14.10.2019

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI OĞUZ KAAN SALICI’NIN BASIN AÇIKLAMASI (14 EKİM 2019)

CHP GENEL BAŞKAN YARDIMCISI OĞUZ KAAN SALICI’NIN BASIN AÇIKLAMASI
(14 EKİM 2019)
CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı, Merkez Yönetim Kurulu (MYK) gündemine ilişkin düzenlediği basın toplantısında şu açıklamalarda bulundu:


Değerli arkadaşlar, değerli basın mensupları, Suriye Harekatı’nda asker ve sivil şehitlerimiz var. Öncelikle milletimizin başı sağ olsun, Allah’tan rahmet diliyoruz şehitlerimize.
Değerli arkadaşlar, ekonomik krizle ilgili etkiler devam ediyor. Açıklanan üzeri yaldızlanmış planlar ve programlar ekonomide güveni sağlayamıyor. Güven olmayınca yatırım ve üretim, yatırım ve üretim olmayınca iş, iş olmayınca da aş olmuyor. Bugün açıklanan Ağustos Ayı Sanayi Üretimi rakamlarında da bunu görüyoruz. Sanayi üretimi bu yılın Ağustos ayında, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 3,6 daraldı. Sanayi üretimi tam 12 aydır geriliyor, üretimde kullanılan ara malı üretiminde gerileme 13 aydır devam ediyor, sermaye malı üretiminde geçen yılın Eylül ayından bu yana 12 ayın 11’inde düşüş var. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış rakamlarla sanayi üretiminde aylık gerileme ise yüzde 2,8.
Değerli arkadaşlar, ekonomi öyle bir hale geldi ki; önümüzdeki kışın çok zor geçeceği, özellikle emekçiler için, dar gelirliler için, geliri artmayan, maaşı artmayan ama hükümetin yapmış olduğu zamlardan dolayı giderleri sürekli artan yurttaşlarımız için, bu kışın çok zor bir kış olacağı ortada. Doğalgaza sürekli zam geliyor, elektriğe sürekli zam geliyor. Ayarlanmış zamlar geliyor; genelde elektriğe ve doğalgaza yüzde 14.90 geliyor, 15 değil yani 14.90 zam geliyor. Otoyollara, posta hizmetlerine yüzde 20 olarak zamlar geliyor. Ama ne büyük sürprizdir ki; enflasyona bakıyorsunuz enflasyon yüzde 9, enflasyonda bir artış yok. Şu anda Türkiye ağır bir ekonomik krizin içinde, ağır bir ekonomik krizin pençesinde, bu ağır ekonomik krizden etkilenmeyen sadece sarayda yaşayan hanedan ve onların iş verdiği çevreler var, onun dışında yurttaşlarımızın tamamı ağır bir ekonomik krizden etkileniyorlar.
Değerli arkadaşlar, son dönemlerde özellikle Suriye’ye başlayan harekattan sonra daha fazla toplumun gündemine gelen konulardan bir tanesi dış politikamız. Recep Tayyip Erdoğan, şahsileştirilmiş bir dış politika anlayışıyla hareket ediyor. Yani bir hafta Trump’la konuşuyor, Trump’la ilişkilerimizin çok iyi olduğu ifade ediliyor. Sonra dönüyor başka bir hafta Putin’le görüşüyor, Putin’le ilişkilerimizin iyi olduğu ifade ediliyor. Ama bir önceki hafta Trump’la yapmış olduğu görüşmenin sonucunda Putin’le görüştüğü için Trump’la olan ilişkilerimiz bozuluyor, Putin’le olan ilişkilerimiz daha iyi bir hale geliyor. Ya da başka ülkelerle de benzer bir şeyi götürüyor. Yani şahsileştirilmiş, şahsi meselesi haline gelmiş bir dış politika izler durumda. Örneğin Suudi Arabistan’da da benzer bir şey yaşandı. Bundan birkaç yıl önce Kral vefat ettiğinde Türkiye’de üç günlük yas ilan edildi, ama bu üç günlük yasın sonucunda Suriye’de yapmış olduğumuz harekata yönelik olarak Suudi Arabistan’ın tavrında bir değişiklik olmadı. Kişisel ilişkilerin devletler arasında olması gereken ilişkilere bir fayda getirmediğini tekrardan görmüş olduk.
