24.09.2018

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI OĞUZ KAAN SALICI’NIN BASIN TOPLANTISI

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI OĞUZ KAAN SALICI’NIN BASIN TOPLANTISI
(24 EYLÜL 2018)
CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı, Cumhuriyet Halk Partisi Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısının gündemine ilişkin açıklamalarda bulundu.
Genel Başkan Yardımcısı Salıcı, MYK toplantısı sürerken düzenlediği basın toplantısında şöyle konuştu: Evet, Parti Sözcümüz Sayın Faik Öztrak yurtdışında olduğu için bugün bu görevi sizlere ben ifa edeceğim. Az önce MYK toplantısından çıktım,

MYK’da ağırlıklı olarak ekonomik kriz ve gençlik politikaları, krizin gençler üzerindeki etkileri değerlendirildi, şu anda değerlendirmeler devam ediyor.
Biliyorsunuz ülkemizde bir kriz olmadığına dair bir söylem son günlerde ısrarla vurgulanıyor. Tabi doğru, sarayda kriz yok, sarayda şatafat yerli yerinde. Ne onların yediğinde, içtiğinde, ne onların mutfağında hiçbir şekilde bir kriz durumu söz konusu değil. Ama Türkiye’nin ekonomisi, saray ekonomisi ve halkın ekonomisi olarak ikiye ayrılıyor. Saray ekonomisinde az önce de söylediğimiz gibi kriz yok; şatafat var, lale devri var. Hanedan ve hanedana tutunanların yürütmüş oldukları bir lüks hayat devam ediyor; savurganlık, israf, hepsi ortada. Ama öbür taraftan halkın ekonomisine baktığımız zaman, orada kriz var, orada yoksulluk da var, borç yükü var, işsizlik var, güvencesiz çalışma var, aile içi huzursuzluk var, çocuğuna pantolon alamadığı için intihar eden baba var, işsiz olduğu için Şanlıurfa’da kendini yakmaya çalışan genç var. Dolayısıyla Türkiye’de ekonomi tam anlamıyla ikiye ayrılmış durumda. Bir yandan saray ekonomisi, bir yandan halkın ekonomisi var. Şu anda katma değer vergisi iadesini ödeyemeyen ama katma değer vergisi almaya devam eden bir hükümetle karşı karşıyayız, bir sistemle karşı karşıyayız.
Değerli arkadaşlar, hatırlarsınız son 10 gün içinde Merkez Bankası 625 baz puanlık bir faiz artışında bulundu. 625 baz puanlık faiz artışı, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde tek seferde yapılan en yüksek faiz artışlarından bir tanesi. Burada beklenti neydi? Döviz kurunu dizginlemekti, artan dolar kurunu aşağı doğru çekebilmekti. Daha sonra Orta Vadeli Program açıklandı 20 Eylül’de, adına YEP dediler, adını değiştirdiler, ama Orta Vadeli Programda normalde hükümet toplumun önüne, piyasanın önüne, piyasa aktörlerinin önüne bir yol haritası koyar. Bu yol haritasında da neler yapacağını ortaya koyar ve ortaya koyduğu bu yol haritasıyla beklenti şudur ki, piyasa biraz daha istikrar kazanır, önünü görmeye başlar. Peki, Orta Vadeli Program açıklandıktan sonra durum böyle mi oldu? Hayır böyle olmadı. Varlık Fonu’nun yönetimi açıklandı. Saraydaki zat Varlık Fonu’nun başında, vekil olarak da damadını atamış durumda. Yani son 10 gün içinde aslında ekonomiyi doğrudan etkileyecek 3 önemli karar alındı ve bunların sonucunda dolar kurunun gelmiş olduğu durum, bugün sabah saatlerinde de neredeyse çok değişmemişti. Yani anlamlı bir düşüş yok. Anlamlı bir düşüş olmamasının nedeni, ekonomi aktörlerinin gerek yurtiçinde, gerek yurtdışında, Türkiye’deki ekonomi yönetimine olan güvenlerinin sarsılmış olması. Artık bu ekonomi yönetimine dair bir güven duymuyor olmaları.
