Devlet bugünler için var. Hele sosyal devlet tamamen bugünler için var. Devlet vatandaşlarının canını ve sağlığını, bugün korumayacak da hangi gün koruyacak? Son dokuz yıldır devletimiz, milletimizden kestiği vergilerle, 4 milyona yaklaşan Suriyeli için 40 milyar dolardan fazla para harcadı. Sınırın öte yakasındaki Suriyelilere harcanan milyarları saymıyoruz bile. Şimdi aynı devlet, sadece bir hafta, kendi milletine bakamayacak durumda mı? Yine bu devlet; geçilmeyen köprü ve otoyollar, uçulmayan havalimanları ve yatılmayan şehir hastaneleri için bir avuç müteahhidin cebine milyarları aktarıyor. Şimdi aynı devlet, sosyal devlet olup işini kaybeden esnafa, sanatkâra, kapısına kilit vuran KOBİ’ye, yoksula, işsize birkaç ay destek olmayacak mı?
MİLLET KIRK KATIR İLE KIRK SATIR ARASINA SIKIŞTIRILAMAZ
Ekonomi sadece bir bilim dalı değildir. Ekonomi ve ekonomi politikası aynı zamanda bir tercih ve kaynak ayırma meselesidir. Kaynaklar elbette sınırlıdır. Mesele sınırlı kaynağı nereye kullandığınızdır. Kaynaklar şimdi milletimiz için kullanılmalıdır. Fakir, fukara bir yanda ödenecek fatura ve kiraları düşünürken, diğer yandan evinde oturamaz. Devlet fakir, fukaraya, garip gurebaya bakmak, salgının yayılmasını engellemek için evde tuttuğu fakir fukaraya gereken desteği vermek zorundadır. Evet, “evde hayat var”. Ancak “evde hayat var” diyerek millet bir başına bırakılamaz. Millet, kırk katır ile kırk satır arasına sıkıştırılamaz. Vatandaşı sağlığı ile işi, aşı arasında bir tercihe zorlayamayız. Millet evde oturduğunda, işini, aşını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıyaysa, o insanı evde tutamazsınız. Vatandaşa, sağlığı için evde oturduğunda, işini aşını kaybetmeyeceğinin garantisini vereceksiniz. Bunu vermeden, “Evde hayat var” diye slogan atmak sadece idare-i maslahattır. Yarın bir gün hiç kimse, “Biz uyardık ama millet uyarılarımızı dikkate almadı” diyemez, dememelidir. Suçu milletin sırtına bırakmamalıdır.
AÇIKLADIKLARI PAKET ASPİRİN TEDAVİSİ
Bu nedenle iktidarın adım atmakta geç kaldığı bir diğer konuda ekonomidir. Ekonomide işçilerimizin, işverenlerimizin, KOBİ’lerimizin derdine derman olacak, üretim tabanımızı ve istihdamı koruyacak tutarlı, gerçekçi bir program halen açıklanmamıştır. Bu nedenle ekonomik kayıplarımızın ağırlaşması riski her geçen gün biraz daha artmaktadır. İktidar “Ekonomik İstikrar Kalkanı” gibi yaldızlı bir isim vererek, kapağına da 100 milyar Türk lirası yazarak, adı var kendi yok bir paketi açıklamıştır. Bu paket olağan koşullarda durgunluğa girmiş bir ekonomide bugüne kadar alışıldık pansuman tedbirleri ve aspirin tedavisinden farklı bir takım şeyleri önermemektedir.
İNDİRİMLİ UÇUŞ BAŞLAMADAN KISITLANDI
Bu pakete ilişkin görüş ve eleştirilerimizi kamuoyuyla daha önce paylaştık. Eleştirilerimizden bir tanesi de, yurtiçi uçuşlarda KDV indiriminin derde derman bir tedbir olmadığıydı. Millete hem bir yandan “evde kal” diyeceksiniz, diğer yandan yurtiçi uçuşlarda KDV’yi yüzde 18’den yüzde 1’e indirdik diye tedbir önereceksiniz. Bu indirim güya 1 Nisan’da başlayacaktı. Ama daha indirimli uçuşlar başlayamadan, yurtiçi uçuşlara sınırlama ve yasaklar getirildi. Havada açıkçası uçak kalmadı. Saray olağan dışı koşulları göremediği ve soruna hakim olmadığını bu tür uygulamalarla gösteriyor. Bu da Türkiye’ye yönelik risk algısını daha da arttırıyor.