Öbür taraftan, Amerikan Başkanı Trump Türkiye’ye ağır hakaretler içeren sözler söylemeye devam ediyor. Aslında doğrudan Erdoğan’ı da hedef alıyor. Ama bakıyorsunuz Trump’ın atmış olduğu tweetlere, ‘sizin ekonominizi mahvederim’ diyen tweetlere ya da günde birkaç kere gelen tweetlere iktidar kanadından verilen neredeyse hiçbir tepki yok. İktidar kanadı suspus. O tweetlere cevap vermek de Cumhuriyet Halk Partisinin Genel Başkanına, Cumhuriyet Halk Partisinin Sözcülerine düşüyor. O ağır sözlere, ağır yaptırım içeren sözlere yanıtlar Cumhuriyet Halk Partisinden geliyor.
Keşke iktidar biraz tarih okusaydı ve Johnson mektubu söz konusu olduğunda, İsmet İnönü’nün göstermiş olduğu liderlik vasfının yüzde 1'ini gösterebilseydi. Keşke iktidar 1974’te Barış Harekatı öncesinde Sayın Bülent Ecevit'e yöneltilen yaptırımlardan, haşhaş krizi sırasında söylenenlerden ve Türkiye'nin vermiş olduğu cevaplardan biraz nasiplenebilmiş olsaydı.
Değerli arkadaşlar, Trump’la ilişkimiz öyle bir noktaya geldi ki, Adalet ve Kalkınma Partisi Sözcüleri Trump iyi ama çevresi kötü oyunu oynamaya başladılar. Yani aslında Türkiye’nin çıkarlarını savunan, Türkiye’yle işbirliğini önemseyen, Tayyip Erdoğan’la da iyi bir dostluğu olan bir Amerikan Başkanı var, ama ne yazık ki etrafındaki kişiler, onun kadroları, onunla beraber olanlar buna izin vermiyorlar, buna engel olmaya çalışıyorlar.
Değerli arkadaşlarım, şu anda yürüyen bir Suriye Harekatı var ve yürüyen bu Suriye Harekatı ile ilgili iktidar kanadından ısrarla konuyu iç siyasete malzeme yapmaya çalışan bir anlayış ortaya çıktığını görüyoruz. Örneğin Tayyip Erdoğan fetihten bahsediyor. Fetih nedir? Bir yere gidersiniz, alırsınız ve orada kalırsınız. Bizim Suriye’deki bu harekatı gerçekleştirirken amacımız orada işgalci güç olmak mı, orayı fethetmek mi? Oysa tam tersini söylüyoruz. Biz tüm dünyaya diyoruz ki, "Sınır güvenliğini Türkiye’nin sağlaması gerekiyor. Türkiye’nin terörle mücadeleyi yürütmesi gerekiyor. Türkiye’nin barışa, huzura ve istikrara kavuşmasını istiyoruz. Suriye’nin barışa, huzura ve istikrara kavuşması gerektiğini söylüyoruz" bu harekatın sonucunda. Ama bakıyorsunuz, bir gün sonraki il başkanları toplantısında Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanı dönüyor diyor ki, vatandaşlarımız gelsin partimize üye olsun. Aynı il başkanları toplantısında Suriye konusu görüşülüyor uzun uzun ve Adalet ve Kalkınma Partisinin Genel Başkanı ‘birazdan Milli Savunma Bakanımız da sizlere bu konuda bilgi verecek’ diyor. Yani Milli Savunma Bakanı Adalet ve Kalkınma Partili il başkanlarına bilgi veriyor. Meclisi bilgilendiren var mı? Hayır, meclisi bilgilendiren kimse yok. Bu tek adam rejiminde, meclisi by-pass etmek üzere kurulu olan bu rejimde, meclise gelip de Türkiye’nin önündeki riskleri, Türkiye’nin yaşayabileceği sorunları ya da harekatın amaçlarını kapalı oturumda ya da mecliste milletvekillerine bilgilendirme yapmak gibi bir zorunluluk içinde hissetmiyor kendisini. Türkiye tam anlamıyla bir parti devletine dönüşmüş durumda. Parti de bir hanedan partisine dönüşmüş durumda. Böyle bir süreç yaşıyor Türkiye Cumhuriyeti.