Yine son 1 haftada 3 büyük, köklü ayakkabı firması, hem imalatçı, hem perakendeci, konkordato ilan etti. Bunlardan bir tanesi, isimlerini tek tek saymayayım, bunlardan bir tanesi 48 yıllık bir firma, bir diğeri 70 yıllık bir firma, bir diğeri 80 yıllık bir firma... Konkordato ilan ediyorlar, mağazalarını ya kapatıyorlar, ya kapatmak zorunda kalacaklar ama her halükarda bir borç batağının içine girmiş durumdalar. Ankara Sanayi Odası Başkanı, “200 milyar lira civarında KDV iadesi alacağımız var, bunun 40 milyar lirası yaklaşık olarak sanayicilere ait, bunlarla ilgili madem para ödemiyorsunuz, hiç olmazsa bize hazine kağıdı verin, biz de bunları bankaya teminat olarak kullanalım “diyor. Hani dedik ya bir tarafta sarayın ekonomisi var, bir tarafta halkın, emekçinin, işverenin, Türkiye’de üretim yapmak isteyenlerin ekonomisi var. Durum halkın ekonomisi tarafında, üretmek isteyenlerin ekonomisi tarafında böyle… Bir diğeri, bir bakan çıkıyor, “Türkiye’de aslında kriz yok, bunlar psikolojik. Fiyat artışlarının tamamı hiçbir rasyonel gerekçeye dayanmıyor” diyor. Şimdi Sayın Bakanın konkordato ilan etmek zorunda kalan bu ayakkabı üreticileriyle muhatap olmasını temin etmek lazım. Olayın ne kadar psikolojik olduğunun, ne kadar reel sektörü üretimi doğrudan ilgilendiren, bu ülkenin yoksullaşmasına neden olan bir kriz olduğunun Sayın Bakana anlatılmasını sağlamak lazım.
Değerli arkadaşlar, en acı şeylerden bir tanesi, bir babanın herhalde çocuğuna istediği şeyi alamaması, onun alamadığı bir pantolon nedeniyle okula alınmaması ve bununla karşı karşıya kalması. Böyle bir olay Kocaeli’nde İsmail Devrim’in başına geldi. Baba bunu kendisine yediremedi ve intihar etti. Benzer bir olay Şanlıurfa’da işsizlik nedeniyle İbrahim Emektar’ın başına geldi. “İş istiyorum” dedi, gazetelerde ismi bile yayınlanmadı ve kendisi benzini üzerine döküp ateşe verdi. Şu anda Malatya’ya kaldırılmış durumda. Gerek Urfa Milletvekilimiz, gerek Malatya ve Urfa İl Başkanlarımız kendisinin sağlığıyla yakinen ilgilenmekte.
Değerli arkadaşlar, Kocaeli’ndeki olay Sayın Bakanın dediği gibi, psikolojik olduğuna dair bir açıklama da Kocaeli Valiliği’nden geldi. Valilik dedi ki, “Basında yer alan açıklamalar gerçek değildir, ya da basın bu olayı çarpıtıyor. Dolayısıyla bu olayın bir psikolojik boyutu vardır.” Şimdi değerli arkadaşlar, eğer bu baba kendisini asmak zorunda kalan baba, sokağa çıkıp bir eylem yapsaydı, bugünkü iktidar o babaya “hain” diyecekti, “dış güçlerin maşasısın” diyecekti, “Türkiye’nin hiçbir problemi yok, sen Türkiye’de problem varmış gibi yaymaya çalışıyorsun” diyecekti ve onu hainlikle suçlayacaktı.
Değerli arkadaşlar, İsmail Devrim’in intiharını gündeme getirmeye çalışanlar, bunun için gösteri yapanlar tutuklandı, 15 kişi gözaltına alındı. Eylem de yasaklandı, gerekçe “milli güvenliğe tehdit…” Şunu açıkça ifade etmek lazım, şu anda bu ülkede yaşayan hiçbir vatandaşımız, işsiz kalan hiç kimse, hiçbir yurttaşımız, yoksul insanımız, üretmek isteyen, çaba gösteren hiçbir işadamı, işinsanı hain falan değil. Hiç kimse de milli güvenliğe bir tehdit değil ama ortada milli güvenliğe tehdit haline gelmiş olan bir iktidar var. Daha 3 ay önce seçimden çıkmış olmasına rağmen, saraydaki zatın ve kabinenin millete anahtarı teslim etme vakti yaklaşmakta. Olaya bu çerçeveden bakmak gerekiyor. Topluma anlatılan o pembe yalanlar tarafından değil de yaşananlar ve yaşananları gerekiyorsa hayatıyla beraber ortaya koyan sıradan yurttaşlarımız tarafından bakmak gerekiyor.
Ben hepinize teşekkür ediyorum, sorularınız varsa sorularınızı alacağız.
Soru-Efendim, Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki aynen şu cümleyi kurdu; “Kurduğumuz Cumhur İttifakının büyükşehirlerde devam etmesi lazım. Kulaklarımıza bir şeyler geliyor, bazı ilçeleri PKK’nın uzantısı partiye verip, büyükşehirde destek isteyenler var” dedi. Bununla ilgili bir değerlendirme alabilir miyiz?