KONUT KREDİSİ LİMİTİ ARTIRARAK KORONAYLA MÜCADELE EDEN TEK ÜLKEYİZ
Benzer bir tedbir konut kredilerinde de kredi tahsis limitlerinin artırılmasıydı. Korona kriziyle, konut kredilerindeki limiti artırarak mücadele eden dünyada ilk ve tek ülke biz olduk. Açık söylüyorum, tekrarlıyorum, bu tür uygulamalar bu ülkeyi yönetenlerin bu konuyu hafife aldığı, olağan dışı koşullarda yaşadığımızı görmediğini ve soruna hâkim olmadığını ortaya koyuyor. Bu Türkiye’ye yönelik risk algısını daha da artırıyor. Bu nedenle iktidar alınganlık göstermesin. Biz bir tedbir paketi önerdik. Uluslararası uygulamaları inceleyen kapsamlı bir raporu da kendilerine gönderdik. Millet İttifakı’nın değerli liderleri ve sözcüleri, yine diğer partilerin yetkilileri tedbir önerilerinde bulundu. Zahmet edip bunları bir incelesinler. Yine bazı saygın iktisatçılarımız da görüşlerini dile getirdi. Tüm bu görüşleri ve uluslararası uygulama örneklerini de dikkate alarak, gerçekçi, tutarlı bir program hazırlamanın zamanı gelip geçmektedir.
KAŞ YAPARKEN GÖZ ÇIKARTMAYIN
İçinden geçtiğimiz olağan dışı süreç, olağan dışı tedbirleri ve olağan dışı harcamaları gerektiriyor. Diğer ülkeler vatandaşlarını ve ekonomilerini koruyabilmek için trilyonlarca dolarlık paketler açtılar. Devletler mali imkânlarını genişletmek için, para basmak dâhil, her türlü tedbiri alıyorlar. Ancak bizim mali alanımız, bugüne kadar uyguladığımız yanlış politikalar nedeniyle son derece sınırlı. Bizde bir yandan işsizlik rekorlar kırarken, enflasyonumuz çift hanelerde, dış borcumuz ve ekonomide dövize bağımlılık yani “dolarkoliklik” olayı son derece vahim. Net döviz rezervlerimiz ise 20 miyar doların altında. Ve bu döviz rezervleri dahi emanet. Swapları düştüğümüz zaman döviz rezervlerimiz negatif oluyor. Şimdi bu mali imkânları genişletmek için eğer biz de para basacaksak, bu paraların dövize kaçmaması için gerekli tedbirleri de mutlaka almalıyız. Kaş yapayım derken göz çıkarılmamalı.
EKONOMİK VE SOSYAL KONSEY TOPLANMALI
Ancak üretim tabanında kalıcı hasarları önlemek, işçisiyle, işvereniyle, işletmesiyle üretim gücümüzü yitirmemek içinde hızla ve olağandışı tedbirleri almak zorundayız. Pansuman veya aspirin tedbirlerine değil, teknik kalitesi yüksek, güven veren bir programa ihtiyacımız var. Bu program toplumun tüm kesimlerini, tüm ekonomik ve sosyal katmanları temsil eden “Ekonomik ve Sosyal Konsey’de” biran evvel tartışılmalı. Ekonomik ve sosyal hayatın tüm temsilcilerinin olduğu bu kurulda, toplumun ortak aklının süzgecinden geçmeli. En geniş uzlaşma sağlanmalı. Tek adam üslubuyla, aspirin tedavisi ve pansuman paketleriyle bu olağanüstü koşullardan çıkmak mümkün değildir. Onun için söylüyoruz Ekonomik ve Sosyal Konseyi toplayın. Bu bir anayasal kuruluş… Bakın, uzlaşmayı sağladığınız zaman programınızda başarılı olur.  Ancak bu şekilde hem millete hem dünyaya güven verebilirsiniz. Ve toplumun tüm kesimlerinde programa uyum maliyetinin en adil şekilde paylaşıldığının kabulünü sağlayabilirsiniz.
BELÇİKA PARA, SARAY KREDİ VERİYOR
Zor günler, aynı zamanda dayanışmanın artırılması gereken günlerdir. Ev sahibi kiracısına, alacaklı borçlusuna, işveren işçisine ve elbette devlet milletine yardımcı olacak. Salgın nedeniyle berberden kahveciye, garsondan terziye pek çok kişinin ekmek teknesi kapandı. Şimdi bu insanlara kim sahip çıkacak? Elbette “sosyal devlet” sahip çıkacak. Belçika devletine bakın tam da böyle yapmış. Diğer desteklerin yanı sıra kapanan berber ve kuaförlere 2 bin Avro, kapısını kapatan diğer işletmelere 4 bin Avro nakit desteğinde bulunmuş. Saray ise kepenk kapatmış esnafa Halk Bankası’ndan kredi veriyor. Yetmiyor, bir de bu krediyi verirken teminat istiyor. Adamda teminat falan kalmamış ki.