Harekat sırasında diplomasinin, Dışişleri Bakanlığı eliyle yürütülmesi gereken diplomasinin, neredeyse hiç yürütülmediğini gördük. Çok az bir diplomatik çaba içinde olduğunu söylemek mümkün değil, neredeyse diplomasinin hiç kullanılmadığını gördük. Bu harekat sırasında tüm dünyada ülkemizin yalnızlaştığını görüyoruz.
Değerli arkadaşlar, bizim şimdiye kadar ısrarla vurgulamış olduğumuz Suriye politikasında, Suriye'nin toprak bütünlüğü önemli bir yer kaplıyor. Aynı zamanda ta en başlarda Türkiye'nin Ortadoğu bataklığına sokulmaması gerektiğini biz ısrarla söyledik. Suriye’de bir iç savaşın bir parçası olmaması gerektiğini, Suriye’deki bataklığın bir parçası olmaması gerektiğini ısrarla söyledik. Uygulanan yanlış politikaların sonucunda Suriye’den 4 milyona yakın göçmen Türkiye’ye geldi ve şu anda Türkiye’de yaşıyorlar. Hükümetin vermiş olduğu rakamlara göre bu göçmenler için 40 milyar dolar harcandı. Şimdi soruyoruz, 40 milyar dolar Türkiye’nin içinde harcandı, peki Suriye bataklığına girmemizin maliyeti nedir? Yani Türkiye’nin Türkiye sınırlarının dışında harcamış olduğu para miktarı nedir, ekonomiye gelen maliyet, ekonomiye gelen yük ne kadardır, bunu ısrarla soruyoruz.
Ortada görünen o ki, Suriye konusuyla ilgili Trump’la Sayın Erdoğan arasında bir anlaşma var. Bu anlaşmanın ne olduğunu biz biliyor değiliz. Bu anlaşmanın ne olduğunu siyasi partiler biliyor değil. Bu anlaşmanın ne olduğunu TBMM’deki değerli milletvekilleri biliyor değil. Ama Sayın Trump’ın atmış olduğu tweetlerden görüyoruz ki arada bir anlaşma var. Türkiye’nin kişiselleşmiş, şahsileştirilmiş bir dış politikaya değil; Türkiye’nin devlet geleneği üzerinden yürüyen, risklerin doğru hesaplandığı, devlet aklının ortaya çıktığı, siyasi partilerin görüşlerinin alındığı ve ihtiyaçların ne olduğunun açıkça bilgilendirildiği bir sürece ihtiyaç var.
Ben sözlerimi burada sonlandırıyorum. Soracağınız sorular olursa onları cevaplamaya hazırız. İsim ve kurum ismi de belirtirseniz memnun olurum.
Soru- Suriye Harekatı’na ilişkin bir sorum olacak. Biraz önce Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar İYİ Parti Lideri Meral Akşener’i ziyaret etti. 16.00’da da buraya geleceğini biliyoruz. CHP’nin ısrarla üzerinde durduğu bir konu vardı. Orada DEAŞ’lıların yani hapishanede bulunan DEAŞ’lıların nereye gönderileceği, ne olacağı konusunda sorular yöneltiyordu. Biraz önce Hulusi Akar şöyle bir açıklama yaptı, ‘DEAŞ hapishanesinin YPG tarafından boşaltıldığını gördük’ dedi. Bununla ilgili bir değerlendirmeniz olacak mı?
Oğuz Kaan SALICI- Sayın Akar, bugün geldiğinde herhalde Sayın Genel Başkanımıza bu konuyla ilgili bilgilendirme yapacaktır. Kamuoyuna yapmış olduğu bu bilgilendirmenin detaylarını, içeriğini herhalde Sayın Genel Başkanımızla paylaşacaktır. Onun için şu anda onunla ilgili bir yorum yapmamız erken olur.