Oğuz Kaan SALICI-Sayın Bakanın kulağına kim ne fısıldıyor bilmem? Ama biz daha 3 ay önce Millet İttifakı yaptık. Millet İttifakında kim vardı arkadaşlar? İyi Parti vardı, Saadet Partisi vardı, Cumhuriyet Halk Partisi vardı. Hatırlatırım, HDP yoktu. Eğer HDP’nin bir ittifak içinde olmasını bekliyorlarsa, eğer HDP’nin yerel seçimlerde bir ittifakla beraber olmasının doğru olduğunu düşünüyorlarsa, Sayın Bakan kendisi yapsın o ittifakı. Cumhuriyet Halk Partisi herhangi bir şekilde bir ittifak görüşmesinin içinde olmayacağını bugün de, daha önce de açıklamıştır.
Soru-Efendim, benim sorum af tartışmalarıyla ilgili, tekrar gündemde malumunuz. Hukukçular içeriğini çok iyi bilmediklerini söylüyor. Siyasi ….. hazırlandığı yönünde eleştiriler de var. Sizin tavrınız ne olur meclise gelmesi halinde.
Oğuz Kaan SALICI-Şimdi öncelikle affın içeriğini bir görmek lazım. Ondan daha öncelikle bu af teklifini biliyorsunuz Milliyetçi Hareket Partisi yapıyor. Milliyetçi Hareket Partisi, Cumhur İttifakının küçük ortağı, Cumhur İttifakının büyük ortağı bu af teklifiyle ilgili ne düşünüyor, önce ona bir bakmak lazım. Onlar ittifakın devam ettiğine dair ısrarla açıklamalarda bulunuyorlar. Dolayısıyla ittifak kendi içinde bu konuya nasıl bakıyor? İkinci konu, af teklifinin içeriği… Milletvekillerimiz tarafından incelenecek. Grup Başkanvekillerimiz hukukçu milletvekillerimizle bir komisyon oluşturacaklar ve o komisyon af teklifinin içeriğiyle ilgili konuyu detaylı bir şekilde değerlendirecek. Cumhuriyet Halk Partisi ondan sonra bir görüş oluşturacak.
Soru-Sayın Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, Sayın Cumhurbaşkanına yaklaşık 1 milyona yakın bir tazminat ödemişti. Bu ödeme parti kasasından mı yapıldı, bu noktada merak konusu. Bir değerlendirmeniz olacak mı? Teşekkürler.
Oğuz Kaan SALICI- Sayın Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu, önümüzdeki günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne kendi mal beyanında bulunacak. Dolayısıyla mal beyanında bulunduğunda, o paranın nereden ödendiğini hep beraber görmüş olacaksınız.   
Soru- Suriye Tezkeresinin uzatılması için Cumhurbaşkanlığı tezkeresi Meclis Başkanlığı’na gönderildi. 1 Ekim’in hemen ardından da gündeme alınacağı belirtiliyor. Geçtiğimiz sefer gergin bir oturum olmuştu Irak ve Suriye Tezkeresinde. CHP’nin tavrı ne olacak, uzatılmasından yana bir oy mu kullanılacak?
Oğuz Kaan SALICI- Dış politikayla ilgili konular MYK’da gündeme gelmedi. Herhangi bir tartışma konusu olmadı.
Soru- Efendim, İstanbul Büyükşehir adaylığı için daha önce de açıklama yaptınız ama yine Muharrem İnce’nin ismi üzerinde bir kanı oluşuyor. Bununla ilgili bir değerlendirme yapıldı mı? Bu konu hakkında söyleyeceğiniz bir şey var mı acaba?
Oğuz Kaan SALICI- MYK’da bu konu gündeme gelmedi ama şunu belirteyim arkadaşlar: Cumhuriyet Halk Partisi Sözcüsü ya da Cumhuriyet Halk Partisi’nin Saygıdeğer Genel Başkanı, herhangi bir konuda bir açıklama yaptığı zaman aynı açıklamayı defaatle soruyorsunuz, bizler de aynı açıklamaları defaatle ifade ediyoruz. Genelde aynı sorular, aynı şekilde geliyor. Cevaplar da aynı şekilde ifade ediliyor. Ama nedense bizim gündeme getirmiş olduğumuz Türkiye’nin temel meseleleriyle ilgili, örneğin krizle ilgili, örneğin ekonomiyle ilgili, örneğin kendi hayatından feragat edecek derecede rencide olan bir babanın hikayesi çok fazla gündeme gelmiyor.
Bu konu MYK’da gündeme gelmedi.
Teşekkür ediyorum.