NEYSE Kİ MİLLETİN FERASETİ, BELEDİYELERİMİZİN HASSASİYETİ VAR
Ama Allah’tan bizde milletimizin feraseti ve belediyelerimizin hassasiyeti var. Gelirinden ve işinden olan tüm küçük esnaf ve sanatkârlarımıza, emekçilerimize yardım etmek amacıyla belediyelerimizin başlattığı “dayanışma için tek yürek” kampanyalarına destek bekliyoruz. Bu vesileyle, belediyelerimize ve sosyal medyadan buna benzer başka kampanyaları gerçekleştiren duyarlı yurttaşlarımıza tüm kalbimizle teşekkür ediyoruz. Bizim belediyelerimizin bir kere daha bunu tekrarlıyorum, belediyelerimizin yönettiği yerlerde hiç bir çocuk yatağa aç girmeyecektir. Genel Başkanımızın belediyelerimize vermiş olduğu talimat budur.
YANDAŞ MÜTEAHHİTLER DE DUYARLILIK GÖSTERSİN
Ancak toplum olarak bizim gösterdiğimiz duyarlılığı, toplumun geniş kesimlerinin gösterdiği duyarlılığı göstermesini istediğimiz başka kesimler de var. Her şeyden önce devletten milyarlarca dolarlık iş alan bir avuç yandaş müteahhidin bu zor günlerde milletimizin yanında olduğunu görmek istiyoruz. Bu beyler en azından bu yıl, geçilmeyen köprü ve otoyollar, kullanılmayan havaalanları ve yatılmayan şehir hastaneleri için Hazine’den tek kuruş garanti parası istemeyeceklerini açıklasınlar. Böylece milyarlarca liranın millet için kullanılmasına izin versinler.
KULE DİKİP HELİKOPTER ALANLAR, ŞİMDİ ÜYELERİNE DESTEK VERSİNLER
Yine bu dönemde pek çok küçük ve orta boy işletmemiz büyük sıkıntı çekiyor. Ve bu işletmelerimiz, ödedikleri aidat ve üyelik ücretleriyle, pek çok çatı örgütünü finanse ediyorlar. Başta TOBB, TESK ve onlara bağlı odalar olmak üzere üyelerinden kestikleri paralar sayesinde banka hesaplarında milyarlar biriken kuruluşlarımız var. Bu paralarla kuleler diktiler, devlete istendi helikopterler aldılar… Şimdi bu paraları, üyelerinin ihtiyaçları için kullandırma zamanıdır. Öyle kredi de değil doğrudan nakit desteği olarak. Gün dayanışma günü ise herkes taşın altına elini sokacak.
KUŞKU VİRÜSÜNÜN PANZEHİRİ SAYDAMLIK
Kuşku virüsünün panzehri saydamlıktır. Saydamlık, hastalıkla mücadelede en önemli ilaç olan “güvenin” temelidir. Geçtiğimiz günlerde Erdoğan ve Sağlık Bakanı Koca’nın açıklamaları arasındaki farklar, bu güvenin sarsılmasına neden olmuştu. Kuşku virüsünün büyüyüp, tüm toplumu sarmasına asla izin verilmemelidir. Uyarılarımızın ardından sağlık bakanlığı, korona hastalarını, vefat ve test sayılarını ayrı bir dijital mecradan gün gün açıklamaya başlamıştır. Bu doğru bir adımdır, ancak yeterli değildir. Diğer pek çok ülkede olduğu gibi il bazında hasta ve kaybettiğimiz yurttaşlarımızın sayıları da kamuoyuyla paylaşılmalıdır.
MİLLETİ TAHRİK EDEN KAMYONCU DEĞİL
Bir başka konu... Sosyal medyada yaptığı bir paylaşım nedeniyle, kamyoncu bir yurttaşımız, esnafımız hakkında tahkikat başlatılmıştır. Bu yurttaşımızın canı yanmış, sahipsiz kalmış ve canı burnunda. İçişleri Bakanı kamyoncu vatandaşımızın yaptığı paylaşımın “milleti tahrik ettiğini” söylüyor. Şimdi tabi insan şunu merak ediyor: Acaba millet test kitlerini bulamazken, evinde kutu kutu test kitleriyle oynayanlar, satılması kesinlikle yasaklanan bu tanı kitleri için internette sipariş toplayanlar, bunları pazarlamaya çalışanlar hakkında hangi tahkikatı başlatınız? Yoksa bunlar ne de olsa bizim çocuklar denerek sırtları mı sıvazlanıyor? Canı burnunda ekmeğinin peşine düşmüş sıradan insanların paylaşımları milleti tahrik etmez. Milleti ne tahrik eder? Sayın Bakan ben size söyleyeyim. Milleti, vatandaşın canı burnundayken, yandaşın cebini doldurmak için yapılan maskeli Kanal İstanbul ihaleleri tahrik eder. Millete “Cumayı kılma” dedikten sonra, saray camiinde, saray elitleriyle VİP namaz kıldırmak tahrik eder. Milleti test kitleri ve tıbbi malzemeler üzerinden yapılan kriz fırsatçılığı tahrik eder. Milletin tahrik edilmemesi için ekmeğinin derdine düşmüş emekçilerimizi bırakın, asıl bu odaklarla ilgilenin.