Soru- Efendim, Trump'ın yaptırım tehditlerine Ankara’nın, daha doğrusu iktidarın sessiz kaldığını söylediniz, suspus olduklarını söylediniz. Sayın Cumhurbaşkanı, az önce Trump’ın ifadeleri için ‘bu ifadeleri, bu sürecin biraz nükteleri olarak görmek istiyorum’ diyerek hani esprili bir yaklaşımdan söz etti. Bunu siz nasıl değerlendiriyorsunuz tepki noktasında?  
Bir de YPG’nin Suriye ordusuyla anlaştığına dair iddialar var ve Suriye Rejim Güçleri ile Türk Ordusu’nun belli noktalarda karşı karşıya gelmesi gibi bir gelişmeden söz ediliyor. Nasıl değerlendirirsiniz?
Oğuz Kaan SALICI- İkinci sorudan başlayım. Tabi bu tür iddialar bugün gün boyu basında yer aldı, bizlere de ulaştı. Konu henüz iddia aşamasında, dolayısıyla olayın sonucu ne şekilde gerçekleşecek onunla ilgili net bir bilgi sahibi değiliz. Ama şunu söyleyeyim, değerli arkadaşlar biz Türkiye'nin Suriye bataklığına girmemesi gerektiğini çok uzun zaman önce söyledik, hala da söylüyoruz, ısrarla da söylemeye devam ediyoruz. Bunun bize toplumsal, siyasal, ekonomik bedelleri oluyor. Bizim önümüzdeki dönemde Suriye’nin toprak bütünlüğüyle alakalı, toprak bütünlüğünün sağlanacağı ve Suriye’deki iç savaşın sona erdirileceğini gördüğümüz bütün adımlar, Cumhuriyet Halk Partisinin Suriye Konferansı sırasında da dile getirildi. Cumhuriyet Halk Partisi kendi politikasını da bu çerçevede şekillenmiş durumda. Dolayısıyla ortaya çıkacak tabloya biz bu çerçeve içinde bakarız.
Bir diğeri, şimdi Sayın Erdoğan bunun bir nükte olduğunu söylemiş. Erdoğan şakacı bir insan demeye getiriyor anladığım kadarıyla. "Ekonominizi yok ederim, daha önce de yaptım…" Bu cümlesinin neresinde şaka var? Yani bizim anlamakta ve gülmekte zorluk çektiğimiz bir anlamı var bunun demek ki. Anlaşılan Sayın Erdoğan'a komik geliyor bu ifadeler. Ya da Trump’ı şakacı, nüktedan bir insan olarak ortaya koyuyor. Ama benzer ifadeler daha önceki Amerikan Başkanları tarafından- örneğin Johnson mektubu sırasında- Sayın İsmet İnönü’ye ifade edildiğinde, Sayın İsmet İnönü bunu pek şakacı bulmamıştı. Döndü ve bir liderlik örneği göstererek tepkisini ortaya koydu. Benzer şekilde, az önce söyledim Sayın Bülent Ecevit 1974’te Barış Harekatı öncesi ambargo söz konusu olduğunda da yaptı. Ortada Trump'ın atmış olduğu tweetleri küçültmeye çalışan, anlamsızlaştırmaya çalışan bir anlayış var. Çünkü cevap veremiyorlar. Mısır'a cevap veriyor, Suudi Arabistan'a cevap veriyor, ama bir zamanlar meydanlarda ‘Ey’ diye başlayan cümleler kurduğu Trump'a cevap veremiyor. Kendisi de veremiyor, diğer Adalet ve Kalkınma Partisi yöneticileri de cevap veremiyor.
Soru- Sayın Sezgin Tanrıkulu’nun Barış Pınarı Harekat’ıyla ilgili açıklamaları olmuştu, ‘savaş ve işgal’ olarak nitelendirdi. MYK’da bu gündeme geldi mi? Sizin bu konuyla ilgili düşünceleriniz nelerdir?
Oğuz Kaan SALICI- MYK’da gündeme gelmedi. Partinin resmi görüşleri az önce açıklamış olduğum görüşler.
Teşekkür ediyorum, kolaylıklar diliyorum.