SALGINLA MÜCADELEDE YAPICI OLACAĞIZ
Ne olursa olsun, biz yaşadığımız bu zor günleri, aklın ve bilimin yol göstericiliğinde ve güçlü bir toplumsal dayanışmayla aşacağımıza inanıyoruz. Mücadelenin daha iyi yapılması için eleştirilerimizi kamuoyuyla paylaşmaya devam edeceğiz. Karar alıcılara yol göstermek için elimizden geleni yapacağız. Bu salgınla mücadelede yapıcı olacağız.
NE SARAY’DAN NE DIŞİŞLERİNDEN SES VAR
Son olarak Suriye’de ilginç gelişmeler yaşandığını Cuma günü yaptığım basın toplantısında aktarmıştım. Trump’ın “Erdoğan’ın PKK himayesindeki PYD-YPG ile anlaşma yapmaya artık hazır olduğu” konusundaki sözlerine, halen ne Dışişleri Bakanlığı’ndan ne de Beştepe’den Saray’dan bir açıklama gelmiş değil. Bu konuda iktidar ortağı MHP’nin de ne düşündüğünü duyamadık. Umarız bu sükût ikrardan gelmiyordur. Bu arada Suriye’de başka önemli gelişmelerde yaşanıyor. Suriye’de, Türkiye’nin kontrolündeki gruplar arasında, rant ve kaynak paylaşımındaki anlaşmazlıklar dolayısıyla silahlı çatışmaların başladığını duyuyoruz. Dileriz burada da silahlar bizim Mehmetçiklerimize doğru dönmez. Ve hiçbir surette Mehmetçiklerimiz bu çatışmaların tarafı haline getirilmez.
Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi korona virüsü önlemleri kapsamında, basın mensuplarımızdan mesaj yoluyla aldığımız soruları yanıtlayacağım. Buyurun Necati Bey.

Soru- Efendim gelen bir soru şöyle; CHP’li Büyükşehir Belediyeleri iş ve gelir kaybına uğrayanlar için yardım kampanyaları başlattı. Bu süreçte iktidarın üzerine düşeni gerekince yaptığını düşünüyor musunuz?
Faik ÖZTRAK- Şimdi belediyelerimizin yaptığına baktığımızda ve dünyadaki uygulamaları incelediğimizde iktidarın bu konuda yeterli girişimlerde bulunmadığı, özellikle evlerinde oturacak kişilere yeterli kaynak aktarmadığı düşüncesindeyiz. Saray 1 milyon 800 bin yoksul aile için bütün yıl için sadece 2 milyar Türk Lirası para ayırmıştır. Yani tüm yıl için bir haneye verilecek para bin 100 Türk lirasıdır. Bunu aya böldüğünüz zaman 100 liranın da altına düşmektedir. Dolayısıyla ayda 100 liranın altında bir aileye verilecek parayla o ailenin yaşamını nasıl sürdüreceği konusunun takdirini milletimize bırakıyorum. Millet bunu takdir edecektir.

Soru- Bir soru ise şöyle; Çalışma Bakanlığı açıkladı bu verileri. Kısa çalışma ödeneğinden 19 bin firma 420 bin çalışan için başvuru yapmış durumda. Bu süreçte işsizlikle mücadelede kısa çalışma ödeneği yeterli mi?
Faik ÖZTRAK- Kısa çalışma ödeneğine başvuru şartları bellidir. Asgari belli bir prim ödeyeceksiniz, şimdi biraz gevşetildi ve işsizlik maaşını hak etmiş olacaksınız. Ama bu ülkede bu kadar uzun süre prim ödeme imkanını bulamayan özellikle geçici olarak çalışan turizm bölgelerinde genç bu insanlar, 700 bini aşan gencimiz var. Bunların öyle kısa çalışma ödeneğinden falan faydalanmaları son derece güç. Onun için baştan beri söylüyoruz, yani sadece kısa çalışma ödeneği değil aynı zamanda İşsizlik Fonu’ndan kısa çalışma ödeneğini hak etmese bile evlerinde oturmak zorunda olan, işlerinden çıkarılan çalışanlara da doğrudan belli gelir destekleri verilmelidir diyoruz.
Teşekkür ediyorum.